hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   Oruç (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=237)
-   -   Oruc'un kazasi (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1890)

FuRKaN03 9. September 2010 01:35 AM

Oruc'un kazasi
 
Selam dostlar,

ne yazik ki Ramazan'da oruc tutmadigim günler oldu ve bunlari hemen kaza etmek istiyorum. Bir arkadasim bayram günlerin de oruc tutmanin haram oldugundan bahsetti, hatta bununla ilgili ayet varmis. Daha sonra kendisine aslinda bayram'in bir gelenek oldugunu ve Kuran'da dayanagi olmadigini belirttim, yani oruc tutabilecegimi anlatmaya calistim. Ne yazik ki, yakin cevremde bu tür söylemlerim hep yanlis anlasiliyor ve kavgaya bile kayabiliyor, o yüzden pek fazla üstüne gitmedim. Bu konuda bana yardimci olabilirseniz sevinirim.

Selamlar...

ÖmerFurkan 9. September 2010 09:06 AM

[quote=FuRKaN03;6591]Selam dostlar,

ne yazik ki Ramazan'da oruc tutmadigim günler oldu ve bunlari hemen kaza etmek istiyorum. Bir arkadasim bayram günlerin de oruc tutmanin haram oldugundan bahsetti, hatta bununla ilgili ayet varmis. Daha sonra kendisine aslinda bayram'in bir gelenek oldugunu ve Kuran'da dayanagi olmadigini belirttim, yani oruc tutabilecegimi anlatmaya calistim. Ne yazik ki, yakin cevremde bu tür söylemlerim hep yanlis anlasiliyor ve kavgaya bile kayabiliyor, o yüzden pek fazla üstüne gitmedim. Bu konuda bana yardimci olabilirseniz sevinirim.

Selamlar...[/quote]

Hoşgeldiniz..Dikkatli okuyun cevablarınızı bulursunuz Allahın izniyle..

[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]KUR’AN’DA ORUÇ[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][COLOR=#000000][B][SIZE=3][I]183-184. Ey iman etmiş kimseler! Oruç tutmak, takvâ sahibi olasınız diye, sizden evvelkilere, ‘sayılı’ günlerde, o nedenle sizden her kim hasta olursa veyahut yolculuk üzere olursa diğer günlerden sayısıncadır. Oruca takati zail olmuş olanlar/gücü yetenler üzerine ise bir yoksulun yiyeceği fidye vardır [borçtur]. Kim de gönüllü hayır [iyilik] yaparsa bu kendisi için çok hayırlıdır [yararlıdır]. Ve eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için hayırlıdır [yararlıdır]’ şeklinde yazıldığı [farz kılındığı] gibi, size de yazıldı [farz kılındı].[/I][/SIZE][/B][/COLOR][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Bu âyetlerde, oruç görevinin, geçmiş toplumlara farz kılındığı gibi, takvâ sahibi olmaları için Müslümanlara da farz kılındığı bildirilmektedir.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]İlk kez Meryem sûresi'nde geçen ve Meryem'in savmından/orucundan bahseden الصّوم [savm/oruç] hakkında şu açıklamayı yapmıştık:[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[COLOR=#000000][SIZE=3][I][B][FONT=Times New Roman]الصّوم[/FONT][/B][B][FONT=Times New Roman][savm] kelimesi, “yemeyi, içmeyi, konuşmayı ve cinsel ilişkiyi bırakmak” demektir. Sözcük ilk olarak, “atın yemeden-içmeden ayakta durması, kişinin hareketsizce dikilmesi, rüzgârın esmemesi, güneşin tam tepeye dikilmesi” anlamlarında kullanılmıştır. İbn Arabi bu sözcüğün aslının, “insan görüntüsünde çirkin manzaralı, meyvelerine “şeytânların başı” denilen, yapraksız ağaç” demek olduğunu söyler.[/FONT][/B][/I][/SIZE][/COLOR]
[SIZE=3][I][COLOR=#000000][B][FONT=Times New Roman]Lisânu'l-Arab'ın ifadesinden de anlaşıldığı[/FONT][/B][FONT=Times New Roman] üzere savm sözcüğü, “konuşmamayı” da kapsamaktadır. [/FONT][/COLOR][FONT=Times New Roman][URL="http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=bakara#s87a183"][B][COLOR=#810081]Bakara/183-187[/COLOR][/B][COLOR=#810081]'[B]de[/B][/COLOR][/URL][/FONT][FONT=Times New Roman][COLOR=#000000] Müslümanlar için farz kılınan savm, yememeyi, içmemeyi, cinsel ilişkide bulunmamayı ve konuşmamayı gerektirir. Fakat birçok lügat ve ilmihalde, savm'ın sadece “yeme, içme ve cinsel ilişkiyi bırakma” olduğu yazılmıştır, ki bunu, yalnızca sözcüğünün anlamını bozan bir hata olarak değerlendirmek doğru olmaz. Çünkü bize göre bu, dine karşı büyük bir iftiradır. Eğer “terk-i kelam” savm'ın kapsamından çıkarılsaydı, bunun Kur’ân'da yer alması (yani, bizzat Allah tarafından çıkarılması) gerekirdi. Nitekim, [B]Sizden kim o aya [/B][Ramazân ayına][B] tanık olursa o ayı oruçlu geçirsin[/B] (Bakara/185) talimatıyla getirilen yeme, içme ve cinsel ilişki yasaklarına, Orucun gecesi refes [kötü söz, cima] [B]size helâl kılındı[/B] (Bakara/[B]187) [/B]buyruğu ile refese [kötü söze, cimaya] istisnâ getirilmiş, böylece oruç tutma geceleri kapsam dışı bırakılmıştır. Dinde belirleme işte böyle olur. [/COLOR][/FONT][/I][/SIZE]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]“Helâl kılındı” ifadesi, daha evvel harâmlaştırılmış bir şey için kullanılır. Eşyada aslolan ibaha olduğundan, eskiden helâl olan bir şey için “helâl kılındı” denmez. Ayrıca Meryem/24-26'da, Sonra ona aşağısından/aşağısındaki kişi seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen, ‘Ben Rahmân'a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de buyurulduğuna göre, “terk-i kelam”, orucun aslî unsurudur. [/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Kur’ân'da, “terk-i kelam”ın savm'ın kapsamından çıkarıldığına dair herhangi bir işaret olmadığına göre, oruç esnasında konuşmanın da terk edilmesi gerekir. Kişiyi takvâ sahibi yapacak olan orucun, kimseyi takvâ sahibi yapmayıp aksine savurgan ve riyakâr yapmasının arkasındaki sebep, orucun İslâm'daki gerçek anlamından farklı uygulanması olsa gerek.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Teknik yapısı itibariyle 184. âyetin bağımsız bir cümle değil, 183. âyetin bir parçası; tümleci olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda 184. âyet, 183. âyete iki şekilde bağlanabilir:[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]A) 184. âyet, 183. âyetteki, size yazıldı fiiline bağlanabilir. Buna göre anlam, “Ey iman etmiş kimseler! Oruç tutmak, takvâ sahibi olasınız diye, sizden evvelkilere yazıldığı gibi size de sayılı günlerde, o nedenle sizden her kim hasta olursa veyahut yolculuk üzere olursa diğer günlerden sayısıncadır. Oruca takati zail olmuş olanlar/gücü yetenler üzerine ise bir yoksulun yiyeceği fidye vardır [borçtur]. Kim de gönüllü hayır [iyilik] yaparsa bu kendisi için çok hayırlıdır [yararlıdır]. Ve eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için hayırlıdır [yararlıdır] şeklinde yazıldı [farz kılındı]” şeklinde olur.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Bu durumda, ya mü’minlere Ramazânın haricinde başka “sayılı günlerde” orucun faz kılındığı, ya da 185. âyetin 183-184. âyetlerin açılımı olduğu kabul edilecektir. Bu ise, 185. âyetteki mesaj dikkate alındığında tercihe şayan olmaz.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]B) 184. âyet, 183. âyetteki, sizden evvelkilere yazıldı filine bağlanabilir. Buna göre de anlam yukarıda verdiğimiz gibi olur.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Birinci şık, 185. âyetin tekrarı olacağından ve 185. âyetteki “kolaylaştırma” ilkesine aykırı düşeceğinden ikinci şık tercihe şayan gözükmektedir. Buna göre Allah, geçmiş toplumlara da farz kıldığı orucun hükümlerini açıklamaktadır, ki bunlar şöyle sıralanabilir:[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]* Oruç sayılı günlerde tutulacaktır.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]* Hasta olan, yolda bulunan diğer günlerde kaza edecektir.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]* Oruca takatı olmayanlar/orucu tutabilenler bir yoksulun yiyeceği bedeli fidye olarak vereceklerdir. Yoksul sayısını veya yiyecek miktarını gönüllü olarak artırırlarsa kendileri için daha yararlı olacaktır.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Oruç tutma gücünü yitirenler, “ihtiyarlar, çocuklarına zarar geleceğinden korkan gebe ve emzikli kadınlar, iyileşmesi mümkün olmayan hastalar”dır.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[SIZE=3][I][FONT=Times New Roman][COLOR=#000000]الفدية[/COLOR][/FONT][FONT=Times New Roman][COLOR=#000000][fidye], “karşılık” demek olup bu da, bir şeye mukabil olan bir bedelden ibarettir.[/COLOR][/FONT][/I][/SIZE]
[SIZE=3][B][I][COLOR=#003300][FONT=Times New Roman]184. ÂYETTEKİ [/FONT][/COLOR][COLOR=#003300][FONT=Times New Roman]يطيقون[/FONT][/COLOR][COLOR=#003300][FONT=Times New Roman][YUTÎQÛNE] FİİLİ[/FONT][/COLOR][/I][/B][/SIZE]
[SIZE=3][I][COLOR=#000000][FONT=Times New Roman]İbn Abbâs, [/FONT][FONT=Times New Roman]ط[/FONT][FONT=Times New Roman][tı] harfini şeddesiz, [/FONT][FONT=Times New Roman]و[/FONT][FONT=Times New Roman][vav] harfini şeddeli olarak, [/FONT][FONT=Times New Roman]يطوّقون[/FONT][FONT=Times New Roman][yutavviqûnehu/zorlukla bu oruca güç yetirenler] şeklinde okumuştur.[/FONT][/COLOR][FONT=Times New Roman][COLOR=#000000]Bu kıraate göre veya sözcüğün if‘âl babından olup bu babın hemzesinin de “izale” için olmasından hareketle ibare, “oruca güç yetirmiş [tutabilmiş] olanlar üzerine de bir yoksulun yiyeceği fidye vardır [borçtur]” şeklinde de anlaşılmıştır ki bu durumda, kişi hem oruç tutmak hem de fidye vermek durumundadır.[/COLOR][/FONT][/I][/SIZE]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Bizce bu âyet geçmiş ümmetlere ait oruç hükümlerini bildirdiğinden müslümanları ilgilendirmez. Müslümanlar, 185. âyette gösterilen kolaylık nedeniyle bu hükümlerden muaf tutulmuştur.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Bu durumda, 184. âyetteki sayılı günler ifadesi, geçmiş ümmetlere farz kılınan orucun zamanını ifade etmekte olup Müslümanlara farz kılınan orucun zamanı [Ramazân ayı] ile ilgisi yoktur.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Sayılı günler'in, hangi günler ve kaç gün olduğuna dair Kur’ân'da herhangi bir ifade yer almamaktadır. Herhangi bir değeri olmamakla birlikte bu husustaki görüşleri naklediyoruz:[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Yüce Allah Hz. Mûsâ ile Hz. Îsâ'nın kavimlerine Ramazân ayı orucunu farz olarak yazdı, onlar ise bunu değiştirdiler. Bilginleri onlara 10 gün daha ilave ettiler. Daha sonra bilginlerinden birisi hastalandığında, Allah kendisine şifa verdiği takdirde oruçlarına 10 gün ilave etmeyi adadı ve bu adağını yerine getirdi. Bunun sonucunda Hristiyanların oruçları 50 günü buldu. Ancak sıcakta bu kadar süre oruç tutmak onlara ağır gelince bu orucu yazdan bahara aktardılar.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]eş-Şa‘bî der ki: “Bütün yıl boyunca oruç tutsam şekk günü mutlaka orucumu açarım. Çünkü Hristiyanlara bize olduğu gibi Ramazân ayında oruç tutmak farz kılınmıştır. Onlar bunu güneş senesindeki mevsime havale ettiler, değiştirdiler. Çünkü artık oruç oldukça sıcak günlere tesadüf ediyordu. O bakımdan 30 gün sayarak (diğer mevsimde) tutmaya başladılar. Ardından bir başka nesil geldi. Bunlar da kendileri için işi sağlam tutmak istediler. 30 günden önce 1 gün sonrasında da 1 gün oruç tuttular. Arkalarından gelenler kendilerinden önce gelenlerin yolunu izlemeye devam etti, nihâyet oruçlarının sayısı 50 günü buldu.”[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]1) Allah Teâlâ Ramazân orucunu Yahûdi ve Hristiyanlara da farz kılmıştır. Yahûdiler bu ayda oruç tutmayı terketmişler, senenin tek bir gününde oruç tutmuşlar ve bu günün Firavun'un denizde boğulduğu gün olduğunu söylemişler.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]2) Oruç sayılı günlerdir ifadesi ile ilgili olarak şöyle demişlerdir:“Önceleri oruç, her ayın üç gününde tutulmak üzere farz kılınmıştı. Ehl-i Kitab'a da bu şekilde farz kılınmıştı. Önceleri Peygamberimiz ve mü’minler, bu uygulamayı gönüllü olarak yerine getiriyorlardı. Sonra farz kılındı. Ardından da Ramazân orucunun farz kılınışı ile birlikte neshedildi.”[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[B][COLOR=#003300][FONT=Times New Roman][SIZE=3][I]ORUCUN AMACI, TAKVÂ'YA ULAŞMAKTIR: TAKVÂ[/I][/SIZE][/FONT][/COLOR][/B]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Yapılan takvâ tanımları, kelime ve ifadeleri değişiklik gösterse de aynı anlam ekseninde olup aralarında bir çelişki yoktur. Meselâ, “Allah'ın emrettiklerini yapmak, yasaklarından kaçmak” diye tarif edenler olduğu gibi, “Yapılması günah olanı yapmaktan, terk edilmesi günah olanı terk etmemekten çekinmektir” ya da “Allah'ın cezalandırmasından korkarak O'nun verdiği bir nûr ile O'na itaat etmektir” veya “Allah'ın dışındakileri Allah'a tercih etmemektir” şeklinde tanımlanmıştır. Biz de şu tanımı yapabiliriz:[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Takvâ, “insanın kendisini Allah'ın koruması altına koyarak âhirette kendisine zarar ve acı verecek şeylerden sakınması, ya da günahlardan uzak durması ve iyiliklere sarılması”dır.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Ancak konu ile ilgili diğer Kur’ân âyetleri de göz önüne alınarak daha geniş bir tarif de yapılabilir:[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Takvâ; “iman etmek, şirkten uzak durmak, Allah'ı unutmamak, Allah ve elçilerine boyun eğmek, inkârcılarla mücadele etmek, bollukta ve darlıkta sahip olunan mallardan bağışta bulunmak, namaz kılmak, zekât vermek, verilmiş sözlerde durmak, sıkıntılara sabretmek, açgözlü olmamak, ana[B]-[/B]babaya iyi davranmak, hiçbir zaman kendini temize çıkarmaya çalışmamak, tevbe etmek, yanlışlarda ısrar etmemek, yaptıklarının affını dilemek, öfkeye sahip olmamak, başkalarını bağışlamak, adaletli olmak ve adaleti ayakta tutmaya gayret etmek”tir.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Bütün bu tariflere dayanarak takvâ'nın, kısaca “iman ve onun yansıması” olduğunu söylemek de mümkündür.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Bu noktada takvâ ile ibâdet arasındaki bağlantının belirtilmesinde yarar görüyoruz. Bizce, “ilâhî emir ve yasakları yerine getirmek” demek olan ibâdet, “zarar verecek davranışlardan sakınmak”demek olan takvâ değil, ama kişiyi takvâya ileten davranışlardır.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Takvâ sözcüğünün anlamında, “korku” unsuru bulunmasına rağmen, takvâ'nın sadece “korku” olarak anlaşılması doğru değildir. Fakat ne yazık ki, birçok meal ve tefsir, takvâ ve ittikâ sözcüklerini sadece “korkmak” anlamıyla açıklamıştır. Takvâ ve ittikâ sözcüklerinin ifade ettiği korunma ve sakınmanın, havf, mehâfet, rehbet gibi sözcüklerle ifade edilen “basit korku” ile aynı anlama gelmediği şu âyetten de anlaşılmaktadır:[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[SIZE=3][I][COLOR=#000000][FONT=Times New Roman]Şüphesiz, biz asık sûratlı ve çatık kaşlı bir günde, Rabbimizden korkarız [[/FONT][FONT=Times New Roman]انا[/FONT][/COLOR][COLOR=#000000][FONT=Times New Roman]نخاف من ربنا[/FONT][FONT=Times New Roman]/innâ nehâfü min rabbinâ]. Allah da, bu yüzden onları, o günün kötülüğünden korur [[/FONT][FONT=Times New Roman]فوقاهم[/FONT][/COLOR][FONT=Times New Roman][COLOR=#000000]/fe veqâhum]. Onlara aydınlık ve sevinç rastlar. (İnsan/10-11)[/COLOR][/FONT][/I][/SIZE]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Takvâ, içerdiği “korku” unsuruyla birlikte, “kişinin korktuğu şeylerden kendini koruması”şeklinde tanımlanabilir. Ancak bu önemli kavramın basitçe, “Allah korkusu” olarak anlaşılması son derece yanlıştır.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[B][COLOR=#003300][FONT=Times New Roman][SIZE=3][I]BİZDEN EVVELKİLERE FARZ KILINAN ORUÇ[/I][/SIZE][/FONT][/COLOR][/B]
[B][COLOR=#003300][FONT=Times New Roman][SIZE=3][I]GERÇEK ORUÇ[/I][/SIZE][/FONT][/COLOR][/B]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Avaz avaz bağırın, çekinmeyin, sesinizi boru sesi gibi yükseltin; halkıma başkaldırılarını, Ya‘kûb soyuna günahlarını bildirin. Bana her gün danışıyor, yollarımı öğrenmekten zevk duyuyorlarmış! Doğru davranan, Tanrısı'nın buyruğundan ayrılmayan bir ulusmuş gibi... Benden âdil yargılar diliyor, Bana yaklaşmaktan zevk alıyorlarmış. Diyorlar ki: “Oruç tuttuğumuzu neden görmüyor, benliğimizi yendiğimizi neden farketmiyorsun?” Bakın, oruç tuttuğunuz gün keyfinize bakıyor, işçilerinizi eziyorsunuz. Orucunuz kavgayla, çekişmeyle, şiddetli yumruklaşmayla bitiyor. Bugünkü gibi oruç tutmakla sesinizi yükseklere duyuramazsınız. İstediğim oruç bu mu sanıyorsunuz? İnsanın benliğini yenmesi gereken gün böyle mi olmalı? Kamış gibi baş eğip çul ve kül üzerine mi oturmalı? Siz buna mı oruç, Rabbi hoşnut eden gün diyorsunuz? Benim istediğim oruç, hakksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları özgür kılmak, tutsakları salıvermek, her türlü boyunduruğu kırmak değil mi? Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi? Barınaksız yoksulları evinize alır, çıplak gördüğünüzü giydirir, yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz, ışığınız tan gibi ağaracak, çabucak şifa bulacaksınız. Doğruluğunuz önünüzden gidecek, Rabbin yüceliği artçınız olacak. O zaman yardım çağrılarınıza Rabb yanıt verecek, feryat ettiğinizde, “İşte buradayım” diyecek, eğer boyunduruğa, kaba işaretler yapmaya, kötücül konuşmalara son verirseniz, açlar uğruna kendinizi feda eder, yoksulların gereksinimini karşılarsanız, ışığınız karanlıkta parlayacak, karanlığınız öğlen gibi ışıyacak. Rabb her zaman size yol gösterecek, kurak topraklarda sizi doyurup güçlendirecek. İyi sulanmış bahçe gibi, tükenmez su kaynağı gibi olacaksınız. Halkınız eski yıkıntıları onaracak, geçmiş kuşakların temelleri üzerine yeni yapılar dikeceksiniz. “Duvardaki gedikleri onaran, sokakları oturulacak hâle getiren” denecek sizlere. Kutsal günümde dilediğinizi yapmaz, Şabat Günü'nü çiğnemezseniz, Şabat Günü'ne “Zevkli”, Rabbin kutsal gününe “Onurlu” derseniz, kendi yolunuzdan gitmez, keyfinize bakmayıp boş konulara dalmaz, o günü yüceltirseniz, Rabbden zevk alırsınız. O zaman sizi yeryüzünün yüksek yerlerine çıkarır, atanız Ya‘kûb'un mirasıyla doyururum. Çünkü bu sözler Rabbin ağzından çıktı.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Babanıza oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Bu arada Yahyâ'nın öğrencileri gelip Îsâ'ya, “Biz ve Ferisiler oruç tutuyoruz da, senin öğrencilerin niçin tutmuyor?” diye sordular. Îsâ şöyle karşılık verdi: “Güvey hâlâ aralarındayken, davetliler yas tutar mı hiç? Ama güveyin aralarından alınacağı günler gelecek, onlar işte o zaman oruç tutacaklar. Hiç kimse eski bir giysiyi çekmemiş bir kumaş parçasıyla yamamaz. Çünkü konulan yama, giysiden kopar ve yırtık daha kötü duruma gelir. Hiç kimse yeni şarabı eski tulumlara doldurmaz. Yoksa tulumlar patlar; hem şarap dökülür, hem de tulumlar mahvolur. Yeni şarap yeni tulumlara doldurulur, böylece her ikisi de korunmuş olur.”[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Kendi doğruluklarına güvenip başkalarına tepeden bakan bazı kişilere Îsâ şu benzetmeyi anlattı: “Biri Ferisi, öbürü vergi görevlisi iki kişi dua etmek üzere tapınağa çıkmış. Ferisi ayakta dikilip kendi kendine şöyle dua etmiş: ‘Tanrım, diğer insanlar gibi soyguncu, hakk yiyici ve zina edici olmadığım için, hatta şu vergi görevlisi gibi olmadığım için sana şükrederim. Haftada iki gün oruç tutuyor, bütün kazancımın ondalığını veriyorum.’ Vergi görevlisi ise uzakta durmuş, gözlerini göğe doğru kaldırmak bile istemiyor, ancak göğsünü döverek, ‘Tanrım, ben günahkâra merhamet et’ diyormuş. Size şunu söyleyeyim, Ferisi'den çok, bu adam aklanmış olarak evine dönmüş. Çünkü kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan ise yüceltilecektir.”[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[SIZE=3][I][B][FONT=Times New Roman][COLOR=#000000]185. Ramazân ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. [/COLOR][/FONT][/B][FONT=Times New Roman][COLOR=#000000](Bu kolaylık, takvâlı davranmanız)[B] ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir.[/B] [/COLOR][/FONT][/I][/SIZE]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]183. âyette orucun, geçmiş toplumlara farz kılındığı gibi bize de faz kılındığı bildirilmiş, fakat zamanı ve hükümleri hakkında bilgi verilmemişti. Bu âyette ise orucun zamanı ve oruçla ilgili hükümler beyân edilmiştir. Bu âyete göre;[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]* Oruç Ramazân ayında tutulmalıdır.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]* Ramazân ayında hastalık veya yolculuk nedeniyle tutulamayan oruçlar Ramazân'dan sonra tutulmalıdır.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Görüldüğü üzere, Müslümanlara emredilen oruçta, geçmiş toplumlardaki gibi fidye yoktur. Âyetteki, Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez ifadesinden anlaşılacağına göre bu, Allah'ın Müslümanlara bir lütfudur. Ramazânda tutulamayan orucun kaza edilmesinin emredilmesi de Müslümanların yararınadır. Âyetlerde orucun bozulmasına ve bunun neticesine dair herhangi bir açıklama yoktur. Bu konu hakkında oruç pasajının sonunda açıklama yapılmıştır.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[B][COLOR=#003300][FONT=Times New Roman][SIZE=3][I]RAMAZÂN SÖZCÜĞÜ ve RAMAZÂN AYI[/I][/SIZE][/FONT][/COLOR][/B]
[SIZE=3][I][FONT=Times New Roman][COLOR=#000000]رمضان[/COLOR][/FONT][COLOR=#000000][FONT=Times New Roman][ramazân] sözcüğünün kökü, [/FONT][FONT=Times New Roman]ر م ض[/FONT][/COLOR][FONT=Times New Roman][COLOR=#000000]'dır [r-m-z'dır]. Muteber lugatlarda bu sözcüklerle ilgili şu bilgiler verilir:[/COLOR][/FONT][/I][/SIZE]
[SIZE=3][I][FONT=Times New Roman][COLOR=#000000]رمَض[/COLOR][/FONT][COLOR=#000000][FONT=Times New Roman][ramaz] ve [/FONT][FONT=Times New Roman]رمضا[/FONT][/COLOR][FONT=Times New Roman][COLOR=#000000][ramzâ], “şiddetli sıcak”tır. Ramaz, güneşin sıcaklığının şiddetinden taşların sıcaklaşması” demektir.[/COLOR][/FONT][/I][/SIZE]
[SIZE=3][I][COLOR=#000000][FONT=Times New Roman]İbn Sikit, bu sözcüğün, “okun ucunu incelsin diye iki taş arasında dövmek” anlamına gelen [/FONT][FONT=Times New Roman]رمض[/FONT][/COLOR][COLOR=#000000][FONT=Times New Roman]'dan [ramd'dan] geldiğini, ucu inceltilmiş oka [/FONT][FONT=Times New Roman]رامض[/FONT][FONT=Times New Roman][râmid] denildiğini söylemiştir.[/FONT][/COLOR][/I][/SIZE]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Denildiğine göre Araplar ayların isimlerini eski dilden değiştirdiklerinde o ayların denk geldikleri zamana göre adlandırdılar. Bu ay da sıcağın ileri derecede olduğu günlere denk geldi. O bakımdan ona bu isim verildi.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Her dilde, ilk defa karşılaşılan şeyi ifade etmek için bir sözcük vaz‘ edilir. Vaz‘ edilen sözcük ile sözcüğün ifade ettiği şey arasında her zaman doğru ilgi olmayabilir. Türetilen sözcük halk arasında yaygınlaştığında, kimse o sözcük ile o sözcüğün ifade ettiği şey arasındaki ilginin doğru veya yanlış olduğuna bakmaz ve herkes o sözcüğü kullanır.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Meselâ, Kristof Kolomb Hindistan'a ulaştığını sanarak karşısına çıkan adalara “Batı Hind Adaları” ismini vermiştir. Bu ismin coğrafî gerçeklere uymadığı bugün herkesçe bilinmesine rağmen isim düzeltilmeden kullanılmaya devam edilmektedir. Bağırsakta sadece bir tane olduğu zannedilerek “tek şerit” anlamındaki taenia solium diye adlandırılan parazit de böyledir. Sonraları bu parazitin bağırsakta birden çok olduğu öğrenilmesine rağmen ismi değiştirilmemiştir. Ya da, eskiden rahimdeki bir illetten kaynaklandığı zannedilerek “rahim” anlamına gelen hysteria sözcüğü ile tanımlanmış olan bir sinir hastalığı, artık kaynağının rahim olmadığının bilinmesine rağmen hâlâ bu isimle anılmaktadır.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Bu durum Arapça için de aynen geçerlidir. Meselâ, bir kimsenin, “cinn” denilen görünmez doğa-üstü güçlerin etkisi altına girdiği zannıyla vaz‘ edilmiş olan mecnûn [cinlenmiş] sözcüğü, bugün akıl hastalıklarının cinnlerle alâkası olmadığının bilinmesine rağmen hâlâ akıl hastaları için kullanılmaktadır. Veya, güneş sistemindeki hareketlerin ve yörüngelerin bilinmediği dönemlerde, “güneşin ufkun üzerine çıkması” anlamına gelen tulûu'ş-şems [güneşin doğması] ve “güneşin ufukta kaybolması” anlamına gelen grubu'ş-şems [güneşin batması] sözcükleri, artık bu olayların dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklandığının öğrenilmesine rağmen, hâlâ aynen kullanılmaktadır.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Demek ki, sözcük ile sözcüğün ifade ettiği şey arasındaki ilginin yanlışlığı her dilde söz konusudur. Bu tip sözcüklerin kullanımı yaygınlaştıktan sonra, sözcüklerin bina edildikleri temelin hatalı veya yanlış olduğunu bilen bilim adamları bile sözcükleri aynı şekilde kullanmaya devam etmişlerdir.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[SIZE=3][I][COLOR=#000000][FONT=Times New Roman]Bu açıklamalarla söylemek istediğimiz şudur: Diğer diller gibi Arapça'da da, sözcükler ile bunların ifade ettiği şeyler arasındaki ilginin yanlış olduğu bilindiği hâlde kullanılan sözcükler vardır. Bu tip sözcükler Kur’ân'da o dönemde yaygın olan anlamları ile kullanılmıştır. Çünkü Arap diliyle inmiş olan Kur’ân, insanların kolayca anlaması ve öğüt alması için indirilmiştir. Bundan dolayı, insanların Kur’ân'ı anlamaları için sözcüklerin yaygın anlamlarıyla kullanılması kaçınılmazdır. Nitekim Câhiliye dönemi Araplarının inançlarına göre “cinnler ülkesinin ismi” olan ve “harikulâde şeyler” için kullanılan[/FONT][FONT=Times New Roman]ابقر[/FONT][/COLOR][COLOR=#000000][FONT=Times New Roman][ebqar] sözcüğü, “Ebgar” diye bir ülke olmamasına rağmen, Kur’ân'da, [/FONT][FONT=Times New Roman]وابقرىّ حسان[/FONT][/COLOR][FONT=Times New Roman][COLOR=#000000][ve ebqariyyin hisân/ve Ebgarlı halılar/harikulâde, nefis, şahane halılar] (Rahmân/76) şeklinde kullanılmıştır.[/COLOR][/FONT][/I][/SIZE]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Ramazân sözcüğü de bu kapsamdadır. İlk vaz‘ edildiğinde, senenin en sıcak günleri olması nedeniyle bu isim verilmiştir. Ramazân, senenin serin veya soğuk günlerine de denk gelmesine rağmen bu isim değiştirilmemiş, ilk vaz‘ındaki gibi kalmıştır.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Sözcüğün bu anlamları ekseninde, “çöl kumlarında yalın ayak yürürken ayakların yanması, sıcağın şiddetinden çadırlardan kente dönülmesi, aşırı susuzluktan insanın hararetinin atması, güz döneminde yağan yağmur vs. gibi bir çok versiyonu oluşmuştur.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]“Ramazân” sözcüğünün, Allah'ın isimlerinden biri olduğu bile ileri sürülmüştür:[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Mücâhid şöyle dermiş: “Bana “Ramazân”ın Allah'ın isimlerinden bir isim olduğuna dair haber ulaşmıştır.”[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Bu konuda rivâyet edilen, “Ramazân Yüce Allah'ın isimlerinden bir isimdir” ifadesi delil gösterilir ise de bu sahih değildir. Çünkü bu Ebû Ma‘şer Necih'in rivâyet ettiği hadistendir ki bu da zayıftır.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]İbn Sikkit ise, Câhiliye Araplarının Şevval, ayında harâm ayların girişinden önce savaşmak amacıyla Ramazân ayında silâhlarını incelterek savaş hazırlığı yapmalarından olsa gerektir” demiştir.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Bazıları, senenin bu ayına Ramazân adının verilmesinin nedenini, günahları sâlih amellerle yakması şeklinde açıklamıştır. Bir başkası da, “Ramazân ayında kalpler âhiret hakkında düşünüp öğüt alma hararetinden dolayı tıpkı kum ve taşların güneş ışığından ısınıp yanmaları gibi yandıklarından dolayı bu adı almıştır” demiştir. Ama bunlara itibar edilemez, zira bu isim, senenin 9. ayına İslâm'ın gelişinden sonra verilmiş değildir. [/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Ayın dünyanın etrafında dönüşüne göre tanımlanan Kamerî takvimde, 1) Muharrem, 2) Safer, 3) Rebîü'l-Evvel, 4) Rebîü'l-Âhir, 5) Cemâziye'l-Evvel, 6) Cemâziye'l-Âhir, 7) Receb, 8) Şâban, 9) Ramazân, 10) Şevval, 11) Zilkâde, 12) Zilhicce olmak üzere 12 ay bulunur. Kamerî takvimde bir ay, yaklaşık 29.5 gün, bir yıl ise 354 gündür. Bu durumda Kamerî takvimde ayların 6'sı 29 gün, 6'sı da 30 gün kabul edilir.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Kamerî aylardan olması hasebiyle Ramazân'ın güneş takvimine göre herhangi bir ayda sabitlenmesi söz konusu olmaz. Zira Allah birçok görevi Kamerî takvime bağlamıştır.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]O, güneşi bir aydınlık, ay'ı bir ışık yapan ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye aya menziller ayarlayandır. Allah bunu ancak gerçek ile yaratmıştır. O, bilecek olan bir kavim için âyetleri detaylandırır. (Yûnus/5)[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Sana hilâllerden [yeni aylardan] soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hacc için, zaman ölçüleridir.” Evlerinize arka taraflarından girmeniz “birr” değildir. Ama “birr”, takvâlı davranmaktır. Öyleyse, evlerinize kapılarından girin. Ve başarıya erenlerden [kurtulanlardan] olmanız için Allah'a takvâlı davranın. (Bakara/189)[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000][I]Bu âyetlerden ve konumuz olan Bakara/185. âyetten, özellikle hacc ve oruç görevlerin Kamerî takvime göre yapılması gerektiği anlaşılıyor. Bunun hikmetlerine gelince; dünya güney ve kuzey yarım küre olarak ayrılmakta, yarım kürenin birinde kış iken diğerinde yaz hüküm sürmektedir. Örneğin, kuzey yarım kürede Ocak ayı soğuk iken, güney yarım kürede en sıcak aydır. Ayrıca sabır ve takvâ sahibi olacak kimseler için her zaman diliminde ve her türlü atmosferde eğitim alıp deneyim kazanmaları çok yararlıdır. Ayrıca, Kamerî yıl, güneş yılından 10 gün eksik olduğundan, ömürde birkaç Ramazân fazla idrak edilir, hacc birkaç yıl fazla yapılır ve zekât birkaç yıl fazla verilir.[/I][/COLOR][/SIZE][/FONT]

ÖmerFurkan 9. September 2010 09:07 AM

[B][I][COLOR=#003300][FONT=Times New Roman][SIZE=3]KUR’ÂN, RAMAZÂN AYINDA İNDİRİLMİŞTİR[/SIZE][/FONT][/COLOR][/I][/B]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Âyetten açıkça anlaşıldığına göre Kur’ân, Ramazân ayında indirilmiştir. Kadr ve Duhân sûrelerinde de Kur’ân'ın Kadr gecesinde ve mübarek bir gecede indirildiği belirtilmişti:[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Muhakkak ki Biz onu Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesi nedir, sana ne idrak ettirdi [bildirdi/öğretti]? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler [haberciler], içlerindeki rûh ile Rabb'lerinin izniyle iner/hulûl eder dururlar; her bir işten. Bir esenliktir o şafak sökene kadar/aydınlığa kavuşuncaya kadar. (Kadr/1-5)[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Ha [8], Mim [40]. Apaçık/açıklayan Kitab'a yemin olsun ki, şüphesiz Biz, Kendi katımızdan bir iş olarak, onu, hikmetle dolu/sağlam her işin/oluşun kendisinde ayırdedildiği, mübarek [bolluklu] bir gecede indirdik. Şüphesiz Biz uyarıcılarız. Şüphesiz Biz, Rabbinden; göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasındakilerin Rabbinden –eğer kesin inanan kimseler iseniz– bir rahmet olarak elçi gönderenleriz. Şüphesiz O, en iyi duyanın, en iyi görenin ta kendisidir. (Duhân/1-7)[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Buradan anlaşıldığına göre Kadr gecesi ve mübarek gece, Ramazân ayının bir gecesidir. Fakat kaçıncı gecesi olduğu bildirilmemiştir. Bu konuda önceki açıklamalarımıza bakılabilir.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Âyetteki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak ifadesiyle, Ramazân ayı değil, Kur’ân önplana çıkarılmıştır; zira Ramazân ayı değerini Kur’ân'dan almaktadır. İnananlar, oruç tutarken bir taraftan da Kur’ân'ı öğrenirlerse, oruç hâlinin de etkisiyle daha fazla tefekkür imkânı bulurlar. O nedenle mü’minlerin, bu ayda Kur’ân'ı anlayarak çok çok okumaları gerekir. Çünkü, manasını anlamadan Kur’ân okumak, huşû ve hudûsuz teravih kılmak, Kur’ân'sız Ramazân kutlamaları yapmak, lüks otel ve restoranlarda iftar ziyafetleri vermek, Ramazânı heder etmektir.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[COLOR=#000000][SIZE=3][I][FONT=Times New Roman]Açıkladığımız âyetle ilgili olarak, mealci ve tefsirciler tarafından görmezden gelinen teknik bir özelliğe dikkat çekmek istiyoruz: Ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir şeklinde çevirdiğimiz 185. âyetin son cümlesi, [/FONT][/I][I][FONT=Times New Roman]و[/FONT][/I][I][FONT=Times New Roman][ve] bağlacı ile başlamakta ve ikinci gerekçe zikredilmektedir.[/FONT][/I][/SIZE][/COLOR]
[COLOR=#000000][SIZE=3][I][FONT=Times New Roman]Anlaşıldığı kadarıyla burada hazf vardır. Yani, birinci gerekçe zikredilmeyip [/FONT][/I][I][FONT=Times New Roman]و[/FONT][/I][I][FONT=Times New Roman][vav/ve] bağlacıyla bunun varlığına işaret edilmiş ve kelam ikinci gerekçe ile devam etmiştir. Aynı uygulama, En‘âm/105; Ahkâf/19; Yûsuf/21, 52 ve Bakara/259'da da bulunmaktadır.[/FONT][/I][/SIZE][/COLOR]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Pasajdan anlaşıldığına göre âyetteki hazf şöyle takdir edilebilir: “(Bu kolaylık, takvâlı davranmanız) ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir.”[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Âyetin son cümlesinde, orucun sayının kaza edilerek tamamlanması istenmektedir.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[B][I][COLOR=#003300][FONT=Times New Roman][SIZE=3]ORUCUN İNSANI TAKVÂYA ULAŞTIRMASI[/SIZE][/FONT][/COLOR][/I][/B]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Kur’ân'ın öngördüğü oruç, sabrı ve tefekkürü celbeder. Zira tefekkürün en büyük engeli, tokluk ve konuşmaktır. İnsan tok iken ve konuşurken düşünemez. Sabır ve tefekkür, dinin iyi anlaşılmasını ve yaşanmasını temin eder. Oruç sayesinde gelişen sabır ve kararlılık, hayatın her alanında başarı getirir.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Oruç, oruç tutan varlıklı insanların, yoksullar ile halleşmesini, açlığı ve açları çok daha iyi anlamasını sağlar. Böylece, Allah'ın lütfu olan servetinde yoksulun hakkı olduğunu idrak ederek malından ihtiyaç sahiplerine vermek sûretiyle Allah'a karşı borcunu öder. Ayrıca bu, toplumsal patlamaya da engel olur.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Büyük dertlere sebebiyet veren aşırılıklar ve taşkınlıklar, çoğu kez mideye bağlı isteklerden ve cinsel arzulardan kaynaklanır. İşte sabır, bilinç ve tefekkür kaynağı olan oruç tüm bu olumsuzlukları firenler.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Oruç, dıştan görülmemesi nedeniyle riya karışmayan, samimiyetle yapılan bir görev olduğundan etkisi diğer görevlerden daha fazladır.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Oruç tutan toplumlarda merhamet, şefkat muhabbet ve muavenet hisleri gelişip yerleşir, bunun neticesi olarak da toplum huzurlu, müreffeh, mutlu ve güvenli olur.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Ancak böyle olan oruç insanı muttaki yapar ve cennete girmeye vesile olur.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]İşte bunlar sebebiyle oruç; yemin, cinâyet, hacc, zıhar kusurlarında kefaret olarak öngörülmüştür.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Orucun sağlık açısından faydası bizi ilgilendirmiyor. Zira oruca bu açıdan bakmak, orucu oruç olmaktan çıkarıp, diyet ve perhiz hâline getirir.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[COLOR=#000000][SIZE=3][B][I][FONT=Times New Roman]187. Oruç tutma gecesinde kadınlarınıza refes [/FONT][/I][/B][I][FONT=Times New Roman][çirkin söz, cinsel ilişki],[B] size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz. Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın. Ve siz mescidlerde “âkif” [/B][programlı ibâdet hâlinde][B] iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, Artık onlara [Allah'ın sınırlarına] yaklaşmayın. Allah, takvâlı olsunlar diye âyetlerini insanlara işte böyle açıkça ortaya koyar.[/B] [/FONT][/I][/SIZE][/COLOR]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Bu âyet, 185. âyetteki, Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun ifadesinin tefsiri ve tavzihi olduğundan, 185. âyetin arkasına konulmuştur.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun buyruğunun zâhirinden, gecesi ve gündüzüyle Ramazân ayının tamamında yemeden, içmeden, konuşmadan ve cinsel ilişkide bulunmadan oruç tutulması gerektiği gibi bir sonuç çıkmaktadır. İşte bu âyetle, durumun böyle olmadığı; Ramazân ayı gecelerinin –mescidlerdeki âkiflere cima hariç– oruç kapsamı dışında tutulduğu beyân edilmekte, ayrıca orucun başlangıç ve bitiş zamanları beyân edilmektedir.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[SIZE=3][B][I][COLOR=#003300][FONT=Times New Roman]الرّفث[/FONT][/COLOR][/I][/B][B][I][COLOR=#003300][FONT=Times New Roman][REFES][/FONT][/COLOR][/I][/B][/SIZE]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Refes, “kötü söz, sözün aşırısı, cinsel ilişkide kadınlara söylenen söz” demektir.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Sözün kötüsünün helâl kılınması, iyisinin evleviyetle helâl olduğunu gösterir. Ayrıca “refes”, cima esnasında kullanılan sin-kaflı sözleri ihtiva ettiğinden cimanın da helâl olduğu anlaşılır.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Bir de âyetteki kadınlarınıza ifadesinden, refes'in aile bünyesindekiler için helâl, aile dışındakiler için helâl olmadığı anlaşılmaktadır. Refes sözcüğü, bu sûrenin 197. âyetinde hacc için de kullanılmaktadır.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Klasik kaynaklarda bu âyet ile ilgili şu açıklamalar mevcuttur:[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Ebû Dâvûd'un İbn Ebî Leyla'dan rivâyetine göre İbn Ebî Leyla şöyle demiş: Arkadaşlarımız bize anlatarak dedi ki: Kişi orucunu açıp yemek yemeden önce uyuduğunda sabahı edinceye kadar yemek yiyemezdi. Bir seferinde Hz. Ömer (eve) geldi ve hanımının yanına gelmesini istedi. Hanımı da, “Daha önce uyudum” dedi. Hz. Ömer ise onun mazeret uydurduğunu sandı ve hanımına yaklaştı. Ensârdan bir adam (evine) vardı, yemek getirilmesini istedi ona, “Sana bir şeyler ısıtıncaya kadar bekleyiver” dediler o da uyudu. Sabahı ettiklerinde bu âyet-i kerîme indi ki onda, Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı buyruğu vardır.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Buhârî'nin rivâyetine göre ise el-Berâ şöyle demiş: Muhammed'in d (s.a) ashâbından herhangi bir adam oruçlu olup da iftar hazır olduğunda iftardan önce eğer uyumuş ise o gece ve ertesi gün akşama kadar oruç açmazdı. Ensârdan olan Kays b. Sırma oruçlu idi. (Bir rivâyette, “Gündüzün hurma bahçelerinde çalışırdı ve oruçlu idi.”) iftar vakti gelince hanımının yanına varıp; “Sende yiyecek bir şey var mı?” diye sorunca hanım, “Hayır” dedi, “fakat senin için yiyecek bir şey isteyeyim.” Gün boyunca çalışan birisi idi. Uyku bastırdı. Hanımı gelip onun uyumakta olduğunu görünce, “Yazık sana” dedi. Ertesi gün, gün ortasında baygın düştü. Bu durumdan Peygamber'e (s.a) söz edildi bunun üzerine, Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı âyeti indi. Bundan dolayı da pek çok sevindiler. Yine (bu âyette), Fecrin beyaz ipliği siyah ipliğinden tarafınızdan ayırdedilinceye kadar yiyin için buyruğu da nâzil oldu.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Yine Buhârî'de el-Bera'dan şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Ramazân ayı orucu nâzil olduğunda Ramazânda hanımlarına yaklaşarak kendilerine hâinlik edenler vardı. Bunun üzerine Yüce Allah, Allah nefislerinize karşı hâinlik etmekte olduğunuzu bildiğinden tevbenizi kabul ve günahlarınızı affetti buyruğunu indirdi.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Burada sözü geçen “hâinlik etmek”ten kasıt, Ramazân gecelerinde hanımlara yaklaşmak sûretiyle kendilerine hâinlik etmeleridir. Allah'a isyan eden bir kimse eğer kendisinin cezalandırılmasını gerektiren bir iş yaptıysa kendi kendisine hâinlik etmiş olur.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]el-Kutebî der ki: “Hâinliğin asıl anlamı, kendisine emanet edilen bir şeyi yerine getirmemektir.”[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Taberî'nin naklettiğine göre Hz. Ömer, sohbet ettikten sonra Peygamber'in (s.a) yanından bir gece evine döner. Hanımının uyumuş olduğunu görür. Hanımına yaklaşmak isteyince hanımı ona, “Ben uyumuş bulunuyorum” deyince, o hanımına, “Hayır uyumamışsın” dedi ve hanımına yaklaştı. –Ka‘b b. Mâlik de aynı duruma düştü.– Ertesi günü Peygamber'in (s.a) yanına gidip; “Allah'a ve sana özür beyan ediyorum” dedi, “nefsim bana (emre karşı gelmeyi) süslü gösterdi ve bunun sonucunda hanımıma yaklaştım. Benim için bu hususta bir ruhsat [bir çıkar yol] bulabiliyor musun?” Hz. Peygamber bana, “Bunu yapmak sana yakışmazdı yâ Ömer” dedi. Hz. Ömer evine ulaşınca ona haberci gönderip Kur’ân-ı Kerîm'deki bir âyet ile mazur görüldüğünü ona bildirdi.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Bir diğer rivâyete göre Hz. Ömer uyumuş, daha sonra hanımına yaklaşmış, Peygamber'in (s.a) yanına gelip durumu bildirince şu âyet-i kerîme nâzil olmuş: Allah nefislerinize karşı hâinlik etmekte olduğunuzu bildiğinden tevbenizi kabul ve sizi affetti. Artık onlara yaklaşın...[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Bu harâmlığın bizim şeriatımızda da mevcud olduğunu, fakat daha sonra neshedildiğini söyleyenler bu âyetin sebeb-i nüzûlü konusunda şunu zikretmişlerdir:İslâm'ın ilk yıllarında oruçlu iken, insan uyumadığı veya yatsı namazını kılmadığı müddetçe yemesi, içmesi ve cinsî münâsebette bulunması helâl idi. İnsan uyuduğu ve yatsı namazını kıldığı zaman, ertesi günün akşamına kadar yeme, içme ve cinsi münasebette bulunma harâm oluyordu. Ensârdan bir adam yatsı vakti, oruçtan dolayı iyice yorulmuş olarak evine geldi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) ona, yorgunluk ve halsizliğinin sebebini sorunca, o da, “Yâ Rasûlallah! Bütün gün akşama kadar hurmalıkta çalıştım. Yemek yemek için akşamleyin evime geldiğimde, ailem yemeği getirmekte gecikti. Bu arada ben de uyumuşum. Derken beni uyandırdılar; böylece de bana, yemek-içmek harâm oldu” dedi. Bunu müteakiben Hz. Ömer de ayağa kalkarak, “Ey Allah'ın Rasûlü! Ben de sana buna benzer bir mazeret beyan edeceğim. Yatsı namazını kıldıktan sonra, eve geldim ve zevcemle cinsî münasebette bulundum” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a), “Ey Ömer! Bu sana yakışmadı” dedi. Daha sonra, pek çok kimse de ayağa kalkarak, bu türden yaptıkları şeyleri itiraf ettiler. İşte bunun üzerine, Oruç gecelerinde kadınlarınıza refes helâl kılındı âyeti nâzil oldu.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Ebû Ca‘fer ibn Cerîr et-Taberî der ki; Bana Müsennâ, Mûsâ ibn Cübeyr'den nakletti ki, o Abdullah ibn Ka‘b ibn Mâlik'in babasının şöyle dediğini duymuş: Ramazân ayında oruç tuttukları zaman, geceleyin yatınca; ertesi gün iftara değin insanlara yemek, içmek ve kadın yasaklanmıştı. Bir gece Ömer ibn el-Hattâb Hz. Peygamber'in yanından geç vakitte dönmüştü. Eşinin uyumuş olduğunu görmüş ve ona yaklaşmak istemişti. Kadın, “Ben uyudum” deyince, “Uyumadın” diyerek ona yaklaşmıştı. Kâ‘b ibn Mâlik de böyle yapmıştı. Ertesi sabah Hattâb oğlu Ömer Hz. Peygamber'e gelip durumu haber verdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ, Sizin nefislerinize hiyânet edeceğinizi Allah bildi de tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın hakkınızda yazdığını isteyin âyetini inzâl buyurdu.Mücâhid, Atâ, İkrime, Süddî ve Katâde ile diğerlerinden de bu âyetin nüzûl sebebi konusunda, Ömer ibn el-Hattâb'ın ve onun gibilerin davranışlarıyla, Sırma ibn Kays'ın davranışı nakledilir. Onlar sayesinde Allah'ın bir rahmeti ve ruhsatı olarak rıfk ile bütün gece boyu, yemek, içmek ve cinsî münâsebet mübâh oldu.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Bu nakillerde âyetin, bireysel bir durum nedeniyle indiği iddia edilmektedir. Oysa nakledilen olay, âyette konu edilen hükümlerin kapsamına girmemektedir. İşin aslı şu ki: Bu âyet, 185. âyetin tefsiri ve tavzihidir.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Bu âyette evli çiftler, Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz ifadesiyle, birbirinin elbisesi olarak nitelenmiştir. Eşlerin birbirlerinin elbisesi olmakla nitelenmeleri; bedensel, ruhsal ve toplumsal hususlarda birbirlerini sarmaları nedeniyledir.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Âyetteki, Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı ifadesinden anlaşılan o ki, bu tavzihin gerekçesi, insanın altından kalkamayacağı bir işe: gecesi ve gündüzüyle bir ay boyunca yiyip içmeden, konuşmadan ve cinsel ilişkiye girmeden yaşamaya teşebbüs etmesi durumunda kendisine hâinlik edeceğidir.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Allah'ın engin merhametiyle üzerimizden ağır bir yükü kaldırmasının örneğini Müzzemmil sûresi'nde de görmüştük:[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin gecenin üçte-ikisinden daha azını, yarısını, üçte-birini ayakta geçirmekte olduğunu biliyor. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyle. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlar. Sizin onu kuşatamayacağınızı bildi de size tevbe nasip etti. O hâlde Kur’ân'dan kolay geleni okuyun! Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O hâlde ondan kolay geleni okuyun! Salâtı ikâme edin! Zekâtı verin! Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan af dileyin! Hiç kuşkusuz Allah çok affedici, çok esirgeyicidir. (Müzzemmil/20)[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Âyetteki, Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın ifadesiyle de, orucun başlangıç ve bitiş zamanları bildirilmektedir. Buna göre oruç, fecrin aydınlığından gecenin başlangıcına (ki gece, gün batımı ile başlar) kadar tutulacak; gün batımından fecrin aydınlığına kadar da yenilecek, içilecek, konuşulacak ve meşru çerçevede cinsel ilişkide bulunulabilecektir.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Ancak âyetteki, Ve siz mescidlerde ‘âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın ifadesi, mescidlerde âkif olanların, Ramazan ayı gecelerinde de cinsel ilişkide bulunamayacaklarını ifade etmektedir.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Âyetteki, Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar ifadesinden, orucun başlangıç vaktinin güneşin doğumu olmayıp, tan yerinin ağarması olduğu anlaşılmaktadır.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[B][I][COLOR=#003300][FONT=Times New Roman][SIZE=3]‘ÂKİF, İTİKAF[/SIZE][/FONT][/COLOR][/I][/B]
[SIZE=3][COLOR=#000000][I][FONT=Times New Roman]عاكف[/FONT][/I][I][FONT=Times New Roman][‘âkif] sözcüğünün kökü olan [/FONT][/I][I][FONT=Times New Roman]ع ك ف[/FONT][/I][I][FONT=Times New Roman][‘a-k-f], “bir şey üzerine sürekli odaklanmak, kendini ona adamak ve ondan yüz çevirmemek” demektir.[/FONT][/I][/COLOR][I][FONT=Times New Roman][COLOR=#000000]Anlaşılıyor ki kelime, “gâyet bilinçli olarak bir şeye odaklanmak, taparcasına bağlanmak” anlamındadır. Nitekim birçok yerde [A‘râf/138; Tâ-Hâ/91, 97; Enbiyâ/52; Şu‘arâ/71] “tapma” boyutuyla geçmektedir. Bakara125, Hacc/25 ve Fetih/25'te ise “ısrarla bir şeye yönelme” anlamındadır.[/COLOR][/FONT][/I][/SIZE]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Âyetteki, Ve siz mescidlerde ‘âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken ifadesi, “mescidlerde tevhidi öğrenme ve öğretme, dinî konularda ikna olma ve ikna etme amacıyla planlı ve programlı bir çalışmaya yönelme; bir nevi kampa girme” olarak anlaşılabilir.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Bu işin adı “itikaf” olarak yerleşmiştir. Ve fıkıh kitaplarında “belli bir zamanda belli şartlara riâyet ederek özel bir yerde özel bir itaate devam etmek” şeklinde tarif edilmiştir. Bu ifadeleri “Ramazân, oruç ve Kur’ân” konu edilen bir pasajda gördüğümüze göre bu ibâdeti, insanın kendini bir mağaraya hapsetmesi olarak değil, “Ramazân ayında, mescidlerde (bu günkü camiler mescid sayılmazlar) Kur’ân'a odaklanarak Allah'ın mesajını iyi ve doğru anlamaya çalışmak olarak özetleyebiliriz.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[B][I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]KEFFÂRAT-İ SAVM [ORUÇ BOZMANIN CEZASI][/COLOR][/SIZE][/FONT][/I][/B]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]“Örtmek” anlamındaki küfr kökünden türetilmiş olan keffâret sözcüğü, “günahı örten şey” demektir. Keffâret, sadece yaptığımız hataların bir cezası olmayıp aynı zamanda ibâdet ve insanın aklını başına getiren bir uyarıcı ameldir.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[B][I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]DİNİMİZDEKİ KEFFÂRETLER[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I][/B]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]1) Zıhar keffâreti (Mücâdele/2-4).[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]2) Öldürme keffâreti (Nisâ/92).[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]3) Yemin keffâreti (Mâide/89).[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[I][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]4) Haccda avlanma keffâreti (Mâide/95).[/COLOR][/SIZE][/FONT][/I]
[COLOR=#000000][I][FONT=Times New Roman][SIZE=3]5) İhramlı iken tıraş olmanın keffâreti (Bakara/196).[/SIZE][/FONT][/I][/COLOR]
[B][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]ORUÇ BOZMANIN KEFFÂRETİ MESELESİ[/COLOR][/SIZE][/FONT][/B]
[FONT=Times New Roman][FONT=Calibri][SIZE=3][COLOR=#000000]Kur’ân orucun bizden evvelki ümmetlere farz kılındığı gibi bize de farz kılındığını bildirmektedir. Orucun ne zaman ve nasıl tutulacağı, kimlerin tutmamasına izin verildiği, tutamayanların ne yapması lazım geldiği, eski ümmetlerce deforme edilen orucun orijinal şekli, Bakara/183-187. âyetlerde genişçe açıklanmıştır. Ama Kur’ân'da orucu kasten bozan kişinin ne yapması gerektiğine hiç değinilmemiştir.[/COLOR][/SIZE][/FONT][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Orucu bozanı veya tutmayanı Allah dilerse affeder, dilerse cezalandırır. Kur’ân, üçüncü şahısları ve kamuyu ilgilendirmeyip sadece kul ile Allah arasında olan ibâdetlerin bozulması ya da yapılmaması ile ilgili herhangi bir ceza koymamıştır. Çünkü ibâdet, Allah rızası için, gönülden, samimiyetle/ihlasla yapılır, dayatma, ceza ve zorlama ile olmaz.[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Kur’ân'da kasıtlı oruç bozana herhangi bir keffâret öngörülmemesine rağmen âlimler, kasıtlı oruç bozmaya ya da mazeretsiz oruç tutmamaya, “altmış günü ceza bir günü kaza olmak üzere toplam altmış bir gün keffâret icat etmişlerdir. Bunu da şu ve benzeri rivâyetlere dayandırmışlardır:[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Ebû Hureyre şöyle demiştir: Bizler Peygamber'in yanına oturmuş bulunduğumuz sırada o'na bir kimse geldi de dedi ki:[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]-- Yâ Rasûlallah! Helak oldum![/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Rasûlullah ona sordu:[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]-- Sana ne oldu ki?[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]O kimse şöyle cevap verdi:[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]-- Oruçlu olduğum hâlde kadınımın üzerine düştüm (yani, cinsî münasebet yaptım).[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Rasûlullah sordu:[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]-- Hürriyete kavuşturabileceğin bir köle bulabilir misin?[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]O zat cevap verdi:[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]-- Hayır, bulamam.[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Rasûlullah tekrar sordu:[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]-- Öyleyse iki ay zincirleme oruç tutmaya gücün yeter mi?[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]O zat cevap verdi:[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]-- Hayır, buna güç yetiremem.[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Rasûlullah yeniden sordu:[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]-- Altmış yoksulu doyurmak yolunu bulabilir misin?[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]O zat cevap verdi:[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]-- Hayır.[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Ebû Hureyre dedi ki: Peygamber bir süre bekledi. Bizler bu bekleyiş üzere iken Peygamber'e içinde hurma dolu bir arak getirildi. (Arak, miktel/ölçek demektir.) Peygamber buyurdu:[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]-- O, mes’ele soran kimse nerededir?[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]O zat karşılık verdi:[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]-- Benim (buradayım diye ayağa kalktı).[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Peygamber şöyle dedi:[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]-- Bu hurmayı al da yoksullara sadaka et![/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]O adam de şöyle karşılık verdi:[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]-- Allah'a yemin ederim ki, Medîne'nin iki kara taşlığı arasında benim ev halkımdan daha fakir bir ev halkı yoktur.[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]Bu sözü üzerine Peygamber, köpek dişileri meydana çıkıncaya kadar güldü. Sonra da o zata şöyle dedi:[/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=#000000]-- Haydi bu hurmayı al da âilene yedir![/COLOR][/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][COLOR=#000000][SIZE=3]Doğru olduğu farz edilse bile bu rivâyeti, keffârete yönelik bir hükümden ziyâde, köpek dişleri görülünceye kadar güldüğüne göre Peygamberimizin latifesi olarak değerlendirmek gerekir. Aksi hâlde bundan, oruç bozana ödül olarak bir sepet hurma verileceği hükmü çıkar. Ayrıca, cinsel ilişki iki cins arasında olacağı için, kadına yönelik bir hükmün de bulunması gerektiği hâlde, rivâyette kadının durumuna ait bir hüküm yoktur. Bazı fakihler bu konuda rivâyet dikkate almayıp, oruç bozmayı, zıhara kıyas etmişlerse de, kıyasın şartları bu konuda oluşmuş değildir. Sonuç olarak: Kur’ân'da, “keffâretu's-savm” [kasıtlı oruç bozanın 61 gün oruç tutması] yoktur. Bu, daha sonra icat edilmiş bir bidattır[/SIZE].[/COLOR][/FONT]

Ali Rıza Borazan 9. September 2010 09:40 AM

RAMAZAN BAYRAMI MESASJI


2/177- Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.

2/185- Ramazan ayı... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kuran onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahit olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz.

NE YAPTIK Kİ BAYRAM YAPMA HAKKINI KAZANDIK?

Bayram benim bildiğim, yapması zor olan işlerin yapılarak, veya altından kalkılması zor olan yüklerin altından kalkılarak, onun sevincinin yaşandığı, paylaşıldığı gün olması gerekirdi. Hangi zor olan işin üstesinden geldik, hangi kalkılması zor olan yükün altından katlık ki bayram yapıyoruz. Ramazan boyunca yirmi dokuz gün veya otuz gün aç susuz kalarak geçirdiğimiz günlerin mi? Hayır bayram yapmaya sevinip gururlanmaya hakkımız yok.

Dünya hayatını Allahın bir deneme olarak yarattığı insanlara farklı mallardan vererek insanlar arasında paylaşmak güzellikleri alanlarla almayanların dengeleşinceye kadar birbirleriyle iletişim kurarak paylaşıncaya kadar, paylaşım olmadıkça biz bayram yapamayız. Dünya Hangi sorunu çözdü ki?

Allahın petrol verdiği ülkeler firavunlarını banyolarının musluklarını mutfaklarındaki tabaklarını halkı açlık ve sefalet içinde iken altından yaptırmalarının bayramını mı kutlayacağız. Halkı İslam diye o mazlumların mustazafların üzerlerine misket fosfor bombaları yağdıran işkence makinası olanların yanında olarak desteklemenin bayramını mı kutlayacağız. Sera üstüne sera yaparak yanındaki öz kardeşinin iflasını hayattaki yükünü götüremeyip intihar edenlere karşı seyirci kalanların bayramını mı kutlayacağız. Mal mülk yüzünden birbirine düşman kesilen birisi hakkını alamadığı birisi de hakkını gaslettiğinden dolayı düşman olmanın bayramını kutlayacağız.

Gelinin kaynanaya kaynananın geline oğlun babaya babanın oğla kardeşin kardeşe mal mülk yüzünden düşman olunduğu bir ortamın bayramını mı kutlayacağız. İnsanlara içki fabrikası kurarak insanların beyinleri sarhoş edilip yaratılış gayesinden uzaklaşan toplumların sarhoşluğunun bayramını mı kutlayacağız. Gaspın intiharın yoksulluğun esrarkeşliğin hırsızlığın çoğalarak hiçbir kimsenin yaşadığı hayattan hoşnut olmamasının bayramını mı kutlayacağız?

Bir taraftan çöp bidonlarından bir dilim ekmek toplayan insanlar, bir taraftan ülkeler arasında bir tabak yemek için bir anlık damak zevkini gidermek için milyarlar harcayan bir toplumun halinin bayramını kutlayacağız?

90/10- Biz ona 'iki yol-iki amaç' gösterdik.
90/11- Ancak o, sarp yokuşa göğüs germedi.
90/12- Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten nedir?
90/13- Bir boynu çözmek (bir köleye özgürlük vermek)tir;
90/14- Ya da açlık gününde doyurmaktır,
90/15- Yakın olan bir yetimi,
90/16- Veya sürünen bir yoksulu.
90/17- Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak.
90/18- İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meymene).
90/19- Ayetlerimizi inkâr edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş'eme).
90/20- "Kapıları kilitlenmiş" bir ateş onların üzerinedir.
Biz bu ayette ifade edilenlerden yerimizin hangisinin olduğunun düşündük mü? Yerleri ve gökleri yaratan Allaha karşı neler yapıp neler yapmadık sorguladık mı? Kendimizi aynanın karşısına alır gibi kendi halimizi kendimizle yüzleşerek gerçekleri ortaya dökebildik mi?
Hayır, dünya Büyük bir bunalımın yaratılışına uygun yaşayamamanın şu anda sancısını acısını çekmektedir.
Biz ne zaman Bayram yapmalıyız? İhtiyar olanların iniltisinin sesinin kesildiği, aç olanların açlıklarının giderildiği, kendisi ile alakalı olmayan renklerinden ırklarından cinsiyetlerinden dolayı alay edilmediği insan olarak herkesin Allah katında eşit seviyede olduğu anlaşıldığı, Güçlü olanların mazlum olanlar üzerine saldırmadığı onlar üzerinde zorlayıcı bir hegomanya uygulamadığı, Allahın yaratış biçimi üzerinde yaşam kalitesine ulaştığı zaman bayram yapma sevinç duyma hakkımız olmalıdır.
Anlatmaya çalıştığım ölçülere insanlığın ulaşarak, Allahın bize Yüklediği sorumluluğa ulaşarak taşların kelimelerin yerine oturtularak savaşsız zulümsüz birbirlerinin ayağını almak yerine birbirlerinin eksiklerine destek olarak, hayatı güzelleştirerek mutlu bir dünya fotoğrafını görmek ve bütün dünyanın düşünerek kendisini sorgulaması dileği ile selam ve sevgiler sunuyorum.
Kuranianlamametodu.blogspot.com
Alirizaborazanhotmail.com

Altimuray 9. September 2010 07:53 PM

[QUOTE=FuRKaN03;6591]Selam dostlar,

ne yazik ki Ramazan'da oruc tutmadigim günler oldu ve bunlari hemen kaza etmek istiyorum. Bir arkadasim bayram günlerin de oruc tutmanin haram oldugundan bahsetti, hatta bununla ilgili ayet varmis. Daha sonra kendisine aslinda bayram'in bir gelenek oldugunu ve Kuran'da dayanagi olmadigini belirttim, yani oruc tutabilecegimi anlatmaya calistim. Ne yazik ki, yakin cevremde bu tür söylemlerim hep yanlis anlasiliyor ve kavgaya bile kayabiliyor, o yüzden pek fazla üstüne gitmedim. Bu konuda bana yardimci olabilirseniz sevinirim.

Selamlar...[/QUOTE]

Selam. İddiasına göre öyle bir ayet varsa gösterseymiş. Allah tutamadığımız oruçlarımızı diğer günlerde tutmamızı söylemiş, öyleyse bayram günlerini kim diğer günler olmaktan çıkarabilir? Allah'ın haram kılmadığını nasıl haram kılabilirler? Sabret ve Allah'a güven. Aşağıdaki ayet çok güzel ve etkileyici:

"Allah, kuluna yetmez mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa onu artık doğru yola ileten olmaz." Zümer 39:36

FuRKaN03 10. September 2010 12:15 AM

Herkese cok tesekkür ediyorum, Allah razi olsun.

Selamlar...

hiiic 11. September 2010 12:31 PM

Bayram da zaten muaviyenin çıkardığı bişi. sanki ramazan bittide kurtulduk havasında bir icat... muaviye hz ali ye karşı zafer kazanıp (!) başa geçince şeker dağıttırmış. o günden bu güne şeker bayramı kutluyoruz. inadına oruçluyum, muaviyenin hiç bir geleneğini hayatıma sokturmam.

insanlarla selamlaşmak, akraba ziyaretleri v.s. bunlar senenin 1 gününe sığdırılamaz. hayatın her gününün bayram olması gerek ama şeytanlar telkinlerini ekmiş, deliye hergün bayrammış.. kimin daha deli olduğunun kararını Allah verecektir. akraba ziyareti bayramdan bayrama ama her türlü kötülük içki kumar ve zina ele geçen her fırsatta öyle mi? zaten bayramda yapılan ziyaretlerde de kimse ihtiyaç sahibine uğramaz. bunlar bir kutu şeker 1 şişe kolonyadan daha önemli işler.
asıl dini bayram monorrşiye tagutlara karşı verilen savaş sonucu kazanılan cumhuriyet bayramıdır.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:52 AM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam