hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   FUSSILET SÛRESİ (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=636)
-   -   Fussılet sûresi (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2898)

dost1 12. September 2012 06:37 PM

Fussılet sûresi
 
[B]MEKKE DÖNEMİ[/B]

[B]Necm: 241[/B]

[SUP]1[/SUP]Hâ/8, Mîm/40.[SUP]259[/SUP]
[SUP]2-4[/SUP]Arapça bir Kur’ân, müjdeleyici ve uyarıcı olarak, bilen bir toplum için âyetleri ayrıntılı olarak açıklanmış/ bölüm bölüm ayrılmış, yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden, engin merhamet sahibi Allah'tan indirilmiş bir kitap! Buna rağmen onların çoğu yüz çevirmişlerdir. Artık onlar kulak vermezler.
[SUP]5[/SUP]Ve onlar: “Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalplerimiz bir örtü/zırh içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda da bir perde vardır. Artık sen, yapabileceğini yap, biz de gerçekten yapıyoruz” dediler.
[SUP]6,7[/SUP]De ki: “Ben sadece sizin gibi bir beşerim. Bana, ‘Sizin ilâhınızın bir tek ilâh olduğu’ vahyediliyor. O nedenle O'na dosdoğru yönelin ve O'ndan bağışlanma dileyin.” Ve zekâtı/vergiyi vermeyen ve âhireti bilerek reddeden o kimselerin/ inanmayanların ta kendileri olan ortak koşanların vay haline!
–[SUP]8[/SUP]Şüphesiz ki, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanlar, kendileri için bitmez tükenmez/başa kakılmaz ecir olanlardır.–
([B]61/41, Fussılet/1-8[/B])


[B]Necm: 242[/B]

[SUP]9[/SUP]De ki: “Siz yeryüzünü iki evrede oluşturanı gerçekten örtüp duracak mısınız/ inanmayacak mısınız? Bir de O'na eşler koşuyorsunuz! O, âlemlerin Rabbidir.”
[SUP]10[/SUP]Ve O, yeryüzünün içinde sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp isteyenler için eşit olarak/ayırım yapılmadan rızıkları dört evrede ayarladı.
[SUP]11[/SUP]Sonra duman hâlinde bulunan göğe yerleşti/ egemenlik kurdu[SUP]260[/SUP] da ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin!” dedi. İkisi de, “Biz isteyerek geldik” dediler.
[SUP]12[/SUP]Böylece Allah, onları iki evrede yedi gök olmak üzere gerçekleştirdi ve her göğün kendi işini içine yükledi. Biz en yakın göğü kandillerle ve korumayla süsledik. İşte bu, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, çok iyi bilenin
ayarlamasıdır.
([B]61/41, Fussılet/9-12[/B])


[B]Necm: 243[/B]

[SUP]13[/SUP]Buna rağmen onlar, yine yüz çevirirlerse hemen de ki: “Ben sizi Âd ve Semûd'un yıldırımının benzeri bir yıldırıma karşı uyardım.”
[SUP]14[/SUP]Hani onlara, “Allah'tan başkasına kulluk etmeyin!” diye önlerinden-arkalarından [her yanlarından] elçiler gelmişti. Onlar: “Eğer Rabbimiz isteseydi, kesinlikle melekler indirirdi. Bu yüzden biz kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyleri kesinlikle bilerek reddedenleriz/ inanmayanlarız” dediler.
[SUP]15[/SUP]Âd'a gelince de onlar, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: “Güç bakımından bizden daha çetin kim vardır?” dediler. Onlar şüphesiz kendilerini oluşturan Allah'ın güç olarak kendilerinden daha çetin olduğunu görmediler mi? Ve onlar Bizim âyetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.
[SUP]16[/SUP]Bu yüzden Biz de onlara bu en basit dünya hayatında rezillik azabını tattırmak için o uğursuz günlerde dondurucu bir kasırga gönderdik. Âhiret azabı ise elbette daha çok rezil edicidir. Onlara yardım da edilmez.
[SUP]17[/SUP]Semûd'a gelince; işte, Biz onlara doğru yolu gösterdik. Fakat onlar körlüğü doğru yol üzerine sevip tercih ettiler. Bunun üzerine kazandıkları şeyler sebebiyle alçaltıcı azabın yıldırımı onları yakalayıverdi.
[SUP]18[/SUP]Ve Biz iman etmiş kimseleri ve Allah'ın koruması altına girmiş olan kimseleri kurtardık.
([B]61/41, Fussılet/13-18[/B])


[B]Necm: 244[/B]

[SUP]19[/SUP]Ve Allah'ın düşmanlarının bir araya getirilip toplandıkları gün, artık onlar, ateşe dağıtılırlar.
[SUP]20[/SUP]Sonunda oraya geldiklerinde, onların işitme, görme duyuları ve derileri yaptıkları şeyler ile ilgili kendi aleyhlerinde şâhitlik ederler.
[SUP]21-23[/SUP]Ve onlar kendi derilerine, “Niye aleyhimize şâhitlik ettiniz?” dediler. Onlar dediler ki.
“Her şeyi konuşturan Allah, bizi konuşturdu ve sizi ilk defa O oluşturdu ve O'na döndürülmektesiniz. Siz, işitme, görme duyularınız ve derileriniz aleyhinize şâhitlik eder diye gizlenmiyordunuz. Velâkin yapmakta olduklarınızdan birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğine inandınız. İşte sizin bu inancınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz inancınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle zarara, kayba uğrayıp acı çekenlerden oldunuz.”
[SUP]24[/SUP]Şimdi eğer onlar direterek ortak koşma inancını, yalanlamayı sürdürürlerse, artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer özür bildirmeye çalışsalar, onlar, özrü kabul edilecek kimseler değildirler.
[SUP]25[/SUP]Ve Biz onlara birtakım yaşdaşlarını/İblislerini kabuk gibi üzerlerine kaplattık, onlar da, önlerinde ve arkalarında [tüm çevrelerinde] olanları kendilerine süslü gösterdiler. Gelmiş geçmiş herkesten, kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetlerde yürürlükte olan “Söz”[SUP]261[/SUP] onların üzerine hak oldu. Şüphesiz onlar, zarara/kayba uğrayıp acı çeken kimseler idiler.
([B]61/41, Fussılet/19-25[/B])


[B]Necm: 245[/B]

[SUP]26[/SUP]Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler: “Üstün gelmeniz için bu Kur’ân'ı dinlemeyin, onun içinde anlamsız şeyler yapın/ anlaşılmasını her türlü yolla engelleyin” dediler.[SUP]262[/SUP]
[SUP]27[/SUP]Artık Biz, kesinlikle, kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedetmiş kimselere şiddetli bir azap tattıracağız. Ve kesinlikle onlara yaptıkları amellerin en kötüsünü karşılık olarak vereceğiz.
[SUP]28[/SUP]İşte bu, Allah'ın düşmanlarının cezasıdır; ateştir. Âyetlerimizi bile bile inkâr eden kimseler olduklarına ceza olarak, onlar için orada sonsuzluk yurdu vardır.
[SUP]29[/SUP]Ve o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kişiler: “Rabbimiz! Bildiğimiz-bilmediğimiz herkesten bizi doğru yoldan saptıranları bize göster. Onlar en aşağıdakilerden olsunlar diye biz onları ayaklarımızın altında tutalım” dediler.
([B]61/41, Fussılet/26-29[/B])


[B]Necm: 246[/B]

[SUP]30-32[/SUP]Şüphesiz, “Rabbimiz Allah'tır” deyip sonra dosdoğru olanlar; onların üzerine, haberci âyetler sürekli iner; “Korkmayın, üzülmeyin. Size vaat edilen cennetle sevinin. Biz, dünya hayatında ve âhirette sizin yol gösterenleriniz, yardımcılarınız, koruyanlarınızız. Cennette, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olan, engin merhamet sahibinden bir ikram olarak sizin için nefislerinizin arzuladığı her şey var. Orada istediğiniz şeyler de sizin içindir.”
[SUP]33,34[/SUP]Ve Allah'a çağırıp/ yakarıp sâlihi işleyen ve “Ben, Müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır? Ve güzellikle çirkinlik/ iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel şeyle sav. O zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sımsıcak bir yakın'dır.
[SUP]35[/SUP]Bu olgun davranışa ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak büyük bir pay sahibi olan kavuşturulur.
[SUP]36[/SUP]Ve eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın. Şüphesiz ki O, en iyi duyanın ve en çok bilenin ta kendisidir.
([B]61/41, Fussılet/30-36[/B])


[B]Necm: 247[/B]

[SUP]37[/SUP]Ve gece, gündüz, güneş ve ay O'nun alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Güneşe ve aya boyun eğip teslimiyet göstermeyin. Ve eğer sadece Allah'a kulluk yapıyorsanız, onları oluşturmuş olan Allah'a boyun eğip teslimiyet gösterin.
[SUP]38[/SUP]Buna rağmen onlar eğer büyüklük taslarlarsa bilsinler ki, Rabbini iyi tanıyan kişiler her zaman O'nun için Allah'ı noksan sıfatlardan arındırırlar ve onlar hiç usanmazlar.
[SUP]39[/SUP]Şüphesiz senin yeryüzünü boynu bükük görüp de Bizim onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, onun titreşmesi ve kabarması da O'nun alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Şüphesiz ki ona hayat veren, kesinlikle ölüleri de diriltir. Şüphesiz O, her şeye gücü yetendir.
[SUP]40[/SUP]Şüphesiz alâmetlerimiz/ göstergelerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp inkâra sapan kimseler Bize gizli kalmazlar. O hâlde ateşe atılacak olan kişi mi daha hayırlıdır, yoksa kıyâmet günü güven içinde gelecek kişi mi? İstediğinizi yapın. Şüphesiz ki Allah, yaptığınız şeyleri en iyi görendir.
([B]61/41, Fussılet/37-40[/B])


[B]Necm: 248[/B]

[SUP]41,42[/SUP]Şüphesiz Öğüt/Kur’ân kendilerine geldiğinde onu bilerek reddeden kimseler... Ve şüphesiz o Öğüt/Kitap, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan, övülen, övgüye lâyık bulunan tarafından indirilmedir. Önünden ve ardından/ hiçbir tarafından kendisine bâtılın gelmediği çok şerefli bir kitaptır.
[SUP]43[/SUP]Senin için senden önceki elçilere söylenenden başka bir şey söylenmiyor. Şüphesiz senin Rabbin kesinlikle bağışlama sahibidir ve acı veren bir azabın sahibidir.
[SUP]44[/SUP]Ve eğer Biz o öğüdü/Kur’ân'ı yabancı dilde bir okuma yapsaydık, elbette onlar: “Âyetleri ayrıntılı olarak verilmeli değil miydi? Yabancı dil mi, Arapça mı!” diyeceklerdi. De ki: “O, iman eden kimseler için bir kılavuz ve bir şifadır.” İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve o Öğüt/ Kur’ân, onlar üzerine bir körlüktür. Onlara çok uzak bir mekândan seslenilmektedir.
[SUP]45[/SUP]Ve andolsun ki Biz Mûsâ'ya Kitab'ı vermiştik de onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbin tarafından geçmiş Söz[SUP]263[/SUP] olmasaydı kesinlikle aralarında gerçekleştirilmişti. Ve şüphesiz onlar, bundan [Kur’ân'dan] kesinlikle şüpheci bir yetersiz bilgi içindedirler.
([B]61/41, Fussılet/41-45[/B])


[B]Necm: 249[/B]

[SUP]46[/SUP]Her kim sâlihi işlerse artık kendi için yapmış olur. Kim de bir kötülük yaparsa, artık kendi aleyhinedir. Ve senin Rabbin kullara hiç mi hiç haksızlık eden biri değildir.
[SUP]47[/SUP]O saatin bilgisi sadece Allah'a bırakılır. Onun bilgisi dışında hiçbir meyve kabuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz, düşük yapmaz. Ve Allah, onlara: “Benim ortaklarım nerede?” diye seslendiği gün, onlar: “Bizden hiçbir şâhit olmadığını Sana arz ederiz” derler.
[SUP]48[/SUP]Önceden tapmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kayboldu. Onlar kendileri için kaçacak bir yer olmadığını da iyice anladılar.
[SUP]49[/SUP]İnsan, hayır istemekten usanmaz, kendisine bir kötülük dokununca da hemen, üzgündür, ümitsizdir.
[SUP]50[/SUP]Ve eğer kendisine dokunan sıkıntıdan sonra, kendisine tarafımızdan bir rahmet tattırsak, hiç kuşkusuz “Bu benim hakkımdır. Ve kıyâmetin kopuş anının geleceğini sanmıyorum. Ve eğer Rabbime döndürülürsem, O'nun katında hiç şüphesiz, benim için en güzeli vardır” der. Bu nedenle kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselere, yaptıklarını kesin bildireceğiz ve onlara, kesinlikle kaba bir cezadan tattıracağız.
[SUP]51[/SUP]Ve Biz insana nimet verdiğimiz zaman o yüz çevirir, yan çizer. Kendisine bir kötülük dokunduğu zaman da geniş geniş dua sahibidir; yalvarır da yalvarır.
[SUP]52[/SUP]De ki: “Hiç düşündünüz mü? Eğer Kur’ân, Allah katından olup da sonra siz bu gerçeği örtbas etmişseniz… Kendisi uzak bir ayrılığın içinde bulunan kimseden daha sapık kim olabilir?”
[SUP]53[/SUP]Onun hak olduğu ortaya çıkıncaya kadar, hem dış dünyada, hem kendi bünyelerinde[SUP]264[/SUP] alâmetlerimizi/ göstergelerimizi onlara göstereceğiz. Rabbinin şüphesiz her şeye tanık olmuş olması da yetmedi mi?
[SUP]54[/SUP]Gözünüzü açın! Şüphesiz onlar Rablerine kavuşmaktan bir şüphe içindedirler. Gözünüzü açın! Şüphesiz Allah, her şeyi kuşatandır.
([B]61/41, Fussılet/46-54[/B])

[B]Dip not:[/B]

[B]259[/B] Kur’ân'da birçok sûrenin “[B]kesik, bağlantısız harfler[/B]” ile başladığı görülür. Çeşitli kimselerce bu harflerin müteşâbih, bir şifre, bir sözcüğün kısaltılmış şekli, bazı sözcüklerin ilk harfi veya son harfi olduğu gibi görüşler ileri sürülür. Bize göre bu harfler, “[B]elâ[/B]” [dikkat, gözünüzü açın] sözcüğü gibi bir uyarı işaretidir ve telefon konuşmalarındaki “[B]alo![/B]” ünlemi gibi dikkati, okunacak âyetlere çekmektedir. Ayrıca Kur’ân'ın matematiksel yapısındaki olmazsa olmaz unsurlardan birisidir. Ayrıca bu harfler, sayısal bir değer de ifade ediyor olabilirler. Zira Kur’ân indiği dönemde Araplar arasında rakamlar henüz icat edilmemişti, rakam yerine harfler kullanılmaktaydı. Rakam yerine harf kullanılması, “[B]Ebced”[/B] hesabı olarak bilinir. Biz kesik harflerin yanında sayısal değerlerini de gösterdik. Sayısal değerler ile neyin kastedilmiş olabileceği noktasında da henüz bir kanaatimiz oluşmamıştır. “[B]Ebced[/B]” hesabının, Kur’ân'ın indiği dönemlerde rakam yerine kullanılmış olmasından başka, herhangi bir nitelik ve özelliği yoktur.
Bu kesik harflerle ilgili henüz doyurucu bir çalışma yapılmamış olup mevcut eserlerde de eskilerin aktarımlarından başka bir bilgi bulunmamaktadır. Bu meselenin tam aydınlığa kavuşması da, –diğer birçok mesele gibi– dürüst, samimî ve gönüllü Kur’ân erlerini beklemektedir.


[B]260[/B] Ayetin orijinalinde geçen istiva ifadesi, mecâzen, “[B]egemenlik kurdu, kontrolü altına aldı[/B]” demektir. Âyetlerde görüleceği üzere “[B]Arşa istva etti”[/B] ifadeleri, “[B]en büyük, en yüce makamda egemenlik kurdu, kontrolü eline aldı”[/B] anlamındadır. Müteşâbih olan bu kavram, âyette mecâzî olarak kullanılmıştır. İstiva sözcüğü, Resmi Mushaf'ın Yûnus/3, Ra‘d/2, Furkân/59, Secde/4, Tâ-Hâ/5, A‘râf/54, Bakara/29. âyetlerinde de yer alır. Âyetteki istiva eden ifadesi ile kastedilen de, “Allah”tır. Çünkü “[B]istiva[/B]”, Allah'ın sıfatlarından olup melek veya kulların sıfatı değildir

[B]261[/B] Burada konu edilen Söz, Sâd/84- 85 ve Secde/5'te konu edilen “[B]cehennemin ins ve cin [herkes] tarafından doldurulması[/B]”na yönelik, Rabbimiz tarafından alınmış bir ilke kararıdır. Rabbimizin bu kararı Kur’ân'da bazen el -kavl, bazen de [B]kelimetü Rabbik[/B] şeklinde geçer.

[B]262[/B] Burada Mekke müşriklerinin yapmak istedikleri, insanların dikkatinin Kur’ân'dan başka alanlara kaydırılması, dinleyenlerin dikkatinin dağıtılması, fark ettirtilmeyerek içeriğinin anlaşılmasının engellenmesidir.
Bu plân, Kur’ân'ın, Mushaf'taki tertilinin bozulması, rivâyetlerle gerçek anlamının saptırılması, parantezlerle kişisel görüşlere malzeme yapılması, anlamadan okunup bunun sevap sayılması, herkes tarafından anlaşılamayacağı iddiası, abdestsiz okunamayacağı fetvası, sosyal ve siyasal içeriğinin saklanması, dinin tek kaynağı olduğunun kabul edilmemesi gibi anlayışlarla sürüp gelmektedir.

[B]263[/B] [B]RABBİMİZDEN GEÇEN SÖZ[/B]: Âyette konu edilen söz, Rabbimizin cezaları, “[B]adı konmuş süreye erteleme[/B]” ilkesidir. Yüce Allah, bu ilkesinden ve bu ilkeyi bozmayacağından Resmi Mushaf: Şûrâ/14, Hûd/110, Fâtır/45, Fussılet/45 ve Tâ- Hâ/129'da da bahsetmiştir.

[B]264[/B] Günümüz itibariyle, Kur’ân'da ortaya konan enfüsî ve âfâkî mucizelerden bir kısmı şunlardır:
[B]Enfüsî mucizeler:[/B] Her insanda koruyucu hücrelerin varlığı, eşler hâlinde yaratılma, meninin bir karışım olduğu, cinsiyetin belirlenmesi, rahim duvarında asılı olma, bir çiğnemlik et parçası olma, kemiklerin oluşumu ve etle kaplanması, üç karanlıkta yaratılma...
[B]Âfâkî mucizeler[/B]: Evrenin sürekli genişlemesi, yokluktan yaratılma, evrenin gaz aşaması, evrendeki mükemmel yörüngeler, güneşin akıp gitmesi, güneş ve ayın farkı, ayın yörüngesi, göğün ve yerin tabakaları, göğün korunmuşluğu, göğün geri çevirdikleri, göğün direksiz yükselişi, dünyanın geoit [devekuşu yumurtasına benzeyen, tam küre olmayan, kutuplardan basık, küremsi] şekli, dünyanın ve uzayın çapları, döndükçe kutupların basıklaşması, dünyanın dönüşü, aşılayıcı rüzgârlar, yağmurdaki ölçü, suyun çevrimi, kazık şeklindeki dağlar, petrolün oluşumu, solunum ve fotosentez, göğe yükselmenin zorluğu, bitkilerdeki erkeklik ve dişilik... Saydığımız bu biyolojik, fiziksel ve kevnî olgular, Kur’ân'ın indiği dönemde bilinmeyen şeylerdir. Bu nedenledir ki, bilimin yeni keşfettiği sistemlerin Kur’ân'da yer alması, Kur’ân'ın Allah'tan geldiğine açık ve kesin bir kanıttır.

sevginur 22. January 2013 07:22 AM

25Ve Biz onlara birtakım yaşdaşlarını/İblislerini kabuk gibi üzerlerine kaplattık, onlar da, önlerinde ve arkalarında [tüm çevrelerinde] olanları kendilerine süslü gösterdiler. Gelmiş geçmiş herkesten, kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetlerde yürürlükte olan “Söz”261 onların üzerine hak oldu. Şüphesiz onlar, zarara/kayba uğrayıp acı çeken kimseler idiler.
(61/41, Fussılet/19-25)

selamun aleykum dost1

Burada yaşdaşlarını hangi anlamda kullanıldı ben yandaşlar olarak ekledim.açıklarsanız sevinirim

dost1 22. January 2013 02:04 PM

Selamun aleyküm! Değerli Sevginur Kardeşim!

[QUOTE=sevginur;15399]25Ve Biz onlara birtakım yaşdaşlarını/İblislerini kabuk gibi üzerlerine kaplattık, onlar da, önlerinde ve arkalarında [tüm çevrelerinde] olanları kendilerine süslü gösterdiler. Gelmiş geçmiş herkesten, kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetlerde yürürlükte olan “Söz”261 onların üzerine hak oldu. Şüphesiz onlar, zarara/kayba uğrayıp acı çeken kimseler idiler.
(61/41, Fussılet/19-25)

selamun aleykum dost1

Burada yaşdaşlarını hangi anlamda kullanıldı ben yandaşlar olarak ekledim.açıklarsanız sevinirim[/QUOTE]

Ayette geçen sözcüğü renkli olarak belirttim.

Fussilet 25: "Ve kayyadna lehüm [B][COLOR="Red"]kurenae[/COLOR][/B] fezeyyenu lehüm ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm ve hakka aleyhimül kavlü fiy ümemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins* innehüm kânu hasiriyn"

"Ve Biz onlara bir takım[B][COLOR="red"] karînleri[/COLOR][/B] [yakınları, İblislerini] kabuk gibi üzerlerine kaplattık, onlar da, önlerinde ve arkalarında [tüm çevrelerinde] olanları kendilerine süslü gösterdiler. Cinn ve insten [herkesten], kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetlerde yürürlükte olan “Söz” onların üzerine hak oldu. Şüphesiz onlar, hüsrana uğrayanlar idiler.

Bu ayette cehenneme gidenlerin bu duruma düşmelerinin ana nedenleri açıklanmıştır. Onlar Allah’ın açık uyarılarına rağmen İblis’in, kötü arkadaşların iğvalarına, telkinlerine uymuşlar, tüm kötü şeyleri iyi görmüşler, Allah’ın mesajlarına kulak vermemişlerdir. Her ne yaptılarsa, hepsini de ölçmeden, tartmadan, tefekkür etmeden yapmışlardır.

Ve her kim Rahman’ın zikrinden körleşirse Biz ona bir şeytan musallat ederiz de artık o, onun için [B][COLOR="red"]karindir[/COLOR][/B] [yaştaştır, yandaştır]; ve şüphesiz ki onlar [karinler], onları [körleşenleri] Yol’dan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. (Zuhruf/36, 37)

İnsanların bu “[COLOR="red"][B]karîn”[/B][/COLOR]lerden kurtulması şuna bağlıdır:

([İblis) “Öyle ise izzet ve şerefine yemin ederim ki, ben onların hepsini mutlaka azdıracağım; ancak içlerinden arıtılmış kulların müstesna...” dedi. (Sad/82, 83)

O [Allah] dedi ki: "Git! Sonra onlardan kim sana uyarsa, bilin ki, şüphesiz ki, cezanız yeterli bir ceza olarak cehennemdir. Onlardan gücünü yetirdiklerini sesinle sars. Ve atlılarınla ve yayalarınla onların üzerine yaygara kopar! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaatlerde bulun.” -Ve şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.- Şüphesiz ki, Benim kullarım; senin için onlar aleyhine hiçbir güç yoktur.” -Vekil olarak da Rabbin yeter.- (İsra/63- 65)


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

sevginur 22. January 2013 02:32 PM

Allah razı olsun demekki çoğul olarak onlara destek veren yandaş arkadaşları yada yaşdaşları yani onlar gibi olanlar saffat süresinde geçen
[SIZE="5"]فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ
قَالَ قَائِلٌ مِّنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي[COLOR="Red"] قَرِينٌ[/COLOR][/SIZE]
[B]50[/B] Sonra da bazısı bazısına dönüp birbirlerine sorarlar.
[B]51-53[/B]Onlardan bir sözcü der ki: “Şüphesiz benim ‘Sen gerçekten, kesinlikle doğrulayanlardan mısın? Öldüğümüz ve toprak, kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten mi biz karşılık göreceğiz?’ diyen[B] bir yaşıtım/yakın arkadaşım vardı.[/B]”
54Dedi ki: “Siz onu tanıyan, bilen biri misiniz?”
55Derken kendisi onu tanıdı da onu cehennemin ta ortasında gördü.
karine sadece korunmamız gereken kurana aykırı davranan kişileri sembolize ediyor diyebilirmiyiz..
teşekür ederim
selam ve dua ile kalın...


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 10:43 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam