hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   Meleklerin Durumu (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=181)
-   -   melek kavramı ve isimlendirilmesi (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2045)

pramid 26. November 2010 08:16 AM

melek kavramı ve isimlendirilmesi
 
[B]meleklerin isimlendirilmesi ile ilgili[/B]

Bu isimler (Cebrail, Azrail, Mikail, İsrafil vb.) Allah’ın iş ve oluşu (şe’n/emr) meydana getiriyorken ki melekeleridir. O’ndan gayrı birer ikinci (şefi’) değil. İnsanlar zamanla Allah’ın yapıp edişini, edip eyleyişini (melekelerini) bu isimlerle ifadelendirmişler.

Cebr-El: Tanrı’nın gücü…
Azra-El: Tanrı’nın durduruşu/engelleyişi…
Mika-El: Tanrı’nın övülüşü, tesbihi…
İsraf-El: Tanrı’nın soluğu, nefesi…
Samu-El: Tanrı’nın işitişi/Tanrı’yı duyan…
İsra-El: Tanrı’nın yürüyüşü/Tanrı ile yürüyen…
Rafe-El: Tanrı’nın yüceliği/Tanrı’ya yükselen…

[B]Bunların hepsi İbranice… Böyle yüzlerce isim var. Yahudi isimleri genellikle böyledir.[/B]

Adı üzerinde[B] Cebrail Allah’ın konuşma/vayhetme gücünü[/B],
[B]Mikail mevsimleri yaratma gücünü[/B],
[B]Ezrail ölüm[/B],
[B]İsrafil hayat ve yaşam verme gücünü ifade eden özellikleri/melekeleridir.[/B]

Bu isimlerin zamanla Tanrı’dan ayrı (alem dışı) ontolojik varlıklarmış gibi algılandığını görüyoruz. Kur’an yer yer bu muhayyileye hitap etmekle birlikte dönüştürmüş ve hepsini “tek bir Allah’ın” güzel isimlerinde toplayarak “Esmau’l-Hüsna”yı getirmiştir. Bu kültürden hareketle Abdullah (Allah’ın kulu), Seyfullah (Allah’ın kılıcı), Nurullah (Allah’ın ışığı), Nimetullah (Allah’ın nimeti), Lutfullah (Allah’ın nimeti) vb. Müslüman isimleri doğmuştur.

[B]Demek ki [/B]bu isim ve sıfatlar Allah’ın “melekeleri” oluyor. O’ndan ayrı (alem dışı) ontolojik varlıklar değil; O’nun kendisi de değil; alemde yani tarihte, hayatta, tabiatta ve insanda tecelli eden iş ve oluşu, yapıp edişi, edip eyleyişi…
Kur’an’ın ilk muhataplarına sorsan bir Allah’a inanırlar ve fakat O’nun “samed” olduğunu kabul etmezlerdi. Gökte bir tanrıya inanmakla birlikte, O’nun, tanrılığı alt tanrılarla (min dunillah) bölüştüğünü, paylaştığını düşünürlerdi. İşte samed ilkesi bunu reddediyor. Allah’ın tanrılıkta bölünmez, paylaşma ve ortaklık kabul etmez bir bütün olduğunu ilan ediyor. Bunun içindir ki özellikle ilk sureler Allah isminden ziyade O’nun “melekelerine” vurgu yapar. Şunu demek ister: Bir Allah’a inanmak yetmez, O’nun alemle; tarihle, hayatla, insanla, tabiatla dinamik ilişki içinde olduğuna, güçleri, isimleri, melekeleri ile aramızda olduğuna da inanacaksınız… Şu halde “Her kim Allah’ın alemdeki tasarrufunun bin bir çeşit görünümlerine yani “melekelerine” düşman olursa Allah’a düşmanlık göstermiş olur” ne demek anlaşılıyor olmalı…

Keza “Kim Allah’a; meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına ve ahiret gününe iman ederse…” de şu oluyor: “Kim insanla, tarihle, hayatla ve tabiatla iletişim içinde olan Allah’a; alemde tecelli eden güçlerine (melaiketihi), tarih boyunca gelen elçilerine (rusulihi), kitaplarına/hitaplarına (kutubihi), gelecekte de (yevmu’l-ahir) hesap soracağına iman ederse… İşte böyle insanlıkla canlı ve dinamik ilişki içinde olan (hayyu gayyum) Allah’a iman ederse, bilsin ki, kopmayan bir kulpa yapışmış olur ki asıl iman da budur. Yoksa müşriklerin gökte oturup duran, yarattıkları ile iletişimsiz, yetkilerini alt tanrılara (dunillah) devretmiş, vurdumduymaz tanrısı o “Gökteki”ne (Mülk; 67/16-17) değil…
“Allah’ın meleklerle konuşması” ise metafiziği kavratma amaçlı olduğu için teşhis (kişileştirme) ve intak (dile getirip konuşturma) anlatım sanatları kullanılarak aktarılan Aliya İzzetbegoviç’in tabiri ile “semavi prolog” (gökteki ilk konuşma) oluyor.

Yunus Emre’nin “Sordum sarı çiçeğe” ilahisinde çiçekle girdiği diyalog veya Yusuf Has Hacip’in “Kutadgu Bilig” (Kutlu Bilgi) adlı eserinde dört şey: Devlet/adalet/hükümdar (Kün-Toğdı), mutluluk (Ay-Toldı), akıl (Öğdülmiş), akibet (Odgurmuş)’u birbiriyle konuşturması, kişileştirmesi, diyaloglaştırması gibi… Böyle anlatımlar çoktur. Bunlara edebiyatta gerçeküstücü öykülendirme deniyor.

Allah’ın melekler ve iblisle konuşması de böyledir. Yani sembolik olup aslında ortada Allah’tan başka kimse yoktur. Allah bir takım olay ve durumları kişileştirmekte, sonra da kişileştirdiğini dile getirip konuşturmaktadır. Aksi halde Allah’a yer, zaman, mekan, meclis biçmiş oluruz. Dağları, yeryüzünü, insanın iç dünyasını, vicdanını (ahd-i misak ayeti), ellerini, derilerini dile getirip konuşturması veya güneşi, ayı, yıldızları vs. dile gelip konuşmaya çağırması da böyledir. Bunlar metafiziği kavratma amaçlı yerlerde böyle olup Kur’an’da örnekleri çoktur. Fakat örneğin kıssalar böyle değildir. Onlara da toplumsal gerçekçi öykülendirme diyoruz.

Kendisine Allah hitap ederken Peygamberimizin algıladığı/gördüğü şeyin “Allah’ın gücü” olduğunu ve asasında “Cebrail” (Tanrı’nın gücü) diye buna dendiğini şu rivayetlerden de anlarız: “Resulullah (sav) buyurdular ki: “Bu gece Rabbimden bir (melek, elçi olarak) geldi. -Bir rivayette ise şöyle demiştir: “Rabbim bana en güzel bir surette geldi” ve “Ey Muhammed!” dedi…” (Tirmizi; Tefsir, Sad, 3231, 3232). Yani “Melek/Cebrail olarak bana en güzel surette görünen şey Rabbimin vahyetme gücüydü.” demek istiyor…

Yani “Gördüğü şey Allah’ın kendisi değildi; bilakis Allah’ın gücünün, eşiz güzelliğe sahip görkeminin her yanı kaplaması (zu merratin fe’steva), yüksek ufuk çizgisinde belirmesi (ufuki’l-a’la), yaklaşarak iyice sarkması (dena fetedella), aralarında iki yay hatta daha da yakın mesafeye (gabe gavseyni ev edna) kadar belirerek görünmesiydi” demek istiyorlar (Necm; 53/6-9). İşte buna Allah’ın gücü (Cebrail) diyoruz. Allah’ın kendisi değil; ondan ayrı bir varlık da değil; bilakis onun güç/konuşma/vahyetme melekesi… Bu melekenin kolay algılanması için “kişileştirme” yapılarak ifade edildiğine dikkat ediniz…
Keza “Yeryüzünde dolanan seyyah melekler vardır, zikr edenleri gözleyen melekleri vardır, rahmet melekleri, gazap melekleri vardır, ölüm meleği vardır, dağların meleği gelerek şöyle dedi…” vb. rivayetler hep tek bir Allah’ın aramızda dolanan gücünü, kudretini, bilmesini, görmesini, sevgisini, merhametini, öfkesini, kızgınlığını, yapmasını, etmesini, eylemesini yani binbir çeşit “melekelerini” kavratmak için kullanılan ifadelerdir. Allah’ın insanda ve alemde tezahür eden melekeleri ve bunun görkemi, büyüklüğü…
Kur’an’da melek, melekut, mülk, melekutu’s-semavati ve’l-arz kavram ve ifadeleriyle hep bu görkemin ve büyüklüğün anlatılmaya çalışıldığını görüyoruz. Örneğin (aynı kökten gelen) “Mülk” suresinin hemen başında şöyle denir: “Şu görkemli egemenliğin sahibi (bi yedihi’l-mülk) ne yücedir!” Sonra sure boyunca “bi yedihi’l-mülk”ten örnekler verilir: Hayat ve ölüm… Yedi kat gök…Işık saçan yıldızlarla süslenmiş dünya göğü… İnsanın iç dünyasında (zati’s-sudur) olup bitenler…Ürünlerle (rızk) dolu yeryüzü…Sıra sıra kanat çırparak uçuşan kuşlar…Kulaklar, gözler ve gönüller verilerek inşa edilmiş insan…Ve sure şöyle biter: “Bir sabah kalktınız sular çekilmiş, kim getirecek size suyu? (Mülk; 67/1-30)

Bütün bunlar Allah’ın güç ve kudret “melekelerinin” (melaiketihi) tezahürü sonucu (ez-Zahir) olan yerin ve göğün “melekutu”dur (melekutu’s-semavati ve’l-arz). Allah işte bu görkemli egemenliğin sahibidir (bi yedihi’l-mülk): “Haydi, çevir gözünü, bir kusur görebiliyor musun? Sonra tekrar tekrar bak, aradığını bulamayacak, yorulup aciz kalacaksın!” (Mülk; 67/3-4)…
Nedir insanoğlunun aradığı?
Görüneni bırakıp görünmeyenler üzerinden spekülasyonlar yapmak… Hayatı, ölümü, yeri, göğü, yıldızları, iç dünyasını, uçuşan kuşları, kulakları, gözleri, gönülleri vs. atıp tutmaların konusu yapmak, yani bunlar üzerinden ğaybı taşlamak! Oysa böyle yapanları bekleyen alevli bir ateşten başkası değildir (Mülk; 67/5): “Tepelerinde sıra sıra kanat çırparak uçuşan kuşları (tayri fevgahum saffat) görmüyorlar mı? (Mülk; 67/19).

Bu “saffat” sözcüğü de ilginçtir. “Saf saf, sıra sıra” anlamına geliyor. Şu ayetler üzerinde düşünün: “Göklerde ve yerde olan kimseler (örneğin) sıra sıra uçuşan kuşlar (tayru saffat) O’nu yüceltir, hepsinin salatı ve teshibi vardır. Göklerin ve yerin egemenliği (mülku’s-semavati ve’l-arz) Allah’ındır.” (Nur; 24/41-42)… “Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Elbette biziz saf saf dizilenler, biziz! Elbette biziz o tesbih edenler, biziz!” (Saffat; 37/164-166)…
Karşılaştırmalı olarak ilgili yerleri inceleyin, yerde ve göklerde sıra sıra, saf saf dizilmiş olanların bir takım tabiat varlıkları (ay, güneş, bulutlar, gökgürültüsü, yıldırımlar, yıldızlar, gezegenler, kuşlar, hayvanlar, bitkiler, ağaçlar, dağlar, dereler, ırmaklar, göller, denizler vs.) olduğunu, Kur’an’ın bunlara “yerin ve göklerin melekutu” (meleketu’s-semavati ve’l-arz), “O’nun görkemli egemenliği” (bi yedihi’l-mülk) dediğini göreceksiniz. Dolayısıyla “melaiketihi” (O’nun melekeleri/güçleri) bununla ilgilidir. O günkü yerleşik ve yaygın din dilinde öyle dendiği için Kur’an bu dil üzerinden konuşmaktadır.

[B]“Şeytan” veya “İblis” kavramları[/B] da teşhis ve intak sanatı kullanılarak şahıslaştırılıp konuşturulan alemdeki “kötülük durumlarını” ve insandaki “kötülük dürtülerini” ifade ediyor. Yoksa insanın dışında kazma dişli, çirkin suratlı harici bir varlık değildir. Bunu en iyi Peygamberimizin şu sözlerinden anlarız: “Şeytan, sizin içinizde kanın damarda dolandığı gibi dolanır.” (Buhari; İtikaf, 956), “Şeytan uyuyanın genzinde geceler” (Buhari; Bed’ul-Halk, 1359) “Şeytan da, melek de insanoğluna birtakım şeyler atarlar. Şeytanın işi kötülüğe çağırmak, sonu fena ve zararlı olan şeylere teşvik etmek ve hakkı yalanlamak, haktan uzaklaştırmaktır. Meleğin işi hak ve hayra, iyiliğe çağırmak ve kötülükten uzaklaştırmaktır. Kim içinde hakka, hayıra, iyiliğe çağıran bir ses duyarsa bilsin ki bu Allah'tandır ve hemen Allaha hamdetsin. Kim de içinde kötülük ve inkara çağıran bir fısıltı duyarsa ondan uzaklaşsın ve hemen şeytandan Allah'a sığınsın.” (Tirmizi; Tefsir, 2991).

Keza Kur’an’a göre cinlerin/şeytanların tabiatı “kavurucu ateştir” (Hicr; 27)…
Görüldüğü gibi şeytan hep insanla ilişkilendirilerek tasvir ediliyor: İçinde dolanır (öfke, hırs, şehvet kabarması)… Burnunda geceler (burnundan solumak!)… Kalbine atar (içine doğurur, aklına getirir)… Şu halde “kavurucu ateş” kızgınlık, şehvet, öfke, haset, ihtiras gibi dürtülerin ifadesi oluyor. Demek ki iç dünyamızda (zati’s-sudur) “kanın damarda dolandığı gibi dolanan” öfke, kızgınlık, hırs, haset, ihtiras, şehvet vb. dürtüler kişileştirilerek, canlı bir varlıkmış gibi resmedilerek “şeytan” adını alıyor. Bunlar bizi ve çevremizi ateşin odunu yeyip bitirdiği gibi yer bitirir.
Görülüyor ki din dili, kötülere “şeytan” iyilere “melek” diyerek olayları, durumları, duyguları ve dürtüleri kişileştiriyor. İçimizde olanları, dışımıza çıkarıp harici varlıkmış gibi resmederek, kolay anlaşılır, tavır ve vaziyet alınır hale getiriyor. Metafizik olmakla birlikte gayet canlı ve dinamik bir diyaloji (ikili etki-tepki iletişimi) kuruyor. “Dini tecrübe” bu açıdan bilimsel dil ve metotlardan farklıdır. Bu dili iyi kavramamız gerekiyor.
Demek ki “Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır, ona tabi olmayın” şu demek oluyor: “Öfke, kızgınlık, hırs, haset, ihtiras, tamah, şehvet vs. sizin apaçık düşmanınızdır, bunların ardınca gitmeyin…”

[I][B]Dolayısıyla Kur’an’da bu kökten gelen kavramları tasnif edersek: Mülk güç, melik güç sahibi (özne), meleke güç fiili (yüklem), melek fiilin mef’ulu (yüklemin nesnesi), melekut da fiil/yüklem alanı veya sahası oluyor. Yani “el-melik”, “melekelerini” kullanarak “melaikeyi” ortaya çıkarıyor, bunların tezahür ettiği sahaya (alem) de “melekut” diyor. Bunu için de “mülk” O’nun oluyor. Bütün bunların mihverinde Allah var ve hepsi O’nunla ilgili… [/B][/I]

Ali Rıza Borazan 26. November 2010 11:50 AM

40- Siz Ona (Peygambere) yardım etmezseniz, Allah Ona yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak Onu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah Ona 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, Onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

Ali Rıza Borazan 26. November 2010 11:52 AM

MELEK ,İBLİS ŞEYTAN
Kuranda geçen kelimelerin ne anlama geldiği anlaşılamazsa, Onunla ilgili ayetler ve konular da anlaşılmaz. Önce Yılarca kuranda geçen kelimelerin ne anlama geldiği, kuranın dışındaki yerlerde aranmış, ve bulunamayınca da yanlış din ve yanlış yaşam ortaya çıkmıştır. Önce kelimeleri kuranda arayarak ne anlama geldiğini doğru bir şekilde anlayabilirsek, artık onları anlamak kolaylaşacaktır. Kuranda, Ali Bulaç beyin tercümesine baktığımız zaman, 93 Yerde melek, 84 yerde şeytan,12 yerde de iblis kelimesi geçmektedir. Şunu iyi bilmek gerekir ki Kuranda geçen hiç bir kelime hiç bir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Bir kelime başka cümleler içinde başka şeyleri ifade etmek için kullanılmış ama kesinlikle aynı kelime başka kelimenin yerine kullanılmamıştır. Şeytan ile iblis kelimesinin ne anlama geldiğini ve aralarında fark olup olmadığını sorduğum zaman bunları tanımlayan bir tanesine rastlayamadım.
Şimdi genel olarak, melek, iblis, şeytan ve bununla ilgili âdem, eşi takva cennet cehennem kelimeleri mutlaka geçecektir. bir bütünlük içerisinde işleyerek onların ne anlama geldiğini kurandan anlayarak ispatlamaya çalışalım.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.
Bu Ayet üzerinde derin detaylı bir şekilde düşündüğümüz zaman, Kainatta İki Ana çatıyı oluşturan varlık olduğu anlaşılıyor. Birisi kâinata hâkim olan ve halife adıyla kâinattaki bütün varlıklara hükmedebilen, secde edilmeye layık görülen Âdemoğludur. Diğer yaratılan varlıklar ise İnsanın fiziki yapısı iblis de dâhil olmak üzere Allahın insanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklarındır yani meleklerdir.
76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.
11/7- O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. Andolsun onlara: "Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz" dersen, inkâr edenler mutlaka: "Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir" derler.
Allah kâinatı, bu günkü bilim adamlarının anlattıklarına göre yaratılalıdan bu yana on beş milyar yıl geçtiği tahmin edilmektedir. İşte Allah kâinatta insanoğlunun Yaşayabileceği ortamı hazırlayarak ve kâinatta yaratılmış olan bütün varlıkları insanoğlunun hizmetine sunarak onları denemeye tabi tutmak için emrine amade kılmaktadır. Yani Kâinatta yaratılmış olan bütün varlıkları insanoğlu için yarattığını söylüyor.
45/13- Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
Allah insanları yaratmadan önce insanoğlunun yaşayabileceği ortamı hazırlayarak, Yerleri Gökleri hayvanları bitkileri suyu yaratarak insanoğlunun emrine amade kılmıştır. Dilediği gibi özgür olarak düşünme ve yaşama hakkı ona aittir. Ama İnsanları ve insanların emrine amade kıldığı bütün varlıkları da yaratan bir varlık olduğunu düşünmesi için onu diğer varlıklardan ayırarak, farklılık vererek, kendisini tanımasını ona yaratılmış olan varlıkların hiç birisini ortak etmemesini isteyerek denemeye tabi tutmuştur. İşte kuranda lisanı haliyle konuşturduğu varlıkları bize tanıtarak, işaretler vermektedir.
2/31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi. Daha önce de söylediğimiz gibi kuran, olayları sanatsal bir anlatım tarzıyla anlatmıştır. İsimleri âdeme öğrettik ifadesiyle insanoğlunun var oluşuyla başlayan teknolojik başlangıcı, insanoğlunun ömrünün bitişine kadar, devam edecek olan bilgi öğretilmesini bir çırpıda anlatarak geçmişi anı ve geleceği aynı anda kullanma sanatı yaparak tanımlamaktadır. Bir taraftan kuran böyle bir ifade kullanarak, Meleklerle âdemin farklılığını aralayarak. Bir taraftan da her ikisinin tanımını yapıp , onların ne anlama geldiğini insanlara öğretmektedir.
2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."
Âdem kelimesi ile melek kelimesini biri birinden ayırarak, İsimlerin hepsinin öğretildiği bir varlık olarak tanımlanan varlığın Akıl Ve iradesiyle meleklerden ayrıldığını meleklerin bildiklerinin sınırlı olduğunu ama ademin bilgisini geneli kaplayarak hepsi ile ilgili bilgi verildiği, anlatılmaktadır. Meleklerin tanımını lisanı haliyle tanımlarken,” Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. “ Ama insanoğlu hem melekler hem de kendisi için araştırdıkça inceledikçe Allah bilmediğini insanlara öğretmektedir. İnsanoğlu bir taraftan kâinattaki varlıkları inceleyerek, onlar arasındaki ayrılıkları ve beraberlikleri tahlil ederek karmaşık olan bilgileri çözerek kendisine, bulunmuş olduğu malzemelerle yeni yeni buluşlar yaparak hayatı kolaylaştırmaktadırlar. Melekler ise hepsine ait kendilerine özgü bir bilgileri olduğunu onlarda akıl olmadığını bu sebeple de imtihan da olmadığını izah ederek. İnsanoğluna yaratılmış alan bütün varlıkları incelediklerinde onlardan kendilerine ait bilgi alabileceklerini ima ederek onlardan insanlara yol öğretmeyi de anlatmak istemiştir.
5/ 31- Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu.
Asıl burada anlatılmak istenen karganın nasıl leşi gömmeyi öğretmesinden ziyade, yaratılmış olan insanoğlunun emrine verdiği yaratıklardan yararlanmaya onların bilgilerinden istifade etmeyi anlatmaktadır. Her varlık Allah tarafından kendilerine özgü bir takım yanılgıya düşürmeyecek derecede bilgi donanımıyla yükleyerek insanların kendilerine yönelmesi ile bu bilgileri cimrilik yapmadan onlara vermektedirler. İşte meleklerin kendilerine ait bildikleri bilgiler budur, Bir portakal ağacının kendine has bilgi donanımıyla insanlara bir portakal meyvesi sunması, bir domates fidesinin kendi bilgi donanımıyla kendilerine has tad gıda ve özellikleriyle insana domates sunması veya bir kalbin kendine has bilgi donanımı ile insanlara hem bilgi vermesi hem de kedilerine has bilgilerle insanı hayrete düşüren çalışmalarıyla kendine ait görevleri yapıp durmaktadırlar.
2/ 33- (Allah:) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."
İşte Allah Âdemoğluna akıl vererek onları diğer yaratıklardan ayırıp, hem kendisine ait bilgileri sorgulayıp bilgi edinmekte hem de kendisi dışındaki varlıkları deneme yanılma metotlarıyla düşünerek sorgulayarak onlar arasında bilgi ağını kurarak yeni yeni bilgiler edinmektedirler. Bir Domates hakkında bilgi, yaratılmış olan insanın dışındaki varlıklardan, kendisi dışında hiçbir varlığın haberi yoktur. Domates karpuzdan karpuz da domatesten habersiz olarak kendilerine ait bilgilerle insanoğluna secde etmektedirler. Ama insan kâinattaki yaratılmış olan bütün varlıklardan bilgi edinerek eşyanın esrarını çözmeye aday olarak, bir kar topağının yuvarlandıkça büyüyüşü gibi büyüyüp durmaktadır.
İşte Ademin isimleriyle haber vermesi Allahın insanlara vermiş olduğu akıl ve iradesiyle esrarı çözerek gün yüzüne çıkarmıştır. İnsan ilk yaratılışta bilgisi sıfır idi. işte onun bilgisi sorup sorguladıkça genişlemektedir. Tarihin bu güne kadar aktarmış olduğu belgeler insanoğlunun gün geçtikçe bilgi ve teknolojide ilerleyerek, her anın bir önceki ana göre daha ilerde olduğu bir gerçektir. Zamanımızdan yirmi yıl, elli yıl ve daha geriye doğru gittikçe ne kadar ilerleme kaydedildiği bir gerçektir. Yazının bile zamanımızdan beş bin yıl kadar önce icat edildiği halde daha önceleri yazının kullanılmadığı insanoğlunun ilerleme kaydettiğine örnek teşkil etmektedir. Daha önce yaşayan insanların binek olarak kullandıkları sadece doğada hazır olan at eşek deve fil gibi hayvanlar varken, şimdi cansız varlıkların konuşturularak insanların hizmetine sunulması bir ilerlemenin mesafe kat etmenin işaretlerindendir. Ama insanoğlunun dışındaki varlıklarda böyle bir ilerleme de yok olduğu onların yaratılışla beraber ne ile görevlendirilmişse o görev dışında görev yapamadan bekleyip durmaktadırlar. Arının bal yapması tavuğun yumurta üretmesi maymunların kendilerine ait bilgiler dışında yaratılışlarıyla görevlendirildiklerinin dışında bir ilerleme yapamadıkları bir gerçektir. İşte insanoğlu diğer yaratıklarda bu farklılığı ile ayrılarak. Halife konumuna yükselmişlerdir.
2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.
Meleklerle insanoğlunun farklılıklarını Allah lisanı haliyle konuşturup anlattıktan sonra meleklerin yaratılışının âdemin yaratılışına göre daha basit yaratıldığını izah ederek. Meleklerin âdemin vermiş olduğu emirler karşısında boyun eğmesi gerektiğini izah ettikten sonra. Kâinatta yaratılmış olan bütün varlıkların âdem ne isterse onlara kucak açmaları gerektiğini onlar ister Müslüman isterse Müslüman olmasın dünya hayatında onların emirleri karşısında boyun eğmeleri gerektiğini anlattıktan sonra. Hepsi istisnasız âdeme secde ettikleri bildirmektedir. Şimdiye kadar hikâyelerde ve masallarda anlatılan şeytan ve iblis kavramı kuranda anlatıldığı gibi olmadığı meleklerin iblis veya şeytan hocası değil, fakat sadece iblis kavramını melek kelimesinden ayırmadan, sadece görev farklılığı bakımından diğerlerinden farklılaşarak insanı mucura kaptırmakla sadece teklif sunma görevi ile, diğer meleklerden ayrılmıştır. Yani görevi insana teklif sunmak, ama diğer meleklerde kötülüğe gitmek için teklif sunma değil sadece kötülüğe ve iyiliğe giden insanın emrine amade olmak la iblis ten ayrılmaktadır. Öyleyse İblis meleklerin hocası değil insanda, başka bir boyutla insanların emrindendir. Yani insanları yoldan çıkarmakla görevli bir melektir.
2/35- Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
İnsanlar yaratılış olarak daha öncede bahsettiğim gibi, Bütün kâinattaki varlıkların Halifesi olmakla onlardan ayrılırken, bir de kendisini denemeye tabi tutan yerleri ve gökleri yaratan Allah’ı tanımak ve ona kulluk etmekle sorumlu bir varlıktır. Kâinat içerisindeki bütün var olan her şeyi onun emrine boyun eğdirirken, insanın da boyun eğeceği bir varlığı bulup ona teslim olması onun adına yaşaması hayatının kurallarını onun koyduğu kurallar içerisine uydurulması, istemektedir.
Bilindiği gibi insan diğer yaratıklardan düşünme akletme ve yaptığı her işi sorup sorgulayıp, bir disiplin içerisinde kendisini nefsin azgın isteklerine boyun eğmeden, Allah’a kulluk ve ibadet yapmakla sorumlu bir varlıktır.
Ayette ifade edilen” Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz” Bu ifade insanın yaşam hayatının nerde neler yapması, nerde neler yapmaması gerektiğini sınırlamakta ve onlara bir sorumluluk yüklemektedir. İnsan bilindiği gibi diğer yaratıklardan biri de, iyiye ve kötüye gide bilme eğilimiyle ayrılmaktadırlar. İşte Burada kötüye gidebilecek ve iyiye gidebilecek her iki dürtünün insana verildiğini Ve kötülüklerden gelen teklifi dinlememelerini ama iyiliklerden gelen teklifleri de yapmalarını istemektedir. İnsan her iki yöne de eğilimli olarak yaratılmış bir varlık olmakla nötr bir varlık konumuna gelmektedir. Bir başka deyişle değişik yollara gidebilmenin ve insan sıfatlarını oluşturacak malzemenin ham maddesini oluşturmaktadır. Kuranın bu Anlattıklarına psikoloji ilmide katılmaktadır. Kuran insandaki iki yöne gidebilme eğilimini takva ve fısk ve fücurla açıklarken.91/ 8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (Andolsun). İnsanın nasıl, kendisini arındıramadığı zaman nefsin azgın tutkularına kendisini kaptırdığı zaman başına birçok felaketler geliyorsa. Kendisini arındırmış olan insanlar da tamamen bunun zıttı olan iyilikler karşılığını almaktadır. Kuran bunu böyle açıklarken psikoloji ilmi de içimizdeki çocuk ve baba veya alt ben üst ben kavramlarıyla açıklamıştır. İşte İnsanlara Allahın, vermiş olduğu büyük mucizelerden birisidir. Kuranda geçen ,”Şu ağaca yaklaşmayın” İfadesini kullanırken bazı müfessirlerin söylediği gibi elma buğday ağacı değil, Allahın yasaklamış olduğu pis ve murdar olan bütün yiyecekler ve haramlardır. Âdemi ve eşini kuranın cennetten çıkması diye isimlendirdiği gerçek anlamında olan cennet değil, insanın günahsız bir ortamdan şeytanın kandırarak günah işleme ortamına girmesi anlamında tanımlamasıdır. Yeryüzünde belirli bir vakte kadar denenme aşamasına geçilmesi anlamında kullanılmıştır.
Buraya kadar Allah Her şeyi insanoğlu için yarattığını vurgularken yaratılmış olanların bazıları insanoğluna zarar olduğunu ve ondan kaçınmasını, bazılarının ise insanoğlu için yararlı olduğunu, ondan da istifade etmesi gerektiği anlatılmaktadır. İşte İnsanın Asıl Görevi kendisinin öz benliğine yerleştirilmiş olan fısk ve fücurun insanı yasaklanan şeylerden tatması istenmekle, Bir de ona eğilim göstermeyi engelleyen takvanın var olmasıyla, iki zıt isteğin çarpışması asıl insanın denenmeye tabi tutulmasının nedenini oluşturmaktadır.
2/2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.
Âdem ve eşi günahsız bir ortamdan günahlı bir ortama, iblislin teklifi sonucunda düşmüşlerdi İblis yani insandaki fısk ve fücur, Âdem ve eşini Allah’ın yasak ettiklerini yapmalarına teşvik etmesi ve onların bu yanlışı bile bile yapmaları sonucunda. Artık günah işleyen bir konuma düşmesine sebep olmuşlardı. Aslında adem ve eşi bu yaptıkları yanlışlığın farkındaydı ve pişman olmuşlardı.
2/37- Derken Âdem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
İşte adem ve eşinin bu pişmanlık duyması neticesinde Tövbe etmeleri yapılan bu yanlışlıktan dönmeleri Ademin tam anlamıyla varlığı şekillenmiş ve dünya sahnesinde denenmek için kendine uygun verilmiş olan rolün aktör ve aktirist haline dönüşmüştü.
Karmaşık olan Melek İblis şeytan söküklerini ayrı konularda misaller vererek tanımlamak gerekirse. Kâinatta ana çatı olarak iki varlık olduğu anlaşılmaktadır. Birisi Âdemoğlu şemsiyesi altındaki varlıklar. Bunlar nötr bir insanın takva yolunda ve fısk yolunda yürüyüp şekillenmesi Sonucunda isimler almaktadır.
2/96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.
51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.
İki Ayette hepsi insan olduğu halde, insanların yaşam biçimlerine renklerine dinlerine göre isim alarak anlatıldığı halde, İnsanlar sanki bu kelimeleri insanlardan ayrı bir varlık olarak algıladıklarından dolayı konuyu anlamada hakim olamamışlardır.Şirk Koşanlar , Kuranda Puta tapıcıları, Yahudi olanlar da ehlikitabı, insan da nötr bir yola gitmeye hazır vaziyette bir varlık olarak anlatmak istediği halde. Sanki ayrı ayrı yaratıklar olduğu tahmin edilmiştir. Öyleyse Âdem şemsiyesi altına giren, insan, şeytan, cin, Yahudi, kâfir, Müslüman, münafık vs. isimlerin hepsi insandır. Ama diğer yanlarındaki aldıkları isimler onların sıfatlarıdır. Cin insan veya cin gibi insan, kâfir insan, şeytan insan, münafık insan, olarak tanımlanmaktadırlar. Bu sebeple Şeytan tanımını, iblisin insana vesvese vererek yoldan çıkmış ve günahlarda ısrar etmesi sonucunda insanın yoldan çıkmış adıdır. Yoksa şeytan insanın dışında bir varlık değildir. Şeytan olan insanlar kendisine meyyal olan insanları kandırmaktadırlar.2/14- İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." Ayette dikkat edildiği zaman münafık olan birisinin tablosunu çizerken, o kâfir olduğu halde Müslümanlar içerisinde sanki müslümanmış gibi bir görünüm sergilemekte kendi gibi düşünenlerin yanına geldiğinde ise biz Müslüman olanlarla alay ettik sözüyle, kendi kimliğini tanıtmaktadır.
İblis kelimesiyle şeytan kelimesinin aynı olduğu inancında olanlar kesinlikle yanılmaktadırlar İblis Ateşten yaratılmış şeytan ise insan konumuna girdiğinden dolayı topraktan yaratılmıştır.
7/11- Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.
7/12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."
7/13- (Allah:) "Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin."
Yine bu ayetlerde konuşturulan varlıklar lisanı halleriyle kendilerini tanımlamaktadırlar. İnsanların dışındaki kâinatta yaratılmış olan hiç bir varlık ,verilmiş olan göreve itiraz etmezler. İblisi tarif ederken insanı saptırmakla görevli bir varlık olarak tanımlamıştık. O ateşten yaratılmış ve kıyametin sonuna kadar Allahtan yaşama süresi istemiştir.7/14- O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi. Yine iblis lisanı haliyle konuşturuluyor. Burada iblis Allahtan süre istese de istemese de her insanda var olan bir olgudur. Onun İnsanların diriltilip kaldırılacağı güne kadar süre istemesi onun zaten süreli olduğunu sanat yaparak kuran anlatmaktadır. Her insan da olan bir olgu ise kendisinden sonra gelecek olan nesillere bu olgu miras olarak aktarılıp durmaktadır. Bu da insanlığını sonuna kadar da devam edecektir.
7/15- (Allah:) "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi. Ben insanlara sorduğum zaman iblis canlımı cansı mı diye sorarken bazıları canlı bazıları da cansız demişlerdi. O zaman iblis insanlardan insanlara aktarılarak ebediliğini sürdüren ve her insan yaşadıkça onda var olduğunun bir kanıtıdır. İblis adam değildir ama adamın içerisinde adam olmayı tamamlayan bir olgudur.
7/16- Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım."
17- "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."
18- (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım."
19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
Ayetlerde imtihana tabi tutulan insanı doğru yolda yürümesini engellemek için ne tuzaklar beklemektedir.
7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."
Dikkatlice incelendiği zaman iblis Allahtan süre istemişti ve insanların diriltilip hesaba çekilecekleri güne kadar da süre verilmişti. İnsanlar da iblis gibi bir yaratık olmuş olsaydı onlara da süre verilip yaşayacaklardı. Âdem ve eşine vesvese verirken” Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." İşte haramı tatmakla günah işleme olayı gündeme geliyor. Ve cennetlik olan Âdem ve eşi günahsız ortamı bozarak günah işleyen bir ortama gelerek haramla tanışıyorlar. Yoksa haramı tatmayacak bir şekilde yaratılmış olsalardı onlarda melek olurlardı. Ve günah işlemezlerdi.
Kuran’da iblisin ateşten yaratıldığını, ve cinlerden olduğunu söylediği zaman , sanki cinlerin de ateşten yaratıldığına dair bir kanaat oluşmaktadır. Cinlerin kuranda Ateşten yaratıldığına dair hiçbir ayet olmadığı gibi, Bazılarının tanımladığı görünmeyen varlıklar da değillerdir. Onlar da insandır. insanlar nasıl topraktan yaratılmışlarsa cinler de topraktan yaratılmışlardır. Kuranda iblis cinlerden di ifadesi kelimenin başka bir konu ile ilgili yere konmasından kaynaklanmaktadır.
18/ 50- Hani meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
Bilindiği gibi cinlerde eylem bakımında Allaha ibadet ve kulluk yapmayan zengin şımarmış toplulukların adıydı. İblis kelimesi bilindiği gibi İnsana yanlış yapmayı teklif etmekle büyük bir haksızlık yapmıştı. Asıl İnsan Yaratılırken Allahın rabliğini kabul etmiş ona boyun eğmekle yükümlü olduğunu söylemişti.
7/ 172- Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahit olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. İnsan yaratılırken Allah’ı tanımak ve ona kulluk yapma eğiliminde yaratılmıştı. İşte iblisin Allaha kulluk ve ibadet etmek için yarattığı insanı sözünden caydırmak istemekle hakkı olmayan bir davranışı yapmıştı. İşte Allah onu onun için huzurundan kovmuş onun yaptıkları hiçbir sözü onaylamamıştır. O bakımdan da o insanın yaratılış gayesine uygun hareket etmeyi engellemek istemekle de yabancı konumuna düşmektedir. İşte o ayette “İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi,” İfadesiyle söylediklerimizi onaylamaktadır. Öyleyse Kuran Bütünlüğü içerisinde Kâinattaki varlıkların bazı önemli olanların isimlerinin ne anlama geldiğini kurandan karşılığını vermeye çalışalım.
Halife: Allah adına dünyada iş gören Kâinatta yaratılmış olan bütün yaratıklara hükmedebilen insanoğlunun Adıdır.
Âdem: İnsanın günah işlemeden ki hali.
Melek: İnsanın fiziki yapısı da dâhil olmak üzere insanın dışındaki bütün yaratıkların hepsi insana secde etmekle görevli varlığın adı
İblis: İyiye veya kötüye gitme eğiliminde olan insanın kötüyü teklif eden bir fısıltı, insanda yaratılışta var olan, bir melektir.
Şeytan: İnsanın iblis tarafından kötülüğü teklif etmesinin ardından teklifi kabul eden insanın adıdır.
Takva: İnsan yanlış yaptığı zaman, o yanlış davranışın yanlış olduğuna dair fısıltı veren sestir.
Akıl: İnsan hangi yola giderse o yolda insanı başarılı kılmak için insanın hizmetinde olan bir melektir.

hiiic 26. November 2010 12:23 PM

Allah razı olsun,,,
Her yazıda çok güzel, ufkumuzu açtınız, ellerinize emeğinize sağlık... kalbte şüphe bırakmayan ayetlerin kesin bilgileri işte bunlar olmalı..

pramid 28. December 2010 07:49 PM

insanları şeytan hala mal(secer) düşkünü ol ki melik(güç sahibi) olup malın seni ebedi kılacak diye kandırıyor.

hiiic 28. December 2010 07:56 PM

[QUOTE=pramid;7303]insanları şeytan hala mal(secer) düşkünü ol ki melik(güç sahibi) olup malın seni ebedi kılacak diye kandırıyor.[/QUOTE]

Allah razı olsun, yine ufkumuzu açtınız,,, elma hadisesine hiç böyle bakmamıştım

Anonymous 29. December 2010 06:35 AM

Aklıma "Olağan Şüpheliler" filminden bir Kevin Spacey repliği geldi:
"Şeytanın en büyük hilesi, tüm dünyayı aslında var olmadığına inandırmakmış"

hiiic 29. December 2010 12:48 PM

Yada hedef şaşırtıyor,,
en büyük şeytanlar kiliselerde, tekkelerde, camilerde... Allaha iftira atıp bunu doğru yolmuş gibi göstermekten daha büyük şeytanlık mı var.

Büyüklük taslamayan keşiş, derviş ve ruhban sınıfını ayırıyorum, onlar iyi insanlar. Alah yardımcıları olsun.

Navras 20. June 2011 08:50 PM

[QUOTE=Ali Rıza Borazan;7110]MELEK ,İBLİS ŞEYTAN
Birisi kâinata hâkim olan ve halife adıyla kâinattaki bütün varlıklara hükmedebilen, secde edilmeye layık görülen Âdemoğludur.[/QUOTE]

Şu noktayı atlamışsınız, orada kainat değil yeryüzü bahsi geçen yer :)

Ayrıca, şu ayeti de bildirmek isterim:

"Ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık."

Bence insan olarak kendimizi çok üstün görüyoruz, aman ha diyeyim :) ne olur ne olmaz, bence biraz alttan almak en iyisi.

hiiic 21. June 2011 07:25 AM

üstün olmak farklı, böbürlenmek farklı.
Allah üstün olmayı emreder, özellikle de kafirlerden her alanda üstün olmayı emreder.
ama üstün özellikleriyle haksız ve gereksiz yere övünmek, üstünlüğü verenin yarattığı imkanlara nankörlük etmektir.

Üstün olacağız ve bu üstünlük için Allahı öveceğiz.

Ali Rıza Borazan 22. June 2011 12:53 PM

Alıntı:
Ali Rıza Borazan Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
MELEK ,İBLİS ŞEYTAN
Birisi kâinata hâkim olan ve halife adıyla kâinattaki bütün varlıklara hükmedebilen, secde edilmeye layık görülen Âdemoğludur.
Şu noktayı atlamışsınız, orada kainat değil yeryüzü bahsi geçen yer

Ayrıca, şu ayeti de bildirmek isterim:

"Ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık."

Bence insan olarak kendimizi çok üstün görüyoruz, aman ha diyeyim ne olur ne olmaz, bence biraz alttan almak en iyisi.
Navras isimli Üye şimdilik offline konumundadır Navras isimli üyenin yazdığı bu Mesajı değerlendirin. Mesajı Moderatöre bildir Alıntı ile Cevapla

33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Navras Kardeşim Allah yerlerde ve göklerde ne varsa insan oğlunun hizmetine vermiştir. Sadece yer yüzünü değil. Kainat başlı başına bir melek tir. Kainat insan oğlunun emrine kucak açmasıyla ona secde etmektedir İnsanların dışında hiç bir varlıkta akıl ve irade yoktur. sorumluluk da yoktur. Üstün yaratılmak gururlanıp mağrur olmayı gerektirmez sorumluluk yüklenmiştir. ayette verdiğim yyerlerde ve göklerde sorumluluk yoktur insanlar halife olmakla bu sorumluluğu üstlerine almışlardır attığı her adımın konştğuğu her sözün hesabını allaha karşı vereceklerdir. selam ve dua ile

hiiic 22. June 2011 01:25 PM

Alirıza abi...


[B] Fâtır 45
Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı, [U]yeryüzünde hiçbir canlı yaratık[/U] bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirtilmiş bir süreye kadar erteliyor. Vakitleri gelince (gerekeni yapar). Kuşkusuz Allah, kullarını görrmektedir.[/B]

bu ayetten anladığım kadarıyla bütün canlı yaratıkların suçları ve günahları var. Yani hayvanlar da günah işleyen ve karşılığı verilecek gruba girmiyor mu?
Keza ayette, yeryüzünde ceza vermeyip, bu cezaları tüm canlılar için ahirete sakladığını belitiyor.

ayrıca bir de.. tüm canlılar hesaba çekileceksiniz diye bir ayet hatırlıyorum sanki...


Allah hatalarımızı affetsin inşallah. Bizleri azabından korusun.

Anonymous 26. June 2011 12:32 PM

[QUOTE=hiiic;9817] Fâtır 45
Eğer Allah, yaptıkları yüzünden [COLOR="Red"][B]insanları[/B][/COLOR] (hemen) cezalandırsaydı, [U]yeryüzünde hiçbir canlı yaratık[/U] bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirtilmiş bir süreye kadar erteliyor. Vakitleri gelince (gerekeni yapar). Kuşkusuz Allah, kullarını görrmektedir.[/QUOTE]


Canlılar ve bu GEZEGEN insana hizmet etmek için varsa; insan yoksa canlıya da gerek yok gibi de düşünülebilir aslında. Zaten biraz düşününce canlıların cezalandırılacak bir tarafları yok çünkü suç işleyenini görmedim. Aslan geyik yiyor diye cezalandırılacak değil ya.

Özgür iradesi olduğu için [U]yaradılışına uygun davranmamayı seçebilen[/U] yalnızca insanoğlu var. Sanırım bu yüzden günah işlemek Kuran'da "kendine zulmetmek" olarak geçiyor.

hiiic 27. June 2011 03:15 PM

rivayete göre boynuzsuz koç boynuzlu koçtan hesap soracakmış diyorlar.
abdul (cambaz) kadir geylani nin bi kitabında bütün hayvanların hesap göreceği, hesap görülüp kısa süreli ceza ve mükafatlandırılıp ödeştikten sonra tekrar toprak olacağı yazılıyor.
sonuçta safsata, acaba hangi ayete istinaden uydurdu bilmiyorum :)

İnsanlar günümüzde bile bu adamı Allaha ortak koşuyorlar medet çağırıyorlar. Küçük büyük demeden hepsine balta çakamadım ama budayıcı laflar ettim bana zararı dokunmadı acaba onlara faydası dokunacak mı?

hakikat_yolcusu 20. September 2012 07:10 PM

benim anladığım kadarıyla melek diye bir varlığın olmadığı ve bunun aslınds Allah'ın sıfatlarını temsil ettiği vurgulanmış, doğru mu anlamışım acaba...

saygılarımla...

pramid 21. September 2012 06:54 AM

Doğru anlamışsın.

Melik olan Allah'ın "ol" demesi ile oluşan, izni dahilinde programa göre yani hamdine göre hareket (tesbih) eden her güçtür.

Ki bu güçler ikişer,üçer,dörder cenahlıdır.

[COLOR="Red"]Cenah güç birimi;[/COLOR]

"Ey rasul müminlere cenahını ger"
"Anne ve baba çocuklarına kanat (cenah) gerer"

Allah iş ve oluşlarında başka varlık kullanmaz ve mülküne de ortak tanımaz.

Müşrik kafası mutmain bir melek aramaktadır ki kuran buna olumlu hiç bir yanıt vermemiştir.

hakikat_yolcusu 21. September 2012 07:56 AM

teşekkürler...

2.34 Ve o zaman meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu. ayetinde Allah kendi bazı sıfatlarına mı Adem'e secde etmesi emrini veriyor???

3.124 O zaman sen müminlere: "Rabbinizin size, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?" diyordun. burada da Allah mı olaya iştirak ediyor???

22.75 Allah hem meleklerden, hem de insanlardan elçiler seçer. Şüphesiz Allah her şeyi işitir, her şeyi görür. Burada da Allah kendi sıfatlarını mı elçi olarak seçiyor?

38.73 Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler. Burada da Allah'ın sıfatları mı (haşa) secde ediyor??

buna benzer ayetler var, daha da yazabilirim. benim biraz kafam karıştı :) daha açıklayıcı mesajlarınızı bekiyorum :)

saygı ve selamlarımla...

pramid 21. September 2012 08:20 AM

Allahın ol emri ile yarattığı her şey senin emrinde. [COLOR="Red"]Yani melekler sana secde etmekteler.[/COLOR]

Kuran bir yapının özelliğini anlatırken, o yapıyı konuşturur. Cehennemi, dağları konuşturduğu gibi melekleri de konuştuyor. Bu bizlerin anlama gücünü artırıyor.

Bedirde melekleri Müşrikler görmüşmüdür? Görselerdi uhudda ne işleri var. Lütfen şu yazıyı okuyunuz.

[url]http://vekuran.blogspot.com/2012/02/savasta-melekler.html[/url]

astığım yazıdan bir pasaj

[I][COLOR="DarkRed"]Rabbin vahiy ettiği zaman * meleklere / güçlere ** “Sizinleyim, inananları destekleyin. İnkar edenlerin kalplerine korku / dehşet salacağım*** o yüzden onların boyunlarının üstüne vurun ve onların her parmağına vurun!


Dikkat edilirse bir dehşetten sonra kafirlerin boyunlarını ve her parmağını etkileyen bir olaydan bahsedilmekte. Bakın anksiyetenin (aşırı endişenin) insana yapabilecekleri:


Bu hastaların fiziksel belirtileri sempatik sinir sisteminin aşırı aktivitesi ve kas geriliminin yoğunlaşmasını sonucu ortaya çıkar. Gastrointestinal sistem belirtileri olarak ağız kuruması, yutkunma zorluğu, epigastriumda hassasiyet, hava yutmaya bağlı geğirme, bağırsak hareketlerinde artma veya azalma oluşabilir. Solunum sisteminde; göğüste daralma hissi, nefes almada zorlanma, ve aşırı nefes alıp verme meydana gelebilir. Kalp damar sisteminde; çarpıntı, kalp üzerinde ağrı veya huzursuzluk hissi, boyunda ve muhtelif bölgelerde kalp atımlarının hissedilmesi görülebilir. ([url]http://www.genbilim.com/content/view/3601/38/[/url])[/COLOR][/I]

Kuranın haber veren uyarı ayetleri de melik olan Allahın elçileridir. Bazı ayetler müjde ve uyarıya yöneliktir. Bunlara melekler denir ve sıra sıra art arda gelirler, ruhla yani temiz,ve güvenilir bilgiyle beraber.

Talâk; 10, 11: Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. O hâlde ey kavrama yeteneği olanlar, Allah’a karşı takvalı olun. Allah size bir ÖĞÜT, size Allah’ın açık açık ayetlerini (mucizelerini) okuyan bir ELÇİ İNDİRDİ. …

Yukarıdaki ayetlerin ifadesinden kolayca anlaşılabileceği gibi, Yüce Allah’ın indirdiği ELÇİ-ÖĞÜT peygamber değil, Kur’an ayetleridir. Yani, “heber verici” niteliği ile birer “melek” olan Kur’an ayetleri, Allah’ın indirdiği evrensel, ölümsüz elçileridir.

Son ekle olarak bir ayet yazalım.


O, rüzgârları rahmetinin, yağmurun önünde müjdeci olarak estiren, gökten tertemiz su indirendir.

Nitekim rüzgârın veya yağmurun elçi olarak gönderilmesi, onların belli bir işlevi yerine getirmeleri ile sınırlıdır. Rüzgâr aşılayıcı, yağmur yeryüzünü dirilticidir tıpkı ayetlerin Ölü insanları diriltmesi gibi.

hakikat_yolcusu 21. September 2012 11:53 AM

şimdi sevgili pramid kardeşim,olayı basitleştirmek istiyorum daha iyi anlamak için. bizim klasil manada bildiğimiz gibi melek diye bir varlık var mı yok mu? yani insan var, hayvan var, bitki var vs vs melek diye de ayrı bir varlık var mı? onu soruyorum ben. mesela;
70.4 [U]Melekler[/U] ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar.
43.60 Eğer biz dileseydik, sizden yeryüzünde yerinize geçecek [U]melekler[/U] yaratırdık. gibi ayetlerden ben meleklerini birer varlık olduğu manasını anlıyorum.
saygılar...

pramid 21. September 2012 01:03 PM

Umarım verdiğim linkleri okursun.

[url]http://vekuran.blogspot.com/2012/02/8-sekizinci-gun.html[/url]


Mearic 4. Melekler ve Ruh , oraya, miktarı ellibin yıl olan bir günde [COLOR="Red"]urûc [/COLOR]eder.



عْرُجُ (urûc): Bu kelime inzal kavramının tersi olup, istifade edilen hususun ortadan kalkmasıdır. Bütün işleri emri ile idare eden RABBİMİZİN emri ile oluşan durumun yok edilmesidir.

Kuran Mearic 4. ayette “50 000”yıllık bir sürede ruhun ortadan kalktığını söylemektedir. Bu 50 000 yılın dolup dolmadığı, yakın mı uzak mı olduğu meçhul. Ansızın gelecek olan bir Kıyamet saati !Bu 50 000 yıl bir deyim mi yoksa gerçek bir süre mi? Mearic suresi 4. ayette “Cebrail” sözcüğü geçmemektedir. Bu ruhun bir vahy meleği olduğu dini inanışları, bir zan ve hadis kaynaklı tahrifattır.

Melekler ve rûh : o güçler/etmenler ve ruh, o azap hâline aşama aşama gelirler. Hani onlar azap istiyordu ya, işte o gelecek. Ama zamanı var.“Allah katında” ifadesini Kuran’da biçilen zaman olarak anlıyoruz. Allah zamandan münezzehdir.

En iyisini Allah bilir ama ben acizane olmadığına inanıyorum. Zira kuranda olduğuna dair bir delil yok. Var olarak sunulan ayetleri iyi irdelemek lazımdır.

Arapların eski inanç kalıtıları etkisi ile dini kelimelerin tahrifi söz konusudur. Kuran gayet açıktır sadece Ruh ve kıyamet zamnı için pek az bilgi verilmiştir.

hakikat_yolcusu 21. September 2012 08:20 PM

verdiğiniz linkteki çoğu yazıyı da okudum. ben sizin yorumlarınıza da saygı göstermekle beraber melek diye ayrı bir varlığın olduğunu düşünüyorum. sizin açıklamanıza göre ayetin manası Allahın sıfatları elli bin yılda uruc (sizin kelime) eder oluyor, yani Allah'ın sıfatları elli bin yılda ortadan kalkar! ayrıca diğer verdiğim ayette açıkça yerinize geçecek (yani bizim yerimize geçecek) 'melekler' yaratırdık diyor. ben buradan meleklerin ayrı birer varlık oldukları sonucuna varabiliyorum. yada sizin yorumunuza göre Allah bizim yerimize geçecek yeni sıfatlarını mı yaratacak demek oluyor bu ayet. :)
saygılarımla...

hiiic 21. September 2012 10:05 PM

melek; meleke, organ...

İnsanlara secde eden melekler, insanın melekeleridir. milyarlarca hücre (meleke) senin haberin bile olmadan nice biyoloğun doktorun yapamıyacağı şekilde sana hizmet ediyor, secde ediyorlar.

Allahın sıfatı derken.
Sıfat: ismi tamlayan demektir.
Örneğin Beyaz Gömlek derken burada "beyaz" kelimesi sıfattır.
Allahın sıfatları derken ne anlıyorsunuz bilemiyeceğim ama şunu bilin; kendisine dinden ekmek kapısı açanlar, kelimeleri derinleştirip akıllarınca ilim yaparken bunları çarpıttılar.

Allahın sıfatlarından bazılrını sayalım: Güçlü Kudretli Allah (güçlü ve kudretli sıfatı), Bağışlayıcı Allah (bağışlayıcı sıfatı), Mükemmel Allah, SInırsız Allah v.s.

Kendi kendinize kelimeler üzerinde oynayıpda hem kendi beyninizi yormayın hem de bırakın gerçekler olduğu gibi kalsın. Hukukda kanunlarla ilgilenenler bile sizin kadar manalar çıkarmıyorlar.

hakikat_yolcusu 21. September 2012 10:09 PM

basitçe bir soru soruyorum ben de, melek diye bir varlık var mı yok mu? varlıktan kastım insan, hayvan, bitki vb gibi Allah'ın yarattığı bir şey mi melek?

saygılar...

hiiic 21. September 2012 10:30 PM

Tekrarlıyorum...
Melek; meleke demek.

Bir iş görev için çalışan demek.

Eğer Allah bir görev için insan tayin etmişse, o da melek ismiyle anılır...
Gezegenler melektir, bitkiler ve hayvanlarda öyle. GÜneş te melektir. İnsanlar da melektir.

İsmi ne olursa olsun, bir amaç için hizmet gösteren melektir.

İnsana hizmet eden (secde eden) melekler; kalp, böbrek, dalak, ağız, kulak ... bunların yanısıra soyut olarak kabul ettiğimiz akıl, zeka, hayal gücü, yaratıcılık yeteneği v.s.
hepsi melektir. en güzel örneği, peygamberle vahyeden melek, ilham gibi bir özelliktir. Meryeme doğururken korkma diyen "içgüdüsü", Musanın annesini onu göle bırakırken teskin eden "umudu", Yusuf kuyudayken ona "korkma sen kurtulacaksın" diyerek dayanma gücü veren "inancı"... Hepsi melek, melekelerdir. Ayrıca insana yardım eden, Allah tarafından yolunuza çıkıp sizi biryerlere sevk eden diğer insanlar da melektir.

Ama; güneş sistemini ve çekimi sarsmadan dünyaya yaklaşan 600 kanatlı bir cebrail sözkonusu değil. Keza uzayda havanın olmadığı bir ortamda kanat pek de işe yaramaz :) bu hikayeler cahil cühela uydurmasından başka birşey değildir. Kuranda olmadığı gibi ALlah katında da bir geçerliliği yoktur. Bu şeylere inanan saf insanlar ancak kendilerini Allah hakkında kandıran şeytanların peşi sıra giden hurafecilerden başkası değildir. Yaptıkları boş batıl işler, inandıklarının çoğu ise şirk içeren müşrik inancıdır.

***

Meleklere inanmak konusuna gelince...
ALlaha ve meleklere iman etmek = Allahın yeryüzüne ve insan hayatına dilediği her an müdehale edebileceğine inanmak demektir.
Allahın hayatımıza olan etkisi ve müdehalesi, insanların müdehalesinden daha kolay ve daha etkilidir.
Allah müdehale etmiyor bizler başıboşuz diyenler, ne kadar amentu okusalar da aslında Anlayışsızlıkları onlara Allahı ve melekleri inkara götürmektedir.

raven 21. September 2012 10:48 PM

Sevgili hakikat yolcusu
Sizin anladığınız bildiğiniz manada melekler vardır.

[COLOR="Red"]2:30 - Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi. [/COLOR]
Yüce Allah fiziksel formu nasıl bilemeyiz ama canlı akıl sahibi varlıklara sesleniyor.Varlıklarda ona soru soruyor.Rabbimizze tekrar cevap veriyor.Allah burada formunu kendisinin bildiği bir varlığı yaratacağını söylüyor.yani varlık daha yaratılmamış.kalp, böbrek, dalak ,oluşmamış.bu organlar daha yaratılmamış bir varlığın organları olarak nasıl cevap versinler .burada canlı bir varlık var konuşabiliyor

[COLOR="red"]2:31 - Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: "Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin." dedi.[/COLOR]
adem yaratıldıktan sonra rabbimiz ona bu akıllı varlıkların bilmediği şeyleri öğretiyor.Ve bir yerde insanın üstünlüğünü(seçim yapabilme,irade)onlara kanıtlamak istiyor. soru sorduğu tabiki yarattığı insanın kalbi, böbreği, ciğeri vaya gezegenler değil.
Akıllı muhasebe yapabilen varlıklar

[COLOR="Red"]2:34 - Ve o zaman meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu[/COLOR]
burada meleklerin yanı sıra karşımıza birde iblis çıkıyor.Bazıları bu iblisin ademin kötü yanı veya nefsi olduğunu söylüyor.Bu da doğru değil.Dedikleri gibi olsaydı Adem e secde edilmesi istenirken ilk başta onun kibri buna hoşnut olurdu yani memnun kalan kısmı zaten kötü yanı olurdu neden isyan etsinki.Burdada iblisin formunu yalnızca Yüce Allah ın bildiği akıllı muhasebe yapan aynı zamanda seçimde yapabilen bir varlık olduğunu düşünüyorum.Yani meleklerden farklı olarak seçimde yapabiliyor. bence kardeşim bildiğimiz manada melekte şeytanda vardır.

hiiic 21. September 2012 10:59 PM

[QUOTE]Burda bakarsak Yüce Allah fiziksel formu nasıl bilemeyiz ama canlı akıl sahibi varlıklara sesleniyor.Varlıklarda ona soru soruyor.Rabbimizze tekrar cevap veriyor.Allah burada formunu kendisinin bildiği bir varlığı yaratacağını söylüyor.yani varlık daha yaratılmamış.kalp, böbrek, dalak ,oluşmamış.Veya gezegen,bitki veya hayvanda değil.[/QUOTE]

sevgili raven, kendinden çok emin yazmışsın.
Ama keşke böyle emin emin yazacağına önce öğrenme hevesin olsaydı...

[B]Fussilet 11
Allah sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: [U]İsteyerek veya istemeyerek, gelin![/U] dedi. İkisi de "[U]İsteyerek geldik[/U]" dediler.[/B]

bu ayette konuşan yer küre ve gök de canlılar mı?

Allah Kuranda cansız konuşmayan varlıkları konuşturur. Hep söylüyoruz ama kafanız bir türlü almıyor, Kuran deyimsel bir kitaptır.

Nasıl ki yeri ve göğü konuşturmuşsa, verdiğin ayetteki cansız varlıkları (ki onlar melekler diye adlandırılır) da öyle konuşturmuştur.

raven 21. September 2012 11:21 PM

ne alaka canım kardeşim
-ben bir canlı yaratacam haberiniz olsun
-ben böbrek olarak karşıyım ya bu çok tuz tüketirse yetemem vücuda
-ben kalp olarak karşıyım ya çok yağlı yerse mazalllah damarlarım tıkanır
-ben ciğer olarak karşıyım şekeri çok tüketir beni yağlandırır.
-bende gezegen olarak karşıyım önce kloroflorokarbonla atmosferimin içine eder sonrada karbon salınımıyla beni cehenneme çevirir.

bumudur yani

hiiic 21. September 2012 11:39 PM

Orada hangi melekeleri seslendirdiğini bilmiyoruz ama benim bu konuda zannım var.

O ayetten kesin çıkaracağımız sonuç:, bize hizmet eden bazı melekeler zamanında bize hzimet etme bize hayat verme yanlısı değildi (zaten kendi iradeleri de yoktur, madde yada organizmadırlar, bize fayda verme gibi bir tercihde bulunamazlar. Ağaçlar bize kendi istekleriyle mi meyve verirler? ), yani bize secde etmiyor bize hizmet etmiyorlardı. taaa ki Allahın buyruğuna kadar. Melekler ancak Allahın dilemesiyle insanın hizmetine girerler.
Allah maddeyi yaratan ona emir veririm OL derim diyor, bu da bir konuşturma sanatıdır.

Oradaki meleğin, doğa şartları olduğunu düşünüyorum.
Allah emredene kadar doğa şartları insana hizmet edecek seviyede değildi, taa ki Allah gerekli işi yapana kadar. ve insan (homo saphiens) adem devreye girince, doğa şartları bize hizmet eder hale geldi.

Bu bir sanattır. Önemli olan mesajın içeriği.
Bize gelen bütün hizmetler Allahın dilemesiyle gelmektedir. Ne yeryüzünde ne de ahirette hicbir meleke, Allah dilemedikçe bize hizmet etmez, bizi tanımaz. Sadece ALlah onları bize faydalı hale getirir.
Güneş bizim için faydalı ama tek başına değil, eğer koruyucu ozon tabaksı olmasa güneş insan tanımaz, yakar geçer, radyayonu canlılığı bitirir. ayrıca bir de dünyanın eğikliğinden dolayı koruyucu bir kuşak oluşuyor.

raven 21. September 2012 11:47 PM

çok güzel, bakış açını gerçekten sevdim

bende diyorumki kalbi ,ciğeri,rüzgarı gezegeni konuşturan veya yaratan rabbimiz melek veya iblis adı altında canlılar neden yaratmamış olsun.benimde bakış açım bu.sen ayetleri okuyunca onları anlıyorsun bayağıda hayal gücü gerektirir.bende ayeti okuduğum gibi anlıyorum.

Ne kadar meraklıyız herşeye sofistike ,fantastik manalar yüklemeye.sanki kuran değil bulmaca yada mistik bilimler kitabı.her şeyden bir derin mana çıkarma çabası.İnsan basittir arkadaşlar.Bu kuranı sende okuyorsun çöldeki bedevide mısırdaki İslam ünüversitesindeki bilmem ne profösörüde.Bu kitap bir felsefe kitabı değildir. Allah kullarına ne demek istediğini neden direk anlatmasınki.açık açık söylemiş işte MELEK ,İBLİS,CİN İNSAN diye


not:bide istersen homosapien olayına girmeyelim işin ucu dik yürüyen ilk primatlara kadar gider.

hakikat_yolcusu 22. September 2012 06:28 AM

benim de bu konudaki önceki mesajlarıma bakarsanız melek diye ayrı bir varlığın olduğunu vurguladığımı görürsünüz.(benim anladığım bu) bazı Kuran ayetlerinde bu apaçık görülüyor ama herhalde herkes istediğine inanır demek zorundayız. bunun dışındaki manalar biraz zorlama duruyor.
saygılar...

hiiic 22. September 2012 10:02 AM

hakikat_ yolcusu...

melekleri rededen var mı?

2 omzumuda durup günah ve sevaplarımızı kaydeden melekler olduğu gibi;
göğsümüzün içinde olup süreli vücudumuza kan pompalayan bir melek,
boğazımızda ses çıkarmamıza yardım eden bir melek, v.s. lerde var.

Allahın melekelerinin olduğunu da biliyor, reddetmiyoruz.
Allah yeryüzüne yada evrenin herhangi bir köşesine müdehale için meleklerini kullanır.

yarattığı meleklerden kimilerini bizim hizimetimize sunmuştur ki onlar Allahın izniyle bize secde (boyun eğerek hizmet) ederler.
vücudumuz tıkır tıkır hizmet ediyor bizlere, ve ayrıca doğal çevremiz de öyle. Belli bir süreye kadar bize hizmetteler.

Eski bir söylenti; her yağmur damlasını bir melek taşır der.
Anlattığım şeyi anlayabilirseniz, bu lafın ne demek olduğunu da anlayacaksınız.

kolay gele..

Miralay 22. September 2012 11:09 AM

Selamünaleyküm

Melek deyince insan dışı varlıklar kastediliyorsa; olabilir. "Ol" emriyle alemleri yaratan yüce Allah, melekleri de yaratmaya muktedirdir. Amenna

Melek deyince cenab-ı Allah'ın melekeleri kastediliyorsa; ona da kaniyim.
Zira kainattaki herşey O'nun kudret eliyle yaratılır ve işlemeye devam eder (tesbih).

Şahsım adına melek deyince,yüce Allah'ın kudret eli,herşeye gücünün yetmesi olarak düşünüyorum. Yoksa haşa Allah'ın yardımcısı veziri azamı falan yok. O bunlardan münezzehtir.

hiiic 22. September 2012 02:29 PM

Sevgili Miralay, Aleykümselam.

sana Ruh (cebraili) soruyorlar, onlara de ki; ruh [U]Allahın emrindedir[/U].

Yani Ruh bizzat Allahın melekesidir, onun organı, onun müdehale aracıdır.

Kol ise (Allahın izniyle) bizim emrimizdedir, göz bizim emrimizdedir (bize boyun eğerek itaat eder/secde ederler), sana gözden koldan sorarlarsa onlara ilmin kadar cevap verirsin ama Ruh (Allahın cebraili; Allahın iletmesi; Allahın Organı) hakkında zandan öte bilgimiz yok.

Keza geleneksel anlatımla bahsedilen 600 kanatlı cebrail meleği de uydurmanın katmerlisi...

Allah o organı (meleği) ile kullarından dilediğine dilediğini vahyeder.
Dilerse vahyettiğini siler dilerse vahyettiğini dillerden kitaplara oradan matbalara 1400 yıl sonralara ulaştırır.
Dilerse vahyettiğini peygamber seçer, dilerse sadece kullarına ilham ile doğruyu gösterir.

Bu Allahın üzerimizdeki kuvveti kudretidir. Allah melekleri ile insanların herkesin üzerinde her an gözcü ve onlara hükmedicidir. Dilediğini dilediğine sevdirir dilediği zaman toplumları birbirine düşürür savaştırır.

Allah, herkesin perçeminden tutmuştur.


Cebraili Allahdan bağımsız bir canlı olarak düşünemeyiz. Ancak yukarıda da verdiğimiz örneklerdki gibi, ALlah Kuranda yer ile göğün nasıl konuştuklarını anlatıyor (ister dileyerek ister dilemeden bir araya gelin) Allah aynı şekilde cebrail melekesini yada diğerlerini de konuşturuyor.

Meleklerin kendi başlarına taştan, tahtadan, ağaçdan, güneş ve sudan bir farkı yoktur. Hiçbirisi insana kendi başına bir fayda veremez keza istesede beceremez. Bütün yardım, bütün iyilik Allahtandır. Merhametlidir ancak Cezası da çok acıdır.

hakikat_yolcusu 22. September 2012 07:20 PM

ben zaten melek diye bir varlığın var olduğunu savunuyorum ama siz önceki mesajlarınızda bunu açıkça belirtmemiştiniz. sanırım konu açığa kavuştu...
saygılar...

bartsimpson 23. September 2012 12:06 AM

[QUOTE=hiiic;12633]Tekrarlıyorum...
Melek; meleke demek.

Bir iş görev için çalışan demek.

Eğer Allah bir görev için insan tayin etmişse, o da melek ismiyle anılır...
Gezegenler melektir, bitkiler ve hayvanlarda öyle. GÜneş te melektir. İnsanlar da melektir.

İsmi ne olursa olsun, bir amaç için hizmet gösteren melektir.

İnsana hizmet eden (secde eden) melekler; kalp, böbrek, dalak, ağız, kulak ... bunların yanısıra soyut olarak kabul ettiğimiz akıl, zeka, hayal gücü, yaratıcılık yeteneği v.s.
hepsi melektir. en güzel örneği, peygamberle vahyeden melek, ilham gibi bir özelliktir. Meryeme doğururken korkma diyen "içgüdüsü", Musanın annesini onu göle bırakırken teskin eden "umudu", Yusuf kuyudayken ona "korkma sen kurtulacaksın" diyerek dayanma gücü veren "inancı"... Hepsi melek, melekelerdir. Ayrıca insana yardım eden, Allah tarafından yolunuza çıkıp sizi biryerlere sevk eden diğer insanlar da melektir.

Ama; güneş sistemini ve çekimi sarsmadan dünyaya yaklaşan 600 kanatlı bir cebrail sözkonusu değil. Keza uzayda havanın olmadığı bir ortamda kanat pek de işe yaramaz :) bu hikayeler cahil cühela uydurmasından başka birşey değildir. Kuranda olmadığı gibi ALlah katında da bir geçerliliği yoktur. Bu şeylere inanan saf insanlar ancak kendilerini Allah hakkında kandıran şeytanların peşi sıra giden hurafecilerden başkası değildir. Yaptıkları boş batıl işler, inandıklarının çoğu ise şirk içeren müşrik inancıdır.

***

Meleklere inanmak konusuna gelince...
ALlaha ve meleklere iman etmek = Allahın yeryüzüne ve insan hayatına dilediği her an müdehale edebileceğine inanmak demektir.
Allahın hayatımıza olan etkisi ve müdehalesi, insanların müdehalesinden daha kolay ve daha etkilidir.
Allah müdehale etmiyor bizler başıboşuz diyenler, ne kadar amentu okusalar da aslında Anlayışsızlıkları onlara Allahı ve melekleri inkara götürmektedir.[/QUOTE]

Bana burada Allahın Ayetleri ile Allahın Melekleri birbirine karışıyor gibi geldi???

khaos 23. September 2012 09:06 AM

[QUOTE=hiiic;12633]Tekrarlıyorum...
Melek; meleke demek.

Bir iş görev için çalışan demek.

Eğer Allah bir görev için insan tayin etmişse, o da melek ismiyle anılır...
Gezegenler melektir, bitkiler ve hayvanlarda öyle. GÜneş te melektir. İnsanlar da melektir.

İsmi ne olursa olsun, bir amaç için hizmet gösteren melektir.

İnsana hizmet eden (secde eden) melekler; kalp, böbrek, dalak, ağız, kulak ... bunların yanısıra soyut olarak kabul ettiğimiz akıl, zeka, hayal gücü, yaratıcılık yeteneği v.s.
hepsi melektir. en güzel örneği, peygamberle vahyeden melek, ilham gibi bir özelliktir. Meryeme doğururken korkma diyen "içgüdüsü", Musanın annesini onu göle bırakırken teskin eden "umudu", Yusuf kuyudayken ona "korkma sen kurtulacaksın" diyerek dayanma gücü veren "inancı"... Hepsi melek, melekelerdir. Ayrıca insana yardım eden, Allah tarafından yolunuza çıkıp sizi biryerlere sevk eden diğer insanlar da melektir.

Ama; güneş sistemini ve çekimi sarsmadan dünyaya yaklaşan 600 kanatlı bir cebrail sözkonusu değil. Keza uzayda havanın olmadığı bir ortamda kanat pek de işe yaramaz :) bu hikayeler cahil cühela uydurmasından başka birşey değildir. Kuranda olmadığı gibi ALlah katında da bir geçerliliği yoktur. Bu şeylere inanan saf insanlar ancak kendilerini Allah hakkında kandıran şeytanların peşi sıra giden hurafecilerden başkası değildir. Yaptıkları boş batıl işler, inandıklarının çoğu ise şirk içeren müşrik inancıdır.

***

Meleklere inanmak konusuna gelince...
ALlaha ve meleklere iman etmek = Allahın yeryüzüne ve insan hayatına dilediği her an müdehale edebileceğine inanmak demektir.
Allahın hayatımıza olan etkisi ve müdehalesi, insanların müdehalesinden daha kolay ve daha etkilidir.
Allah müdehale etmiyor bizler başıboşuz diyenler, ne kadar amentu okusalar da aslında Anlayışsızlıkları onlara Allahı ve melekleri inkara götürmektedir.[/QUOTE]

yani bu durumda tüm sistem Alah ın meleği
hımm hiç böyle düşünmemiştim.şeytan kavramınıda Sayın Galip Yetkin in açıkladığı gibi düşünürsek aslında taşlar yerine oturuyor.

hiiic 23. September 2012 05:51 PM

Hani luta uyarıcı melek gönderdik diyor.
Luta gelenler aslında melek değil, insandan elçiler. Lutu uyarıyor şehirden uzaklaşmasını söylüyor. Sabaha karşı baskın var diyorlar. İnsanlardan da melek diye bahsedilebilir.

Bütün sistem Allahındır evet. Canlı cansız ne varsa Allahındır.
Sadece bize irada ve nefs vermiş ve meleklerden bazılarını emrimize boyun eğdirmiştir. Onlar bize hizmet ederler, istediğimiz yere adım atarlar, dilediğimize bakarlar, dilediğimizi tutarlar. Koruyucu melekler de vardır, refleks gibi, adrenalin gibi, bunlar insandan bağımsız onu koruyan melekelreridir. Kendi başlarına insana hiçbir fayda şefaat veremezler, hormonlardan organlara, ağaçlara kadar hepsini organize edip bize faydalı hale getiren Alemlerin rabbi, görüp göremediğimiz, bilip bilemediğimiz herşeyi yaratan, gücü ve kuvveti yaratıp bizlere dilediği ölçüde veren Allahtır.

Şeytan: Şarlatan... Yalan uyduran demek...
İnsana vaat eder, yalan konuşur, dolandırır, boş umutların peşine koşturur.
Şarlatanlar gerek dünya malı vaad eder gerekse de sağdan gelir cennet için şefaat vaad eder. Her ne şekilde olursa olsun onların peşine takılmayın diye uyarır Allah.
Onları tanımak çok kolaydır;
-Yalancıdır.
-Ahlaksızlığı fuhşiyatı güzel gösterir, gerekirse emreder
-Doğru, düzgün yoldan çıkarır.
v.s.

İblis var bir de, o şeytandan farklı. İblis bizzat insanı yanıltan düşüncedir. Ham düşünce. Mal biriktiren insanın ya da sıkıntıdan kurtulan insanın kendisini kurtulmuş gibi görmesini iblis sağlar. Çok zengin insanlar kendilerini iblisleri yüzünden kurtulmuş sayar, batabileceğini düşünmez, kibirlenir, hatta öleceğini bile bilmez. Ebedi kalacağını sanar. Tıpkı cennette mal biriktirip (sonsuzluk ağacının meyvesi diye betimler Allah- gelenekselciler elma ağacı derler) mal biriktirip cennette sonsuza kadar kalacaklarını sanmaları gibi. Adem iblisi yüzünden cennette toprak parselledi de Allah bizi imtahan icin buryaa gönderdi ki, toplumsal yaşayan ile mal sahiplenme yarışına girenler belli olsun, Cenneti kimse şahsına tapulayamaz, Bütün mal Allahındır.

herşey çok nettir evet. Yeter ki hristiyanlar ya da yahudiler gibi inatçı olmayalım. atamızın dedemizin öğrettiği, hocalarımızın dediği dedik çaldığı düdük demeyelim. Yoksa ismin ne kadar müslüman olursa olsun, hristiyanlar ve yahudiler gibi ehli kitapdan farkı kalmaz insanın. Kuran üzerine düşelim, onu yaşamaya çalışalım.

pramid 24. September 2012 05:40 AM

[QUOTE]Hani luta uyarıcı melek gönderdik diyor.[/QUOTE]

O ayettin arapçası melek değil "elçi-rasul" kelimesi geçmektedir. Tahrif söz konusu.

Sözde melekler insan kılına girmişler. Yanlış; onun öncesinde uğradıkları ibrahim nebi ayetlerinde de melek ibaresi geçmez.

Okuyalım arapçasından ve gerçekleri görelim.

Müşrik tasavvuru meleğin kanlı canlı bir organizma tasavvur eder.

Mümin ise Bütün gücün ve tasavvurun Allah'ın "ol" demesi ile olacağı inancındadır.

Müşriklerin sorusuna bakın;

[B]Ve derler ki: "Ona bir melek indirilmeli değil miydi?" Eğer bir melek indirilseydi, elbette iş bitirilmiş olurdu da sonra kendilerine göz açtırılmazdı. ENAM 8[/B]

Müşrikler nasıl inanırlar; Muhammede vahy bir melek getirdir.

Mümin nasıl inanır; Vahy kalbe Allah ilka etti ki o vahy Cebrildir(zorlayıcı ayetler) ruhul kuddüs(tertemiz bilgi), ruhul emin yani güvenilir bilgi. Bu ayetlere düşman olunmaz. Bu ayetlere düşman varsa Allah ve onun vahyeden ayetleride düşmandır. Mikail (övülmüş olan, Allahın övgüsü) olana düşman iseniz, Allahda melekleri de size düşmandır.

[B]De ki: "Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik." İsra 95 [/B]

Müşriklerin bir beklentisi var. Müşrik zihnini ortaya koyuyor rahman. Mutmain olmuş bir melek bekliyor. Ama yok

Fers 24. September 2012 06:45 AM

2:30 - Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. [B](Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.

burada canlı bir varlık var konuşabiliyor[/B]...(raven)

alemlerin efendisi meleklere ne yapıp yapmayacağını soruyor ve onlarda hiç hadleri olmadığı halde gücünü bilip durdukları efendileri birşeyden anlamazmışcasına o na akıl veriyorlar "[B]A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?[/B]"...
yetmiyor bide kendilerini var eden güce sanki kendisi ne yaptığından habersizmişcesine "[B]Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz[/B]" diyerek hatırlatmada bulunuyorlar...

burada bir canlandırma/sunum/zikr/izah yok ve konuşan muhteremler akıl şuur sahipleri, öyle mi....

[B]Ve o zaman meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu
Burdada iblisin formunu yalnızca Yüce Allah ın bildiği akıllı muhasebe yapan aynı zamanda seçimde yapabilen bir varlık olduğunu düşünüyorum[/B]...(raven)

aklın ortağı ve seçme hakkına sahip, form da belli...

pramid 24. September 2012 07:58 AM

Allah, duman halinde bulunan göğe yönelerek, göğe ve arza şöyle emrediyor: "isteyerek veya istemeyerek gelin!" Her ikisinin cevabı, "İsteyerek geldik!" oluyor. (41/Fussilet, 11).

Bu ayet, kâinâtın yaratılışının ilk başlangıcına ve Allah’a olan itaatine işaret etmektedir. Fakat göklerin ve yerin Allah’ın emrine "isteyerek geldik" demiş olmaları bir kere olmuş bitmiş bir iş değildir, bu teslimiyet o günden bugüne süregelmekte olup, kıyamete kadar da devam edecektir. Ayrıca Bu tip ayetlerde canlı cansız varlıkların konuşturulması, o yapının özelliğinin bildirilmesidir.

Cehenneme sorulan doldun mu? sorusuna cehennemin cevabı: cehennemin kapasite büyüklüğünü yani özelliğini kendi ağzı ile anlatmasıdır. Buna kişileştirme ve intak sanatı denir. [COLOR="Red"]İnsana secde edem meleklerde insanın özellilğini anlatmaktadır. Kan dökmeye yatkın. Kuran bir yapının özelliğini anlatırken o yapıyı konuşturur. [/COLOR]Yahudilerin halini anlatıkende İŞİTTİK VE KARŞI GELDİK DEDİLER. hEP BERABER Mİ DEDİLER. hAYIR. bU YAHUDİLERİN ÖZELLİĞİNİN ANLATILMASIDIR.

O gün Cehenneme: “Doldun mu?” deriz; (o da:) “Daha var mı?” der!(Kaf, 30)

Fussilet 11. ayette, yer ve göğün ağzından, onların isteyerek veya istemiyerek(zorunlu) boyun eğme özellikleri yani onun yolunda oldukları anlatılmaktadır.Diğer bazı ayetlerde ise muzari sigasıyla göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Allah’ı tesbih ettikleri haber verilmektedir:

O, Allah’dır. Yaratıcı, yoktan var edici, şekil verendir. Bütün güzel isimler O’na aittir. Göklerde ve yerde bulunan her şey O’nu tesbih eder. O azîzdir, hikmet sahibidir." (yüsebbihu lehû mâ fis-semâvâti vel ard) (59/Haşr, 24).

Göklerde ve yerde olanların hepsi melik, kuddûs, azîz ve hikmet sahibi Allah’ı tesbih ederler." (yüsebbihu lillahi mâ fis-semâvâti ve mâ fil ard…) (62/Cuma, 1).

Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ı tesbih eder. Mülk O’nundur, hamd de O’na aittir. Ve O her şeye kâdirdir." (yüsebbihu lillahi mâ fis-semâvâti ve mâ fil ard…) (64/Teğabün, 1).

"Görmez misin; göklerde ve yerde bulunan her şey ve dizi dizi kuşlar Allah’ı tesbih ederler. Her biri kendi duasını ve kendi tesbihini bilmiştir. Allah onların yaptıklarını tam olarak bilmektedir." (yüsebbihu lehû men fis-semâvâti vel ardı vet’tayru…) (24/Nur, 41).

"Gök gürültüsü Allah’ı tesbih eder. Melekler de O’nun korkusundan (tesbih ederler)." (ve yüsebbihu’r-ra’du bi-hamdihi vel melaiketu min hıîfetih) (13/Ra’d, 13).

"Yedi gök, yeryüzü ve orada bulunanların tamamı Allah’ı tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbihi etmeyen hiçbir şey yoktur. Lakin şu var ki, siz onların tesbihini anlamazsınız. O, çok yumuşak ve bağışlayıcıdır." (tüsebbihu lehû’s-semâvatu’s-seb’u…) (17/İsra, 44).


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 09:24 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam