hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   SEBE SÛRESİ (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=633)
-   -   Sebe sûresi (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2852)

dost1 8. August 2012 09:43 PM

Sebe sûresi
 
[B]MEKKE DÖNEMİ[/B]

[B]Necm: 220[/B]

[SUP]1[/SUP]Tüm övgüler, göklerde olan şeyler, yerde olan şeyler Kendisine ait olan Allah içindir. Âhirette de tüm övgüler yalnızca O'nun içindir. Ve O, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır, her şeyin iç yüzünü, gizli taraflarını da iyi bilendir.
[SUP]2[/SUP]Allah, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve onda yükseleni bilir. Ve O, engin merhamet sahibidir, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır.
([B]58/34, Sebe/1-2[/B])


[B]Necm: 221[/B]

[SUP]3,4[/SUP]Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseler: “Bize o kıyâmetin kopuş anı gelmeyecektir” dediler. De ki: “Evet, gelecektir. Görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği bilen Rabbime andolsun ki iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan o kimselere –ki işte onlar kendileri için bir bağışlanma ve hatırı sayılır bir rızık olanlardır– karşılıklarını vermek için size kesinlikle gelecektir. O'ndan göklerde ve yerde zerre ağırlığı bir şey kaçmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi kesinlikle açık bir kitaptadır.”
[SUP]5[/SUP]Ve şu, alâmetlerimi/göstergelerimi saklamaya uğraşanlar; işte onlar, elem verici kötü azaptan bir azap kendileri için olanlardır.
[SUP]6[/SUP]Kendilerine bilgi verilmiş olan kimseler de görüyorlar ki Rabbinden sana indirilen şey, hakkın ta kendisidir. Ve o indirilen şey/Kur’ân, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, övülen, övgüye lâyık bulunanın yoluna kılavuz oluyor.
[SUP]7,8[/SUP]Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler şöyle dediler: “Siz çürüyüp, didik didik parçalandığınız vakit, kesinlikle yeni bir oluşturuluş içinde bulunacaksınız diye, size haber veren bir kişiyi size gösterelim mi? O, bir yalanı Allah'a uydurdu mu, yoksa kendisinde bir delilik mi var?” Tam tersi, âhirete inanmayan kimseler, azap ve uzak bir sapıklık içindedirler.
[SUP]9[/SUP]Peki onlar, gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında olan şeylere bir bakmazlar mı? Biz dilesek kendilerini yere geçiririz. Yahut gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Şüphesiz bunda yönelen/ hakka gönül veren her kul için bir alâmet/gösterge vardır.
([B]58/34, Sebe/3-9[/B])


[B]Necm: 222[/B]

[SUP]10,11[/SUP]Ve andolsun ki Biz Dâvûd'a tarafımızdan bir fazlalık ve kuşları verdik; “Ey dağlar! Onunla beraber dönün!” Ve o'nun için demiri yumuşattık: Bol bol zırhlar yap ve biçimlemede ölçülendir. –Siz de sâlihi işleyin. Kesinlikle Ben yaptıklarınızı en iyi görenim.–
[SUP]12[/SUP]Süleymân için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay olan rüzgârı boyun eğdirdik; ve
Biz erimiş bakır madenini o'na sel gibi akıttık. Ve eli altında Rabbinin izniyle/ bilgisiyle iş görmekte olan yabancı kişileri boyun eğdirdik. Ve onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından tattırdık.
[SUP]13[/SUP]Onlar, Süleymân'a özel karargâhlar, heykeller/ resimler ve havuzlar gibi çanaklar ve sâbit kazanlardan her ne isterse yaparlar. –Ey Dâvûd ailesi! Nimetlerin karşılığını ödemek için çalışın! Ama kullarım içinde, verilen nimetlerin karşılığını ödeyen de çok azdır!–
[SUP]14[/SUP]Ne zaman ki Biz o'nun ölümünü gerçekleştirdik; o'nun ölümüne, onlara değneğini yiyen yeryüzü canlısından başka hiçbir şey delâlet etmedi. Onun öldüğünü anlamalarına, onlara sadece değneğini yiyen yer canlısı/kurt sebep oldu. Ne zaman ki yüz üstü yere düştü, ortaya çıktı ki: “O
yabancılar Süleymân'ın bilmedikleri ölümünü bilmiş olsalardı, o alçaltıcı azap; hasret, gurbet esaret, ağır işler, zincire vurulmuşluk içinde kalmazlardı.”[SUP]242[/SUP]
([B]58/34, Sebe/10-14[/B])


[B]Necm: 223[/B]

[SUP]15[/SUP]Andolsun ki Sebe toplumu için yurt tuttukları yerde bir alâmet/gösterge vardı: Sağdan ve soldan iki bahçe! –“Rabbinizin rızkından yiyin ve O'nun için nimetlerin karşılığını ödeyin! Ne güzel bir belde ve çok bağışlayıcı bir Rabb!”–
[SUP]16[/SUP]Fakat onlar yüz çevirdiler; nimetlerin karşılığını ödemediler. Biz de üzerlerine barajların selini salıverdik ve iki bahçelerini onlara buruk yemişli, ılgınlık ve içinde biraz da “sidir ağacı” bulunan iki bahçeye çevirdik.
[SUP]17[/SUP]Bu, onların küfretmiş; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olmaları nedeniyle Bizim onları cezalandırmamızdır. Ve Biz sadece çok nankör olanları cezalandırırız.
[SUP]18[/SUP]Ve Biz onlarla o bereket verdiğimiz memleketler arasında, sırt sırta şehirler meydana getirmiştik. Ve onlara da muntazam gidiş geliş düzenledik: –Buralarda gecelerce ve gündüzlerce emniyet içinde gidin gelin!–
[SUP]19[/SUP]Sonra da onlar: “Rabbimiz! Seferlerimizin arasını uzaklaştır!” dediler ve nefislerine yanlış; kendi zararlarına işler yaparak haksızlık ettiler. Şimdi de Biz onları efsaneler yaptık ve tamamen didik didik dağıttık. Şüphesiz ki bunda tüm kendisine verilen nimetlerin karşılığını çokça ödeyen sabreden için elbette alâmetler/göstergeler vardır.
[SUP]20[/SUP]Ve andolsun ki İblis/düşünce yetisi[SUP]243[/SUP] onlar hakkındaki zannını tasdik etti de mü’minlerden ibaret bir kesimden başkası İblis'e uydular.
[SUP]21[/SUP]Hâlbuki İblis için onlar üzerinde hiçbir kudret yoktu. Fakat Biz âhirete imanı olanı, onun hakkında yeterli bilgisi olmayandan ayırt edecektik, bildirecektik. Ve senin Rabbin her şeyi iyice koruyandır.
([B]58/34, Sebe/15-21[/B])


[B]Necm: 224[/B]

[SUP]22[/SUP]De ki: “Allah'ın astlarından yanlış inandığınız kimselere yakarın. Onlar, göklerde ve yeryüzünde zerre ağırlığına malik olmazlar. Onlar için bu ikisinde [gökler ve yeryüzünde] herhangi bir ortaklık yoktur. O'nun için onlardan bir yardımcı da yoktur.”
[SUP]23[/SUP]O'nun nezdinde yardım, destek, iltimas,244 sadece O'nun izin verdiği kimseye yararı olur.
Sonunda kalplerinden dehşet giderildiği zaman: “Rabbiniz ne dedi?” derler. Onlar: “Hakkı” derler. Ve O, çok yücedir, çok büyüktür.
[SUP]24[/SUP]De ki: “Sizi göklerden ve yerden kim rızıklandırır?” De ki: “Allah! Ve şüphesiz ya biz, ya da siz kesinlikle bir kılavuzlanan doğru yol üzerindeyiz veya açık bir sapıklık içindeyiz.”
[SUP]25[/SUP]De ki: “Siz bizim yaptığımız günahlardan sorumlu tutulmazsınız. Biz de sizin yapıp durduklarınızdan sorumlu olmayız.”
[SUP]26[/SUP]De ki: “Rabbimiz aramızı bir araya getirecek, sonra da hak hükmü ile aramızı ayıracaktır.
Ve O, hayır kapılarını açandır, hüküm verendir, çok iyi bilendir.
[SUP]27[/SUP]De ki: “O'na ortaklar diye takıştırdıklarınızı bana gösterin bakayım! Kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil… Hayır! Tam tersi O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapandır.”
[SUP]28[/SUP]Ve Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik, velâkin insanların çoğu bilmiyorlar.
[SUP]29[/SUP]Ve onlar, “Eğer siz doğrulardan iseniz bu vaat ettiğiniz ne zaman?” derler.
[SUP]30[/SUP]De ki: “Size günün belirlenmiş bir zamanı vardır ki ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz.”
[SUP]31[/SUP]Ve şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden şu kimseler, “Biz kesin olarak, bu Kur’ân'a inanmayız, ondan öncekine de...” dediler. Sen şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseleri Rableri huzurunda tutuklanmış, sözü bazısının bazısına geri çevirdiğini bir görsen! Zaafa uğratılan kimseler, büyüklük taslayan kimselere, “Eğer sizler olmasaydınız, kesinlikle bizler mü’min kimseler olurduk” diyecekler.
[SUP]32[/SUP]Büyüklük taslayan kimseler, zayıf düşürülen kimselere: “Size kılavuz geldikten sonra, sizi ondan biz mi çevirdik? Tam tersi, siz kendiniz suçlular oldunuz” derler.
[SUP]33[/SUP]O zayıf düşürülen kimseler de o büyüklük taslayan kimselere: “Tam tersi gecenin ve gündüzün tuzağı! Siz bize Allah'a inanmamamızı ve O'na birtakım eşler edinmenizi emrediyordunuz” derler. Bunlar azabı gördükleri zaman pişmanlıklarını gizleyeceklerdir. Biz de o kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimselerin boyunlarına demir halkalar geçirmişizdir. Onlar sadece yapmış olduklarının karşılığını görüyorlar.
[SUP]34[/SUP]Ve Biz herhangi bir memlekete uyarıcı gönderdikse, kesinlikle oranın varlık ve güç sahibi şımarık önde gelenleri: “Biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri/ mesajları bilerek reddedenleriz / inanmayanlarız” dediler.
[SUP]35[/SUP]Ve yine dediler ki: “Biz malca ve evlatça daha çoğuz ve biz azaba uğrayacaklardan değiliz.”
[SUP]36[/SUP]De ki: “Şüphesiz benim Rabbim dilediği kimseye rızkını genişletir ve ölçülendirir. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
[SUP]37[/SUP]Ve sizi huzurumuza yaklaştıracak olan, mallarınız ve evlatlarınız değildir. Ancak kim iman eder ve düzeltmeye yönelik işleri yaparsa, işte onlar; kendileri için yaptıklarına karşı kat kat karşılık olanlardır. Ve onlar, yüksek köşklerinde güven içindedirler.
[SUP]38[/SUP]Ve âyetlerimiz/alâmetlerimiz/göstergelerimiz hakkında âciz bırakmak için yarışan şu kimseler, azap içinde hazır edilenlerdir.
[SUP]39[/SUP]De ki: “Şüphesiz benim Rabbim kullarından dilediği kimse için rızkını genişletir ve onun için ölçülendirir. Ve siz her ne şeyden harcamada bulunursanız hemen O, arkasını getirir. Ve O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”
[SUP]40[/SUP]Ve o gün Allah, onları hep birlikte toplayacak, sonra meleklere: “Şunlar mı size tapıyorlardı?” diyecektir.
[SUP]41[/SUP]Onlar: “Seni tenzih ederiz. Onlara karşı bizim koruyucu, yol gösterici yakınımz Sensin. Tam tersi onlar gizli güçlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inananlardı” dediler.
[SUP]42[/SUP]Artık bu gün bazınız bazınıza yarar ve zarara malik olmaz. Ve Biz, ortak koşma inancına batmış o kişilere: “Tadın bakalım o kendisini yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını!” deriz.
(5[B]8/34, Sebe/22-42[/B])


[B]Necm: 225[/B]

[SUP]43[/SUP]Ve kendilerine açık deliller hâlinde âyetlerimiz okunduğu zaman onlar: “Bu, başka değil, sadece sizi atalarınızın taptığı tanrılardan men etmek isteyen bir adamdır” dediler. Ve: “Kur’ân, uydurulmuş bir iftiradan başka bir şey değildir” dediler. Kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimseler kendilerine hak geldiği zaman: “Şüphesiz bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir” dediler.
[SUP]44[/SUP]Ve Biz onlara öyle ders görecekleri kitaplardan vermedik. Kendilerine senden önce bir uyarıcı göndermedik de.
[SUP]45[/SUP]Onlardan önceki kimseler de yalanlamışlardı. Hem bunlar, onlara verdiklerimizin onda- birine/binde-birine bile erememişlerdi. Buna rağmen elçilerimi yalanladılar. Peki, Beni tanımama/ tanıtmamaya yelteniş nasıl oldu?
[SUP]46[/SUP]De ki: “Ben size sadece bir tek; Allah için ikişer ikişer, üçer üçer ve teker teker kalkmanızı, sonra da arkadaşınız Muhammed'de delilikten bir şey olmadığını, o'nun, sadece şiddetli bir azabın önünde sizi sakındıracak bir uyarıcı olduğunu düşünmenizi öğütlüyorum.”
[SUP]47[/SUP]De ki: “Benim sizden istediğim ücret; işte o sizin içindir; sizin Allah'a yaklaşmanızdır.
Benim ecrim ancak Allah'a aittir. Ve O, her şeye şâhittir.”
[SUP]48[/SUP]De ki: “Şüphesiz benim Rabbim, hakkı yerli yerine koyar. O, görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geleceği, geçmişi en iyi bilendir.”
[SUP]49[/SUP]De ki: “Kur’ân/Kur’ân'ın içerdiği gerçekler geldi. Ve bâtıl başlatamaz ve geri getiremez; artık hiçbir şey yapamaz.”
[SUP]50[/SUP]De ki: “Eğer ben sapmışsam, artık yalnızca kendi zararıma saparım. Ve eğer kılavuzlandığım doğru yolu bulmuşsam, bilinmeli ki Rabbimin bana vahiy vermesiyledir. Şüphesiz O, En İyi İşiten'dir, Çok Yakın Olandır.”
([B]58/34, Sebe/43-50[/B])


[B]Necm: 226[/B]

[SUP]51[/SUP]Ve sen onları korkuya kapıldıkları zaman bir görsen; artık kaçmak yoktur. Ve yakın bir yerden yakalanmışlardır.
[SUP]52[/SUP]Ve onlar: “O'na iman ettik” dediler. Fakat onlar için uzak bir yerden el sunmak/ulaşabilmek nerede?
[SUP]53[/SUP]Hâlbuki daha önce dünyada O'nu kesin olarak bilerek reddetmişlerdi/ O'na inanmamışlardı. Uzak bir yerden boşa atıp tutuyorlardı.
[SUP]54[/SUP]Artık tıpkı bundan önce benzerlerine yapıldığı gibi, kendileriyle arzularının arasına set çekilmiştir. Şüphesiz onlar endişe veren bir şüphe içinde idiler.
([B]58/34, Sebe/51-54[/B])


[B]Dip not:[/B]

[B]242[/B] Bu âyetlerde, şükreden kullara örnek olarak gösterilen Süleymân (a.s) ve o'na verilen nimetler konu edilmektedir.
Âyetlerden anlaşıldığına göre, Süleymân'a verilen nimetler arasında, yelkenli gemilerde ve yel değirmenlerini çalıştırmakta rüzgârdan yararlanmak, erittiği bakırdan araç-gereçler yapmak, uzak yerlere çabucak gidip gelmek, yabancı-hünerli işçilerden zanaat, ustalık, istihkâm ve mimarlık hususunda yararlanmak gibi işler vardır.
Bir önceki pasajda, babası Dâvûd'un (a.s) demiri işlediği; bu pasajda ise oğlu Süleymân'ın bakırdan yararlandığı zikredilmektedir.
Bu iki peygamber-hükümdarın demir ve bakır gibi metalleri işleme yeteneğiyle donatılmış olması, onlara verilen iktidar nimetinin büyüklüğünü göstermektedir.
Âyetteki, Biz erimiş bakır madenini o'na sel gibi akıttık sözünün, Süleymân'ın yaşadığı bölgede bakır madeni olmadığını; bu madeni gemilerle uzaklardan, özellikle de Kıbrıs'tan getirttiğini ifade ediyor olması mümkündür. Zaten Kıbrıs sözcüğü de bakır anlamından gelmektedir.
12. âyetin sonunda, Ve onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından tattırdık ifadesi, –14. âyetin sonundan da anlaşılacağı üzere– Süleymân'ın onlar üzerindeki mutlak hükümranlığını, yabancıların o'nun için kerhen çalıştıklarını ifade etmektedir. Süleymân'ın cinleri hakkında 171 nolu notta kısa bilgi verilmiştir.
Süleymân (a.s) hakkında yalan ve iftira kampanyaları düzenleyen, iktidarını devirip o'ndan kurtulmak için ellerinden geleni yapan şeytân nitelikli cinler, hünerli ama zoraki çalışan zanaatkârlardır. Süleymân, bu durumun bilincinde olarak onlardan zoraki de olsa yararlanmayı sonuna kadar sürdürmüştür.

[B]243[/B] Bu âyetlerde, İblis'in hiçbir zorlama gücü olmadığı hâlde Sebe toplumunun İblis'e uyarak azdıkları, şımardıkları ve bunun sonucunda da cezalandırıldıkları bildirilmektedir. Âyette, daha evvel temsili anlatımlarla verilen bazı mesajlara (Resmi Mushaf: A‘râf/16-17, 69. necm); İsrâ/62, 165. necm); Hicr/39-40, 199. necm) gönderme yapılmaktadır.
Bu âyetlerde İblisin, az bir grubu hariç insanların tamamını azdırıp şükredici olmamalarını temin edeceği nakledilmiştir. Sebe halkının âkıbeti, şeytânın bu işlevine çok güzel bir örnektir. Çünkü onlar şükretmeyip nankörlük etmiş ve bu hâliyle de şeytânı doğrular bir duruma düşmüştür.

[B]244[/B] Şefaat, sözlükte “[B]bir şeyi benzeri olan başka bir şeye eklemek, onu desteklemek, bir şeyi çiftlemek ve esirgemek[/B]”tir.
Sözcük zaman içerisinde “yüksek mevkide bulunan birinin düşkün birine yardım etmesi, onu koruması, onun korunmasına aracılık etmesi, onu yalnız bırakmayıp ona destek olması” anlamında kullanılır olmuştur.
Sözcüğün terim anlamı ise, “[B]bir kimsenin bağışlanmasını istemek, bir kimseden başka biri için iyilik yapmasını, onun zararına olan davranışlardan vazgeçmesini rica etmek, başkası hesabına yalvarmak, rica etmek, birinin önüne düşüp işinin görülmesi için dua ve niyazda bulunmak[/B]” demektir.
Kısaca şefaat, “[B]aracı olmak, yardım etmek ve öncülük etmek[/B]” anlamlarına gelir. Şefaat, hem dünya hem âhirette söz konusudur.
Dünyada, hem Allah'ın, hem meleklerin, hem peygamberlerin, hem de insanların birbirine şefaati olabilir. Âhirette şefaat ise, sadece Allah'a aittir.
Halk arasında yaygın olarak, “[B]ümmetinden günahkâr olanların günahlarının affedilmesi için Peygamberimizin Allah katında aracılık edeceği; günahkârlara destek olup hatırını kullanarak günahkârların kurtuluşunu sağlayacağı[/B]”, tabir yerinde ise “[B]Allah nezdinde torpil yapacağı[/B]” şeklinde anlaşılan şefaat, Kur’ân'a terstir.

galipyetkin 9. August 2012 11:26 AM

Sayın dost1.

Ben, ''hamd''in ''övgü'' olarak çevrilmesine karşıyım. ''El Hamdu Lillahi'' ifadesinin de ''Allah'a hamd'' olarak değil ''Allah'ın hamdi'' olarak, yani hamd yetkisinin Allah'a ait olduğunun ifade edilmesi gerektiğini zannediyorum. Allah'ın övgüye ihtiyacı mı var?

Ahırette konuşma hakkı var mı?... ki insanlar Allah'a övgüler YAĞdıracaklar.

Bence hamd ile, Allah'ın ''El Hamid'' esması ve ''veli'' olması nedeniyle, gizlediğimizi zannettiğimiz cesedin arzularını ve canın düşüncelerini ve bunlara bağlı olumlu veya olumsuz fiilleri/eylemleri hem dünyada hem ahırette DEĞERLENDİRMEye/DERECELENDİRMEye tek yetkili olması anlatılmaktadır birinci ayet ile. Bunu yaparken de çok merhametli davrandiğını ve bu merhameti ile günahları örttüğünü veya cezalandırdığını belirtirken, övgüler YAĞdırma derecesini ölçeceğini zannetmiyorum. Cümle ve cümle içerisinde kullanılan ifadeler beni böyle düşünmeye zorluyor.

Sayın dost1.

Lütfen kullandığım ''bence'' ifadesini kaale alın.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

dost1 10. August 2012 04:02 AM

Selamun Aleykum! Değerli Galip Yetkin Kardeşim!

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah;
[B]Yunus;10[/B] da: "Da'vahüm fiyha subhanekellahümme ve tehıyyetühüm fiyha Selâm ve ahıru da'vahüm[B] enil Hamdu Lillahi Rabbil alemiyn[/B]"
"Onların oradaki duaları "[B]Allah'ım, Sen her türlü eksiklikten arınıksındır![/B]"dir. Ve onların oradaki selâmlaşmaları, "[B]Selâm![/B]"dır. Dualarının sonu da [B]"Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun![/B]'dur."

[B]Fâtır; 34–35[/B] de: Onlar orada; "Hamd, bizden o üzüntüyü gideren ve bizi lütfundan, kendisinde bize yorgunluk gelmeyecek, kendisinde bizim için usanç olmayacak, durulacak bu yurda konduran Allah'a özgüdür. Gerçekten Rabbimiz çok bağışlayıcı ve çok karşılık vericidir" derler.

[B]Kasas;70[/B] de: "Ve O, kendisinden başka ilâh diye bir şey olmayan Allah'tır. İlkinde ve sonuncuda hamd O'nundur, hüküm yalnızca O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz."

[B]Leyl;13[/B] de: "Sonrası da öncesi de sadece Bizimdir."

[B]Zümer; 74[/B] de: Onlar da: "Bize vaadini doğru çıkaran ve bizi bu arza vâris kılan ve cennette bizi istediğimiz yerde konup göçürten o Allah'a hamdolsun" dediler. –İşte, çalışanların ödülü ne güzeldir!–

diye buyurmaktadır.

Değerli Kardeşim!

"ا[B]لحمد Hamd[/B]", bir nimetin ve güzelliğin kaynağı ve sahibi olan gücü, övgü ve yüceltme sözleriyle anmak anlamında bir kelimedir. Bu anlamıyla "[B]hamd[/B]", verilen bir nimetten yararlanma veya yapılan bir yardımla feraha çıkma karşılığı olmaktan çok, o nimeti verenin veya o yardımı yapanın [Yaratıcı'nın] sonsuz güç ve kuvvetine duyulan hayranlık sebebiyle dile getirilen bir övgüdür.

"[B]Hamd[/B]", ilk bakışta "[B]methetme[/B]" olarak tanımlanabilirse de, her methiye [övgü] hamd değildir. Çünkü methiyenin riyakârlık, dalkavukluk şaibesi taşımasına karşılık, hamd tam bir samimiyet gerektirir. Dolayısıyla hamd, nimetleri, ikramları ve iyilikleri sonsuz olan Yüce Rabbimiz dışında hiç kimseye yapılmaz ve yapılmamalıdır.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

fart 9. January 2013 05:18 PM

Halil bey yazdığınız bütün ayetlerde hamd i övgü kelimesi karşılıyor olabilir ancak hüküm-emir kelimesi de karşılıyor...

İsra 52. ayet bu konuda daha kesin bilgi verir bize kanaatimce..

İsra 50–52. De ki: "İster taş olun, ister demir. Veyahut gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun." Sonra onlar; "Bizi kim geri döndürecek?" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defa yaratmış olan." Bunun üzerine sana başlarını sallayacaklar ve "Ne zamandır bu?" diyecekler. De ki: "Çok yakın olması umulur! Sizi çağıracağı [diriltileceğiniz] gün, O'nu överek çağrıya uyacaksınız ve sadece pek az kaldığınızı zannedeceksiniz." hakkı yılmaz meali

cehenneme gidecek insanlar neden övgü yapıyorlar ki Allah'a??? Teşekkür Ederiz bizi cehenneme gönderdiğin için mi diyorlar acaba?
buradaki anlamın; sizi çağıracak siz de O'nun emrine uyacaksınız olması gerekir...Tabii bu benim genel ayetlerden anladığıma göre...
En Doğrusunu ALLAH Bilir...

merdem 11. January 2013 12:51 AM

Isra /52:



Elmalılı (sadeleştirilmiş) : O sizi çağıracağı gün, derhal O'na tam bir saygı ile uyacaksınız ve (kabirlerinizde) pek az bir müddet kaldığınızı sanacaksınız.

Uygun bir meal zannederim.

fart 11. January 2013 03:14 PM

[QUOTE=merdem;15240]Isra /52:



Elmalılı (sadeleştirilmiş) : O sizi çağıracağı gün, derhal O'na tam bir saygı ile uyacaksınız ve (kabirlerinizde) pek az bir müddet kaldığınızı sanacaksınız.

Uygun bir meal zannederim.[/QUOTE]

tam bir saygı ifadesi hamd kelimesine verilmiş bir anlam mı?
o zaman bi hamdihi geçen bütün ayetlerde karşılaması gerekir..
rad 13 Gök gürlemesi O'na tam bir saygı ile tesbih eder. (olmadı sanki)
bi hamdihi benim düşüncem, anlamı "O'nun emrini" dir ki, bütün ayetlerde karşılığını bulur...
Gök gürlemesi O'nun emrini yerine getirir.

merdem 11. January 2013 03:31 PM

[QUOTE=fart;15248]tam bir saygı ifadesi hamd kelimesine verilmiş bir anlam mı?
o zaman bi hamdihi geçen bütün ayetlerde karşılaması gerekir..
rad 13 Gök gürlemesi O'na tam bir saygı ile tesbih eder. (olmadı sanki)
bi hamdihi benim düşüncem, anlamı "O'nun emrini" dir ki, bütün ayetlerde karşılığını bulur...
Gök gürlemesi O'nun emrini yerine getirir.[/QUOTE]

Kardesim,

emirler tabiiki büyük bir saygi ile yerine getiriliyor. Saygi sizin icin anlamsiz bir kelime mi? Emirleri tam bir saygi ile yerine getirmekten güzel bir sey olurmu?

fart 11. January 2013 11:01 PM

saygı neden anlamsız bir kelime olsun, saygı ile yerine getirmek zaten zorundasın... Sorduğunuz sorunun pek ayetle ilişkisini anlayamadım, burada önemli olan hamd kelimesine verilen anlamdır. Benim söylemeye çalıştığım bir kelime grubuna bir anlam veriyorsak hiçbir yerde anlamı bozmaması lazım.. Ancak O'na tam bir saygı ile ifadesi anlamın bozulmasına sebep oluyor... Bu ayette(isra 52) övgü ile hiç olmuyor çünkü cehennemlikler neden Allah'ı övüyorlar? Aynı şekilde enam 45, araf 43, ankebut 63,lokman 25, zümer 29, zümer 74-75(... Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve “[B]Hamd [/B]âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” denilmiştir.), casiye 36(bir hüküm verilmiş ve öyleyse hamd Alemlerin Rabbinedir deniyor.)

Hem cennetlikler hem de cehennemlikler HAMD Allah'a aittir diyor... Bu ayetlerde hükmün-buyruğun Allah'a ait olduğu söyleniyor..Öncesi ve sonrasıyla okunursa kanımca görülebilir... En azından ben böyle görüyorum...

merdem 12. January 2013 12:17 AM

[QUOTE=fart;15261]saygı neden anlamsız bir kelime olsun, saygı ile yerine getirmek zaten zorundasın... Sorduğunuz sorunun pek ayetle ilişkisini anlayamadım, burada önemli olan hamd kelimesine verilen anlamdır. Benim söylemeye çalıştığım bir kelime grubuna bir anlam veriyorsak hiçbir yerde anlamı bozmaması lazım.. Ancak O'na tam bir saygı ile ifadesi anlamın bozulmasına sebep oluyor... Bu ayette(isra 52) övgü ile hiç olmuyor çünkü cehennemlikler neden Allah'ı övüyorlar? Aynı şekilde enam 45, araf 43, ankebut 63,lokman 25, zümer 29, zümer 74-75(... Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve “[B]Hamd [/B]âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” denilmiştir.), casiye 36(bir hüküm verilmiş ve öyleyse hamd Alemlerin Rabbinedir deniyor.)

Hem cennetlikler hem de cehennemlikler HAMD Allah'a aittir diyor... Bu ayetlerde hükmün-buyruğun Allah'a ait olduğu söyleniyor..Öncesi ve sonrasıyla okunursa kanımca görülebilir... En azından ben böyle görüyorum...[/QUOTE]

Haklisin Kardesim,

dedigin gibi, sana uyan gurublamayi yap. Herkes Kur'an'i anladigi sekilde uygular, en azindan söylenenlerden bildigim bu.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:26 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam