hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   SECDE SÛRESİ (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=650)
-   -   Secde sûresi (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2917)

dost1 18. September 2012 08:41 PM

Secde sûresi
 
[B]MEKKE DÖNEMİ[/B]

[B]Necm. 347[/B]

[SUP]1[/SUP]Elif/1, Lâm/30, Mîm/40.[SUP]308[/SUP]
[SUP]2[/SUP]Kendisinde şüphe olmayan bu kitabın indirilişi, âlemlerin Rabbindendir.
[SUP]3[/SUP]Yoksa onlar, “Onu kendisi uydurdu” mu diyorlar. Tam tersi Kur’ân, kılavuzlandıkları doğru yola ulaşırlar diye, senden evvel kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan toplumu uyarasın diye Rabbinden gelen gerçektir.
([B]75/32, Secde/1-3[/B])


[B]Necm: 348[/B]

[SUP]4[/SUP]Allah, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı evrede oluşturan ve de en büyük taht üzerinde egemenlik kurandır.[SUP]309 [/SUP] O'nun astlarından size bir yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın ve bir destekçi, iltimasçı yoktur. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?
[SUP]5[/SUP]Allah, gökten yere, sistemleri düzenler, sonra da sistemler, ölçüsü, sizin saydıklarınızdan bin yıl olan bir günde Allah'a yükselir; geri döner, sistem çöker, bozulur.
[SUP]6[/SUP]İşte Allah, algılanabilenleri ve algılanamayanları, geçmişi, geleceği bilendir; en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, engin merhamet sahibidir.
[SUP]7[/SUP]Ki O, oluşturduğu her şeyi en güzel yapan ve insanı oluşturmaya bir çamurdan başlayandır.
[SUP]8[/SUP]Sonra onun soyunu bir özden, basbayağı bir sudan yapmıştır. [SUP]9[/SUP]Sonra onu düzeltip bir biçime soktu ve onu bilgilendirdi.[SUP]310[/SUP] Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ne de az ödüyorsunuz?
([B]75/32, Secde/4-9)[/B]


[B]Necm: 349[/B]

[SUP]10[/SUP]Ve onlar: “Biz, yeryüzünün içinde kaybolduğumuzda mı, gerçekten biz mi yeni bir oluşturuluşta olacağız?” dediler. Aslında onlar, Rablerine kavuşmayı; O'nun huzuruna varmayı bilerek reddeden /inanmayan kimselerdir.
[SUP]11[/SUP]De ki: “Size ölümle görevlendirilmiş görevli güç, sizi vefat[SUP]311[/SUP] ettirecek; size geçmişte yaptıklarınızı ve yapmanız gerekirken yapmadıklarınızı bir bir hatırlattıracak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.”
[SUP]12[/SUP]Suçluları, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de sâlih bir amel işleyelim, biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz” derlerken bir görsen!
[SUP]13[/SUP]Ve eğer Biz, dileseydik her kişiye doğru yolu verirdik. Velâkin Benden: “Bütün bilinen, bilinmeyen, geçmişten, gelecekten312 herkesten cehennemi elbette tamamen dolduracağım” sözü hak olmuştur.
“[SUP]14[/SUP]Öyleyse bu gününüzle karşılaşmayı unuttuğunuzdan/ terk ettiğinizden dolayı tadın azabı! Hiç şüphesiz ki Biz cezalandırdık sizi. Ve yapmış olduğunuza karşılık sonsuzluk azabını tadın!”
([B]75/32, Secde/10-14[/B])


[B]Necm: 350[/B]

[SUP]15[/SUP]Gerçekten Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine öğüt verildiği zaman boyun eğip teslimiyet göstererek yerlere kapanan ve Rablerinin övgüsüyle birlikte noksan sıfatlardan arındıran ve büyüklük taslamayan kimseler inanırlar.
[SUP]16[/SUP]Onların yanları, yan gelip yattıkları yerlerden uzaklaşır; onlar keyfetmezler, onlar korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan bağışlarlar.
([B]75/32, Secde/15-16[/B])



[B]Necm: 351[/B]

[SUP]17[/SUP]İşte, kişi, kendisi için, yaptıklarına karşılık gözler aydınlığı olacak şeylerden gizlenmiş olan şeyleri bilmiyor!
[SUP]18[/SUP]Peki, inanmış kimse, yoldan çıkan kimse gibi midir? Bunlar, aynı olmazlar.
[SUP]19[/SUP]İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimselere gelince; artık yaptıklarına karşılık, bir ağırlanma olarak, barınak bahçeleri yalnızca onlar içindir.
[SUP]20,21[/SUP]Ve yoldan çıkanlara gelince, onların varacağı yer de Ateş'tir. Her çıkmak istediklerinde oraya yeniden çevrilecekler ve onlara, “Yalanlayıp durduğunuz Ateş'in azabını tadın” denilecektir. Hiç kuşkusuz, dönerler diye onlara, büyük cezanın biraz hafifinden, en yakın cezadan da tattıracağız.
[SUP]22[/SUP]Ve Rabbinin âyetleriyle kendisi öğütlendirilen, sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha yanlış; kendi zararına iş iş yapan kimdir? Şüphesiz Biz, günahkârları yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlayanlarız.
[B](75/32, Secde/17-22[/B])



[B]Necm: 352[/B]

[SUP]23[/SUP]Ve andolsun ki Biz, vaktiyle Mûsâ'ya o kitabı verdik. –Şimdi sen ona kavuşmaktan kuşku içinde olma.– Ve Biz, onu İsrâîloğulları için bir kılavuz yaptık.
[SUP]24[/SUP]Ve onlardan, sabrettikleri zaman, Bizim emrimizle kılavuzluk eden önderler yaptık. Ve onlar, Bizim âyetlerimize/alâmetlerimize/göstergelerimize kesin bir şekilde inanıyorlardı.
[SUP]25[/SUP]Şüphesiz senin Rabbin; Allah, onların anlaşmazlığa düştükleri şeyler hakkında kıyâmet günü aralarında hükmedecektir.
[B](75/32, Secde/23-25[/B])



[B]Necm: 353[/B]

[SUP]26[/SUP]Yurtlarında gezip dolaşmakta oldukları kendilerinden önceki nice kuşakları değişime/yıkıma uğratmış olmamız da, onlara kılavuz olmadı mı? Şüphesiz bunda nice alâmetler/göstergeler vardır. Hâlâ kulak vermeyecekler mi?
[SUP]27[/SUP]Ya da, Bizim kır-kurak yere suyu salıverip de onunla hayvanların ve kendilerinin yediği bir ekin çıkarmamızı da mı görmediler? Hâlâ görmezler mi?
[SUP]28[/SUP]Bir de onlar, “Ne zaman o yargı, eğer doğru kimseler iseniz?” diyorlar.
[SUP]29[/SUP]De ki: “Kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselere, o yargı günü iman etmeleri yarar sağlamaz ve onlara süre tanınmaz.”
[SUP]30[/SUP]Artık sen onlardan mesâfelen ve gözetle. Şüphesiz onlar gözetleyenlerdir.
([B]75/32, Secde/26-30[/B])


[B]Dip not:[/B]

[B]308[/B] Kur’ân'da birçok sûrenin [B]“kesik, bağlantısız harfler[/B]” ile başladığı görülür. Çeşitli kimselerce bu harflerin müteşâbih, bir şifre, bir sözcüğün kısaltılmış şekli, bazı sözcüklerin ilk harfi veya son harfi olduğu gibi görüşler ileri sürülür. Bize göre bu harfler, “[B]elâ”[/B] [dikkat, gözünüzü açın] sözcüğü gibi bir uyarı işaretidir ve telefon konuşmalarındaki “[B]alo![/B]” ünlemi gibi dikkati, okunacak âyetlere çekmektedir. Ayrıca Kur’ân'ın matematiksel yapısındaki olmazsa olmaz unsurlardan birisidir. Ayrıca bu harfler, sayısal bir değer de ifade ediyor olabilirler. Zira Kur’ân indiği dönemde Araplar arasında rakamlar henüz icat edilmemişti, rakam yerine harfler kullanılmaktaydı. Rakam yerine harf kullanılması, “[B]Ebced” [/B]hesabı olarak bilinir. Biz kesik harflerin yanında sayısal değerlerini de gösterdik. Sayısal değerler ile neyin kastedilmiş olabileceği noktasında da henüz bir kanaatimiz oluşmamıştır. “[B]Ebced”[/B] hesabının, Kur’ân'ın indiği dönemlerde rakam yerine kullanılmış olmasından başka, herhangi bir nitelik ve özelliği yoktur.
Bu kesik harflerle ilgili henüz doyurucu bir çalışma yapılmamış olup mevcut eserlerde de eskilerin aktarımlarından başka bir bilgi bulunmamaktadır. Bu meselenin tam aydınlığa kavuşması da, –diğer birçok mesele gibi– dürüst, samimî ve gönüllü Kur’ân erlerini beklemektedir.


[B]309[/B] Arş, “[B]en büyük, en yüksek makam koltuğu/taht”[/B] demektir. Kur’ân'da 26 kez geçer. Bunlardan dördü Neml sûresi'nde Sebe melikesinin tahtı, biri de Yûsuf sûresi'nde Yûsuf peygamberin tahtı olmak üzere kullar için geçerken, 21 tanesi mecâzî olarak Allah'ın tahtı olarak geçer.
Burada arşın, mecâzen Allah'a izafe edilmesi, Allah'ın en yüksek makam sahibi oluşunun, O'ndan üstün bir idarecinin bulunmayışının beyanıdır.

Ayetin orijinalinde geçen istiva ifadesi, mecâzen, “[B]egemenlik kurdu, kontrolü altına aldı[/B]” demektir. Âyetlerde görüleceği üzere “[B]Arşa istva etti[/B]” ifadeleri, “[B]en büyük, en yüce makamda egemenlik kurdu, kontrolü eline aldı[/B]” anlamındadır. Müteşâbih olan bu kavram, âyette mecâzî olarak kullanılmıştır. İstiva sözcüğü, Resmi Mushaf'ın Yûnus/3, Ra‘d/2, Furkân/59, Secde/4, Tâ-Hâ/5, A‘râf/54, Bakara/29. âyetlerinde de yer alır. Âyetteki istiva eden ifadesi ile kastedilen de, “[B]Allah”[/B]tır. Çünkü “[B]istiva[/B]”, Allah'ın sıfatlarından olup melek veya kulların sıfatı değildir.

[B]310[/B] Rûhun üfürülmesi/üflenmesi ifadesi, “[B]Allah'ın insanı bilgilendirmesi, ona vahiy göndermesi, az bir bilgi vermesi; bilgi koklatması”[/B] anlamına gelmektedir. Burada, Hicr/29 ve Secde/9'da yaratılmış insanın bilgilenme; ilk vahyi alma; ilk elçi gönderme aşaması konu edilmektedir. Ayrıntılı bilgi Tebyînu'l-Kur’ân'da verilmiştir.

[B]311[/B] Burada “[B]vefat[/B]” anı anlatılmaktadır. Vefat, “[B]tastamam verme, eksiltmeden yerine getirme[/B]” demektir. Vefat, Allah'ın insanlara, ölecekleri andan hemen önce yaşatacağı, herkese yaptıklarını ve yapması gerekirken ötelediklerini eksiksiz- fazlasız göstereceği, haber vereceği bir süreçtir. Başka bir ifade ile vefat, Rabbimizin, insanın hayatındaki tüm kayıtları en ince ayrıntısı ile tıpkı bir yazar-kasanın “[B]Z raporu[/B]” gibi, ölüm anından kısa bir süre önce eksiksiz-fazlasız ortaya koymasıdır. Bu “[B]ortaya konuş[/B]” ise, insanın yapısına yaratılıştan yerleştirilmiş olan “[B]koruyucular, bellekler, elçiler, hafıza hücreleri”[/B] ile sağlanmaktadır. Rabbimiz meselenin önemine binaen “[B]ölme, öldürme”[/B] demeyip ölümü, ölüm öncesinin o esrarengiz olaylarının adıyla vermektedir. “Vefat” ile ilgili ayrıntılı bilgi Tebyinül’ Kur’an’da verilmiştir.

[B]312[/B] Cin ve ins sözcükleri Kur’ân'da ilk kez burada geçtiğinden bu sözcüklerle ilgili kısaca bilgi vermek istiyoruz: Cin, halk kültüründe [B]“insan gibi yiyip içen, üreyen, inanan, bazen ehil insanlarca işçi gibi çalıştırılan, olağanüstü güç ve bilgilere sahip, insanları çarpan, istediklerine zarar veren, erdirici, yüksek değerler ilham eden gizli destekçi güç, görünmeyen yaratık[/B]” olarak bilinmekte; bu nedenle de Kur’ân yanlış anlaşılmaktadır. Cin sözcüğü, aslında “[B]örtülü varlık; insanın beş duyusuyla kavrayamadığı, algılamaya kapalı, mevcudiyeti kesin olan varlık veya güç[/B]” demektir. Bu sözcüğün karşıt anlamlısı ins [insan] de; “[B]beş duyu ile hissedilebilen, bilinen, görünen, tanıdık, ilişki kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada duran”[/B] demektir. Aşina olduğumuz şu sözcükler de cin sözcüğünün türevlerindendir: Cennet [toprağı ağaç yapraklarıyla saklanmış yer], cinnet [aklı, fikri saklanmak, delirmek], cenin (–ana karnında saklandığı için bu adı almıştır–), cünnet [savaşta kullanılan kalkan (–kişiyi oktan mızraktan sakladığı için bu ad verilmiştir–)].
Kur’ân'da cin sözcüğünün; “[B]mikroorganizmalar, elektrik, mıknatıs, ışın, radyasyon, ajan/casus, yabancı, kimliği belirsiz kimse[/B]” anlamlarında kullandığını göreceğiz. Bir de Kur’ân'da ins ve cin sözcüklerinin beraber kullanıldığını görürüz. Bu iki zıt anlamlı sözcük birlikte kullanıldığında, sözcüklerin anlamı farklılaşmakta, başkalaşmakta ve zenginleşmektedir.
Zıt anlamlı iki sözcükten, daha kapsamlı bir anlam çıkarmak her dilde var olan bir uygulamadır. Örneğin: Gece-gündüz, yaş-kuru, canlı-cansız, kedi-köpek, sabah-akşam, yer-gök, iyi-kötü, acı-tatlı, sağ-sol, ileri-geri, aşağı-yukarı, en-boy, ak-kara, irili- ufaklı, dünya-âhiret gibi zıt anlamlı sözcüklerin beraber deyimsel kullanımında, kalıbın anlamı, sözcüklerin özel anlamlarından farklılaşmakta ve zenginleşmektedir.
Anlamlarının birbirlerine zıt olduğunu gördüğümüz ins ve cin sözcükleri, birlikte bir kalıp hâlinde kullanıldıklarınd a, “[B]gördüğünüz- görmediğiniz, bildiğiniz-bilmediğiniz, tanıdığınız-tanımadığınız, yani herkes ve her şey”[/B] anlamına gelmektedir. Bunun Kur’ân pek çok örneği bulunmaktadır.

Araştıran 20. December 2014 09:09 PM

20,21Ve yoldan çıkanlara gelince, onların varacağı yer de Ateş'tir. Her çıkmak istediklerinde oraya yeniden çevrilecekler ve onlara, “Yalanlayıp durduğunuz Ateş'in azabını tadın” denilecektir. Hiç kuşkusuz, dönerler diye onlara, büyük cezanın biraz hafifinden, [COLOR="Red"]en yakın cezadan da tattıracağız[/COLOR].
en yakın ceza ne olabilir?Depresyon vs olabilirmi acaba?Yoksa nedir?Burayı anlamadım!

dost1 21. December 2014 12:22 AM

Selamun aleyküm,

[QUOTE=Araştıran;19686]20,21Ve yoldan çıkanlara gelince, onların varacağı yer de Ateş'tir. Her çıkmak istediklerinde oraya yeniden çevrilecekler ve onlara, “Yalanlayıp durduğunuz Ateş'in azabını tadın” denilecektir. Hiç kuşkusuz, dönerler diye onlara, büyük cezanın biraz hafifinden, [COLOR="Red"]en yakın cezadan da tattıracağız[/COLOR].
en yakın ceza ne olabilir?Depresyon vs olabilirmi acaba?Yoksa nedir?Burayı anlamadım![/QUOTE]

Âyetin orijinali:
20: "Ve emmelleziyne feseku feme'vahümünnar küllema eradü en yahrucu minha uıydu fiyha ve kıyle lehüm zuku azâben narilleziy küntüm bihi tükezzibun
21:Ve lenüziykannehüm minel azâbil’ [B]edna [/B]dunel azâbil ekberi leallehüm yerciun"

Buradaki "edna" sözcüğü düşük, alçak, aşağıda,öte, başka anlamındaki "d-v-n" kök harflerinden türemiş bir sözcük. Sanırım bu nedenle büyük olan azap tattırılmadan onun ednasında/alçağında,aşağısında olan azaptan tattırılacağı belirtisi;"...dönerler diye onlara, büyük cezanın [B]ednasından/biraz hafifinden, en yakın cezadan [/B]da tattıracağız." şeklinde çevrilmiş.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Araştıran 21. December 2014 09:31 AM

[QUOTE=dost1;19693]Selamun aleyküm,



Âyetin orijinali:
20: "Ve emmelleziyne feseku feme'vahümünnar küllema eradü en yahrucu minha uıydu fiyha ve kıyle lehüm zuku azâben narilleziy küntüm bihi tükezzibun
21:Ve lenüziykannehüm minel azâbil’ [B]edna [/B]dunel azâbil ekberi leallehüm yerciun"

Buradaki "edna" sözcüğü düşük, alçak, aşağıda,öte, başka anlamındaki "d-v-n" kök harflerinden türemiş bir sözcük. Sanırım bu nedenle büyük olan azap tattırılmadan onun ednasında/alçağında,aşağısında olan azaptan tattırılacağı belirtisi;"...dönerler diye onlara, büyük cezanın [B]ednasından/biraz hafifinden, en yakın cezadan [/B]da tattıracağız." şeklinde çevrilmiş.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.[/QUOTE]

Tamam büyük olan azabın daha hafifini anladım.Sadece bu ne olabilir acaba dedim.Dönerler diye dediğinden bu küçük azabın bu dünyada olduğu belli.Buda vicdan azabı,depresyon vs gibi insanı kasıp kavuran duygular olabilirmi diye bir tahminde bulundum.Acaba bu tahminimi destekleyen başka ayetlerde varmı diye merak ettim.

dost1 21. December 2014 10:51 AM

Selamun aleyküm,

Değerli Kardeşim aşağıdaki ayetleri okur musunuz?

Rum;41: "İnsanlar dönerler diye; kendilerinin elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için karada ve denizde kargaşa ortaya çıktı."

Ahzab;72: "Şüphesiz Biz, emaneti [bütünlüğü, kusursuzluğu, mükemmelliği] göklerin, yerin ve dağların üzerine yaydık, yaygınlaştırdık da, onlar, onu taşımaya yanaşmadılar, bütünlüğün, kusursuzluğun, mükemmelliğin alıp götürülmesinden korktular. Ve onu insan taşıdı [onu aldı götürdü, ona ihanet etti]. Şüphesiz insan, çok yanlış davranan; kendi zararlarına iş yapan ve çok cahildir."

A'raf;168: "Ve onları yeryüzünde birçok önderli toplumlara ayırdık. Onlardan bir kısmı düzgün kimselerdi, bir kısmı da bundan aşağı idi. Ve Biz, onları dönsünler diye iyiliklerle ve kötülüklerle sınama yaptık."

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 06:11 AM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam