hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   Peygamberlik özellikleri (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=459)
-   -   Peygamberin soyu değil, yolu kıymetlidir (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=3305)

merdem 14. May 2013 01:49 AM

Peygamberin soyu değil, yolu kıymetlidir
 
Peygamberin soyu değil, yolu kıymetlidir.
‘’Benim şeyhim Seyyid. Seyyidimizden el almanı isterim’’ dedi bir arkadaşım. Kendisini sevdiğim için kibarca reddedip ‘’Ben kitaplara mürit olmayı tercih ederim’’ dedim.

Benzer konuşmaları birçok arkadaşımla yaptım. ‘Bizim şeyhimiz, efendimiz’ diyerek başlayan cümlelerin sonu, şeyhin / efendinin dizinin dibine davet etmekle son buluyor. Hepsinin şeyhine / liderine saygı duyduğumu belirtmekten öte bir adım atmak, içimden gelmedi yıllardır.

‘Ben Seyyidim! Peygamber soyundan geliyorum’ diyerek kendisine saygı gösterilmesini isteyen adama, bir arkadaşım güzel bir cevap vermiş. ‘Bende Seyyidim!’. Aldığı cevaba şaşıran kişi, ‘Sen hangi koldan Seyyidsin?’ diye sorunca, bu soruyu bekleyen arkadaşım güzel bir cevap vermiş. ‘Hz. Adem kolundan’

Himmet şeyhim!

‘’Himmet Şeyhim! Bismillah!’’ diyerek arabasını çalıştırdı başka bir arkadaşım. Dondum kaldım. Bir şey söylesem bozulacak, söylemesem içimde kalacak. Başka bir arkadaştan da aynı cümleyi duyunca dayanamayıp, ‘Besmelenin önüne değil şeyhinin adını, Peygamberimizin adını bile getirmen doğru değil!’ dediysem de, aldığım cevaplar beni susturdu. Sustum! Çünkü tartışmak sorunu halletmediği gibi, daha da derinleştiriyordu. Şeyhinin himmetiyle trafik kazalarından nasıl korunduğunu, şeyhinin kerametleriyle süsleyerek öyle bir anlatmaya başladı ki, verebileceğim en anlamlı cevabı, susarak verebileceğimi anladım.

‘’Müminin feraseti, Veli’nin kerametinden üstündür. Çünkü keramet göstermek, feraset görmektir’’ cümlesini söyleyip, uzun uzun anlatma isteğim kalmayınca, sustum işte.

Babadan oğula geçen şeyhlik!

‘’Hadi senin hocan kıymetli bir âlimdi. Allah nur içinde yatırsın. Ölünce, şeyhlik makamına oğlunun geçmesini bana nasıl izah edeceksin?’’ dedim yine bir arkadaşıma. Bana öyle bir cevap verdi ki, sadece ‘pes’ diyebildim.

‘‘Sen bu işlerden anlamazsan! Orası manevi bir âlem… Makamlar, mana âleminde veriliyor. Bizim şimdiki şeyhimiz doğduğunda, şeyhimiz olan dedesi kundakta kucağına alıp ‘Maşallah! Yeni bir şeyh dünyaya getirdiniz’ demiş.’’

Miras denilince, babadan oğullara geçen arazi, ev, araba gibi gayrimenkulleri anlarım. Ancak, ‘manevi âlemlerin’ babadan oğula geçerek, bir ailede toplanacağına inanmamı benden kimse beklemesin.

Babadan oğula bakkal geçer, şeyhlik / liderlik değil.

Peygamberin soyu!

Peygamber soyu konusunda ısrarcı olanlar, Ebu Leheb’in soy kütüğüne baksınlar. Tebbet suresinde ‘’ateşin babası’’ lakabıyla anlatılan Ebu Leheb, Peygamberin öz amcasıdır. Soyu aynı yolu farklı olduğu için, ‘ateşin babası’ diye lanetlenmiştir. Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir Peygamberin soyundan bile gelseniz, yolunuz yanlış ise ‘ateşin babası’ olarak adlandırılırsınız.

Habeşli Bilal, Peygamber yolundan gittiği için, Peygamber soyundan gelen Ebu Leheb’ten çok daha kıymetlidir.

Doğu’da Seyyid, Batı’da Şeyh!

Türkiye’nin doğusunda Seyyid olduğunu iddia eden ailelerin etrafında oluşan halkalar, Türkiye’nin batısında şeyhlik makamı etrafında oluşuyor. Bu bir tesadüf olabilir mi, yoksa tarihsel bir altyapısı var mı bilmiyorum? Ancak her bölgede farklı sebeplerle, kendisinin Allah veya Peygambere daha yakın olduğunu iddia ederek makamlar oluşturuluyor.

Allah ve Peygambere yakınlık, kan bağı ile değil yaşam biçimi ile olur. Peygamber soyundan geldiğini iddia ederek veya şeyhler silsilesini son halkasını olduğunu söyleyerek saygı beklemeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

Peygamberimizin kızına söylediği muhteşem ölçüyü, levha yapıp duvarlara asmak gerekiyor. Peygamberimizin bu muazzam ölçüsü, son söz olsun bu yazının. Bu sözden sonra söylenecek söz kalmaz.

‘’Kızım Fatıma! Babanın Peygamberliğine güvenme. Öyle bir mahkeme var ki, Ben bile sana torpil yapamam’’




Sait ÇAMLICA

alifurkani 1. February 2016 06:17 AM

öyle mi hz.ibrahim hz ismail hz ishak hz yakup hz yusuf peygamber çocuklarının önemsiz olduğunu mu gösteriyor bütün peygamberlerin bu şekilde anlatılması sizce anlamsız ama yaratıcının yanında değil gibi...hz muhammed hz ali hz huseyn yolu anlamsız değil açık anlamlıdır görebilmek önemlidir

bartsimpson 2. February 2016 12:14 PM

hürmet ve saygı ayrı...
ama
her insan yaşamı kutsaldır ve her can eşit derecede önemlidir.
tıpkı yukarıda yazdığınız isimler gibi.
ama hiç biri kurana göre ne sizden, ne de benden 1 tık daha önemli değildir.
bu anlayışı değiştirdiğiniz an kişileri din yaparsınız.
Allah diye onlara taparsınız.
işte asıl şirk ve tehlike budur.

alifurkani 2. February 2016 02:34 PM

ben peygambere tapan müşrik tanımadım ama siz demek görmüşsünüz ilginç

bartsimpson 2. February 2016 03:04 PM

[QUOTE=alifurkani;20995]ben peygambere tapan müşrik tanımadım ama siz demek görmüşsünüz ilginç[/QUOTE]

şahsınızı tenzih ederim.

yazdığını isimlerin başına koyduğunuz Hz. ifadesi dahi bir büyükleme bir yüceltmedir.
kim verdi bu payeyi onlara?
kendileri mi aldı?
Allah mı verdi?
yoksa sizler mi verdiniz?

bakmak ile görmek arasındaki fark.
ilginç!!!

alifurkani 3. February 2016 08:29 AM

sayın manasına gelen sözü bu şekilde anlayışınız derinliğinize yorulur ... meal okuyor musunuz !öteki ayeti sizde bilirsiniz canım yazmama bile gerek yok...Ey inananlar! Allah’a itaat edin ve peygamber’e uyun ki, işleriniz-çabalarınız boşa gitmesin!” (Muhammed-33) herkes müşrik anlayışı çok ucuzcu anlayış çoook okumalısınız

bartsimpson 3. February 2016 12:12 PM

Hz. Furkani :)

[QUOTE=alifurkani;20999]sayın manasına gelen sözü...[/QUOTE]

Sizin, Hazreti kelimesinin anlamı ile ilgili yazdığınız yorumdan sonra tekrar araştırdım.

[I]Yüce kabul edilen kimselerin adlarının başına saygı, övme, yüceltme amacıyla getirilen ünvan.

Hazret kelimesi yüceltme manasında kullanılan bir kelimedir.

Bu kelime “hazara” kökünden gelmektedir. “hazır oldu” manasındadır. Hazretleri derken bu mana kastediliyorsa: bir kişiyi andığınız zaman, isminin geçmesi sebebiyle, orada anılmış olmasından dolayı “hazır” olur. İllaki zatıyla hazır olması şart değildir. “Hazret, hazretleri” Osmanlı Türkçesinde ise “saygı” ifadesiyle kullanılan bir kelimedir. Hazreti Peygamber, Hazreti Ali gibi… Bu kelimede bir bir saygınlık ifadesi vardır. Yani “saygı değer, saygıya layık olan” gibi manalar çıkar. Osmanlı’da hilafet makamındaki sultan ve bazı paşalar için kullanılmıştır. Halk arasında daha çok din çerçevesinde kullanılmaktadır. Peygamberler, sahabeler, Kur’an ve Allah dostları (evliyaullah) Kur’an-ı Kerimde övüldüğü için “hazretleri” ifadesi bu sayılanlar hakkında daha çok kullanılmaktadır.[/I]

Neticede övülme, yüceltme anlamlarını taşıdığı aşıkardır.

[QUOTE=alifurkani;20999]... anlayışınız derinliğinize yorulur[/QUOTE]

"Anlayışımın derinliği" sizin yorumlarınıza sığmaz, bilesiniz.

[QUOTE=alifurkani;20999]meal okuyor musunuz !öteki ayeti sizde bilirsiniz canım yazmama bile gerek yok..[/QUOTE]

Okuyorum. Öteki ayeti bilmiyorum, yazarsanız öğrenirim.

[QUOTE=alifurkani;20999]Ey inananlar! Allah’a itaat edin ve peygamber’e uyun ki, işleriniz-çabalarınız boşa gitmesin!” (Muhammed-33)[/QUOTE]

Konu başlığı "Peygamberin soyu değil, yolu kıymetlidir". Neyse ki son postta doğru yola girmişsiniz.

[QUOTE=alifurkani;20999]herkes müşrik anlayışı çok ucuzcu anlayış çoook okumalısınız[/QUOTE]

1 -Ben herkese m....k demedim. Hatta en tiksindiğim kelimedir. O yüzden tamamını yazmadım. Çünkü ben kimsenin dininin eksperti değilim.

2- Bu "anlayışın ucuzcu" olması sizin bolca kullanmanızdan belli. Vazgeçin iyi birşey değil.

3- OKU'maya hala devam ediyorum. Hatta sizi bile.

Gelelim sayfanın konusuna...

Fatiha 6'daki "sırâtel müstakîm"'de olmak ne demektir?

Allah'ın yoluna mı uymak?
Muhammedin yoluna mı uymak?
Yoksa bambaşka bir şey mi?

Düşüncelerimizi ve fikirlerimizi tartışalım. Başka şeyleri değil.

galipyetkin 3. February 2016 04:05 PM

Özür dileyerek araya girebilir miyim?

Araya girmemi benim yönümden zorunlu kılan şu ifadelerdi:" Allah’a itaat edin ve [B]peygamber'e uyun[/B] ki, işleriniz-çabalarınız boşa gitmesin!” (Muhammed-33) "

Peygambere uyalım tamam da , getirin peygamberi, o anlatsın, anlatılarına uyalım.

Haydi.
Getirin!

Peygamberi getiremezsiniz. Ama Kur'an'da emir O'na uy.

Bırakın palavrayı.

Ne demek "peygambere uy!"?

Nasıl?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

alifurkani 3. February 2016 06:31 PM

palavracı diyen palavracı cahil! hz.sözü türklerin arapçadan değil farsilerden aldığı anlamıyla kullanılır...tabii cehaletinizi nasıl gösterecektiniz işte böyle...iranda kullanılış şekline örnek:hazreti reisicumhur felan gibi..türkler dini farsilerden aldıkları için bu kelimede sizin zannınız gibi arapça anlamıyla değil farsideki anlamıyla kullanılır yani sayın manasına...saygı babında kullanılır yani sizin vermeye çalıştığınız manada değil..kalenderce kullanımıda yaygındır hazret gibi...atmayacan yani bilmeden biraz araştırıcan ...osmanlıca sözlüğe bakın biraz benim anadilim arapçadır palavracı senin gibi mealden değil doğrudan okur ve anlarım kuranı. mesele de bu değil...öteki ayeti ortalık nezihleşince yazim...onada bir kulp bulursunuz nasıl olsa

bartsimpson 3. February 2016 08:41 PM

Galip abi bu arkadaş sana mı laf sokmaya çalışıyo yoksa bana mı? Yoksa ikimize de mi? Hayır hakkını gasp etmiyim diye soruyorum. Ona göre cevap vercem de.

galipyetkin 3. February 2016 11:10 PM

Saygın bartsimpson.

Sen sence, senin yönünden ne yapılması gerekiyorsa yap.

Kendi yönümden çekişmeyi uygun bulmuyorum. Benim maksadım kişileri düşünmeye sevk ederek araştırmasını sağlamak. Eğer bu arkadaş benim daha evvel "hacc" hakkında yazdıklarımı ve Sayın Hakkı Yılmaz'ın "melek/peygamber" yönünde açıklamalarını okumuş
olsa idi herhalde bu yazdıkları yüzünü kızartırdı. Bıkmadan bir kere daha en kısa ve uygun zamanda hatırlatma yönünde tekrar yazar ve bilgilendiririz.

Herkes her şeyi senin veya benim anladığım şekilde anlamak mecburiyetinde değil ki.
Burası, bu site, düşüncelerin saygınca ifade, ve doğrulara ulaşmak için çaba sarf edildiği bir yer. Herkes her düşünceyi söyleyebilmeli ve üzerinde tartışabilmeliyiz; yeter ki terbiye hudutları içerisinde kalınsın.
Onun için sen söylenenleri kendi yönünden nasıl algılıyorsan o yönde hareket et arkadaşım.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

alifurkani 4. February 2016 05:27 AM

ne büyük ve boş ene palavracı diyecek kadar kuran ahlakından uzak olacaksın sonra çömezlere saldır diyeceksin pöh pöh...

bartsimpson 4. February 2016 11:56 AM

[QUOTE=alifurkani;21006]palavracı diyen palavracı cahil! hz.sözü türklerin arapçadan değil farsilerden aldığı anlamıyla kullanılır...tabii cehaletinizi nasıl gösterecektiniz işte böyle...iranda kullanılış şekline örnek:hazreti reisicumhur felan gibi..türkler dini farsilerden aldıkları için bu kelimede sizin zannınız gibi arapça anlamıyla değil farsideki anlamıyla kullanılır yani sayın manasına...saygı babında kullanılır yani sizin vermeye çalıştığınız manada değil..kalenderce kullanımıda yaygındır hazret gibi...atmayacan yani bilmeden biraz araştırıcan ...osmanlıca sözlüğe bakın biraz benim anadilim arapçadır palavracı senin gibi mealden değil doğrudan okur ve anlarım kuranı. mesele de bu değil...öteki ayeti ortalık nezihleşince yazim...onada bir kulp bulursunuz nasıl olsa[/QUOTE]

Senin mezhebinde meşrebinde belli oldu.
Bundan sonrasında seni Allah'a havale ediyorum.
Kendimi yorduğuma bile deymezsin.

bartsimpson 4. February 2016 12:09 PM

[QUOTE=alifurkani;21012]ne büyük ve boş ene palavracı diyecek kadar kuran ahlakından uzak olacaksın sonra çömezlere saldır diyeceksin pöh pöh...[/QUOTE]

Kuran ahlakı, akıla, bilgiye ve büyüklere saygıyı emreder,

Şunu iyice bil ki, bu forumda değil çömezi, ayağındaki ayakkabının tozu bile olunmaya layık çok değerli, akıllı ve bilgili insanlar var.

Eğer sen de onlardan biri olmayı becerebilseydin senin de önünde saygı ile eğilirdim.

Fakat şunu da bil ki, onlar hiçbir zaman, kendi menfaatleri için tevazularını bozmazlar.

Bizde onların tevazu ve büyüklüğüne hürmet eder, önlerine geçmeyiz.

galipyetkin 4. February 2016 04:55 PM

Bazı bilgileri yenilemek, yukarıdaki muhabbetler sonucu anlayış farklarını ortadan kaldırmak için geçmişteki yazdıklarımıza yeniden bir göz atmak şart oldu..

Öncelikle şunu açıklayayım. Ben yukarıda ifade edildiği gibi kişilere hakaret içeren "palavracı" ifadesini kullanmadım. Kullandığım ifade söylenen ifadelerin hakikatle ilgisi olmadığını belirten "palavra" ifadesidir. O ifade sayın alifurkani'den sarf. Ama siz söylediklerinizi palavra olarak kabul edip de kendinizi "palavracı" olarak hissediyorsanız, bir itirazım da mevzu-bahis olmaz.

Evet.
Yukarıdaki ayetin sözelinde geçen ifadeye göre söylediğimiz şu idi:

"[B] Allah’a itaat edin ve peygamber'e uyun ki, işleriniz-çabalarınız boşa gitmesin!” (Muhammed-33) "[/B]

Peygambere uyalım tamam da , getirin peygamberi, o anlatsın, anlatılarına uyalım.

Haydi.
Getirin!

Peygamberi getiremezsiniz. Ama Kur'an'da emir O'na uy.

Bırakın palavrayı.

Ne demek "peygambere uy!"?

Nasıl?

Evet cevap verebilecek misiniz. Peygambere nasıl uyacağız. O ölü.


22/HACC-27: Ve ezzin fîn nâsi bil hacci ye’tûke ricâlen ve alâ kulli dâmirin ye’tîne min kulli feccin amîk(amîkın).
[B] Ve insanların arasında haccı ilân et ki, yaya olarak ve develer üzerinde uzak dağ yollarının hepsinden SANA gelsinler[/B]

Evet "sana gelsinler". Kitab'ın emri.
,
Haydi bakalım!

Söyleyin.

Nasıl?

O ölü.

Bırakın palavrayı(isterseniz lagara-lugara'yı) da söyleyin!

NASIL?

Saygılarımla.
Galip Yetkin

alifurkani 4. February 2016 06:43 PM

Kim Allah'a ve Resûlüne isyân eder ve hududullahi asarsa Allah onu, temelli kalacagi Cehenneme sokar.) [Nisâ 14] (Allah ve Resûlüne karsi gelen, bilsin ki Allah'in azâbi çetindir.) [Enfal 13]

galipyetkin 4. February 2016 07:42 PM

[QUOTE=alifurkani]hakkı yılmaz veya siz kimsiniz ki insanlar sizleri okumak zorunda olsun...[/QUOTE]

Madem okumak zorunda hissetmiyorsun, Bre çocuk bu sitede işin ne...? Ha.... !
Hadi ...... ...!

Saygılarımla.
Galip Yetkin

alifurkani 5. February 2016 05:19 AM

Resûl, size ne verdiyse onu alin, size neyi yasakladiysa ondan sakinin!) [Hasr 7] De ki "Eger Allah'i seviyorsaniz bana uyun ki Allah da sizi sevsin!") [A.İmrân 31]

[Bu âyet-i kerîme inince, münâfiklar, , "Muhammed kendine tapilmasini istiyor" dediler. Bunun üzerine asagidaki âyet-i kerîme indi...(De ki, "Allah'a ve Peygambere itâ'at edin! Eger [Peygambere uymayip] yüz çevirirlerse, Elbette Allah kâfirleri sevmez.) [A.İmrân 32]

galipyetkin 5. February 2016 09:38 AM

Peygamber'imiz hakkında denir ki "Kur'an'ın ete kemiğe bürünmüş halidir. Yürüyen Kur'an'dır"

Yani Kur'an ile Peygamberimiz özdeşleştirilmişlerdir.

Şu halde Peygamber ölü olduğundan, bizlerin yaşamı da Peygamberin yaşam zamanı ile örtüşmediğinden Muhammed-33. ayetindeki "peygambere uyun" ifadesi ile hacc-27 ayetindeki "sana gelsinler" ifadesi bizler yönünden "kitaba/içeriği olan Kur'an'a uyun; gidin" diye anlaşılmak gerekir.

Ve Hacc-27'deki ifade ve bunu anlayış haccın nasıl yapılması gerektiğini gayet güzel anlatır.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin 5. February 2016 11:57 AM

Daha fazla uygunsuz hitaplardan kaçınmak için konuyu bir tek ayet ve meali ile tarafımız yönünden sonlandıralım.

Bakara-124:"[B]Bir zaman Rabbi İbrahim’i birtakım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: “Ben seni insanlara önder yapacağım.” İbrahim de, “Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)” demişti. Bunun üzerine Rabbi, “Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz” demişti.[/B]

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

khaos 11. February 2016 08:17 PM

Peygamberin soyunu kutsallaştırırsanız;

Şii mezhebindeki gibi peygamberin soyundan gelenleri de peygamberin önüne koyarsınız, damadını da. Hatta Kur'an ın üçte biri Muhammed e, Üçte biri Ali ve soyuna, Üçte biri de insanlara inmiştir dersiniz. Bununla da kalmaz dünya çağ atlarken oturup miskin miskin mehdi yi beklersiniz sizi aydınlığa kavuşturması için.

HUCURAT /13
Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, [B]Allah katında en seçkininiz[/B], sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.

bartsimpson 12. February 2016 02:23 PM

[QUOTE=khaos;21023]HUCURAT /13 Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, [B]Allah katında en seçkininiz[/B], sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.[/QUOTE]

Nokta.

galipyetkin 12. February 2016 04:46 PM

Hayır!

Nokta. deyip de bitiremezsiniz.

Çünkü: "Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık" ifadesinin altındaki felsefeyi irdelemeniz gerekir. (İsterseniz yeni bir konuya taşıyın. Mühim)

Bazılarının düşündüğü gibi sizler de insanın erkeği ve dişisi arasındaki münasebetlerle hudutlu bir münasebeti değil de kainatın bütünlüğü içerisindeki erkek ve dişinin birbirleriyle ilişkisi yönünden irdeleyin..

Bakın. Çevrenizden bir-iki misal.

Bir kapının görevini yerine getirebilmesi için bir menteşe gereklidir. Bu menteşe iki unsurdan meydana gelmiştir. Birinin bir parçasının diğerinin bir parçasının içine geçtiği iki unsur. Bu parçalardan biri erkek diğeri dişidir.

Babanız olmadan anneniz olmaz

Bir insan veya diğer bir canlının (mikrop değil) çocuğunun dünyaya gelmesi için aynı türden bir erkek ve bir dişiye gerek vardır.

Bir sağlam duvar örecekseniz kum ve çimentodan oluşmuş harç, harç ve tuğla veya taş vs. lazımdır.

Bir şeye ihtiyacınız varsa kompetanına gerek vardır.

Somunu yani dişisi olmayan bir vida ne kadar görev yapar.

Biraz daha öteye gidin: Motoru olmayan şaheser bir şasi neye yarar?

Evlilik.
(a:Karı-koca; b:İşçi-işveren)

Kürek ve ıskarmoz.

Keser, çekiç, balta ve sapı;

Çamaşır makinesi ve çamaşır.

Ayak ve ayakkabı..... Vs.

Hayatımız ve maddiyat dışında da (meselâ özveri ve mutluluk gibi) düşünün.


Saygılarımla.
Galip Yetkin.

khaos 12. February 2016 06:37 PM

Galip Abi nin postunu okurken aklıma ''yin yang'' geldi. Birbirine karşıt olan ama eşit, kusursuz bir uyum ve denge oluşturan evrensel güçlerin simgesi.

Evet Galip Abi bence de bu konuda yeni bir başlık açabiliriz. Hatta çok derin bir konu olduğunu düşünüyorum. Felsefe ye bodoslama bir giriş olacaktır. Ama Hucurat 13 ten (konu ile alakalı söylüyorum) Soyun sopun Allah indinde takva ya ulaşmak için bir ölçü olmadığını da çıkaramazmıyız.

galipyetkin 12. February 2016 09:43 PM

Saygın Dostum.

Verdiğim misalleri çok iyi anlamışsın; birbirlerine karşıt olmasa bile hemen hemen öyle. Çünkü birbirlerini tamamlayıcı. Olumlu bakmak gerekiyor. Anlaşıldığımdan dolayı mutluyum.

Verdiğim ayet mealinde "seni peygamber SEÇMEM soyuna niye etki etsin ki; onların arasından tasvip etmediğim eylemler içerisinde olacaklar çıkacak" diyor. Yani İster Peygamber ki can damarlarını kopartırım, ister bilmem ne ol, tasvip etmediğim tutum sahipleri Peygamberimizin amcası gibi cehennemlik hareketler içerisinde olabileceğinden onay alamaz, Ben SEÇERİM" demektedir. Seçim yani "hizmet mevkiine" getirilme kişiye özeldir. Ama "beyinler" iltimas mevkii zannetmekteler; tipik bir kapitalist, "benci" bakış açısı. Bu bakış açısıyla yamanma ve böbürlenip tepeden bakma!... Ve de ne kadar saçma bir düşünce ve bu düşünceye bağlı bir hareket tarzı değil mi?

"Allah indi" diye bir şey yok.
Kişilerin yaşam için konulmuş kurallara aykırı hareketleri var ise gereği var.
Aksi, yani ölçü dışına Allah çıkarsa torpil yapmış olur.
Bu nedenle ölçü, yani Kur'an dışına çıkılamaz.

Rahat ol. Yanlışın olsa bile düzeltirsin. Allah Tövbe olgusunu bize boşuna anlatmıyor, yeter ki telafi edilemeyecek zarar doğmasın.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin 13. February 2016 10:52 AM

Bir açıklama daha yapmam gerekiyor.

"Allah İndi", "Allah Katı" gibi ifadeler,
sanki Allah
Zeus'un Olimpus Dağındaki ikametgahı gibi bir yerde imiş de
orada da kurallar değişikmiş, değerlendirmeler orada değişik bir şekilde yapılacakmış gibi
bir izlenim vermekte.

Bu ve benzeri ifadeler,
bu dünyada da öteki dünyada da aynı kuralları ifade etmekte olup,
Allah'ın İncil'i, Zebur'u, Tevrat'ı, Kur'an'ı, Kainatın işleyişi yani adet ve sünneti ile değişmemiş, değişmeyen ve değişmeyecek kurallarıdır.

Meselâ Tevbe-36:"Şüphesiz ALLAH KATINDA ......." diye söylenen,
Hucurât-13'deki "Allah katında....." diye geçen ve de benzer ifadeler
Allah'ın kuralına göre, Allah'ın koyduğu yasasına göre, Allah'ın düzenine göre" demektir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin 17. February 2016 07:05 PM

Bu konuda bir soru....

27/HACC- :"Ve insanların arasında haccı ilân et ki, yaya olarak ve develer üzerinde uzak [B]dağ yollarının hepsinden[/B] SANA gelsinler".

"dağ yolları" ifadesinden bir değişik anlam çıkartabiliyor musunuz?

Mesela Nuh Peygamber'in oğlu babasını tufan esnasında
bırakıp da yüksek bir dağa tutunmaya çalışmıştı da.....

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin 17. February 2016 08:33 PM

Bir de,
Musa Peygamber dağa çıkmıştı da "bazı tabletlerle" halkın karşısına gelmişti hani.
Acaba halkın bulunduğu seviyede yazma melekesini mi kaybediyordu da o sebepten mi yükseklere çıkmıştı?

Eğer kafasını toplamak için desek; dağlara tırmanmaya ne gerek var?
Getirdikleri kendi kafası, kendi düşüncesi ürünü de değildi ki......

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson 17. February 2016 11:04 PM

[QUOTE=galipyetkin;21039]Bu konuda bir soru....

27/HACC- :"Ve insanların arasında haccı ilân et ki, yaya olarak ve develer üzerinde uzak [B]dağ yollarının hepsinden[/B] SANA gelsinler".

"dağ yolları" ifadesinden bir değişik anlam çıkartabiliyor musunuz?

Mesela Nuh Peygamber'in oğlu babasını tufan esnasında
bırakıp da yüksek bir dağa tutunmaya çalışmıştı da.....

Saygılarımla.
Galip Yetkin.[/QUOTE]

[COLOR="Red"]26- Hani İbrahim'e Beytullah'ın yerini gösterdik ve kendisine şöyle dedik; "Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve bu evimi tavaf edenler, ayakta dikilenler, rükua ve secdeye varanlar için temiz tut. "

27- İnsanlara haccı ilân et. Gerek yaya olarak ve gerekse uzak yolları aşarak yorgun develer üzerinde sana gelsinler.

28- Gelsinler de çeşitli yararlarını gözleri ile görsünler ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları belirli günlerde kurban ederken O'nun adını ansınlar. Bu hayvanların etinden hem kendiniz yiyiniz, hem de sıkıntı içinde bulunan yoksullara yediriniz.

29- Sonra kirlerini giderip temizlensinler, adaklarını yerine getirsinler ve bu tarihi evi tavaf etsinler.[/COLOR]

Şu halde bu ev ilk andan itibaren tevhid için kurulmuştur. Yüce Allah yerini İbrahim'e göstermiş, mülkiyetini üzerine almış ve bu temele dayalı olarak kurmasını emretmiştir.

[COLOR="Red"]"Bana hiçbir şeyi ortak koşma."[/COLOR]

Çünkü burası Allah'ın evidir, başkasının değil... Ayrıca hacılar ve orada namaz kılanlar için temizlenmesini emretmiştir:

[COLOR="Red"]"Tavaf edenler, ayakta dikilenler, ve secdeye varanlar için temiz tut."[/COLOR]

Bu ev onlar için kurulmuştur çünkü. Allah'a ortak koşanlar, O'ndan başkasına kulluk ederek yönelenler için değil.

Sonra kendisine gösterilen temel üzerine evin kuruluşunu tamamladıktan sonra yüce Allah evin kurucusu İbrahim'e, insanları hacca, Allah'ın dokunulmaz evini ziyaret etmeye çağırmasını emrediyor. İnsanların O'nun bu çağrısına olumlu karşılık vereceklerini, her taraftan eve akın edeceklerini, kimisinin yaya kimisinin de binek sırtında uzak yoldan çağrısına koşacağını vadetmişti.

[COLOR="Red"]"İnsanlara haccı ilan et. Gerek yaya olarak ve gerekse uzak yolları aşacak yorgun develer üzerinde sana gelsinler."[/COLOR]

Kuşkusuz yüce Allah'ın vaadi İbrahim'in yaşadığı günlerde gerçekleşmişti. Bugün de yarın da böyle olacaktır. İnsanlar gruplar halinde bu dokunulmaz eve yönelecekler, onun çevresinde dönmeye koşacaklar. Zengin olan, binek bulabilen, ona, binerek gelir. Değişik araçlara binip oraya koşarlar. Fakirler, yoksullar da, ayaklarıyla gelirler. Binlerce yıldan beri İbrahim'in insanlara duyurduğu Allah'ın davetine koşmak üzere binlerce insan uzak yerlerden akın ederler buralara.

Bu noktada surenin akışı hac esnasında uygulanan bazı işaretlere ve bu işaretlerle gözetlenen hedefe değiniyor.

[COLOR="Red"]"Gelsinler de çeşitli yararlarını gözleri ile görsünler ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları belirli günlerde kurban ederken O'nun adını ansınlar. Bu hayvanların etinden hem kendiniz yiyiniz hem de sıkıntı içinde bulunan yoksullara yediriniz."[/COLOR]

[COLOR="Red"]"Sonra kirlerini giderip temizlensinler, adaklarını yerine getirsinler ve bu tarihi evi tavaf etsinler."[/COLOR]

Hacıların gördüğü birçok yararlı şeyler vardır. Bir kere hac bir mevsim, bir kongredir. Hac bir ticaret ve ibadet mevsimidir. Toplanma ve tanışma kongresidir. Dünya ve ahiretin buluştuğu, aynı şekilde inanca ilişkin uzak-yakın anıların buluştuğu bir farzdır. Ticaret ve pazar esnafı hac döneminde oldukça hareketli, bol sürümlü bir mevsim yaşarlar. Çünkü bu dönemde bu dokunulmaz evin çevresine, dünyanın dört bir yanından, birçok ürün gelir. Her taraftan, her kafileden akın eden hacılar, değişik mevsimlerin yaşandığı farklı ülkelerden birçok ürünler sunarlar. Ama bu farklı mevsimlerde yetişen ürünler bir mevsimde bu kutsal evin çevresinde toplanır. Bu haliyle hac bir ticaret mevsimi, 'ürünlerin sergilendiği bir panayırdır. Her sene kurulan uluslararası bir pazardır.

Bir ibadet mevsimidir hac. Orada ruhlar arınır. Allah'ın dokunulmaz evinin çevresinde Allah'a yakınlığı hisseder.

Bunların. yanısıra hac, dünyanın dört bir yanından gelen müslümanların katıldığı bir kongredir. Ataları İbrahim'in döneminden bu yana zamanın derinliklerine kök salmış asıllarını bulurlar bu kongrede.

[COLOR="Red"]"Allah sizi gerek daha önceki kutsal kitaplarda, gerekse elinizdeki Kur'anda 'müslüman' olarak adlandırdı. (Hac Suresi, 78)[/COLOR]

Orada topluca bağlandıkları ekseni bulurlar. Hep birlikte yöneldikleri, topluca buluştukları şu kıbledir eksenleri... Altında toplandıkları sancaklarını bulurlar. Tek ve değişmez inanç sancağıdır bu. Irk, renk ve ülke farklılıkları bu sancağın altında kaybolur gider. Bir zaman için farkında olmadıkları gerçek güçlerini bulurlar. Milyonların kenetlenmesinden, birleşmesinden kaynaşmasından doğan güçtür bu. Şayet bu milyonlar tek ve değişmez sancağın inanç ve tevhid sancağının altında toplanacak olurlarsa hiçbir kuvvet karşılarına dikilemez.

Hac, bir tanışma, danışma, hareket çizgilerini uyuşturma, güçleri birleştirme, mal, bilgi ve deneyim alışverişinde bulunma kongresidir. Bu kongrede, Allah'ın gölgesi altında, onun evinin yakınında, uzak-yakın itaatlerin, eski-yeni anıların gölgesinde, en uygun yerde, en uygun atmosferde ve en uygun zamanda o günkü birlik ve beraberlik halindeki İslâm aleminin toplumsal hayatı için birtakım düzenlemeler yapılır.

Yüce Allah [COLOR="Red"]"Gelsinler de çeşitli yararlarını gözleri ile görsünler"[/COLOR] buyuruyor. Buna göre her kuşak kendi şartları, ihtiyaçları, deneyimleri ve hayatın zorlukları doğrultusunda yarar sağlar. Bunlar yüce Allah'ın müslümanlara haccı farz kıldığı ve Hz. İbrahim'e insanları bu evi ziyaret etmeye çağırmasını emrettiği gün irade ettiği bazı hususlardır.

galipyetkin 18. February 2016 11:45 AM

Sayın [COLOR="Red"]bartsimpson[/COLOR] sorduğum soruya, soruyla alakası olmayan ve doğru olmayan yönleri tarafımdan da evvelce etraflı bir şekilde açıklanmış olmasına rağmen, doğruları iletmeyen meallere dayanarak cevap verilmiş. Meselâ hacc-26. ayette "tavaf" geçmez; kullanılmış ifade "taiffine"dir. Bu ayrı bir konu.

Gelelim "DAĞ" ifadesine, "dağa tutunmak" ifadesine, "dağ yoları" ifadesine, "dağa çıkmak" ifadesine.
Dağ "güç" mânâsında kullanılmıştır.

Çok kısa olarak da:

Musa Peygamberin dağa çıkması, bazılarının kullandığı ifade ile "Allah'ın huzuruna çıkması"(ki yanlış ifadedir.), yani Allah'tan vahiy alması. Dolayısı ile buradaki "dağ", Allah'ı, Allah gücünü ifade eder.

Diğer dağ anlatımları ise para gücünü/sermaye gücünü/para babalarını ifade eder.
Her halde Nuh Peygamber'in oğlunun (bir dal parçası değil ki) dağa tutunmasını,
paranın kölesi olduğunu ifade eden "dağ yollarından" ifadesinin de paranın, para babalarının yamaklığından/köleliğinden/şirkten/putperestlikten İslam'a, kolektif yaşamaya gelmeye davet olduğu herhalde anlaşılmıştır.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson 18. February 2016 02:42 PM

Gitti masum çocukluğum...
Masallardaki Kaf dağının ardını ve oradan gelen prensi çoook çoook uzaklardan gelir sanırdım.
Nereden bileyim Kaf adında bir para babasının oğlu olduğunu!!!

Galip ağabey, siz de her şeyi mecaza bağlayıp habire sosyo ekonomik deryada kürek çekiyorsunuz.

Her kuran ayetini mecaza mı bağlayacağız.

Mecaza Dayalı Söz Sanatları
Mecaz (Değişmece),
Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması,Düz Değişmece)
Teşbih (Benzetme),
İstiare (Eğretileme / Deyim Aktarmaları),
Teşhis (Kişileştirme),
İntak (Konuşturma),
Kinaye (Değinmece),
Tariz (Dokundurma,İğneleme)

Demek ki bir dile ve o dilin bilgisine tam anlamı ile vakıf olamayanların mecazdan anlam çıkarması güç.

Bildiğim kadarı ile siz de arapça bilmiyorsunuz.

Peki bu kimin kafası???

Hadi ben yanlışım diyelim (çünkü dış kaynaklardan meal alıyorum) sizin doğruluğunuzun referansı nedir (mealen)

Aşağıdaki meallere bakınca şu işe bak ki hepside yanlış yazmış mealleri diyesim geliyor!!!!

Ve iz bevve’nâ li ibrâhîme mekânel beyti en lâ tuşrik bî şey’en ve tahhir beytiye lit tâifîne vel kâimîne ver rukkais sucûd(sucûdi).

1. ve iz bevve'nâ : ve indirdiğimiz (gösterdiğimiz) zaman
2. li ibrâhîme : İbrâhîm'e
3. mekâne el beyti : evin mekânı, Kâbe'nin yeri
4. en lâ tuşrik : senin şirk koşmaman
5. bî : bana
6. şey'en : bir şey
7. ve tahhir : ve temizle, temiz tut
8. beytiye : benim evimi
9. li et tâifîne : tavaf edenler için
10. ve el kâimîne : ve kaim olanlar, ayakta duranlar
11. ve er rukkai : ve rükû edenler
12. es sucûdi : secde edenler

1 - İmam İskender Ali Mihr: Hz. İbrâhîm’e Beyt’in mekânını (Kâbe’nin yerini) indirdiğimiz (gösterdiğimiz) zaman: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma! Ve Beytim’i (Evim’i) [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], kaim olanlar (ayakta duranlar), rükû edenler ve secde edenler için temiz tut.” (dedik).
2 - Diyanet İşleri: Hani biz İbrahim’e, Kâbe’nin yerini, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle” diye belirlemiştik.
3 - Abdulbaki Gölpınarlı: An o zamanı ki hani biz İbrâhim'e, bana hiçbir şeyi şerik tutma ve [COLOR="Red"]tavâf edenlere[/COLOR], namaz kılanlara, rükû edenlere, secde kılanlara tertemiz tut evimi diye Beyt'in yerini göstermiştik.
4 - Abdullah Parlıyan: Hani bir vakit biz İbrahim'e, mukaddes evin yerini göstermiş ve O'na demiştik ki: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve benim mabedimi, O'nu [COLOR="Red"]tavaf edecek[/COLOR] olanlar, namaz kılanlar, saygı ile eğilip secdeye kapananlar için temiz tut.”
5 - Adem Uğur: Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma;[COLOR="Red"] tavaf edenler[/COLOR], ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut.
6 - Ahmed Hulusi: Hani biz İbrahim'e Beyt'in mekânını hazırlamıştık da: "Bana bir şeyi ortak koşma! Beytimi, [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], (benlikleriyle) ayakta yönelenler ve secde (benliksiz) ile rükû edenler (boyun eğenler) için arındır!"
7 - Ahmet Tekin: Hani İbrâhim’e, Beytullah’ın yerini hazırlamış ve ona:
'İlâhlığımda, otoritemde, mülkümde, tasarruflarımda bana hiçbir şeyi ortak koşma, gizli şirke düşme, başka otoriteler de kabul etme. Evimi, [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], orada cemaat halinde ibadet ve dua edenler, kıyamda durarak, rükûlara vararak namaz kılanlar, İslâmî faaliyetlere katılanlar, secdelere kapananlar için temiz tut.' demiştik.
8 - Ahmet Varol: Hani biz İbrahim'e Ev'in (Kabe'nin) yerini belirtmiş (şöyle demiştik): 'Bana bir şeyi ortak koşma ve evimi [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], kıyam edenler, rüku edenler ve secde edenler için temizle.
9 - Ali Bulaç: Hani biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik) "Bana hiç bir şeyi ortak koşma, [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut."
10 - Ali Fikri Yavuz: (Ey Rasûlüm), hatırla o zamanı ki, biz Kâbe’nin yerini İbrahîm’e beyan etmiş ve ona: “-Bana hiç bir şeyi ortak koşma. Beyt’imi de [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR] için, orada oturanlar, rükû ve secdeye varanlar için iyice temizle.” diye vahy etmiştik.
11 - Ali Ünal: Halbuki vaktiyle İbrahim için o Beyt’in yerini bir ibadet mahalli olarak tayin buyurduğumuz zaman şöyle emretmiştik: “Bana hiçbir şeyi hiçbir şekilde ortak tanıma ve Evimi, O’nu [COLOR="Red"]tavaf edecekler[/COLOR] ve orada elpençe huzurumda ibadete duracaklar, rükûa varıp secde edecekler için maddîmanevî her türlü kirden tertemiz tut.”
12 - Bayraktar Bayraklı: İbrâhim'e Kâbe'nin yerini gösterip şöyle dediğimiz anı hatırla: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma, [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], orada kıyama duranlar, rükû ve secde edenler için evimi temizle!”[342]
13 - Bekir Sadak: «ana hicbir seyi ortak kosma; [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], orada kiyama duranlar, ruku edenler ve secdeye varanlar icin Evimi temiz tut» diye Ibrahim'i Kabe'nin yerine yerlestirmistik.
14 - Celal Yıldırım: Hani bir vakit Beytü'l-Haram'ın yerini İbrahim'e hatırlattık da ona, «bana hiç bir şeyi ortak koşma, evimi [COLOR="Red"]tavaf edenlere[/COLOR], (onda) ayakta duranlara, rükû' ve secde edenlere tertemiz tut» demiştik.
15 - Cemal Külünkoğlu: Hani İbrahim'e Beytullah'ın yerini göstermiş ve kendisine şöyle demiştik: “Bana hiç bir şeyi ortak koşma! [COLOR="Red"]Tavaf edenler[/COLOR], kıyam edenler, rükûa ve secdeye varanlar için evimi tertemiz tut!”
16 - Diyanet İşleri (eski): 'Bana hiçbir şeyi ortak koşma; [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], orada kıyama duranlar, rüku edenler ve secdeye varanlar için Evimi temiz tut' diye İbrahim'i Kabe'nin yerine yerleştirmiştik.
17 - Diyanet Vakfi: Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma; [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut.
18 - Edip Yüksel: İbrahim'i Evin (Kabe'nin) mekanına yerleştirmiştik: 'Bana hiç bir şeyi ortak etme. Evimi de, ziyaretçiler, orada yerleşenler, rukü ve secde edenler için temizle.'
19 - Elmalılı Hamdi Yazır: Hem unutma o vakti ki o beytin yerini İbrahime şöyle diye hazırlamıştık: sakın bana hiç bir şey şirk koşma, ve beytimi dolaşanlar ve duranlar ve ruküa sücude varanlar için tertemiz et
20 - Elmalılı (sadeleştirilmiş): Bir zamanlar Kabe'nin yerini İbrahim'e şu şekilde hazırlamıştık: «Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma; [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], (kıyama) duranlar, rüku ve secdeye varanlar için Evim'i tertemiz et!
21 - Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2): Bir zamanlar Kâbe'nin yerini İbrahim'e şu şekilde hazırlamıştık: Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma; [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], orada (kıyama) duranlar, ruku edenler ve secdeye varanlar için evimi tertemiz et.
22 - Gültekin Onan: Hani biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazrladığımız zaman (şöyle emretmiştik) "Bana hiç bir şeyi ortak koşma, [COLOR="Red"]tavaf edenler,[/COLOR] kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut."
23 - Harun Yıldırım: Hani biz İbrahim’e Evin yerini tayin etmiş ve şöyle demiştik: “Bana hiçbir şeyi şirk koşma, [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], kıyam edenler, rükû ve sucûd edenler için Evimi tertemiz tut.”
24 - Hasan Basri Çantay: Hatırla o zamanı ki biz Beytin yerini İbrâhîme: «Bana hiç bir şey'i eş tutma, Beytini [COLOR="Red"]tavaaf edenler[/COLOR], kıyam edenler, rükû' ve sücûd edenler için iyice temizle» diye merci' yapmışdık.
25 - Hayrat Neşriyat: Ve bir zaman İbrâhîm’e, (tufandan dolayı nerede olduğunu bulamadığı) Beyt’in(Kâ'be’nin) yerini (onu yeniden binâ etmesi için) göstermiş (ve ona şöyle emretmiş)tik: 'Bana hiçbir şeyi ortak koşma! [COLOR="Red"]Tavâf edenler[/COLOR], (o bölgede) oturanlar (yerli olanlar), rükû' ve secde edenler için beytimi temiz tut!'
26 - İbni Kesir: Hani İbrahim'e: Bana hiç bir şeyi ortak koşma, [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], kıyama duranlar, rüku edenler ve secdeye varanlar için evimi temiz tut, diye Kabe' nin yerini hazırlamıştık.
27 - İlyas Yorulmaz: Biz İbrahim'i, bana hiçbir şeyi ortak koşma ve [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], (namaz için) ayakta duranlar, rüku ve secde edenler için evimi temiz tut diye, beytin bulunduğu yere yerleştirmiştik.
28 - Kadri Çelik: Hani biz İbrahim'e, evin (Kâbe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman, “Bana hiç bir şeyi ortak koşma ve yolcular, yerliler ve rükû ederek secdeye varanlar için evimi temiz tut (diye emretmiştik).”
29 - Muhammed Esed: Çünkü, İbrahim'e bu İbadet Evi'nin kurulacağı yeri gösterdiğimiz zaman (o'na demiştik ki) "Bana kimseyi ortak koşma! Ve Benim Mabedimi, onu [COLOR="Red"]tavaf edecek olanlar[/COLOR] için, onun önünde (Rablerini tazim ve tefekkür ederek) dikilip duranlar için, saygıyla eğilenler ve yere kapananlar için temiz tut!"
30 - Mustafa İslamoğlu: Hani Biz, İbrahim'in (inşa ve ihya etmesi) için bu İbadet Evi'nin yerini tesbit ettiğimiz zaman; "Bana hiçbir şeyi şirk koşmadığın gibi, Mabedimi de [COLOR="Red"]tavaf edecekler[/COLOR] ve (ona doğru) kıyama durup rüku ve secdeye kapanacaklar için (şirkten) temiz tutacaksın!" (demiştik).
31 - Ömer Nasuhi Bilmen: Ve yâd et ki, İbrahim'e Beyt-i Şerif'in yerini bir makam kılmıştık, «Bana bir şeyi şerik koşma ve Benim beytimi [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR] için ve mukim olanlar için ve rükû ve secde edenler için tertemiz tut,» diye (hazırlamıştık).
32 - Ömer Öngüt: Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini hazırlamış ve (Ona şöyle demiştik): “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], orada kıyama duranlar, rükû edenler ve secdeye varanlar için beytimi temiz tut!”
33 - Şaban Piriş: Hani İbrahim’e: - Bana hiç bir şeyi şirk koşma, [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], kıyama duranlar, rükû ve secde edenler için Beytimi temiz tut, diye Kâbe’nin yerini hazırlamıştık.
34 - Sadık Türkmen: Hani biz İbrahim’e Kâbe’nin yerini; “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için yapılan Evi tertemiz tut” diye belirtmiştik.
35 - Seyyid Kutub: Hani İbrahim'e Beytullah'ın yerini gösterdik ve kendisine şöyle dedik; «Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve bu evimi [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], ayakta dikilenler, rükua ve secdeye varanlar için temiz tut.»
36 - Suat Yıldırım: (26-28) Zira Biz vaktiyle İbrâhim’e Beytullah'ın yerini belirlediğimiz zaman: "Sakın Bana hiç bir şeyi ortak koşma ve Ben’im Mâbedimi [COLOR="Red"]tavaf ederken[/COLOR], kıyamda, rükûda veya secdede olarak ibadet edenler için tertemiz tut!" Hem bütün insanları hacca dâvet et ki gerek yaya, gerek uzak yollardan gelen yorgun argın develer üzerinde sana gelsinler. Gelsinler de bunun kendilerine sağlayacağı çeşitli faydaları görsünler ve Allah’ın kendilerine rızk olarak verdiği kurbanlık hayvanları, belirli günlerde Allah’ın adını anarak kurban etsinler. Siz de onların etinden hem kendiniz yiyin, hem de yoksula ve fakire yedirin.
37 - Süleyman Ateş: Bir zamanlar İbrâhim'i Beyt(Ka'be'n)in yerine kondurmuş(ve ona şöyle emretmiş)tik: "Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve [COLOR="Red"]tavâf edenler[/COLOR], ayakta duranlar, rükû' ve secde edenler için Evimi temizle."
38 - Tefhim-ul Kuran: Hani biz İbrahim'e Evin (Kâbe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik) «Bana hiç bir şeyi ortak koşma, [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], kıyam edenler, rükûa ve sücuda varanlar için Evimi temiz tut.
39 - Ümit Şimşek: Vaktiyle Biz İbrahim'e Beytin yerini göstermiş ve şöyle buyurmuştuk: 'Hiçbir şeyi Bana ortak koşma; Beytimi de, [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], Allah huzurunda duranlar, rükû ve secde edenler için temiz tut.
40 - Yaşar Nuri Öztürk: Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; [COLOR="Red"]tavaf edenler[/COLOR], kıyamda duranlar, rükû, secde edenler için temizle.

[QUOTE=galipyetkin;21044]Musa Peygamberin dağa çıkması, bazılarının kullandığı ifade ile, "Allah'ın huzuruna çıkması", yani Allah'tan vahiy alması. Dolayısı ile buradaki "dağ", Allah'ı ifade eder.[/QUOTE]

Niye? Musa sadece dağda mı vahiy alabiliyordu?
10 emir yerde de vahiy olarak gelemez miydi?
Ayrıca yapmayın abi çıktığı dağın adı bile belli "TUR" dağı.

galipyetkin 18. February 2016 06:23 PM

[COLOR="Red"]bartsimpson[/COLOR] her zamanki üslubunda.

Sayın dostum verdiğin ayet Hacc-26 ve çözümünün 9. sırasında da "li et tâifîne : tavaf edenler için" diye yazılmış. Bir sürü ilim erbabı da aynı şekilde meal etmiş veya bir birlerinden kopyalamış.

Şimdi ben üç ayet meali daha vereceğim.

Bu ayetlerin biri Hacc-29. ayet ki orada "velyettavefu" diye geçer, açılımında "tavaf etmek"tir. Bir sürü ilim erbabı da aynı şekilde meal etmiştir.

Bir diğeri Bakara-125. ayet ki orada "li et tâifine" diye yazar "tavaf edenler" diye meal edilmiştir

Nihayet Bakara-158. ayette "yettavvefe" yazılmış olup meali "tavaf edenler"dir

Şimdi bunları açılımlarından iyice bir tetkik edip de üzerinde biraz düşünürsen bu mealleri yazanlar için ne diyesin gelecek acaba?

Daha evvel Sayın Mustafa Bey'in de bu yönde bazı açıklamaları olmuştu.

Diğer konuları sonra konuşuruz.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

bartsimpson 18. February 2016 07:39 PM

Abi cevabı yazdığından beri internette sözlük arıyorum.
Bulabildiğim bana göre (!) en uygun sözlükte;

li : lezzetlerini lezzetli lezzetlilik lezzetsiz lezzetsizlik
et : eşyanın eşyası eşyasını eşyaya eşyayı eşzamanlı
tâifîne : taifesi taifesinden taifesine taifesinin taifeye taifin

li et tâifîne : tayfanın lezzetli eşyaları ??? (yani ne diyebilirim bilmiyorum)
daha üç kelimede dolandım çözemiyorum... bırak kuranı anlamayı!!!

40 adam tavaf edenler demiş, ben doğrusunu bulamadım...

Gerisini sen hesap et.

galipyetkin 18. February 2016 08:12 PM

Dostum.
Eğer iyi bir sözlüğün, meselâ "Larousse" veya benzeri varsa oradan "tayfa" kelimesini bul. Bu kelimenin Arapça "ta'ife"den geldiğini göreceksin.
Biraz araştır ve ayet içerisinde hangi mânâlara gelebileceğini düşün.
Sonra da
"Her Kur'an ayetini mecaza mı bağlayacağız?"
"Bu kafa kimin kafası "
diye tekrar sor istersen.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson 18. February 2016 08:54 PM

[QUOTE=galipyetkin;21048]
"Her Kur'an ayetini mecaza mı bağlayacağız?"
"Bu kafa kimin kafası "
diye tekrar sor istersen.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.[/QUOTE]

Ben onu dağ, dağların ardı, uzak dağ yolları için söylemiştim ama neyse.

bartsimpson 18. February 2016 08:57 PM

[QUOTE=galipyetkin;21048]Dostum.
Eğer iyi bir sözlüğün, meselâ "Larousse" veya benzeri varsa oradan "tayfa" kelimesini bul. Bu kelimenin Arapça "ta'ife"den geldiğini göreceksin.
Biraz araştır ve ayet içerisinde hangi mânâlara gelebileceğini düşün.
[/QUOTE]

Yani hakkaten şeytan azapta gerek.
Yazsan ne olur?
Elim mi uyuşur?

Araştırdık, bulduğumu söyledim.
Daha iyisini söyleyene kadar en iyisi bu...

galipyetkin 18. February 2016 11:36 PM

[QUOTE=bartsimpson]Yani hakkaten şeytan azapta gerek.[/QUOTE]

1)- Evet azap ediyorsun. Bu yönde en az iki kere yazdım. Bak bir tanesi de şu ki altında "teşekkür" notun var.

Elinin altındaki kitabının o ayet mealine not yazmıyor, bakmıyor, sonra da unutuyor ve suçluyorsun.

Buyur: [url]http://www.hanifler.com/showthread.php?p=20674#post20674[/url]

2)- [QUOTE=bartsimpson]Galip ağabey, siz de her şeyi mecaza bağlayıp habire sosyo ekonomik deryada kürek çekiyorsunuz.

Her kuran ayetini mecaza mı bağlayacağız.[/QUOTE]

Yukarıdaki alıntının içerisindeki satırlarda bu iki ayrı konunun da cevabı var.


Diğeri mi?

O da şurada.

Buyur: [url]http://www.hanifler.com/showthread.php?p=19019#post19019[/url]

[B]galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı:[/B]
"Sayın Mustafa Bey, (size mal etmiyorum) Bakara 125'te geçen ifade taifine olup, tavaf edenler diye çevrilmesi yalnıştır. "Taifine" yerleşik olmayı belirtir)"

[B]Mustafa Bey'den[/B]: "evet taife; grup, topluluk, aynı anlayışta olanlar, aynı amaç için birleşenler, toplananlar şeklinde değerlendirilmeli, açıkca yazılmalıdır. Mealleri de tek tek incelemek kelimeleri karşılaştırmak gerekiyor."


Ne haber?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin 19. February 2016 09:01 PM

[QUOTE]Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı
Musa Peygamberin dağa çıkması, bazılarının kullandığı ifade ile, "Allah'ın huzuruna çıkması", yani Allah'tan vahiy alması. Dolayısı ile buradaki "dağ", Allah'ı ifade eder.

bartsimsondan: Niye? Musa sadece dağda mı vahiy alabiliyordu?
10 emir yerde de vahiy olarak gelemez miydi?
Ayrıca yapmayın abi çıktığı dağın adı bile belli "TUR" dağı.[/QUOTE]

Sevgili bartsimpson.

Dağ anlatımımı tekrar lütfen bir daha oku.
(Senin dağ diye anlattığın) "TUR" ifadesine değişik bakıyorum. Dağ diye nitelendirdiğin (meal yazıcılarından edindiğini zannettiğim söylem olan) "TUR Dağı"nı konuşabiliriz. TUR mealcilere göre dağ. Acaba dağ mı?

On emir: Niye on emir? Tevrat bu kadar mı?

Teşekkürler.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

bartsimpson 26. February 2016 11:34 PM

[QUOTE=galipyetkin;21051]Evet azap ediyorsun. Bu yönde en az iki kere yazdım. Bak bir tanesi de şu ki altında "teşekkür" notun var.

Elinin altındaki kitabının o ayet mealine not yazmıyor, sonra da unutuyor ve suçluyorsun.

Buyur: [url]http://www.hanifler.com/showthread.php?p=20674#post20674[/url]



Yukarıdaki alıntının içerisindeki satırlarda bu iki ayrı konunun da cevabı var.


Diğeri mi?

O da şurada.

Buyur: [url]http://www.hanifler.com/showthread.php?p=19019#post19019[/url]

[B]galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı:[/B]
"Sayın Mustafa Bey, (size mal etmiyorum) Bakara 125'te geçen ifade taifine olup, tavaf edenler diye çevrilmesi yalnıştır. "Taifine" yerleşik olmayı belirtir)"

[B]Mustafa Bey'den[/B]: "evet taife; grup, topluluk, aynı anlayışta olanlar, aynı amaç için birleşenler, toplananlar şeklinde değerlendirilmeli, açıkca yazılmalıdır. Mealleri de tek tek incelemek kelimeleri karşılaştırmak gerekiyor."


Ne haber?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.[/QUOTE]

Abi hakkaten hatırlayamadım.
Görmemişim özür dilerim.
Bendeki halt yemeye bak.
Hem konu ile ilgili teşekkür et, hem de eleştir.

bartsimpson 26. February 2016 11:52 PM

[QUOTE=galipyetkin;21052]Sevgili bartsimpson.

Dağ anlatımımı tekrar lütfen bir daha oku.
(Senin dağ diye anlattığın) "TUR" ifadesine değişik bakıyorum. Dağ diye nitelendirdiğin (meal yazıcılarından edindiğini zannettiğim söylem olan) "TUR Dağı"nı konuşabiliriz. TUR mealcilere göre dağ. Acaba dağ mı?

On emir: Niye on emir? Tevrat bu kadar mı?

Teşekkürler.

Saygılarımla.
Galip Yetkin[/QUOTE]

Abi o, bu değil de ben şunu merak ediyorum.
Bu dağ örneği ile de alakalı.
Arapça ihtisas yönünden belki Halil Ağabey daha iyi bilirler.
O dönemdeki araplar bu mecazlardaki gerçek anlamları anlayabiliyorlarmıydı sizce?

Herhalde öyle olmasa...

[COLOR="Red"][I][B]Apaçık/ açıklayan kitaba ant olsun ki, Biz onu aklınızı kullanasınız diye Arapça bir Kur'an [okuma] yaptık. (Zuhruf 2-3)[/B][/I][/COLOR]

denmezdi diye düşünüyorum...!!!

Öyleyse, ki öyle.
Allahın dediği olur.
Peki o zaman benim günahım ne?
Neden ben, dağı dağ olarak anlıyorum da, sen Allah, arapta başka birşey olarak anlıyor???

Ya da diğer bir ihtimal.
Yukarıdaki ayet çöldeki bedeviye değil, aklını kullananlara, yani alimlere ve düşünenlere hitap ediyor.
Dolayısı ile Kuran da bir bütün olarak O kişilere hitap ediyor.

O zaman biz doğru iş yapıyoruz.
Aklımızı kullanıyoruz.
Soru soruyoruz.
İrdeliyoruz.
Araştırıyoruz.
Peki bu çabalarımızın bizi doğruya ulaştırdığını yada ulaştıracağını nereden bileceğiz.

Ömrümüzü bir yaratıcının gönderdiği kitabı anlamak için harcamak bizi nereye ulaştıracak.

Cennete mi???

Kafamda deli sorular?????


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 09:24 AM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam