Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17. April 2014, 12:59 PM   #1
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart Zamanımızın tağut ve onların aveneleri.

Zamanımıza uyarladığımızda, bizi Anadolu’dan çıkarmak için yurdumuzu işgal eden tağutlar (Rum hükümdarları) kapsamına Avrupa’daki emperyalistler, onlara yardımcı olanlar da A.B.D tâğut’u(Rum hükümdarı)’dır. İkisiyle de dost olunmaması vahiyle haber verilmiştir. Buna rağmen, kim kendisini siyasi, sosyal, ekonomik olarak batıya emanet eder, yasalarını ona yaptırarak meclisine sadece tasdik ettirirse, Avrupa birliği gibi "yemini bânus"(kapitalist) kurumuna girmeye kalkışır, zulmün ve sömürünün bekçiliği için kurulmuş NATO kurumuna bel bağlarsa onlar da zalimlerdendir deniliyor. Zalim olmanın müeyyidesi ise, küfür ve dalalet çukuruna düştüğü halde, halen kendisini doğru yolda zannetmesidir. Buna lanetlenme denilir.

“Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları VELİ edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir. (Mümtehine–9)

Tâğutlaşan ve ona yardakçı olanlar, ilim ve akıl sahibi olmayanlardır. Bunların çoğu atalarını taklid ederek, akıl yerine nakilleri ezberleyerek İmanları taklitten ibaret olanlardır. Bunlar "Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağar" ayetinin hükmüne çarptırılmışlar. Çünkü sözün kötüsü, sözün vasatı, sözün güzeli ve sözün en güzeli sıralamasındaki güzelliğe tabi olmazlar. Herkese din öğretmeye kalkarlar. Kurandan ziyade şeyhlerinin marifet ehlinin eserlerini okur ve devamlı konuşurlar. Oysa susup Kur'an’ı dinlemeleri gerekirdi. Zümer suresi 17. ayette mealen şöyle denilmektedir.

“Tâğut'a kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele”.

İdealistler ancak tâğutu gerçek kimliğiyle tanır. Hak dinin, sözün en mükemmeline uyanların dini olduğunu bilir ve ona göre davranırlar. Bunlar ne geçmişi, ne günü kutsallaştırırlar. Olması gerekeni arzu ederler.

“O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.”(Zümer–17,18)

İşte bunlar şeyhlerinden, gözlerinde büyüttükleri bazılarının ağzının içine bakanlar değil, aksine sözü Allah kitabından okurlar ve yine önceki söz yorumları güzel bile olsa, en güzelini araştırır ona uyarlar. İşte bunlar, Leyl suresinin 5 ve 6. ayetlerinde tanımlanan zenginleşmekten kaçınmak için ihtiyaç fazlasının hepsini vererek korunurlar. Bunun en güzel "sosyo-ekonomi- politik"(Salih amel) olduğunu kabul edip arzu ederse işte onlar Usr(Kapitalizmin dik yokuşu) üzere olan Liberal kapitalizm zulmünden kurtarılır. Yüsra(Ekonominin sol, Kur'an’ın sağcılık dediği, zayıfların karşılıklı yardımlaşması) yoluna konularak dünyada zulümden ve zalim olmanın büyük vebalinden kurtulur, ahiretleri de cennet olur. Tâğutlaşmamak ve tâğut zulmüne maruz kalmamak için en doğru yol ”Yüsra” yoludur; yani ferdii zenginleşmeden(bencilleşmeden) karşılıklı dayanışıp yardımlaşma.

Doğru insan Allah’tan başkasını veli edinmez. Bir de müminlerin birbirini veli edinerek dayanışmalı toplumu kurup onun içinde yaşaması gerekir. Şöyle ki;

“Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe–71)



Dini Allah’tan doğrudan öğrenmeyip de kendine ekonomik, siyasi, sosyal yerli ve yabancı veliler edinen yalancı ve nankörleri Allah doğru yola iletmez. Bunu da yine Zümer suresinin 3. ayetini vererek ortaya koyalım. Çünkü böyleleri tâğutlaşır ve tâğutla müttefik olurlar. Şöyle ki:

“Dikkat et, hâlis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.”

Nahl Suresinin 36. ayetinde yine Tâğutlaşmayalım ve onun yoluna girmeyelim diye uyarı vardır. Şöyle ki;

“Andolsun ki biz, "Allah'a kulluk edin ve Tâğut'tan sakının" diye her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkâr edenlerin sonu nasıl olmuştur!”(Nahl–36)

Tâğut yolunun, sanayileşmiş olup bol rızka kavuştukları halde bunlardan eşitçe yararlanmayıp, mazlum ve mahrumların aleyhine zenginleşen sanayileşmiş ülkeler olduğunu ve daha da önemlisi, geçmişte gazaba uğratılanların imansızlıklarından değil, adaletsizlik, insafsızlık yapanlar olduğunu da yine Nahl suresinin 112 ayetinden öğreniyoruz. Şöyle ki;

“Allah, bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı.”(Nahl–112)

“Andolsun ki, onlara kendilerinden peygamber geldi de onu yalanladılar. Onlar zulmederlerken azap onları yakalayıverdi”.(Nahl–113)

“Artık, Allah'ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz olarak yeyin, eğer yalnız Allah'a ibadet ediyorsanız, onun nimetine şükredin.”(Nahl–114)

Tâğut yolu, gerçekten nimete nankörlük yoludur. İşte örneği: Liberalist-Kapitalist ve emperyalist devletler. Nimete şükür, onun içinden sadece kavam miktarının müktesibe(elde edene) helal olduğu, fazlasının toplumun geri kalanının infak edilerek eşitlenmesi yolunda kullanılmasına aykırı sosyo-ekonomi-politiklerde bulunmaktır(Nahl-71).
Nankörlük, cimrilik yapmamak onu(nimeti) eşitlik kuruluncaya kadar aşağı seviyedekilere vererek bileşik kaplar gibi hep bir hizada olmaktır. Çünkü birilerinin fazla kazanması Allah izniyledir. Zenginliğin yaratıcısı Allah, insan ise onu bir yerden diğer yere nakledendir, zimmete geçirendir. Bunu da yine Nahl suresinin 71. ayetinden öğreniyoruz. Şimdi eşitliğin sağlanacağı seviyeye kadar 'çoktan aza aktarma' mecburiyetinin gerçek zekât, gerçek infak, gerçek sadaka olduğunu kesinlikle ortaya koyan ayeti görelim. Bu ayet aynı zamanda tâğut’un karakteristik vasfı olan nimete nankörlüğün ne anlama geldiğini de tanımlamaktadır. Bu ayet, Nahl suresinin 71. ayetidir.

“Allah kiminize kiminizden daha bol rızık verdi. Bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere(Daha alt seviyede olanlara) verip de, bu hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?”(Nahl–71)

Bu suredeki sözümüzü, yine bu surenin bir başka ayeti olan ve tâğut’luğun bir başka versiyonu “Bâğz” sosyo-ekonomi-politiğine ait zulmün yasaklanıp, adalet yapılmasını emreden ayetiyle bitirelim. Bu ayet Nahl suresinin 90. ayetidir.

“Şu bir gerçek ki, Allah: Adaleti, iyi ve güzel davranmayı(ihsan), yakınlara vermeyi emreder. Tüm pisliklerden/edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık, doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl–90)

Yukarda sayılan bütün kötü nitelikler, başarılı olabilmesi için liberalizmin uhdesinde bulunması gereken niteliklerdir. Demek ki, "bağı" komprador burjuvadan başkası değildir. Çünkü kapitalistlerin övdüğü bu insan, iş bitirici girişimcidir. Şimdi de Maide Suresi 60. ayetinde rabbimiz bize ne dermiş görelim:

“De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Allah'ın lânetlediği ve gazap ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tâğut’a tapanlar çıkardığı kimseler. İşte bunlar, yeri (durumu) daha kötü olan ve doğru yoldan daha ziyade sapmış bulunanlardır.”(Maide–60)

Âlimlerin analiz ve sentez yapmadan üstünkörü açıklamalarla geçiştirdikleri ve kolaycılığa sapıp ayetin arapçasında geçen “Kredi” kavramını sadece "maymun taklitçiliği" olarak geçiştirmeleri, hatta bunu bile açıklamadan, okuyucunun aklına sanki insandan maymun olmuş gibi bir yüzeysel mânâ çağrıştıracak meal ve tefsirleri, elbetteki hakikati arayanlar için can sıkıcı baştan savmalardır. Yine “Hanâzir” kelimesine "domuzlar yapıldılar" gibi içeriksiz anlam vermek de can sıkıcıdır.

Önce maymun diye açıklanan kavramın bir mecaz anlam olduğunu düşünelim. Allah’ın lanetlediği insanlar hakkı bulup adil bir sosyo-ekonomi-politik izleyeceklerine. tâğut yolunu izler ve onu taklit ederler. İster gelenekçi, ister görenekçi olsun bunlar aklı kullanmayan vahi’deki sosyo-ekonomi-politiğe aldırış etmeyenlerdir. Cimriler de bunlardır; kibirliler de. Onun için Allah onları, azgınlığın zirvesine varmış insan ve sistemin zirvedekilerine(tâğut'a) bunları kul köle yapar. Zaten siyasi tercihleri öyle olduğu için, kendileri de tâğutlaşacakları yolundaki boş hayallerinden dolayı Allah onları uyandırmaz. Tıpkı, ulusalcılığın, milliyetçiliğin, devletçiliğin, halkçılığın modası geçti, biz tâğut’a yanaşma olalım, onunla kaynaşalım diyen gelenekçi ve görenekçiler gibi. Kişilik ve kimlik kaybı cezası olarak Allah onları lanetlemiştir. Doru söze kulakları tıkalıdır. "Kredi" kavramının diğer manasına gelirsek:

"Malı toplamak ve kazanmak" ve "Kaptaki sadeyağ, v.s toplayıp biriktirmek"

İşte Allah tarafından lanete uğrayanların karakteristik vasıfları bol dirlikli olmayı hedefleyen, lüks ve refahı gündemlerinde tutan bireylerdir. Böyle yapanlar tâğut olmayı hedeflemişler ve olmuşlardır. İşte eğilimleri böyle olanlara Allah bu eğilimde kendilerini başarılı kılar. Bunlara özenen, ama hak din kültüründen geçmişten kalan zerrelerin etkisiyle edepsizliği, arsız ve yüzsüzlüğü yarım yaptkları için geride kalan taklitçi kesimin payına ise, bu yolun duayenleri tâğunlara kulluk-kölelik, uşaklık yapmak düşer. Sonrada, cehenneme yuvarlar(İsra–18)

Buna ilişkin iki ayet sunmamız yeterlidir. Birincisini Nahl Suresinin 55. ayetinde mealen şöyle denilir:

“Kendilerine verdiklerimizle nankörlük etsinler diye. Hadi zevklenin, nimetlenin; yakında bileceksiniz”( Nahl–55)

Diğer örneği de Isra suresinin 18. ayetinden:

“Peşin isteyene dünyada pişin veririz. Dilediğimize dilediğimiz kadar. Sonra da onu cehenneme süreriz. Yaslanır oraya kovulmuş ve kınanmış olarak”(Isra–18)

Şunu hemen hatırlatalım ki, Bakara suresinin 93. ayeti de, kendilerine misak olarak emredilen müsavat(eşitlik) ve teenni(ihtiyat/sakınma) üzere yaşamak hak yolunu kabul etmeyip, dünyevileşme( eşitliği bozarak ferdi Mülkleşme) yoluna sapanları anlatır. İşte bunu arzu eden insanların bir kısmı zulmetmeyi tam becerebildiklerinden tâğut; böyle olmaya iştahlanıp da, diğerleri kadar kalpleri kılıflı olmayanlar veya oyunun kuralını tam uygulayamayanlar ise zirveye çıkanlara kul köle olup uşaklıkla ve yanaşmalıkla gazaba uğratıldıklarını hem ayetlerden, hem de yaşamdan biliyoruz.

"Eğer yanaşma olursam Tâğut’un bana da 'yok'u bulaşır" diye ona yanaşma olana, kulluk ve kölelikten utanmayan kişiliksiz kimseyi derisine yapışan kene gibi sömürü onu helak eder. Allah’ı veli edinmeyip, öyle görünüp zamanımız Tâgut’u Yahudi ve Hıristiyan’ların güdümündeki uluslararası sermayesinden yüksek faizle toplumlarını borçlandıran hainlerin nasıl uluslararası sermayenin patronlarına “Kredeten” yapıldıklarını görelim. Ve yine Maide suresinde Allah’ın uyarılarını dinlemediklerini görelim, ondan sonra bu ahmakların düştükleri rezalet ve zelilliği görelim. Rabbimizin ikazı cumhuriyetin ilkelerinin eskidiğini, globalleşen batıyla uyum sağlamak gerektiğini savunan ve onları veli edinmeye can atan zamanımız münafıklarına, niçin tâğut’u dost ve hakem yapmamaları gerektiğini ayetlerle açıklar. Bunlardan bir kısmı şöyledir:

“Sizin gönül dostlarınız Allah’tır. Onun Resul’üdür. Bir de rükû eder bir halde namazı kılıp zekâtı(Artanın hepsini) verenlerdir”(Maide–55)

“Ey iman edenler. Yahudileri ve Hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirinin velileridir. Sizlerden kimler onları veli edinirse, o, onlardandır. Allah zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz”(Maide–51).

Zamanımızda bazı tarikat şeyleri ve bazı politikacıların kötü bir müşterek kanaatleri var ki, işte onu aynen Kur'an bize çağlar ötesinden haber verir. Hani derler ya A.B.D ve A.B çok güçlüdür, onlarla dost olmak gerekir, başka yapacak bir şey mi var? İşte bunların münafık olduklarını, dindar görünmelerine aldanmamamızı Allah bize haber verir. Şöyle ki;

“Kalplerinde hastalık olanlar(Münafıklar) “Başımıza bir felaket gelmesinden korkuyoruz” diyerek, onların içine daldıklarını(Entegre olduklarını) görürsün. Olabilir ki, Allah, bir fetih yahut katından bir buyruk getirir de bunu yapanlar, benliklerinde sakladıkları şeye pişmanlık duyar hale getirilirler”(Maide–52)

Allah katından gelecek buyruk, hakkı hak ve batılı batıl bilen ve münafıkları kılıklarından değil, amellerinden teşhis edecek basireti kazanmak gereklidir. Bu halkın münafıkları tanımalarını ve onların iş başından uzaklaştırılmalarına vesile olur. Çünkü onlar güya şeriat ister görünürler ama cahiliye hükümleri olan "serbest rekabet", "serbest yer" vahşi kapitalizmini isterler. Buna dair ayetleri de Maide suresinin 50. ayetinden başlayarak verelim. Çünkü onlar güya hak Şeriati ister gibi görünürlerde onun için uyarıcılar(Âlimler) halkı iknaya buradan başlarlar da ondan. Şöyle ki;

“Yoksa onlar (İslâm öncesi) cahiliye idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah'tan daha güzel kim vardır?”(Maide–50)

“(O zaman) iman edenler: "Bunlar mıdır sizinle beraber olduklarına bütün güçleriyle yemin edenler?" diyeceklerdir. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir de kaybedenlerden olmuşlardır.”(Maide–53)

Âlimler uyarılarına bu surenin 54. ayetindeki gerçeği de katarak halka anlatırlar ki, din istismarcılarının yerine Allah, riyakâr olmayan hakikati isteyen, vakur ve Allah kuluna yaraşır yüksek ahlaktaki insanlarla bu münafıkların sonunun getirileceğini haber verirler. Şöyle ki:

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir.”(Maide–54)

Devam edecek.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (30. March 2016 Saat 06:32 AM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (19. April 2014)