Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.023
Tesekkür: 3.573
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
|
Selamun aleyküm, değerli Galipyetkin Kardeşim,
Maide 33 ayetteki hılaf ve salb sözcükleri ile ilgili olarak bilgileri bilgilerinize sunarım.
خلافHILAF/ حلافHILAF
Kur’an’da duyarlı davranmamız gereken sözcüklerden bir tanesi de “ خلافHılaf” sözcüğüdür. Bilindiği üzere ilk mushaflarda bu sözcük, noktasız ve harekesizdir. İlk Mushaflardaki noktasız ve harekesiz yazıyı, sözcüğün sonundaki harfi, tek nokta ile “ فF” okumak mümkün iken iki nokta ile “ قQ” okumak da mümkündür. Aynı zamanda kelimenin başındaki harfi, “ جC”, “ حH” ve “ خHI (noktalı ha)” olarak da okumak mümkündür.
Biz, konumuz ayette, şimdiki Mushaflardaki “ خHı” harfiyle okunan “ خلافHılaf” sözcüğü üzerinde duracağız.
Sözcüğü “ خلافHılaf (noktalı ha; hı)” olarak ele alınca, “arka” anlamındaki “ خ ل فhlf” kökünden türemiş olan bu sözcüğün anlamı, “tersine, karşısına, tam tersi olarak; arka arkaya” anlamına gelir. Bu sözcüğün birçok türevi (halef, halife, muhalif, muhalefet vs. gibi)Türkçemizde de kullanılır.
Nitekim. Tevbe/81 ve İsra/76’da “karşıt olarak”, “senin ardından” anlamında yer alır.
Bir de bu sözcüğün A’raf/124, Ta Ha/71, Şuara/49 ve Maide/33’te “elleri ve ayakları kesme” ifadesiyle birlikte yer aldığını görürüz. Ve genellikle de “elleri, ayakları çaprazlama kesmek” olarak kabul ederiz. Çapraz kesme; her yandan bir tane kesmek demektir. Bu pozisyon sağ el, sol ayak veya sol el, sağ ayak şeklinde gerçekleşir. Zira bu ancak durumda iki organdan biri ötekinin arkası olur. “Bu el, bu ayak; bu sağ bu da sol” şeklinde belirlenir.
“Hılaf” sözcüğünü noktasız “ حلاف olarak okursak, bu sözcük, “yemin” anlamındaki “ ح ل فh l f” den türemiş olur. Bu kökten gelme Kur’an’da on iki adet fiil ( يخلفنّyahlifünne, خلفتمhaleftüm, يخلفونyahlifune) bir adet de mübaleğa ismifail ( خلاّفhallaf) mevcuttur.
“ حلافHılaf” sözcüğünün anlamı, “toplum arasında olan sözleşme, taahütleşme, ahitleşme,” demek olup, “genellikle birlik, beraberlik, güç birliği konularındaki sözleşme” demektir. (Tac ve LİSAN)
“Ellerin ayakların kesilmesi” ifadesi, “insanın nimetlerden yararlanamaz hale gelmesi” anlamında bir deyime dönüşmüş olmalıdır. Türkçemizde de “bir şeyle ilgisini, ilişkisini kesmek” anlamında “Elini ayağını (eteğini) kesmek (çekmek)” deyimi vardır. Bu deyimi “ حلافHılaf” ile birlikte kullanınca; “sözleşmelerden, yapılmış taahhütlerden; vatandaşlık haklarından yararlandırmama, nimetlerden uzaklaştırma; ilişkisini kesme” anlamına gelmektedir.
Kur’an’da; A’raf/124, Ta Ha/71, Şuara/49’te yer alan “لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ “خِلَافٍ
ifadesinin anlamı. Size verilmiş sözlerden, sizinle yapılmış antlaşmalardan; vatandaşlık haklarından sizi yararlandırmayacağım; onlardan sizin ilişkinizi keseceğim” demek olur.
Nitekim Firavun ve bilginlerinin antlaşmalarını, A’raf/113, 114 ve Şuara/41, 42’de görmekteyiz.
A’raf/113, 114:
113,114Ve o çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginler Firavun'a geldiler: “Eğer galip gelen/ yenen biz olursak, gerçekten bizim için büyük bir ödül olacak/ olacak mı?” dediler. Firavun, “Evet” dedi, “siz kesinlikle yakınlaştırılmışlardan olacaksınız da.”
Şuara/ 41, 42:
41Etkin bilginler geldiklerinde Firavun'a: “Şâyet biz üstün gelirsek, kesinlikle bize bir ücret var mı?” dediler.
42Firavun: “Evet, o takdirde siz, hiç şüphe yok ki, yakınlardan olacaksınız” dedi.
Bu durumda Firavun, bilginlerin ellerini ayaklarını fiziki olarak kesmeyi değil yapılan sözleşmedeki haklardan ve diğer vatandaşlık haklarından mahrum etmeyi bildirmiş olmaktadır.
Bu tespitlerden sonra Kur’an’ın ceza hukuku ile ilgili Maide/ 33’teki maddelerden “اَوْ تُقَطَّعَ اَيْد۪يهِمْ وَاَرْجُلُهُمْ مِنْ خِلَافٍ” hükmünün anlamı da “ Bu suçu işleyen kimselerin “GÖREVLERİNDEN AZLEDİLMELERİ; SÖZLEŞMELERİNİN FESH EDİLMESİ yâni İŞLERİNE SON VERİLMESİ, vatandaşlık haklarından ve diğer sözleşmelerdeki haklarından mahrum edilmesi; ilgi ve ilişkilerinin kesilmesi”dir.
Bazı Kur’an çalışanları, “خِلَافٍ مِنَ min hılafin” ifadesindeki “مِنَ min” edatını Ta’lil için kabul edip “muhalifliklerinden, karşı çıkışlarından; dönekliklerinden dolayı ellerinin ayaklarının kesilmesi” anlamı elde etme yoluna gitmişlerdir.
Gerçekte de Kur’an’da “مِنَ min” edatının Ta’lil için kullanıldığı iki ayette görülür. Bunlar şu ayetlerdir:
Nuh/25
مِمَّا خَط۪ٓيـَٔاتِهِمْ اُغْرِقُوا
25Onlar, hatalarından dolayı suda boğuldular,
Bakara/19
يَجْعَلُونَ اَصَابِعَهُمْ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ مِنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِۜ
Onlar, ölüm korkusuyla yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar.Ne var ki konumuz olan ayetlerde cezanın gerekçesi zaten mevcuttur. Bunun üzerine ikinci bir gerekçe ilave etmek, hem anlamsızdır hem de ana gerekçe ile çakışır.
صلبSALB- صلابةSALABET
“ صلبSalb” (Mastarı “ صلابةsalabet”tir) sözcüğünün anlamı, yumuşaklığın karşıtı, “sertliktir, şiddettir.
Bu anlam ekseninde , “iki yağrın arasından kuyruk sokumuna kadar olan kemiklere; omurgaya” “ صُلبsulb اصلاب aslab ” denir. Bu sözcüğü Tarık/7 ve Nisa/ 23’te görmekteyiz. Bu ayetlerde ve özellikle Tarık/7 de “ صُلبsulb” sözcüğü, insanın üremesine vesile olan hormon ve meninin çıkış noktalarını ifade eder.
Kaba taşları olan yerler ve mekânlar için de bu sözcük kullanılır. Bıçak, ok, mızrak gibi araçların bilenmesini, uçlarının sivriltilmesini sağlayan “ bileği taşına da bu sözcüğün türevlerinden “ الصلبييةes Sulebiyye” denir; “ صلَبتُ السنانsallebtü s sinan” diye ifade edilir.
Ayrıca “kemiklerin toplanıp, yağının çıkarılması” da “ صَلَبَsalebe” fiiliyle ifade edilir. (TAC. ve LİSAN.)
Bu açıklamalardan sonra diyeceğimiz o ki bu sözcüğün gerçek anlamı, SERTLİK, ŞİDDET demektir.
Bu sözcük, fiil formuyla Kur’an’da, A’raf/ 124, Ta Ha/71, Şuara/49,Yusuf/41, Nisa/ 157 ve Maide/33’te yer alır.
Sözcüğün gerçek anlamı “sertlik ve şiddet” olmasına rağmen bu sözcüğün “insanı öldürmek için asma; çarmıha germe” anlamında (!) kullanılışına gelince:
Bazı suçluların bu şekilde cezalandırılmaları Roma hukukunda mevcut bir cezalandırma şekliydi. Hıristiyanlar, inançlarına göre İsa’nın asıldığı ağaç şekline (HAÇ) “ الصليبes saliyb ” derler. Hıristiyanlara: İsa’nın asıldığına, çarmıha gerildiğine inananlara da “ اهل “ الصليب Ehl-i sâlip” denir. Haç şeklinin işlendiği kumaşa, elbiseye de “ ثوب مصلّلبSevbün musallebun” denir.
“ صلبSalb” sözcüğünün “insanı öldürmek için asma; çarmıha germe” anlamı, sözcüğün öz anlamından değildir. Sözcüğün öz anlamı dışında kullanılması; yukarıda belirtildiği gibi Roma Hukukundaki bir cezalandırma türünden kaynaklanmaktadır. Böylece “şiddeti, sertliği; sert davranmayı; işkenceyi” ifade eden sembol araç; olan çarmıh, isim olmuş ve maalesef “ صلب salb” fiili de “öldürmek için adam asmak” anlamına kaydırılmıştır. Kısacası, bu fiile yüklenen, asma, çarmıha germe gibi anlamlar, sözcüğün öz anlamından değildir. Ve bu Kur’an’ın da bir hükmü olmayıp Hristiyan inancının hediyesidir.!
Ta Ha/71. Ayetin teknik yapısı, zaten ““insanı öldürmek için asma, çarmıha germe” anlamına izin vermemektedir.
… ف۪ي جُذُوعِ النَّخْلِۘوَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ …
Ayetin bu bölümü, “ صلبsalb” fiili “ فىfi” edatı, “ جذوعcüzû’, çoğul ismi ve “ نخلnahl” sözcüklerinden oluşmaktadır. “ صلبSalb” sözcüğünü “öldürmek için insan asmak” anlamına alarak bu ifadeyi tercüme etsek, “kesinlikle sizi hurma KÜTÜKLERİNİN İÇİNE ASACAĞIM” anlamını elde ederiz. Ki insan, HURMA KÜTÜKLERİNİN İÇİNE ASILMAZ. Ayette “ فىFi” edatı yerine “ علىAla” edatı olsaydı; bu durumda cümlenin anlamı “sizi hurma kütüklerine asacağım” şeklinde olurdu.
İşin özü kavranılamadığından; “dallara asılan şeylerin orada durması; ya kabında muhafaza edilen bir şeyin durmasına benzetilmiş”; (Keşşaf, Razi) ya da tutarsız ve asılsız olmasına rağmen “ فىFi” edatı, “ علىala” edatı ile aynı anlamda olup “ علىala” edatı yerine de kullanılır” denilerek konuya gereken önem verilmemiş; baştan savma bir tutum sergilenmiştir.
Metne sadakat ve sözcüklerin öz anlamları dikkate alındığında; ayrıca paragrafın ana konusu ve mesajı itibariyle Firavun, Musa’dan yana oluveren yakınlarına, taraftarlarına: “Sizi rahat ortamdan; kentteki işinizden, memuriyetinizden çıkarıp hurma tarlalarında tarım işçiliği yaptıracağım; taş ocaklarında çalıştıracağım; zorlu işlerde çalıştırarak yağınızı çıkaracağım; iliğinizi sömüreceğim” diyerek şiddet ve hiddetini göstermektedir.
Netice olarak, diğer ayetlerde konu edilen “ صلبSalb (şiddet uygulanması, yağlarının çıkarılması)”; kent yaşamından uzaklaştırılıp çiftliklerde tarım işçiliği yaptırılması, taş ocaklarında çalıştırılmasıdır.
A’raf/ 124,
123-126Firavun dedi ki: “Ben size izin vermeden önce ona iman mı ettiniz? Şüphesiz bu, halkını şehirden çıkarmak için, şehirde kurduğunuz gizli bir tuzaktır. Yakında bileceksiniz. Kesinlikle sözleşmelerden; taahhütlerden ilişkinizi keseceğim, sonra da hepinizi kesinlikle rahat ortamdan; kentteki işinizden, memuriyetinizden çıkarıp hurma tarlalarında tarım işçiliği yaptıracağım; taş ocaklarında çalıştıracağım; zorlu işlerde çalıştırarak yağınızı çıkaracağım; iliğinizi sömüreceğim. Çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginler de dediler ki: “Hiç şüphesiz biz sadece Rabbimize dönenleriz. Senin bizi, yakalayıp cezalandırman da sırf Rabbimizin ayetleri gelince onlara iman etmemizden dolayıdır.” –“Ey Rabbimiz! Bize çok çok sabır ver de gevşemeyelim, zaafa düşmeyelim, boyun eğmeyelim. Canımızı da Müslümanlar olarak al!”–
Ta Ha/71,
71Firavun: “Ben size izin vermezden önce mi o'na iman ettiniz? Şüphesiz o, size etkili bilgi öğreten büyüğünüzdür. Andolsun ki sözleşmelerden; taahhütlerden
ilişkinizi keseceğim ve kesinlikle hepinizi rahat ortamdan; kentteki işinizden, memuriyetinizden çıkarıp hurma tarlalarında tarım işçiliği yaptıracağım, taş ocaklarında çalıştıracağım, zorlu işlerde çalıştırarak yağınızı çıkaracağım; iliğinizi sömüreceğim. Ve hangimizin azap bakımından daha şiddetli ve daha kalıcı olduğunu kesinlikle bileceksiniz” dedi.
Azabın daha şiddetli ve daha kalıcı olduğunu; etkili bilginlerin bilmeleri için azabın temadi etmesi ve bunun şiddetli olması gerekir. Bir anda uygulanan ve hayata son veren cezanın (öldürmek için asmak) ; diğer cezalardan azap bakımından daha şiddetli ve daha kalıcı olduğunun; cezaya çarptırılan tarafından; bilinmesi düşünülemez.
Bu durumda “sizi hurma dallarının içine asacağım.” anlamında hayata son verecek bir azap söz konusu olmayıp bu azabın, etkili bilginlerin rahat ortamdan, kentteki işinden, memuriyetten çıkarılıp hurma tarlalarında tarım işçiliği yapmaları; taş ocaklarında çalıştırılmaları; zorlu işlerde çalıştırılarak iliklerinin sömürülmesi şeklinde bir ceza olmasıdır.
Verilecek cezanın bu türde olacağını Ta Ha/71. ayetinin “ Ve hangimizin azap bakımından daha şiddetli ve daha kalıcı olduğunu kesinlikle bileceksiniz” cümlesi de desteklemektedir.
Şuara/49,
49Firavun dedi ki: “Ben size izin vermeden o'na iman mı ettiniz? Şüphesiz ki o, elbette size sihri öğreten büyüğünüzdür! Peki, yakında bileceksiniz! Andolsun, sözleşmelerden; taahhütlerden ilişkinizi kestireceğim ve kesinlikle hepinizi rahat ortamdan; kentteki işinizden, memuriyetinizden çıkarıp hurma tarlalarında tarım işçiliği yaptıracağım, taş ocaklarında çalıştıracağım, zorlu işlerde çalıştırarak yağınızı çıkaracağım; iliğinizi sömüreceğim!”
Yusuf/41,
37-41Yûsuf: “Size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onun te’vîlini size bildiririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir. Şüphesiz ben, Allah'a inanmayan bir toplumun –ki onlar âhireti bilerek reddedenlerin; inanmayanların ta kendileridir– dinini, yaşam tarzını terk ettim. Ve atalarım İbrâhîm, İshâk ve Ya‘kûb'un dinine, yaşam ilkesine uydum. Bizim, Allah'a hiçbir şeyi ortak tutmamız olmaz. Bu, Allah'ın bize ve insanlara bir armağanıdır. Velâkin insanların çoğu kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödemiyorlar. Ey benim zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı birçok rabbler mi daha hayırlı, yoksa her şeye hâkim ve galip
olan bir tek Allah mı? Sizin, O'nun astlarından o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız konusuna Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, Kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte bu dosdoğru/koruyan dindir. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar. Ey benim zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine yine şarap sunacak. Diğeri de kent yaşamından uzaklaştırılıp çiftliklerde tarım işçiliği yapacak, taş ocaklarında çalışacak da kuşlar onu başından yiyecekler. İşte hakkında fetva istediğiniz iş gerçekleşti” dedi.
Nisa/ 157
154-158Ve söz vermeleri ile birlikte üstlerini/ en değerlilerini/Mûsâ'yı Tûr'a yükselttik. Ve onlara: “O kapıdan boyun eğip teslimiyet göstererek girin” dedik. Yine onlara: “Tefekkür/kulluk gününde sınırları aşmayın” dedik. Sonra da onların kendi sözlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerine inanmamaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: “Kalplerimiz örtülüdür/ sünnetsizdir” demeleri –aksine Allah, küfretmeleri; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeleri nedeniyle kalplerine damga vurmuştur. Onların azı dışında, inanmazlar– ve Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmamaları ve Meryem'in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri; “Biz, Allah'ın Rasûlü Meryem oğlu Mesih Îsâ'yı gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle onlardan sağlam bir söz aldık. Oysa O'nu öldürmediler ve o’na sert davranmadılar. Ama onlar için, Îsâ, benzetildi. Gerçekten o'nun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir yetersiz bilgi içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. O’nu kesin olarak öldürmediler. Aksine Allah o'nu, Kendine yükseltti/ derecesini artırdı. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
Maide/33
33,34Allah'a ve Elçisi'ne karşı savaşan; bozum yapmaya teşebbüs etmiş olan ve yeryüzünde kargaşa çıkarmaya çalışanların –siz onlar üzerine güçlü olmazdan/onları yakalayıp denetim altına almazdan önce hatalarından dönenler hariç– karşılığı, ancak öldürülmeleri veya kent yaşamından uzaklaştırılıp çiftliklerde tarım işçiliği yaptırılması, taş ocaklarında çalıştırılmaları yahut sözleşmelerden; taahhütlerden ilişkilerinin kesilmesi, ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için dünyada bir aşağılıktır. Âhirette de onlar için büyük bir azap vardır. Artık iyi bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
Allah'a ve Elçisi'ne karşı savaşan; bozum yapmaya teşebbüs etmiş olan ve
yeryüzünde kargaşa çıkarmaya çalışanların Maide /33 teki cezalarından biri de; meallerde yer alan
öldürmek için asmak (slb) cezası; olmayıp; kent yaşamından uzaklaştırılıp çiftliklerde tarım işçiliği yaptırılması, taş ocaklarında çalıştırılmasıdır. Bu suçun cezalarından biri olan zilletin (hor görülüş,aşağılık) yaşatılmasi için suçluyu asmak amaca engeldir.Suçlu bu dünyada zillet içinde yaşamalıdır.Nitekim Maide/33 dünyada bu şartlar içinde yaşamanın suçlular için bir zillet olduğunu belirtmiştir.
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi, saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
|