Tekil Mesaj gösterimi
Alt 3. April 2009, 12:08 PM   #3
HanifMuslim
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 68
Tesekkür: 8
29 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
HanifMuslim is on a distinguished road
Standart

D. İSLAM ÖNCESİ ARAP EDEBİYATI TEŞBİHLERİ HAKKINDA BİRKAÇ TESPİT

İslam öncesi Arap edebiyatında teşbih konusunda yapılabilecek ilk ve en önemli tespit, bu teşbihlerin daha çok Arapların yaşadığı dar çevreyle -tamamen unun ürünü denecek kadar- çok yakından ilişkili olduğu ve onun etkisinden kurtulamadığıdır. O kadar ki, yaşadıkları bu dar çevre cahiliye dönemi teşbihlerinde bütün özellikleriyle kendisini hissettirmekte, bütün renkleriyle ve tonlarıyla adeta çevrelerini resmetmektedir. Bunun en belirgin şeklini cahiliye dönemi teşbihlerinde görmek mümkündür. Zira cahiliye teşbihlerinin konuları genellikle yaban ineği, yaban eşeği, deve, aslan, karga, kuşların gözleri, kalpleri, kılıç, ateş, göç gıcırtısı, şahin sesi, beyaz ceylan, göçten arta kalan harabeler, yıldızlar gibi kendilerine özgü dar çevrelerinden seçilmektedir. Bunun yanında gemi ve deniz dalgası gibi çevrelerinde çok sık bulunmayan şeylerin, daha az teşbihlere konu olduğu görülmektedir. Cahiliye döneminde Araplar, ifade ve anlatım sanatında son derece ileri oldukları gibi son derece de iyi bir gözlemci idiler. Bu nedenle de etraflarında olan her şeyi, küçük, basit şeyler bile olsalar edebi eserlerinde malzeme olarak kullanabilmişlerdir. Me-
sela her çeşidiyle böcekler, su birikintileri, vahşi hayvanlar, rüzgârlar vb. şeyler, teşbihlerini süsleyen varlıklar arasındadır. Kuşların kalplerini bile teşbihlerine konu edinmişler. Kimi zaman onları hünnaba kimi zaman da kurumuş kötü hurmaya; gözlerini 15 Zerzûr, Ulûmu’l-Kur’ân, s. 319. Süleyman KOÇAK Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII (2007), sayı:4 352 delinmemiş deriye; kanatlarının altını miske, güzel kokuya ve salyalarını da şaraba benzetmişlerdir. Hatta gemi gibi yakın çevrelerinde bulunmayan bir varlığı, hareketleri açısından, çok iyi bildikleri ve yakın çevrelerinde çokça gördükleri deve yavrusuna benzetmişlerdir.
İslamî dönemde durum cahiliyedekine çok yakınken Abbasî dönemi edebiyatında çok büyük farklılaşma yaşanmıştır. Öyle ki, şekil ve biçim dışında teşbihin hiçbir unsuru aynı kalmamıştır. Abbasî döneminden sonra ise kültürel çevrenin değişmesi ile edebî ürünler de buna bağlı olarak büyük değişim geçirmiştir. Teşbih açısından ise şekil ve biçim olarak bir takım değişikliklerin yanında temel ve öz olarak bazı niteliklerini koruduğu gözlemlenmiştir. Teşbih konusunda yapabileceğimiz ikinci önemli tespit ise teşbihin, anlatımın her iki şeklinde de yani hem kısa ve özlü anlatım(îcâz)da hem de uzun anlatım(itnâb)da kullanılmasıdır. Birincisinde teşbih, konunun olmazsa olmazı yani temel unsuru iken ikincisinde söz tamam olduktan ve anlaşıldıktan sonra fazladan bir açıklama ve izah amacıyla kullanılmaktadır. İslam öncesi Arap edebiyatında teşbihin bir diğer özelliği de anlamın eksiksiz bir şekilde ifade edilmesi ve teşbihin tarafları arasındaki benzerliklerin tam olmasıyla ortaya çıkan ince anlatımın, teşbihlerin tamamında değil sadece belirli bir kısmında görülen bir husus olduğudur.

İslam öncesi döneme ait teşbihlerle Kur'an teşbihleri arasındaki farklılıklara yönelik tespitler şüphesiz bu kadarla sınırlı değildir. Teşbih için kullanılan lafızların seçiminde gösterilen titizlik ve dikkat, sahip oldukları estetik ve güzellik gibi içerik ve şekil bakımından daha birçok konuda aralarında farklılıkların olduğu tespitini de buraya ekleyebiliriz16
.
E. KUR’AN DEYİMLERİNDE TEŞBİHİN TEMEL ÖZELLİKLERİ

Kur'ân üslûp ve nazım olarak Arapça olması hasebiyle başta teşbih olmak üzere ondaki edebî sanatların nevzuhur şeyler olduğunu söylemek imkânsızdır. Ancak Kur'an'ın üslûp olarak mûciz olmasının doğal bir sonucu olarak ondaki teşbih ve temsil16 Fadl, el-Belâga, s. 85-88. Kur’an Deyimlerinde Teşbihin Temel Özellikleri Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII (2007), sayı:4 353 lerin kendine has bazı temel özelliklerinin olması muhakkaktır. Bu özelliklerden önemli olanlarını şu şekilde sıralayabiliriz:17
.
1) Çevrenin rengini Alması (ةعٍبطلاو ىوكلا يه دادوتسلا) İçinde bulunduğu çevreyi olduğu gibi yansıtması, örneklerini ve konularını hep bu çevreden seçmesi, hep bu çevrenin izlerini taşıması, Kur'ân'da deyimsel anlatımın tamamına ait olan bir özelliktir. Ancak Kur'ân teşbihlerinde ve temsîllerinde daha net ve yaygın bir şekilde göze çarpmaktadır ve Kur'ân teşbihlerinin en önemli özelliklerinden biridir. Fakat bu çevre İslam öncesi Arap edebiyatında yaygın bir şekilde olduğu gibi sadece belirli bir bölgeye ve topluluğa ait dar bir çevre değildir. Aksine onun çevresi genellikle bütün insanlığı içine alacak derecede geniş olan doğa ve kâinattır. Dolayısıyla o bu çevre devam ettiği sürece açıklama ve etkileme gibi temel görevlerini yerine getirmeye devam edecektir. Onun bütün insanlığı muhatap almasının ve kıyamete
kadar devam edecek olmasının sırrı da burada gizlidir. Çünkü insanlar onun (Kur'ân teşbihlerinin) temel öğelerini çevrelerinde görebiliyorlar, elleriyle dokunabiliyorlar, duyularıyla algılayabiliyorlar, dolayısıyla da tam olarak kavrayabiliyorlar. Buradan anlaşılıyor ki teşbih, Kur'ân'ın bütün insanlığı ve bütün zamanları muhatap aldığını göstermesi konusunda bütün sanatlardan önde gelmektedir. Nitekim Kur'ân'ın insanları imana davet etme konusunda esas aldığı iki temel nokta vardır. Bunlardan birincisi insanın bizzat kendisi, diğeri ise çevresindeki doğa ve kâinattır. Başka bir ifadeyle iç ve dış dünya, mikro ve makro kâinat, enfüs ve afak18
.
Kur'ân teşbihlerinde cansız varlıklarıyla, bitki ve hayvanlarıyla tüm doğa, çok önemli bir kullanım alanına sahiptir. Benzetilen olarak kullanılan objeler arasında şunları sayabiliriz: Yeryüzü, dağlar, taşlar, gemiler, rüzgârın savurduğu kül, su, çöldeki serap, denizdeki karanlıklar, birbirine çarpan dalgalar, atılmış yünler, duvara dayalı kütükler, yüksek ağaçlarla kaplı yeşil bahçeler, yakut, mercan, sararmış hurma dalı, yenilmiş ekin, hurma ağacı kütükleri, insan, hayvan, deve, örümcek, eşek, köpek, kelebek, çekirge vb. daha birçok şey. Bu örnekleri incelediğimizde 17 Fadl, el-Belâga, s. 87. 18 Zerzûr, Ulûmu’l-Kur’ân, s. 320-321. Süleyman KOÇAK
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII (2007), sayı:4 354 iki önemli sonuca ulaşmaktayız. Birincisi, Kur'ân teşbihleri, sadece özel bir zaman, mekân ve topluluğun ilgi alanına girmeyen, konularını tabiattan ve dünyadan olan teşbihlerdir. İkincisi ise benzetmeye konu olan bu şeyler dindar olsun olmasın tüm insan
hayatının vazgeçilmezleri arasındadır. Bu da daha önce de belirttiğimiz gibi onun etkisini daha kalıcı ve güçlü hale getirmektedir19
.
Bir kısım araştırmacılar, bazı tefsirlerde anlatılan hikâye ve rivayetlerden hareketle Kur'ân teşbihlerinin tamamen Arapların dar çevresiyle sınırlı teşbihler olduğu iddiasında bulunmuşlardır20

. Hâlbuki onlar bu rivayetleri bir tarafa bırakıp Kur'ân'daki teşbih örneklerini bizzat incelemiş olsalardı bu iddiayı çürütecek çok sayıda örneklerin olduğunu görürlerdi. Her şeyden önce bir teşbihin sadece Arap çevresiyle ilgili bir teşbih olduğunu iddia edebilmek için teşbihe konu olan şeyin başka hiçbir çevrede bulunmayıp yalnız Arap çevresinde bulunan bir konu olması veya Arap çevresi dışında yetişen birinin anlayamadığı veya anlamakta zorlandığı bir konu olması gerekir. Mesela Kur'ân'da küle, ürkek vahşi eşeklere, köpeğe, ağaca, dağa, taşa, sineğe, başağa, ekine ve çirkinliği sadece Araplarca değil herkes tarafından bilinen şeytanın başlarına benzetmeler yapılmıştır. Bu örneklerde olduğu gibi bir teşbih, hem Arap çevresinde hem de dışında biliniyor, anlaşılıyorsa ve anlaşılması için de
mutlaka Arap çevresinin konumu ve şartlarının bilinmesi gerekmiyorsa, böyle bir teşbihi sadece Arap çevresine has kılmak büyük bir yanılgıdır. Kaldı ki Kur‟ân, çöl halkı olan Arapların fazla tanışık olmadığı deniz ve bazı deniz mamulleri, gemi vb. şeyleri bile teşbihine konu yapmıştır. „Serap gibi yalnız çöl halkının karşılaşabildiği konular ise sadece Araplara has bir durum değildir. Sadece Araplara has gibi görünen konular ise Araplardan başkalarının anlayamayacağı cinsten konular değildir. Mesela ... ٍخٌاوًاثاىٔأ ةىل ذعب ِٓ اهٌزغ جضمٔ ... “ipliğini, iyice, sağlamca büktükten sonra söken kadın gibi olmayın...”21ayeti, verdiği sözde durmayan, anlaşmalarına sadık kalmayan kimseyi, eğirdiği ipleri tekrar söken 19 Fadl, el-Belâga, s. 87-88; Zerzûr, Ulûmu’l-Kur’ân, s. 321; Eren, s. 67. 20 Zerzûr, Ulûmu’l-Kur’ân, s. 323.
21 Nahl, 16/92. Kur’an Deyimlerinde Teşbihin Temel Özellikleri Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII (2007), sayı:4 355 ve eski haline çeviren kadına benzetmektedir22. Şüphe yok ki bu anlam, çevre sınırlarını aşan, belirli bir çevreye hasredilemeyecek cinsten bir anlamdır. Nüzul döneminden önce de sonra da Araplar, “ اهذهع تثوأ ِٓ قشخأ / Sözünden dönen kadından daha aptal” deyimini kullanmaktadırlar. Acemlerin de buna benzer deyimleri vardır. Olmasa bile bu tür deyimleri duyduklarında anlayabilmektedirler. Dolayısıyla yukarıdaki ayetin anlamını çıkarmak için bazı müfessirlerin dediği gibi, bu işi bizzat yapanın Kureyşli aptal
bir kadın olduğunu bilmeye gerek yoktur. Kaldı ki ayette kastedilen kimsenin Kureyşli kadın olduğu da kesin değildir. O halde niye erkeğe değil de kadına benzetme yapıldı denirse buna verilecek en güzel cevap, bu gün bile ip eğirmenin genellikle kadınların uğraş alanına giren bir iş olduğu ve sözden dönme, anlaşmayı
feshetme gibi davranışların kadınlar arasında daha fazla yaygın olduğudur23
.
2) Asli Unsur Olması (هًودب ىٌعولا نتٌ ل ًساسأ ءزج) Daha önce belirttiğimiz gibi cahiliye döneminde teşbih, bir düşünceyi, olayı muhataba aktarma veya onu tasvir etme amacıyla anlatımın her iki şeklinde de kullanılmaktadır. Yani hem fazladan bir açıklama için getirilen, tali bir unsur olarak başvurulabilen hem de konunun olmazsa olmazı, anlamın vazgeçilmezi niteliğinde temel ve aslî bir unsur olarak başvurulan bir sanattır. Kur'ân'da ise teşbih sanatı sadece ikinci amaç için kullanılmaktadır. Başka bir ifadeyle, onun teşbihlerinde vazgeçilmez iki şey; asıl mesabesinde olan „anlam‟ ve bir de onun vasfı, açıklaması ve tasviri başka bir ifadeyle „teşbih‟ bulunmaktadır. Bu özelliğiyle, tasvir ve anlatımda, açıklama ve tesirde mükemmelliği yakalamıştır ki bu aynı zamanda kısa ve özlü anlatımın, belâgatin de zirvesidir. O kadar ki cümleden teşbih hazfedilecek olsa anlatılmak istenen anlam „asıl‟ da teşbih yani „vasıfla birlikte yok olup gider. Bir örnekle bunu açıklamaya çalışalım.
Cenab-ı Hak Karia Suresi'nde şöyle buyurmaktadır: ْىىَ َىَطىفٌّٕا ٓهعٌاو يابجٌا ْىىحو دىثبٌّا طاشفٌاو سإٌا ... “O gün insanlar çırpınıp ya22 Semerkandî, Tefsîru's-Semerkandî, II, 248; Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XX, 87; İzz, Tefsîru’l-Kur’ân, II, 201; Ebu Hayyân, Bahru’l-Muhît, VI, 588; Semîn, Umdetu’l-Huffâz, III, 193-194; Bursevî, Rûhu’l-Beyân, II, 318. 23 Zerzûr, Ulûmu’l-Kur’ân, s. 323-327; Deyim için bkz. Askerî, Cemheretu’l-Emsâl, I, 431; Zemahşerî, el-Müstaksa, I, 99; İmîl Bedî‟, II, 202. Süleyman KOÇAK Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII (2007), sayı:4 356 yılan, sağa sola uçuşan kelebekler gibi olacak ve dağlar atılmış yün gibi olacak”24

. Bu iki teşbihte şunları görmekteyiz:

a. İlk olarak mükellef olan insanın durumu, daha sonra ise yeryüzünün en belirgin ve görkemli coğrafî şekillerinden olan dağlar örnek olarak seçilerek kainatın durumu tasvir edilmektedir ve böylece hesaptan önceki kıyamet sahneleri çok özet olarak anlatılmaktadır. b. Bu çok özlü ve açık anlatım teşbihin bizatihi kendisiyle
gerçekleşmektedir. Zira teşbih cümleden kaldırılacak olsa anlatılmak istenen anlam „asıl‟ da teşbihle yani „vasıf‟la birlikte yok olup gitmektedir. Böylece kıyamette insanlar ve kâinat hakkında edindiğimiz özet bilgimiz de kaybolmaktadır. c. Kur'ân teşbihlerinde çokça gözlemlenen ve de anlatıma son derece büyük bir incelik katan, açıklama ve tasvir amaçlı eklenen, kendine özgü „sıfatlar‟, nitelemeler. Zemahşeri bu durumu açıklamak için şunları söylemektedir: “Bu teşbihte insanlar, ge-
niş bir alana yayılmışlık, kalabalık, perişanlık, rezillik, her taraftan bir yöne doğru hızla koşuşturma konusunda ateşe, ışığa doğru koşuşturan kelebeklere, dağlar ise renklilik, parçalanma ve atılmışlık konusunda renkli yünlere benzetilmektedir”25
.
Yukarıda verilen teşbihli deyimler, teşbihin buraya kadar saydığımız bundan sonra da sıralayacağımız tüm özelliklerini bünyesinde toplayan lafzen mûcez, manen ise mûciz bir örnektir26
.
3) Son Derece İnce Anlatım (ماكحلاو ةطاحلاو ةهاتلا ةقدلا) Kur'ân teşbihlerinde gözlemlenen bir diğer özellik ki bu Kur'ân üslûbunun tamamında vardır de şekil ve içerik olarak sahip oldukları ince, açık, çekici, yetkin ve etkili olağanüstü bir tasvirî anlatımdır. Bu onları aynı zamanda, deyimsel anlatıma, edebî tasvire dönüştüren bir özelliktir. Kur'ân teşbihlerinin ta24 Karia, 101/4, 5. 25 Zemahşerî, el-Keşşâf, IV, 629. Ayrıca bkz. Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXXII, 68, 69; Mahmut Sâfî, İ’râbu’l-Kur’ân ve Beyânuh, XV, 393; Ebu Hayyân, Bahru’l-Muhît, X, 533; Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, IX, 6027-6030; Muhammed Fuad, Garîbu’l-Kur’ân, s. 153; Fadl, el-Belâga, s. 88; Zerzûr, Ulûmu’l-Kur’ân, s. 328-329. 26 Eren, s. 67. Kur’an Deyimlerinde Teşbihin Temel Özellikleri Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII (2007), sayı:4 357 mamında görülen bu inceliğe cahiliye dönemi teşbihlerinde kısmen rastlanır ve çoğu örnekler bu dikkat ve incelikten yoksundurlar.
İslam'ın hidayetinden yüz çeviren kimseleri anlatmak için Kur‟ân şöyle bir benzetme yapmıştır: ... ةسىضل ِٓ ثّشف ةشفٕخضِ شّح ُهٔأو “... Sanki onlar aslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleridirler”27. Onların çağrıdan kaçmalarını anlatmak için sadece “شّح ُهٔأو” “onlar yaban eşekleridirler” ifadesiyle yetinmemiştir. Bilakis onların davetten nefret ve ürkmelerini, çılgınca ve delicesine kaçmalarını, şaşkınlık ve çaresizlik içerisinde uzaklaşmalarını anlatmak ve bu ürküş ve kaçışa ne kadar yatkın ve istekli olduklarını göstermek için “ةشفٕخضِ” sözcüğünü eklemiştir. Bununla da kalmamış, bu kaçışın nedenli hızlı olduğunu ve bunların can havliyle, korkudan arkaya bile bakmadan, başka bir tehlikeye düşüp düşmeyeceğini bilmeden nasıl sağa sola kaçıştıklarını da ifade etmek için “ ِٓ ثّشفةسىضل” „aslandan kaçar gibi‟ ibaresini eklemiştir28
.
Kur'ân teşbihlerini tek tek inceleyenler, her birinde bu dikkat ve inceliği, olağanüstü mükemmelliği görebilirler. Kur'ân'ın bu anlamdaki güzelliğinin şu temeller üzerine oturduğunu söyleyebiliriz. a) Müşebbeh bih(Benzetilen)e Sıfat Eklenmesi Daha önce geçen örneklerde de olduğu üzere طاشفٌا sözcüğü دىثبٌّا sözcüğüyle ذهعٌا sözcüğü de „طىمٌّٕا” sözcüğüyle, “شّحٌا” sözcüğü ise “ةشفٕخضِ” ve “ ةسىضل ِٓ ثّشف” sözcükleriyle nitelenmiştir. Bu nitelemelerin teşbihlerdeki ince anlatıma katkıları ise açıklamaya gerek kalmayacak kadar açıktır. Çünkü teşbihin unsurları son derece açık ve benzeme yönü (vech-ü şebeh) oldukça net ve belirgindir.

27 Müddessir, 74/50, 51.
28 Taberî, Câmiu’l-Beyân, XII, 320-323; Zemahşerî, el-Keşşâf, IV, 187-188; İbn
el-Cevzî, Zâdu’l-Mesîr, VIII, 130-131; Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXX, 186-187;
Kurtubî, el-Câmi’, V, 287; Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, XVI, 230; Elmalılı, Hak Dini
Kur’ân Dili, VIII, 5462-5463; Mahmut Sâfî, İ’râbu’l-Kur’ân ve Beyânuh, XV,
163; Muhyiddin Derviş, İ’râbu’l-Kur’ân ve Beyânuh, X, 293; Hâlidî,
Nazariyyetu’t-Tasvîr, s. 270; Zerzûr, Ulûmu’l-Kur’ân, s. 329; Fadl, el-Belâga,
s. 85, 96. Süleyman KOÇAK
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII (2007), sayı:4
358

Ancak Kur'ân teşbihlerindeki bu durum, benzeyenin tek benzetilenin ise birden fazla olup birbirine yakın ve çok benzer olduğu hallerde daha mükemmel olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü benzeyenin değişen her durumu için, başka birisinin asla yerini tutmayacağı, o durum için en uygun olan bir vasıf getirilmektedir. Mesela Kur'ân'da kıyamet sahneleri çizilmekte ve insanların durumu tasvir edilmektedir. Teşbihli deyimlerle yapılan bu tasvirlerin bazısında insan دىثبٌّا طاشفٌاو “sağa sola uçuşan kelebekler gibi”29kimi yerde ise ششخِٕ داشج ُهـٔأو “etrafa yayılan çekirge sürüleri gibi”30 nitelenmektedirler. Kâria Suresi'nde anlatılan kıyamet sahnesinde insanların durumu kelebeğin hareketine benzetilmiştir. Zira insanlar üzerinde o gün kargaşa ve düzensizlik, başıboşluk hâkim, hareketleri bilinçsizce, nereye gittiklerini bilmeden oradan oraya koşuşup durmaktadırlar. „دىثبٌّا‟ nitelemesi bu durumu anlatmak için getirilebilecek en uygun ve yerinde bir nitelemedir. Zira insanlar kabirlerinden yeni kalkmışlardır. Kamer suresinde anlatılan kıyamet sahnesindeki insanların durumu ise kuvvet ve yoğunluk açısından kelebeğin hareketinden
farklı olan çekirgenin hareketine benzetilmiş ve „ششخِٕ‟ nitelemesi eklenmiştir. Bu ise insanların o durumunu son derece ince bir şekilde anlatmaktadır. Çünkü bu aşamada insanlar çekirgeler gibi sürüler şeklinde her tarafı kaplamışlar ve oraya yerleşmişlerdir. Bu iki teşbih arasındaki fark, ikincisinde insanların mahşerdeki durumunun anlatılmış olmasıdır. Artık insanlar kabirlerinden çıktıktan sonra ve başlarına gelen korku, şaşkınlık ve yorgunluktan sonra mahşerde topluca bir araya gelmişler üzerlerinde endişe, dehşet ve eziklik var. Çünkü hesabı ve sonucunu bekliyorlar. Bütün bu anlatımların, nitelemelerin, gerçeği olduğu gibi aynen resmettiği ve yansıttığı, anlatılmak istenen konu ve temalarla ne derece örtüştüğü ortadadır ve bunlar Kur'ân teşbihlerindeki ince anlatımın en açık örnekleridir31

29 Karia, 101/4.
30 Kamer, 54/7.
31 Begavî, Meâlimu’t-Tenzîl, VII, 427-428; Tabersî, Mecmau’l-Beyân, VI, 67;
Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl, II, 446; Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, V, 151; Kâsımî,
Mehâsinu’t-Te’vîl, XV, 5597; İbn Âşûr, Tefsîru’t-Tahrîr, XXVII, 179; Zerzûr,
Ulûmu’l-Kur’ân, s. 330-332; Fadl, el-Belâga, s. 85; Habenneke,
Abdurrahman el-Meydânî, Emsâlu’l-Kur’ân ve Suverün min Edebihi’r-Râfi’,
Dımeşk, 1992, s. 143. Kur’an Deyimlerinde Teşbihin Temel Özellikleri
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII (2007), sayı:4

359
b) Anlam tablosunu içerik ve şekilsel olarak en gerçekçi ve canlı bir şekilde resmeden, dolgun, etkili, çekici ve ahenkli sözcüklerin seçilmesi Genelde teşbihlerin unsurları, eşanlamlı, alternatif sözcüklerle kurulabilirken Kur'ân teşbihlerindeki sözcükler başka hiçbir sözcükle yer değiştirilemeyecek derecede titizlikle seçilmiş, teş
bihlerdeki ince anlatıma çok açık bir şekilde bizzat katkıda bulunan unsurlardır. Kâria suresinde, kıyamet gününde dağların durumu anlatılırken yapılan teşbihte ٓهعٌاو
32"renkli yün gibi” sözcüğü, telaffuzundaki yumuşaklığı, kulağa gelen hafif nağmesi ve fısıltısıyla arkasına aldığında, sığındığında hemen insanı koruyacakmış gibi duran koca koca, son derece ağır dağları parça parça edilmiş, atılmış, savrulmuş, uçuşan hafif yünlere طىفٌّٕا çevirmesi, onların kıyamet günü aldığı şekli, gerçekçi ve canlı bir şekilde resmetmektedir. Nitekim “ٓهعٌا” yerine yakın anlamlısı olan فىصٌا sözcüğü getirilecek olsa anlatımdaki olağanüstü incelik kaybolup gidiverir. Çünkü ٓهعٌا sözcüğündeki hafifliği çağrıştıran nağme ve musiki, ayrıca anlam kapsamında var olan „renklilik‟, dahası طىفٌّٕا sözcüğüyle aralarındaki musiki ve ses düzeni, ahenk ve ritim hemen uçup gidiverir. Bunu anlamak için şu iki teşbihe dikkatlice bakmak yeterli olur: طىفٌّٕا ٓهعٌا, طىفٌّٕا فىصٌا33
HanifMuslim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
HanifMuslim Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Derin Düşünce (4. March 2011)