Tekil Mesaj gösterimi
Alt 3. April 2009, 12:09 PM   #4
HanifMuslim
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 68
Tesekkür: 8
29 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
HanifMuslim is on a distinguished road
Standart

c) Teşbihin Tarafları(Benzeyen ve Benzetilen)ndaki Çeşitlilik (هٍبشتلا ضزع ًف عٌوٌتلا) Kur'ân'da, teşbih çeşitlerinde görülen soyut-somut sınıflandırmalarına ek olarak gözlemlediğimiz bu „çeşitlilik‟, onun teşbihlerine ayrı bir incelik ve mükemmellik katmaktadır. Dikkat edilirse Kur'ân teşbihleri bazen iki canlı varlık arasında, bazen iki cansız varlık arasında gerçekleşmekte, bazen benzeyen canlı, benzetilen cansız bir varlık olabilmektedir. Hatta bu benzetme iki gaybî varlık arasında bile yapılabilmektedir. İlk üç çeşitle alakalı örnekler daha önceden geçti. Sonuncuyu örneklendirerek konuya açıklık getirelim. ُٓطاُشٌا سوؤس هٔأو اهعٍط “Tomurcukları şeytanın başları gibidir”34

. Cehennemliklerin yiyeceklerinden olan zakkum ağacının tomurcukları, yine gaybî bir konu olan çirkinliğin sem32 Karia, 101/5. 33 Zerzûr, Ulûmu’l-Kur’ân, s. 332; Habenneke, Emsalu’l-Kur’ân, s. 144. 34 Sâffât, 37/65. Süleyman KOÇAK Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII (2007), sayı:4 360 bolü şeytanın başlarına benzetilmiştir. Bu da teşbihi son derece açık, etkili ve canlı bir anlatım haline getirmiştir35
.
Bu yorumda Câhiz'le aynı düşünen Müberrid şu ifadelere yer vermektedir: “Bazı inkârcılar bu ayetle ilgili olarak itirazlar öne sürmüşler, gaybî olan ancak görünen (hazır) bir şeye benzetilebilir diyerek ayette geçen „şeytanın başları‟nı gözle görünen bir olgu olmaması dolayısıyla benzetilen olamayacağını söylemişlerdir. Hâlbuki Cenab-ı Hak önceden insanların düşüncesinde şeytanı son derece çirkin bir varlık olarak resmetmiş ve bunu gözle görülen, inkâr edilemez somut bir gerçek olarak yerleştirmiş daha sonra da insanların nefret ettiği bir ağacı ona benzetmiştir"36 Nitekim şeytanın insan zihninde kötülük, çirkinlik ve iğrençlik gibi tüm olumsuz özelliklerin bir simgesi olarak yerleşmesinden dolayıdır ki Araplar bir şeyi çirkin olarak nitelemek istediklerinde ْاطُش ِٓ حبلأ ىه “Şeytandan daha çirkin” derler. Ayette geçen teşbihin, gerçekte somutun somuta benzetildiği bir teşbih olduğunu söyleyenler de vardır. Zira ağaç, onun tomurcuğu, cehennemliklere yedirilen meyvesi ve şeytanın başları somut şeylerdir, ancak gayb dünyasının objelerinden olduğu için görülememektedirler. İyice bakıldığında ise teşbihin iki gaybî olgu arasında olduğu görülecektir37
.
4) Merkezinde İnsanın Olması (ىاسًلا لوح ىارودلا) Kur‟ân, hayat devam ettiği sürece insanlığın hidayet kaynağı ve doğru yol rehberi olmayı hedeflediği için, her anlatımında olduğu gibi teşbihlerinin tamamında da merkezine hep insanı almıştır. Teşbihlerini zaten insan için yapan Kur‟ân'da, yeri gelmiş benzeyen bizzat insanın kendisi olmuştur. Kendisi bir benzetmeye konu olurken tamamen içinde bulunduğu duruma uy35 Taberî, Câmiu’l-Beyân, X, 494; Zeccâc, Meânî’l-Kur’ân, IV, 306, 307; Enbârî, ez-Zâhir, I, 170; Semerkandî, Tefsîru's-Semerkandî, III, 116; Mâverdî, enNüket ve’l-Uyûn, V, 51-52; Vâhidî, el-Vasît, III, 526; İbn el-Cevzî, Zâdu’l-
Mesîr, VI, 298; Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXVI, 124; Râzî, Nihâyetu’l-Îcâz, s. 194; Kurtubî, el-Câmi’, IV, 231; Semîn, Umdetu’l-Huffâz, II, 475; Âlûsî,
Rûhu’l-Meânî, XIII, 140-141; Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VI, 4055-4056; Mahmut Sâfî, İ’râbu’l-Kur’ân ve Beyânuh, XII, 63-64; Muhittin Dervîş,
İ’râbu’l-Kur’ân ve Beyânuh, VIII, 277-282; el-Mu’cemu’l-Esâsî, s. 713; Zerzûr, Mu’cemu’l-Kur’ân, s. 333-335; Habenneke, el-Emsâlu’l-Kur’âniyye, s. 83.
36 el-Müberrid, el-Kâmil fi'l-Luga, II, 996. 37 Zerzûr, Ulûmu’l-Kur’ân, s. 319-320; Deyim için bkz. Câhiz, el-Hayavân, VI, 213; İmîl Bedî‟, II, 595. Kur’an Deyimlerinde Teşbihin Temel Özellikleri Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII (2007), sayı:4 361 gun benzetmeler yapılmış. Ona yapılan benzetmelerse bizzat kendi çevresinden onu çepeçevre kuşatan, varlığı ve yaşamı için vazgeçilmez olan doğadan, kâinattan alınmıştır38
.
5) Benzetilenlerine Değerli Değersiz Her Şeyi Konu Edinmesi ( " ةوٍق " وأ هب هبشولا " هتسافً " ةٌاٌع عضوه تسٍل ) Bu özellik her ne kadar İslam öncesi Arap edebiyatında bulunan bir özellik olsa da sonraki dönemlerde bazı edebiyatçılar, teşbihlere konu olan şeylerin maddî değerini, ilginçlik ve orijinalliğini öne çıkardıklarından dolayı bu tutumu Kur'ân'a yakıştıramamış, eleştiri ve alay konusu etmişlerdir. Kur'ân teşbihlerinde dikkate alınan konu, benzetilenin „kıymeti‟ ve „hoşluğu‟ değil, onun sanatsal değeridir. Bundan dolayı da Kur'ân teşbihleri, sadece bazı dönemlerde belirli edebiyat çevreleri tarafından kendi dönemlerinde yaygın olan sanatsal ve sosyal değer ölçülerinden hareketle güzel bulunan teşbihler gibi değildir. Aksine her zaman ve zeminde geçerli olan teşbihlerdir. Belirli bir zaman diliminin ve
çevrenin özelliğini taşımadığı içindir ki, anlamca açık ve şekil olarak etkili olmasında hiçbir azalma ve daralma olmamıştır39 Kur'ân'ın bazı mesel ve teşbih(temsîl)lerinin benzetilenlerinde görülen hakirlik ve basitlik, belâgate aykırı olmadığı gibi, aksine belâgatin bir gereğidir. Mesela, 'ilmiyle amel etmeyenlerin kitap yüklü merkebe'40

, 'Allah'tan başka dostlar edinenlerin, evlerin en zayıfı olan örümcek evinden medet umanlara' benzetilmesi41, konunun gayet çarpıcı ve etkili bir şekilde ifade edilmesine yardım etmektedir. Bu sırrı ve inceliği anlamayan veya anlamazlıktan gelen müşrikler bunu tenkit konusu yapmışlar, Yahudiler ise alay etmişler ve “bu Allah kelamına benzemiyor” demişlerdir42

. Hâlbuki benzetilenin yüceliği benzeyenin yüceliğiyle doğru orantılıdır. Benzeyen yüce olursa benzetilen de yüce olur; basit 38 Fadl, el-Belâga, s. 88. 39 Zerzûr, Ulûmu’l-Kur’ân, s. 322; Şerif Mansûr, el-Emsâl fi’l-Kur’ân, s. 45-50. 40 Cuma, 62/5. 41 Taberî, Câmiu’l-Beyân, X, 142-143; Ebû Sa‟d, Mu’cemu’t-Terâkîb, s. 64; Âyet için bkz. Ankebût, 29/41. 42 Taberî, Câmiu’l-Beyân, I, 213; Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 263; Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, II, 124-125; Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl, I, 43-44; Kurtubî, el-Câmi’, I, 47; Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl, I, 54; Vâhidî, el-Vasît, I, 107; Şerîf Mansûr, el-Emsâl fi’l-Kur’ân, s. 47-50; Eren, s. 68. Süleyman KOÇAK Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII (2007), sayı:4 362 ve bayağı ise o da basit ve bayağı olur. Nitekim „hak‟ gayet açık ve
aydınlatıcı ve yol gösterici olduğu için ziya ve nura, batıl ise bunun tersi olduğundan karanlığa benzetilmiştir43

. Bu konuyla alakalı olarak Cenab-ı Hak şu gerçeği bildirmektedir: “Şüphesiz Allah bir sivrisineği, hatta daha küçük veya büyüğünü mesel olarak getirmekten çekinmez. İman edenler bilirler ki, o şüphesiz haktır, Rablerindendir. Ama küfre sapanlar “Allah böyle bir meselle ne demek istedi şimdi” derler. Allah onunla birçoklarını şaşırtır. Yine onunla birçoklarını yola getirir. Onunla şaşırttıkları, fasıklardan başkaları değildir”44
.
Bilinmelidir ki, insanların gözünde basit ve çirkin olan şeylerle benzetme yapmak ve bu şekilde gerçekleri dile getirmek ve gün ışığına çıkarmak, utanmayı ve çekinmeyi gerektirecek bir husus değildir. Zira Cenab-ı Hak, büyük-küçük, basit-değerli, iyi-kötü, güzel-çirkin ne varsa hepsini kendisi yaratmış ve bunların her birinde ilminin, hikmetinin ve kudretinin kemaline işaret eden deliller gizlemiş ve insanların bakışlarını onlara çevirmelerini istemiştir ki yarattığı şeyleri tefekkür etsinler, sanatının mükemmelliğini düşünsünler ve böylece yaratılandan yaratıcıya, eserden müessire, sanattan sanatkâra ulaşabilsinler45

. Allah sivrisinek ve benzeri basit varlıkları yaratmaktan ve insanların gözlerinin önünde sergilemekten çekinmediği gibi, onları dile getirmekten ve onlarla misal vermekten çekinmez46

. Allah'ın kudretinde arş ve sivrisinek eşittir. Birini yaratmak diğerini yaratmaktan asla zor değildir47 . Ayrıca insanların küçük gördüğü mahlûkatta Allah'ın yüceliğine ve eşsiz hikmetine işaret eden o derece müthiş deliller ve harikuladelikler vardır ki bugün modern ilimler için uzun, yorucu araştırma ve incelemelere konu olmuşlardır.
Hatta ilim adamları onların ilginç hayatları, olağanüstü özellikleri ve sayısız çeşitleri hakkında birçok kitap kaleme almıştır. Bu özelliklerini bilenler için onların temsîllerde kullanılması, hiçbir şekilde garip karşılanacak, küçümsenecek bir husus değildir.

43 Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 262; Kâsımî, Mehâsinu’t-Te’vîl, II, 86; Şerîf Mansûr, el-Emsâl fi’l-Kur’ân, s. 47-48; Eren, s. 68. 44 Bakara, 2/26. 45 Habenneke, el-Emsâlu’l-Kur’âniyye, s. 24. 46 Kâsımî, Mehâsinu’t-Te’vîl, II, 86; Habenneke, el-Emsâlu’l-Kur’âniyye, s. 24; Eren, s. 68. 47 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 45; Eren, s. 68. Kur’an Deyimlerinde Teşbihin Temel Özellikleri Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII (2007), sayı:4 363 Aksine insanların dikkatlerini o yöne çekmek ve onlar hakkında derinlemesine araştırma yapılmasını teşvik etmek için gereklidir bile. Bütün bunları görmemek için bir insanın ya kör ya da görmemezlikten gelmesi gerekir. Müminlere gelince onların bilginleri bu benzetmelerle ne anlatılmak istendiğini bilirler ve ondan ibret alırlar. Konu hakkında fazla bir bilgisi olmayanlar ise bu benzetmelerin gerçek ve Rablerinin katından olduğuna inanırlar. Çünkü onlar, bu Kur‟ân'ın ilim ve hikmet sahibi, her türlü boş sözden ve boş işten münezzeh olan Allah katından olduğunu bilirler48
.
6) Hedefle uyumlu olması (هلجأ يه تقٍس يذلا ضزغلا عه قاسّتلا) Kur'ân teşbihleri, ifade edilmek istenen anlamla son derece uyum arz eder. Onlara baktığımızda, bir şeyin farklı özelliklere sahip olmasından dolayı birden fazla şeye benzetildiğini görmekteyiz. Ancak her bir benzetme, anlatılmak istenen konuya uygun olarak seçilmekte ve son derece isabetli bir tercih yapılmaktadır. Buraya kadar anlattıklarımız Kur'ân teşbihlerinin bazı karakteristikleridir. Konuyu daha iyi anlatabilmek için bunları bir
kaç deyim üzerinde gösterelim. ... َُذمٌا ْىجشعٌاو داع ًخح ... “Aya da hurmanın eskimiş dalı haline gelinceye (iyice incelip küçülünceye) kadar menziller takdir ettik”49

. Şairlerin üzerinde aşk şarkıları söyledikleri ay, benzetmelerde bazen benzeyen bazen de benzetilen olmuştur. Kur'ân da ayı, dünya için ışık kaynağı olması dolayısıyla bir nimet olarak görmüş ve onu benzetmelerine konu etmiştir. Nitekim ayette geçtiği üzere son evresinde aldığı şekli anlatmak üzere onu, kurumuş hurma dalına benzetmiştir. Bu ifadenin anlatmak istediği şey, onun bu son evrede olabildiğince küçüldüğü ve inceldiğidir. Ay ki gökyüzünün en net görünen ve en haşmetli gezegenidir. Gecenin zifiri karanlığını yok edecek büyüklükte bir lamba gibi insanı hayrete ve dehşete düşüren bir cisimken öylesine küçülüyor, inceliyor ki gözle görülmeyecek bir hal alıyor. Koskoca bir yıldız hiçbir varlığı ve değeri olmayan, ya da yok olmak üzere olan bir varlığa dönüşüyor50

48 Habenneke, el-Emsâlu’l-Kur’âniyye, s. 24. 49 Yâsîn, 36/39. 50 Mâverdî, en-Nüketü ve’l-Uyûn, V, 18; Begavî, Meâlimu’t-Tenzîl, VII, 18; Tabersî, Mecmau’l-Beyân, V, 24; Zemahşerî, el-Keşşâf, III, 223; Nesefî, Süleyman KOÇAK Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII (2007), sayı:4 364 Bu benzetmedeki anlatımın ve seçilen sözcüklerin inceliğini anlamak, ne derece kısa ve özlü olduğunu, lüzumsuz hiçbir detayın olmadığını görmek, insanın uzak-yakın çevresiyle ne kadar iç içe olduğunu fark etmemek imkânsızdır. Zira güneşin devamlı sabit bir manzarası varken, ay devamlı değişkendir. İnce bir hilal olarak görülmekte, gittikçe kalınlaşıp dolunay haline gelmekte ve sonunda yine hilal şeklini almaktadır. Ayet-i kerime, ayın menzillerinden bahisle, onun son evresindeki durumunu hurmanın eskimiş beyaz bir dalına benzetmektedir51

. Zemahşeri'ye göre hilal halindeki ay, üç cihetle yaşlı eski hurma dalına benzer. Hurmanın eski dalı incelir, kıvrılır ve sararır. Hilal halindeki ayın durumu da böyledir52. Hamdi Yazır, ayetin yorumunda şu ince nükteye temas eder: "Bu teşbih pek bediîdir. Zannedildiği gibi hilalin ilk ve son şeklini göstermekle kalmıyor, ayın o menzillerde giderken arz etrafında bir ayda kat ettiği yörüngenin bir mürtesemini de göstermiş oluyor"53

. Yani, ayın dünya etrafında bir ayda çizdiği yörünge, şekil olarak “hurmanın eskimiş beyaz bir dalı” teşbihinde anlatılan bir görüntü göstermektedir. Bu ayetle ilgili olarak, işârî tefsir ekolünün en önemli simalarından Bursevî‟nin kaydettiği bir anlama dikkat çekmek yerinde olur. Ona göre, "bazı zatlar güneş gibi, bazıları da ay gibidir. Şems gibi olanlar daima marifet ziyası neşrederler. Bunlar sahib-i temkin kimseler olup, gayr-ı mütelevvindirler. Yani renkten renge, şekilden şekle girmezler. Ne küsuf bunlara arız olur, ne de bir perde. Kamervâri olanlar ise, bir halden başka hale intikal eder dururlar. Sahib-i telvindirler, yani bir kararları yoktur, renkten renge girerler. Dolunay misali kemale erdikleri de olur, hilal misali inceldikleri de"54
.
Bir başka deyimde ... ّشٌّا ِٓ ْاطُشٌا هطبخخَ ٌزٌا َىمَ اّو “Faiz yiyenler cin, şeytan çarpmış, delirmiş kimseler gibi davranırlar...”55

Medâriku’t-Tenzîl, III, 1441; Semîn, ed-Dürrü’l-Masûn, IX, 270-271; Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl, II, 282; Bikâî, Nazmu’d-Dürer, XVI, 131-132; Kâsımî, Mehâsinu’t-Te’vîl, XIV, 5005; Hicâzî, et-Tefsîru’l-Vâdıh, III, 184; Fadl, el-Belâga, s. 85-89. 51 Eren, s. 108. 52 Zemahşerî, el-Keşşâf, III, 323; Bursevî, Rûhu’l-Beyân, III, 313; Eren, s. 108. 53 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VI, 4031. 54 Bursevî, Rûhu’l-Beyân, III, 313; Eren, s. 109. 55 Bakara, 2/275. Kur’an Deyimlerinde Teşbihin Temel Özellikleri Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII (2007), sayı:4 365 denilmektedir. Dikkatlice bakıldığında, Kur'ân'ın faiz yiyenlerin psikolojik ve fiziksel durumlarını ince bir teşbihle resmettiği görülecektir. Zira faiz yiyenler insanların emeklerini ve alın terlerini sömürdükleri için içlerinin rahat ve gönüllerinin huzurlu olması mümkün değildir. Bu nedenle de ruhsal ve fiziksel rahatsızlıklar peşlerini bırakmaz. Yukarıdaki teşbihte de anlatılmak istenen budur. Şeytanın çarptığı bir insan, nasıl ki ruhen sağlıklı, bedenen rahatsız, aklen sağlam olamazsa faiz yiyenler de aynen böyledir. Yani verilen ceza işlenilen suçun aynısıdır56
HanifMuslim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
HanifMuslim Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Derin Düşünce (4. March 2011)