Tekil Mesaj gösterimi
Alt 20. September 2008, 09:53 AM   #1
elmuh
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 96
Tesekkür: 45
47 Mesajina 108 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
elmuh is on a distinguished road
Standart Ayet kavramı hakkında

AYET KAVRAMI HAKKINDA

Ayet kelimesi Kuran’da en çok geçen kelimelerden biri , temel bir kavram olmasına rağmen maalesef yeteri kadar anlaşılmamıştır. Bakın, Diyanet’in sayfasında “Ayet Nedir” başlığı altında nasıl tarif edilmektedir.

“Kur’an-ı Kerim’de durak işaretleri arasındaki cümle ya da ifadelerdir”

Tamamen şekilsel, kavramın ne ifade etmesi gerektiğine uzaktan yakından değinmeyen bir mantıkla yapılmış bir tarif.

Ayet kelimesinin bu tarifinin yarattığı zihinsel karışıklık ise her boyutta kendini göstermekte, Kuran’ın gerektiği gibi anlaşılmasında oldukça problem çıkarmakta, ayet kelimesinin geçtiği yerde zihinde uyanması gereken karşılık değil son derece dar, şekilsel bir kavram oluşmaktadır.

Kuran’da tekil olarak ayet, çoğul olarak ayat olarak geçen bu kelimenin sözlük anlamı “açık alamet” demektir. Açık alamet açıkça duyularla kavranabildiği gibi, akli kıstaslar ile de ulaşılabilirliği kapsayan bir kavram, mantıksal bir çıkarım olabilir.

Alamet kavramı , kendiliğinden görünen, belli olan anlamını içermektedir. Ayet (Açık Alamet )ise kendiliğnden görünenin, belli olanın daha açık anlamlandırılmasına, tanımlanmasına yardım etmektedir. Örneğin duman bir alamet ise ateş onun bir yangın olduğunu daha açıkça ortaya koyar.

Sözlük anlamına bu şekilde değindikten sonra Kuran’daki kullanımına bakar isek, Allah kendi vahyi olan sözleri için bu kelimeyi sık sık kullanmıştır. Yukarıdaki Diyanetin tarifi bu özü belirtmiş olmasa da aslında bu tarife değinmekte, ancak zihinde ortaya çıkarması gereken anlam zenginliğini oluşturmakta yetersiz kalmaktadır.

Ayet kelimesi meallerde yerine göre ve çeviriyi yapana göre farklı Türkçe kavramlarla dile getirilmiş bu da çok yerde asıl anlamını kaydırmıştır. Anlam kayması belki çoğunlukla meal yazarının kasdı nedeniyle değil ama okuyanın bu kavramı iyi bilmemesi nedeniyle asıl kastedilen anlamı dışında anlaşılmasına neden olmaktadır. Meallerde ayet kelimesi, mucize, delil, ayet, işaret gibi geçtiği yere, çeviriyi yapanın görüşüne göre farklı kelimelerle ifade edilmiştir.

Ayet sözcüğü etrafında yapılan en bilindik sınıflama, ayetleri Kelami Ayetler (Kuran ayetleri) ve Kevni Ayetler (Doğadaki ayetler) şeklinde ikiye ayırmaktadır.

Kişisel görüşüm, herhangi bir konuda sınıflama, kategorik yaklaşım yapmak her ne kadar anlaşılabilirliği kolaylaştıran bir soyutlama metodu ise de, bu metodun, kategorik tanımlamanın yarattığı kısıtlamaları da, daha doğrusu zihinsel yönlendirme, anlam daraltma tehlikesini de göz ardı etmemek gerekir. Bu nedenle çeşitli örnekler üzerinden giderek bu kavram üzerinde çalışmayı daha uygun buluyorum.

Kuran’da ayet kelimesinin belli başlı kullanımlarına, bazı örneklerle, daha yakından bakarsak:

Ayet kelimesi pek çok yerde Allah’ın kendi sözleri olarak kullanılmıştır:

Bakara 99: Andolsun biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fasıklardan başkası inkâr etmez.

Bakara 151: Nitekim kendi içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitabı, hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir Elçi gönderdik.

Bakara 242: Düşünesiniz diye Allâh size âyetlerini böyle açıklamaktadır.

Bakara 252: İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; onları sana bir hak olarak okuyoruz. Sen de gönderilen elçilerdensin.

Hud 1: Elif, Lam, Ra. Bu, hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış,sonra da ayrıntılı olarak açıklanmış bir Kitaptır,

Yusuf 1: Elif, Lâm, Râ. Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.

Hicr 1: Elif, Lam, Ra. Bunlar, kitabın, apaçık olan Kur'an'ın ayetleridir.


Ayet kelimesi Kuran’da pek çok yerde, açık alamet, kanıt anlamında kullanılmıştır:

Yusuf 105: Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler.

Fussilet 37: Gece, gündüz, güneş ve ay O'nun ayetlerindendir. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Alah'a secde edin, ki bunları kendisi yaratmıştır. Eğer O'na ibadet edecekseniz.

Yasin 33: Ölü toprak kendileri için bir ayettir; biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler.

Şuara 197: İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir ayet değil mi?


Allah doğadaki olayların kendi ayetleri olduğunu, kendisinin belirtisi olduğunu söylemekte. Doğada Allahın ayetleri var ancak insanlar bunun farkında değiller…

Doğadaki olaylar incelenince muhteşem bir aklın, muhteşem bir gücün bu olayların arkasında olması gerektiği mantıksal bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle Rabbimiz bu olaylar üzerinde düşünüp öğüt almamızı istemektedir.

Ankebut 44: Allah gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz, bunda iman edenler için bir ayet vardır.

Nahl 11: Onunla size ekin, zeytun, hurmalıklar, üzümler, türlüsünden meyveler bitirir, elbette bunda tefekkür edecek bir kavm için bir âyet var

Nahl 12: Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır.

Nahl 13: Daha sizin için Arzdan muhtelif renklerle yarattıkları, neler var, elbette bunda tezekkür edecek bir kavm için bir âyet var

Nahl 67: Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden kurdukları çardaklarda hem sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızık edinmektesiniz. Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır

Ankebut 44, Nahl 11-13’ten de anlamış olduğumuz gibi, doğadaki olaylar apaçık, göz önünde olan olaylar olmasına karşın, onların insanlar için apaçık alamet (ayet) olması için iman etmek, onlar üzerinde, tefekkür etmek, aklı kullanmak ve tezekkür etmek gerekmekte.


Ayet Kelimesi Kuran’da bazı yerlerde insanların sembolleri, anıtları, açık alametleri anlamında kullanılmıştır:

Şuara 128: "Siz, her yüksekçe yere bir ayet (alamet-anıt-bina) yapıp oyalanıp eğleniyor musunuz?"

Hud kavmine hitap ederken onların yapmış oldukları anıtlar için ayet kelimesini kullanmakta.

Ali İmran 96: De ki: "Allah, doğrusunu söylemiştir. Hadi artık hanîf olarak İbrahim'in milletine uyun! Müşriklerden değildi o."

Ali İmran 97: Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve bütün alemler için hidayet olandır.

Ali İmran 98: Apaçık ayetler, İbrahim'in makamı vardır orada, oraya giren, güven bulur. Yoluna gücü yetenin o evi ziyaret etmesi, insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır. Kim nankörlük ederse hiç kuşkusuz, Allah bütün âlemlere muhtaç olmayacak bir Ganî'dir.


Ali İmran 97-98, Beyt’in İbrahim’in makamının açık bir alameti olduğu bildirilmekte. Kitap ehli’ne ve Müslümanlara İbrahimin milletine uymaları emrediliyor. İbrahimin milleti soyut bir kavram olmaktan çıkarılıyor, bu dinin geçmişten gelen, hatırası, kökleri olan bir din olduğu, Beyt’in İbrahimin Resullüğünün açık bir alameti olduğu bildiriliyor ve gücü yetenlerin Beyt’i ziyaret etmeleri Allah’ın hakkı olarak ortaya konuluyor. Allah, Kimseye muhtaç olmayan, bu emre uymayacaklara da muhtaç olmadığını bildiriyor.

Ayet Kelimesi Kuran’da pek çok yerde Resullerden, Resul olduklarına dair istenilen kanıt olarak geçmektedir. Bu tür ifadelerde meallerde çoğunlukla “mucize” olarak tercüme edilmiştir.

Salih ve Semud kavminin hikayesi tam ibretliktir. Hud 63-68 de de bahsedilen kıssa’yı inceleyelim.

Şuara 153-158:

Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin."

"Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir görelim."

Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir."

"Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar.

Sonunda onu kestiler, ancak pişman oldular.

Böylece azab onları yakaladı. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.


Kavmi Salih’in Allahın Resul’ü olduğuna inanmıyor, Resul olduğuna dair bir kanıt istiyor. Allah’ta onları bu inançsızlıkları nedeniyle sıkı bir imtihana tabi tutuyor. İstedikleri kanıt olarak onlara bir deve gösteriliyor. Bildiğimiz deve. Allah onun hakkını tayin ediyor ve ona dokunmayın diyor. İmtihan bu. Ne kadar basit, ama gözü dönmüşler Allahın imtihanını kendi heva’larına uygun bulmayıp, “etten kemikten deve işte, ne olacak” diyerek deveyi kesince yeryüzünde hiç yokmuş gibi oluyorlar.

Ayet Kelimesi olmuş bitmiş olayları kanıt, açık alamet olarak göstermekte de kullanılmaktadır:

Ankebut 15: Böylece biz onu (Nuh) ve gemi halkını kurtardık ve bunu alemlere bir ayet (kendisinden ders çıkarılacak bir olay) kılmış olduk.

Ankebut 35-37: Elçilerimiz Lut'a geldikleri zaman o, bunlar dolayısıyla kötüleşti ve içi daraldı. Dediler ki: "Korkuya düşme ve hüzne kapılma. Karın dışında, seni ve aileni muhakak kurtaracağız. O ise, arkada kalacaktır."

"Şüphesiz biz, fasıklık yapmalarından dolayı, bu ülke halkının üstüne gökten iğrenç bir azab indireceğiz."

Andolsun, biz akledebilecek bir kavim için orada apaçık bir ayet bırakmışızdır.



Kuran’da geçen ayet kelimesinin zihinlerde istenilen karşılığı bulması adına çeşitli örnekler le desteklenen bu çalışma şüphesiz tüm örnekleri kapsamıyor. Ancak en temel kavramlardan biri olan ayet kelimesinin ifade ettiği anlamın kavranması için yeteri kadar açıklayıcı olduğuna inanıyorum.
elmuh isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla