Tekil Mesaj gösterimi
Alt 1. October 2008, 07:16 AM   #4
EVVAB_İNSAN
Uzman Üye
 
EVVAB_İNSAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
EVVAB_İNSAN is on a distinguished road
Standart

ÜMMÜ UMÂRE

Künyesiyle meşhur olan bu asker-tebliğci hanımın esas adı Nüseybe binti Ka’b’dır. Mücadele, savaş, diplomasi gibi değerler ölçü alındığında denebilir ki, bu büyük hanım Asrısaadet’in büyük kadınları listesinin başında yer alır. O, özellikle Hz. Peygamberce yönetilen savaşlarda gösterdiği başarılarla, belki de bütün İslam tarihinin en dikkate değer asker-kadınlarından biridir.

Gazi hanımı, şehit anasıdır.

Nüseybe’nin, İslam tarihi bakımından önem arzeder faaliyetleri onun, ünlü Akabe Bîatleri’nde görünüşüyle başlar. Bilindiği gibi, bu Akabe andlaşmalarıyla İslam Peygamberi, çağrısını Medine’ye ulaştırmış ve orada bir tebliğciler kadrosu oluşturmuştu. Bu kadronun çalışmaları sonucu, Medine hemen tamamıyla Müslümanlaşmış ve bir süre sonra da İslam devletinin merkez şehri haline gelmişti. İşte bu Akabe Bîatleri’nde de Medine’yi temsil eden yetmiş üç Müslüman erkeğin yanında yalnız iki kadın vardı ve bunlardan biri de Ümmü Umâre idi. Demek oluyor ki, o hicretten bir buçuk yıl kadar önce Müslümanlığı kabul etmiş ve bu dini kabulü anında bile çok üst seviyede bir hizmetin içinde yer alabilmiştir.

İslam’a grişi ile, tarih sahnesinde işgal ettiği büyük yeri ona kazandıran faaliyetleri, aynı anda başlamıştır. Akabe andlaşmasından sonra, Medine’nin Müslümanlaşmasında rol aldı. Hicretten sonra onu Uhud Harbi, Hudeybiye Andlaşması, Hayber Seferi, Kaza Umresi, Huneyn Savaşı, Yemâme Seferleri gibi, İslam tarihinin en önemli askeri hareketelerinde sahnede görüyoruz. Bütün bu olaylar boyunca o, eşi ve çocuklarını da yanında bulundurmuş ve oğullarından birini, Yemâme Seferleri sırasında şehit vermiş, aynı seferlerde kendisi de bir kolunu kaybetmiştir.

HER ŞEY PEYGAMBER İÇİN

Nüseybe’nin, h. 3 yılında meydana gelen Uhud Harbi’ndeki hizmeti, bizzat İslam Peygamberi tarafında övülmüş bir hizmet olarak, İslam kaynaklarında saygıyla anılmaktadır. Nüseybe’nin kendi ağzından, İbn Sa’d’deki şekliyle

özetleyelim: “Daha savaşın başında yaralılara su vermek üzere görev almıştım. İlk zaman harp, Müslümanlar lehineydi. Sonra durum değişti. Hz. Peygamber’in hayatı bile tehlikeye düştü. Ben hemşireliği bırakıp Hz. Peygamber’in yanına koştum. Kocam, iki oğlum ve ben Hz.Peygamber’i korumak için onun önünde kalkan görevi yapıyorduk. Bir ara İbn Kumey’e adlı müşrik haykırdı: “Neredesin Muhammed, sen yaşadıkça bize hayat yok. Seni öldüreceğim.” Ve ardından Hz. Peygamber’e saldırdı bu adam. Ben karşıladım saldırıyı ve omuzumdan yaralandım. Bu sırada adama iki darbe indirmiştim, fakat zırh giydiği için hiç etkilenmemişti. Uhud günü ben tam 12 yara aldım. Kimi kılıç, kimi ok, kimi de mızrak yarasıydı…” Bu yaralar yüzünden Ümmü Umâre bir yılı aşkın bir zaman tedavi altında kalacaktır.

Büyük kadının Uhud günündeki gayretini bir de oğlunun anlattıklarından dinleyelim: “Sol pazumdan yaralanmıştım. Kan durmuyordu. Yaramı annem sardı. Hz. Peygamber bizi seyrediyordu. Annem bana: ‘Hadi git, çarpışmaya devam et.’ dedi. Yüce Peygamber bunu duyunca buyurdu ki: ‘Bu senin gösterdiğin gücü kimse gösteremez ey Ümmü Umâre.’ O anda beni yaralayan adam göründü. Annem onu yaralayarak bir hamlede dizinden vurdu ve yere yıktı. Peygamberimiz ise şöyle dua ediyordu. ‘Hamd olsun seni zafere ulaştıran ve intikamını elinle aldıran yüce Allah’a…”
Nüseybe’nin, Uhud’da, silahlarının çarpışmaktan kırılması üzerine taşlar kullanarak savaştığı da olayda bulunan ashab tarafından haber verilmektedir. Hz. Peygamber, Nüseybe’nin Uhud’daki gayretinin büyüklüğüne işaret ederken şöyle demektedir: “Sağıma veya soluma, ne tarafa baksam Nüseybe’yi çarpışır görüyordum.”
Nüseybe’nin, Hz. Ebu Bekir zamanında gerçekleşmiş bulunan Yemâme Harbi sırasında, oğullarıyla birlikte gösterdiği yararlılık da destanlık çaptadır. Yalancı Peygamber Müseylime ve yandaşlarına karşılık verilen bu savaşta birkaç yerinden yaralandı. Ama, onun duyduğu acı, oğlu Habib’in şehit ediliş şeklinden kaynaklanıyordu, aldığı yaralardan değil. Nüseybe’nin cengaver oğlu Habib, Müseylime’nin eline esir düşmüştü. Sahte Peygamber ona sordu: “Muhammed peygamber midir?” Habib: “Evet.” diye cevap verdi. Müseylime: “Peki ben, ben de peygamber miyim?” diye sorunca Habib: “Böyle bir şeyden haberim yok.” diye konuştu. Ve Müseylime bu askeri parça parça doğratarak şehit etti…
Yine kendisi anlatıyor: “Uhud Harbi sonrası Hz. Peygamber, benden ve kocamdan söz ederek bizim yerimizin büyüklüğünü vurguluyordu. Ben rica ettim: “Ey Allah’ın Resulü dua buyurun da, cennette sizinle birlikte olalım.” Ve Allah Resûlü şöyle dua ettiler: “Ey Yüce Allahım, bunları cennette benim arkadaşlarım kıl.” Ben bu duayı dinleyince şöyle dedim: “Artık, maruz kaldığım ıstırap ve acılar bana vız gelir…” (Ümmü Umâre için bk. İbn Hişâm, 1/441, 466; İbn Sa’d, 8/412-416; İbn Esîr, Üsd, ilgili madde; Öztürk; Hz. Fâtıma, 77-78)
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar...

Konu EVVAB_İNSAN tarafından (10. October 2008 Saat 08:00 AM ) değiştirilmiştir.
EVVAB_İNSAN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla