Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25. April 2009, 10:35 PM   #2
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

TAHLİL



1 – حHâ [8] م mîm [40].

Bundan evvel inmiş olan Duhan suresi gibi, bu sure de “ حHa” ve “م Mim” kesik harfleriyle başlamıştır.
Geçmişte “Ha, Mim” kesik harfleri ile ilgili olarak bir takım yakıştırmalar yapıldığını Duhan/1’in tahlilinde dile getirmiş, bu yakıştırmalarla ilgili detaya Gafir/1’in tahlilinde yer verildiğini dipnot olarak belirtmiştik. Bu nedenle detayın oradan okunmasını öneriyoruz.

2 - Bu kitap’ın indirilmesi, Azîz, Hakîm Allah’tandır.

Mukatta’ [kesik] harflerle başlayan diğer sureler gibi, bu sure de Kur’an’a dikkat çekerek başlamaktadır. Ayette Kur’an’ın arkasındaki gücün mutlak galip olan, kesinlikle yenilmeyen ve yasalar koyan, her yaptığını sağlam yapan Allah olduğu vurgulanarak Kur’an’ı Peygamber’in uydurmadığı, dolayısıyla Allah’a boyun eğmekten ve O’nun koyduğu ilkelere uymaktan başka bir yol olmadığı mesajı verilmektedir.

Onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli birinin yakalayışla yakalayıverdik. (Kamer/42)

3 -5- Şüphesiz göklerde ve yeryüzünde müminler için âyetler vardır. Ve sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı dâbbehlerde [canlılarda] da kesin bilgiyle inanan bir kavim için âyetler vardır. Ve gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde ve Allah’ın gökten bir rızktan indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği şeyde ve rüzgârları evirip çevirmesinde aklını çalıştıran bir kavim için ayetler vardır.

Bu ayet grubunda ise evrendeki ayetlere değinilerek müminler evreni ileri derecede incelemeye ve elde edecekleri bulgular hakkında tefekkür etmeye yönlendirilmektedir. İnsanlar evrendeki bu ayetleri inceleyip iyice tefekkür ettikleri takdirde bunları yapan irade ve gücün Allah olduğunu bulacaklardır.
Rabbimizin evrenin incelenmesine yönelik emirleri birçok ayette yer almıştır:

Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah’ın semadan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesi ve onda, her dabbeden [deprenen canlılardan] yaymasında, rüzgârları evirip çevirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllarını çalıştıran bir kavim için elbette ayetler vardır. (Bakara/164)

Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbette aklıselim sahipleri için ibret verici deliller vardır. (Al-i Imran/190)

O [Allah], gökleri dayanak olmadan yaratmıştır, bunu görmektesiniz. Yeryüzünde de, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı ve oralarda her dâbbehden [canlıdan] türetip yayıverdi. Ve Biz gökten su indirdik, böylelikle orada her kerim çiftten bitki bitirdik.
İşte bu, Allah'ın yaratmasıdır. Haydi, gösterin Bana O'nun astlarından olan kimseler ne yaratmıştır? Aslında o zalimler, apaçık bir sapıklık içindedirler. (Lokman/10- 11)

Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı kılan [var eden] Allah'a mahsustur. Sonra da şu küfretmiş kişiler Rablerine eşit/denk tutuyorlar. (En’am/1)

Ve onlar göklerin ve yerin hükümdarlığına, Allah'ın yaratmış olduğu herhangi bir şeye ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olması ihtimaline hiç bakmadılar mı? Artık bundan sonra başka hangi söze inanacaklar? (A’raf/185)

Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine istiva eden, işi yönetip duran Allah’tır. Şefaatçi ancak O’nun izninden sonradır. İşte Bu, Rabbiniz Allah’tır. O hâlde O'na kulluk ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almaz mısınız?

Hepinizin dönüşü sadece O'nadır. Allah bunu hakk olarak vaat etmiştir. Şüphesiz O, halkı ilk baştan yaratır, sonra iman eden ve salihatı işleyen kimseleri kıst [nasipleri, hakları olan payları] ile karşılık vermek için geri döndürür. Şu küfretmiş olan kimseler, küfretmeleri nedeniyle, kaynar sudan bir içki ve acıklı azap kendileri için olanlardır.
O, Güneş’i bir aydınlık, Ay’ı bir ışık yapan ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye, Ay’a menziller ayarlayandır. Allah bunu ancak gerçek ile yaratmıştır. O, bilecek olan bir kavim için ayetleri detaylandırır.
Şüphesiz gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde ittika eden bir kavim için nice deliller vardır. (Yunus/3- 6)

3. ayetin başında “... müminler için ayetler vardır” denilirken, sonunda “... aklını kullanan bir kavim [herkes] için ayetler vardır” denilmiştir. Bilindiği gibi, aslında her akıllı insan için ayetler vardır. Nitekim bir ayette şöyle buyrulmuştur:


Ramazan ayı ki, Kur’an, bir kılavuz olarak ve furkandan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şahit olursa hemen onda oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyüklemeniz ve şükretmeniz için size kolaylık diler, size zorluk dilemez. (Bakara/185)
Ayetin başında “... müminler için ayetler vardır” denilmesinin sebebi, ayetlerden kafirlerin değil de müminlerin istifâde etmeleridir.
Bunun bir benzerini Bakara suresinin girişinde görmekteyiz:

İşte bu kitap; kendisinde kuşku yoktur, gaybde iman eden, salâtı ikame eden, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak eden, sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden müttakiler -ki bunlar, ahirete de kesinlikle inanırlar- için bir kılavuzdur. (Bakara/2- 4)

Görüldüğü gibi, Kur’an’dan sadece muttakilerin istifade etmeleri nedeniyle Bakara/2- 4’te de “... muttakiler için kılavuzdur” denilmiştir.

6 - İşte bunlar, Bizim sana hakk ile okumakta olduğumuz Allah'ın ayetleridir. Sana onları hakkıyla okuyoruz. Artık Allah’tan ve âyetlerinden sonra hangi söze/ hangi olguya inanacaklar?

Bu ayette, 3- 5. ayetlerde vurgusu yapılan ayetlere dikkat çekilerek bunca ayete rağmen bunu inkâr ettiklerine, bunları dikkate almadıklarına göre bu müşrikler “artık hangi söze, hangi olguya inanacaklar?” denilmektedir. Bir bakıma “Kim bu ayetlerden istifade etmezse, artık bundan sonra onun istifade edebileceği hiçbir şey yoktur, bundan sonra onları hiç kimse doğru yola iletemez” mesajı verilmektedir.
Bu ayetin bir benzeri Mürselat suresinin son ayeti idi.

Artık bundan [Kur’ân'dan] sonra hangi söze inanacaklar? (Mürselat/50)

Küfürden vazgeçmeleri için birçok kez değişik azaplarla tehdit edilmiş olan kâfirler kanıtlar gösterilerek tefekküre davet edilmiş, hakk dine sımsıkı sarılmaya teşvik edilmiştir. Her iki ayet de, bu kadar tehdide ve teşvike rağmen hâlâ küfürlerini sürdüren kâfirlerin bu hâllerine şaşırılması gerektiğini vurgulayan bir teaccüp [hayret] ifadesi içermektedir: “Artık bundan [Kur’ân'dan] sonra hangi söze inanacaklar?”

Eğer Biz bu Kur’ân'ı bir dağa indirseydik, Allah'ın haşyetinden onu baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. Ve Biz bu misalleri tefekkür ederler diye insanlara veriyoruz. (Haşr/21)

Yalçın kayaları sarsan, sıra dağları depreme tutulmuş gibi sallayan Kur’ân'a inanmayan kimse artık hiçbir söze inanmaz. İnsana hakk ve bâtıl arasındaki farkı anlatan Kur’ân'ın inmesi gerçekten de en büyük olaydır. Kur’ân'ı tanıdığı hâlde iman etmeyen bir kişiye başka hangi şey doğru yolu gösterebilir?

Ve işte böylece sana Kitab'ı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Bunlardan [Yahudi olmayan Araplardan] da ona inanan kişiler vardır. Âyetlerimizi ancak ve ancak kâfirler bile bile reddederler. Ve sen bundan önce, bir kitaptan okur değildin. Onu sağ elinle yazmazdın da. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı. Bilakis o [Kur’ân], kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde [yer eden] apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi ancak ve ancak zâlimler bile bile reddederler. Ve, “Ona Rabbinden mucizeler indirilmeli değil miydi?” derler. [Cevaben] de ki: “Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise ancak apaçık bir uyarıcıyım.” Bizim sana indirdiğimiz onlara okunmakta olan kitap, kendilerine yetmedi mi? İşte bunda inanacak bir kavim/toplum için elbette bir rahmet ve öğüt vardır. (Ankebût/47-51)

7 – Tüm çok yalancı, çok günahkâr kişinin vay haline!
8 – O, Allah'ın kendisine okunan âyetlerini işitir sonra da sanki kibrinden onu hiç işitmemiş gibi ısrar eder. Artık sen ona, can yakıcı bir azabı müjdele!
9, 10 – Ve o, ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, onu alaya alıyor. İşte onlar için horlayıcı bir azap; ötelerinde cehennem vardır. Kazandıkları şeyler ve Allah'ın astlarından edindikleri veliler, kendilerine hiçbir şeyce faydalı olmaz. Ve onlar için büyük bir azap vardır.

Müşriklerin akılsız davranışları; vahye kulak tıkayışları, ayetlerden öğrendikleri ile alay edişleri kınandıktan sonra, bu ayet gurubunda da tehdit içeren bir üslupla körlükleri, duyarsızlıkları dile getirilmiştir: “Artık sen ona, can yakıcı bir azabı müjdele! İşte onlar için horlayıcı bir azap; ötelerinde cehennem vardır. Kazandıkları şeyler ve Allah'ın astlarından edindikleri veliler, kendilerine hiçbir şeyce faydalı olmaz. Ve onlar için büyük bir azap vardır.”

11 - Bu [uyarılar], bir yol gösterimdir. Rablerinin âyetlerini inkâr edenler de, onlar için en pisinden acıklı bir azap vardır.

Bu ayette, akletmeleri için yapılan bütün uyarıların aslında onlar için bir kılavuz olduğu, isterlerse bu uyarıları dikkate alarak doğru yolu bulabilecekleri açıklanmaktadır. Daha sonra da “Rablerinin âyetlerini inkâr edenler de, onlar için en pisinden acıklı bir azap vardır” buyrularak akılsızlık edenlere bir uyarı daha yapılmıştır. “En pisinden acıklı azap”ın ne olduğunu şu ayette görebiliriz.

Ardından cehennem vardır. Ve kendisine irinli sudan içirilecektir. (İbrahim/16)

12 – Allah, emriyle içinde gemilerin seyretmesi, sizin de O'nun lütfundan rızk aramanız ve şükretmeniz için denizi emrinize veren Zat’tır.
13- Ve O, göklerde ve yeryüzünde bulunan her şeyi Kendinden sizin hizmetinize vermiştir. Şüphesiz bunda düşünen bir topluluk için ayetler vardır.

Bu ayetlerde Rabbimiz gemilerin (ticaret, seyahat, avcılık gibi işler için) denizde yüzmesine, canlı-cansız tüm varlıkların insanın hizmetine verilmesine, varlıklara tasarruf edebilmesi için insanın akıl, idrak gibi yetilerle donatılmasına dikkat çekerek kendi Zat’ını tanıtmakta, bu evrensel ayetleri [yasaları] ancak tefekkür eden toplumların doğru değerlendirebileceği mesajını vermektedir.
İnsanın kerim [saygın] kılınışı hakkında Kur’an’da pek çok ayet vardır:

Ve ant olsun ki Biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık ve karada, denizde taşıtlara yükledik ve temiz-hoş yiyeceklerden onları rızklandırdık. Ve onları yarattıklarımızın birçoğundan oldukça fazlalıklı kıldık. (İsra/70)

Hani Rabbin bir zaman meleklere; “Şüphesiz Ben çamurdan bir beşer yaratıcıyım. Onu tesviye edip, ruhumdan kendisine üflediğim zaman derhal ona secdeye kapanın.” demişti.
Bunun üzerine meleklerin tümü hep birlikte secde ettiler, İblis etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden [görmezden gelenlerden] oldu.
[Allah] “Ey İblis! O Benim iki elimle/ kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Büyüklendin mi? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?” buyurdu. (Sad/71-75)

Allah’ın göklerde ve yeryüzünde de ne varsa hepsini, sizin için boyun eğdirdiğini görmediniz mi? Ve O [Allah], gizli ve açık olarak nimetlerini üzerinize yaymıştır. İnsanlardan kimi de var ki, bilgisiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitapsız Allah hakkında mücadele ediyor [tartışıyor]. (Lokman/20)

Yaratılışındaki biçimsel mükemmellik de insanın kerimliğinin bir başka yönüdür:

Gerçekten Biz insanı en güzel biçimde yarattık, sonra iman edenler ve salihatı işleyenler hariç -çünkü onlar için kesintisiz bir ödül var- onu alçakların en alçağına döndürdük. (Tîn/4-6)

O [Allah] gökleri ve yeri hakk ile yarattı ve sizi biçimlendirdi. –Biçimlerinizi de ne güzel yaptı!- Ve dönüş yalnızca O’nadır. (Teğabün/3)

Sonra nutfeyi bir alaka [embrion] yarattık, derken o alakayı bir mudga [bir çiğnem et parçası hâlinde] yarattık, derken o mudgayı bir takım kemik yarattık, derken o kemiklere bir et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık olarak inşa ettik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, ne cömerttir! (Müminun/14)

Yaratılışı böylesine mükemmel olan ve Allah’ın şan, şeref, değer verdiği insan, İblis’in dürtülerine uyarak kötülükleri sonradan kazanmış ve kendisini “aşağılıkların aşağılığı” veya “aşağıların en aşağısı” durumuna sokmuştur. Bu konuyla ilgili olarak Tin Suresi’ndeki açıklamamızın tekrar okunmasını öneriyoruz. (Tebyînü’l-Kur’an; c: 1, s: 555-557)

14, 15 - İman etmiş kişilere söyle: “O’nun [Allah’ın] her kavmi kazandıklarıyla cezalandırması için, Allah'ın günlerini ummayanları bağışlasınlar. Her kim salihi işlerse işte kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa işte kendi aleyhinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.”

Bu ayetler ya Medeni bir pasajın parçasıdır ya da müstakil bir necmdir. Nitekim Mukatil, Begavi, Hazin gibi klasik kaynaklarda da Medeni oldukları nakledilmiştir. Pasajın önceki ayetlerle doğrudan irtibatlı olmaması da onun ayrı bir necm olduğunu düşündürmektedir.
14. ayetten anlaşıldığına göre, müminler “Allah’ın günlerine inanmayanlar”dan zarar görmüş olmalılar ki, Rabbimiz de onlara elçisi aracılığı ile haklarında olumsuz düşünceler besledikleri bu müşriklere karşı nasıl davranmaları gerektiğini bildirmektedir. Rabbimizin uyulmasını buyurduğu bu davranışlar, Allah’ın cezalandırmasını umursamayan inkârcı müşriklere karşı kinlerini tutma*ları, düşüncesizliklerinden kaynaklanan eylemlerine mü*samaha etmeleri, kendilerine yapılan kaba davranışları görmezlikten gelmeleridir. Özetle, onlara böyle davranılmasının müminler için daha güzel olacağı mesajı verilmektedir.
15. ayetteki “Her kim salihi işlerse işte kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa işte kendi aleyhinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz” ifadesi ile insanın her amelinin iyi ya da kötü olarak değerlendirileceği, böylece tercihinin sonucuna göre ya ödül ya da cezayı hak edeceği vurgulanmaktadır.

Her kim salihi işlerse artık kendi için yapmış olur. Kim de bir kötülük yaparsa, artık kendi aleyhinedir. Ve senin Rabbin kullara çok zalim biri değildir. (Fussılet/46)

Ve iman edenler, zürriyetleri de iman ile kendilerine tâbi olanlar; işte Biz, onların zürriyetlerini de kendilerine kattık. Kendilerinin amellerinden bir şey eksiltmedik. Herkes kendi kazandığıyla rehindir. (Tur/21)

Bu ayetlerin inişi ile ilgili bir takım rivayetler mevcuttur. Bunlardan en makulü Kurtubi’deki nakildir:

Vahidî, Kuşeyrî ve diğer bazılarının İbn Abbas'tan rivayet ettiklerine göre, âyet-i kerime, Mustalıkoğulları gazvesi sırasında Ömer ile Abdullah b. Ubeyy'in başından geçen bir olay hakkında inmiştir. Bu kişiler el-Mureysî diye bilinen bir kuyunun başında konakladılar. Abdullah su getirmek üzere kö*lesini gönderdi. Biraz gecikince ona “Niye geç geldin?” diye sordu. Bu sefer kölesi: “Ömer b. el-Hattab'ın kölesi kuyunun başında oturdu ve Peygamber (sav)'in, Ebu Bekir'in kırbalarını doldurmadıkça kimsenin doldurmasına izin vermedi. Ayrıca efendisinin suyunu da doldurdu” diye cevap verdi.
Bu sefer Abdullah: “Bizim durumumuz ile bunların durumu tıpkı "köpe*ğini besle de seni yesin" [besle kargayı oysun gözünü] sözündeki örneğe ben*zer” dedi. Onun bu sözü Ömer'e ulaştı. Öldürmek üzere üzerine yürümek kastı ile kılıcını kuşandı. Yüce Allah da bu ayeti indirdi. Bu da A’tâ’nın İbn Abbas'tan yaptığı rivayettir.
Meymun b. Mihran'ın kendisinden rivayetine göre ise İbn Abbas şöyle demiştir: Yüce Allah'ın "Allah'a güzel bir ödünç verecek olan kimdir? (Bakara/245)” buyruğu inince, Medine'de Finhas diye bilinen bir Yahudi şöy*le dedi: “Muhammed'in Rabbi fakir düştü.” Ömer bunu işitince kılıcını kuşa*nıp o adamı aramaya koyuldu. Cibril (a.s), Peygamber (sav)'e gelerek dedi ki: "Rabbin sana diyor ki: ‘Müminlere de ki, Allah'ın günlerini beklemeyenlere aldırmasınlar.” Ayrıca şunu da bil ki, Ömer kılıcını kuşanıp o Yahudi’yi aramaya koyuldu. Bunun üzerine Rasûlullah (sav) Ömer'i arayıp bulmak üzere birisini gönderdi. Ömer gelince ona: "Ey Ömer! Kılıcını koy" diye bu*yurdu. “Ey Allah'ın Rasûlü! Doğru söyledin. Şehadet ederim ki, sen hak ile gönderildin.” Peygamber (sav) buyurdu ki: "Rabbim buyuruyor ki: ‘Müminlere de ki: Allah'ın günlerini beklemeyenlere aldırmasınlar." Ömer (r.a) dedi ki: Hiç şüphesiz böyle yapacağım. Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, bir daha yüzümde kızgınlık görmeyeceksin. (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

Ayetteki “ ايّام اللهAllah’ın günleri” ifadesi, Allah’ın onları cezalandıracağı günler demektir. Araplar, “ ايّام العربEyyamü’l-Arab [Arab günleri]” ifadesiyle kendi tarihlerindeki asırlardır hafızalarda kalan önemli hadiseleri ve meşhur savaşları; Arap tarihine ait önemli olayları kastederler.
Sonuç olarak şöyle diyebiliriz: “Eyyamullah [Allah’ın günleri]” ifadesi “Allah’ın ciddi boyutta cezalandıracağı günler” demektir.

16 – Ve Ant olsun ki Biz, İsrailoğulları’na kitap, hüküm ve peygamberlik verdik. Ve onları temiz, hoş olanlardan rızıklandırdık. Ve onları âlemler üzerine fazlalıklı kıldık.
17 – Ve onlara Emir’den [kendine özgü işten] apaçık deliller verdik. Sonra onlar, yalnızca, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeylerde, kıyâmet günü aralarında gerçekleştirecektir.

Müşriklerin akılsız tavırları nakledildikten sonra, bu ayette de İsrailoğullarına bir gönderme yapılmış ve o çağda kimseye verilmeyen nimetlerin onlara verilişine, onların ise bu nimetlerin kadrini bilmeyip nankörlük edişlerine değinilmiştir. Bu değiniyle müminlerin İsrailoğulları’ndan ibret almaları istenmiştir. İsrailoğulları, haktan saptıkları için kendilerine verilen fazlalıkları, nimetleri kaybetmişlerdir.

İnsanlar tek bir ümmet idi. Sonra Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olmak üzere peygamberler gönderdi ve ihtilaf ettikler konularda insanlar arasında hükmetsinler diye onların beraberinde hak ile kitap indirdi. Ve sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra aralarındaki azgınlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, kendi izniyle, iman edenlere, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka, kılavuz oldu. Ve Allah, dilediği kimseyi/dileyen kimseyi dosdoğru yola kılavuzlar. (Bakara/213)

Şüphesiz şu, dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar; sen hiçbir şeyce onlardan değilsin. Şüphesiz onların işi Allah’adır. Sonra O [Allah] onlara yapmakta oldukları şeyleri haber verecektir. (En’am/159)

Halbuki onlar işlerini aralarında paramparça ettiler. Hepsi yalnızca Bize dönücülerdir. (Enbiya/93)
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla