Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13. May 2015, 02:17 PM   #2
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Maide-46; 47; 48.
Yukarıdaki bölümde konunun daha da açıklığa kavuşması için bu ayetlerin de açıklanması gerektiği anlatılmiştı. İşte şimdi de burada bu yapılıyor. Şöyle ki:


Selam ona İsa, Yahudilerin ellerindekini mi, yoksa sadece sıdk’a ilişkin olanları mı tasdik etti?
Diğer mevzuatı ve onların pratiğini yürürlükten kaldırdı mı?
Nedir “yanlarındakini tasdik” etmesinin hakiki anlamı?
Öyle ya, Hıristiyanlığın tebliğ edildiği henüz Kuran’ın tebliğ edilmediği dönemde de yeniden yapılandırılan ve Hıristiyanlık adı verilen dinin o zamanki inananları içinde de Nisa–136 ayetteki kurallar aynen geçerliydi.
Yani bir kimsenin Hıristiyanlık dininin mümini sayılabilmesi için Allah’a, selam ona İsa’ya, İsa’nın getirdiği kitap olan İncil’e inanıp amel etmesi ve önceki kitap olan Tevrat ve arada gelen elçilerin( İşaya, Yeramya, Eyüp, Zekeriya, Yahya ve diğerlerine verilen kitapları da tasdik etmeleri gerekiyordu.
Zaten bunların hepsinin bir kapak altında birleştirilerek "Kitab-ı Mukaddes" adı altında kodifiye edilmesinin(Mushaflaştırma) nedeni de budur. Bu kitapları incelemiş ve aşina olma derecesinde idrak etmeleri gerekir ki, o kısımlarına ait mevzuatın vahi olduğunu bilerek inanmaktır işte inanmak.
Yoksa canım bir Tevrat vardı O da baştan aşağı düzmecedir diyenler imanın şartı olan “eski kitaba da inanma mecburiyeti" olan imanın şartını yerine getirmiş sayılmazlar. Daha önce açıkladığımız gibi Kuran eski kitapların hangi hükümlerini uydurma buldu, hangisini tashih etti; hangi ayetlerin daha güzelini getirerek eskisini Nesh/nüsha etti ve nihayet hangi hükümlerini tasdik ettiği konusunda ciddi bir araştırma yaptıktan sonra lâfzen ve ruhen tasdik edilenleri bilerek Müslüman da tasdik edecek ki, kâmil imanın "eski kitaplara inanma" iman şartını yerine getirmiş olsun…

Yoksa “canım İncil bu yeni ahit kitaplarında hiç yoktur, buharlaşıp gitti; tahrifat yapıldı deyip, yinede ben eski peygamberlere ve onların getirdiği kitaplara inanıyorum demek saçma bir şey söylemiş yapar insanı........ Bütün bunlar için ise, Kuran lafzını ve ruhunu iyice özümsemiş olmak gerekir..........

Bu konuda Zuhruf suresin de yeterli bilgi olmasına rağmen, biz bunu Maide suresi 46. ayeti mehaz/öz-esas alarak inceleyeceğiz ki, başka yerlerde de yazılımı “Beyne Eydiye hi” (yanlarında bulunan) kavramının açılmasını sağlayacağız. Ayetin özet olarak verilen manası yani meali şöyledir.

"Adından o peygamberlerin izleri üzerfine Meryem-oğlu İsa'yı gönderdik. Tevrat'tan yanında bulunanı doğruluyordu. O'na İncil'i verdik. Hidayet ve Işık(Nur) vardı O'nda.Tevrattan yanında olanı doğruluyordu. Doğruya, güzele kılavuzdu. Takvaya sarılanlara bir öğüt."


Maide suresinin 47. ayeti ise, takva dininin bağlılarının, yani zenginleşmeden(kendini zenginleştirmeden) karşılıklı yardımlaşanlar, mülkte iştirak halinde yardımlaşanlar, azı (İtidal miktarını) kendilerine, çoğu halka infak ederek yaşamayı göze alan vera sahipleri ,-şimdiki ve ismi "Yeni Ahit" olanla değil- kavramsal ve kuramsal "İncil" ile hükmetsinler diyor.....
İncil kavramı Celle-Celile kavramlarıyla irtibatlı olup, bu da kazancın ihtiyaç kadarıyla(azı) I’yalini geçindirmek, artanını oran tutmadan infak amacına tahsis edilmek üzere Beytü’l Mal’e iade etmek olduğunu ispatlamıştık. Bu da Kasas–5 deki Allah muradı ve Haşr–9 ayette ki zenginleşmeden ensariyet içinde karşılıklı yardımlaşma ile eşitliğin tesisi, eşit kimse kendi rızasıyla hakkından vazgeçerek öncelikle dostlar toplumundaki yurttaş ve yoldaş dostlarını tercih ederek İysâr yapacak kadar gani günülüğü tercih etmesidir. İşte İncil bunun hak ve tek hak din sosyo ekonomi politiği olduğunun ilanıdır.

Selam ona İsa gelince az da olsa Havra ve manastırlarda böyle yaşayan "pozitif zühd" ehlinin minhacını/yolunu tasdik etti. Rekabetçi ve serbest yerci Liberalistleri ret etti. Şunu hatırlatalım ki, İncil eldeki Ahdi cedid demek değildir. Ama onda İncil diye gelen vahiden ve onun kavramsal anlamına uygun hükümlerden kırıntılar vardır. Kuran’ı hakkıyla anlamış olanlar, onları toz bulutları arasında bile olsalar çekip almasını bilirler.

Zaten 46. Ayet'teki fiil de geçmiş zaman sığası/çekimi ile verilmiştir. Eldeki Ahdi Cedide bu niteliğini içerten anti Aristokratik, anti Liberalist, anti Kapitalist hükümlerdir İncil. İşte bunlar, muttakilerin din anlayışı ve onların yoludur. İşte onu amellerine, fiillerine rehber edinerek yaşayanlardır.

Takvanın toplumsal hayata geçirilmesi ve takvaya uyan idealist bir toplum için, bunlar sosyo ekonomi politiktir diyor o güzel Kuran. "Ahdi Cedid"de bunların üzeri örtülmüş ise, İsrail hahamlarının ve cari dinin deforme olmuş diyanetine değil, İsa öncesi kitap bırakan ve Selam ona Musa sonrası gelen çokça peygamberlerin eserlerine baksınlar. Orada Tevrat ve İncil kavram ve kurumlarını tanıyacaklardır. Kalpleri ısınacak ve aşina çıkacaklardır.

Bunlar ise, İşaya, Yeramya, Amos, Daniel, Mika, Tesfenya, Zekeriya kitaplarıdır. Bunlar Tevrat’ı (Aristokratlaşmamanın Ta’zir v.s yollarla denetlenmesi ve bir nevi karma ekonomi) yolunda çokça öğütler vermişler, İncil yaşam biçimini de adres göstermişlerdir. Sion’a ( Siyyan’a; Eşitliğe) davetleri bu merkezdedir..Aristokrasinin hiç bulunmadığı sınıfsız toplumu da müjdelemişlerdir. Daha ziyade Isr üzere ubudiyet içersinde bulunan İsrail oğulları toplumunda ubudiyet muhtelifti. Zaten Isr kavramı bunu anlamları içersinde barındırır. Nezr, Itk ve talak içeren karmaşık nitelikte bir sosyo ekonomi politik idi. Isr, aynı zamanda günah(Ağırlık) anlamına gelir.... Şunu belirtelim ki, selam ona İsa, sadece Nezr edenleri/kendilerini Allah rızası için topluma adayanların ubudiyetini tasdik etti. Bunlar muttakiler manastırı, havrası hayat biçimini benimsemişlerdi. Itk kavramı ise çift anlamlıdır. Sadece anlamlarında biri takva içerir. O da cemal’dir. Beytü’l Atık da(havrada) mülkte iştirak içinde yaşanarak kölelikten toplumca azad olunur.

Allah’ın indirdiği İncil kavramı budur. Yani “İysar” ve Ensariyet içinde yaşamak, kodamanı bulunmayan, takvaya sarılmış sınıfsız imtiyazsız toplum.
Bunlardır ulûhiyette Kıst, insani ilişkilerde kıst yapanlar. İsa bunların izi, yolu, hak mesaj tebliğini tasdik etmek ve yaşamak yolları bakımından, “bu peygamberler haklıdır” demek için geldi. Çünkü servetle şımarmışların ve ikiyüzlü din adamlarının teşvik ve tahrikiyle bunu ilan eden peygamberleri taşlıyor, zindana atıyor ve öldürüyorlardı. Selam ona Zekeriya’yı da bu yüzden şehit etti liberalistler.
Kavramsal Tevrat dönemi karma ekonominin var olduğu sistemlerde, bir kısım müminler İsa’nın sonradan dinin hak ekonomi politiği olarak tek tip olarak yürürlüğe koyacağı muttakiler kollektivizmi üzerinde yaşıyorlardı. Diğer kısım ise, Liberalist bir ekonomi politik uyguluyorlar ama itidali aşmamaları için devlet denetimi altında ve âlimlerin kontrolünde “Azarlama” sistemi ile azarlanarak denetim altında tutuluyorlardı. İşte Tevrat kavramının anlamı budur. Yani onun kavramsal anlamı “Ta’zir” sistemidir. İşte "ısr" bu tazir sistemidir ki kapitalist bir sistem içerisinde kapitalistlerin "azarlanması" kolay iş olmatıp zor iş olduğundan "ısr"a zor iş denilmiştir. Selam ona İsa ile gelen sistem aristokrasiyi tasfiye esasına dayandığı için Ta’zir edilecek çıban başları kalmadığından sistem sınıfsız bir toplum haline geldi. Kollektivizm vera olarak uygulandı. Bunu İsa öncesi peygamberler haber verdiler. Buna Allah Melekûtu dediler.

Talak ise, yine bilinen bir kavramdır. Boşanmışlık-ayrılma durumu da(yalnızca karı-kocanın boşanmaları/ayrılmaları değil) bu kavramla anlatılır. Yani insanların eşleşme kültürünü terk etmesidir. Selam ona Resulullah, Medine medeniyetinde insanları eşleştirip, kardeşleştirdi, işte bu yoldan dönülmesidir Talak. Yani dayanışmalı topluma sırt çevirip, ferdiyetçilik yapmaktır. Selam ona İsa, bunları değil, Ensariyeti, Kıstı, İtidali ve İysar’ı benimseyip öyle yaşayanları tasdik etti.

Kıstın iki uygulama alanına da uygun hak din budur demiş ve muttakileri (İnanlarına Şirk ve putu karıştırmamak için Mülk şehvetini terk etmişleri) kendilerinde ne mülk, ne de cinsel şehvet bulunmayanları destekleyip “ İşte bunlar haklıdır” demesinden ibarettir..Kuran ise, Hakkı bütün detayları ile getirmiştir.Tevrat’ta inzal halinde var olanları ve bilhassa Kıst kavramına girenleri tasdik etmiş ve sebep ve sonuçlarını mufassal/etraflı bir şekilde açıklamıştır.Yine İncil, kavram ve kurumlarını çok detaylı açıklamış ve tasdik etmiştir. Çünkü insanlık evrim geçirmesi gerektiğinden realiteyi iyi takdir eden Kuran, hem ta’zir sistemini, hem de muttakiler kollektivizmini tasdik etmiştir. Muttakiler kollektivizminin resmi ve evrensel manada uygulanması için ahır zaman vaad edilmiştir. Mesih ve mehdi zamanı denilen zamanda tek sistem haline geleceği önceden bildirilmiştir.

Şunu belirtelim ki, sosyo ekonomik anlamda ki Ta’zir, kollektivizmi kurmamış ve halen özel teşebbüsü muhafaza etmekte olan sistemlerde, siyasi, soysal, ekonomik melelerin (ele başların) sınırlara çekilmesidir. Mizanda vezin kuralına göre İhtiyaç fazlasının infakı vardı ya, işte denetmen kadro veya yasalar, bu miktarı aşma eğilimde olanların, sınıra(İtidal ve kavamı aşmamalarını temin) çekilmesi konusunda devamlı bir izleme, gözleme ve hizaya getirme politikasıdır. Yani, zorunlu ihtiyaç fazlasının kazanan ve bunu hazineye muhtaç ve mahrumların infakı için tamamen iadesini ihlal ve ihmal edenlerden, vergilendirme yoluyla nefes aldırmamaktır. Yönetime soyunanları da, amacı aşan ve keyfi davranışlara sapan fazla özgürlüklerini sınırlamaktır.

Zaten bu hususlar, 48. ayette çok güzel ortaya konulmaktadır. Tümünde tasdik edilen Sıdk'tır. Adalet ve Kıst zaten Sıdk'da vardır. Onlardır Ahit ve Misaklarına bağlı olanlar. Şimdi Maide suresi 47. Ayetini hatırlatacağız. Hak yol budur; işte ispatı diye İncili göstermiştir. İncil Ehli de, "Ahdi cedit" ehli demek olmayıp, takvaya sarılıp, Allah hakkını da Kıst üzere veren, insan haklarını da Kıst üzere verip teslim edenlerdir. Bunların özel terimle ayrılıp “ İncil Ehli” denilmesinin sebebi budur. Dikkat edin, bunlara Hıristiyan genel ismi değil, İncil ehli denilmekle, onun kavram ve kurumlarının üstün tutularak, takvaya dayalı sınıfsız toplumun kollektivist insanlarıdır. Bunu insan haklarından korktukları ve sırf Allah rızasını kazanmak için mülk tutkusunu içinden atan ve kifaf ile de mutlu olabilenlerdir. Bunlardır hakkı tavsiye edenler, bunlardır insana helal olan miktara sabredenler.

Ehil kavramı, sahip kavramından farklıdır. Bir toplum Kuran sahibi olabilir, ama Kuran ehli olmak ayrı şeydir. Bu şey İncil, Kuran, Tevrat, kavram ve kurumlarının içiriklerini bilerek, onun uzmanı olarak yaşamayı kapsadığı gibi, onun orijinalini, Allah’ın indirdiği tazelik, zindelik ve doğruluk içinde olmasına layık iman ve ameli de kapsar. Ehli Beyt kavramının kapsamı gibi bir niteliği vardır. Bunu da, sadece Allah Rızasını kazanmak ve kullukta kemal üzere yaşamak için yapanlardır.Bunlara İslam denilir.Allah muttakilerine hem uluhiyet, hem de sosyal yaşamda kıstı size getirdim diyor..Eski Sıddıkları tasdik niteliğinde, yeniden vahyin tebliği demiştir. İşte Hükmedilecek İncil budur. O da Kuran da vardır. Allah’ın her gönderdiğine, başım gözüm üzerine demesi gereken bir mümin de; İncil hayat ve yaşam biçiminin daha bilimselini Kuran'daki sosyo ekonomi politiği uygulamakla erişebilir. Yeter ki bunu Kuran’dan istinbat etmesini bilsin.

Örneğin, İncille uygulaması tasdik edilen havra, orada(incilde) manastır şeklinde içeriği vurgulanarak ve Resul tarafından da orada bulunup yaşamak şeklinde uygulanırken, Kuran bunu gelecek çağların milyonları bulan insanları için, Medine gibi büyük yerleşim bölgesi içinde ve istisnasız herkesin takva üzere yaşaması şartı ile uygulamıştır. Medine medeniyeti ve Medine kriterleri burdur. Dacc-al ve Tâğut, dünyayı Kopenhag kriterlerine uymaya, her türlü baskı ile zorlarken, Ahır zaman yeniden yapılandırmacısı ve yapılandırmacıları, Medine Kriterleri ve onun erdemli kıst sistemine çağırırlar. Birisi Allah yolu, diğeri Tâğut yoludur. Bu ise muttakiler kollektivizminden başka bir şey değildir. Çünkü ahır zaman fitnesini başka türlü önleme yolu yoktur.

Son din de takva üzere gelmiştir. Onlar da Kuran'daki İncili, sosyo ekonomi politik olarak uygulayacaklardır Nahl:71-Mu'minun:4, 5). Müslüman’ın İncili tasdiki, Kuran'daki İncili keşfedip onu sosyo ekonomi politik yapmasıdır. Çünkü geçmiş zaman sığası/çekimi ile verilen haberin hakikati Kuran’da yeniden vazedilmiştir. Selam ona İsa’nın da adres göstermesi ile "İncil Nuru" Kuran’la tamamlanıp mufassal/ayrıntılı-geniş kapsamlı hale getirilmiştir.
İslam’ın Kuran'daki Tevrat’ı tasdiki ise, birici sıradaki ideal sistem olan, iç hukukunda Ensar ve iysar üzere yaşamı (Kıst) sistemleştirdikten sonra, dünya faslıklarını yola getirmek için, onlara vazetmek, azarlayıp yola getirmeye çalışmaktır. Bu da Tevrat’ın tasdikidir. Yani kavramsal ve metotsal anlamda.Yine bu Havranın tasdiki anlamına gelir.

Onu tasdik etmek ama oralarda kalmamak, daha mufassalını ,”Müheymin/korkudan koruyan” olanı uygulamak. Hem Allah emretmişken eskide direnmek olmaz, hem de Müheymin olan ve yolu bulmakta ve hayata geçirmekte daha kolay olanı uygulamak marufu emretmektir. Böylece çevreden de fitneyi söküp atarak, tökezleri yok etmek, ancak Kuran’ın Müheymin niteliği ile mümkündür.

İç hukukta Fasık’ın azarlanması yetmez, hem de abesle iştigaldir. Hak dinini gönüllü kabul etmiş sayılanlar Ta’zir edildikten sonra, başkasına söz söylemeye kalkmak yanlış şeydir. Ancak takvaya sarılıp, her iki alanda Kıstı pekiştirenler yabancıları Ta’zir edebilirler. Yoksa adama demezler mi ki,”âleme verirsin telkini, kendin yutarsın salkımı”? Çünkü Onun metodu geçmişte “Isr” üzere (Karma ubudiyet toplumunda) uygulanmış, İncil kavram ve kurumuna uyarak, Havralarda takvaya dayalı yaşayanlar olmuşsa da, İncil’e uymak toplumun bütün kesimlerinin Allah Rızası için bir tür kollektivizm içinde yaşamaları genelleşmemiştir. Neyin tasdik, neyin iptal edildiğini iyi bilinmesi için, bunlara özet olarak değindik.

Maide suresi 47: "Ehl'i İncil Allah'ın indirdiği ile hükmetsinler. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyen, fasıkların ta kendileridir."

Burada ne Hıristiyan kelimesi, ne de Nasranîler denilmiştir.”İncil ehli” kavramı her şeyi netleştiriyor ve özel maksadı ortaya koyuyor. Demek ki, Allah İncil kavramı ile fıska giden yolun kapatılıp, Aristokrasiye, Oligarşiye, Plutokrasiye yer vermeyen bir sosyo ekonomi politiği kasd etmiştir. Ehli İncil olmayan (Çoğu verip itidal içinde yaşayan mülkçe zayıf bireylerden olmayıp, çoğu kendisine ayırıp azını veren bencil ve cimri) veya olmayı terk edince, uygulanan sosyo ekonomi politik ve onun her alandaki ahlaki değerleri Fısk oluyor.

Zaten geçmiş zaman sığası/çekimi ile anlatım yapılması, ayetin, Ne Christo( Apollon kâhini) ne atfedilen, ulûhiyette kıtsan uzak ontolojik hatalarla dolu eldeki ahd-i cedidi, ne de üzerlerinde bulundukları dinin “İncil’le” ters olan Sosyo ekonomi politik ve onun globalleştirilmesi gayretlerini tasdik ettiği falan yoktur. Tarihi ve etimolojik İncil’i ki, her din yenilenmesi sonrası, Selam ona Nuh Nebi'den bu yana, ümmetten takva sahiplerinin iki şehvetten de uzak küçük topluluklar halinde yaşadıkları vera dini kasd edilmiştir. Yani, hem Ulûhiyette kıst, hem de, sosyo ekonomi politikte kıst üzere hak dini tam yaşayanların iman ve amel sistemi kasd edilmektedir. Kuran bunu daha büyük toplumlarda ve giderek dünya çapında uygulanmasını emretmiştir. Onun için Kuran’daki İncil bu çağın incilidir. Yani itidal ve kavamla yetinip, fazlayı olduğu gibi topluma iade ederek yaşamak ve karşılıklı yardımlaşmak. Kuran onun için ayrıca ve son vahi olarak indirilmiştir. Çünkü onda her şey açıklanmış, açıklanmadık bir şey bırakılmamıştır. Buna İncil de dâhildir.

Bu anlamından başka anlamlar düşünüp, siz "ahdi cedid"e bağlı kalın ve bu vaziyette "İncil ehli" olun, biz de Kuran iman ve sosyo ekonomi politiğine iman ve uygulamaya geçelim, ikisi de kabuldür demek, Kuran’ın birçok ayetleri ile çeliştirerek ayete anlam vermektir. Çünkü ne eldeki kitaplar tam olarak İncildir, ne de üzerinde bulunulan din İncil ile örtüşür. Çünkü İncil kavramı ile Yeni ahit aynı şeyi ifade etmez. Oysa gördük ki, Selam ona Muhammed’le hakikatin yeniden ve detaylı vahyi ve onun tebliği ile dünyada tek geçerli din olarak Allah’ın itibar ettiği din “Kuran’daki İslam’dır”. İman ve sosyo ekonomi politik ( İnsanlar arasında Kısta göredir) tek hakikat olup, bunun dışındakilerin kabul edilmeyeceği Kuran’la sabittir. Ayette somut olarak incil geçmesine rağmen, bunu İncil Kavram ve Kuramı dışında geniş yorumlayıp, ne İncil’in saf şekli olan ve o sığa/çekim ile işaret edilen muttakiler kollektivizmin Ahdi ceditle örtüşmesi mümkündür, ne de Hıristiyan diyaneti ile şimdiki Fasıkça yaşam arasında bir ilinti vardır.

Kaldı ki, Selam ona İsa kitabı tahrif olmasa idi bile, İsa, Yuhanna kitabı nakline göre, kendi getirdiğinin çok noksan olduğunu, gelecek nura (Kurana ) iman edin, onda olanın hiç birisi bende yoktur” diyerek kâmil manada İncil’in Kuran’ın içersinde çok mufassal olarak getirileceğine işaret ederek buna uymayı vasiyet etmiştir. Hem uyun ve hem de Kuran dininin yayılmasına fiilen yardım edin şeklinde vasiyet etmiştir.

Zaten sonra gelen ayet maksadı açıklamaktadır. Nasıl İncil Selam ona İsa gelmeden biliniyor ve bir azınlık muttaki tarafından havralarda uygulanıyor, Selam ona İsa onu yeniden vazetmemek için geldi. Ve böylece, sosyo ekonomik ihtilafı, yani bir bakıma diyaneti veya şeriattaki bu mühim ihtilafı çözmek için İncil’i yeniden ve kesin çizgileri ile vazedip, muttakilerin tarafını tutmuştu. Selam ona Muhammed de yine İncili( muttakiler kollektivizmi) yeniden vazeden bir kitapla gelmiştir.
Onun için devam eden ayet, sende İncil ehli olan muttakiler gibi insanlar arası kıst uygulamasında İncile göre hükmet demiyor. Etmezsen Fasık’sın da demiyor. Aksine Kuran ile hükmet diyor.
Çünkü din yeniden vazedilirken, İncil ( Aza kanaat getirip çoğunu vermek, Ensar ve iysara sadık kalmak) zaten hem orijinali, hem bütün kavram ve kurumları ile mufassal bir şekilde ve sebep ve sonuçları iyice açıklanarak yeniden vazedilmektedir.

Kısacası, sana verdiğimiz kitap bizim vakti ile indirdiğimiz, orijinal İncilin kavram, kurum ve sâir ayetlerini ihtiva etmektedir. Hüküm ve amelleri Musaddak olandır. Şöyle ki, işte o şey sana verilmiştir. Bunu tatbik etmen, yeterlidir. Sözü çok güzel bir şekil de yine Maide suresinin 48. ayetinde şöyle ifade edilir:

"Sana kitabı hak olarak indirdik. Kitaptan O'nun(İncilin içeriğinin) yanında bulunanı, tasdikleyici, O'nu denetleyip güvenliğini sağlayıcı olarak. O halde onlar arasında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Haktan sana gelenden uzaklaşıp, onların keyfine uyma. Sizden her biri için bir yol ve metod belirledik. Allah dileseydi sizi, elbette ki bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş oldukları ile sizi imtihana çeksin diye öyle yapmıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir."

Önemle vurgulanan şey, Kuran, İncil kavram ve kurumunu tasdik etmekle kalmamış, onu denetleyip kemale erdirmiş, güvenirlik unsunu teminat altına almıştır. Bir önemli konu ise, bütün ümmetlerin, deni/değersiz şeyler için rekabet ve yarıştan men edilip, yarışın sadece “Hayır'da” olması gerektiğini vurgulamıştır. Zaten İncil kavramı da budur. Hayırda yarışmanın en müsait ve mükemmel kurumu muttakiler kollektivizmidir. Çünkü bunun dışında ki sistemlerin hiç birinde, dünyevi şeyler için yarış sona ermez. Bu ise, hayır değil, şerdir.

Dünya milletleri hak dini ve onun sosyo ekonomi politiğini tersine çevirmişlerdir.

Şunu belirtelim ki, Öncelikle bu ayetlerde söz konusu olan şey, şeraittir. Yani hak din sosyo ekonomi politiğidir.
Suya(Rızık kaynaklarına) ulaşma ve insanlar arasında Kıst esasına göre paylaşmaktır. Bunu hakkı ile başaran ve kıst’tan ayrılmayanlar, Ahiret'te bu kez, "âbu hayat suyu"na kavuşacaklardır. Şeriatin iki anlamı budur.
Öyle ise, herkesi kapsayacak şekilde ve insanlığın çocukluk, gençlik ve olgunluk yaşına göre denenmesinde bilimsel olan, zaman ve gelişen bilim ve sanata göre İnsanın denenmesi gerçeğidir… Fitnelerin(Cazibe merkezlerinin) yoğunluğuna göre denemeye uygun usul ve metotlar olduğu ayette ne de güzel anlatılır. Deccal fitnesi tarihte emsali görülmemiş bir fitnedir.
Bu fitne ile başa çıkmak ve doğruların doğru kalabilmesi için muttakiler kollektivizmi vacip olmuştur.

Adalet ve Rahmet Sitesinden
Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (26. April 2017 Saat 10:00 AM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla