Konu: Secde Suresi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:04 PM   #3
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

“İstiva” sözcüğü, yukarıdaki ayetlerden başka, Yunus/3, Ra'd/2, Furkan/59 ve Secde/4’te de bu şekilde geçmektedir.
Görüldüğü gibi, ayetlerdeki “استوى istiva” sözcüğü, müteşabih bir anlatımla Allah'ın gücünü ve kuvvetini ifade etmektedir. Bundan başka, “Gökte olan”, “Tahtta oturan”, “Tahtını sekiz meleğin çektiği kral” gibi Kur’an ifadeleri de müteşabih olup Allah'ın gücünü ve kuvvetini anlatmak için kullanılmıştır. Bu müteşabih ifadelerin çoğu, o günkü Araplar arasında dolanımda olan ifade kalıplarıdır. Bu nedenle Yüce Allah da kendi muradını Arapların o günkü konuşma ve anlamalarına uygun olan bu deyim ve kalıplarla ifade etmiştir.
Kur'an'da müteşabih ayetlerin varlığını bildiren Âl-i Imran/7 ve Zümer/23 ayetlerinin göz ardı edilip müteşabih ayetlerdeki her ifade zahirî, lâfzî ve hakikat anlamlarıyla dikkate alınırsa, bu, Kur'an'ın ruhuna aykırı bir davranış olur. Meselâ Allah'ın gelmesi, inmesi, yaklaşması, Arş üzerine istiva etmesi, gökte olması, eli olması, yüksek-açık ufukta olması, Âdem ve İblis ile bire bir diyalog kurması, görmesi, işitmesi müteşabih ifadeler olup bunlar ehil kişilerce tevil edilirler.
Müteşabih ifadelerin anlaşılmasını zamana ve ehline bırakmak daha doğru bir davranıştır. Zaman içinde mutlaka her ilimde rasih olanlar çıkar ve bu donanımlı uzmanlar o ayetleri gereği gibi tevil ederler.
“İŞİ YÖNETİP DURAN” ALLAH’TIR:
Ayette geçen “ تدبيرtedbir” sözcüğü, “bir işin iyi bir sonuca ulaşması için ardını ve akıbetini, önünü ve sonunu, bilerek, hesap ederek gözetmek, takdir ve idare etmek” demektir. Bu ifade kullanılmak suretiyle Allah’ın yarattıktan sonra evrenle ilişkisini kesmediği, aksine evrenin yönetimini sürekli kontrolü altında bulundurduğu vurgulanmaktadır.
Hepinizin dönüşü sadece O'nadır. Allah bunu hakk olarak vaat etmiştir. Şüphesiz O, halkı ilk baştan yaratır, sonra iman eden ve salihatı işleyen kimseleri kıst [nasipleri, hakları olan payları] ile karşılık vermek için geri döndürür. Şu küfretmiş olan kimseler, küfretmeleri nedeniyle, kaynar sudan bir içki ve acıklı azap kendileri için olanlardır.(Yunus/4)
ALLAH’IN ASTLARINDAN İNSANLAR İÇİN BİR YAKIN VE BİR ŞEFAATÇİ YOKTUR:
Bu ifade, şefaatin Allah’ın iznine bağlı olduğu anlamına gelmektedir. Ancak bu, Allah’ın bu konuda herhangi bir kişiye veya zümreye şefaat etme izni verdiği veya vereceği şeklinde yorumlanamaz. Çünkü Rabbimizin bu meyanda bir bildirimi yoktur. Şefaat konusu ile ilgili daha fazla detay Necm, Meryem ve Ta Ha surelerinde sunulmuştur. (Tebyinü’l-Kur’an c:1, s:421-424)
Ayetteki “ شفيعşefi’” sözcüğünü “çift, ikincil, yani ikinci olan, yaratılan, yaratıklar” anlamında alarak “Şefaatçi ancak Allah’ın izninden sonradır” ifadesinin “her var olanın, her meydana gelenin ancak Allah’ın izni ile var olup meydana geleceği” anlamına geldiğini söylemek de mümkündür. Çünkü Fecr suresinde belirttiğimiz gibi, “çift sayı” kavramı, aynı türden birden fazla unsurun varlığına işaret eder; başka bir ifadeyle, karşıtı veya karşıtları olan ve bu sebeple başka şeylerle ilişki içinde bulunan her şeyi kapsar.
Ayetin son bölümünde yer alan “İşte Bu, Rabbiniz Allah’tır. O hâlde O'na kulluk ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almaz mısınız?” ifadesiyle müşriklere şöyle denilmektedir: “İbadeti tek ve ortağı olmayan Allah’a tahsis ediniz, ey müşrikler! Durumunuz hakkında öğüt dinlemez misiniz ki, Allah ile beraber O’nun yegâne yaratıcı olduğunu bildiğiniz hâlde bir başkasına da ibadet ediyorsunuz?”
Konumuz olan ayet, Zühruf ve Müminun surelerinde detaylandırılmıştır:

Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların niteledikleri şeylerden münezzehtir, yücedir.
Sen hemen bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsınlar ve oynayadursunlar.
Ve O, gökteki ilâh ve yerdeki ilâhtır. Ve O, Hakîm’dir, Alîm’dir.
Ve göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin mülkü sadece kendisine ait olan o kimse [Allah] ne cömerttir. Saat’in bilgisi de yalnızca O’nun yanındadır. Ve siz sadece O’na döndürüleceksiniz.
Onların, O’nun astlarından yalvarıp durdukları kimseler şefaate malik olamazlar. Ancak hakka şahit olan kişi müstesna… Onlar da biliyorlar. (Zühruf/82-89)
De ki: “Eğer biliyorsanız, bu yeryüzü ve onun içindeki kimseler kime aittir?”
Onlar; “Allah'a aittir” diyecekler. “Öyle ise siz düşünüp taşınmaz mısınız?” de.
Peki, “Yedi göklerin Rabbi ve azametli Arş’ın Rabbi kimdir?”
[Onlar] “Allah’ındır” diyecekler. “Öyleyse takvalı davranmayacak mısınız” de.
“Peki eğer biliyorsanız, her şeyin melekûtu [mülkiyeti ve yönetimi] kendisinin elinde olan ve kendisi her şeyi koruyup kollayan; fakat kendisi korunmayan kimdir?”
Onlar “Allah'ındır” diyecekler. “Öyle ise nasıl büyülenirsiniz?” de. (Müminun/84-89)

7- Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır.
8- Sonra onun soyunu bir özden [sülale'den], basbayağı bir sudan yapmıştır.
9- Sonra onu düzeltip bir biçime soktu ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?
Bu ayet grubunda Rabbimiz kendisini ve yarattıklarındaki tecellisini anlatarak insanlığı düşünmeye ve sahip oldukları nimetlerin bedellerini ödemeye davet etmektedir.
7. ayetteki “O, yarattığı her şeyi en güzel yapandır” ifadesi, Allah’ın her şeyi hem yapısal olarak en güzel bir şekilde yarattığını, hem de yarattığı her şeye kodladığı yaratılma amacının güzelliğini ifade etmektedir. En küçüğünden [mikro] en büyüğüne [makro] kadar, canlı-cansız her varlık kendi varlığı çerçevesinde en güzel bir biçimdedir. Hiç biri çirkin ve bozuk yapılı değildir. Ne insan hayvanat gibidir, ne de hayvanlar insan gibidir. Hiçbir varlık bir diğeri gibi değildir. Bu durum Rabbimiz tarafından birçok ayette açıkça ifade edilmiştir:
Allah, sizin için yeryüzünü bir karargâh, göğü de bir bina yapan, size şekil veren -ki şekillerinizi ne de güzel kılmıştır!- ve sizi temiz şeylerden rızıklandırandır. İşte O, Rabbiniz Allah'tır. -İşte, alemlerin Rabbi olan Allah ne cömerttir!- (Mümin/64)
O [Allah] gökleri ve yeri hak ile yarattı ve sizi biçimlendirdi. -Biçimlerinizi de ne güzel yaptı!- Ve dönüş yalnızca O’nadır. (Teğabün/3)
Gerçekten Biz insanı en güzel biçimde yarattık, sonra iman edenler ve salihatı işleyenler hariç -çünkü onlar için kesintisiz bir ödül var- onu alçakların en alçağına döndürdük. (Tin/4- 6)
Hani Rabbin bir zaman meleklere, “Şüphesiz Ben çamurdan bir beşer yaratıcıyım. Onu tesviye edip, rûhumdan kendisine üflediğim zaman derhal ona secdeye kapanın” demişti.(Sad/71-72)
Konumuz olan pasajda insanın yaratılmasına çamurdan başlandığı belirtilerek yaratılışın diğer aşamalarına da kısaca işaret edilmektedir. Bu yaratılış aşamaları, insanın sorumlu bir varlık olarak yeryüzünde halife kılınması sürecine işaret etmektedir. Bu konu Sad suresinin tahlilinde (Tebyinü’l-Kur’an; c:2, s:431,432) ayrıntılı olarak ele alındığından, konuyla ilgili kısa bir özetle yetiniyor ve detayın oradan okunmasını öneriyoruz.
Hemen belirtmek gerekir ki, insanoğlunun yeryüzündeki sorumluluk sınavının nasıl başladığı ile ilgili hakikatler, konunun yer aldığı sûrelerde temsilî olarak anlatılmıştır. Olayın bir tiyatro sahnesi gibi canlandırılarak anlatılması, evrenin, dünyanın ve canlıların varoluş aşamaları hakkında bilgi sahibi olmayanların konuyu iyi anlamalarını sağlamaya yöneliktir.
“Çamurdan yaratılış”, “tesviye”, “rûhun üfürülmesi” ve “meleklerin secdesi”, bir anda olup bitmiş olaylar değildir. Kur’ân'da verilen ayrıntılara göre, bu olaylar milyarlarca yıllık bir süreçte gerçekleşmiştir. Bizim bu konuyla ilgili olarak Kur’ân'dan yaptığımız tespitler şunlardır:
İNSAN TOPRAKTAN-SUDAN [MADDEDEN] YARATILMIŞTIR:
And olsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. Ve cann'ı da daha önce nüfuz eden kavurucu ateşten yaratmıştık. Hani Rabbin meleklere, “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratıcıyım” demişti. “Ona bir biçim verdiğimde ve rûhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek yere kapanın.” (Hicr/26-29)
Bu konu için ayrıca Sâd/71, Sâffat/11, Müminûn/12-14, Enbiyâ/30, Furkân/54, Mürselât/20, Nûr/45, Hacc/5, Mümin/67, Kehf/37, Kıyâmet/36-38'e de bakılabilir.
İNSANIN YARATILIŞINA TOPRAK [MADDE] İLE BAŞLANMIŞTIR:
Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır.Sonra onun soyunu bir özden [sülâle'den], basbayağı bir sudan yapmıştır. (Secde/7)
İNSAN BİR ANDA BUGÜNKÜ YAPISI İLE YARATILMAMIŞ, AŞAMA AŞAMA YARATILMIŞTIR:
Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır/aşama aşama yaratmıştır. (Nûh/14)
İnsanın yaratılış aşamalarından birisi de bitkilik evresidir:
Ve Allah sizi yeryüzünde bitki olarak bitirdi. (Nûh/17)
Söz konusu aşamalar, Müminûn/12-14, Mümin/67, Hacc/5, Kehf/37 ve Kıyâmet/36-38'de belirtildiği gibi, toprakla başlayıp bugünkü hâlimize gelinceye kadarki aşamalardır.
Bu sistem bugün için de aynıdır. Önce toprak, su, yenilip içilenler, teneffüs edilen hava gibi cansız maddeler canlıya dönüşerek dişide yumurta, erkekte sperm hücresi hâline gelmekte, sonra da alaka, mudğa, kemik ve et oluşumları bir şekillenme ile sürüp gitmektedir. Âyetlerden anlaşıldığına göre, ilk hayat da aynı sistemle, doğada önce basit bir canlıdan başlamış ve sonra alaka, mudğa gelişimine benzer bir seyirle bugünkü hâline gelmiştir. Bu gelişimler arasındaki zaman aralıkları ise belki milyonlarca yıl sürmüştür.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla