Konu: Tur Suresi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:14 PM   #3
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Onlar, toplu olarak Allah için ortaya çıktılar. Sonra da zayıf olan kişiler, büyüklük taslayan kişilere: “Şüphesiz bizler, sizlere uyan kimseler idik. Peki, şimdi siz, Allah'ın azabından bir şeyi bizden savar mısınız?” dediler. Onlar: “Allah, bize kılavuz olsaydı biz kesinlikle size kılavuz olurduk. Bizler sızlansak ya da sabretsek bizim için birdir. Bizim için kaçacak herhangi bir yer yoktur” dediler. (İbrahim/21)
Allah’ın âyetleri üzerinde tartışanları görmedin mi? Nasıl da döndürülüyor­lar? Kitabı ve elçilerimize gönderdiklerimizi yalanlayanlar elbette ileride, boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülüp, sonra ateşte yakılırlarken bileceklerdir. Sonra onlara: “Allah’ın astlarından ortaklar koştuğunuz şeyler nerededir?” denir. Onlar: “Bizden kaybolup gittiler; aslında; biz zaten önceleri hiç bir şeye yakarmıyorduk” der­ler. İşte Allah inkârcıları böyle saptırır: “İşte bu, yeryüzünde haksız yere şımarmanız ve böbürlenmenizden ötürüdür. Orada sürekli kalmak üzere cehennem kapılarına girin!” -İşte, büyüklenenlerin durağı ne de kötüdür!- (Mü'min/72)
Ve fasıklara [yoldan çıkanlara] gelince, onların varacağı yer de, Ateş’tir. Her çıkmak istediklerinde oraya yeniden çevrilecekler ve onlara, “yalanlayıp durduğunuz Ateş’in azabını tadın” denilecektir. Hiç kuşkusuz, dönerler diye, onlara, büyük cezanın astından en yakın cezadan da tattıracağız. (Secde/20)
Artık bu gün bazınız bazınıza yarar ve zarara malik olmaz. Ve Biz o zulmetmiş [şirke batmış] kişilere: “Tadın bakalım o kendisini yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını!” deriz. (Sebe’/42)
O gün kimi yüzler ağaracak, kimi yüzler de kararacaktır. Yüzleri kararanlara şöyle denecektir: “Siz inandıktan sonra yeniden kâfir mi oldunuz? Öyleyse, kâfirliğinizden dolayı tadın cezayı! Ve yüzleri ağaranlar ise, Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada temelli kalacaklardır.” (Al-i Imran/106)
Allah, "Şüphesiz Allah fakirdir, biz zenginiz." Diyen kimselerin sözünü kesinlikle duydu. Onların söyledikleri şeyleri ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız. Ve Biz: "Tadın o yakıcının azabını!" diyeceğiz. (Al-i Imran/181)
Ve Rabblerinin huzurunda durduruldukları zaman onları bir görsen! O [Rabbleri]: “Bu, bir gerçek değil miymiş?” dedi [der]. Onlar: “Rabbimize yemin ederiz ki gerçektir” dediler [derler]. O [Rabbleri]: “Öyleyse küfretmiş olmanız nedeniyle azabı tadın!” dedi [der]. (En’am/30)
Ve onların Beyt’in [Kâbe’nin] yanındaki salâtları, sadece, ıslık çalmak ve el çırpmaktır. -Öyleyse küfretmiş olduğunuzdan dolayı bu azabı tadınız!- (Enfal; 35:
Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak “Tadın bakalım kızgın ateşin azabını- diye onları vefat ettirirken bir görseydin.” (Enfal/50)
Öncekiler de sonrakilere, “Sizin bize karşı fazlalığınız yoktur. O hâlde yaptıklarınızdan dolayı azabı tadın” dediler [derler]. (Araf/39)
Şu ikisi, Rableri hakkında tartışmaya girmiş iki hasımdır. Artık küfretmiş kimseler; kendileri için ateşten elbiseler biçilmiştir. Başlarının üstünden kaynar su dökülür. Bununla karınlarındaki şeyler ve derileri eritilir. Ve onlar için demirden topuzlar vardır. Gamdan dolayı, oradan ne zaman çıkmak isteseler, oraya geri çevrilirler. Ve “Yakıcı azabı tadın!” (Hacc/22)
Senden azabı çarçabuk istiyorlar. Şüphesiz cehennem de kesinlikle, kendilerini üstlerinden ve ayaklarının altından bürüdüğü günde kâfirleri kuşatıcıdır. Ve O, ‘yapmış olduklarınızı tadın!” der. (Ankebut/55)
Öyleyse bu gününüzle karşılaşmayı unuttuğunuzdan/terk ettiğinizden dolayı tadın azabı! Hiç şüphesiz ki Biz unuttuk/terk ettik [cezalandırdık] sizi. Ve yapmış olduğunuza karşılık sonsuzluk azabını tadın!” (Secde/14)
17- 20 - Şüphesiz takvalı davrananlar, Rablerinin kendilerine verdiği ile sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak, zevkusefa sürerek cennetlerdedirler, nimetler içindedirler. Ve Rableri onları cehennem azabından korumuştur. Biz onları iri gözlülerle eşleştirdik de. -“Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yayın, için!”-
21 – Ve iman eden, zürriyetleri de iman ile kendilerine tâbi olan kimseler; işte Biz, onların zürriyetlerini de kendilerine kattık. Kendilerinin amellerinden bir şey eksiltmedik. Herkes kendi kazandığıyla rehindir.
22 - Onlara canlarının istediği meyveler ve etlerden bol bol sergiledik.
23 - Orada kendisinde lağıv [boş söz, saçmalama] ve günaha sokma olmayan bir kadehi kapışırlar.
24 – Ve kendilerine ait bir takım delikanlılar onların etrafında dönerler; sanki onlar sedefleri içine gizlenmiş inci gibidirler.
25- 28 – Birbirlerinin yüzüne dönüp soruyorlar: “Gerçekte biz daha önce ailemiz içinde korkanlardan idik. Allah bizi kayırdı ve bizi içe işleyen azaptan korudu. Şüphesiz biz daha önce, O’na yalvarıyor idik. Şüphesiz O, iyilik yapanın, acıyanın ta kendisidir.
Boş işlerle uğraşarak ömür tüketen yalanlayıcıların ahiretteki hallerinin anlatıldığı bir önceki pasajdan sonra, karşıtlık metoduna uygun olarak bu ayet grubunda da muttakilerin ahiretteki konumları tasvir edilmektedir. Muttakiler, Rablerinin kendilerine verdiği ile sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak cennetlerde zevkusefa süreceklerdir. Rabbleri onları cehennem azabından korumuş, ayrıca iri gözlülerle [ideallerindeki eşlerle] eşleştirilmişlerdir. “Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için!” denilmek suretiyle orada ağırlanmaktadırlar.
Muttakilerin konumu Kur’an’da sık sık ve detaylı olarak verilmiştir:
Kesinlikle muttakiler için, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden; Rahman’dan bir karşılık ve yeterli bir bağış olarak korunaklar/kurtuluş mekânları; sulak bağlar-bahçeler, üzümler, hepsi bir seviye tomurcuklar [çiçek bahçeleri], dolu dolu su kapları vardır. Onlar, orada boş bir söz ve yalan duymazlar. -Onlar, O’nun huzurunda söz söylemeye güç yetiremezler.- (Nebe’/31- 37)
İşte onlar [öne geçenler], Naim cennetlerindedirler.
Bir topluluk [çoğu] evvelkilerdendir, çok azı da sonrakilerdendir.
(Onlar) yaptıklarına karşılık olarak; mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı onların üzerinde yaslanırlar. Üzerlerinde [çevrelerinde], kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler, kadehler -ki ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir- beğendiklerinden meyveler, canlarının çektiğinden kuş eti ile; süreklileştirilmiş [hep aynı bırakılmış] çocuklar, saklı inciler gibi iri gözlüler dolaşırlar. Orada lağv [boş söz, saçmalama] ve günaha sokan işitmezler. Sadece söz olarak: “selâm!”, “selâm!”
Ve sağın yaranı, nedir o sağın yaranı! (Onlar), dikensiz kirazlar, meyve dizili muzlar/akasyalar, uzamış gölgeler, fışkıran su, kesilmeyen [tükenmeyen] ve yasaklanmayan birçok meyveler ve yükseltilmiş döşekler içindedirler.
Şüphesiz Biz onları [kiraz, muz, gölgeler, fışkıran su…] öyle bir inşa ile inşa ettik [yarattık]. Ki onları, sağın ashabı için albenili ve hepsi bir ayarda bakireler [dokunulmamışlar] kıldık [yaptık]. (Vakıa/12- 38)
-Onların [muttakilerin] çevrelerinde altın tepsiler, kadehler dolaştırılır. Orada nefislerin arzu duyacağı, gözlerin zevkleneceği her şey vardır.- Ve siz orada sürekli kalacaksınız. Ve işte bu, yapagelmiş olduğunuz şeyler sebebiyle, kendisine varis edildiğiniz cennettir. Orada sizin için birçok meyveler vardır. Onlardan yiyeceksiniz. (Zuhruf/71)
İşte onlar cennet ashabıdırlar. İşlemekte olduklarına karşılık orada ebedi olarak kalacaklardır. (Ahkaf/14)
İşte, kişi, kendileri için, yaptıklarına karşılık gözler aydınlığı olacak şeylerden gizlenmiş olan şeyleri bilmiyor! (Secde/17)
Yalnızca onlara, orada bir meyve vardır. İsteyecekleri her şey de onlarındır. (Ya Sin/57)
Sonra, kitabı sağından verilen kişiye gelince; hemen o, “Alın, okuyun kitabımı. Şüphesiz ben, hesabıma kavuşacağıma inanıyordum/ kesinlikle biliyordum” der. Artık o, meyveleri sarkmış yüksek bir cennette hoşnut bir yaşamdadır. -Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü afiyetle yiyin, için!- (Hakka/19- 24)
Peki, şüphesiz Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, kör olan kimse gibi midir? Şüphesiz ancak kavrama yeteneği olan kişiler; Allah’ın ahdini yerine getirirler ve antlaşmayı bozmayan, Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyi birleştiren,. Rablerine haşyet duyan ve hesabın kötülüğünden korkan kişiler, Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabretmiş, salâtı ikame etmiş ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık infak etmiş ve çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldıran kişiler öğüt alıp düşünürler. İşte bu yurdun akıbeti; Adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanlar oraya [Adn cennetlerine] gireceklerdir. Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: “Sabrettiğiniz şeylere karşılık size selam olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!” (Ra’d/23)
23. ayette “Orada kendisinde lağv [boş söz, saçmalama] ve günaha sokma olmayan bir kadehi kapışırlar” ifadesiylecennet içkisi tanıtılmıştır. Cennet içkisi; içilince sarhoş etmez, lüzumsuz gevezelikler yaptırmaz, sövüp saydırmaz, kavga gürültü yaptırmaz. Bu durum Saffat suresinde ayrıntılı olarak bildirilmişti:
İşte onlar [Allah’ın arıtılmış kulları], kendileri için belli bir rızık; meyveler olanlardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı olarak tahtlar üzerinde ikram görenlerdir. İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş, kendisinde zararlı bir yön olmayan, sarhoşluk da vermeyen bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır. Yanlarında da gözlerini kendilerine dikmiş iri gözlüler vardır. Korunmuş yumurta gibidir onlar. (Saffat/45)
29 - Hadi sen öğüt ver! Artık sen Rabbinin nimeti sayesinde kâhin ve mecnun biri değilsin.
30 – Yahut onlar: “Bir şâirdir, zamanın felaketlerine çarpılmasını gözetliyoruz” mu diyorlar?
31 – Sen de ki: “Bekleyin, işte, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”
32 - Onların akılları mı bunu emrediyor yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?
33 – 34- Yahut onu kendi uydurup söyledi mi diyorlar? Aslında onlar inanmıyorlar. Peki, onun gibi bir sözü onlar getirsinler, eğer doğru kimseler iseler.
Bu ayet grubunda Rabbimiz elçisine görevini sürdürmesini emrederken aynı zamanda inkârcıların içinde bulunduğu zihinsel durumu da ortaya koymaktadır. 29. ayetten anlaşıldığına göre müşrikler Resulullah’a artık “kâhin” ve “mecnun” diyemez olmuşlardır. Pasajın devamına göre artık sadece “O, şairdir, Kur’an’ı kendisi oluşturuyor, yakında o da ölür gider, işi biter. Biz de ondan kurtuluruz” diyerek kendilerini avutmaya yönelmişlerdir. Onların bu temelsiz avuntuları da diğer iddiaları gibi reddedilip ikiyüzlülükleri yüzlerine vurulmakta ve “Peki, onun gibi bir sözü onlar getirsinler, eğer doğru kimseler iseler” denilerek kendilerine meydan okunmaktadır. Bu meydan okumayla Allah Resulü ve o’na inanan müminler desteklenip tatmin edilmektedir.
“Esbab-ı Nüzul” kayıtlarına göre (İbn Kesir), yukarıdaki sözleri söyledikleri belirtilen inkârcılar Abdu'd-Dar oğullarıdır. Onlar bu sözleriyle Resulullah’ın şair olduğunu ileri sürerek “Bundan önce şa­irler, Züheyr, Nabiğa nasıl ölüp gittiyse, o da pek yakında ölecektir. Üstelik babası da genç yaş­ta ölmüştü. Belki o da babası gibi genç yaşta ölür” diye kendilerini teselli etmekteydiler.
Biz onların söylediklerini daha iyi biliriz. Ve sen onların üzerinde zorlayıcı değilsin. O halde sen, benim tehdidimden korkan kimselere Kur’ân ile öğüt ver. Kâf; 45:
Ve dinlerini oyun ve eğlence edinmiş / oyun ve eğlenceyi kendilerine din edinmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olan kimseleri bırak ve onunla [Kur’an ile] hatırlat / öğüt ver: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığıyla helake düşerse, onun için Allah’ın astlarından bir veliy [yakın kimse] ve şefaatçi söz konusu olmaz. Her türlü dengi denkleştirse de [suçuna karşı her türlü bedeli ödemeyi istese de] ondan alınmaz. İşte bunlar, kazandıkları ile helake düşen kimselerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır. En’am; 70:
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla