Konu: Tur Suresi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:14 PM   #4
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

O halde bu sözü yalanlayanları Bana bırak! Biz onları bilmedikleri yerden yakalayacağız.
Ve Ben, onların iplerini uzatırım, [süre tanır, mühlet veririm], çünkü benim plânım/tuzağım zordur/sağlamdır.
Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır borç altında mı eziliyorlar?
Yoksa gayb yanlarında da onu onlar mı yazıyorlar?
Öyleyse Rabbinin kararına karşı sabret; balık/bunalım arkadaşı gibi olma. Hani o bir kez aşırı bunaldığında Rabbine seslenmişti. Kalem; 44- 48:

31. ayetteki “Bekleyin, işte, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim” ifadesi, sözü edilen inkârcıların helaklerinin yakın olduğunu, Resulullah’a da helaklerinin yakın olduğunun işaret edildiğini göstermektedir. Nitekim özellikle bu azgın kişiler kısa zaman sonra Bedir’de helak olmuşlardır.
Daha önce de detaylı olarak açıkladığımız gibi, Kur’an-ı Kerim gerek yapısal olarak, gerek edebi açıdan, gerekse içerik olarak ortaya koyduğu sosyal ilkeler, geleceğe ve modern bilime dair verdiği bilgiler açısından tartışılmaz bir mucizedir. Kur'an, indiği dönemde mucize olduğu gibi bugün de mucizedir. Bu nedenle onun mucizeliğine inanmayanlara Kur’an’ın değişik surelerinde meydan okunmuştur:
Yahut [aslında], “Onu kendisi uydurdu” diyorlar. De ki: “Öyleyse, eğer doğrulardan iseniz, uydurma olarak da olsa, benzeri on sure getirin, Allah’ın astlarından gücünüzün yettiği kişileri de çağırın.”
Yok, eğer bunun üzerine onlar, size cevap vermedilerse, artık bilin ki, o [Kur'an] ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. Ve O'ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Artık siz müslüman oluyor musunuz? (Hud/13, 14)
De ki: “Ant olsun ki ins ve cinn [herkes], bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere bir araya gelseler, birbirlerine yardımcı da olsalar, onun benzerini, kesinlikle getiremezler.”
Ve ant olsun ki Biz bu Kur'an'da insanlar için her örnekten evirip çevirmişizdir. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasından kaçındılar. (İsra/88)
Ve bu Kur'an, Allah'ın astları tarafından uydurulan değildir. Lâkin kendinden önceki kitapları tasdik eder ve o kitabı ayrıntılı olarak açıklar. Onda şüphe edilecek hiçbir şey yoktur. Âlemlerin Rabbindendir.
Yahut “Onu kendisi uydurdu” diyorlar. De ki: “Öyleyse siz benzeri, bir sure meydana getirin, Allah’ın astlarından çağırabileceklerinizi de çağırın. Eğer doğru kimseler iseniz.”
Bilakis, onlar bilgisini kavrayamadıkları ve tevili kendilerine henüz gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar. Bunlardan önceki kişiler böyle yalanlamışlardı. İşte bak zalimlerin akıbeti nasıl olmuştur. (Yunus/37, 38)
Ve eğer kulumuza indirdiğimizden kuşku içinde iseniz, haydi onun mislinden bir sure siz getirin, Allah’ın astlarından tüm tanıklarınızı da çağırın. Eğer doğru kimseler iseniz.
Sonra, eğer bunu yapmadıysanız ve asla yapamayacaksınız; öyleyse inkârcılar için hazırlanmış, yakıtı insanlar ve taşlar olan Ateş’ten korunun. (Bakara/23, 24)
35 - Yoksa onlar, hiçbir şeysiz mi yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcılardır?
36 - Yoksa gökleri ve yeryüzünü kendileri mi yarattılar? Aslında, onlar kesin bilgi sahibi değildirler.
37 - Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yahut kendileri egemenlik sürenler midirler?
38 - Yoksa kendileri için dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, açık bir delil getirsin.
39- Ya da kızlar O’na, oğullar size mi?
40 - Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden onlar, borçtan dolayı ağır bir yük altına mı girdiler?
41 - Yoksa gayb kendilerinin yanındadır da onlar mı yazıyorlar?
42- Yoksa bir sinsi plan mı yapmak istiyorlar? Fakat o küfredenlerin kendileri sinsi plana düşenlerdir.
43 - Yoksa onlar için Allah'tan başka bir ilâh mı var? Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.
Bu ayetlerde Rabbimiz, oyunda oynaşta olan söz konusu yalanlayıcıların Kendisi hakkındaki düşüncelerine cevap vermektedir. Ayetlerin ifadesi gayet açık ve nettir. İfadeler inkari sorularla gelmiştir. Çok açık bir şekilde kâfirlerin inançları, tavırları ve dayandıkları esaslar çürütülmekte, akılsızca davrandıklarından dolayı kınanmaktadırlar.
35. ayetteki “Yoksa onlar, hiçbir şeysiz mi yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcılardır?” ifadesininOnlar, yaratıcısız mı yaratılmışlardır?” veya “Onlar, bir şey için değil, boş yere mi yaratılmışlardır?” yahut da “Onlar, babasız annesiz mi yaratılmışlardır?” anlamlarıyla değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira bu anlamları ifade eden birçok ayet vardır:
Biz sizi hakir bir sudan yaratmadık mı?
Sonra onu belli bir ölçüye/vakte kadar sağlam bir yerin içinde tuttuk.
Demek ki Bizim gücümüz yetti. Ne güzel güç yetirenleriz Biz.
O gün, yalanlayanların vay hâline! (Murselât/20)
Biz, sizi yarattık; doğrulamanız gerekmez mi? Peki döküp durduğunuz şeyi [meniyi, yumurtayı] gördünüz mü? Siz mi yaratıyorsunuz onu, Biz mi yaratıcılarız? (Vakıa/59)
Peki, ekip durduğunuz şeyi gördünüz mü?
Siz mi bitiriyorsunuz onu, yoksa Biz mi bitirenleriz?
Dileseydik Biz, kesinlikle onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız: “Şüphesiz biz borç altına girenleriz! Daha doğrusu, biz mahrum olanlarız!” (Vakıa/64)
Peki, yakıp durduğunuz o ateşi gördünüz mü?
Siz mi onun [ateşin] ağacını inşa ettiniz, yoksa Biz mi inşa edenleriz?
Biz onu [ateşi] bir ibret / hatırlatma ve çöl yolcularına bir fayda kıldık. (Vakıa/71-73)
Peki, siz, Bizim sizi sadece boş yere yarattığımızı ve şüphesiz sizin yalnızca Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız? (Mü'minûn/115)
Peki, Biz ilk yaratmada acizlik mi gösterdik? Hayır ama, onlar yeni bir yaratılıştan kuşku içindedirler. (Kaf/15)
37. ayetteki “Rabbinin hazineleri” ifadesi, genellikle yağmur ve rızık olarak kabul edilse de esas “elçilik”tir.
Bu, Allah'ın, dilediği kişiye verdiği lütfudur. Ve Allah, büyük lütuf sahibidir. (Cuma/4)
Ey iman etmiş kişiler! Toplantı günü salat için seslenildiği zaman, Allah’ın anılmasına hemen koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, işte bu, sizin için daha hayırlıdır. ” (Cuma/9)
Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Şu basit hayatta [dünya hayatında] onların geçimliklerini aralarında Biz paylaştırdık Biz. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye Biz onların bir kısmını bir kısmının üzerine derecelerle yükselttik. Ve Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. (Zuhruf/32)
Artık eğer Biz, seni alıp götürsek bile şüphesiz Biz, onlardan intikam alanlarız [onları cezalandırarak adaleti sağlarız].
Yahut da onlara vaat ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü Biz, onların aleyhlerine güç yetirenleriz.
Öyleyse sen, sana vahyedilene sarıl. Şüphesiz ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin. (Zuhruf/41)
Ayette denilmek istenen şudur: Elçiyi onlar mı atayacaklardı, ya da Allah elçi atarken onlara mı soracaktı?
38. ayetteki “Yoksa kendileri için dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, açık bir delil getirsin” ifadesi ile inkârcıların kâhinlerince ileri sürülen “gökten haber alma” saçmalığı reddedilmektedir. Böylece Muhammed’in elçi olmadığı, Kur’an’ı Allah’ın indirmediği ve haşrin de gerçekleşmeyeceği iddiasındaki inkârcılara seslenilerek bu konulara dair bilgiyi nereden aldıkları sorgulanmaktadır. Bu sorgulamanın amacı aslında bu yalancıların hiçbir şey bilmedikleri, tamamen kendi avuntularını dile getirdikleri gerçeğini ortaya koymaktır.
42. ayette ise inkârcılar ne kadar tuzak kurarlarsa kursunlar, ne kadar plan yaparlarsa yapsınlar, hiçbirinin işe yaramayacağı açıklanmaktadır. 42. ayetin metninde “müşakele” sanatı icra edilmiştir. Kısaca onlara “Yoksa bir sinsi plan mı yapmak istiyorlar? Fakat o küfredenlerin kendileri sinsi plana düşenlerdir” denilerek o tuzağa en yakın zamanda kendilerinin düşmüş olacakları bildirilmektedir.
Ve onlar var güçleriyle Allah’a yemin etmişlerdi ki, kendilerine uyarıcı bir peygamber gelirse, mutlaka ümmetlerin her birinden daha doğru yolda olacaklardı. Buna rağmen ne zaman ki kendilerine bir uyarıcı geldi, bu, yeryüzünde bir kibirlenme ve kötülük düzeni yönünden onların sadece nefretlerini artırdı. Hâlbuki kötü düzen ancak kendi ehlini çepeçevre kuşatır. O hâlde öncekilerin kanunundan başka ne gözetiyorlar? Onun için sen Allah’ın sünnetinde asla bir değişme bulamazsın. Sen Allah’ın sünnetinde asla bir başkalaşma da bulamazsın. (Fatır/42, 43)
Hani bir zaman, şu küfretmiş olan kimseler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya sürüp çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı. Ve onlar tuzak kurarken Allah da tuzak kuruyordu. Ve Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. (Enfal/30)
Ve bir kötülüğün cezası, onun gibi bir kötülüktür. Ama kim affeder ve düzeltirse artık onun ücreti Allah’a aittir. Şüphesiz ki O, zalimleri sevmez. (Şûra/40)
Haram ay haram aya karşılıktır. Ve bütün haramlar kısastır [birbirine karşılıktır]. O halde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının aynıyle saldırın. Ve Allah’a takvalı davranın. Ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir. (Bakara/194)
Ve onlar kötü plan yaptılar, Allah da kötü plan yaptı [onların kötü planlarını boşa çıkardı]. Ve Allah, plancıların [kötü planları boşa çıkaranların] en hayırlısıdır. (Al-i Imran/54)
Şüphesiz onlar, oldukça tuzak kuruyorlar.
Ben de bir tuzak kurarım [onları cezalandırırım]. (Tarık/15, 16)
44 – Ve gökten düşmekte olan bir parça görseler, “Üst üste yığılmış bulutlardır” derler.
Bu ayette müşriklerin ne kadar densiz oldukları vurgulanmaktadır. Şöyle ki; kendilerine ne kadar mucize gelirse gelsin, yine de inkârlarını sürdürmeye devam etmektedirler. Hatta gökten mucize olarak bir parçanın düşmekte olduğunu görseler, pişkinlik göstererek bunun yine de mucizevî bir olay olmadığını iddia etmeye kalkarlar.
Müşrik inkârcıların bu pişkinliklerini daha evvel şu ayetlerde de görmüştük:
Peki onlar, gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında olan şeylere bir bakmazlar mı? Biz dilesek kendilerini yere geçiririz. Yahut gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Şüphesiz bunda yönelen [hakka gönül veren] her kul için bir ayet vardır. (Sebe/9)
Onlardan sana kulak verenler vardır; oysa Biz, onu kavrayıp anlamalarına; kalpleri üzerine kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık kıldık. Onlar, bütün ayetleri görseler de ona inanmazlar. Öyle ki, o inkâr edenler, sana geldiklerinde, seninle tartışmaya girerek “Bu, öncekilerin uydurma masallarından başka bir şey değildir” derler. (En’am/25)
Yeryüzünde, bütün ayetleri görseler de onlara iman etmeyen, doğrunun yolunu görseler de o yolu tutup gitmeyen, eğer sapıklığın yolunu görürlerse onu yol edinen şu haksız yere büyüklük taslayanları, ayetlerimizden uzak tutacağım.” –Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil oluşlarındandır [umursamayışlarındandır].– (A’raf/146)
Nihayet onu, vadilerine doğru gelen geniş bir bulut halinde gördüklerinde: “Ha işte! Bu, bize yağmur getirecek bir bulut!” dediler, Hayır, aksine o, çabuklaştırmaya çalıştığınız şeyin ta kendisi; Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eden, içinde acıklı bir azap olan rüzgâr... Sonunda o hale geldiler ki, konutlarından başka hiçbir şey görünmüyordu. Biz, günahkârlar topluluğunu işte böyle cezalandırırız. (Ahkaf/24, 25)
Onlar: “Sen, kesinlikle büyülenmişlerden birisin. Sen de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin. Biz senin kesinlikle yalancılardan biri olduğundan eminiz. Şayet doğrulardan isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver!” dediler. (Şuara/187)
Ve “Bizim için yerden bir pınar fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız. Yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olmalı. Onların aralarında şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın. Yahut iddia ettiğin gibi göğü parçalar halinde üzerimize düşürmelisin; yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmelisin. Yahut senin altın süslemeli bir evin olmalı; yahut göğe yükselmelisin. Ancak, senin yükselişine, okuyacağımız bir kitabı bize indirmene kadar, asla inanmayız.” dediler. Sen de ki: “Rabbim noksanlıklardan münezzehtir. Ben beşer bir elçiden başka bir şey miyim ki!” (İsra/90 – 93)
Ve Biz onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak da onlar oradan yukarı yükselseler bile, mutlaka “Gözlerimiz döndürüldü/bulandırıldı. Aslında biz büyülenmiş bir topluluğuz” diyeceklerdir. (Hicr/14, 15)
Ve fasıklara [yoldan çıkanlara] gelince, onların varacağı yer de, Ateş’tir. Her çıkmak istediklerinde oraya yeniden çevrilecekler ve onlara, “yalanlayıp durduğunuz Ateş’in azabını tadın” denilecektir. Hiç kuşkusuz, dönerler diye, onlara, büyük cezanın astından en yakın cezadan da tattıracağız. (Secde/20, 21)
Ve eğer Biz şüphesiz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve her şeyi karşılarına toplasaydık, -Allah’ın dilemesi dışında- yine inanmayacaklardı. Velâkin onların çoğu cahillik ediyorlar. (En'am/111)
45 - Artık onları, baygın düşüp yıkılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak.
46 - O gün sinsi planları kendilerine hiçbir şeyce fayda vermez ve onlar yardım olunmazlar.
47- Evet, şüphesiz zalimlik eden kimselere bundan aşağı bir azap var; ama onların çoğu bilmiyor.
Bu ayetlerde Resulullah teselli edilmiş ve kendisinden inkârcı müşrikleri “baygın düşüp yıkılacakları günlerine kavuşuncaya kadar” kendi hallerine bırakması istenmiştir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla