Konu: Enfal Suresi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 3. March 2010, 11:48 PM   #4
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

20. Ey iman etmiş kimseler! Allah'a ve Elçisi'ne itaat edin. İşitip dururken ondan yüz çevirmeyin!

21. İşitmedikleri hâlde “İşittik [vahye kulak verdik]” diyenler gibi de olmayın!

22. Şüphesiz yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü, aklını kullanmayan şu sağırlardır, dilsizlerdir.

23. Ve eğer Allah, onlarda hayır olduğunu bilseydi kesinlikle onlara işittirirdi. Ve eğer işittirseydi yine de onlar, geri duranların ta kendisi olarak sırt dönerlerdi.

Bu âyetlerde, mü’minler ile mü’min görünenler sergilenerek gerçek mü’minlere, o yalancı Yahûdiler ve münâfıklar gibi olmamaları uyarısı yapılmaktadır. Âyetteki, İşitmedikleri hâlde “İşittik [vahye kulak verdik]” diyenler ifadesi ile, vahyi samimiyetle dinlemeyen, işittiklerini iyice düşünmeyen, onun hakkında tefekkür etmeyen iki yüzlü kimseler kasdedilmiş; dolayısıyla da mü’minler ciddiyet ve tefekküre davet edilmişlerdir:

Ve küfretmiş olan şu kişilerin hâli, sadece bir çağırma veya bağırmadan başkasını işitmeyen şeylere çoban haykırışı/karga haykırışı yapan kimsenin hâli gibidir; sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden onlar, akıl da etmezler. (Bakara/171)

Ve and olsun ki, cinnden ve insten [tanıdığınız-tanımadığınız] bir çoğunu cehennem için yarattık; onların kalpleri vardır onlarla anlamazlar, gözleri vardır onlarla görmezler, kulakları vardır onlarla işitmezler. İşte onlar dört ayaklı hayvanlar gibidirler. Hatta daha da sapıktırlar. İşte onlar gâfillerin [duyarsızların] ta kendileridir. (A‘râf/179)

Âyetteki, Elçi'ye itaat ifadesiyle, “Elçi'ye bağlılık; o'nun aldığı kararlara; yaptığı içtihatlara saygılı davranmak, özellikle bu âyetin bulunduğu bağlamda, devlet reisi, ordu komutanı sıfatlarını da taşıması hasebiyle Elçi'ye askerî ve idarî alanlarda ters harekette bulunmamak” kasdedilmiştir.

24. Ey iman etmiş kimseler! O [Elçi], sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, Allah'a ve Elçi'ye icabet edin. Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz kesinkes O'nun huzurunda toplanacaksınız.

25. Ve sadece sizden zâlim olanlara isâbet etmeyen fitnelerden korunun ve hiç şüphesiz Allah'ın, azabı çetin olan olduğunu bilin.

26. Ve hatırlayın; hani sizler sayıca azdınız, yeryüzünde zayıf bırakılmıştınız, insanların sizi kapıp yakalamasından korkuyordunuz da O [Allah], şükredersiniz diye barındırmıştı, sizi yardımıyla desteklemişti ve size temiz-hoş şeylerden rızıklar vermişti.

Mü’minlere hitap edilen bu âyetlerde, başarılı olabilmeleri için yapmaları gerekenler ifade edilmiş; yanlış davranışlarının sadece kendilerine değil başkalarına da zarar vereceği bildirilmiştir. Paragrafta ilk olarak Elçi'ye itaat, bağlılık sadedinde, Ey iman etmiş kimseler! O [Elçi], sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, Allah'a ve Elçi'ye icabet edin emri verilmiştir. Elçi'nin çağırdığı “hayat verecek şeyler”in neler olduğunu tesbit etmek için önce şu âyetlere bir göz atılmalıdır:

Ve bir beşer için, bir vahiy ile veya perde arkasından yahut bir elçi gönderip de izniyle dilediğini vahyetmesi dışında Allah'ın kendisiyle konuşması olmaz. Şüphesiz O, alî'dir hakîm'dir. (Şûrâ/51)

Sen geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın; Sen ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın. Sen dilediğine de hesapsız rızık verirsin. (Âl-i İmrân/27)

Allah yolunda öldürülenleri de sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Allah'ın lütfundan verdiği şeylerle sevinçli olarak Rabb'leri katında rızıklanmaktadırlar. Arkalarından kendilerine henüz ulaşmayan kimselere, kendileri için hiç bir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. Onlar, Allah'tan bir nimeti, lütfu ve Allah'ın şüphesiz, mü’minlerin ecrini zâyi etmeyeceğini müjdelemek isterler. (Âl-i İmrân/169-171)

Ve bu iğreti yaşam, sadece bir eğlence ve oyundur. Şüphesiz son yurt ise kesinlikle hayatın ta kendisidir. Keşke onlar, bilmiş olsalardı. (Ankebût/64)

Erkekten ve dişiden, mü’min olarak kim iyi amel işlerse muhakkak onu güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve kesinlikle onların ücretlerini, yapmış oldukları amellerin daha güzeliyle karşılıklandıracağız [ödüllendireceğiz]. (Nahl/97)

Âyetlerden anlaşıldığına göre, insanlığa hayat verecek şey, “Kur’ân, iman, savaş; şehitlik”tir.

Âyetteki, Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer ifadesi, vahiylerin, insanın kimliğini değiştirmesine neden olduğuna işarettir. Kâfir ve fâsık kimse vahye kulak verir ve onun hakkında tefekkür ederse, Allah onunla egosu arasına girip ona doğru yolu gösterecek ve cennetine kılavuzlayacaktır.

25-26. âyetlerde de mü’minlerin savaş şartlarında takınmaları gereken tavırlara vurgu yapılıp, Allah'ın kendilerine yardım edeceği ifade edilmektedir.

26. âyetteki, Ve hatırlayın; hani sizler sayıca azdınız, yeryüzünde zayıf bırakılmıştınız, insanların sizi kapıp yakalamasından korkuyordunuz da O [Allah], şükredersiniz diye barındırmıştı, sizi yardımıyla desteklemişti ve size temiz-hoş şeylerden rızıklar vermişti ifadesi ile, mü’minlere geçmişte yaşadıkları korku ve baskılar hatırlatılarak onlardan yaşadıkları hayatın değerlendirmesini yapmaları istenmektedir.

25. âyetteki, Sadece sizden zâlim olanlara isâbet etmeyen fitneler ifadesiyle, insanları ateşe atan ihtilâf, çekişme, karışıklık, kafaları karıştırmak, düzeni bozmak, anarşi çıkarmak gibi toplumsal fitneler kasdedilmektedir. Çünkü bu fitne, sınır tanımaz. Böyle bir durumda sadece günahkârlar değil, nemelazımcı kimseler de azaba uğrarlar.

Bu durum çevre sağlığı ile örneklenebilir: Çevreyi kirleten bir kimseye müdahale edilmediğinde, kirlilik yayılır ve tüm kenti etkiler. Bunun zararı da, sadece kirleten kişiyle sınırlı kalmaz, orada yaşayan herkese dokunur.

Aynı durum ahlâk ve kültür dejenerasyonu açısından da ele alınabilir: Bir kişinin yaptığı ahlâksızlıkların, zaman içinde kenti, hatta ülkeyi bile sardığına tanık olunmaktadır. Lût kavmi buna güzel bir örnektir; birkaç kişiyle başlayan cinsel sapmalar zamanla tüm kavmi sarmış ve onların sonlarını hazırlamıştır.

27-28. Ey iman etmiş kimseler! Allah'a ve Elçi'ye ihânet etmeyin. Bile bile kendi emanetlerinize de ihânet etmeyin. Şüphesiz mallarınızın ve evlatlarınızın, kesinlikle fitne olduğunu ve kesinlikle de Allah katında çok büyük ecir olduğunu bilin.

Bu âyetlerde mü’minler, Allah'a ve Elçi’ye ihânet etmeyin. Bile bile kendi emanetlerinize de ihânet etmeyin buyurularak uyarılmakta ve kendilerine, Şüphesiz mallarınızın ve evlatlarınızın, kesinlikle fitne olduğunu ve kesinlikle de Allah katında çok büyük ecir olduğunu bilin vaadi yapılmaktadır.

Müslümanlar mal-mülk ve emanetler konusunda bir hâinlik yapmış olmalılar ki bu uyarıya muhatap olmuşlardır:

Rivâyet edildiğine göre, bu âyet-i kerîme, Ebû Lubâbe b. Abdu'l-Münzir'in Kurayzaoğulları'na kesileceklerini işaret edip bildirmesi üzerine nâzil olmuştur. Ebû Lubâbe der ki: “Allah'a yemin ederim, ayaklarımı yerimden hareket ettirmeden ben Allah'a ve Rasûlü'ne hâinlik ettiğimi anladım. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu.” Bu âyet-i kerîme nâzil olunca, Ebû Lubâbe kendisini mescidin direklerinden birisine bağlayarak şöyle dedi: “Allah'a yemin ederim, ölünceye yahut da Allah tevbemi kabul edinceye kadar ne bir şey yiyeceğim, ne de bir şey içeceğim.” Buna dair haber meşhurdur.[25]

Bir diğer görüşe göre âyet-i kerîme, onların Peygamber'den (s.a) herhangi bir şeyi işitip bunu müşriklere ulaştırmaları ve yaygınlaştırmaları üzerine nâzil olmuştur.[26]

İbn Abbâs şöyle demiştir: “Bu âyet, Ebû Lubâbe hakkında nâzil olmuştur. Hz. Peygamber (s.a), Ebû Lubâbe'yı, Kurayzaoğulları'nı muhasara altına almak maksadıyla onlara yollamıştı. Ebû Lubâbe'nin çoluk-çocuğu ise, Kurayzaoğulları'nın içinde bulunuyordu. Bunun üzerine Kurayzaoğulları, “Ey Ebû Lubâbe! Ne dersin, Sa‘d ibn Mu‘âz'ın hakkımızda vermiş olduğu hükmü kabul edelim mi?” deyince, Ebû Lubâbe boğazına işaret ederek, “Bu bir intihardır, sakın bunu yapmayın” demek istemiştir. Böylece, bu hareket tarzı, Ebû Lubâbe'den, Allah ve O'nun Rasûlü'ne karşı bir hâinlik olmak üzere sâdır olmuştur.”[27]

Süddî şöyle demektedir: “Onlar, Hz. Peygamber'den (s.a) bir şey dinliyor ve bunu ifşa ederek, müşriklere intikâl ettiriyorlardı. İşte bunun üzerine, Cenâb-ı Hakk onları bundan nehyetti.”

İbn Zeyd şöyle demiştir: “Allah onları, tıpkı münâfıkların yapmış olduğu gibi, iman izhar edip, öte yandan ise, küfürlerini gizlemek sûretiyle, hâinlikte bulunmaktan nehyetti.”

Câbir ibn Abdillah'dan şu rivâyet edilmiştir: Ebû Süfyân Mekke'den çıkınca, Hz. Peygamber (s.a), onun çıktığını öğrendi ve onu karşılamaya niyetlendi. Bunun üzerine münâfıklardan birisi, Ebû Süfyân'a, “Muhakkak ki Muhammed, savaşmak için karşınıza çıkacak. Binâenaleyh tedbirinizi alın!” diye bir mektup yazınca, Allah Teâlâ bu âyeti inzâl buyurdu.

Zührî ve Kelbî, bu âyetin Hatıb b. Ebî Lubâbe hakkında nâzil olduğunu söylemişlerdir. Zira bu sahâbî, Hz. Peygamber (s.a) Mekkelilerle savaşmak için gitmeye niyetlenince, o'nun bu niyetini Mekkelilere yazıp bildirmişti. Bu görüşü el-Esamm nakletmiştir.[28]

Âyette geçen emanetler, çok kapsamlı bir terim olup fert ve toplumu, hatta tüm dünyayı ilgilendiren boyutları vardır. Zira emanet, “kişiye muhafaza etmesi için bırakılan tüm şeyler”dir.

Buna göre, antlaşma ve sözleşmeler, toplumda üstlenilen büyük-küçük vazifeler, kamu malları; kişinin aklı-fikri, organları, sağlığı, gençliği, ömrü, Allah'ın dünyada insana vermiş olduğu sistemler; ormanından, havasından suyuna, böceğinden çiçeğine evrendeki tüm varlıklar birer emanettir.

Âyetteki emanetler'in, pasaj gereği özele indirgendiğinde, “ganimetler”i de içerdiği söylenebilir.

Âyetteki, Şüphesiz mallarınızın ve evlatlarınızın, kesinlikle fitne olduğunu ve kesinlikle de Allah katında çok büyük ecir olduğunu bilin ifadesiyle, malların ve çocukların birer fitne [ateşe atan etken] olduğu hatırlatılarak şu ihtar edilmektedir: “Dünya malı ve çocuklar, genellikle kişiyi yanlış yollara sevkeder. Kazanma ve koruma hırsıyla insanlar birçok yanlışa tevessül ederler. Yapmaları gerekeni yapmazlar veya yapmamaları gerekeni yaparlar. O nedenle aklınızı başınıza alın, hataya düşmeyin.”

Aynı tarz uyarı başka âyetlerde de mevcuttur:

Ey iman etmiş olan kimseler! Şüphesiz eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. O nedenle, onlardan sakının. Ve eğer affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hoş görür ve bağışlarsanız… Bilin ki şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. Kesinlikle mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir fitnedir. Allah ise, büyük ecir Kendi katında olandır. (Teğâbün/14-15)

Her nefis [kimliği olan varlık] ölümü tadıcıdır. Ve fitne olmak üzere, sizi Biz, şerr ve hayır ile belâlandırırız. Ve siz yalnız Bize döndürüleceksiniz. (Enbiyâ/35)

Ey iman edenler, ne mallarınız ne çocuklarınız sizi Allah'ı zikretmekten tutkuya kaptırarak alıkoymasın; kim böyle yaparsa, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Münâfikûn/9)

29. Ey iman etmiş kimseler! Allah'a takvâlı davranırsanız, O, size bir furkân [hakkı bâtıldan ayırdedecek bir anlayış] verir ve sizden kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah çok büyük lütuf sahibidir.

30. Ve hani bir zaman, şu küfretmiş olan kimseler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya sürüp çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı. Ve onlar tuzak kurarken Allah da tuzak kuruyordu. Ve Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.

31. Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman da, “İşittik, dilersek bunun gibisini biz de söyleriz, bu, evvelkilerin efsanelerinden başka bir şey değildir” demişlerdi.

32. Bir vakit de onlar, “Ey Allahım! Eğer bu Senin katından gelmiş bir hakkın/gerçeğin ta kendisi ise, hiç durma üstümüze gökten taşlar yağdır veya bize çok acı veren bir azap ver” demişlerdi.

33. Hâlbuki sen içlerinde iken Allah, onlara azab edecek değildi. İstiğfâr ettikleri sürece de Allah onlara azap edici değildir.

Bu âyetlerde, Rasûlullah'a güven verilmekte; Mekke'deki yaşamının bazı bölümleri hatırlatılarak müşriklerle baş edildiği gibi bunlarla da baş edileceği, moralini yüksek tutması gerektiği bildirilmektedir. Ayrıca bu paragraf, 26. âyeti de tefsir etmektedir.

30. âyette konu edilen tuzak ile ilgili kaynaklarda şu bilgiler yer almaktadır:

Bu buyrukla, müşriklerin Daru'n-Nedve'de Peygamber'e (s.a) tuzak kurmak üzere yaptıkları toplantı haber verilmektedir. Sonunda o'nu öldürmek üzere görüş birliğine vardılar. O bakımdan, geceleyin gözetlemeye koyulup evinin kapısından çıktığı vakit o'nu öldürmek üzere gece boyunca gözetleyip durdular. Peygamber (s.a) de Ali b. Ebî Tâlib'e yatağında uyumasını emretti, Yüce Allah'a da, gittiği yerin izini müşriklerin bulmamaları için dua etti, Allah da onların gözlerini görmez kıldı. Uyku onları bürümüşken çıkıp başlarına toprak saçıp gitti. Sabah olunca Ali, evden dışarı çıkıp evde kimse olmadığını onlara haber verince, Rasûlullah'ı (s.a) ellerinden kaçırmış olduklarını ve kurtulduğunu anladılar. Buna dair haber, siyer kitaplarında ve başka yerlerde meşhurdur.[29]

İbn Abbâs, Mücâhid, Katâde ve benzeri müfessirler şöyle demişlerdir: “Kureyş müşrikleri Daru'n-Nedve'de müşâvere ediyorlardı. Derken bir ihtiyar kılığına girmiş olan İblis onların yanlarına gelip, kendisinin Necidli olduğunu söyledi. Oradakilerin bazıları şunu teklif ettiler:

-- Onu [Muhammed'i] bağlayın ve o'nun başına zamanın felâketlerinin gelmesini bekleyelim.

İblis de buna karşılık şöyle dedi:

-- Böyle yapmada bir fayda yok. Çünkü bundan dolayı o'nun kavmi öfkelenir ve kan döker.

Bazıları da şu teklifte bulundular:

-- Onu memleketinizden uzaklaştırın. Böylece o'nun eziyetinden kurtulur, rahata kavuşursunuz.

Bunun üzerine İblis şöyle dedi:

-- Böyle yapmada da bir fayda yok. Çünkü o zaman o, etrafında bir grup toplar ve onlarla size karşı savaşır.

Ebû Cehl ise şöyle dedi:

-- Benim görüşüm şu: Her kabileden birer adam seçip toplayalım. Onlar o'na saldırıp hep birden kılıçlarıyla vursunlar. Böylece o'nu öldürdükleri zaman kanı bütün kabilelere dağılmış olur ve Hâşimoğulları, bütün Kureyş kabileleriyle savaşmayı göze alamazlar, bundan dolayı da o'nun diyetini/kan bedelini almaya razı olurlar.

Bunun üzerine İblis dedi ki:

-- İşte bu doğru fikir.

Cenâb-ı Allah da, Peygamberi'ne bu olayı vahiy ile bildirdi ve o'na Medîne'ye hicret etme hususunda müsaade edip, yatağında yatmamasını emretti. İşte böylece Allah Teâlâ, Hz, Peygamber'e (s.a) hicret hususunda izin verdi. Hz. Peygamber (s.a), Hz. Ali'ye yatağında yatmasını emrederek şöyle dedi:

-- Cübbeme börün. Bu işten sana, hoşlanmadığın bir kötülük gelmeyecek.

Müşrikler gece boyu o'nun evini gözetlediler. Sabah olunca girip yatağına koştular. Karşılarında Hz. Ali'yi görünce şaşıp kaldılar. Allah Teâlâ onların bu komplolarını boşa çıkardı.[30]

Süneyd'in Haccâc'dan, onun da İbn Cüreyc'den rivâyetine göre Atâ şöyle demiştir: Ubeyd ibn Umeyr'in şöyle dediğini işittim: Hz. Peygamber'i (s.a) tutup bağlamak veya öldürmek veya o'nu çıkarmak üzere düzen kurduklarında, amcası Ebû Tâlib Hz. Peygamber'e sormuş:

-- Senin hakkında ne düzen kurduklarını biliyor musun?

Hz. Peygamber de şöyle cevap vermiş:

-- Beni büyülemek veya öldürmek veya çıkarmak istiyorlar.

Ebû Tâlib sormuş:

-- Sana bunu kim haber verdi?

Allah Rasûlü cevab vermiş:

-- Rabbim.

Ebû Tâlib şöyle demiş:

-- Senin Rabbin ne güzel Rabb. O'na hayır tavsiye et!

Allah Rasûlü şöyle karşılık vermiş:

-- Ben mi O'na hayır tavsiye edeceğim? Aksine O bana hayır tavsiye eder.

Ebû Ca‘fer ibn Cerîr der ki: Bana Muhammed ibn İsmâîl el-Basrî… Muttalib ibn Ebû Vedâa'dan rivâyet etti ki Ebû Tâlib, Allah Rasûlü'ne (s.a) sormuş:

-- Kavmin senin hakkında ne düzen kuruyor?

Allah Rasûlü şöyle karşılık vermiş:

-- Beni büyülemek veya öldürmek veya çıkarmak istiyorlar.

Ebû Tâlib tekrar sormuş:

-- Bunu sana kim haber verdi?

Allah Rasûlü cevap vermiş:

-- Rabbim.

Ebû Tâlib şöyle demiş:

-- Senin Rabbin ne güzel Rabb. O'na hayır tavsiye et!

Hz. Peygamber de şöyle karşılık vermiş:

-- Ben mi O'na tavsiyede bulunacağım? Bilakis O bana tavsiyede bulunur.

Bunun üzerine, Hani küfredenler; seni tutup bağlamak, yahut öldürmek veya çıkarmak için düzen kuruyorlardı... âyeti nâzil oldu.[31]
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla