Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. August 2009, 01:44 PM   #10
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Ayetteki “Bu sebeple onlar hakkında zahir olan şeyden başkası ile bir münakaşaya girişme ve bunlar hakkında onlardan kimseye de bir şey sorma!” ifadesiyle, ciddi meselelerde tahminle hüküm verilmemesi istenmektedir. Bir olayın bilgiye esas olması için çok kati kanıtların mevcut olması gerekmektedir. Doğru olan tutum, kesin kanıtlar ile bilinmeyen şeylerin Allah’a havale edilmesidir.

Surenin başında, bu ayetlerin inişiyle ilgili olarak, Resulullah’a sorular sorulduğu, onun da “inşallah” demeden “yarın cevaplayacağım” dediği, ancak vahyin on beş gün geciktiği ve bu ayetin ondan sonra indiğinin anlatıldığı nakillerden örnekler vermiştik. Başta uzun uzadıya yer aldığı ve meseleye ihtiyatla yaklaştığımız için bu nakillerin tekrarına gerek duymuyoruz.
26 - De ki: “Allah, onların ne kadar kaldıklarını en iyi bilendir.” Göklerin ve yerin gaybı yalnızca O’nun içindir. O, ne güzel görür, O ne güzel işitir! Onlar için, O'nun astlarından bir veli [yardm eden, yol gösteren, koruyan bir yakın kişi] yoktur. O [Allah], kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.
Bu ayet Rakim Ashabı’nın hakkında fikir yürütenlere bir öneridir. Bu konuya ait kesin bilgiler henüz gayb mesabesindedir. Bu konu, araştırmaya, çalışmaya açıktır. Araştırmalar sürdükçe gelişmeler sağlanacak, daha net bilgilere, sağlam sonuçlara ulaşılacaktır.
50- Ve hani Biz meleklere, “Âdem’e secde edin” demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Sonra da kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, Benim astlarımdan onu ve onun soyunu veliler [yol gösteren, yardım edenler] mi ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!
51 - Ben, onları, göklerin ve yeryüzünün yaratılışına ve kendilerinin yaratılışına şahit tutmadım ve Ben hiçbir zaman saptıranları yardımcı edinmiş değilim.
52 - Ve o gün O [Allah]: “Yanlış olarak inandığınız Benim ortaklarımı hadi çağırın!” der. Sonra onlar da onları çağırdılar da onlar kendilerine cevap vermediler. Ve Biz, onların arasına ateşten bir engel kılmışızdır.
53 – Ve günahkârlar ateşi görmüşler de artık kendilerinin ona düşeceklerine kani olmuşlardır. Ondan kaçıp sığınacak bir yer de bulamadılar.
Bu ayet grubunda kısaca insanın yaratılış özelliği, insanın aldanış noktaları ve Rabbimizin bu konudaki uyarışları nakledilmiştir. 50. ayetin birinci bölümü ile ilgili detay daha evvel Sad ve Ta Ha surelerinde verilmişti. (Tebyinü’l Kur’an; c: 2, s: 430-449 ve c: 3, s: 628-635)
İnsanı en çok aldatan, sapmasına, şirk koşmasına neden olan İblis’tir. Ona karşı daima tedbirli olunmalıdır. Onun akla getirdiği ham düşünceler, ölçmeden, tartmadan [tefekkür etmeden] kesinlikle uygulamaya konmamalıdır. Hele hele çıkar için şirke bulaşmamalıdır. Şirk koşulan kişi ve nesnelerin Allah ile bir bağı yoktur.
52. ayetteki “Ve Biz, onların arasına ateşten bir engel kılmışızdır” ifadesiyle müşriklerin ve onların şirk koştuğu şeylerin bir birinden ayrı tutulacakları mesajı verilmektedir.
Ve hepsini toplayacağımız, sonra da o şirk koşanlar için “Yerlerinize! Siz ve ortaklarınız!” diyeceğimiz gün, artık aralarını iyice açtık [açacağız] ve onların ortakları, “Siz sadece bize tapmıyordunuz ki! Şimdi bizim aramızda ve sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Biz sizin ibadetinizden kesinlikle gafildik [duyarsızdık]” dediler [diyecekler]. (Yunus/28, 29)
Ve o gün hepsini toplayacağız. Sonra Biz, ortak koşan kimselere: “Hani nerede o batılca inandığınız ortaklarınız?” diyeceğiz.
Sonra, onların fitneleri “Rabbimiz, Allah'a kasem olsun ki, ‘biz müşriklerden değildik’ demekten başka bir şey değildi.”
Bak, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler! O uydurdukları şeyler de kendilerinden ayrılıp kayboldu. (En’am/22-24)

Ve ant olsun ki, siz, sizi ilk defa yarattığımız zamanki gibi yapayalnız / teker teker Bize geldiniz ve size verdiğimiz şeyleri arkanızda bıraktınız. Ve içinizde kendilerinin ortaklar olduğuna inandığınız şefaatçilerinizi sizinle beraber görmüyoruz. Ant olsun aranızda kesilme olmuş ve yanlış inandığınız şeyler kaybolmuştur. (En’am/94)
Ve Allah’ın astlarından kıyamet gününe kadar kendisine hiç bir cevap veremeyecek olan kimselere dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Üstelik onlar [tapılan kimseler], o kimselerin yalvarışlarından habersizler de.
İnsanlar bir araya toplandığı zaman da onlar [taptıkları kimseler] kendilerine düşmanlar oldular. Ve onların kendilerine tapmalarını inkâr edenler idiler. (Ahkaf/5, 6)
Ve onlar, kendileri için bir izzet [güç, şan, şeref] olsun diye, Allah’ın astlarından ilâhlar edindiler.
Hayır... Hayır... [Onların zannettikleri gibi değil]... Onlar [edindikleri ilâhlar] onların ibadetlerini inkâr edecekler ve aleyhlerine dönüp karşı olacaklardır. (Meryem/81,82)
54 – Ve şüphesiz Biz, bu Kur'ân'da insanlar için her örnekten evirdik, çevirdik [geniş geniş açıkladık]. İnsan ise, tartışma yönünden her şeyden daha çok olandır.
Rabbimiz bu ayette Kur’an’da sürekli tanık olduğumuz bir gerçeğe değinmektedir: Kur’an’da her şey, insanlar ikna olsunlar diye, kıssalarla, çevrelerindeki ve kendi varlıklarındaki yüzlerce ayetle ve örnekleme yapılmak suretiyle en ince ayrıntıya kadar detaylandırılmıştır. Buna rağmen çıkarına düşkün insan buna karşı mücadele vermektedir.
Biz, bu Kur'an'da, akıllarını başlarına almaları için türlü şekillerde evirip çevirdik [açıkladık]. Ve bu [açıklamalar] ancak onların nefretini artırmıştır. (İsra/41)
Ve ant olsun ki Biz bu Kur'an'da insanlar için her örnekten evirip çevirmişizdir. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasından kaçındılar. (İsra/89)

Ve ant olsun Biz, öğüt almaları için, aralarında evirip çevirdik [çeşit çeşit şekillerde anlattık], ama insanların çoğu sadece nankörlükte dayattılar. (Furkan/50)
Ve ant olsun Biz, Söz’ü [vahyi, Kur’an’ı] öğüt alırlar diye birbiri ardınca uladık. (Kasas/51)
And olsun, Biz Kur’ân'ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? (Kamer/17)
55 – Ve kendilerine doğru yol [kitap, elçi] geldiği zaman insanların, iman etmelerine ve Rabblerinden günahlarının bağışlanmasını istemelerine sadece “evvelkilerin sünnetlerinin kendilerine gelmesi ya da önlerine azabın gelmesi” engel oldu.
Bu ayette, kendilerine rehber [kitap, elçi] gelmesine rağmen inanmayan ve günahlarına istiğfar etmeyen Mekkeli müşrikler kınanmakta ve onları bu yanlış tutuma yönelten psikolojik, sosyolojik engel açıklanmaktadır. Bu engel, “evvelkilerin sünnetlerinin kendilerine gelmesi ya da önlerine azabın gelmesi” konusunda yaptıkları yanlış değerlendirmedir. İnkârcılar, kendilerinin de önceki toplumlar gibi cezalandırılmadıklarını düşünerek Elçi’nin uyarılarına şüpheyle yaklaştılar, iyice düşünüp değerlendirmedikleri için ilahî mesajı inkâr cihetine gittiler.
Bir vakit de, “Ey Allah’ım, eğer bu Senin katından gelmiş bir hak/gerçek ise, hiç durma üstümüze gökten taşlar yağdır veya bize çok acı veren bir azap ver” demişlerdi.
Hâlbuki sen içlerinde iken Allah, onlara azap edecek değildi. İstiğfar ettikleri sürece de Allah onlara azap edici değildir. (Enfal/32, 33)
Onlar: “Sen, kesinlikle büyülenmişlerden birisin. Sen de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin. Biz senin kesinlikle yalancılardan biri olduğundan eminiz. Şayet doğrulardan isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver!” dediler. (Şuara/187)
Siz, şüphesiz, mutlaka erkeklere gidecek, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?” dedi. İşte kavminin cevabı da sadece “Doğru söyleyenlerden isen Allah'ın azabını bize getir!” demeleri oldu. (Ankebut/29)
Ve onlar; “Ey kendisine Zikir indirilen kişi! Şüphesiz sen cinlenmiş / deli birisin. Eğer doğrulardan isen, bize melekler ile gelmeliydin” dediler. (Hıcr/6, 7)
56 – Ve Biz, elçileri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Küfretmiş olan kişiler de hakkı, batılla iptal etmek [ortadan kaldırmak] için mücadele ediyorlar. Ve onlar, ayetlerimizi ve korkutuldukları şeyleri alaya aldılar.
Bu ayette, 55. ayetin temel konusu olan “Sünnetullah”a değinilmiş, sonra da kâfirlerin tutumları bildirilmiştir.
Allah, rahmeti gereği, elçilerini müjdeci ve uyarıcı olarak göndermekte fakat işlerine gelmeyenler elçilere her yolla karşı koymaya çalışmaktadırlar.
Ayetin “Ve Biz, elçileri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz” şeklindeki ilk cümlesini, ayetin teknik yapısı itibariyle iki şekilde anlamak mümkündür:
Birincisi, elçilerin mutat görevlerinin ne olduğu ile ilgilidir. Elçiler toplumlarına kendilerine inanıp doğrulayanları müjdelemek, yalanlayıp karşı gelenleri de uyarmak üzere gönderilirler. Onların öncelikli görevi, toplumlarını eğitmektir. Uygulayacakları eğitim metotları da bizzat Allah tarafından belirlenmiştir. Bu metotların en önde olanı, müjdelemek ve uyarmaktır. Bu ikisi, insan psikolojisi üzerinde etkili olan en güçlü ikna aracıdır.
Ayetten alınabilecek mesajların ikincisi, müşriklerin azap talebinin yanlış yerden oluşuyla ilgilidir. İnkârcılar, eğer azap isteyeceklerse onu elçiden değil, Allah’tan istemelidirler. Elçilerin azap getirme diye bir görevleri yoktur.
57 – Ve Rabbinin ayetleriyle öğüt verilip/ hatırlatma yapılıp da onlardan mesafelenen ve iki elinin önden gönderdiklerini unutan/ terk eden [dikkate almayan] kimseden daha zalim kim olabilir? Şüphesiz Biz onların kalpleri üzerine, onu [Kur'ân'ı] iyice anlamalarına engel perdeler, kulaklarına da ağırlık kıldık. Sen onları doğru yola çağırsan da onlar, bu durumda onlar asla hidayete ermezler.
58 - Bununla beraber senin rahmet sahibi Rabbin çok bağışlayıcıdır. Eğer O [Senin rahmet sahibi Rabbin], işledikleri günahlar yüzünden onları hemen yakalayacak olsaydı, onlara azabı kesinlikle acele verirdi. Aksine onlara vaat edilen bir zaman vardır. Onlar, O’nun astlarından bir sığınak asla bulamazlar.
59 – Ve işte, zulmettikleri zaman helak ettiğimiz kentler! Biz onların helâkleri için de belirli bir zaman kılmıştık [tayin etmiştik].
Bu ayet grubunda, bunca açıklamaya rağmen kâfirlerin inatla direnmeleri; hakkı batıl ile ortadan kaldırma teşebbüsleri, sonra da kendilerine yine rahmetle müdahale edilişi beyan edilmektedir. Ayetteki “Rabbinin ayetleriyle öğüt verilip/ hatırlatma yapılıp da onlardan mesafelenen ve iki elinin önden gönderdiklerini unutan/ terk eden [dikkate almayan] kimseden daha zalim kim olabilir?” sorusunun anlamı, “Rabbinin ayetleri ile kendisine öğüt verildi­ği halde bunları önemsemeyen ve bunları kabul etmeyerek yüz çeviren kimseden daha zalim kimse olmaz” demektir. Yani onlar, en zalim kişilerdir. Yaptıkları zulüm, kendilerine verilmiş olan imkânları doğru değerlendirmeyerek içine düştükleri nankörlük, şirk ve inkârcılıktır.
Ayette “kalpleri üzerinde, onu [Kur’an’ı] iyice anlamalarına engel perdeler, kulaklarına da ağırlık olan kişiler” olarak nitelenen bu zalimler, En’am suresinde de benzer ifadelerle kınanmışlardır:
Onlardan sana kulak verenler vardır; oysa Biz, onu kavrayıp anlamalarına; kalpleri üzerine kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık kıldık. Onlar, bütün ayetleri görseler de ona inanmazlar. Öyle ki, o inkâr edenler, sana geldiklerinde, seninle tartışmaya girerek, “Bu, öncekilerin uydurma masallarından başka bir şey değildir” derler.
Ve onlar, ondan men ederler ve kendileri ondan uzak dururlar. Ve onlar bilinçsizce, yalnızca kendilerini helake sürüklüyorlar. (En'am/25, 26)
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla