Konu: Secde Suresi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:06 PM   #4
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

İNSAN ÖNCE YARATILMIŞ, SONRA DÜZENLENMİŞTİR:Yani, insanın düzenlenmesi, ilk yaratılıştan sonra olmuştur:
Ki O,yarattı, bir düzen içinde biçim verdi. (A‘lâ/2)
Ey insan! Üstün kerem sahibi olan Rabbine karşı seni aldatıp yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, sana bir düzen içinde biçim verdi ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir sûrette seni tertip etti. (İnfitar/6-8)
Bir damla sudan yarattı da onubir ölçüyle biçime soktu.(Abese/19)
İLK YARATILIŞTAN SONRAKİ YARATILIŞ [EŞİN YARATILMASI], EŞEYSİZ ÜREMEDİR: İlk yaratılış bir nefisten gerçekleşmiş, bu nefsin eşi, nefsin kendisinden [eşeysiz olarak] yaratılmıştır. Eşeyli üremeler, bu ilk yaratılış ve eşeysiz olan ilk üremeden sonra başlamıştır:
Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup sakının. Ve [yine] kendisiyle birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık [bağlarını koparmak]tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir. (Nisâ/1)
Ayrıca A‘râf/189 ve Zümer/6'ya da bakılabilir.
DUYMA, GÖRME VE DUYGU [ZİHİNSEL FONKSİYONLAR] İNSANA SONRADAN KAZANDIRILMIŞTIR:
Sonra onu düzeltip bir biçime soktu ve ona rûhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? (Secde/9)
Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme [duyularını] ve gönüller verdi. (Nahl/78)
De ki:“Sizi inşa eden [yaratan], size kulak, gözler ve gönüller verenO'dur. Ne az şükrediyorsunuz?” (Mülk/2-3)
Ve hiç kuşkusuz Biz, sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, sonra da meleklere, “Âdem'e secde edin” dedik; İblis hariç onlar hemen secde ettiler; o secde edenlerden olmadı. (A‘râf/11)]
Ve sizin için duymayı, gözleri ve kalpleri yaratan O'dur. Pek az şükrediyorsunuz. (Müminûn/78)
ERKEKLİK ve DİŞİLİK MENİ İLE BELİRLENİR:
Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O'dur. Bir damla sudan [döl yatağına] meni döküldüğü zaman.(Necm/45-46)
İNSANIN YAPISI BAKIMINDAN DEĞERSİZ OLDUĞU DÖNEM MİLYONLARCA YIL [DEHR] DEVAM ETMİŞTİR:
İnsan üzerine, henüz kendisi anılabilecek bir şey değilken, dehrden bir süre geldi mi? Doğrusu Biz insanı karışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edeceğiz bu nedenle onu işitici, görücü yaptık. (İnsan/1-2)
Biz, onları Biz yarattık. Bedenlerini Biz sağlam yaptık. Dilediğimizde de benzerleriyle öyle bir değiştiririz ki! (İnsan/28)
ALLAH İNSANI BİLGİLENDİRMİŞ; ONA RÛHUNDAN ÜFÜRMÜŞ; VAHİY GÖNDERMİŞ; BİRAZ BİLGİ KOKLATMIŞTIR: Âyette geçen “rûhun üfürülmesi/üflenmesi” ifadesi, “Allah'ın insanı bilgilendirmesi, ona vahiy göndermesi, az bir bilgi vermesi [bilgi koklatması]” anlamına gelmektedir. Konunun önemine binâen, ruh üfürülmesi/üflenmesi ile ilgili olarak Kadr sûresi'nde yapmış olduğumuz tahlili burada da aynen aktarıyoruz:
Onu amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp rûhumdan içine üflediğim zaman, hemen ona secdeye kapanın. (Sâd/72)
Onu amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp rûhumdan içine üflediğim zaman, hemen ona secdeye kapanın. (Hicr/29)
Sonra da ona bir biçim verdi ve ona rûhundan üfledi. Sizin için işitme gücü, gözler ve gönüller [bilgiye ulaşma yolları] var etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz! (Secde/9)
Allah'ın gerçek anlamda üfürmeyeceği bilindiğine göre, “üfürmek” ifadesinin mecâz olduğu hemen anlaşılmaktadır. Üfürmek, mecâzen bir başkasına verilen şeyin en az miktarını ifade eder. Türkçede bu eylem “koklatmak” olarak yer almıştır. Bu durumda rûhun üfürülmesi, “çok az miktarda bilgi verilmesi, bilginin koklatılması” anlamına gelmektedir. Nitekim İsrâ/85'de de, “De ki: ‘Ruh Rabbimin işindendir. Ve size bilgiden ancak çok az verilmiştir” denilerek bu husus açıkça belirtilmiştir.
Ruhun Âdem'e üfürülmesinden ne kastedildiği de yine Kur’ân'da açıklanmıştır:
Ve bir zamanlar Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halîfe kılacağım” demişti de onlar, “Orada bozgunculuk yapan ve kan döken birini mi kılacaksın? Oysaki bizler, Seni hamd ile tesbîh ediyoruz, Seni kutsayıp yüceltiyoruz” demişlerdi. O, “Şu bir gerçek ki Ben sizin bilmediklerinizi bilmekteyim” dedi. Ve Âdem'e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere sundu ve, “Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz” dedi. Dediler ki: “Yücedir şanın Senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok bizim. Sen, yalnız Sen alîmsin, her şeyi en iyi şekilde bilirsin; hakîmsin, her şeyin bütün hikmetlerine sahipsin.” Dedi: “Ey Âdem! Haber ver onlara onların adlarını.” O onlara onların adlarını haber verince, “Dememiş miydim Ben size! Ki Ben, göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim. Ve Ben, sizin açığa vurduklarınızı da sakladıklarınızı da en iyi biçimde bilmekteyim” dedi. Ve o vakit Biz meleklere, “Âdem'e secde edin” demiştik de İblis dışındaki melekler hemen secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu. (Bakara/30-34)
Dikkat edilecek olursa, Sâd/72 ve Hicr/29'a göre, “meleklerin secde etmesi”, Âdem'in belirli aşamalardan geçirilerek [amaçlanan düzgünlüğe ulaştırılarak] nihaî şekle getirilip kendisine ruh üfürülmesinden sonradır. Bakara/30-34'de ise meleklerin secde etmesinden önce Âdem'in geçirdiği değişim ya da aşama, “Âdem'in bilgilendirilmesi ve bilgisinin meleklerin bilgisi ile karşılaştırılması” olarak açıklanmıştır. Yani, Sâd ve Hicr sûrelerinde kullanılan “ruh üfürme” tabiri, Bakara sûresi'nde yerini bilgi ile bilgilendirme'ye bırakmış, böylece “ruh üfürme” tabirinin, “bilgi ile bilgilendirmek” anlamına geldiği açıklanmıştır.
Ruh üfürülmesi tabirinin, Âdem'e verilen bilginin “koklatma” anlamına geldiğinin kanıtı ise, İsrâ/85 âyetidir. Burada hemen belirtmek gerekir ki, Âdem'e verilen bilginin azlığı, sadece Rabbimizin sonsuz bilgisine nispetledir. Şöyle ki:
De ki: “Rabbimin sözleri için deniz mürekkep olsa Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenirdi, hatta bir o kadarını daha getirsek bile.” (Kehf/109)
Şâyet yeryüzünde ağaçtan ne varsa kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz katılarak [mürekkep olsa] yine Allah'ın sözleri tükenmezdi. Şüphe yok ki Allah azîzdir, hakîmdir. (Lokmân/27)
Durum böyle olunca, Rabbimizin ilk peygamberden en sonuncusuna kadar tüm peygamberlerine gönderdiği vahiyler [kitaplar ile bildirdiklerinin toplamı], koklatmadan [üfürmeden] başka bir şey değildir.
10- Ve onlar: “Biz yeryüzünün içinde kaybolduğumuzda mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışta olacağız?” dediler. Aslında onlar, Rablerine kavuşmayı [O’nun huzuruna varacaklarını] inkâr ediyorlar.”
11 - De ki: “Size görevlendirilmiş ölüm meleği sizi vefat ettirecek, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.”
Bu ayetlerde, “Biz yeryüzünün içinde kaybolduğumuzda mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışta olacağız?” diyen ahiret inkârcılarına ders verilmektedir. Bu konu Kur’an’da birçok kez yer almıştır. İnsanın ölümü onun yok olması değil, Allah’a döndürülmesidir. Yani insanın ahiret yurduna adım atması, orada toplanması, sorgulanması, bunun sonucunda da iman ve amellerinin karşılığını almasıdır.
Demek oluyor ki, beden parçalanıp toprağa karışsa da yine varlığını sürdürmekte, bir araya getirilmeyi beklemektedir.
“Ölüm” Kur’an’da “Allah’a dönüş, Allah’a kavuşma” olarak nitelenmiştir. Bu ifadeler bir çeşit “hasretten, gurbetten kurtulup sılaya kavuşma”yı çağrıştırmaktadır. Bu ifadeyle insanın sevdiklerine saygın olarak kavuşması gerektiği ima edilmektedir.
11. ayetteki “Size görevlendirilmiş ölüm meleği sizi vefat ettirecek, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz” ifadelerinden, önce vefatın olacağı, sonra da Allah’a dönüşün gerçekleşeceği anlaşılmaktadır.
VEFAT
“ وفاةVefat” sözcüğünün kökü “ وفىvfy [vefa]” sözcüğüdür. “Vfy” sözcüğü; “ غدر ğadr” sözcüğünün zıddı olup “tastamam verme, eksiltmeden yerine getirme” demektir. Bu sözcükten türemiş olan “vefat” sözcüğü ise “ölüm” demektir. Ölüme “vefat” denmesi, Allah’ın kişiye verdiği ömrü senesi, ayı, günü, saati, dakikası ve saniyesiyle eksiksiz yaşatmasındandır. (Lisanü’l-Arab; c: 9, s: 362-364)
Bu bilgiler doğrultusunda Kur’an’a bakıldığında, “vfy” sözcüğünün gerek sülasi [üçlü] gerekse mezidatı [eklentili kalıpları] dâhil, Kur’an’da toplam 66 kez yer aldığı görülmektedir.
Ancak sözcük Kur’an’ın her yerinde aynı anlamda kullanılmamıştır. Sırf “vefat” sözcüğünün geçtiği ayetlere bakıldığında, sözcüğün “ölüm” anlamına gelmediği, “ölüm” ile “vefat”ın birbirinden farklı iki ayrı şey olduğu görülmektedir:
Ve O, sizi geceleyin vefat ettiren, gündüzün elde ettiğiniz şeyleri bilen, sonra adı konmuş ecelin [vadenin] gerçekleşmesi için sizi kaldırandır. Sonra dönüşünüz yalnızca O’nadır. Sonra O, yaptıklarınızı size haber verecektir.
Ve O [Allah], kulları üzerinde Kahir’dir [hükümranlığı sürdürür] ve O, sizin üzerinize koruyucular gönderir. Sonra da sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksik-fazla yapmadan, onu vefat ettirirler. (En’am;/60, 61)
Allah, o nefisleri ölmeleri sırasında vefat ettirir. Ölmeyenleri de uyuduklarında; artık haklarında ölüm gerçekleştirdiklerini alıkoyar, diğerlerini de adı konmuş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz bunda düşünen bir kavim için nice ayetler vardır. (Zümer/42)
Dikkat edilirse, ayetlerdeki “ölüm geldiği vakit elçilerimiz … vefat ettirirler” ve “ölmeleri sırasında vefat ettirir” ifadelerinde “vefat” sözcüğünün “Allah’ın kişiye verdiği ömrü senesiyle, ayıyla, günüyle, saatiyle, dakikasıyla ve saniyesiyle eksiksiz yaşatması” anlamına karşılık olmadığı; “vefat”ın ölüm anından hemen önce yaşanan bir süreç olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Rabbimiz “vefat”ın ölümden başka bir süreç olduğunu ve değişik şekillerde tezahür ettiğini şu ayetlerde beyan etmiştir:
De ki: “Size görevlendirilmiş ölüm meleği sizi vefat ettirecek, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” (Secde/11)
Şu, kesinlikle meleklerin, kendilerine zulmederlerken vefat ettirdikleri kimseler; Onlar [melekler]: "Ne işte idiniz?" derler. Onlar: "Biz yeryüzünde güçsüzleştirilmiş kimselerdik" derler. Onlar [Melekler]: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz orada hicret etseydiniz ya?" derler. Artık, işte bunların varacakları yer cehennemdir. Ve o ne kötü gidiş yeridir. (Nisa/97)
[O kâfirler] Kendilerine zulmetmiş kimseler olarak, meleklerin, vefat ettirdikleri kimselerdir. Artık teslimiyeti bırakırlar: "Biz, hiç bir kötülükten yapmıyorduk." Bilakis, Şüphesiz Allah sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi bilendir. (Nahl/28)
Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak “Tadın bakalım kızgın ateşin azabını- diye onları vefat ettirirken bir görseydin.”
İşte bu, sizin kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz şeyler sebebiyledir. Ve şüphesiz Allah, kullara hiçbir şekilde zulmeden biri değildir. (Enfal/50, 51)
Artık melekler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak onları vefat ettirirken nasıl olacak! (Muhammed/27)
(Takva sahipleri) o kimselerdir ki, melekler, onları hoş ve rahat ettirerek vefat ettirirler. “Selam size, yapmış olduğunuz işlerin karşılığı olarak girin cennete...” derler. (Nahl/32)
Yüzler var ki o gün apaydınlıktır.
Rabblerine nazar edicidirler.
Ve yüzler de var ki o gün asıktırlar.
Zannederler ki kendilerine belkıran yapılır.
Hayır… Hayır… Köprücük kemiklerine dayandığı zaman,
ve “Kim tedavi edicidir! [Çare bulan kimdir!]” denildiği [zaman],
ve o [can çekişen kişi] bunun o ayrılık anı olduğunu anladığı [zaman],
ve bacak bacağa dolaştığı [zaman],
işte o gün sevk [sürülüp götürülmek], sadece Rabbinedir. (Kıyamet/ 22-30)
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla