Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25. April 2009, 09:44 PM   #6
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Başka nakiller:

Mücahid dedi ki: "Ne zaman ki o babasının yanı sıra yürümeye başla*yınca" buyruğu genç bir delikanlı olup yürümesi İbrahim`in yürümesine ye*tişince, demektir. el-Ferra dedi ki: O gün on üç yaşında idi. İbn Abbas bun*dan kasıt buluğdur, Katade ise, babası ile birlikte yürüyünce, diye açıklamış*tır.
İlim adamları, boğazlanması emrolunan oğlun hangisi olduğu hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Çoğunluğu boğazlanması emrolunan İshak`tır de*mişlerdir. Bu kanaati belirtenler arasında Abbas b. Abdu`l-Muttalib ile onun oğlu Abdullah da vardır. Abdullah [b. Abbas]`dan gelen sahih rivayet de bu*dur.
es-Sevrî ve İbn Cüreyc, İbn Abbas`ın sözü olarak: Boğazlanması emrolu*nan İshak`tır, dediğini rivayet etmektedirler. Abdullah b. Mesud`dan sahih ola*rak gelen rivayet de böyledir. Buna göre bir adam ona: ‘Ey şerefli, yaşlı-baş*lı adamların oğlu!’ diye hitabetmiş. Bunun üzerine Abdullah ona şöyle demiş: O dediğin şahıs Allah`ın dostu İbrahim`in oğlu, Zebihullah [Allah`ın boğaz*lanmasını emrettiği] İshak`ın oğlu Yakub`un oğlu Yusuf`tur.
Hammad b. Zeyd de Rasûlullah (sav)`a ait söz olmak üzere şöyle buyur*duğunu rivayet etmektedir: "Şüphesiz ki, kerim oğlu kerim oğlu kerim şa*hıs, İbrahim (a.s)`ın oğlu İshak`ın oğlu Yakub`un oğlu Yusuf`tur
Ebu`z-Zubeyr de Cabir`den: Boğazlanması emrolunan kişi İshak`tır, dedi*ğini rivayet etmektedir. Aynı zamanda bu Ali b. Ebi Talib (r.a)`dan da riva*yet edilmiştir. Abdullah b. Ömer`den de boğazlanması emredilen kişi İshak`tır, dediği rivayet edilmiştir. Ömer (r.a)`ın görüşü de budur. İşte ashab-ı kiramdan yedi kişinin bu kanaatte olduğunu görüyoruz.

Peygamberlerin Rüyası:

"Dedi ki: Oğulcağızım! Gerçekten ben rüyamda seni boğazladığımı görüyorum. Bak, artık sen ne düşünürsün" buyruğu ile ilgili olarak Mukatil şöyle demektedir: İbrahim (a.s) bunu ardı arkasına üç gece gördü.
Muhammed b. Ka`b dedi ki: Resullere Yüce Allah`tan vahiy uyanıkken de uykuda iken de gelirdi. Çünkü peygamberlerin kalpleri uyumaz. Bu gerçek aynı zamanda Peygamber (sav)`a kadar ulaştırılan merfu haberde de sabit ol*muştur. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Biz peygamberler topluluğu*nun gözleri uyur, kalplerimiz uyumaz
İbn Abbas da: Peygamberlerin rüyası vahiydir demiş ve bu âyet-i kerimeyi delil göstermiştir.
es-Süddî dedi ki: İbrahim (a.s)`a İshak doğmadan önce doğacağı müjdesi verilince, o da: O halde ben onu Allah için kurban edeceğim demişti. Rüya*sında ona: Sen bir adakta bulunmuştun. Haydi, adağını yerine getir, denildi.
Yine denildiğine göre; İbrahim (a.s) terviye [zülhicce`nin sekizinci] gece*sinde birisinin ona: Allah sana oğlunu boğazlamanı emrediyor, dediğini görmüştü. Sabah olunca kendi kendisine düşünmeye başladı. Acaba bu rü*ya Allah`tan mıdır? Şeytandan mıdır, diye. İşte bu şekildeki düşünmesi [terviyesi] dolayısı ile bugüne terviye günü adı verilmiştir. Ertesi gece aynı şe*kilde rüya gördü ve ona: Verdiğin sözü yerine getir, denildi. Sabah olunca bu gördüğü rüyanın Allah`tan olduğunu bildi [arefe]. O bakımdan bu güne "arefe günü" adı verildi. Üçüncü gece yine öyle bir rüya gördü, bu sefer ar*tık onu boğazlama [nahr] kararını verdi. Bundan dolayı bu güne "yevmu`n-nahr" adı verildi.
Yine rivayet edildiğine göre oğlunu boğazlamaya başlayınca, Cebrail (a.s): "Allahuekber Allahu ekber" dedi. Bu sefer boğazlanması istenen oğlu: "La ilahe illallah vallahu ekber" dedi. İbrahim (a.s) da bunun üzerine: "Al*lahu ekber velhamdulillah" dedi. O bakımdan bu [şekilde tekbir getirmek] bir sünnet olarak kaldı. (Kurtubi; el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)

Oğluna Karşılık Gönderilen Fidye:

"Biz de ona büyük bir kurbanlıkla fidye verdik" buyruğunda geçen " الذِّبح Zibh [Kurbanlık]", kurban edilen şeyin adıdır. Çoğulu da “Zebûh” diye gelir. Tıp*kı "Tahn [Öğütülmüş]" lafzının “Methûn [öğütülen] şeyin adı olması gibi. Sözcükteki "zel" harfi “Zebih” şeklinde üstün olursa, mastar olur.
"Azîm [Büyük]" sözcüğü, kadru kıymeti büyük demektir. Yoksa bedenen büyük olduğu* kastedilmemiştir. Kadrinin büyüklüğü, boğazlanması emrolunan oğlunun yerine fidye olmasından yahut da kabule mazhar oluşundan ötürüdür.
en-Nehhas dedi ki: Sözlükte “azim/büyük” kelimesi hem “bedenen büyük” hakkın*da hem de soylu ve şerefli hakkında kullanılır. Tefsir bilginleri bu lafzın burada şerefli ya da kabule mazhar olan hakkında kullanıldığını kabul etmek*tedirler.
İbn Abbas dedi ki: Bu koç Habil`in kurban olarak sunduğu koçtur. Bu koç cennette otluyordu. Nihayet Allah onu İsmail`e fidye olmak üzere gönderdi. Yine ondan gelen rivayete göre, bu, Yüce Allah`ın cennetten gönderdiği bir koçtu. Cennette kırk yıl süreyle otlamıştı.
el-Hasen dedi ki: İsmail`in fidyesi ona Sebir`den gelen bir dağ keçisinden başkası olmamıştır. İbrahim onu oğluna fidye olmak üzere kesti. Ali (r.a)`ın görüşü de budur. İbrahim o dağ keçisini görünce, onu alıp kesti ve oğlunu azad etti ve şöyle dedi: Oğulcağızım! Bugün sen bana bağışlanmış bulunu*yorsun.
Ebu İshak ez-Zeccac dedi ki: İbrahim`e fidye olarak bir dağ keçisi verildiği de söylenmiştir. Ancak tefsir âlimleri ona fidye olarak verilen hayvanın koç olduğunu kabul etmektedirler. (Kurtubi; el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)

Nebilerin Rüyasının Hükmü

"Hz. İbrahim (a.s) rüyasında onu kesiyor olarak gördü. Peygamberin rüyaları ise vahiy türündendir. Bu görüşe göre rüyada görülen şey, sadece Hz. İbrahim (a.s)`in onu kesmesidir. Buna göre, "Rüyada görülen her şeyin hak bir delil ve hüccet olduğu peygamberler nezdinde ya delil ile sabittir veya değildir. Eğer birinci durum söz konusu ise, Hz. İbrahim (a.s) daha niçin bu hâdise hakkında oğluna başvurmuştur? Tam aksine onun vazifesi, bu işi yerine getirmekle meşgul olması, bu hususta oğluna müracaat etmemesi, ona, "Bak artık, ne düşünüyorsun?" dememesi ve bu işi, çocuğunun kendisine, "Sana emredileni yap" demesine bağlamamasıdır. Bir de siz, Hz. İbrahim (a.s)`in ilk gün bu işi düşünüp durduğunu söylediniz. Şayet, rüyada görülen her şeyin hak olduğu [peygamberin nezdinde] delil ile sabit olmuş olsaydı, böyle bir düşünmeye ve tefekküre ihtiyaç kalmazdı. Yok, eğer ikincisi, yani rüyada gördükleri şeyin hak olduğu, peygamberlerce delil ile sabit değilse, Hz. İbrahim (a.s)`in, herhangi bir delilin, onun bir hüccet olduğuna delâlet etmediği, sırf bir rüya ile o çocuğu kesmeye yönelmesi nasıl caiz olabilir?" denilirse, buna şu şekilde cevap verilebilir: "Hz. İbrahim (a.s), gördüğü bu rüyadan dolayı, bu hususta mütereddit idi. Ancak ne var ki, gördüğü bu rüya, açık bir vahiy ile desteklenmiştir" denilmesi mümkündür. Allah en iyisini bilendir. (Razi; el Mefatihu’l-Gayb)]


Zebîh`în Kim Olduğu

Âlimler, kesilecek olan bu şahsın kim olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bu cümleden olarak, bunun İshak (a.s) olduğu ileri sürülmüştür ki, bu, Hz. Ömer, Hz. Ali, Abbas İbn Abdulmuttalib, İbn Mes`ûd, Ka`bu`l-Ahbâr, Katade, Said İbn Cübeyr, Mesrûk, İkrime, Zühruf, Süddî ve Mukatil (a.s)`in görüşüdür. Bunun, Hz. İsmail (a.s) olduğu da ileri sürülmüştür ki, bu da, İbn Abbas, İbn Ömer, Said İbn el-Müseyyib, Hasan el-Basrî, Şa`bî, Mücahid ve Kelbî (a.s)`nin görüşüdür.
İsmail (a.s) olduğunun delilleri: Bunun Hz. İsmail (a.s) olduğunu ileri sürenlerin delilleri şunlardır:
1- Hz. Peygamber "Ben, iki kurbanlığın oğluyum" buyurmuştur. Ve yine, bir bedevî Hz. Peygamber (s.a.s)`e, "Ey, iki kurbanlığın oğlu" demiş, o da bunun üzerine tebessüm etmiştir. Bu husus, kendisine sorulduğunda da, "Abdülmuttalib, Zemzem kuyusunu kazarken, "Şayet Allah, benim bu işimi kolaylaştırırsa, çocuklarımdan birini kurban edeceğim" diye Allah için bir adakta bulunur. Derken, kesilmek için atılan kur`a neticesinde bu iş, Abdullah`a [Hz. Peygamber [s.a.sj`in babasına] çıkar. Neticede, Abdullah`ın dayıları buna mani olmuş ve Abdulmuttalib`e "[Bu işten dolayı] oğluna mukabil, yüz deve fidye ver!" demişler, o da bunun üzerine, yüz deve fidye vermiştir. İkinci kurbanlık şahıs ise, İsmail (a.s)`dir" buyurmuş ve olayı anlatmıştır.
2- Esmâî`nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Ebû Amr İbn el-A`lâ`ya zebîhin kim olduğunu sordum da, o da "Ey Esmâî, aklın nerede? İshak (a.s) ne zaman Mekke`de bulunmuştur? Mekke`de bulunan İsmail [a.s] olup, İsmail (a.s), babasıyla beraber Kâbe`yi yapan zattır. Kesme işine teşebbüs edilen yer ise, Mekke`dir" dedi.
3- Allah Teâlâ, "İsmail`i, İdris`i, Zülkifl’i de yâdet" (Enbiyâ/85) emrinde, İshâk (a.s)`ı değil, İsmail (a.s)`i sabırla vasfetmiştir. Ki, bu da Hz. İsmail [a.s]`in, kesilmeye karşı gösterdiği sabırdır. Cenâb-ı Hak onu yine, "Kitap`da İsmail`i de yâdet. Çünkü o vaadinde sadıktı" (Meryem/54) buyruğunda, vaadinde sadık olmakla nitelemiştir. Çünkü o, babasına kesilme hususunda sabredeceğine dair vaadde bulunmuş ve bunu yerine getirmiştir.
4- Cenâb-ı Hak, "Biz de ona İshak’ı, İshak`ın ardından da Yakûb`u müjdeledik" (Hûd/71) buyurmuştur. Şimdi biz diyoruz ki: Şayet kesilecek olan şahıs İshak (a.s) olmuş olsaydı, bu durumda bu kesilme emri, ya İshak (a.s)`dan Ya`kûb (a.s) dünyaya gelmeden önce, ya da sonra olmuş oturdu. Birincisi olamaz, zira Allah Teâlâ, ona İshak (a.s)`ı müjdeleyip bu müjdenin yanında, ondan Yakûb (a.s)`un dünyaya geleceği de müjdelenmiş olunca, şimdi Yakûb (a.s)`un ondan meydana gelmeden önce kesilmesinin emredilmesi mümkün olamaz. Aksi halde, Allah, "İshak`ın ardından da Yakûb`u..." şeklindeki vaadinden dönmüş olur. İkincisi de olamaz, çünkü Cenâb-ı Hakk`ın "Artık o, yanında çalışma çağına girince, [babası], "Evladım! Ben seni rüyamda, boğazladığımı görüyorum" ifadesi, ayette bahsedilen bu çocuğun, sa`ye, koşmaya ve o fiile güç yetirme noktasına gelmeden, Allah`ın, Hz. İbrahim (a.s)`e onu kesmesini emrettiğine delâlet eder ki, bu da, bu hadisenin bir başka zamanda meydana gelmiş olmasına ters düşer. Böylece, kesilecek olan şahsın, İshak (a.s) olamayacağı sabit olmuş olur.
5- Cenâb-ı Hak, Hz. İbrahim (a.s)`in, "Sen doğrusu Rabbime gidiciyim. O, bana yol gösterir" (Saffat/99) dediğini, daha sonra da kendisinden, yalnızlığında, kendisiyle ünsiyet duyacağı bir çocuk vermesini talep ederek, "Ya Rabbi, bana salih eviad ihsan et" (Saffatt/100) dediğini nakletmiştir. Böyle bir istek ise ancak, Hz. İbrahim (a.s)`in çocuğunun bulunmaması halinde makul ve yerinde olur. Çünkü onun, tek bir çocuğu bulunmuş olsaydı, bir çocuk talep etmezdi. Zira olanı yeniden istemek, muhaldir. İbrahim (a.s)`in, “heb lî minessalihıyn” şeklindeki sözü, onun tek bir çocuk istediğini ifade eder. Çünkü “minessalihıyn” ifadesinin başındaki min, ba`ziyyet bildirir. Ba`ziyyetin en alt derecesi ise, tek oluştur. Buna göre sanki Hz. İbrahim (a.s)`in demesi, onun, Allah`tan tek bir çocuk istediğini gösterir. Binaenaleyh, böyle bir istekte bulunmanın, ancak ortada çocuk diye bir şey olmadığında yerinde olabileceği sabit olmuş olur. Bu sebeple de bu isteğin, Hz. İbrahim (a.s)`in ilk çocuğu istemesi halinde yapıldığı kesinleşir. Halbuki insanlar, İsmail (a.s)`in İshak (a.s)`dan daha önce dünyaya gelmiş olduğu hususunda müttefiktirler. Böylece, bu dua ve talep ile istenenin, İsmail (a.s) olduğu sabit olmuş olur. Hem sonra, Allah Teâlâ, bu isteğin peşinden, kesilme hâdisesini zikretmiştir. Şu halde, kesilecek olan şahsın, İsmail (a.s) olması gerekir. (Razi; el Mefatihu’l-Gayb)

Kesme Yeri

Bil ki, onların kesme yerinin neresi olduğu hususundaki ihtilafları da, bizim daha önce zikrettiğimiz hususa dayanmaktadır. Kesilecek olan şahsın İsmail (a.s) olduğunu söyleyenler, kesme işine teşebbüsün Minâ`da yapıldığını; bunun İshak (a.s) olduğunu söyleyenler ise, kesme işine teşebbüs edilen yerin Şam olduğunu söylemişlerdir. Bu yerin Beyt-i Makdis olduğu da ileri sürülmüştür. Allah en iyisini bilendir. (Razi; el-Mefatihu’l Gayb)
Zebh Kıssası

Birinci Bahis: Bu hâdise hakkında anlatıldığına göre, İbrahim (a.s) oğlunu kurban etmek İstediğinde, "Evladım, ip ve bıçağı al, falanca yere odun toplamaya gidelim. Onlar, kurban edilecek yerin yolunu yarılayınca, babası ona, kendisine verilen emri haber verdi. Bunun üzerine o, "Babacığım, çırpınmamam için ellerimi kollarımı iyice bağla. Kanımın sıçramaması ve annemin onu görüp üzülmemesi için, elbisemi uzağa koy. Kolay gelmesi için, bıçağını iyice bile ve boğazımı onunla hemen kes. Çünkü ölüm zor... Anneme selam söyle, eğer gömleğimi anama vermek istersen, ver. Çünkü belki de bu ona bu işi kolaylaştırır" dedi. İbrahim (a.s) de, "Yavrum, Allah`ın emri hususunda ne güzel yardımcısın!" dedi. Sonra onu bağlamış olduğu halde, her ikisi de ağlayarak onu öpmek istedi, sonra bıçağı boğazına dayadı. Bunun üzerine oğlu, "Beni yüz üstü yatır. Çünkü yüzüme baktığında, bana acıman tutar. Kalbin rikkate gelir. Böylece bu, senin Allah`ın emrini yapmana mani olur" dedi. Hz. İbrahim (a.s) de böyle yapıp bıçağı ensesine dayadı, kesmek istedi, ama bıçak kesmedi. Bunun üzerine, "İbrahim! Rüyana sadakat gösterdin ..." diye ona nida olundu. (Razi; el-Mefatihu’l-Gayb)
Gökten Gönderilen Kurbanlık

İkinci Bahis: Âlimler, o oğulun yerine verilen kurbanın, koçun ne olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bunun, Hz. Âdem (a.s)’ın oğlu Habil`in kurban olarak Allah`a sunup, Allah`ın kabul edip [göğe çektiği] koç olduğu; onu İsmail (a.s)`e karşılık fidye olarak gönderinceye kadar, cennette otladığını söylemiştir. Bazıları da, "Allah Teâlâ, cennetten kırk yaz [yıl] otlamış bir koç gönderdi" demişlerdir. Süddî ise şöyle demiştir: "İbrahim" diye seslenildiğinde, Hz. İbrahim (a.s) geriye döndü. Bir de baktı ki, dağdan aşağı inen beyazımsı bir koç... İsmail (a.s)`in üzerinden kalktı, o koçu tutup kurban etti. Oğlunun elini ayağını çözüp boynuna sarılarak, "Yavrum, sen bana işte bugün hibe edildin" dedi."
Ayetteki, “azîm [büyük]” kelimesine gelince, bu kurbanlığın iriliğinden ve semizliğinden ötürü bu adı aldığı söylenmiştir. Bu cümleden olarak, Sa`îd b. Cübeyr, "Cennette kırk yıl otlamış bir kurbanlığın çok iri olması onun hakkıdır" der. Yine bu kurbana "büyük" denilmesinin onun kıymetinin büyüklüğünden dolayı olduğu; çünkü Allah`ın onu Hz. İbrahim [a.s]`in oğluna bir fidye olarak kabul etmiş olduğu söylenmiştir (Razi; el-Mefatihu’l-Gayb)

Yukarıda verilmiş olan alıntılarda da görüldüğü gibi, eskilerden birçok meşhur zat İbrahim peygamber ve oğlu hakkında pek çok rivayet nakletmekte, ancak bu nakiller hem birbirleriyle çelişmekte, hem de itibar edilemeyecek kadar garip senaryolar içermektedir.
Konunun Kitab-ı Mukaddes’teki anlatımı da şöyledir:

İbrahim`in Sınanması

1 Daha sonra Tanrı İbrahim`i sınadı. "İbrahim!" diye seslendi. İbrahim, "Buradayım!" dedi.
2 Tanrı, "İshak`ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya bölgesine git" dedi, "Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak sun."
3 İbrahim sabah erkenden kalktı, eşeğine palan vurdu. Yanına uşaklarından ikisini ve oğlu İshak`ı aldı. Yakmalık sunu için odun yardıktan sonra, Tanrı`nın kendisine belirttiği yere doğru yola çıktı.
4 Üçüncü gün gideceği yeri uzaktan gördü.
5 Uşaklarına, "Siz burada, eşeğin yanında kalın" dedi, "Oğlumla birlikte tapınmak için oraya gidip döneceğiz."
6-7 Yakmalık sunu için yardığı odunları oğlu İshak`a yükledi. Ateşi ve bıçağı kendisi aldı. Birlikte giderlerken İshak İbrahim`e, "Baba!" dedi. İbrahim, "Evet, oğlum!" diye yanıt verdi. İshak, "Ateşle odun burada, ama yakmalık sunu kuzusu nerede?" diye sordu.
8 İbrahim, "Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak" dedi. İkisi birlikte yürümeye devam ettiler.
9 Tanrı`nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak`ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı.
10 Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı.
11 Ama RABB`in meleği göklerden, "İbrahim, İbrahim!" diye seslendi. İbrahim, "İşte buradayım!" diye karşılık verdi.
12 Melek, "Çocuğa dokunma" dedi, "Ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı`dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin."
13 İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olarak sundu.
14 Oraya, "Yahve-Yire" adını verdi. "RABB`in dağında sağlanacaktır" sözü bu yüzden bugüne kadar söylenmektedir.
15 RABB`in meleği ikinci kez göklerden İbrahim`e seslendi:
16 "RABB diyor ki, kendi adıma ant içiyorum. Bunu yaptığın, biricik oğlunu esirgemediğin için
17 seni fazlasıyla kutsayacağım; soyunu göklerin yıldızları, kıyıların kumu kadar çoğaltacağım. Soyun düşmanlarının kentlerini mülk edinecek.
18 Soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak. Çünkü sözümü dinledin."
19 Sonra İbrahim uşaklarının yanına döndü. Birlikte yola çıkıp Beer-Şeva`ya gittiler. İbrahim Beer-Şeva`da kaldı. (Tekvin; 22. Bab)

114, 115 – Ve ant olsun ki, Biz Musa ile Harun`a da nimetler verdik. Ve o ikisini ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
116 – Ve Biz onlara yardım ettik de onlar galip gelenlerin ta kendileri oldular.
117 – Ve Biz, kendilerine o apaçık gösteren Kitab’ı verdik.
118 – Ve kendilerini dosdoğru yola kılavuzladık.
119 – Ve sonrakiler içinde o ikisine bıraktık.
120 - Selam olsun, Musa ve Harun`a!
121 – Şüphesiz Biz Muhsinleri [iyilik-güzellik sergileyenleri] böyle mükâfatlandırırız.
122 – Şüphesiz o ikisi, Bizim mümin kullarımızdandır.

Geçmiş toplumlara gönderilen peygamberlere verilen üçüncü örnek Musa (as) ve Harun (as) ikilisidir. Bu iki peygamberin kıssası surede çok kısa olarak verilmiştir. Adeta bundan evvelki surelerde verilen detaylar hatırlansın istenmiştir. Ayette konu edilen “nimetlere mazhar olmaları” ve “büyük sıkıntıdan kurtulmaları”, denizden salimen geçmeleri ve Mısırda iken çektikleri sıkıntılardan kurtulup bol nimete ermeleridir. Bunların detayları Musa (as) kıssasının geçtiği diğer surelerde verildiğinden bu kadarla yetiniyor, o surelerden alıntı yapmıyoruz.
117 ve 118. ayetlerde “Ve Biz, kendilerine o apaçık gösteren Kitab’ı verdik. Ve kendilerini dosdoğru yola kılavuzladık” ifadesiyle kastedilen Tevrat’tır. Nitekim başka bir ayette şöyle buyrulmaktadır.

Ve ant olsun ki, Musa ve Harun`a Furkan’ı, takva sahipleri için bir ışığı ve öğüdü verdik. (Enbiya/48)

121. ayetteki “Şüphesiz Biz Muhsinleri [iyilik-güzellik sergileyenleri] böyle mükâfatlandırırız” ifadesinden anlaşıldığına göre, önceki ayetlerde konu edilen “kurtulma” ve “nimetlere kavuşma” olguları kurtulanların İbrahim soyundan gelmiş olmalarından değil, kendi iman, iyilik ve iyileştirmelerinden kaynaklanmıştır.

Burada özet olarak değinilen husus, Musa (as), Harun (as) ve bu ikisine iman etmiş kimselerin iman ve ihsanları sonucu belalardan kurtarılmaları, yardıma mazhar olmaları ve bunların geride kalanlar için iyi birer örnek teşkil ettirilmiş olmalarıdır.
Rabbimiz, daha evvel Nuh’a (as) ve İbrahim’e (as) selam ettiği gibi, burada da Musa (as) ve Harun’a (as) selam etmektedir. Ödüllerin en bü*yüğü, hiç şüphesiz Rabbimizin selamına nail olmaktır.
Ya Sin suresinde cennet ashabının Rabbimizin selamıyla şereflendiklerini görmüştük:

Gerçekten cennetin ashabı [cennetlik olanlar] bugün bir meşguliyet içinde sefa sürmektedirler.
Kendileri ve eşleri gölgeler içinde koltuklar üzerine kurulmuşlardır.
Yalnızca onlara, orada bir meyve vardır. İsteyecekleri her şey de onlarındır.
Söz olarak [onlara] Rahîm Rabbden “selâm” [vardır]. (Ya Sin/55- 58)

123 - Şüphesiz İlyas da kesinlikle gönderilenlerdendir [elçilerdendir].
124- 127 - Hani o, kavmine: “Siz takvalı davranmaz mısınız? Yaratanların en güzeli, sizin Rabbiniz ve daha önceki atalarınızın Rabbi Allah`ı bırakıp da Baal’e mi yalvarıyorsunuz?" demişti de onlar, onu yalanlamışlardı. Bu yüzden onlar kesinlikle hazır bulundurulacaklardır.
128 - Ancak Allah`ın arıtılmış kulları müstesna.
129 – Ve sonradan gelenler içinde onun hakkında ... bıraktık.
130 - -Selam olsun İlyâsîn`e!-
131 - Şüphesiz Biz, Muhsinleri [iyilik-güzellik üretenleri] böyle mükâfatlandırırız.
132 – Şüphesiz o, Bizim mümin kullarımızdandır.

Geçmişten verilen örneklerin dördüncüsü İlyas peygamberdir. Bu ayet gurubunda İlyas peygamberin bir elçi olduğu bildirilerek onun mümin ve muhsin kullardan oluşu üzerinde durulmuştur.
İlyas peygamberin adı En’am/85’te de geçmiş, ancak orada “Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas’a da [doğru yolu gösterdik]. Hepsi salihlerdendir” bilgisinden fazlası verilmemişti. Burada ise yürüttüğü tevhid mücadelesinden kısaca bahsedilmekte ve “Siz takvalı davranmaz mısınız? Yaratanların en güzeli, sizin Rabbiniz ve daha önceki atalarınızın Rabbi Allah`ı bırakıp da Baal’e mi yalvarıyorsunuz?” şeklindeki sözleriyle kavmine uyarıda bulunduğu nakledilmektedir.

İLYAS PEYGAMBER KİMDİR?

İlyas peygamberin kimliği ile ilgili birçok tez ortaya atılmıştır. Bu konuda klasik kaynaklarda yer görüşler şöyledir:

Ayetteki "İlyas”ın kim olduğu hususunda iki görüş ileri sürülmüştür:
a- İbn Mes`ûd (r.a)`un, bunu “inne İdrise” şeklinde okuyup, "İlyas, İdris’tir" dediği rivayet olunmuştur. Bu, İkrime`nin görüşüdür.
b- Müfessirlerin ekserisi, bunun İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden bir peygamber olduğu ve Musa (a.s)`nın kardeşi Harun (a.s)`un soyundan gelen İlyas b. Yasin olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. (Razi; el-Mefatihu’l-Gayb)
Katâde ve Muhammed b. İshâk der ki: İlyâs`ın İdrîs olduğu söylenir. İbn Ebî Hâtim`in babası kanalıyla... Abdullah b. Mes`ûd (r.a.)’dan rivayetine göre o, şöyle demiştir: İlyâs, İdrîs`tir. Dahhâk da böyle söylemiştir. Vehb b. Münebbih onun nesebini şöyle verir: O; İlyas b. Yasin b. Finhas b. el-İzâr b. Harun b. İmran’dır. Allah Teâlâ Hazkiyal (a.s)’dan sonra kendisini İsrâiloğulları içinde peygamber olarak göndermiştir. Onlar, adına Ba’l denilen bir puta taparlardı. İlyas onları Allah`a çağırmış, Allah`ın dışındaki şeylere tapınmaktan men etmiştir. Kralları önce ona iman etmişken sonra irtidat etmiş ve onlar sapıklıklarında devam etmişlerdir. Onlardan hiç kimse, kendisine iman etmemiş ve onlar hakkında Allah`a beddua etmesi üzerine üç sene yağmur yağdırılmamıştı. Sonra kendisinden bu durumun giderilmesini isteyerek kendilerine yağmur yağdırılırsa iman edeceklerini vaat etmişlerdir. Onlar için Allah`a dua etti de kendilerine yağmur yağdırıldı. Ancak daha önce üzerinde oldukları küfürden daha çirkininde devam ettiler. Bunun üzerine İlyas, Allah Teâlâ`dan ruhunu kabzetmesini istedi. El-Yesa` b. Uhtûb onun ellerinde yetişmişti. İlyas ona filân filân yere gitmesini emretti. Önüne ne gelirse biner ve korkmazmış. Kendisine ateşten bir kısrak geldi de ona bindi. Allah Teâlâ ona bir nur giydirdi ve telekler [uçmak için kanatlar] bahşetti. Meleklerle beraber semavî ve dünyevî bir melek gibi uçardı. Vehb bunları Kitap Ehli’nden nakletmektedir. Sıhhatini da en iyi Allah bilir. “Hani kavmine demişti ki: Siz (Allah`tan bir başkasına tapınmanızda Allah`tan) hiç korkmaz mısınız? Yaratıcıların en güzelini bırakıp da Ba`l putuna mı taparsınız?” İbn Abbas, Mücâhid, İkrime, Katâde ve Süddî; buradaki Ba`l kelimesi ile Rabb’in kastedildiğini söylerler. Katâde ve İkrime bu kelimenin Yemen dilinden olduğunu söylerler. Katâde`den gelen bir rivayette ise o, bu kelimenin Ezd Şenûe dilinde olduğunu söyler. İbn İshâk der ki: İlim ehlinden birisinin bana haber verdiğine göre, onlar, adı Ba’l olan bir kadına tapınırlarmış. Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem`in babasından rivayetine göre bu, Ba`lebek adı verilen ve Şam`ın batısındaki bir kasaba ahalisinin tapındığı putun ismiymiş. Dahhâk onun tapındıkları bir put olduğunu söyler. (İbn Kesir)

Kitab-ı Mukaddes`de İbranî Peygamberi Elijah`ın [Arapça`da İlyas] Ahab ve Ahaziah zamanında -yani, M.Ö. 9. yüzyılda- Kuzey İsrail Krallığı`nda yaşadığı ve arkasından Elisha`nın [Arapça`da el-Yese‘] geldiği anlatılır. (Muhammed Esed; Kur’an Mesajı)

İlyas’ın kavmine dediği “sizin Rabbiniz ve daha önceki atalarınızın Rabbi Allah`ı bırakıp da Baal`e mi yalvarıyorsunuz?” şeklindeki sözlerden anlaşıldığına göre, İlyas’ın kavmi “Ba’l” adında bir puta tapmaktadır.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla