Tekil Mesaj gösterimi
Alt 6. October 2008, 08:26 AM   #7
EVVAB_İNSAN
Uzman Üye
 
EVVAB_İNSAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
EVVAB_İNSAN is on a distinguished road
Standart

Daha sonra bu cebirci görüş Cehm b. Safvân’ın yanı sıra Emevîler’i destekleyen kitlelerce benimsenmekle birlikte bazı âlimlerce eleştirilmiştir. Bunların başında Ma‘bed el-Cühenî gelir. Ma‘bed, Emevîler’in kadere ilişkin yorumlarını reddederek hocası Hasan ı Basrî’nin görüşüne başvurmuş, o da kazâ ve kaderi inkâr etmenin mümkün bulunmadığını, fakat kaderi kulları günah işlemeye zorladığı şeklinde anlamanın YÜCE ALLAH’A yapılmış en büyük iftira olduğunu belirtmiştir. Ma‘bed el-Cühenî’nin ardından Vâsıl b. Atâ ve Gaylân ed-Dımaşkı de onun görüşünü benimsemiştir (bk. Kaderiyye).

Klasik dönem kelâmcıları kader probleminin ortaya çıkışını iç sebeplere bağlarken çağdaş bazı yazarlar bunu yabancı kültürlerden kaynaklanan etkenlerle irtibatlandırır. Zira müslümanlar fetihler sonunda yahudi ve hıristiyanlarla karşılaşıp dinî konuları tartışmıştır. Bu çerçevede Dımaşk’ta Yuhannâ ed-Dımaşkı’nin Ma‘bed el-Cühenî ile tartışması sonunda kader probleminin müslümanlar arasında yayıldığı kabul edilir (Abdurrahman Bedevî, I, 118–120).

Ancak bu olayı, değişik kelâm okullarının oluşmasında rol oynayan köklü bir itikadî problemin başlıca sebebi olarak görmek isabetli değildir. II. (VIII.) yüzyılın ikinci yarısından itibaren itikadî problemler arasında önemli bir yer tutan kadere dair tartışmalar daha çok İLİM, KUDRET, İRADE ve TEKVİN gibi sıfatlarla irtibatlandırılarak devam etmiş ve genelde kadere iman dört mertebede incelenmiştir.

1. YÜCE ALLAH’IN Nesne ve Olayları Önceden Bilmesi. İnsanlara ait ihtiyarî fiiller de dâhil olmak üzere YÜCE ALLAH’IN bütün nesne ve olayları vuku bulmadan önce bilmesi ilim sıfatının kapsamıyla ilgili olup kaderin ilk mertebesini teşkil eder. Bu konuda âlimlerce üç farklı görüş ileri sürülmüştür.

a) YÜCE ALLAH’IN ezelî ilmi mükelleflerin ileride ne yapacaklarına değil sadece onların hür olduklarına, İMAN ve İMKARIN yanı sıra İTAAT ve İSYAN alternatiflerinden dilediklerini iradeleriyle tercih edeceklerine taalluk eder, onların tercihlerine ise ancak gerçekleştikten sonra vâkıf olur. Tercihlerini önceden bilseydi kulların bu ilâhî ilme aykırı davranmaları imkânsız hale gelirdi, çünkü ilâhî ilim gerçeğe ters düşmez. Kulların ilâhî ilme uygun tercihler yapmaları ise fiillerinde mecbur oldukları anlamına gelir.

YÜCE ALLAH, belli kişilerin iman etmeyeceğini önceden bilseydi peygamberler yoluyla emir ve tâlimat göndermesinin anlamı kalmazdı. Nitekim Hz. Mûsâ ve Hârûn’a Firavun’a tebliğde bulunurken etkilenmesi ümidiyle nazik davranmalarını emretmiştir (Tâhâ 20/43–44).

HZ. KUR’AN’DA da doğru sözlülerle yalancıların ve sabredenlerle cihad edenlerin kimler olduğunu bilmesi için YÜCE ALLAH’IN insanları deneyip imtihana tâbi tuttuğu belirtilmiştir (meselâ bk. el-Bakara 2/143; Âl i İmrân 3/140–142; el-Kehf 18/12; Muhammed 47/31; el-Mülk 67/2).

Erken dönem Şiî âlimlerinden Hişâm b. Hakem, Mu‘tezile’den Muhammed b. Nu‘mân’ın yanı sıra çağdaş bazı araştırmacılar bu görüştedir (Hayyât, s. 85–86; Takıyyüddin İbn Teymiyye, s. 315, 335–336; Mustafa Sabri, s. 14–15).

Fârâbî ile İbn Sînâ da, YÜCE ALLAH’IN sadece küllîleri bildiğini, cüz’îleri ve dolayısıyla tek tek insanların ne yaptığını bilmediğini belirterek buna yakın bir görüş ileri sürmüşlerdir (İbn Kayyim el-Cevziyye, s. 186–187; Fâruk ed-Desûkı, II, 402–403).

b) Yetkin bir varlık olması itibariyle YÜCE ALLAH vuku bulacak her şeyi ezelde bilir, bu da bütün nesne ve olayların ilâhî ilme uygun bir şekilde meydana gelmesini zorunlu kılar; başka bir ifadeyle kulların fiillerinde mecbur olduklarını ve ilâhî ilme aykırı bir eylem yapma irade ve gücüne sahip bulunmadıklarını kanıtlar. Aksi bir telakki YÜCE ALLAH’IN gaybı bilmediği sonucuna götürür, bu ise O’nun yetkin oluşuyla bağdaşmaz. Cebriyye’nin yanı sıra Fahreddin er-Râzî ve Mustafa Sabri gibi Eş‘arî âlimleri bu görüşü savunur (Râgıb el-İsfahânî, el-İ’tikadât, s. 281–282; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-ıayb, II, 42–43; Mustafa Sabri, s. 58–59).

c) YÜCE ALLAH bütün nesne ve olayları vuku bulmadan önce ezelî ilmiyle bilir. HZ. KUR’AN’DA belirtildiğine göre Hz. Âdem’in günah işleyeceğini, bu sebeple onu cennetten çıkarıp yeryüzünde halife yapacağını Cenâb ı Hak önceden bilmiş ve bunu meleklere haber vermiştir (el-Bakara 2/30–33). Aklî deliller de bilgisizliğin eksiklik doğurduğunu ve YÜCE ALLAH’A cehil nisbet et-menin mümkün olmadığını ortaya koyar. Ancak YÜCE ALLAH’IN her şeyi önceden bilmesi mükelleflerin fiillerini icbar altında yaptıklarını göstermez. Zira geleceği bilmek geçmişi bilmek gibidir. Geçmişi bilmek gerçekleşmiş olayların vukuu üzerinde etkili olmadığı gibi geleceği bilmek de gerçekleşecek olaylar üzerinde müessir olmaz. Çünkü etki olayı onu gerçekleştiren fâilin irade ve kudretini sarf etmesine bağlıdır (Takıyyüddin İbn Teymiyye, s. 221).
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar...

Konu EVVAB_İNSAN tarafından (29. October 2008 Saat 09:38 AM ) değiştirilmiştir.
EVVAB_İNSAN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla