Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. August 2009, 01:58 PM   #6
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Konumuz olan ayetten de anlaşıldığı üzere Yüce Allah, Nûh (as)'dan Muhammed (as)'e kadar bütün peygamberleri, insanlığı tev­hide, yani Allah'ın birliğine, ortağı olmadığına inanmaya; O'nun koy­duğu hükümleri kabullenmeyip hevâ ve heveslerine göre hüküm koyan tâğûta karşı savaşmaya ve tâğût kapsamına giren şeylere kul­luk etmekten kaçınmaya çağırmaları için göndermiştir.
Bu tâğûtlar, İbrâhîm (as) döneminde Nemrut, Mûsâ (as) döne­minde Firavun, Muhammed (as) döneminde de Ebû Cehl ve Ebû Leheb gibi toplumun ileri gelenleri ve puta tapan şahsiyetleridir; diğer peygamberler döneminde de, kendilerine gönderilen tevhîd akidesi­ni/inancını inkâr edip, atalarından kalan inançlar üzerinde inat gös­teren puta tapan kavimlerdir.
Tâğûtların devri kapanmış değildir. Peygamber bulunsun veya bulunmasın, her dönemde tâğûtlar var olmaya devam etmiştir. Onlar sadece eski kavimlerde ortaya çıkıp yaşama imkânı bulan güçler değil; bugün de müslümanlara en azim düşmanlığı ve en yıkıcı propagandaları reva gören kişi, odak veya organizasyonlardır. Tâğût, ekonomik, sosyal ve kültürel güç kaynaklarını ele geçirmiş, ahlâkî değerleri [dini] toplumların gözünde itibarsız ve taraftarı olmaktan çekinilen bir duruma düşürmeyi göze alacak kadar düşmanlığını ilerletmiştir. Ayrıca doğrudan yaptıklarının dışında, insanlığın ortak değerleri adı altında pek çok kavramı da müslümanlara zarar verecek bir içeriğe dönüştürmüştür. Kısaca tâğût, müslümanları dört bir yanından kuşatmış bulunmakta ve müslümanlara hayat hakkı tanımamaktadır.
Öyleyse anlıyoruz ki, Peygamberimizin görevi sokaktaki şımarık­larla değil, tâğûtî düzenin kurucularıyla mücadele etmekti. İlk işi, toplumun hidayet yolu üzerinde oturup haydutça engellemeler yapan bu azgın güruhu uyarmaktı.
Bu açıklamalardan sonra tekrar konumuz olan 36. ayete dönelim: Rabbimiz ayetin sonunda “Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş?” buyurmuştur. Böyle buyurarak peygamberlere ters davranan ve gerçeği yalanlayanların durumlarının araştırılmasını istemiştir.
Rabbimizin geçmişten ibret alınması amacıyla yaptığı bu davetin yer aldığı onlarca ayet mevcuttur. Bunlardan birkaçını hatırlatmakla yetiniyoruz:
Peki, onlar, yeryüzünde yolculuk etmediler mi? Ki kendilerinden öncekilerin akıbeti nasıl olmuş bir görsünler. Allah, onları yerle bir etti. Bu kâfirlere de onların başına gelenlerin benzerleri vardır. (Muhammed/10)
Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki onların, kendisiyle akledecekleri kalbleri ve kendisiyle işitecekleri kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur. (Hacc/46)
Ve ant olsun, onlardan öncekiler de yalanladılar. Peki, Beni inkâr ediş nasıl oldu? (Mülk/18)
37 - Sen onların hidayete ermeleri üzerine hırs göstersen de artık Allah, saptırdığı kimseyi hidayete erdirmez. Onlar için yardımcılardan da kimse yoktur.
Bu ayette Resulullah’a, ne kadar gayret gösterirse göstersin, kalbini mühürletmiş kişilerin doğru yola gelmeyecekleri bildirilmiştir. Peygamberimizin kendini hırpalayacak kadar çabalamasının gerekmediği mesajı verilerek teselli edildiği bu ayette aynı zamanda inkârcılara da yardımcısız ve çaresiz kalacakları uyarısı yapılmıştır.
Bu konunun detaylı olarak yer aldığı birçok ayet vardır:
Ey Elçi! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla “inandık” diyen kimseler ve Yahudilerden küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler ve sana gelmeyen kimselere için dinlerler [casusluk ederler]; kelimeyi yerlerinden kaydırıp değiştirirler. “Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!” derler. Allah bir kimseyi fitneye düşürmek isterse, sen Allah’a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara büyük azap vardır. (Maide/41)

O [Nuh]: “Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz O’nu âciz bırakanlar değilsiniz. Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi azdırmayı murat ediyorsa, benim öğüdüm size bir fayda vermez. O, sizin Rabbinizdir ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz” dedi. (Hud/34)
Kesinlikle sen sevdiğini doğru yola iletemezsin; ama Allah dilediğine doğru yolu gösterir ve O, doğru yola girecek olanları daha iyi bilir. (Kasas/56)
Onları doğru yola getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediği kimseyi doğru yola getirir. Ve hayırdan infak ettiğiniz şeyler sırf kendiniz içindir. Ve siz yalnızca Allah rızasını gözetmenin dışında infak etmezsiniz. Ve hayırdan ne infak ederseniz o size tastamam ödenecektir. Ve siz zulmedilmeyeceksiniz. (Bakara/272)
Şüphesiz, şu, aleyhlerinde Rabbinin Kelime’si hakk olmuş olan kimseler, kendilerine bütün mucizeler hep birden gelse, yine de o acıklı azabı görünceye kadar iman etmezler. (Yunus/96, 97)
Allah’ın kimleri saptıracağı, kimlere hidayet edeceği birçok ayette yer almıştır. Bu konuyu daha evvel Tekvir suresinin tahlilinde ele aldığımızdan, detayın oradan (Tebyinü’l Kur’an; c.1, s.180) okunmasını öneriyoruz.
38, 39 – Ve onlar [kâfirler], “Allah ölen kimseyi diriltmez” diye en kuvvetli yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, Allah ölüleri, üzerine aldığı gerçek bir vaat olarak, onların, hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açığa koymak ve inkâr eden kimselerin yalancıların ta kendisi olduklarını bildirmek için diriltecektir.
Bu ayetlerde de yine akıllarını kullanmayan müşriklerin temelsiz inançları sorgulanmakta ve bu inancın geçersizliği ortaya konmaktadır. Müşriklerin Allah'a yemin ederek ısrarla ahireti reddetmelerine karşılık, Rabbimiz de onların bu inanışını reddederek “Hayır, Allah ölüleri, üzerine aldığı gerçek bir vaat olarak, onların, hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açığa koymak ve inkâr eden kimselerin yalancıların ta kendisi olduklarını bildirmek için diriltecektir” ifadeleriyle gerçeği açıklamaktadır.
Müşriklerin kıyamet ve öldükten sonra dirilmeyi kabul etmeyişleri daha evvel birçok yerde konu edilmişti: Bunlardan Ya Sin suresinde yaptığımız açıklamayı burada da naklediyoruz:
Ve o insan [o kişi], kendisini bir nutfeden [bir damla sudan] yarattığımızı görmedi mi de şimdi o, apaçık bir hasımdır [düşmandır].
Ve kendi yaratılışını dikkate almayarak Bize bir örnekleme yaptı. Dedi ki: “Kim diriltecekmiş o kemikleri? Onlar çürümüş iken!”
De ki: “Onları ilk defa yaratan, onları diriltecektir. Ve O, her yaratmayı çok iyi bilendir. O, size o yemyeşil ağaçtan bir ateş yapandır. Şimdi de siz ondan yakıp duruyorsunuz.
Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibilerini de yaratmaya kadir değil midir? Evet [elbette kadirdir]! Ve O, çok mükemmel yaratandır, çok iyi bilendir.
Şüphesiz ki O bir şeyi dilediğinde, O’nun buyruğu / işi o şeye “Ol!” demektir; o da hemen oluverir. (Ya Sin/77, 82)
Öldüğümüz ve toprak, kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten mi biz tekrar dirilecekmişiz? (Saffat/16)
Öldüğümüz ve toprak, kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten mi biz karşılık göreceğiz? (Saffat/53)
Ama kendilerine içlerinden uyarıcı geldiğine şaşırdılar da kâfirler, “Bu şaşılacak bir şeydir! Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi? Bu uzak bir dönüştür” dediler. (Kaf/2, 3)
Ve onlar: “Biz yeryüzünde kaybolduğumuzda mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışta olacağız?” dediler. Aksine onlar, Rabblerine kavuşmayı [O’nun huzuruna varacaklarını] inkâr ediyorlar. (Secde/10)
Ve onlar dediler ki: “Biz, bir kemik yığını olduğumuz ve ufalanıp toz olduğumuz vakit mi, gerçekten biz, yeni bir yaratılışla diriltilecek miyiz?” (İsra/49)
Bu, ayetlerimizi inkâr etmiş olmaları ve: “Sahi bizler, bir yığın kemik ve ufalanmış toz olduğumuz zaman mı, yeni bir yaratılışla diriltilmiş olacağız?” demiş olmaları nedeniyle onların cezasıdır. (İsra/98)
Size, gerçekten siz öldüğünüz, toprak ve kemik olduğunuzda, mutlak surette sizin çıkarılacağınızı mı vaat ediyor? (Müminun/35)
Peygamberimizin tebliğine karşı yapılan bütün bu itirazlara ikna edici deliller gösterilerek her defasında cevap verilmiştir. “Onları ilk defa yaratan, onları diriltecektir. Ve O her yaratmayı çok iyi bilendir” ifadesi de bu cevaplardan biridir.
Aşağıdaki ayetler de diğer cevaplardan bazılarıdır:
Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ama insanların çoğu bilmiyorlar. (Mümin/57)
Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz yoksa gök mü? Onu [göğü] O [Allah] yaptı:
Boyunu yükseltti ve onu düzene koydu, gecesini kararttı ve kuşluğunu [ışığın parlaklığını] çıkarttı. Ve ondan sonra yeryüzünü döşedi; yeryüzünden suyunu ve otlağını çıkardı, dağları da sabitledi [demirledi; sağlam bir şekilde yerleştirdi], sizin ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak [yararlanmak] üzere. (Naziat/27–33)
Ölümü aranızda Biz takdir ettik Biz. Biz önüne geçilebilenler değiliz.
Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getiririz ve sizi bilmediğiniz bir şeyde inşa ederiz. (Vakıa/60, 61)
Rabbimiz Âdem’i anasız babasız, İsa peygamberi de babasız yaratmıştır. Ayrıca Rabbimiz, Rum suresinin 19–24. ayetlerinde bildirildiği gibi, ölüden diri, diriden de ölü yaratmaktadır. Bu konu daha evvel Ya Sin suresinin tahlilinde ele alındığından, detayın oradan (Tebyinü’l-Kur’an; c: 3, s: 316, 317) okunmasını öneriyoruz.
Ahıretin gerekliliği Yunus suresinde şöyle açıklanmıştır:
Hepinizin dönüşü sadece O'nadır. Allah bunu hakk olarak vaat etmiştir. Şüphesiz O, halkı ilk baştan yaratır, sonra iman eden ve salihatı işleyen kimseleri kıst [nasipleri, hakları olan payları] ile karşılık vermek için geri döndürür. Şu küfretmiş olan kimseler, küfretmeleri nedeniyle, kaynar sudan bir içki ve acıklı azap kendileri için olanlardır. (Yunus/4)
Yeniden diriltilmenin mümkün olduğu Kur’an’da günlük hayattan birçok aklî örnekler gösterilerek açıklanmış, her şeyi ilk defa yaratan ve bu yaratmayı sürekli devam ettiren Allah’ın, istediği her şeyi kıyametin ardından istediği biçimde yeniden yaratabileceği, bunun O’na çok kolay olduğu mukayeseler yapılarak defalarca tekrarlanmıştır:
Ve Allah rüzgârları gönderendir. Sonra onlar da bir bulutu harekete geçirip yukarılara kaldırır. Derken Biz onu ölmüş bir beldeye sevk etmişizdir. Böylece yeryüzüne ölümünden sonra onunla hayat veririz. İşte böyledir ölmüş çürümüş insanlara hayat vermek. (Fatır/9)]
Ve şüphesiz senin yeryüzünü boynu bükük görüp de Bizim onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman onun titreşmesi ve kabarması O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki ona hayat veren kesinlikle ölüleri de diriltir. Şüphesiz O, her şeye gücü yetendir. (Fussilet/39)
Allah'ın gökten bir su indirip de onu bir yoluyla yeryüzündeki pınarlara koyduğunu, sonra onunla renkleri değişik bir ekin çıkardığını, sonra onun olgunlaşıp da senin onu sararmış gördüğünü, sonra da onu bir çöpe çevirdiğini görmedin mi? Şüphesiz bunda kavrama yeteneği olanlar için bir öğüt/ hatırlatma vardır. (Zümer/21)
Sonra öldürdü onu, kabre koydurdu.
Sonra dilediği zaman diriltip ortaya çıkardı onu.
Hayır… Hayır… O, O`nun kendisine emrettiğini şimdiye kadar hiç yerine getirmedi.
Hadi, bakıversin insan kendi yiyeceğine! (Abese/21-24)
Peki Biz ilk yaratmada âcizlik mi gösterdik? Hayır ama, onlar yeni bir yaratılıştan kuşku içindedirler. (Kaf/15)
Yoksa o insan başıboş bırakılacağını mı sanır?
O, ayarlanmış meniden bir nutfe değil miydi?
Sonra bir alak [embriyon] idi de sonra onu yaratmış sonra da düzene koymuştur; ki ondan da iki eşi; erkek ve dişiyi var etmiştir.
Peki, bu [bütün bunları yapan] ölüleri diriltmeye kadir [güç yetiren] değil midir? (Kıyamet/36-40)
Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz, -[bilin ki] ne olduğunuzu size açıklamak için- şüphesiz Biz sizi topraktan, sonra nutfeden sonra bir alakdan sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkartırız, sonra sizi, olgunluk çağına erişmeniz için bırakırız. Bununla beraber kiminiz öldürülür, kiminiz de önceki bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere, ömrünün en fena zamanına ulaştırılır. Bir de yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat biz onun üzerine su indirdiğimiz zaman, harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir.
İşte bu [gösteriyor ki], şüphesiz ki Allah hakktır [gerçektir]. Şüphesiz ölüleri sadece O diriltir ve şüphesiz sadece O her şeye kadirdir.
Kıyamet ise şüphesiz gelicidir. Kesinlikle onda şüphe yoktur. Ve şüphesiz ki Allah bütün kabirlerde olan kimseleri tekrar diriltecektir. (Hacc/5-7)
De ki: “İster taş olun, ister demir. Veyahut gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun. Sonra onlar; “Bizi kim geri döndürecek?” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yaratmış olan.” Bunun üzerine sana başlarını sallayacaklar ve “Ne zamandır bu?” diyecekler. De ki: “Çok yakın olması umulur! Sizi çağıracağı [diriltileceğiniz] gün, O’nu överek onun çağrısına uyacaksınız ve zannedeceksiniz ki, pek az kaldınız.” (İsra/50-52)
Onlar, gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmakla yorulmamış olan Allah’ın ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmediler mi? Evet şüphesiz ki, O her şeye gücü yetendir. (Ahkaf/33)
Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz yoksa gök mü? Onu [göğü] O [Allah] yaptı. (Naziat/27)]
Ve O, sizi geceleyin vefat ettiren, gündüzün elde ettiğiniz şeyleri bilen, sonra adı konmuş ecelin [vadenin] gerçekleşmesi için sizi kaldırandır. Sonra dönüşünüz yalnızca O’nadır. Sonra O, yaptıklarınızı size haber verecektir. (En’am/60)
Sonra kendi gerçek Mevlâları Allah’a döndürülürler. Dikkatli olun, hüküm ancak O'nundur ve O, hesap görenlerin en süratlisidir. (En’am/62)
Allah, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar, diğerlerini de adı konmuş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır. (Zümer/42)
Ölümü aranızda Biz takdir ettik Biz. Ve Biz, sizi benzerlerinize değiştirmemiz ve sizi bilmediğiniz bir şeyde inşa etmemiz üzerine önüne geçilenler değiliz.
Ve ant olsun, ilk yaratılışı bildiniz. Peki, düşünüp öğüt almanız gerekmez mi? (Vakıa/60-62)
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla