Tekil Mesaj gösterimi
Alt 1. October 2008, 03:38 PM   #2
EVVAB_İNSAN
Uzman Üye
 
EVVAB_İNSAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
EVVAB_İNSAN is on a distinguished road
Standart

Güçlü insan merkezcilik anlayış ise insanın evrendeki tek yaratılma nedeni oluşturduğunu ileri sürer. Ancak bu görüş, iki nedenle eleştirilebilir: Dünyadaki diğer canlıların değerini bilemeyiz ve bizim evrendeki tek akıllı canlılar olduğumuzu da bilemeyiz. Bütün temel sabitlerin ortak paydası, biyolojik yaşamı oluşturmak olmuştur. Bu görüş, “DÜNYAMIZDA YAŞAM OLMASININ EVRENİN DİĞER YERLERİNDEKİ YAPISIYLA İLGİSİ YOKTUR” şeklindeki anlayışı yıkmıştır. AP, bu devrimsel görüşü vermiştir. AP, evrenin yapısını ve yaşamın varlığını tek bir dinamik birim olarak görmüştür. (M. Corey, a.g.e., s. 225-230.)

Nobel ödüllü fizikçi Sir John Eccles: “Bilim ve din birbirine çok benzerler. İkisi de aklın yaratıcı ve hayali konularıdır. Aralarındaki tartışma görüntüsü bunu göz ardı etmenin sonucudur. Biz, Kutsal bir güç sonucu var olduk. Kutsal yardım (YOL GÖSTERME) hayatımız boyunca olan bir konudur. Ölümde beynimiz gider; ancak bu yardım kalır. Her birimiz eşsiz, bilinçli bireyleriz; kutsal bir yaratılışız. Sadece, dini görüş tüm delillerle uyumludur.” demektedir. Brandon Carter, AP’ı Kopernik doğmasını sınırlamak ve evrendeki yerimizin zorunlu olarak, gözlemci varlığımızla uyumlu olacak şekilde ayrıcalıklı olduğunu belirtmek için kullanır. Bu görüş sadece evrende yerel olarak geçerli değildir. Big Bang’ten beri eşsiz, yaşamı destekleyen özellikler; ilk koşullardan beri devam eden bir süreçtir bu. Yani varlığımızı bu ilk koşulların özel doğmasına borçluyuz. Ayrıca tüm evrende de bu biyoloji merkezli yapı vardır; çünkü hepsi ilk koşullardan çıkmıştır. AP, bizim evrenin merkezinde olduğumuzu söyler. Çünkü tüm evren aynı ilk koşullara sahipken bizim gezegenimiz yaşamı destekleyen bir yapıdadır. Ancak AP bunun ‘NEDEN’ böyle olduğunu söylemez. Bu kişinin varması gereken bir sonuçtur. (M. Corey, a.g.e., s. 287-288.)

Antropik Prensibi daha kapsamlı bir insan-merkezli argümana genişletmek mümkündür: (M. Corey (www.michaelacorey.com)

•Tüm evren insanın varlığını mümkün kılacak bir yapısal tarife göre kurulmuştur. Bu sınırlı yapı içinde insan gerçekten de bilinen evrenin merkezinde gibi görünür.

•İnsan beyninin keşfedilmiş en karmaşık fiziksel yapı olduğu kabul edilmektedir. Bu yapının karmaşası insan beyninin bilinen evrenin merkezinde olduğunu düşündürür.

•İnsan bilincinin kozmosta gözlemlenen en gelişmiş fonksiyonel özelliğe sahip olduğuna inanılmaktadır. Bu karmaşık insanî bilincin tüm evrenin merkezinde olduğu düşünülebilir. Bu kanıt, aslında ılımlı (moderate) bir insan-merkezli görüşü temsil eder çünkü insanlar dışında diğer akıllı varlıkların da evrende var olabileceği ihtimalini kabul eder. Bu argümanın genel antropik kapsamda işlenmesi için iki gerekli koşul daha vardır:

•İnsanın varlığı üstün düzeyde bir kozmolojik hassas ayarı gerektirmelidir.

•İnsanın hayatı esasen yeteri kadar arzu edilir olmalıdır ki bu antropik evrenin varlığına neden oluştursun.

“İnsancı İlkeler ve teleolojik yorumları, insan ve evren arasında katı bir klasik insan-merkezcilik ve deyim yerindeyse salt insaniçincilik türünden bir insan-evren ilişkisi çağrıştırıyor değildir. Ancak İnsancı İlkeler ve onlara neden olan evrende görülen insan varlığı açısından kaçınılmaz olan olağanüstü rakamlara ulaşan kritik dengelerdeki kozmik uyuşumlar, insan ve evren arasında bir yakınlık, ittifak, amaç ilişkisi olmadığı görüşünün yanlışlığını ya da en azından gerçeğe pek yakın gözükmediğini göstermeye yetmektedir.

Zira kozmolojik bilgiler ve ilkeler ışığında düşünüldüğünde insan ve evren arasında bir sebep-sonuç ve hatta belki aynı zamanda bir sonuç-sebep ilişkisi görülmektedir. Bu durumda bilimsel ve felsefî gelişmeler ve görüşler açısından baktığımızda, bize göre aslında insan ve evren arasında yakın ve olumlu karşılıklı bir ilişki ve ittifak vardır, iddia edildiği gibi bir kargaşa ve karşıtlık değil.” (Cafer Sadık Yaran, Bilgelik Peşinde, s. 156–157.)

Fizikçi Paul Davies, insan evren ittifakı hakkında şunları söylemektedir: “Dört asır önce bilim, ALLAH tarafından tasarlanmış amaçlı bir yapı olan kozmos içinde insanlığın sıcak ve rahat yerini tehdit eder göründüğü için, din ile çatışmaya girmiştir. Kopernik ile başlayan ve Darwin ile sona eren devrim, insanları değeri düşük ve hatta abes görme etkisi doğurmuştu.

Artık insanlara büyük planın merkezinde bir yer verilmiyor, bunun yerine ilgisiz bir kozmik drama tesadüfî ve görünüşe göre anlamsız bir rolleri olduğu varsayılıyordu. Bilim; insanların varlığını, kör fiziksel güçlerin rastlantısal ürünleri olarak göstermenin aksine, bilinç sahibi organizmaların evrenin temel özelliği olduğu izlenimini vermektedir. Biz doğanın yasalarına derin ve inanıyorum ki anlamlı bir şekilde yazılmıştık.” (Paul Davies, The Mind of God, s. 20–21.)

Yine Paul Davies, bu konuda: “Fizikteki son gelişmeler, insan şuurunu kâinatın merkezine yerleştirmiştir. Modern fizik anlayışı, içinde fizik âlemi seyreden şuur sahibi seyirciler bulunmadan bir bütünlük ve mana ifade etmez. İnsan şuuru, sayısız varlıklar arasında herhangi bir varlık değil, bütün var oluş manasının küllî bir tarzda organize olup yansıdığı bir ayna gibidir. Bu yeni fiziki bakış açısıyla kâinatın gayesi, hayat vasıtasıyla insanın zihninde ‘BİLİNEBİLMEKTEDİR’. Hayat da, asla mekanik olarak çalışan bir kâinat içinde tesadüfen ortaya çıkmış bir şey gibi anlaşılmamalıdır. Hayat kâinat denen mucizenin bir basamağıdır. Hayatın önemi, kâinatın mütalâacısı insan zihninin varlığına ve fonksiyon görmesine vesile olmasındadır.” demektedir.

Astrofizikçi John A. Wheeler de, bu gerçeklerin Antropik Kozmoloji Prensibi’nin ana esasları olduğunu şu şekilde ifade eder: “ Kâinatın temel yapı özellikleri ‘hayata imkân verecek şekilde’ ve mükemmel bir incelikle ayarlanmıştır. Kâinatın yaratılışından itibaren bütün hâdiseler, insanı mahsul verecek bir tarzda gerçekleştirilmiştir.

İnsansız bir kâinat ne mana ifade ederdi? Fiziğin ortaya koyduğu gerçekler ‘insan zihninin kâinatta müstesnâ bir yeri olduğunu gösterir. İdrak sahibi zeki mütalâacılar ve gözlemciler topluluğu bulunmadan kâinatın bir mana ve önem taşıması tasavvur dahi edilemez.” (İrfan Yılmaz-İ.Hakkı İhsanoğlu, İlim ve Din, s. 71–72.)

Bütün bu açıklamalardan ve evrende gözlemlediğimiz sayısız hassas oluşumlardan görmekteyiz ki insan ve canlılık, asla kör tesadüfler sonucu kendiliğinden ortaya çıkmamıştır. Bütün bunların bir yaratıcısı olması gerekliliği artık iman konusu olmaktan öte, ortaya çıkan bilimsel göstergelerin bir sonucudur.
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar...

Konu EVVAB_İNSAN tarafından (3. October 2008 Saat 08:06 AM ) değiştirilmiştir.
EVVAB_İNSAN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
EVVAB_İNSAN Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Ali Rıza Borazan (15. June 2009)