Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. September 2008, 12:19 AM   #4
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

37.Ve andolsun Biz, sana diğer bir defa daha iyilik yapmıştık: “38.Hani bir vakit vahyolunan şeyleri annene vahyetmiştik, ‘39.Mûsâ’yı sandık içine koy da bol suya/nehre bırak, sonra da bol su/nehir o’nu sahile atsın. Onu Bana düşman olan ve o’na düşman olan birisi alsın.’ Ve Ben tarafımdan senin üzerine bir muhabbet bıraktım ve Benim gözetimim altında yetiştirilmen için, 40.hani kız kardeşin yürüyordu da ‘Sizi o’nun bakımını üstlenecek birine götüreyim mi?’ diyordu. Böylece gözü aydın olsun ve kederlenmesin diye seni annene geri döndürdük. Ve sen, bir can öldürmüştün de seni gamdan kurtarmıştık. Ve Biz seni potada eritip saflaştırdıkça saflaştırdık/seni olgunlaştırdık. Bir de yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra bir ölçü; plan üzerine geldin, ey Mûsâ!

41.Ve Ben, seni Kendim için yetiştirdim.

***

42.Sen ve kardeşin alâmetlerim/ göstergelerim ile gidin ve Beni anmakta gevşeklik etmeyin.

43.Her ikiniz gidin Firavun’a. Şüphesiz o azdı. 44.Sonra ona öğüt alması ve saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürpermesi için yumuşak söz söyleyin.”

Mûsâ peygambere geçmişine yönelik hatırlatmalarda bulunulan bu Âyetlerdeki özet olaylar, Kasas Sûresinde ayrıntılı olarak anlatılmıştır:3Biz, iman edecek bir toplum için Mûsâ ve Firavun’un önemli haberlerinden bir kısmını sana hak ile okuyoruz/takip ettiriyoruz.

4.Şüphesiz ki Firavun, yeryüzünde yüceldi ve idaresi altındaki insanları grup grup yaptı; onlardan bir grubu güçsüzleştirmek istiyor; bunların oğullarını boğazlıyor; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiriyor, kızlarını da sağ bırakıyordu. Şüphesiz ki o, bozgunculardan idi.

5.Biz ise istiyoruz ki, yeryüzünde güçsüz düşürülenlere armağan verelim, onları önderler yapalım ve onları mirasçılar yapalım. 6Ve onları yeryüzünde sağlamca yerleştirelim, Firavun, Haman ve bu ikisinin askerlerine, onlardan çekinmekte oldukları şeyleri gösterelim.

7.Ve Biz Mûsâ’nın anasına vahyettik: “Onu emzir. Eğer o’nun için korkarsan o’nu nehre bırakıver, korkma ve üzülme. Şüphesiz Biz o’nu sana döndüreceğiz ve kendisini elçilerden biri yapacağız.”

8.Sonra da Firavun ailesi o’nu, kendileri için bir düşman ve üzüntü olmak üzere “buluntu” olarak aldı. Şüphesiz Firavun, Haman ve bu ikisinin askerleri hata edenler idiler.

9.Ve Firavun’un karısı: “Benim ve senin için göz aydınlığı! Onu katletmeyin; Musa’yı diğer israiloğulları çocukları gibi niteliksiz; eğitimsiz- öğretimsiz, mesleksiz bırakmayın”, belki bize bir yararı dokunur, ya da o’nu evlat ediniriz” dedi. Ve onlar, işin farkında olmuyorlar.

10Mûsâ’nın anasının yüreği bomboş sabahladı. –Eğer Biz, inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse o’nu açığa vuracaktı.– 11Ve Mûsâ’nın annesi Mûsâ’nın kız kardeşine, “Onun izini takip et” dedi. O da hemen, onlar farkına varmazken uzaktan o’nu gözetledi.

12Ve Biz daha önce, o’na sütanalarını haram ettik. Bunun üzerine Mûsâ’nın kız kardeşi, “Size, o’nun bakımını sizin adınıza üstlenecek ve o’na öğüt verip eğitecek bir aile göstereyim mi?” dedi.

13Böylelikle Biz o’nu, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah’ın verdiği sözün gerçek olduğunu bilsin diye annesine geri verdik. –Velâkin onların pek çoğu bilmezler.–

14Ve Mûsâ yiğitlik çağına girip oturaklaşınca, Biz o’na yasa ve bilgi verdik. Ve Biz güzel davrananları işte böyle karşılıklandırırız.

15Ve Mûsâ, şehir halkının habersiz olduğu bir anda şehre girdi. Sonra orada, biri kendi tarafından, diğeri düşman tarafından, birbirlerini öldürmeye çalışan iki adam buldu. Sonra kendi tarafı olan, düşmana karşı Mûsâ’dan yardım diledi. Mûsâ da ötekine hemen bir yumruk indirdi, o da hemen ölüverdi. Mûsâ, “Bu, şeytanın işindendir, şüphesiz o, saptırıcı, apaçık bir düşmandır” dedi.

16Mûsâ, “Rabbim! Şüphesiz kendime haksızlık ettim. Artık beni bağışla!” dedi de Allah o’nu bağışladı. Şüphesiz O, çok bağışlayıcının, çok merhamet edicinin ta kendisidir.

17Mûsâ, “Rabbim! Bana nimet olarak verdiğin şeylere andolsun ki artık hiçbir zaman suçlulara arka olmayacağım” dedi.

18Sonra da Mûsâ, şehirde korku içinde, etrafı kontrol ederek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse, feryat ederek o’ndan yardım istiyor. Mûsâ ona: “Şüphesiz sen, apaçık bir azgınsın!” dedi.

19Mûsâ, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam; “Ey Mûsâ! Dün bir kişiyi öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun? Sen sadece yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun ve sen düzelticilerden olmak istemiyorsun” dedi.

20Ve şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. Dedi ki: “Ey Mûsâ! İleri gelenler seni öldürmek için senin hakkında görüşme yapıyorlar. Derhal çık! Şüphesiz ki ben öğüt verenlerdenim.”

21Sonra da Mûsâ korka korka, kontrol ederek oradan çıktı. “Rabbim! Beni şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapanlar toplumundan kurtar!” dedi.(Kasas/ 3–21)

MÛSÂ’NIN ANNESİNE VAHYEDİLMESİ:

Mûsâ peygamberin annesine vahyedilmesi, ona ilham edilmesi, onun içine doğmasının sağlanması anlamındadır. Vahiy sözcüğünün Kur’ân’da hangi anlamlarda kullanıldığı geniş olarak Necm Sûresi’nin tahlilinde açıklanmıştı. Bu sebeple burada sözcüğün 38. Âyetteki ile aynı anlamda kullanıldığı Âyetlerden birkaçını örnek vermekle yetiniyoruz:

68,69Ve Rabbin bal arısına dağlarda, ağaçlarda ve yapacakları çardaklarda evler/ yuvalar edinmesini, sonra ‘Meyvelerin hepsinden ye de, Rabbinin kolaylaştırdığı yollara gir’ diye vahyetti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir içecek çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki bunda iyiden iyiye düşünen bir toplum için, kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır. (Nahl/ 68)

111Ve hani havarilere: “Bana ve Elçime inanın” diye vahyetmiştim. Onlar, “İnandık!” ve “Bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza tanık ol” demişlerdi.(Mâide/ 111)

12Böylece Allah, onları iki evrede yedi gök olmak üzere gerçekleştirdi ve her göğün kendi işini içine yükledi. Biz en yakın göğü kandillerle ve korumayla süsledik. İşte bu, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, çok iyi bilenin ayarlamasıdır. (Fussılet/ 12)

FİTNELENDİRDİKÇE FİTNELENDİRMEK:
40. Âyette geçen Ve Biz seni fitnelendirdikçe fitnelendirdikifadesinin anlamı, “Biz seni nice badirelerden geçirdik, seni eğittik, cürufunu temizleyip saf hâle getirdik” demektir. Buradan da Mûsâ peygamberin uzun süre eğitildikten sonra peygamber yapıldığı anlaşılmaktadır.

Fitne sözcüğü ile ilgili geniş açıklama için Sâd Sûresi’nde verilmiştir.

Kur’ân’da İbrâhîm peygamberin de aynı yollardan geçirildiği bildirilmiştir:

124Ve hani Rabbi İbrâhîm’i, birtakım kelimeler/ yaralar, sıkıntılar ile sınamış, o da onları tam olarak yerine getirmişti. Rabbi, “Ben, seni insanlara önder yapanım” demişti. İbrâhîm, “Soyumdan da önderler yap!” dedi. Rabbi, “Benim ahdim/ tutulmak üzere verdiğim söz, kendi benliğine haksızlık eden kimselere ulaşmaz!” dedi.(Bakara/ 124)

41. Âyette geçen اصطناع - istınâ’ sözcüğü, صنع - sun’ mastarından “İftial” kalıbı üzerine olup “bir sanat edinmek ve bir sanayi mamulü yapmak” anlamına gelir. Buna göre, aynı Âyette

Rabbimizin Mûsâ peygambere yönelik olarak kullandığı, Seni kendim için yetiştirdim ifadesi iki şekilde açıklanabilir:

1- Rabbimiz, topluma göndereceği elçiyi seçip onu doğumundan itibaren bir sanat eseri veya bir sınaî mamul yaparcasına -özel bir itina ile- yetiştirdiği için ona “Seni kendim için yetiştirdim” demiştir.

Bu noktada şu hususu tekrar hatırlatmakta yarar vardır: Yüce Allah’ın toplumlara elçi ve kitap göndermesi, insanlara rahmeti ve hidâyeti kendi üzerine borç yazması sebebiyledir.

Tıpkı yarattıklarını rızıklandırması gibi, elçi göndermesi ve kitap indirmesi de rahmeti ve hidâyeti kendi üzerine almasındandır:

12De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kim içindir?” De ki: “Allah içindir.” Allah, rahmeti Kendi zâtı üzerine yazmıştır. Sizi kesinlikle, kendisinde asla şüphe olmayan kıyâmet gününe toplayacaktır. Kendi kendilerini zarara sokan kimseler, işte onlar iman etmezler. (En’âm/ 12)

54Ve âyetlerimize inanan kimseler sana geldikleri zaman hemen: “Selâm olsun size! Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı. Şüphesiz sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder ve düzeltirse; şüphesiz ki Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir” de! (En’âm/ 54)

12Doğruya ve güzele kılavuzlamak sadece Bizim üzerimizedir. 13Sonrası da öncesi de sadece Bizimdir. (Leyl/ 12)

9Yolun doğrusu yalnızca Allah’a borçtur. Yolun eğrisi de vardır. Ve eğer Allah dileseydi, sizi topluca doğru yola kılavuzlardı.(Nahl/ 9)

2- Rabbimizin buradaki Seni kendim için yetiştirdim ifadesi, “Ben seni sırf Benim işimi yapasın diye yetiştirdim” anlamına da gelebilir. Buradan da elçi seçilmiş kişinin özel bir işinin olamayacağı, elçilik görevi alanın bütün diğer işleri bırakması gerektiği anlaşılır. Nitekim aynı anlam yukarıdaki hemen nalınlarını çıkar ifadesinde de mevcuttur.

42-44. ayetlerdeki “ Sen ve kardeşin Âyetlerim ile gidin ve Beni anmakta gevşeklik etmeyin. Her ikiniz gidin Firavuna. O gerçekten azdı. Sonra öğüt alması ve haşyet duyması için ona yumuşak söz söyleyin.”” İfadeleriyle Mûsâ peygambere ve kardeşi Hârûn’a beraberce Firavun’a gitmeleri, görevlerinde gevşeklik göstermemeleri emredilmekte, bu emri yerine getirirlerken de yumuşak ve tatlı bir dil kullanmaları tembih edilmektedir.

YUMUŞAK SÖZ SÖYLEMEK:
Rabbimiz, bildirdiği bu tebliğ metoduna uygun olarak Mûsâ peygamberin nasıl konuşması gerektiğini Nâziât Sûresinde örneklendirmiştir:

18,19Sonra de ki: “Arınmaya var mısın? Ve de seni Rabbine kılavuzlayayım da O’na saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyasın!” (Nâziât/ 18, 19)

Aslında yumuşak davranma ve güzel söz söyleme, Rabbimizin herkese önerdiği bir davranış tarzıdır:

83Ve hani Biz, İsrâîloğulları’nın ‘kesin söz’ünü almıştık: “Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, ana-babaya, yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzelliği söyleyiniz, salâtı ikame ediniz [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturunuz-ayakta tutunuz] ve zekâtı/vergiyi veriniz.” Sonra çok azınız müstesnâ olmak üzere yüz çevirdiniz. Ve siz yüz çeviren kimselersiniz. (Bakara/ 83)

159İşte sen, sırf Allah’ın rahmeti sebebiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları bağışla, onlar için bağışlanma dile. İşlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah’a işin sonucunu havale et. Şüphesiz Allah, işin sonucunu Kendisine havale edenleri sever.(Âl-i İmrân/ 159)

125Rabbinin yoluna, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et. Şüphesiz Rabbin Kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, kılavuzlandıkları doğru yolda olanları da en iyi bilendir.(Nahl/ 125)

FİRAVUN’UN DA HAŞYET DUYABİLECEĞİ:
44. Âyetin sonundaki öğüt alması ve haşyet duyması için ifadesi, Mûsâ peygamberin hangi düşünce ile Firavun’a yaklaşması gerektiğini bildirmektedir. Bu, “Firavun’un nasihat dinleyeceğini yahut Allah’tan korkacağını umarak yumuşak konuşun” demektir. Bilindiği gibi, kullar ne kadar tuğyan ederse etsin, Allah elçi göndermeden o azgınlara azap etmemektedir. Rabbimiz, bu ilkesinin gereği olarak toplumunu temsilen Firavun’a da elçi göndermiş, hesap günü bir mazeret ileri sürememesi için de ona sanki öğüt alacakmış gibi nezaketle davranılmasını buyurmuştur.

45.Mûsâ ile Hârûn: “Rabbimiz! Onun bizim aleyhimize aşırı gitmesinden veya azgınlığından korkarız” dediler.

Görüldüğü gibi, görevi alan her iki elçi de başlarına kötü şeylerin gelmesinden, Firavun’un kendilerini işkence veya ölümle cezalandırmasından korkmuşlardır.

46.Allah: “Korkmayınız, şüphesiz Ben ikinizle beraberim, işitirim ve görürüm. 47.Hemen ona gidin de ona; ‘Şüphesiz biz Rabbinin iki elçisiyiz. Artık İsrâîloğulları’nı bizimle gönder ve onlara azap etme; kesinlikle biz sana Rabbinden bir alâmet/gösterge ile geldik. Selâm kılavuza uyanlaradır. 48.Şüphesiz biz; kesinlikle bize, kesinlikle azabın yalanlayana ve sırt çevirene olduğu vahyedildi’ deyiniz.” 46dedi

Dikkat edilirse, bu Âyetlerin içeriği kıssanın A’râf Sûresindeki anlatımında yoktur.

46. Âyette Rabbimiz korkuya kapılan elçilerine hiç korkmamalarını, her şeyi işiten ve gören olarak daima onlarla beraber olacağını bildirmiştir. Bu himaye Kasas Sûresinde de açıklanmıştır:

35Allah dedi ki: “Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve ikiniz için bir güç, iktidar oluşturacağız. Sonra da onlar alâmetlerimiz/göstergelerimiz sebebiyle size erişemeyecekler. Siz ikiniz ve ikinizi izleyenler üstün olanlarsınız.” (Kasas/ 35)

Mûsâ peygamberin başlangıçtan buraya kadar olan hikâyesi, Tevrât’ta bir hayli ilginç ayrıntılarla yer almaktadır. Bir karşılaştırma yapılması için bu konunun Kitab’ı Mukaddes’in Çıkış/1, 2, 3, 4. Bablarından okunmasını öneririz.

Firavun’a götürülecek mesajı içeren 47–48. Âyetler aynı zamanda tüm insanlığa da genel bir uyarıda bulunmaktadır:

“Kılavuza uyanlar esenlik ve mutluluk içinde, kılavuzu yalanlayan, ondan yüz çevirenler ise azap ve sıkıntı içinde olacaklardır.” Bu uyarı, ilk elçiden son elçiye kadar tüm peygamberlerin yaptığı bir uyarıdır:

14-16İşte bu nedenle, yalanlayan, yüz çeviren, en çok mutsuz olacak olan kişiden başkasının girmediği, alevlendikçe alevlenen bir ateşe karşı Ben sizi uyardım. (Leyl/ 14–16)

31Fakat o, ne onayladı, ne destekledi. 32Fakat o, yalanladı ve geri durdu. 33Sonra da gerine gerine yakınlarına gitti.

34,35Yıkım çok yakın sana, hem de çok yakın! Yine, yıkım çok yakın sana, hem de çok yakın! (Kıyâmet/ 31–35)

Dikkat edilirse Firavun’a yollanan mesajda kendisinden İsrâîloğullarına azap etmemesi istenmektedir. Firavun’un İsrâîloğullarına yaptığı eziyet Kur’ân’da değişik yerlerde açıklanmıştır:

141Hani bir zaman Biz, size azabın kötüsünü yapan; oğullarınızı öldüren; oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştirien, kızlarınızı sağ bırakan Firavun ailesinin elinden de sizi kurtarmıştık. Bunda da sizin için Rabbiniz tarafından büyük sınav vardır. (A’râf/ 141)

6,7Ve hani Mûsâ toplumuna demişti ki: “Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani O, sizi işkencenin kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştirien ve kadınlarınızı sağ bırakan Firavun ailesinden kurtardı. Ve işte bunda Rabbinizden size çok büyük yıpranarak bir sınav vermek vardır. Ve hani Rabbiniz ilan etmişti:“Andolsun ki şükrederseniz elbette size artırırım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok çetindir.”(İbrâhîm/ 6, 7)

49Ve hani Biz, bir zaman sizi, sizi azabın en kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştirien, kadınlarınızı sağ bırakan Firavun’un yakınlarından kurtarmıştık. –Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir bela vardı.– (Bakara/ 49)

Bu eziyetler Kitab-ı Mukaddes’in Çıkış/ 1: 8-22. Cümlelerinde yer almaktadır.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla