Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 09:07 PM   #6
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Bu ayet grubunda Ad ve Semud, Karun, Firavun ve Haman grubu hatırlatılmıştır. Helak edilmiş olan bu toplumların kalıntıları ortadadır. Bu toplumlar şeytana uymuşlardı, şeytan her yaptıklarını kendilerine güzel göstermekteydi. Onlar, şeytanın bu tuzağına düştüler. Hâlbuki görüp anlayan kimselerdi, kendilerini kurtaracak akla da sahiplerdi. Ne var ki, kendi değerlerini bilmemişler, kendilerine verilen aklı ve zekâyı değerlendirmemişlerdir.
Rabbimiz, geçmişte elçiliği yalanlayan bu toplumları kasırga, sayha [çığlık], yere batırma, suda boğma gibi yollarla cezalandırdığını açıklamıştır.
40. ayette Rabbimiz “Ve Allah onlara zulmetmiyordu, velâkin onlar kendilerine zulmediyorlardı” buyurarak onların kendi kendilerine yazık ettiklerini bildirmiştir. Çünkü Rabbimiz insanı onurlu ve donanımlı kılmıştır.
Ve ant olsun ki Biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık ve karada, denizde taşıtlara yükledik ve temiz-hoş yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Ve onları yarattıklarımızın birçoğundan oldukça fazlalıklı kıldık. (İsra/70)
38. ayetteki “Bu [Onların helaki], onların meskenlerinden [yurtlarından] size kesinlikle besbelli olmuştur” ifadesinden, o günün Araplarının helak edilen bu toplumların yurtlarının kalıntılarını iyi bildikleri anlaşılmaktadır. Bugün Ahkâf, Yemen ve Hadramut olarak bilinen Güney Arabistan'ın tümü eskiden Ad kavminin topraklarıydı. Hicaz'ın kuzeyinde, Rabiğ'den Akabe'ye, Medine ve Hayber'den Teyma ve Tebük'e kadar uzanan topraklar da Semud kavminin yaşadığı yerlerdi. Eskisi kadar olmasa da, bu toplumların kalıntılarının emareleri bugün de mevcuttur.
Bu kıssalar ile müminlere moral verilirken müşrikler de tehdit edilmektedir. Müminler sıkıntılı ortamlarda elçiler gibi sabrederlerse zafere ulaşacaklardır. İnkârcılar da ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar hakkın karşısında duramayıp Nuh kavmi, Lut kavmi, Şuayb’in kavmi, Ad, Semud, Karun ve Firavun gibi perişan olacaklardır.
41 – Allah’ın astlarından veli [koruyucu, yol gösterici] edinenlerin durumu, ev edinen dişi örümceğin durumu gibidir. Şüphesiz evlerin en çürüğü de kesinlikle dişi örümcek evidir. Keşke onlar, bilselerdi.
42 – Şüphesiz Allah, onların, Kendisinin astlarından hangi şeye yalvardıklarını bilir. Ve O, Azîz’dir, Hakîm’dir.
43- Ve Biz, bu örnekleri insanlara veriyoruz. Onlara da bilginlerden başkası akıl erdiremez.
44 – Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Şüphesiz bunda, iman edenler için kesinlikle bir ayet vardır.
Bu ayet grubunda şirk koşanların durumu ilginç bir örnekle ortaya konmuş ve Allah’ın astlarından veli edinenler, evlerin en çürüğü olan örümcek yuvasını ev edinen dişi örümceğe benzetilmiştir. Burada a-dişi örümceğe, b-dişi örümcek yuvasının en çürük ev oluşuna, c-ev edinme noktalarına dikkat çekilmiştir.
Ev denince insanın aklına soğuktan, sıcaktan, güneş yakmasından, yağmurdan, fırtınadan, düşmandan koruyan sağlam, güvenli bir yapı gelir. Örümcek evinin böyle özellikleri yoktur. Çok dayanıksızdır; yağmurla, rüzgârla ve en ufak bir dokunmayla yıkılıp gider. Sığınılacak bir niteliği yoktur.
Bu açıdan bakıldığında, bu örnekle ibadet edilecek varlığın da yaratıcı, rızık verici, fayda verici ve zararı defedici olması gerektiği mesajı verilmektedir. Bu husus onlarca ayette yer almıştır:
Onlar, Allah'ın astlarından, kendilerine zarar vermeyen ve kendilerine yarar sağlamayan şeylere tapıyorlar ve “Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" diyorlar. De ki: "Siz Allah'a göklerde ve yerde kendisinin bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?" Allah, onların ortak koştukları şeylerin hepsinden münezzehtir ve çok yücedir. (Yunus/18)
Onlar da Allah’ın astlarından kendisine fayda vermeyen ve zarar vermeyen şeylere tapıyorlar. Ve o kâfir, Rabbinin aleyhine arka çıkandır. (Furkan/55)
O [İbrahim]: “O halde, Allah’ın astlarından size hiçbir şeyce fayda vermeyen ve size zarar vermeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Size de, Allah’ın astlarından taptıklarınıza da üff [yazıklar olsun]! Siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?” dedi. (Enbiya/66, 67)
İkinci bir nokta, örümceğin bu çürük eve, bir sinek avlayabilmek için çok emek vermiş olmasıdır. Burada ima edilen, az bir yararlanma için bu kadar yatırıma değmeyeceğidir. Örümcek, sinek yakalayabilmek için harcadığı emekle, o çürük yuvanın getireceğinden daha fazla yarar sağlayacak şeyler yapabilirdi.
Burada müşrikler, geçici dünya için aşırı umut bağlamaktan, aşırı yatırım yapmaktan, kısacası, akıllarını kullanmamaktan dolayı kınanmaktadırlar. Dünyanın bu kadar emeğe değmeyeceği ve ona bu kadar bel bağlanmaması gerektiği mesajı verilmektedir.
Ayetteki bir başka dikkat çekici nokta, “örümcek” değil de “dişi örümcek” denilmesidir. Dişi örümcek, yaptığı evde, çiftleştikten sonra erkek örümceği öldürmektedir. Bu açıdan bakıldığında, dişi örümcek yuvası sinekler, böcekler şöyle dursun, en yakın dost için bile bir felaket tuzağıdır. Öyleyse Allah’ın astlarından kişilere ve nesnelere tapanlar da kendilerine örümcek yuvasına benzer birer felaket tuzağı hazırlamış olmaktadırlar.
Şirkin çürük eve benzetilmesine karşılık, iman da İbrahim suresinde sağlam köklü bir ağaca benzetilmiştir:
Görmedin mi, Allah nasıl bir misal verdi? Güzel bir söz, aslı [kökü], sabit, dalı-budağı gökte olan, Rabbinin izniyle her an ürün veren güzel bir ağaç gibidir. Ve onlar öğüt alsınlar diye Allah insanlara böyle misaller verir.
“Kötü bir söz”ün durumu da, yerden koparılmış, sabit kalma imkânı olmayan kötü bir ağaca benzer.
Allah, iman edenleri, basit yaşamda [bu dünyada] ve ahirette sabit bir söze [imana] sabitler. Allah, zalimleri de saptırır. Ve Allah, dilediği şeyi yapar.
Allah'ın nimetlerini nankörlüğe değiştiren ve toplumlarını helak yurduna; cehenneme sokanları görmedin mi? Onlar, ona [cehenneme] girecekler. O ne kötü bir karargâhtır!
Ve onlar [nankörler], O’nun yolundan saptırmak için Allah’a eşler kıldılar [oluşturdular]. De ki: “Yararlanınız, artık, şüphesiz dönüşünüz ateşedir.” (İbrahim/24-30)
Sureye ismini veren “Ankebut [Dişi Örümcek]” ile ilgili bir yazıyı okuyucuların dikkatine sunuyoruz:
EN GÜVENİLMEZ DİŞİ: ANKEBUT
“Allah'tan başka dostlar edinenlerin örneği, kendisine ev edinen dişi örümceğin örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en çürüğü [en güvensizi] dişi örümceğin evidir. Keşke bilselerdi!” (Ankebut/41)
Ayette “ankebut” kelimesi ile dişi örümcek kastedilmektedir. Ayetteki çekimlerin dişiliğe göre yapılması da bunu gösterir [Arapçada erkek ve dişi çekimleri farklıdır]. Ne yazık ki çevirmenlerin bir kısmı ayetteki bu ayrıntıya özen göstermemişlerdir.”
Hayvanlar üzerine yapılan araştırmalarda örümcekler ile ilgili çok ilginç saptamalar yapıldı. Bu saptamalar, Kuran'da en güvenilmez ev olarak neden özellikle dişi örümceğin evinin gösterildiğini ortaya koymaktadır.
Canlıların çok büyük bir bölümünde erkekler dişilere nazaran daha iri, daha kuvvetlidir. Örümcekler dişilerin erkeklerden daha büyük olduğu azınlıktaki canlı türlerinden biridir. Örneğin örümceklerin "Saatli Karadul [Latrodectus Mactons]" türünde dişilerin uzunluğu erkeklerin uzunluğunun dört katına kadar ulaşabilmektedir.
Canlı türleri genelde evlerini sıcaktan, soğuktan, düşmanlardan ve her türlü zarardan korumak için inşa ederler. Oysa örümcek, evini yok etmek, zarar vermek, evine yanlışlıkla uğrayanları yemek için inşa eder. Bu yüzden evlerin en güvenilmezi, örümceğin evidir. Dişi örümcek, cinsel ilişkiye girdikten sonra kendi erkeğini de yemektedir. Bu yüzden dişi örümceğin evi bırakın başkalarını, kendi erkeği için bile güvenilmezdir. Eğer erkek örümcek cinsel ilişkiden sonra kaçmayı başarabilen ender şanslı erkeklerden değilse, dişisinin evi kendi mezarı olacaktır.
DİŞİLİK TAKISI BİLE MUCİZE
Bu konuda da görüldüğü gibi, Kuran'da dişilik ile ilgili bir belirti bile bir mucize ortaya koymaktadır. Kuran, bir ayette Uzay'ın genişlediğini belirterek, bir ayette Dünya'nın Atmosfer'inin korunmuş tavan kılındığını söyleyerek, bir ayette denizlerin altındaki dalgalara işaretle, bir ayette sivrisineğin, bir ayette arının, bir ayette örümceğin dişilerinin ve erkeklerinin ayrımını yaparak mucizeler gösterir. Bu kadar farklı alanlarda bu kadar çok açıklamalar yapan Kuran, hiçbir alanda hata yapmamış, tam tersine her alanda gözleri ve gönülleri körelmemişleri hayran bırakacak mucizeler sergilemiştir. Peygamberimiz'in dönemindeki bir insanın Uzay'ın genişlediğini bilebilmesi, denizlerin altındaki dalgaları tespit edebilmesi, örümceğin dişisinin ve erkeğinin yaptıklarını ayırt edebilmesi mümkün değildir. Hele hele tüm bu farklı konularda, tüm bu becerilerin birden gösterilmesi hiç mi hiç mümkün değildir. Kuran'ı indiren, hem Uzay'ı genişleten, hem denizleri oluşturan, hem doğayı arısıyla, örümceğiyle yaratan olduğu için; tüm bunların 1400 sene önce nasıl açıklanmış olduğunu anlamak, inananlara hiç de zor gelmemektedir. Tüm bu oluşumlar bize Kuran'ın iddiası olan "Kuran'ı indirenin ve Evren'i yaratanın Allah olduğu" iddiasının ne kadar doğru olduğunu ispatlamaktadır.
“Kitabın indirilmesi, üstün ve Bilge olan Allah'tandır.” (Zumer/1)
“Elif, Ram, Ra. Bu bir kitaptır ki; Efendinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarasın diye onu sana indirdik. O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna…” (İbrahim/1)
SAHTE EVLİYAYA DİKKAT
"Dostlar" kelimesinin Arapça karşılığı "evliya"dır. Bu kelime Arapçada "dost" anlamına gelen "veli" kelimesinin çoğuludur. İncelediğimiz ayet bizi Allah'ı unutup da Allah'tan başka dostlar [evliya] edinenlere karşı uyarmaktadır. Allah'tan başka dostlara sığınanlar örümceğin evine sığınanlar gibi mahvolmaya mahkûmdur. Dişi örümcek kendisine en dostane yaklaşan erkeğini bile hiç acımadan öldürür. İşte dişi örümceğe benzetilen, Allah dışındaki dostlar, kendilerine sığınanları, kendilerine güvenenleri böyle mahvederler.
Örümceğin, evinin yapımında kullandığı iplikler bir yaratılış harikasıdır. Günümüzde kurşungeçirmez yelek yapımında bu iplikler taklit edilmeye çalışılmaktadır. Bu iplikler kendi kalınlığındaki çelik telden daha dayanıklı, daha sağlamdır. Örümcek bu ipliklerini çok çeşitli şekillerde kullanır. Bazı örümceklerin bu iplikleri paraşüt şeklinde kullanıp 350 km kadar uzağa sürüklenebildiği saptanmıştır. Ağını atıp avını yakalayan örümcekler olduğu gibi [Dinopis örümceği], suların yüzeyinde balık avlayan örümcekler de vardır [Dolmades örümceği]. Örümceklerin hayatını inceleyenler örümceklerin diğer canlılar gibi yaratılış harikası olduklarına tanık olacaklardır.
İlginçtir ki, en sağlam ham maddeden yapılan dişi örümceğin evi, en az güvenilir evdir. Kendi hemcinsine bile ihanetin gerçekleştiği bu ev, büyük bir tutarsızlığın sergisidir. Yaratıcısı Allah olan insanın Allah dışında sığınaklar araması, bu sığınaklar her kim olursa olsun aklen bir tutarsızlıktır. Her şey Allah'ın elindedir, fakat Allah'ın yarattığı kul, Allah'ın dışında dostlar arayıp onlardan yardım ummaktadır! Allah dışındaki dostların [evliyanın] insanların başına getireceği felaket, Ankebut Suresi'nin incelediğimiz ayetinde çok güzel bir benzetmeyle gösterilmiştir. Allah dışı dostlara karşı bizi uyaran bir başka ayet ise şöyledir:
“Efendinizden size indirilene uyun. O'ndan başka dostlara[evliya] uymayın. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.” (Araf/3)
(Kuran Araştırmaları Grubu)
45 – Sen, sana kitaptan vahyedileni oku/izle ve Salâtı [eğitimi, öğretimi, sosyal destek kurumlarını] ikame et [oluştur, ayakta tut]. Muhakkak ki salât [eğitim, öğretim, sosyal destek kurumları], fahşadan ve kötülükten alıkoyar. Ve Allah’ın anılması, elbette daha büyüktür. Ve Allah, yapıp ürettiğiniz şeyleri bilir.
Hatırlanacağı üzere, İbrahim/31’de “İman eden kullarıma söyle: “Salâtı ikame etsinler, alış-veriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden açık ve gizli olarak infakta bulunsunlar” denilmişti. Bu ayette ise özellikle Resulullah’a yönelinmiş, ondan kendisine vahyedilene; Kitab’a uyması, ondan başka bir yol izlememesi ve salâtı ikame etmesi [sosyal yardım ve destek birimleri oluşturması] istenmiştir.
Ayetteki “ ولذكر اللّه اكبرvelezikrüllahi ekber” ifadesini “Allah’ın anması elbette daha büyüktür” veya “Allah’ın anılması elbette daha büyüktür” şeklinde manalandırmak mümkündür. Ancak biz, ikinci şıkkı tercih ediyor ve “Allah’ın anılması elbette daha büyüktür” ifadesi ile toplantı günü [Cuma günü] icra edilen “Allah’ın anılması”nın kastedildiğini düşünüyoruz:
Ey iman etmiş kişiler! Toplantı günü salât için seslenildiği zaman, Allah’ın anılmasına hemen koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, işte bu, sizin için daha hayırlıdır. ” (Cuma/9)
Yine 45. ayette salâtın insanları tüm aşırılıklardan ve çirkinliklerden alıkoyacağı açıklanmıştır.
Bilindiği gibi, “Salât” kavramı “namaz” olarak ele alınmış ve bu ayet “namazın namaz kılanı fahşa ve münkerden alıkoyduğu” şeklinde açıklanmıştır. Biz “Salât”ın, “toplumsal sorunları maddi ve manevi açıdan üstlenmek” olduğunu, “salâtın ikamesi”nin de “sosyal sorunların sırtlanmasında eğitim-öğretim kurumlarının oluşturulması, iş alanlarının, sosyal güvence kurumlarının oluşturulması ve ayakta tutulması” olduğunu birçok kez dile getirdik.
Bu konuya dair kapsamlı bir çalışmamız, bu surenin sonunda “Salât ve Namaz” adıyla yer almaktadır. “Salât” ve “Salâtın ikamesi” ile ilgili detayın oradan okunmasını öneriyoruz.
Ayetteki “Salâtı [eğitimi, öğretimi, sosyal destek kurumlarını] ikame et [oluştur, ayakta tut]. Muhakkak ki salât [eğitim, öğretim, sosyal destek kurumları], fahşadan ve kötülükten alıkoyar” ifadesi ile insanlığa yol gösterilmektedir. Toplumlarda ne kadar aşırılık ve münker [dinin, aklın çirkin gördüğü davranış] varsa, hepsi de ya eğitimsizlikten ya da yoksulluktan kaynaklanmaktadır. Salâtı ikame eden toplumlarda fahşa ve münker olmaz. Yoksulluk ortadan kalkar, herkes Allah’ı tanıyan ve saygı duyan birer aydın olur.
FAHŞA [HAYÂSIZLIK]
“فحشاء Fahşa” sözcüğü “çirkin iş, yüz kızartıcı söz veya davranış, olması gereken sınırı aşmak, söz ve cevapta taşkınlık etmek” anlamlarına gelmektedir. Sözcüğün çoğulu “ فواحش fevahiş”tir.
Dilci Ragıb el-İsfehanî de“Fuhş”, “fahşa” ve “fahişe” sözcüklerini kendi lügatinde “son derece çirkin söz ve fiiller” olarak tanımlamıştır. (el-Müfredat; Fahşa mad.)
Âl-i Imran/135’de “fena iş” olarak nitelenen “fahişe” sözcüğü, Kur`an`da on üç yerde, çoğulu “fevahiş” sözcüğü ise dört yerde geçmektedir. Sözcük genel olarak Kur`an`da birden çok aşırılık için kullanılmıştır. Gerek bu aşırılıkların ne olduğu, gerekse bu kavramla ilgili diğer açıklamalarımız daha önce Necm suresinin tahlilinde verildiğinden, detayın oradan (Tebyinü’l-Kur’an; c: 1, s: 427-430) okunmasını öneriyoruz.
MÜNKER [KÖTÜLÜK]
“Münker”, insanlık tarafından kötü olarak kabul edildiği gibi, Yüce Allah tarafından da çirkin görülen şeylerdir.
Rabbimiz Kur’an’da “ma’rûfu emr” ve “münkerden nehy” emriyle insanlığın iyi ve kötü, yararlı ve zararlı, güzel ve çirkin, olumlu ve olumsuz şeyler, davranışlar ve olgular arasında doğru ayrım yapabilecek bir vicdanî yetiyle donatıldığına işaret etmektedir. Neyin iyi neyin kötü olduğunu doğasına yerleştirilen bu vicdanî yetiyle değerlendirebilen insan, kendisini sınırlayan ilahî kaynaklı değer ölçüleri olmadan bu içsel mekanizmayı özenli kullanamamakta, tam tersine, çeşitli psikolojik mekanizmalar kullanarak kötüyü, çirkini, yanlışı meşrulaştırma çabasına girişmektedir. “Şeytanın kişiye kendi yaptıklarını güzel, süslü göstermesi”, bu meşrulaştırıcı psikolojik mekanizmaları fark etmeyen insanın içine düştüğü içsel bir tuzak olarak da değerlendirilebilir. Rabbimiz insanın sağduyusu ile doğru olarak tanıdığı “münker”i kendisi de yasaklayarak insanlığın vicdanî tanısını desteklemekte ve ona kötüyü ve kötülüğü önlemeyi sağlayacak güçlü bir dinî müeyyide kazandırmaktadır. Çünkü insan mutlak zararlı olduğunu bildiği şeylerden kaçınma konusunda bile kendini yeterince denetleyememektedir. 1930’lu yıllarda ABD’de getirilen alkollü içki yasağının tüm yasal zorlamalara rağmen başarılı olamayışı, buna karşılık İslam toplumlarında alkollü içki kullanma oranındaki belirgin düşüklük, “kötü” olanı engellemede dinî müeyyidenin ne denli etkili olduğunu gösteren iyi bir örnektir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla