Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. September 2008, 02:02 AM   #18
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

EŞCİNSEL KADINLARIN CEZASI

Kadınlarınızdan fahişeye varanlara, aranızdan dört şahit getirin; eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıncaya, ya da Allah onlara bir yol gösterinceye kadar evlerde tutun. (Nisa/15)

“Fahişe”, kötülüğü gayet açık olan davranış, aşırı derecede edepsizlik demektir. Genellikle yasal olmayan cinsel ilişkiler için kullanılır.
Ayetin bildirdiğine göre, eşcinsel ilişkide bulunan kadınların cezası, evde gözetim altında tutulmaktır. Bu ceza onların kendi başlarına serbest dolaşmalarının engellenmesi anlamına gelmektedir. Kamu otoritesince tedavi ve ıslah edilmeleri için uğraşılması gereken bu kadınlar, evlendikleri veya uslanıp bu işten vazgeçtikleri takdirde cezadan kurtulurlar.


RECM

Dinimizin tek kaynağı olan Kur’an’da ima yollu dahi değinilmemiş olmasına rağmen “recm” konusu, Müslümanların önemli bir sorunu olmaya devam etmektedir. Bunun sebebi, rivayetlerin dine ikinci bir kaynak olarak getirilmesi ve bu rivayetlerde yer alan tutarsız, çelişkili, ciddiyetsiz hususlara bir dinî hüviyet kazandırılmış olmasıdır. Nitekim dinimizin yegâne kural koyucusu olan Rabbimiz Kur’an’da zina suçunun cezasını belirlediği ve dolayısıyla bu konuda başka herhangi bir arayışa gerek kalmadığı halde, İslâm şeriatı ile yönetildiklerini iddia eden bazı ülkelerde zina suçuna -maalesef- “recm” cezası uygulanmaktadır.

“RECM” SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI:

“ رجمRecm” sözcüğün ilk anlamı “قتل [öldürmek]” demektir. “Öldürmek” eyleminin “recm” sözcüğüyle ifade edilmesinin sebebi, Arapların bu işi öldürülecek kişiyi “taşlamak” suretiyle yapmalarından kaynaklanmaktadır. Sonradan her türlü “öldürme” işine “recm” denilir olmuştur. (Lisanü’l-Arab; c:4, s:90)
“Recm” sözcüğün terim olarak anlamı, “evli iken zina eden kişiyi taş ve benzeri şeyler atmak suretiyle öldürmek” demektir. Sözcük, İslâm hukukuna da bu terim anlamıyla ve Kur’an’da yeri olmamasına rağmen zina suçuna verilecek ceza olarak girmiştir. Oysa Kur’an’a bakıldığında, “recm” uygulamasının müşriklerin bir ceza şekli olduğu ve bu ilkel uygulamanın da zina ile hiçbir ilgisinin bulunmadığı görülmektedir:

O [Babası]; “Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, ant olsun seni recm ederim [taşlayarak öldürürüm]. Haydi, uzun bir müddet bana uzak ol! [defol!]” dedi. (Meryem/46)

Onlar [o kentin halkı] dediler ki: “Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, ant olsun ki, sizi taşlayarak öldürürüz ve mutlaka bizden size çok acıklı bir azap dokunur.” (Ya Sin/18)

Onlar dediler ki: “Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, kesinlikle sen taşlananlardan olacaksın!” (Şuara/116)

Onlar [Şuayb’in kavmi] dediler ki: “Ey Şuayb! Biz senin söylediklerinin çoğunu iyice anlamıyoruz. Seni içimizde çok zayıf olarak görüyoruz. Eğer senin grubun [akrabaların, taraftarların] olmasaydı mutlaka seni recm ederdik [taşa tutar öldürürdük]. Ve senin bize karşı hiçbir üstün gücün [galip gelecek durumun] yoktur.” (Hud/91)

Ve ant olsun ki, Biz onlardan önce Firavun kavmini fitnelendirdik. Ve onlara çok saygın bir elçi gelmişti: “Allah`ın kullarını bana geri verin. Şüphesiz ben sizin için gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah’a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir güç getiriyorum. Ve Şüphesiz ben, beni taşlamanızdan dolayı benim Rabbime, sizin Rabbinize sığındım. Eğer siz bana inanmazsanız hemen yanımdan uzaklaşın.” (Duhan/17-21)

"Şüphesiz onlar [şehir halkı], sizi ellerine geçirirlerse sizi taşlayarak öldürürler veya sizi kendi milletlerine döndürürler. O zaman da siz, ebedî olarak, asla kurtuluşa eremezsiniz." (Kehf/20)

Kur’an’da müşrikler tarafından uygulanmış bir ceza şekli olarak tanıtılmasına rağmen, biz, bu ceza şeklinin İslâm hukukuna ve bazı Müslüman ülkelerin uygulamalarına nasıl girmiş olduğunun araştırılıp gözler önüne serilmesi gerektiğine ve bu konunun artık Müslümanların gündeminden çıkarılmasının vakti geldiğine inanıyoruz. Bu amaçla da “recm” konusuna ait ne kadar malzeme varsa hepsini takdirlerinize sunuyoruz:

“Zina” başlıklı yazımızda da belirttiğimiz gibi, gerek Sümer, Asur ve Babillilerde gerekse Tevrat’ta zina suçu için ölüm cezası takdir edilmiştir. Farklı yöntemlerle de olsa, “öldürme” şekillerinden biri olarak uygulanan “recm”, İslâm öncesi hukuklarda yer alan bir ceza şeklidir. Bu öldürme şekli, Kitab-ı Mukaddes’in şu paragrafında açıkça belirtilmektedir:

22- Eğer bir adam, başka bir adamın karısı olan bir kadınla yatmakta olarak bulunursa, o zaman kadınla yatan adam ve kadın, onların ikisi de öleceklerdir; ve kötülüğü İsrail’in kaldıracaksın. 23- Eğer kız olan bir genç kadın bir adamla nişanlı ise, ve bir adam onu şehirde bulup onunla yatarsa; 24- o zaman onların ikisini de o şehrin kapısına çıkaracaksınız, ve onları, şehirde olduğu halde bağırmadığı için, kadını ve komşusunun karısını alçalttığı için erkeği taşla taşlayacaksınız, ve ölecekler; ve kötülüğü aranızdan kaldıracaksın. (Tevrat; Tensiye, Bab 22; 22-24. cümleler)

Recmin İslam öncesi hukuktan kalan bir uygulama olduğu, Hristiyanların kutsal kitabı Yuhanna İncilindeki bir atıftan da anlaşılmaktadır:

İsa ise Zeytin dağına gitti. Ertesi sabah erkenden yine tapınağa döndü. Bütün halk o`nun yanına geliyordu. O da oturup onlara ders vermeye başladı. Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa`ya, «Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı» dediler. «Musa, Yasa`da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?» Bunları İsa`yı sınamak amacıyla söylüyorlardı; o`nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı.
İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve «Aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın!» dedi. Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya koyuldu. Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa`yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu. İsa doğrulup ona, «Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?» diye sordu. Kadın, «Hiçbiri, efendim» dedi. İsa, «Ben de seni yargılamıyorum» dedi. «Git, artık bundan sonra günah işleme!» (Yuhanna İncili; 8/1-11)


Rabbimizin tahrif edildiğini ve sayfalarının gizlendiğini bildirdiği Tevrat ve İncil’de var olan; buna karşılık, bu muharref kitapların düzelticisi durumundaki Kur’an’da sadece “müşriklerin ilkel bir uygulaması” olarak tanıtılan “recm” cezası, Müslümanların arasına sinsi ve şeytanî bir yol izlenmek suretiyle yerleştirilmiştir.
Bilindiği gibi, İslâm dininin dejenere edilmesi için kâfirlerin geliştirdiği yöntemlerin başında “hadis uydurma”, “Kudsi hadis ihdas etme” gibi faaliyetler gelmektedir. Ne var ki, kötü niyetli çevreler bunu yeterli görmemişler, İslam’ın arı-duru mesajını anlaşılmaz hale getirecek bir de “nesh” kavramını ortaya atmışlardır. Kur’an’ı tanımayan, tanıyamayan veya Kur’an’ın “tartışılmayacak kadar net ve açık” niteliğini kavrayamayan bir kısım gafil ve cahil “sözde” ulema da, ortaya atılan ve amacı İslâm’ı dejenere etmek olan “nesh” kavramına itibar etmiş, konunun geniş kapsamı içinde yollarını şaşırarak sayıları 750’yi bulan ayetin birbiriyle çeliştiği, uyumsuz olduğu iddiasıyla bu olumsuzluğu “nesh” kurallarıyla çözmeye çalışmıştır.
“Nesh” konusunda ileri sürülen bir diğer sapık görüş de, Kur’an’da lâfzı neshedilmiş ama hükmü baki kalmış ayetlerin var olduğu görüşüdür. Nitekim bu sapık görüşün etkisinde kalan zavallılar, eskiden Kur’an’da bulunmasına rağmen bazı ayetlerin sonradan yok edildiğine inanmaktadırlar. Bu iddiayı ortaya atan rezil müfterilere göre Osman Mushafı tertip edilirken yok edilen bu ayetler Ahzab [bazılarına göre Nur] suresindeymiş ve Ahzab suresi ilk zamanlarda Bakara suresi kadar uzun bir sureymiş. Müslümanlar arasında Kur’an’ın korunmadığı, eksikliği, bir bölümünün kaybolduğu gibi kuşkular uyandırmaya yönelik bu tür uydurma rivayetlerden bir tanesi şudur:

Aişe nakleder: "Recm ve büyüklerin on defa süt emzirmesi [nin süt kardeşliği oluşturacağı] hususundaki ayetler benim yatağımın altında bulunan bir sayfa üzerinde yazılı idi. Peygamber vefat edince Peygamber`in vefatıyla meşgul olduk da keçi gelip onları yedi." (Bk. Dare Kutni, c:4, s:105; İbn-i Mâce, c:1, s:625)
Buna benzer bir hadis de Müslim`de yer almaktadır. Bu rivayette Aişe’nin “Bu ayetler Peygamber vefat edinceye kadar okunurdu” dediği kaydedilir.(Muslim, c:4, s:167; Tirmizî, c:2, s:309)
Keçinin yediği sayfada bulunduğu iddia edilerek Müslümanlar arasında tatbik edilmesi gerektiği telkin edilen, ancak Kur’an’daki onlarca ayete de ters düşen söz konusu cümlelerden birisi şudur: “Eşşeyhu veşşeyhatü iza zeniya fercümühüma elbettate nekalen minellahi v’Allahu azizün hakim [İhtiyar kadın ve erkek zina ettiklerinde Allah’tan bir ceza olarak mutlaka ikisini de recm ediniz. Allah Aziz’dir Hakîm’dir.]”
Ne acıdır ki, kimine göre Kur’an’dan sonra en muteber din kaynağı sayılan, kimine göre de Kur’an’dan önceki din kaynağı kabul edilen Buhari’nin kitabına girmiş ve sanki “Maymunlar bile recm uygularken insanlar niye uygulamayacakmış?” anlamına gelen bir anlatımla, Amr b. Meymun’un Müslüman olmazdan evvelki hâline ait bir başka rivayet de şudur:

68- ... Amr b. Meymûn şöyle demiştir: Ben Câhiliyet dev*rinde zina etmiş olan bir maymunun üzerine birçok maymunların top*lanmış olduklarını gördüm. Maymunlar, zina eden o maymunu recm ettiler. Ben de o maymunlar topluluğu ile beraber zina eden may*muna taş attım. (Buhari; Menakibü’l-Ensar, 26. Bab, Hadis No: 68)

Ayetlerin yok edildiğini iddia eden bu ayet cinayetinden sonra, olayın vahametini teşhir etmek ve okurların inceleyip ikna olmalarını sağlamak için “recm” konusundaki diğer nakillerin de ortaya konması gerektiği kanaatindeyiz. Bu teşhiri, en muteber hadis kitabı sayılan Sahih-i Buhari’den ve Prof. İbrahim Canan’ın tercüme ettiği “Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte” adlı eserden alıntıladığımız rivayetlerle yapacağız:

1- ... Abdullah b. Ömer [R] şöyle demiştir: Yahûdîler, Rasûlullah [S]`a geldiler de o`na kendilerinden bir adamla bir kadının zina ettiklerini zikrettiler [ve hükmünü sordular]. Rasûlullah onlara:
- "Siz recm hakkında Tevrat`ta ne buluyorsunuz?" diye sor*du.
Onlar:
- Biz zina edenlerin ayıplarını ortaya koyup teşhir ederiz, bun*lar bir değnekle de dövülürler, dediler.
Abdullah b. Selâm bunlara:
- Yalan söylediniz! Tevrat`ta recm [âyeti] vardır! dedi. Bunun üzerine onlar Tevrat`ı getirdiler ve kitabı açtılar. Yahûdîlerden birisi [Abdullah b. Surya] elini recm âyeti üzerine koydu, ondan önceki ve sonraki âyetleri okumaya başladı. Abdullah b. Selâm ona:
- Elini kaldır! dedi.
O da elini kaldırınca recm âyeti görülüverdi. Yahûdîler:
- Yâ Muhammed! Abdullah b. Selâm doğru söyledi, hakîka*ten Tevrat`ta recm âyeti vardır! dediler.
Tahkîkat ile zinanın sabit olması üzerine, Rasûlullah bu iki zinâcının recm olunmalarını emretti, onlar da recm olundular.
Abdullah b. Ömer “Ben, recm edilirken Yahûdî erkeğini, kadını atılan taşlardan korumak için kadının üzerine meyleder hâlde gördüm” demiştir. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn, 23. Bab, Hadis No: 33)

2-... Ebû Hureyre ile Zeyd b. Hâlid [R] şöyle haber ver*mişlerdir: İki adam Rasûlullah [S]`ın huzurunda çekişip dâvâlaştılar. Biri:
- Aramızda Allah`ın Kitabı ile hükmet! dedi.
Diğeri de ikisinin daha anlayışlısı olduğu hâlde:
- Evet yâ Rasûlallah! Aramızda Allah`ın Kitabı ile hükmet ve dâvâmı söylemem için bana izin ver! dedi.
Rasûlullah ona:
- "Konuş!" buyurdu.
O da dâvâsını şöyle arz etti:
- Benîm oğlum bu adamın yanında ücretli idi. -Râvî İmâm Mâ*lik: "Asîf" "Ecîr" yâni "ücretle çalışan" demektir, dedi.- Bunun karısı ile zina etmiş. İnsanlar bana oğlum üzerine recm cezası oldu*ğunu haber verdiler. Ben de oğlumdan bu adama yüz koyun ile bir de kendime ait olan bir cariyeyi fidye verip oğlumu kurtardım. Sonra ben bunu ilim ehline sordum. Onlar da bana oğlum üzerine yüz değnek ile bir yıl gurbete gönderme cezası olduğunu ve recmin [taş*lama cezasının] ise ancak onun karısına düştüğünü haber verdiler! dedi.
Rasûlullah [S]:
— "Dikkat edin! Nefsim elinde bulunan Allah `a yemin ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah`ın Kitabı ile hüküm vereceğim: Senin koyunlarına ve cariyene gelince; bunlar sana geri verilir!" bu*yurdu ve oğluna yüz değnek vurup onu bir yıl gurbete gönderdi.
Uneys el-Eslemî`ye de diğer adamın karısına gitmesini emretti de:
— "Eğer zina suçunu itiraf ederse onu recm et!" buyurdu. Kadın zina suçunu itirâf etti, o da kadını recm etti. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn, 24. Bab, Hadis No: 34)

3- ... Bize Muhammed b. Ebî Zi`b, ez-Zuhrî`den; o da Ubeydullah`tan; o da Ebû Hureyre ile Zeyd b. Hâlid [R]`den şöyle tahdîs etti: Bedevilerden bir adam Peygamber [S] mescidde otururken geldi de:
- Yâ Rasûlellah! Hasmımla aramızda Allah`ın Kitabı ile hü*küm ver! dedi.
Hasmı da ayağa kalktı ve:
- [Evet] o doğru söyledi, onun için Allah`ın Kitabı ile hüküm ver! deyip şöyle devam etti:
- Benim oğlum bu bedevî adamın yanında ücretli [çoban] idi. Onun karısı ile zina etmiş. İnsanlar bana oğlumun üzerinde taşlama cezası olduğunu haber verdiler. Ben bu adama yüz koyun ile bir câri*ye fidye verip oğlumu kurtardım. Sonra ben bunu ilim sahibi olanla*ra sordum. Onlar, oğluma yüz değnek cezâsı ile bir yıl sürgüne gönderme cezası olduğunu söylediler! dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah:
- "Nefsim elinde bulunan Allah`a yemin ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah`ın Kitabı ile hüküm veririm! Koyunlara ve ca*riyeye gelince; bunlar sana geri verilecek ve oğluna da yüz değnek vurma ve bir yıl sürgüne gönderme cezası uygulanacaktır!"
[Bedeviye hitaben de:]
- "Sana gelince yâ Uneys! Kalk bu adamın karısına git [zina suçunu itirâf ederse] onu recm et!" buyurdu.
Uneys kuşluk vakti gitti, [kadının itirâfı üzerine] ona recm ce*zası uyguladı. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn, 19. Bab, Hadis No: 29)

Görüldüğü gibi, bu rivayet bir öncekinin farklı versiyonu olup aynı olaydan bahsedilmektedir. Menşei farklı olduğu için nakledilmiştir.

4- ... Bize Ebu`z-Zinâd tahdîs etti ki: el-Kaasım b. Muhammed şöyle demiştir: İbn Abbâs, lanetleşme yapan iki kişiyi zikret*mişti. Abdullah b. Şeddâd da:
- İşte o kadın, Rasûlullah [S]`ın "Eğer ben bir kadını beyyinesiz olarak recm edici olsaydım, bunu recm ederdim" buyurduğu ka*dındır, dedi.
İbn Abbâs:
- Hayır, bu, çirkinliği ve fucûru açıkta yapan kadındır, dedi. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn, 29. Bab, Hadis No: 46)

5- ... İbn Abbâs [R] şöyle demiştir: Peygamber [S]`in yanın*da lanetleşme zikrolunmuştu. Âsim b. Adiyy de bu konuda bir söz söylemişti. Sonra Âsim ayrılıp evine gitti. Akabinde ona kendi kav*minden olan [Uveymir adında] bir adam geldi ve kendi karısının ya*nında bir adam bulduğunu söyleyip şikâyet ediyordu. Bunun üzerine Âsim:
- Ben bu belâya ancak kendi sözümden dolayı uğramışımdır, dedi ve o adamı Peygamber`in yanına götürdü.
Peygamber`e, o adamın karısını beraberinde bulduğu kimseyi ha*ber verdi. Bu adam sarı benizli, az etli, düz saçlı idi. Onun, ailesinin yanında bulduğunu iddia ettiği adam ise esmer, kalın ve dolgun ba*caklı, çok etli şişman bir kimse idi.
Peygamber:
- "Allâhumme beyyin! [Allah`ım, beyân buyur!]" dedi. Sonunda kadın, kocasının yanında bulduğunu zikrettiği adama benzer bir çocuk doğurdu. Peygamber bu karı-koca arasında lanet*leşme yaptırdı...
Abdullah b. Şeddâd, bulundukları bu mecliste Abdullah b. Abbâs`a hitaben:
- İşte o kadın, Peygamber [S]`in "Eğer ben beyyinesiz olarak recm edici bir kişi olsaydım, işte bu kadını recm ederdim" buyurdu*ğudur, dedi.
İbn Abbâs da:
- Hayır, o kadın, İslâm içinde kötülüğü açıkça yapan bir ka*dındı, dedi.(Buhari; Kitabü’l-Muharibîn, 29. Bab, Hadis No: 47)

6- İbn Abbas anlatıyor: Hz Ömer’i hutbe okurken dinledim. Şöyle demişti:
“Allah Teâla hazretleri Muhammed Aleyhisselam’ı hak din ile gönderdi ve ona kitabı indirdi. Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı. Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Rasülüllah zina yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: “Biz Kitabullah’ta recm cezasını görmüyoruz deyip inkara sapabilecek ve Allah’ın kitabında indirdiği bir farzı terk ederek dalalete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinaları, -delil veya hamilelik veye itiraf yoluyla- sübut bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah’ta mevcut bir haktır. Allah’a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: “Ömer Allah Teala’nın kitabına ilavede bulundu” demeyecek olsalar, recm âyetini Kitabullah’a yazardım.” (Buhari, Müslim, Muvatta, Tirmizi, Ebu Davud; İslam Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte; 5/161)

7- ... Abdullah b. Abbâs [R] şöyle demiştir: Ömer b. el-Hattâb [R] şöyle dedi:
- Ben insanlar üzerine zamanın uzayıp da herhangi bir sözcü*nün: "Biz Allah`ın Kitâbı`nda recmi bulmuyoruz" demesinden ve böy*lece Allah`ın indirmiş olduğu bir farizayı terk etmek suretiyle sapmalarından endîşe etmişimdir. Dikkat ediniz! Evli olduğu hâlde zina eden kimse üzerine buna beyyine delâlet ettiği yahut gebelik yâhut itirâf olduğunda recm cezası sabit olmuş bir haktır! dedi.
Sufyân b. Uyeyne: Ben bunu böylece ezberledim: Ömer:
- Dikkat edin! Rasûlullah [S] recm etmiştir. O`ndan sonra biz de recm yaptık, dedi, demiştir. (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn; 15. Bab, Hadis No: 24)

Not: Buraya kısaltılarak alınmış olan bu rivayetin aslı, Sahih-i Buhari, 87. Kitap 16. Bab, 25 numaralı hadistir. Rivayetin aslını orijinalinden kelimesi kelimesine aşağıda vermeyi gerekli görüyoruz. Böylece herkes tamamını okusun ve dinin Allah’ın dini mi yoksa Ömer’in, İbn-i Abbas’ın veya Ebu Hüreyre’nin dini mi olduğuna karar versin. Aşağıdaki nakilde dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da, Ömer’in, “recm ayeti”nden başka, “Babalarınızdan yüz çevirmeyiniz! Şu muhakkaktır ki, babalarınızdan yüz çevirmeniz sizin küfrünüz, nankörlüğünüzdür!” mealindeki bir ayetin daha kaybolmuş olduğunu iddia etmesidir. Bu uydurma rivayete göre, Halife Ömer, kaybolan iki ayeti halktan korktuğu için Kur’an’a ekleyememiş ve bundan da hutbede yakınmıştır. Konumuz için dikkat çekici olan nokta, Ömer’in Kur’an’a koyamadığını ifade ettiği iddia edilen bu ayetlerin onun döneminden sonra “mensuh” sayılarak muhtevalarının yaşama geçirilmiş olmasıdır.

8- ... İbn Abbâs [R] şöyle demiştir: Ben Muhâcirler`den bir*takım adamlara Kur`ân okutuyordum. Bunlardan biri Abdurrahmân b. Avf idi. Ben Ömer`in yaptığı son haccında Minâ`da Abdurrah*mân b. Avf’ın evinde bulunduğum sırada, Abdurrahmân da Ömer b. el-Hattâb`ın yanında imiş. Oradan evine benim yanıma döndü de şöyle dedi: Eğer sen şu adamı göreydin muhakkak hayret ederdin: Bu gün Emîru`l-Mü`minîn`in yanına bir adam geldi ve:
- Ey Mü`minlerin Emîri! Filân kişi hakkında ne düşünürsün: O kişi ‘Eğer Ömer ölürse, ben muhakkak filân kimseye [Talha b. Ubeydullah`a] biat ederim. Vallahi Ebû Bekr`e yapılan biat istişâresiz, birdenbire yapılıp tamam oldu!’ diye konuşarak bir fitne çıkarmak istedi.
Ömer bu sözü işitince çok öfkelendi. Sonra:
- Ben bu akşam üzeri -Allah dilerse- insanların arasında ayağa kalkıp bir hutbe vereceğim de milletin mukadderatını gasp etmek is*teyen bu adamları teşhîr ederek, bunların te`vîlâtından insanları sa*kındıracağım, dedi.
Abdurrahmân dedi ki: Ben de Ömer`e:
— Ey Mü`minlerin Emîri! Böyle yapma! Çünkü hacc mevsimi insanların her türlüsünü ve şer işlerinde süratli olanlarını bir araya toplar. Sen hutbe için ayağa kalkacağın zaman, bu kimseler sana ya*kın bir yerde olmakta diğer insanlara galebe ederler. Aya*ğa kalkar da bu konuda bir konuşma yaparsan, ben bu konuşmayı her bir uçurucunun senden alıp etrafa uçurmasından, onu belleyememeleri ve manâsını anlamamalarından ve o konuşmayı yakışmayacak bir*takım yerlere koymalarından endîşe ederim. Onun için sen yavaş ol, Medine`ye dönünceye kadar sabret. Çünkü Medîne hicret ve sünnet yurdudur. Orada Suffa ehli ile, insanların eşrafı ile toplanıp söyle*mek istediğin şeyleri o topluluğa sağlam olarak söylersin, ilim ehli olanlar senin konuşmanı iyi belleyip anlarlar ve onu uygun yerlerine koyarlar [da fitneyi önlerler], dedim.
Ömer teklîfimi kabul edip:
- Dikkat et! Vallahi, inşâallah Medîne`ye varıp ayağa kalkarak yapacağım ilk hutbemde bu meseleyi muhakkak konuşacağım! dedi,
İbn Abbâs dedi ki: Bizler zilhicce ayının sonunda Medîne`ye geldik. Cuma günü olunca güneş ortadan meylettiği zaman bizler mescide gidişte acele davrandık. Nihayet ben Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl`i minberin köşesinin yanında oturmuş olarak bulup onun etrafına oturdum. Benim dizim onun dizine dokunuyordu. Çok bek*lemedim, Ömer b. el-Hattâb çıktı. Ben onun gelmekte olduğunu gö*rünce Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl`e:
- Ömer bu öğleden sonra öyle mühim bir konuşma yapacak ki, halîfe yapıldığı günden beri böyle bir konuşma yapmamıştı, dedim.
Saîd b. Zeyd benim sözümü kabul etmedi ve:
- Ömer`in şimdiye kadar bundan önce söylemediği bir konuş*ma yapacağını neden ümîd ettin ki? diye bunu uzak saydı.
Ömer minber üzerine oturup müezzinler de ezanları okuyup sükût ettikleri zaman ayağa kalktı. Allah`a hamd ve O’nu lâyık olduğu yüce sı*fatlarla övdükten sonra "Amma ba`du [Sözün bundan sonrasına gelince]..." deyip şunları söyledi:
- Ben sizlere, Allah`ın benim konuşmamı takdir etmiş olduğu bir konuşma yapacağım: Bilmiyorum, belki bu konuşmam ecelimin önündedir [vefatım yaklaşmış olabilir]! Her kim bu konuş*mamı akledip anlar ve onu iyi ezberler ise bineğinin ulaştırdığı her yerde bunu söyleyip yaysın. Akledip kavramıyacağından endîşe eden kimseye gelince, ben hiçbir kimseye benim üzerime yalan söylemesi*ni helâl etmiyorum.
Şüphesiz ki, Allah, Muhammed’i hakk peygamber gönderdi ve o`na kitâb indirdi. Allah`ın indirdiği şeyler içinde recm âyeti de var*dı. Bizler o âyeti okuduk, akledip anladık ve iyice ezberledik. Bu*nun içindir ki, rasûlullah recm etti, o`ndan sonra biz de recm ettik. Ben insanlara zaman uzayıp da bir sözcünün: "biz Allah’ın Kitâbı`nda recm âyetini bulmuyoruz" demesinden ve Allah’ın indirmiş ol*duğu bir farizayı terk etmeleri suretiyle insanların sapıklığa düşmelerin*den endîşe ediyorum. Recm, Allah’ın kitâbı`nda sabit bir haktır. Bu, erkeklerden ve kadınlardan evlenip de zina eden, zinası da beyyine ile yahut gebelik ile yahut da itirâf ile sabit olan kimselere uygulanır.
Sonra bizler Allah’ın kitâbı`ndan okumakta olduğumuz şeyler içinde: "Babalarınızdan yüz çevirmeyiniz! Şu muhakkaktır ki, sizin babalarınızdan yüz çevirmeniz [babalarınızdan başkalarına mensupluk iddia etmeniz] sizin küfrünüz, nankörlüğünüzdür -yahut: sizin babalarınızdan yüz çevirmeniz, muhakkak sizin için bir küfürdür-!" sözleri de vardı.
Dikkat edin! Sonra Rasûlullah [S] şunu da buyurmuştur: "Siz*ler beni, Meryem oğlu İsâ`nın bâtıl üzere aşırı övülmesi gibi mübala*ğalı ve aşırı şekilde övmeyiniz. Sizler bana `Allah`ın kulu ve Rasûlü` deyiniz!"
Sonra şu da var ki, içinizden bir sözcü çıkıp "Vallahi Ömer ölür*se, ben filân kimseye biat ederim" demektedir. Sakın hiçbir kim*se onun "Ebû Bekr`e yapılan biat ancak istişâresiz, birdenbire olmuş ve tamamlanmıştır" demesiyle aldanmasın! Dikkat ediniz! Hakîka*ten o iş böyle çabuk olmuştur. Lâkin Allah, o işin şerrinden ümmeti korumuştur. İçinizden hiçbir kimse kendisine süratle gidilmekte de*velerin boyunlarının kopmasında Ebû Bekr gibi olamaz. Bundan sonra her kim milletin istişaresi ve reyi olmaksızın Müslümanlardan bir adama biat ederse, onun biati kabul olunmaz. O biat eden de, biat edilen de kendilerini öldürülme tehlikesine atmış olurlar.
Şu da bir hakikattir ki, Allah, Peygamberi`ni vefat ettirdiği za*man bizim de haberimizden şunlar meydana gelmişti: Ensâr cemâati bize muhalefet ettiler ve hepsi Sâide Oğulları sakîfesinde toplandılar. Alî ile Zübeyr ve onların beraberinde olanlar da bize muhalefet ettiler. Muhacirler, Ebû Bekr`in yanında toplandılar. Ben Ebû Bekr`e:
- Yâ Ebâ Bekr! Bizi şu Ensâr kardeşlerimizin yanma götür! de*dim.
Akabinde bizler onlara ulaşmak isteyerek yola koyulup gittik. Onlara yaklaştığımız zaman, bizleri onlardan iki sâlih adam [Uveymir b. Sâide ile Ma`n b. Adiyy] karşıladılar da topluluğun üzerine meyledip ittifak ettikleri görüşü [Sa`d b. Ubâde`ye biati] bize zik*rettiler ve:
- Ey Muhacirler topluluğu! Sizler nereye gitmek istiyorsunuz? dediler.
Biz de onlara:
- Şu Ensâr kardeşlerimizin yanına gitmek istiyoruz, dedik. Onlar da bize:
- Ensâr topluluğuna yaklaşmayınız, siz kendi işinizin hükmü*nü veriniz! dediler.
Ben de onlara:
- Vallahi bizler muhakkak onların yanına gideceğiz! dedim. Ve yürüdük, nihayet Sâide Oğullarının meşveret ettikleri sakîfede Ensâr cemâatinin yanına vardık. Bir de baktık ki, onların ara*sında bir örtüye bürünüp sarınmış bir adam var! Ben:
- Bu kimdir? dedim. Onlar:
- Bu Sa`d b. Ubâde`dir, dediler. Ben:
- Onun nesi var? dedim. Onlar:
- Sıtma ateşi var, dediler.
Biz birazcık oturduğumuzda onların hatîbi [Sabit b. Kays b. Şemmâs] şehâdet kelimelerim söyledi ve Allah`ı lâyık olduğu yüce sıfatlarıyla sena etti. Bundan sonra "Amma ba`du" hitap faslını söy*ledi ve şöyle devam etti:
- Bizler Allah`ın Ensârı ve İslâm`ın büyük ordusuyuz. Siz Mu*hacirler cemâati ise Mekke`deki kavminizden bize yürüyüp gelmiş olan bir azınlıksınız. Böyle iken şimdi bu azınlık bizi aslımızdan kopar*mak ve bizleri emirlik işinden dışarıya çıkarmak istiyorlar, dedi.
Ömer şöyle dedi: Ensâr`ın hatîbi susunca ben konuşmak istedim. Ben daha evvel, beğendiğim ve Ebû Bekr`in önünde takdîm edip ko*nuşmak istediğim bir makale [bir hitabe] hazırlamış idim. Ben Ebû Bekr`e arız olan keskinliğin yânî öfkenin bir kısmını ondan def etmeye uğraşıyordum. Ben konuşmak istediğim zaman, Ebû Bekr ba*na:
- Yavaş ol [yumuşak ve sükûnetli davran]! dedi.
Ben Ebû Bekr`i öfkelendirmek istemedim. Ebû Bekr kendisi ko*nuşmaya başladı. Ebû Bekr öfke sırasında benden daha halim, daha sükûnetli, hedeflere yönelip ulaşmakta da benden daha vakarlı idi. Vallahi Ebû Bekr benim hazırlamamda hoşuma giden hiçbir şeyi terk etmedi, o konuşmasına başlamasında, doğru olan görüşü belirtmek*te benim hazırladığım hitabenin benzeri yahut ondan daha üstün olan bir konuşmayı susuncaya kadar sürdürdü. Bu konuşmasında şunları söyledi:
- [Ey Ensâr topluluğu! Allah`a yemîn ederim ki, bizler sizin fadlınızı, İslâm yolundaki belâlarınızı ve bizim üzerimize vacip olan hak*kınızı inkâr etmiyoruz! -İbn İshâk rivayetinden-] Sizler, kendinizde hayır bulunduğunu zikrettiniz, sizler bu hayrın ehlisiniz. Fakat şu ha*lifelik işi Kureyş`ten olan şu Muhacirler topluluğundan başkasında asla tanınmayacaktır. Bu Kureyş topluluğu nesep ve yurt bakımla*rından Arapların ortası, yâni en adaletlisi ve en üstünüdür. Ben siz*ler için şu iki adamdan birine biat etmenizi teklîf edip buna razı olmuşumdur. Şimdi bu ikisinden istediğinize biat ediniz! dedi.
Ömer dedi ki: Bundan sonra Ebû Bekr, kendisi aramızda otur*makta bulunduğu hâlde benim elimi ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh`ın elini tuttu. Ben onun söylediklerinden bundan başkasını kerîh gör*medim. Vallahi benim öne geçirilip de boynumun vurulması (yâni bir günâhtan dolayı benim boynumun öne geçirilip de vurulmaya yaklaştırılması), bana içlerinde Ebû Bekr`in mevcûd bulunduğu bir kav*me emirlik yapmaklığımdan daha sevimlidir. Ancak ölümüm sırasında şeytânın telkîniyle nefsimin bunu bana süsleyip güzel göstermesi hâli müstesnadır ki, ben şu saatte onu vicdanımda hissetmiyor ve bulmu*yorum! Bu sırada Ensâr`dan bir sözcü [Habbâb ibnu`I-Munzir] şöyle dedi:
- Bizler emirlik ağacının faydalanılacak olan aslıyız, köküyüz [yânî uyuz develerin kaşınmaları için ağıllara dikilen ağaç kökleriyiz, hasta develerin o ağaçlarla kaşınıp şifâ buldukları gibi, bu emirlik işi de bizlerle şifâ bulup yaşar]. Yine bizler meyveleri düşmesin, kı*rılmasın diye yapraklarla, dallarla bağlanmış yüklü hurma salkımla*rıyız. Biz Ensâr topluluğundan bir emir, sizlerden de bir emir olsun, ey Kureyş cemâati! dedi.
Bunun üzerine karışık sözler çoğaldı ve sesler yükseldi, hattâ ben bir ihtilâf çıkmasından korktum da hemen:
- Uzat elini yâ Ebâ Bekr! [Sana biat edeyim!] dedim.
O da elini uzattı. Ben de ona biat ettim. Benden sonra Muha*cirler ve sonra Ensâr Ebû Bekr`e biat ettiler. Biz böylece Sa`d b. Ubâde`ye karşı çabuk davranıp galebe sağlamış olduk. Onlardan bir sözcü:
— Sizler Sa`d b. Ubâde`yi öldürdünüz, [yânî onu yardımsız bı*rakmak ve kuvvetini gidermek suretiyle onu ölü gibi yaptınız] dedi.
Ömer dedi ki: Bu sözcüye karşı ben:
- (Hilâfet işine mâni` olmaya çalıştığı için) Allah Sa`d b. Ubâ*de`yi öldürsün! dedim.
Bundan sonra Ömer, o cuma hutbesindeki konuşmasının sonun*da şunları tekrar olarak söyledi:
- Bizler, o zaman, Allah`a yemîn ederim ki, kendisinde hazır bu*lunup meşgul olduğumuz bu devlet başkanlığı müzâkeresi işinden, Ebû Bekr`e biat edilmesi işinden daha kuvvetli hiçbir iş ve meşgu*liyet bulmadık! Bizler Ensâr topluluğunun bizlerden ayrılıp da top*luca bir biat olmamasından, bizden sonra onların kendilerinden bir adama biat etmelerinden korktuk. Bu takdirde ya bizler razı olmamamıza rağmen onlarla biatleşecek, yahut da onlara muhale*fet edecektik. Böylece de büyük bir fesat olacaktı. Artık bundan böyle Müslümanların istişaresi ve rızâları olmaksızın her kim bir adama bi*at edecek olursa [insanlar tarafından ne o biat eden adama, ne de onun biat ettiği adama;] ikisinin de öldürülecekleri korkusundan, biat olunmayacaktır! [Yani, hiçbir kimse, bey`at olunmaya ve kendisi için bey`atin -Ebû Bekr`e vâki` olduğu gibi- tamam olacağı*na tamah etmesin!] (Buhari; Kitabü’l-Muharibîn, 16. Bab, Hadis No:25)

9- İbn Abbas anlatıyor: “Allahü Teala, Kur’ân-ı Kerim’inde: “Kadınlarınızdan fuhşu irtikap edenlere karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer ... (Nisa/15)” buyurdu. Cenabı Hakk bu âyette önce kadını zikrettikten sonra, erkeği kadınla birlikte ele alarak şöyle demiştir: “Sizlerden fuhşu irtikap edenlerin ... (Nisa/16)” Cenabı Hakk, bu âyeti celde âyetiyle neshederek şöyle buyurdu: “Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine ... (Nur/2)” Sonra Nur suresinde recm âyeti nazil oldu. Önceki vahiy bekar içindi. Sonra recm âyeti tilavetten kaldırıldı, ancak hükmü baki kaldı.”(Ebu Dâvûd, Hudud/23; Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte, 5/164)

Not: Bu rivayetteki iddia kökten yanlıştır. Çünkü Nisa/15. ve 16. ayetlerin anlamları rivayette söylendiği gibi değildir. Nisa/15, erkeksiz fuhuş yapan lezbiyen kadınları, Nisa/16. ayet de kadınsız, erkek erkeğe fuhuş yapan erkekleri konu edinmektedir. Dolayısıyla her iki ayet de homoseksüelliğin cezası ile ilgilidir.
Yukarıda anlamı verilen uzun rivayette, Kur’an’dan kaybolan bir başka ayetin daha olduğu iddiası dikkat çekmektedir. “Tefsirci”ler ve “Usulcü”ler, bu ayetin lâfzının mensuh olduğunu söylemişler, hükmünün devam edip etmediği yönünde ise görüş belirtmemişlerdir. Görüldüğü gibi, 6, 7, 8 ve 9 numaralı rivayetlerin hepsi de İbn-i Abbas’a dayandırılmıştır. Bir kişinin ortaya attığı söylenti ile Nur suresinin ayeti hükümsüzleştirilmiş ve uygulamaya muharref Tevrat’ın hükümleri yerleştirilmiştir.
Aşağıda yer alan iki rivayet ise, bize göre “şeytan ayetleri” martavalını gölgede bırakacak, müfteri Salman Rüşdi’ye bile parmak ısırtacak niteliktedir:

10- Ebu Abdirrahman es-Sülemî anlatıyor: Hz. Ali hutbede şöyle buyurdu: “Ey insanlar, kölelerinize -ister muhsan olsunlar, ister olmasınlar- hadleri tatbik edin. Zira Hz. Peygamber (as)’ın bir cariyesi zina yapmıştı, ona celde tatbik etmemi emretti. Dövmek üzere yanına geldim. Yeni nifas olmuştu. Döversem öldürürüm diye korktum. Durumu Rasulullah’a arzettim. Bana:
“İyi yapmışsın, iyileşinceye kadar ona dokunma!” dedi. (Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1593, 5/168, 169; Müslim, Tirmizi, Ebu Davut)

11- Hz. Enes anlatıyor: Bir adam, Rasulullah’ın ümmü veledine temas etmekle itham edilmişti. Rasulullah, Hz. Ali’ye “Git boynunu vur” diye emretti. Hz. Ali, adama geldiği vakit, onu bir kuyunun içinde yıkanıp serinliyor buldu.
“Çık dışarı” diyerek elinden tutup kuyunun dışına çıkardı. Hz. Ali adamın “burulmuş” hadım edilmiş ve erkeklik organından mahrum olduğunu gördü. Artık ona dokunmayıp durumu Hz. Peygamber’e haber verdi. Rasülüllah onu davranışı sebebiyle takdir etti.” (Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1602, 5/176, 177; Müslim, Tevbe 59, 2771)
Özellikle son iki rivayette edepsizlik hadlerini de aşan bir cüretkarlık mevcuttur. Şöyle ki: Birinci rivayette, peygamberimizin bir cariyesinin, hem de ondan çocuk doğuran bir cariyesinin zina yaptığından, zina neticesinde hamile kaldığından, bu çocuğu doğurduğundan ve peygamberimizin de onu cezalandırması için Ali’yi görevlendirdiğinden söz edilmektedir. İkinci rivayette ise, peygamberimizin cariyesi ile zina ettiği zannedilen adamın hadım olduğu, yani onunla zina edenin o adam olmadığının anlaşıldığı ileri sürülmektedir. Bu rivayetlerde konu edilen “çocuk sahibi” cariye, rivayetlerin yer aldığı kaynaklardaki açıklamalara göre, peygamberimizin değerli cariyesi, müminlerin annesi Mariye’dir. Bu durumda, Mariye annemiz tarafından doğurulduğunu ve sabi yaşta öldüğünü bildiğimiz İbrahim, bu rivayetleri uyduran kendini bilmez mel’unlarca bir “zina çocuğu” olarak gösterilmiş olmaktadır.
“Hadis” adıyla ortaya çıkmış bu rezil ifadeler derhal ve kesin bir dille reddedilmesi gerekirken, ne yazık ki, hadis şârihleri tarafından hüküm çıkarılacak muteber nakiller olarak kabul edilmiş ve bu uydurma nakillerden şu hükümleri çıkarmışlardır: “Hastalara, nifaslı olanlara iyileşinceye kadar ceza uygulanmaz” ve “Şahit, gaibin görmediğini görür.”

12- Vâil b. Hucr b. Rebia anlatıyor: “Rasulullah’ın sağlığında, bir kadın namaz kılmak maksadıyla evinden çıkmıştı. Yolda ona bir erkek rastladı. Kadına çullanıp ihtiyacını giderdi. Kadın bağırdı, adam ise sıvıştı gitti. Çığlığı duyan bir erkek koştu geldi. Kadın ona başına gelenleri anlattı. Sonra bir grup muhacire rastladı, başından geçenleri onlara da anlatıp: “Bir adam bana böyle yaptı.” dedi. Hep beraber yürüyüp kadının kendisine tecavüz ettiği kimseyi yakalayıp kadına getirdiler. Kadın:
“Evet bu odur” dedi. Sonra adamı Rasulullah’ın yanına götürdüler. Rasulullah adamın recmedilmesini emrettiği sırada, kadına tecavüz etmiş olan kimse kalkıp:
“Ey Allah’ın resulü, suçlu benim!” diye itirafta bulundu. Rasulullah kadına:
“Git, Allah günahlarını affetti” dedi. Zan altında kalmış olan kimseye de güzel sözler söyleyip gönlünü aldı. Tecavüzcünün recmedilmesini emretti ve recmedildi.
Sonra Rasulullah şunu söyledi:
“Bu adam öyle bir tevbe ile tevbe etti ki, böyle bir tevbeyi Medine ahalisi yapsaydı kabul edilirdi.”(Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1596, 5/170, 171; Tirmizi, Hudud 22; Ebu Davud, Hudud 7)

13- İbn-i Abbas anlatıyor: Hz. Ömer’e, zina yapmış olan deli bir kadın getirildi. Hz. Ömer, onun recm edilip edilemeyeceği hususunda halkla istişare ederek recmedilmesine hükmetti. Kadına Hz. Ali uğradı. Hazırlığı görünce:
“Bunun hali nedir? diye sordu. Kendisine: “Falanca kabileden deli bir kadındır, zina yapmıştır. Hz. Ömer onun recmedilmesine hükmetmiştir” dediler. Hz. Ali “Kadını geri götürün” dedi. Sonra Hz. Ömer’e uğrayıp “Ey Mü’minlerin emiri, bilirsin ki, Rasulullah şöyle buyurmuştur: ‘Kalem üç kişiden kaldırılmıştır [onlar yaptıklarından sorumlu değildirler.]: Buluğa erinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan, şifa buluncaya kadar bunamıştan.’ Biçare kadın falanca kabilenin bunağıdır. Ona tecavüz eden, muhakkak ki akli noksanlığı sırasında tecavüz etmiştir” dedi.(Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte’den: 1597, 5/172; Ebu Davud, Hudud 16)
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla