Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25. April 2009, 10:23 PM   #6
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Ey iman etmiş olan kişiler! Öldürmede/öldürülenlerde kısas size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın... Ama her kim, onun [ölenin] kardeşi tarafından bir şey karşılığı bağışlanırsa, o zaman örfe uymalı, ona güzellikle ödemelidir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim sınırları aşarsa artık acı veren azap onun içindir. (Bakara/178)
Eğer onları, kendilerine dokunmadan önce boşar ve mehri de kesmiş bulunursanız, o zaman borç, o kestiğiniz miktarın yarısıdır. Ancak kadınlar veya nikâh akdini elinde bulunduran kimse bağışlarsa başka. Ve bağışlamanız takvaya daha yakındır. Aranızdaki fazlalığı da unutmayın. Şüphesiz yaptıklarınızı en iyi görendir. (Bakara/237)

Ve sizden fazlalık ve genişlik sahibi kimseler akrabaya, miskinlere, Allah yolunda göç edenlere vermemekten geri dursunlar; bağışlasınlar, hoş görsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah Gafur’dur, Rahîm’dir. (Nur/22)

Haram ay haram aya karşılıktır. Ve bütün haramlar kısastır [birbirine karşılıktır]. O halde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının aynısıyla saldırın. Ve Allah’a takvalı davranın. Ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir. (Bakara/194)

Ve eğer ceza verecek olursanız da sizin cezalandırıldığınızın misli ile ceza verin. Ve eğer sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır. (Nahl/126)

Ve Biz onda [Tevrat’ta] onlara, Zata zat, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş yazdık. Yaralara kısas vardır. Bununla beraber kim kısas hakkını bağışlarsa, bu kendisi için keffaret olur. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. (Mâide/45)

Ve Allah’a çağırıp/yakarıp salihi işleyen ve “Ben müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır? Ve güzellikle çirkinlik/iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel şeyle sav. O zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sımsıcak bir Yakın’dır.
Buna [olgun davranışa] ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak büyük bir pay sahibi olan kavuşturulur. (Fussılet/33-35)

Ve o kişiler, Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyi birleştirirler. Rablerine haşyet duyarlar ve hesabın kötülüğünden korkarlar.
Ve o kişiler Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabretmişler, salatı ikame etmişler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık infak etmişlerdir. Ve onlar çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldırırlar. İşte bu yurdun akıbeti; adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanlar oraya [adn cennetlerine] gireceklerdir. Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: “Sabrettiğiniz şeylere karşılık size selam olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!” (Ra’d/22)

44 – Ve Allah her kimi saptırırsa artık bundan sonra onun için hiçbir Veliy yoktur. Ve sen, azabı gördüklerinde zalimlerin: “Geri dönüş yerine bir yol var mıdır?” dediklerini görürsün.
45 – Ve sen, onları zilletten dolayı başları öne eğilmiş, göz ucuyla gizli gizli etrafa bakarlarken ona [ateşe] sunulduklarını göreceksin. İman etmiş kimseler de: “Şüphesiz zarara uğrayanlar, kendilerini ve ehillerini [ailelerini, yakınlarını] kıyamet günü zarara uğratmış olan kimselerdir.” dediler. Gözünüzü açın! Şüphesiz zalimler devamlı bir azap içerisindedirler.
46 – Onlar için Allah’ın astlarından kendilerine yardım edecek hiçbir Veliyy yoktur. Allah kimi de saptırırsa, artık onun için herhangi bir yol yoktur.

Bu ayet gurubunda zalimlerin ahiretteki durumları sergilenmektedir. Doğruya çağrıldıkları halde sapkınlıklarında kalmayı tercih eden zalimler ahirette düştükleri aşağılık durumdan dolayı başları öne eğilmiş, göz ucuyla gizli gizli etrafa bakarlarken ateşe sunulacaklardır. İnsan, korkunç bir şeyle karşılaştığında ve eli kelepçelendiğinde korkudan, utançtan hemen gözlerini kapatır, fakat yine de kendini bakmaktan alamayarak göz ucuyla o şeyin kendisine ne kadar yakın olup olmadığına bakar. Sonra da yeniden korku ile gözlerini kapatır. İşte, cehenneme sevk edilen insanların o anki halleri de buna benzeyecektir. Aktarılan sahne çok ürkütücüdür. Bu sahnelerin şimdiden anlatılması kâfirleri uyarmak içindir.
44. ayetin başında ve 46. ayetin sonunda “Allah kimi saptırırsa ...” ifadesi yer almıştır. Bunun ne anlama geldiği, Tekvir suresinin sonunda “Meşiet” başlığı altında (Tebyinü’l Kur’an; c.1, s. 176) detaylı olarak açıklanmıştı. Doğru yoldan sapan aslında insanın kendisidir. Allah ise onun sapmasına izin vermiştir ve onun fiilini yaratmıştır. Aksi durum onun özgürlüğüne müdahale olurdu.

Ey iman etmiş kimseler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan infak edin. Ve kâfirler, zalimlerin ta kendileridir. (Bakara/254)

… Bu, Allah’ın mucizelerindendir. Allah’ın kılavuzluk ettiği doğruyu bulmuştur. Allah kimi şaşırttıysa da, sen ona yol gösteren bir Yakın Kimseyi asla bulamazsın.” (Kehf/17)

Ve onların, ateşin üzerinde durduruldukları zaman: “Ah, ne olurdu dünyaya döndürülseydik, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve müminlerden olsaydık!” deyiverdiklerini bir görsen!
Aksine, işin aslı daha önce gizleyip durdukları açığa çıktı. Geri çevrilselerdi yine menedildikleri şeye mutlaka dönmüşlerdi. Evet onlar gerçekten yalancıdırlar. (En’am/27, 28)

Suçluları, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de salih bir amel işleyelim, biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz” derlerken bir görsen! (Secde/12)

47 – Allah’tan, kendileri için dönüş yeri olmayan geri çevrilemeyecek gün gelmeden önce, Rabbinize icabet ediniz. O gün, sizin için sığınacak bir yer yoktur, sizin için inkâr da/ tanınmamak da yoktur.

Zalimlerin ahiretteki halleri nakledildikten sonra, bu ayette de ilahî rahmet gereği tüm insanlar Rabbimizin davetine icabet etmeye çağrılmış, insanlara O’ndan başka sığınacak kapı olmadığı, yaptıklarını inkâr ederek ya da tanınmayacağı umuduna kapılarak hesaptan kurtulmanın söz konusu olmadığı mesajı verilmiştir.

İşte, göz şimşek gibi çaktığı, Ay tutulduğu ve Güneş ve Ay bir araya getirildiği zaman, işte o gün insan, “Kaçış nereye / Kaçacak yer neresi?” der. Hayır… Hayır… Sığınak diye bir şey yoktur. O gün varıp durmak sadece Rabbinedir / O gün varılıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur. (Kıyâmet/10-12)

48 – Buna rağmen eğer onlar yüz çevirirlerse bilsinler ki, Biz seni onların üzerine bir bekçi olarak göndermedik. Sana düşen sadece tebliğdir. Ve Biz, şüphesiz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevindi; eğer elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir kötülük isabet ederse de, o zaman görürsün ki şüphesiz o insan çok nankördür.

Bu ayette Resulullah teselli edilip asli görevi bir kez daha hatırlatıldıktan sonra insanın psikolojik yapısına değinilmiştir:
Ayetteki “ حفيظhafîz [bekçi]” sözcüğü, “amellerini gözetleyip bundan dolayı onları hesaba çekecek biri; iman etmedikleri sürece onlardan ayrılmayacak, üzerlerinde bir görev*li; onları iman etmeye zorlayan muhafız” demektir.

Şüphesiz Biz bu kitabı sana, insanlar için hak ile indirdik. O halde kim doğru yolu bulduysa artık kendi lehinedir. Kim de saptıysa artık o, sırf kendi aleyhine olarak sapar. Ve sen onların üzerine vekil değilsin. (Zümer/41)

Elçinin görevi sadece tebliğdir:

“Ey Rasül! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun verdiği elçilik görevini iletmemiş [yerine getirmemiş] olursun. Allah da seni insanlardan koruyacaktır. Allah kesinlikle, küfre batmış topluluğa doğru yolu göstermez.” (Maide/67)

Ve Biz, elçileri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Küfretmiş olan kişiler de hakkı, batılla iptal etmek [ortadan kaldırmak] için mücadele ediyorlar. Ve onlar, ayetlerimizi ve korkutuldukları şeyleri alaya aldılar. (Kehf/56)

48. ayetin sonundaki “Ve Biz, şüphesiz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevindi; eğer elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir kötülük isabet ederse de, o zaman görürsün ki şüphesiz o insan çok nankördür” ifadesi, daha evvel pek çok ayette de yapıldığı gibi, insanın genel psikolojik yapısını anlatan bir ifadedir.

49, 50 - Göklerin ve yeryüzünün hükümranlığı yalnız Allah'ındır. O, dilediğini yaratır, dilediğine kız çocuk bahşeder, dilediğine de erkek çocuk bahşeder.
Yahut Allah onları erkek ve kız olmak üzere eşleştirir. Dilediğini de kısır kılar. Şüphesiz O, en iyi bilendir, çok güçlü olandır.

Evrende mutlak hâkimiyetin Rabbimizde olduğunu vurgulayarak başlayan bu ayetler bağımsız bir necmdir.
Rabbimizin yaratma konusundaki mutlak hâkimiyeti, dilediğini dilediği gibi yaratması şeklinde tecelli etmektedir. Yaratılış kanununda insanların en fazla ilgisini çeken hususlardan biri, neslin devamını sağlayan çocuk sahibi olma, çocukların cinsiyetleri ve çocuk sahibi olamama gibi durumlardır. Rabbimizin bu husustaki uygulaması, O’nun tüm insanları kapsayan genel bir yasasıdır [sünnetullah]. Bu yasanın işleyişine peygamberler de dâhildir. Çünkü onlar da bu yasaya göre muamele görürler; kimisinin erkek çocukları, kimisinin de kızları olur, kimisi de diğer insanlar gibi kısır kalırlar. Nitekim peygamberler tarihine bakıldığında, Lut peygamberin sadece kızlarının olduğu; İbrahim peygamberin oğullarının olduğu; Resulullah’ın ise Kasım, Tâhir, Abdullah ve İbrahim adlarında dört oğlunun, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma adlarında da dört kızının olduğu; Yahya peygamberin ise hiç çocuğunun olmadığı görülür. İsa peygamberin evlenip evlenmediği, çocuğunun olup olmadığı ise bilinmemektedir.

Ve onlar Onlar, Allah’a kızlar isnad ediyorlar. – O [Allah], bundan münezzehtir. – Kendileri için de iştahlandıkları şey [oğlan çocukları] vardır.
Ve onlardan biri kadın ile [kız doğum haberi ile] müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolarak yüzü kapkara kesilir.
Kendisine verilen müjdenin kötülüğü, dolayısıyla kavminden gizlenir; zillet ve horluğa rağmen onu [kızı] yanında mı tutsun yoksa toprağa mı gömsün! Dikkat edin onların verdikleri hüküm [töreleri] ne kötüdür! (Nahl/57-59)

Yoksa O, yarattıklarından kızlar edindi de oğulları size mi seçti?
Onlardan biri, Rahman’a örnek vurduğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir. Ve o yutkunan biridir.
Ve yoksa onlar, mücevherler içerisinde yetiştirilip de mücadelede apaçık olmayanı mı? (Zuhruf/16-18)

51- Ve bir beşer için, bir vahiy ile veya perde arkasından yahut bir elçi gönderip de izniyle dilediğini vahyetmesi dışında Allah’ın kendisiyle konuşması olmaz. Şüphesiz O, Aliyy’dir Hakîm’dir.

Bu ve bundan sonraki ayetler de bağımsız birer necmdir.
Bu ayette Rabbimizin beşer ile nasıl temas kurduğu bildirilmektedir. Allah bir beşer ile doğrudan konuşmaz; ya kalbe ilka eder, ya perde arkasından ona hitap eder, ya da elçi gönderir de Allah’ın izniyle ona vahyeder.
Allah'ın herhangi bir insanla karşılıklı konuşması müm*kün değildir. Allah, insanlar ile ancak şu üç şekilde konuşur:
1- Vahy yoluyla: Vahiyden maksat, ilahî bilginin kalbe atılması, kazınmasıdır. Peygamberlere gelen vahiylerin ekserisi bu yolla olmuştur. Ayrıca Rabbimiz Musa'nın annesine de bu yolla vahyetmiştir:

Sonra oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vadinin sağ tarafından, bir ağaçtan seslenildi: “Ey Musa! Hiç şüphesiz ki Ben, âlemlerin Rabbi Allah’ın ta kendisiyim! Ve asanı at! -Asayı yılan gibi deprenir görünce de dönüp arkasına bakmadan kaçtı.- Ey Musa! Beri gel, korkma. Kesinlikle sen emniyette olanlardansın. Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Korkudan kanadını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Şüphesiz ki onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır.” (Kasas/30-32)

2- Allah'ın bir elçi göndererek o elçi aracılığı ile kuluna mesaj iletmesidir. Bu da Allah’ın Zekeriya peygamberi yollayarak Meryem’e mesajlarını iletmesi gibidir.

Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik, sonra o [ruhu getiren elçi], ona [Meryem’e] mükemmel bir beşeri örnek verdi.
O [Meryem]: “Ben senden Rahman’a sığınırım. Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi / takiyy] isen...” dedi.
O [Elçi, Zekeriyya]: “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam / bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi. (Meryem/17- 19)

3- Perde arkasından vahyedilmesi: Bu tür mesaj iletmede elçi sesi duymakta fakat konuşan görülmemektedir. Peygamberimizin son sidre ağacına bir şeyler bürünerek perde oluştuktan sonra ilk vahyi alması ile Musa peygambere Tur’da bir ağaç ve ateşin perdelemesi ile perde arkasından vahyedilmesi buna örnektir.

Ona, onu müthiş kuvvetleri olan öğretti.
O, üstün akıl sahibi. Ki istiva etmiştir O.
Ve O, en yüksek ufukta idi.
Sonra yaklaştı ve hemen sarktı.
İki yay uzunluğu kadar, ya da daha yakın olmuştu.
Hemen de kuluna vahyettiğini vahyetti.
Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.
Onun gördüğü şeyden kuşku mu duyuyorsunuz? [onun gördüğü şey hakkında onunla mücadele mi ediyorsunuz?]
Ant olsun onu, başka bir inişte daha gördü.
Son sidrenin yanında.
Ki onun yanında oturulan bahçe vardır.

O zaman sidreyi kaplayan kaplıyordu. (Necm/5-16)
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla