Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25. April 2009, 10:22 PM   #3
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Bu ayetlerde ifade edilenler Kur’an’n başka ayetlerinde tek tek yer almıştır:

Rabbinin yoluna hikmetle [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerle] ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayette olanları da en iyi bilendir. (Nahl/125)

Onlar dediler ki: “Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin de [didişip durdun da] mücadelemizi çoğalttın. Haydi, artık doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğin şu azabı bize getir!” (Hud/32)

Kendilerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve: “Biz, bize indirilene ve size indirilene inandık. Bizim ilahımız ve sizin ilahınız birdir. Biz sadece ona teslim olmuş kimseleriz” deyiniz. (Ankebut/46)

Ve işte bunlar, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz kanıtımızdır. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin Hakîm’dir ve Alîm’dir. (En’am/83)

De ki: “Bana Rabbimden apaçık deliller geldiği zaman, şüphesiz ben, o, sizin Allah'ı bırakıp taptıklarınıza ibadet etmekten kesinlikle men edildim ve ben âlemlerin Rabbine teslim olmamla emrolundum.” (Mu'min/66)

Ve eğer seni yalanladılarsa hemen de ki: “Benim amelim bana, sizin ameliniz de size aittir. Benim yaptıklarımdan siz uzaksınız, ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım.” (Yûnus/41)

De ki: “Rabbimiz aramızı bir araya getirecek, sonra da hak hükmü ile aramızı ayıracaktır. Ve O, Fettah’tır, Alîmdir. (Sebe’/26)

10. ayette konu edilen “Ve hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şey; artık onun hükmü Allah'a aittir” ifadesiyle, din konusunda düşülen ihtilafların ve karşılaşılan müşküllerin Allah ve elçisi ile çözüleceği mesajı verilmektedir.

Ey iman etmiş kimseler! Allah'a itaat edin, Elçi’ye ve sizden olan emir sahibine itaat edin. Sonra eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe inanan kimseler iseniz, onu Allah ve Elçi’ye havale edin. Bu, daha iyidir ve ilk iş olma bakımından daha güzeldir. (Nisa/59)

Ve Biz, sana Kitab’ı [Kur'ân’ı] sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyler onlar için açığa koyasın diye ve iman edecek bir topluma bir kılavuz, bir rahmet olarak indirdik. (Nahl/64)

İnsanlar tek bir ümmet idi. Sonra Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olmak üzere peygamberler gönderdi ve ihtilaf ettikler konularda insanlar arasında hükmetsinler diye onların beraberinde hak ile kitap indirdi. Ve sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra aralarındaki azgınlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, kendi izniyle, iman edenlere, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka, kılavuz oldu. Ve Allah, dilediği kimseyi/dileyen kimseyi dosdoğru yola kılavuzlar. (Bakara/213)

Ve Allah ve elçisi bir işte hüküm verdiklerinde, hiç bir mü’min erkek ve mümin kadın için kendi işlerinde [kendi isteklerine göre] serbestlik yoktur. Ve kim Allah’a ve elçisine isyan ederse o, açık bir sapıklıkla sapmıştır. (Ahzab/36)

Rabbinizden size indirilene uyun ve O'nun astlarından, velilere [yol gösteren, yardım eden ve koruyan yakınlara] uymayın. Ne kadar az öğüt alıyorsunuz/hatırlıyorsunuz! (A’raf/3)

16 – Ve kendisine icabet edildikten sonra Allah hakkında tartışanlar; onların kanıtları Rabbleri katında iptal edilmiştir. Ve onların üzerinde bir gazap vardır, çetin azap da onlar içindir.

Bu ayette, ilahî çağrının herkesçe kabul görmesine rağmen Allah’ın varlığının mahiyeti ve insan aklının kavrayış sınırlarını aşan sıfatları hakkındasaçma sapan deliller getiren densizler kınanmakta; bu bahaneci, çıkarcı güruhun ortaya koyduğu sözde delillerin geçersiz olduğu açıklanarak bu güruhun Allah’ın öfke ve azabıyla karşılaşacağı bildirilmektedir.
Allah hakkında tartışanlar Yahudiler ve Hıristiyanlardır. Getirdikleri delil ise “Bizim peygamberimiz sizinkinden, kitabımız da sizin kitabınızdan öncedir” şeklindeki yaklaşımlarıdır. Bu iki güruh, özellikle de Yahudiler, Ehlikitap olmaları ve peygamberlerin soyundan gelmeleri dolayısıy*la kendilerinin üstün oldukları kanaatini taşıyorlardı. İnkârcılar ise inananlara “Bizim dinimiz sizin dininizden daha hayırlıdır. Bizim peygamberimiz sizinkinden öncedir ve biz sizlerden daha hayırlıyız, Allah'a daha layığız” diyorlardı.

Ve ayetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman, o inkâr etmiş olan kişiler, iman etmiş olan kişilere “Bu iki zümreden [mümin ve kâfirlerden] hangisi makam mevki bakımından daha iyi, düşüp kalktığı kimseler [örgütler] bakımından daha güzeldir?” dediler. (Meryem/73)

Ve Yahudiler; “Uzeyr Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar da; “Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözler olup, güya bununla, daha önce yaşayan inkârcıların sözlerini taklit ediyorlar. (Tevbe/30)

Şüphesiz Allah iman eden ve salihatı işleyenleri, altından ırmaklar akan cennetlere girdirecek. Onlar orada altından bilezikler ve inciler ile süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir. (Hacc/23)

İnsanlardan bazıları da Allah hakkında bilgiden başka şeyle; kılavuz olmadan, aydınlatıcı bir kitap olmadan tartışırlar.
Onun belini eğip bükmesi Allah yolundan saptırmak içindir. Bu dünyada ona bir rüsvalık vardır. Ve Biz Kıyamet gününde ona Yakıcı’nın azabını tattıracağız. (Hacc/8, 9)

17- Allah, bu kitabı ve teraziyi/ölçüyü hakla indiren Zat’tır. Ve sana ne bildirir ki, belki de o Saat [kıyamet] çok yakındır!
18 – O’na inanmayan kimseler onun [kıyametin] çabuk gelmesini istiyorlar. İnananlar ise ondan korkuyla titrerler ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, saat [kıyamet] hakkında tartışanlar kesinlikle uzak [geri dönüşü olmayan] bir sapıklık içindedirler.

Bu ayetlerde konu yine kitap ve ahirete getirilmiş, mazlumun hakkının alınarak adaletin sağlanması, müşriklerin, zalimlerin dünyada yaptıklarının yanlarına kar kalmaması için Rabbimizin Kitap’ı ve Mîzan’ı [Adalet Terazisi’ni] indirdiği bildirilmiştir.
“O’na inanmayan kimseler onun [kıyametin] çabuk gelmesini istiyorlar. İnananlar ise ondan korkuyla titrerler ve onun gerçek olduğunu bilirler” ifadesini şöyle anlamak mümkündür: “Müminler, kıyamet koptuğu zaman tevbe etmenin imkânsız olduğunu bildikleri için hesap endişesiyle tir tir titrerler ve korkarlar. Öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlere gelince; onlar için böyle bir korku söz konusu değildir.” Müminlerin korkması, itaat yolunda gayretlerini ortaya koy*makla birlikte, yaptıkları iyi işleri küçük görmelerinden ötürüdür.

Ve, şu, verdiklerini kalpleri ürpererek veren kişiler; şüphesiz onlar, Rablerine dönücüdürler. (Mü'minun/60)

Ayette konu edilen “Kitap”, Kur’an ve diğer peygamberlere in*dirilmiş bütün kitaplardır. “Mizan” da “Adalet”tir. "Adalet”e “Mizan [Terazi]” denmesinin nedeni, terazinin hakların hak sahipleri arasında adaletle paylaştırılma, bölüştürülme simgesi olmasından dolayıdır.

Ant olsun ki Biz, elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların hakkaniyeti ayakta tutmaları ve Allah'ın dinine ve elçilerine görmeden yardım edenleri belirlemesi için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz, demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Şüphesiz Allah Kaviyy’dir [çok kuvvetlidir], Azîz’dir [mutlak üstündür]. (Hadid/25)

Ve semayı; onu yükseltti ve terazide /ölçüde taşkınlık etmeyin diye teraziyi/ ölçüyü koydu. Tartıyı adaletle yapın, teraziyi yanlış tutmayın. (Rahman/7-9)

17. ayette Saat’in [Kıyamet’in] yakın olduğu vurgulanmaktadır. “Ve sana ne bildirir ki, belki de o Saat [kıyamet] çok yakındır!” ifadesi insanları ahirete hazırlık yapmaya teşvik ettiği gibi, dünyaya tutkuyla bağlanmama bilinci de kazandırmaktadır. İnkârcıların kıyameti hafife alarak çabucak gelmesini istemeleri, inananların ise onun ağırlığını hissederek çekinip titremeleri, iki farklı hayat algısına sahip olmalarından dolayıdır. Yanlış hayat algısına sahip olan inkârcılar, “İyi bilin ki, saat [kıyamet] hakkında tartışanlar kesinlikle uzak [geri dönüşü olmayan] bir sapıklık içindedirler” ifadesiyle açıkça tehdit edilmektedirler. Çünkü düşünseler, bu kadar varlığı ve sistemi yaratan Allah’ın ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu hemen kabul ederler.

Ve O, yaratmayı başlatan, sonra onu çevirip yeniden yapandır. Ve bu O'na çok kolaydır. Ve göklerde ve yerde en yüce örnek O'nundur. O çok güçlüdür, hikmet sahibidir. (Rum/2l7)

O, ayarlanmış meniden bir nutfe değil miydi?
Sonra bir alak [embriyon] idi de sonra onu yaratmış sonra da düzene koymuştur; ki, ondan da iki eşi; erkek ve dişiyi var etmiştir.
Peki, bu [bütün bunları yapan] ölüleri diriltmeye kadir [güç yetiren] değil midir? (Kıyamet/37-40)

19 - Allah kullarına çok lütufkârdır. Dilediğini/dileyeni rızıklandırır. Ve O, Kaviyy’dir, Azîz’dir.
20- Her kim ahiret ekinini isterse, Biz onun ekininde, onun için arttırırız. Ve her kim dünya tarlasını isterse ona da ondan veririz. Ve onun için ahirette hiçbir nasip yoktur.

Önceki pasajda kıyametin gerçekliği, adaletin sağlanacağı beyan edildikten sonra, bu ayetlerde de Rabbimiz kullarına rahmet, lütuf kapılarını açarak herkesi hayır biriktirmeye davet etmiştir.

“ لطيفLATÎF”

Latîf sözcüğü kısaca “lütufkar” şeklinde de ifade edilebilir. Ancak sözcüğü içinde bulunduğu pasajdaki bağlamıyla ele alırsak, çok daha geniş bir anlam içeriğine sahip olduğu görülür. Bu anlamlardan belli başlıları şunlardır:
* “Azı kabul eden, buna karşılık pek çok ihsan ve lütüflarda bulunan”
* “Kalbi kırık olanın kalbini onaran, zor şeyle*ri kolaylaştıran”
* “Adaletinden başka bir şeyinden korkulmayan, lütfundan başkasına da ümit bağlanılmayan”
* “Kuluna gayre*tinden fazla nimet ihsan eden”
* “Kulunu ancak takatine göre itaat ile mükellef kılan”
* “Yapılan hizmete yardımcı olan ve övgüyü çokça yapan”
* “Kendisine isyan edenleri cezalandırmak*ta acele etmeyen, kendisine bağlanan umutları boşa çıkarmayan”
* “Dilekte bulunan kimseyi geri çevirmeyen, kendisinden ümit eden*leri de teselli eden”
* “Yanılan kimseleri affeden”
* “Kendisine acımayan kimselere dahi merhamet eden”

Ve eğer Allah’ın nimetlerini sayacak olsanız, onları sayamazsınız. Şüphesiz ki Allah Gafur’dur, Rahîm’dir. (Nahl/18)

Ve yeryüzünde hiçbir dabbeh/ canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. O [Allah], onun yerleşik yerini de geçici bulunduğu yeri de bilir. Hepsi apaçık bir kitaptadır. (Hud/6)

Allah’ın, göklerde ve yeryüzünde de ne varsa hepsini sizin için boyun eğdirdiğini görmediniz mi? Ve O [Allah], gizli ve açık olarak nimetlerini üzerinize yaymıştır. İnsanlardan kimi de var ki, bilgisiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitapsız Allah hakkında mücadele ediyor [tartışıyor]. (Lokman/20)

Ve Allah uğrunda gerektiği gibi cihat edin. O, sizi o seçti ve dinde; babanız İbrahim'in milletinde sizin için bir zorluk kılmadı. O, daha önce ve işte bunda [Kur’an’da], elçinin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, sizi “Müslümanlar” olarak isimledi. Öyleyse, salâtı ikame edin, zekâtı verin ve Allah’a sarılın. O, sizin Mevla’nızdır [yol gösteren, yardım eden, koruyan yakınınızdır]. O, ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcıdır! (Hac/78)

Allah, sizden hafifletmek istiyor. Şüphesiz insan zayıf yaratılmıştır. (Nisa/28)

Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Şu basit hayatta [dünya hayatında] onların geçimliklerini aralarında Biz paylaştırdık Biz. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye Biz onların bir kısmını bir kısmının üzerine derecelerle yükselttik. Ve Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. (Zuhruf/32)

Biz senden evvel de sadece, kesinlikle yemek yiyen, çarşılarda yürüyen elçilerden gönderdik. Ve Biz sizin bir kısmınızı bir kısmınız için fitne kıldık. -Sabrediyor musunuz!- Ve senin Rabbin çok iyi görendir. (Furkan/20)

20. ayetteki “Her kim ahiret ekinini isterse” ifadesindeki “ekin”, amel ve kazançtır. Burada verilen mesaj şudur: “Bizim kendisine verdiğimiz rızkı kullanarak ahireti için yatırım yapanlara, bu yaptığı işin mükâfatını kat kat vereceğiz.”
Bu karşılık, bi*re on, bire yedi yüz, hatta daha da fazla olmak üzere verilecektir.

Kim iyilik getirirse, artık ona onun [getirdiğinin] on misli vardır. Kim de kötülük getirirse, artık o, sadece onun misliyle cezalandırılır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. (En’am/160)

Mallarını Allah yolunda harcayan kimselerin örneği, yedi başak bitiren ve her başağında yüz adet tane bulunan tane örneği gibidir. Allah dilediğine katlar. Ve Allah Vâsi’’dir, Alîm’dir. (Bakara/261)

20. ayetin ikinci cümlesi olan “Ve her kim dünya tarlasını isterse, ona da ondan veririz. Ve onun için ahirette hiçbir nasip yoktur” ifadesiyle de, haram-helal demeden sadece dünya için çalışanların da bu çalışmalarının karşılığını alacakları; ancak böyle yapanların ahirette mahrumiyetle karşı karşıya kalacakları bildirilmektedir.

Her kim aceleciyi [çarçabuk geçen dünyayı] isterse, istediğimiz kimseye, dilediğimiz şeyi çabuklaştırırız. Sonra onun için cehennemi kılarız [hazırlarız]; kınanmış ve kovulmuş olarak oraya girer.
Kim de ahireti isterse ve mümin olarak ona [ahirete] yaraşır bir çaba ile onun [ahiret] için çalışırsa, işte öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir. (İsra/18-19)

Elif, Lâm, Râ. Bu, Bizim sana, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa; Aziz’in, Hamiyd’in; Göklerde olan şeyler, yeryüzünde olan şeyler Kendisinin olan Allah’ın yoluna çıkarman için indirdiğimiz bir kitaptır. Şiddetli bir azaptan dolayı vay, dünya hayatını ahirete tercih eden, Allah'ın yolundan çeviren ve onun eğriliğini isteyen şu kâfirlerin haline! İşte bunlar, çok uzak bir sapıklık içindedirler. (İbrahim/1- 3)

Sonra da ibadetlerinizi bitirdiğinizde yine Allah’ı anın, tıpkı babalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla anın! İnsanlardan bazısı, “Ey Rabbimiz bize dünyada ver!” diyen kimselerdir. Onun için de ahirette bir nasip yoktur.
Yine onlardan: “Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik ve ahirette de bir güzellik ver ve bizi ateşin azabından koru!” diyenler vardır. (Bakara/200, 201)

Kim imanından sonra Allah'a (karşı) inkâra sapıp da, -kalbi imanla tatmin bulmuş olduğu halde baskı altında zorlanan hariç- inkâra göğüs açarsa, işte onların üstünde Allah'tan bir gazap vardır ve onlar içindir büyük azap.
Bu, onların dünya hayatını ahirete göre daha sevimli bulmalarından ve şüphesiz Allah'ın da inkâr eden bir topluluğu hidayete erdirmemesi nedeniyledir. (Nahl/106, 107)

Ve herkes sadece Allah’ın izniyle vakitlendirilmiş bir yazgı olarak ölür. Ve kim dünya karşılığını dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret karşılığını isterse ona da ondan veririz. Ve Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız. (Al-i Imran/145)

Hiç şüphesiz şu, Allah’ın kitabını okuyan, namazı ikame eden ve kendilerini rızklandırdığımız şeylerden gizli ve açık olarak veren kimseler, O [Allah], mükâfatlarını kendilerine tastamam versin ve lütfundan kendilerine artırsın diye, kesinlikle batma ihtimali olmayan bir ticareti umarlar. Hiç şüphesiz O, çok bağışlayıcı ve karşılık vericidir. (Fatır/29, 30)

21 - Yoksa onların, Allah’ın dinde izin vermediği şeyi kendileri için meşru kılmış ortaklar mı vardır? Eğer “Fasl sözü” olmasaydı, aralarında kesinlikle gerçekleşmişti [işleri bitirilmişti]. Ve şüphesiz zalimler; kendileri için acı bir azap olanlardır.
22 – O, kendilerine vaki olduğunda kazandıkları şeylerden dolayı o zalimlerin ürktüklerini görürsün. İman etmiş, salihatı işlemiş kimseler de cennetlerin bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlar için istedikleri şeyler vardır. İşte bu, büyük lütfun ta kendisidir.

Rabbimiz konuyu yalanlayıcıların, müşriklerin tavırlarının kaynağına getirip onlar hakkında “Yoksa onların, Allah’ın dinde izin vermediği şeyi kendileri için meşru kılmış ortaklar mı vardır?” buyurmuştur. Bu soru da bir “İstifham-ı İnkârî”dir. Bu sanatsal ifadenin mesajı, “Kesinlikle onların Allah’ın dinde izin vermediği şeyleri kendilerine meşru kılan ortakları vardır” demektir. 13. ayette Allah’ın Nuh’tan beri şeriat koyduğu, 17. ayette de Allah’ın kitap ve mizan indirdiği bildirilmişti. Anlaşılan o ki, müşrikler, buna inanmadıklarından veya akıllarınca Allah’ın astlarından birilerinin koyduğu ilkeleri din olarak benimsediklerinden dolayı burada tehdit edilmişlerdir. Bu tehdit, dayandıkları anlayışın geçersiz olduğu ve işe yaramazlığı beyan edildikten sonra, “Eğer ‘Fasl sözü’ olmasaydı, aralarında kesinlikle gerçekleşmişti [işleri bitirilmişti]. Ve şüphesiz zalimler; kendileri için acı bir azap olanlardır” sözleriyle yapılmıştır.

Aslında onlara vaat edilen, o saattir. O saat cidden daha feci ve daha acıdır. (Kamer/46)

22. ayette, zalimlerin akıbetleri, yanlış yolda olmalarından dolayı tir tir titreyecekleri bildirildikten sonra, bu kez de karşıtlık metodu ile salihatı işleyen müminlerin nail olacağı nimetlere değinilmektedir. Böylece müminler motive edilirken, kâfirler de tevhide davet edilmektedir.
Ayette konu edilen “ortaklar”, insanların yalvardıkları, dua ettikleri, adak adadıkları sözde ilahlar değildir. Çünkü onların ortaya koydukları herhangi bir şeriat yoktur. Burada konu edilen ortaklar, insanların Allah ile beraber hüküm koymada ortak kabul ettiği kimseler ve kurumlardır. İnsanlar onların ortaya koyduğu teorilere, akidelere sorgusuz sualsiz bağlanır, onların oluşturdukları yasalara teslim olur ve kayıtsız şartsız itaat ederse, o zaman bu kişi ve korumlar şeriatta Allah’a ortak tutulmuş sayılır. Böyle toplumlarda Allah’ın koyduğu ilkeler göz ardı edilir, onun yerine bu kişi ve kurumların sistemleri geçirilir. Böylece kişisel ve toplumsal hayatın düzenlemesinde, alış verişte, mahkemelerde, siyasette, yönetimde onların kararları [şeriatları] esas alınır.

23 - İşte bu, Allah iman eden, salihatı işleyen kullarına müjdelediği şeydir. - De ki: “Ben onun üzerine [bu tebliğime karşı] sizden yakınlıkta sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum.”- Ve her kim bir iyilik/ güzellik yaparsa biz onun için onda iyiliği/güzelliği artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, karşılığını verendir.

Bir önceki ayette “büyük lütuf” olarak nitelenen şeylerin bu ayette “iman eden, salihatı işleyen kullarına müjdelediği şey” olduğu açıklanmış ve herkes iman etmeye, salihatı işlemeye davet edilmiştir. Ayetin sonunda Peygamber’e söylettirilen “Ben onun üzerine [bu tebliğime karşı] sizden yakınlıkta sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum” şeklindeki ifade, üzerinde özellikle durulması gereken anlamlar içermektedir.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla