Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. August 2009, 02:26 PM   #6
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

“VAN ALLEN” KUŞAKLARI
Dünya'mızın üst tarafından korunması yalnızca Atmosfer'in özellikleriyle sınırlı değildir. Daha önce de gördüğümüz gibi, yerküremizin içindeki madenlerin oluşturduğu manyetik alan Dünya'mızın etrafında "Van Allen Kuşakları" diye adlandırılan koruma zırhını meydana getirmektedir. Bu zırh bizi radyasyon bombardımanlarından korur. Bu zırh olmasaydı Dünya'daki hayat mümkün olmayacaktı. Güneş dışındaki yıldızlardan gelen öldürücü kozmik ışınlar, Dünya'nın etrafındaki bu koruyucu kalkanı geçememektedir. Söz konusu plazma bulutları Hiroşima'ya atılan atom bombasının 100 milyar katına ulaşan değerlere bile gelebilmektedir. Güneş'ten de Dünya'mıza ısı ve ışık dışında, radyasyon ve hızı saniyede 1.5 milyar km'ye varan proton ve elektronlardan oluşan bir rüzgar gelir, fakat Güneş rüzgarları da Dünya'nın 40 bin mil uzağında manyetik halkalar çizen Van Allen Kuşaklarını geçemez. Manyetik alanımızın koruması sayesinde biz, hayatımızı tehdit eden tüm bu oluşumlardan zarar görmeden yaşamaktayız. Yerkürenin çekirdeğindeki oluşumlar sayesinde, gökyüzünde koruyucu bir tavan manyetik alan olarak oluşmaktadır. Ayette söylenen, Dünya'mızın üstünün "korunmuş tavan" özelliğine sahip olması; Dünya'mızın dönüş hızı, Güneş'e konumu, Atmosfer tabakalarının şekli, yapısı, kalınlığı, Dünya'mızın çekirdeğinin yapısı, birleşimindeki maddelerin oranı ve daha birçok değişkenin en uygun oranda, en mükemmel şekilde bir araya gelmeleri sayesinde mümkün olmuştur. Yaşamımız için mutlaka gerekli olan bu şartların bilinçli bir Yaratıcı tarafından planlandığı çok açıktır. Mantık ve vicdan, gökyüzünün bu koruyucu özelliklerinin tesadüfen oluştuğu iddiasını da, Kuran'ın bir insanın aklı ve becerisi ile yazılabileceği iddiasını da reddetmektedir. (Kur’an Araştırmaları Gurubu)

TOPRAK VE SUDAN YARATILMA
İnsanı çamurdan oluşan bir özden yarattık.” (Müminun/12)
O yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır. Ve insanın yaratılışına çamurdan başlamıştır.” (Secde/7)
Sizi topraktan yaratması O'nun delillerindendir. ...” (Rum/20)
Ve O sudan bir insan yarattı ve ona soy sop verdi. Efendin her şeye gücü yetendir.” (Furkan/54)
Kuran, insan yaratılırken kullanılan ham maddelerin toprak ve su olduğunu ortaya koymaktadır. Kuran, bazen bu ham maddeleri ayrı ayrı vurgulamakta, bazen de insanın çamurdan yaratıldığını söyleyip toprak ve suyun bileşiminden insanın yaratıldığını açıklamaktadır.
İnsanın topraktan yaratılması üzerine çok spekülasyonlar yapılmıştır. Biyoloji ve kimya gibi bilimlerin ilerlemesiyle; hem toprağın, hem de insan vücudunun analitik incelemesi yapıldı. Bu incelemeler sonucunda insan vücudunun içerdiği maddeler ile toprağın içerdiği maddelerin tamamen aynı olduğu anlaşıldı. Bu maddeler alüminyum, demir, kalsiyum, oksijen, silikon, sodyum, potasyum, magnezyum, hidrojen, klor, iyot, manganez, kurşun, fosfor, bakır, gümüş, karbon, çinko, kükürt ve azottur. Amerika'daki bir kimya bürosunun yaptığı analize göre insan vücudunun %65'i oksijen, %18'i karbon, %10'u hidrojen, %3'ü azot, %1.5'u kalsiyum, %1'i fosfor, geri kalanı da diğer elementlerdir. Yaratılış denilen Allah'ın muhteşem sanatı işte bu cansız, şuursuz atomları belli bir şekilde birleştirip insanı meydana getirmektedir. Bu maddeler sırf ham madde olarak çok düşük değerlere alıcı bulmaktadır. Oranlarını verdiğimiz temel maddelerin New York Borsasındaki değeri 4.5 Dolar'dır. Evet, tam tamına 4.5 Dolar. İşte insanın temel malzemesinin fiyatı… Allah 4.5 Dolar'lık malzemeden insan mucizesini yaratmaktadır. Görülüyor ki, beceri, bu 4.5 Dolar'lık malzemede değildir. Bütün övgü, bu ham maddeleri de, bu ham maddelerden insanı da yaratan Allah'adır.
Övgü Âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (Fatiha/2)
TOPRAĞIN ÖZÜ
Müminun/12’de dendiği gibi, insan bir “özden” yaratılmıştır. Allah topraktaki elementleri, çok ince bir şekilde ayarlayarak insanı yaratmıştır. İnsan vücudunda gerekli her element belli değer aralıklarında var olabilmektedir. Bu değer aralığından sapmalar olduğunda hastalıklar, ölümler ortaya çıkabilir. Vücutta baştan bu maddeler dengeli bir şekilde dağıtıldıkları gibi, vücut sonradan bu maddeleri dengeli bir şekilde kullanacak, fazlalıkları dışarı atacak biçimde de yaratılmıştır. İnsan vücudunda yaklaşık 2 kg kalsiyum vardır. Eğer bu kalsiyum azalırsa bir elmayı ısırmamız dişlerimizin parçalanmasıyla sonuçlanabilir. Vücudumuzun 120 gr kadar potasyuma ihtiyacı vardır. Bu maddenin eksikliği kas ağrıları, kramplar, yorgunluk, bağırsak rahatsızlıkları, kalp çarpıntısı olarak kendini gösterir. Çinkoya olan ihtiyacımız ise sadece 23 gr kadardır. Bu düşük miktarın eksikliği hafıza kaybı, cinsel yetersizlik, hareket gücünün azalması, koku ve tat alma duyusunun zayıflamasıyla kendini gösterir. 100 mikrogramlık selenyumun eksikliği kas zayıflığı, kalp ve damarlardaki esneme kabiliyetinin bozulmasıyla kendini gösterir.
Tüm bu veriler bize Allah'ın insanı topraktan rastgele yaratmadığını, aynı ayette söylendiği gibi; toprağın içindeki elementleri belli ölçüyle belirleyerek insanı toprağın belli bir özünden yarattığını göstermektedir. Görüldüğü gibi Kuran'da hiçbir kelime boşu boşuna geçmemektedir.
İnsan vücudundaki bu elementlerin incelikle ayarlanması Allah'ın mükemmel tasarımcılığını gözler önüne sermektedir. Secde Suresi'nde Allah'ın güzel yaratışına dikkat çekilmektedir. Gerçekten de çamur gibi basit görünümlü bir maddeden insan gibi bir eserin yaratılması Allah'ın delillerindendir. Nitekim Rum Suresi'nin 20. ayeti topraktan yaratılışın Allah'ın delillerinden biri olduğunu vurgulamaktadır.
SU NASIL CANLANIYOR?
“... Her canlıyı sudan yarattık. Hala inanmayacaklar mı?” (Enbiya/30)
Allah hareket eden her canlıyı sudan yarattı.” (Nur/45)
Furkan Suresi'nde insanların, Enbiya ve Nur Sureleri'nde ise tüm canlıların sudan yaratıldıkları söylenmektedir. Su, biyolojik olarak yaşayan maddenin temel unsurudur. İnsan hücrelerden oluşmuştur. Hücreleri incelediğimizde % 60 ile % 80 arasında sudan oluştuğunu görürüz. Temel maddesi su olan hücre, canlı bir maddedir. Canlılığın temeli olan su olmadan canlılık mümkün değildir.
Suyu incelediğimizde suyun iki hidrojen ve bir oksijen atomundan meydana geldiğini görürüz. Kimyasal olarak her özelliği mükemmel ayarlanmış olan su, tamamen cansız olan, %99'u boşluk olan atomlardan oluşur. Nasıl oluyor da %99'u boşluk olan cansız atomlardan oluşan sudan yaratılan hayvanlar, insanlar canlanıyorlar? Bu noktayı iyice düşünen, becerinin cansız atomlarda değil, bu cansız atomları canlandıran Allah'ta olduğunu anlar.
“O Allah'tır. Yaratandır, kusursuzca var edendir, biçim verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nu yüceltir. O üstündür, bilgedir.” (Haşr/24) (Kur’an Araştırmaları Gurubu)
34 – Biz, senden önce de hiçbir beşer için sonsuzluk kılmadık. Peki, sen öldün de onlar sürekli kalanlar mıdırlar?
35- Her nefis [kimliği olan varlık] ölümü tadıcıdır. Ve fitne olmak üzere, sizi Biz, şer ve hayır ile belalandırırız. Ve siz yalnız Bize döndürüleceksiniz.
Bu ayet grubunda Rabbimiz, Resulullah’ın çevresinde olup bitenleri nakletmektedir. Müşrikler peygamberimizin ölümünü bekliyorlar ya da onu öldürmek istiyorlardı. Onların bu beklenti ve istekle­rinin cevaplandırıldığı bu ayetlerde Rabbimizin canlı varlıklar için koyduğu kesin yasa hatırlatılmaktadır: Herkes ölümlüdür; kimse dünyada ebedi kalmayacaktır. Geçmişten bu güne kalmış, beklemiş kimse de yoktur. Hepsi Allah’a döndürülmüştür.
Bu ayet aynı zamanda yabancı kültürlerin etkisiyle Müslümanlar arasına girmiş olan “Hızır” anlayışını da reddetmektedir.
Onun üzerindeki her kişi fânidir. Ve o celal ve ikram sahibi Rabbinin yüzü baki kalır. (Rahman/26; 27)
Konumuz olan ayetlerin inişi hakkında “Esbab-ı Nüzul” kayıtlarında şu bilgiler yer almaktadır:
Bu âyet-i kerîme, müşriklerin “Biz Muhammed'e ölümün musibetlerinin ge­lip çatmasını bekliyoruz” demeleri üzerine inmiştir. Çünkü müşrikler onun peygamber olduğunu reddediyor ve “O bir şairdir. Onun ölümün musibet­lerine uğramasını bekliyoruz. Belki o da filân oğullarındaki şairin öldüğü gibi ölür” diyorlardı. Yüce Allah da bunun üzerine şöyle buyurdu: “Senden önceki peygamberler öldü. Yüce Allah da onun dinini zafere kavuşturmayı ve ko­rumayı üzerine aldı. İşte Biz senin dinini ve şeriatını da böylece koruyaca­ğız.” (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)
35. ayette “Ve fitne olmak üzere, sizi Biz, şer ve hayır ile belalandırırız” buyrulmuştur. Buradan anlaşıldığına göre, Rabbimiz insanı sadece bela ve sıkıntılar ile değil, bolluk ve varlıkla da imtihan etmektedir. Bununla Rabbimiz insanların varlıkla, bollukla, sağlıkla şımarıp şımarmayacaklarını, azıp azmayacaklarını ortaya çıkarmaktadır.
De ki: “O [Allah] her şeyin Rabbi iken, ben Allah’tan başka Rabb mi arayayım?” Her kişinin kazandığı yalnız kendisine aittir. Yükünü taşıyan kimse, bir başkasının yükünü taşımaz. Sonra sadece Rabbinizedir dönüşünüz. Böylece O [Allah], ayrılığa düştüğünüz şeyi size haber verecektir. Ve O, sizi yeryüzünün halifeleri kılan, verdikleriyle sizi belalandırmak [sınamak] için, kiminizi kiminizin üzerine derecelerle yükseltendir. Şüphesiz Rabbin, kovuşturması çabuk olandır ve şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (En’am/164, 165)
Kitap’tan yanında bilgi olan kimse: “Ben onu sana bakışın kendine dönmeden önce getiririm” dedi. Sonra o [Süleyman] onu [Melike’nin tahtını] yanında durur bir hâlde görünce: “Bu, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni belâlandırmak için Rabbimin fazlındandır. Ve kim şükrederse hiç şüphesiz kendisi için şükreder. Kim de nankörlük ederse hiç şüphesiz ki Rabbim çok zengin ve Kerim’dir.” (Neml/40)
Şüphesiz Biz yeryüzündeki, ona süs olan şeyleri onların hangisinin daha güzel amel edeceğini sınamamız için yaptık. (Kehf/7)
36 – Ve o inkâr etmiş kişiler seni gördükleri zaman, sadece, seni alaya alıyorlar; “İlâhlarınızı anıp duran bu mudur?” Hâlbuki onlar Rahman’ın zikrini inkâr edenlerin ta kendileridir.
Müşriklerin densizliklerinin nakledildiği bu ayette, geçmiş kavimlerin kendilerine gelen elçileri alaya aldıkları gibi onların da kendilerine gelen Resulullah’ı alaya aldıkları bildirilmektedir. Müşriklerin bu alaycı tavırları başka ayetlerde de konu edilmiştir:
Seni gördükleri zaman da; “Bu mu Allah’ın elçi olarak gönderdiği? Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten de bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı” diye seni alaya almaktan başka bir şey yapmıyorlar. Ve onlar yakında azabı gördükleri zaman, kimin yolca daha sapık olduğunu bilecekler! (Furkan/41, 42)
Ve ant olsun ki, senden önceki elçilerle alay edildi. Ben de o inkâr etmiş kişilere süre verdim. Sonra da onları yakalayıverdim; haydin bakalım Benim azabım nasılmış! (Ra’d/32)
Ayrıca En’âm/10, Hicr/10, 11, Enbiya/41 ve Zühruf/6–8. ayetlerde de değinilen bu konu, Hümeze suresinde daha geniş olarak alaycıların akıbetleri ile birlikte yer almıştır.
Kâfirlerin kendi dinlerinde gösterdikleri sebat ise Sad suresindeki şu ifadeleriyle açıklanmıştı:
“Ve içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldiğine şaştılar da o kâfirler; ‘Bu bir sihirbazdır, büyük bir yalancıdır. O bunca ilâhı, bir tek ilâh mı kılmış? Bu gerçekten şaşılacak [çok tuhaf] bir şey!’ dediler. Ve içlerinden ileri gelenler yürüdüler [ve dediler ki]: ‘İlâhlarınız üzerinde sabır ve sebat edin. Bu, gerçekten istenen [sizden beklenen] bir şeydir! Biz bunu son [başka bir] dinde işitmedik, bu ancak bir uydurmadır. Zikir [öğüt] aramızdan onun üzerine mi indirildi?’” (Sad/6-8)
37 - İnsan aceleden yaratılmıştır. Size yakında alametlerimi göstereceğim. Şimdi siz Benden acele istemeyin.
38 – Ve onlar [inkâr eden kişiler], “Eğer doğrular iseniz, bu vaat ne zamandır?” diyorlar.
39 - Bu küfretmiş kişiler, ateşi, yüzlerinden ve sırtlarından men edemeyecekleri ve kesinlikle yardım da olunmayacakları zamanı, bir bilseler!
40 – Aslında o [bu azap], onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık onu geri çevirmeye güçleri yetmeyecek ve onlara mühlet verilmeyecek.
41- Ve hiç kuşkusuz senden önce birçok elçiyle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alay ettikleri şey kuşatıverdi.
Pasajın ilk ayetinde, insan psikolojisinde var olan “acelecilik” ön plana çıkarılarak “İnsan aceleden yaratılmıştır” buyrulmuştur. Bununla verilmek istenen mesaj, insanın “acele” diye bir maddeden yaratıldığı değil, aceleciliğin insanın mayasında bulunduğu, insanın çok aceleci [peşinci] olduğu gerçeğidir. İnsanoğlu, tabiatındaki bu özelliğinden dolayı kıyameti, mahşeri, cennet ve cehennemi hemencecik görmeyi istemekte, aklını çalıştırıp ilahî mesaja kulak vermediği zaman bu aceleciliğinin kendisini nasıl bir akıbete sürüklediğini gereği gibi değerlendirememektedir. İnsan, fıtratındaki bu zaafı ancak ilahî mesaja kulak vererek denetleyebilir. Rabbimiz insan tabiatına birbirini dengeleyecek birçok psikolojik mekanizma yerleştirmiştir. Nasıl cimrilik özelliğini “infak etmek, paylaşmak” ile dengeleyebiliyorsa, nasıl nankörlük özelliğini kendisine verilen nimetler cinsinden ödeyerek “şükür” ile dengeleyebiliyorsa, acelecilik özelliğini de “tefekkür” ile dengeleyebilir ve gönlünü ilahî mesaja açık tutabilir.
Ve insan, hayrı davet eder gibi kötülüğü davet eder. Ve insan çok acelecidir. (İsra/11)
İnsanoğlu aceleci davransa da, plan ve program onun arzusu doğrultusunda değildir. Her şey bir takvime bağlanmıştır. Eceli geldiği zaman her şey gerçekleşecek, onlar da şaşırıp kalacaklardır.
Ve senden azabı çarçabuk istiyorlar. Eğer belirlenmiş/ adı konmuş bir ecel [vade] olmasaydı, azap onlara elbette gelmişti. Ve o, hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine ansızın elbette gelecektir.
Senden azabı çarçabuk istiyorlar. Şüphesiz cehennem de kesinlikle, kendilerini üstlerinden ve ayaklarının altından bürüdüğü günde kâfirleri kuşatıcıdır. Ve O, ‘yapmış olduğunuzu tadın!” der. (Ankebut/53- 55)
Nihayet onu, vadilerine doğru gelen geniş bir bulut halinde gördüklerinde: “Ha işte! Bu, bize yağmur getirecek bir bulut!” dediler, Hayır, aksine o, çabuklaştırmaya çalıştığınız şeyin ta kendisi; Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eden, içinde acıklı bir azap olan rüzgâr… Sonunda o hale geldiler ki, konutlarından başka hiçbir şey görünmüyordu. Biz, günahkârlar topluluğunu işte böyle cezalandırırız. (Ahkaf/24, 25)
Sana, Saat'ten soruyorlar: “Ne zaman gelip çatacak?” De ki: “Onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır. Onun vaktini Kendisinden başkası açıklayamaz. Göklerde ve yerde ağır basmıştır. O size ansızın gelir.” Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi onu sana soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Araf/187)
Peki, onlar yeryüzünde yolculuk etmediler mi? Ki kendilerinden öncekilerin akıbeti nasıl olmuş bir görsünler. Allah, onları yerle bir etti. Bu kâfirlere de onların başına gelenlerin benzerleri vardır. (Muhammed/10)
O gün, Allah’ın her benliği kazandığı ile karşılıklandırması için, yeryüzü bir başka yeryüzüyle değiştirilecek, gökler de. Ve onlar, Bir ve gücüne karşı durulmaz olan Allah için ortaya çıkacaklardır. O gün, suçluları zincire vurulmuş olarak görürsün. Onların gömlekleri katrandandır, yüzlerini de ateş kaplayacaktır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir. (İbrahim/48- 51)
39. ayette “Bu küfretmiş kişiler, ateşi yüzlerinden ve sırtlarından men edemeyecekleri ve kesinlikle yardım da olunmayacakları zamanı bir bilseler!” buyrularak müşriklerin başlarına gelecek azabın şekli bildirilmekte ve uyarılmaktadırlar.
De ki, “Dinimi yalnız kendisine arındırarak Allah’a kulluk ediyorum. Buna rağmen siz, O’nun astlarından dilediğinize kulluk yapınız.” De ki: “Şüphesiz asıl kaybedenler, kıyamet gününde kendilerini ve ehillerini [ailelerini ve yakınlarını] kayba uğratanlardır.” -Dikkatli olun! işte bu, apaçık bir kaybın ta kendisidir. Onların üstlerinden ateşten tabakalar, altlarından da tabakalar vardır. İşte Allah, kullarını bununla korkutuyor: Ey kullarım! Bana takvalı davranın.- (Zümer/16)
Onlar için cehennemden yataklar, üstlerinden de örtüler vardır. Ve Biz, zalimleri işte böyle cezalandırırız. (A’raf/41)
Peki, ant olsun Rabbine ki, Biz, mutlaka onların hepsini yaptıkları şeylerden hesaba çekeceğiz.
Şimdi sen emrolunduğunu açıkça bildir ve müşriklerden yüz çevir. Şüphesiz ki Biz, Allah ile birlikte başkasını ilâh edinen şu alay eden kimselere karşı sana yeteriz. Artık onlar yakında bileceklerdir.
Ant olsun, Biz biliyoruz ki, kesinlikle onların söylediklerine senin göğsün daralıyor.
O hâlde sana “Yakin” gelmesi için Rabbini hamd ile tesbih et, secde edenlerden [boyun eğenlerden, teslim olanlardan] ol ve Rabbine kulluk et! (Hıcr/92- 99)
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla