Tekil Mesaj gösterimi
Alt 31. May 2012, 07:30 PM   #2
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

KIST

Allah’ın elçiler ve kitaplar göndermesindeki önde gelen amacı, yeryüzünde kıstı ayakta tutmaktır(Hadid–25). Dinler tarihinin çok eski dönemlerinden beri insanlar arsında çıkan ihtilaf hep bu kıst üzerine hakların ödenmesini ileri süren ve bunu uygulayan Muhsin kesimle, göstermelik bir hak veriş ve sözde adalet yaparak işleri geçiştiren ve bunda ısrar eden bencil ve cimri kesim arasında olmuştur.

Öyle ise Kıst konusunu biraz daha derileştirelim.

A-İnsanlar arasında ve nezdinde Kıst’a sadık kalmak.

B-Diğer yaratılanlara Kıst yapmak.

C-Ulûhiyette Kıst yapmak.

Sıralamamızda en son sıradaki en baştadır. Ama Kıst hakkında ufku genişletmek için, insandan ve diğer mahlûkatın ilk sıraya alınması bundandır.

İnsanlar arasında ki Kıst da, alanlarına göre başlıca iki kısma ayrılır. Hak edişe göre yapılacak Kıst. Hakkı bulunduğu evrensel hukukun sahibi tarafından bize haber verilen oldukları için hak sahibi olanlara kıst. Yani evrensel ve ilahi hukukça resen hak sahibi yapılmış olanlar.

A-1-Hak edişe göre hak sahiplerinin hakkını tam ödemek;

Bunun örneklerine, değişim alanındakileri kısaca "denk değer değişimi" diyebiliriz(dikkat edilmeli, kâr amaçlı değişim, yani ticaret değil). Asıl üzerinde durulup açıklanacak olan ise, iş üretim alanında ki Kıst’tır. Emeğin tam ödenmesidir. Bu ise, hak dince hırsızlık sayılmayan, tek kişinin yardımcı olarak çalıştırılması anlamında, bir kişinin bir kişiyi çalıştırması ile ödenmesi gereken hakkın tam ödenmesidir. Yani usta çırak ilişkisinde ücret değil, oluşan değerin Nısfet ile (hak ve adaletle) paylaşılmasıdır.

Birileri gerek zirai, gerek ticari, gerek sınaî ve gerekse hizmet sektöründe canlı emek kullanıyorsa, bu istihdam edilenlerin Kıst üzerine haklarının ödenmesinin anlamı nedir? sorusunu açıklığa kavuşturmak gerekir.

Öncelikle birden fazla işçi çalıştırılmasının ve artık değerleri zimmette tutmanın hırsızlık olduğunu önceki bahislerde ortaya koymuştuk; yani her bir çalışanın artık değerlerine el koymak.

Önce, Enfal tanımına girmeyen alandan örnekler verelim. Bu, hırsızlık olmaması için bir kişi ile sınırlı haldir ki, çeşitli faaliyet alanlarında “Küçük” faaliyetler diye isimlendirilen esnaf faaliyetleridir. Yani hem sermaye ve hem de emeği ile çalışan bir insanın, kendisi ile birlikte bir kişiyi de yanında çalıştırmasıdır. Buna Kurandaki örnek, selam ona Musa gençliğinde başına gelen taksirli ölüme sebebiyet vermesinden sonra Mısır’dan kaçarak geldiği Medyan suyunda ortakçı durduğu kimsenin yanında çalışması buna misal olabilir. Yani çalışan iş sahibi ve bir yardımcısı. İkisi de emek sergiliyor, birisinin sermaye koymuş olması ona fazladan bir hak kazandırmaz. Sermaye koyup emek sergileyen de, sadece emeğini sergileyen de meydana getirdikleri değeri, ''Nısfet/hak ve adalet'' üzere paylaşırlar.

Bu gibi hallerde usta çırak ilişkisi ve benzeri durumlar öne çıkar. Her ikisi de çalışır, birisi işin sahibi diğeri ona çalışandır. Buradaki kıst nedir sorusunu cevaplandırmak gerekmektedir

A-1-a) O kişinin faaliyete kattığı emek, o kişinin alacağı emek bedelidir.. Yani sebep olduğu değer artışının tamamı onun hakkıdır.
Bu yapılmıyor da, rayiç (Piyasa) ücreti ne ise o veriliyorsa, bu belki görünürde adalet olabilir ama Kıst olmaz. Emekçi tarafından üretilen katma değerin tamamı onun ''hak edişidir''. Bu ise, ''itidalin'' (Bir insanın temel ihtiyaçlarını karşılamaya rahatça yetecek ücret) seviyesinde olma şartını gerektirir. Asgari ücret diye tespit edilen ama çalıştıranın kendi hayat seviyesine ulaşmayan düşük ücret ise zülümdür.

Ayrıca iş sahibi olanın kazancı itidal seviyesinin üzerinde ise, bu fazlalığı muhtaçlara ödenmek üzere toplumun hazinesine iade etmesi gerekmektedir(Muminun-4,5).

A-1-b) Yapılan faaliyet ve üretilen şeyde, birden fazla işçi çalıştırılıyor, ve/ veya teknoloji, emek dışı enerji, bilim v.s kullanılarak kâr artırıcı, güç artırıcı şeyler kullanılıyorsa, sermayedar kendisi kol emeği ile çalışmayıp kolay kazanç yolunda olduğu için kazancı Fey, Enfal, Ganimet hükmündedir. İşçilere itidal seviyesinde bir ücret, bu nispette iş sahibine bir ücret ödenir, gerisi ise toplumundur. Bu şarta uyulmaması Kıst yapılmamasıdır. İşte hırsızlık olan üretim biçimi de budur.

A-2) Toplumun her bir üyesinin, ''çevrede bulunmak''tan doğan hakkı. Buna örnek olarak (bizim katılmadığımız) mealler, terekenin açılıp mirasın intikali anını, Nisa Süresinin 8. ayetini buna örnek göstermiştir. (Hani deriz ya: göz hakkı, tanrı misafiri..)

A-3) Yine o toplumun bir üyesi, aynı vatanı paylaşan ve iktisap alanı içerisinde bulunmak ve muhtaç olmak şartlarını taşıyan insanların itidal düzeyinde infak edilmeleri ise, bir nevi objektif sorumluluktur. Yani, gerek donanımsızlık, gerekse miskinlik ( sakin olma, donanımsız olma v.s) olma nitelikleri ile toplumsal gelirden diğerlerinin altında ve itidalin altında bir gelire sahip olanlar. Veya hiç geliri olmayan ve/veya çalışamaz durumda olanların tümünün, gelirlerinin itidal düzeyine çıkartılması toplumsal Kıst’tır.
İşte bunlar hak etmedikleri halde evrensel yasa gereği hak sahipleridir. Hakları evrensel hukuktan doğmuştur. Bunların kendi başlarına terk edilmesi veya çok az yardım edilerek, tatmin edici ve itidal düzeyine yükseltici derecede bol imkâna kavuşmaları sağlanmamışsa, duruma göre Kıst yapılmaması, duruma göre de Zülüm edilmesidir.

B- Yeryüzünde bulunan tüm hayvan, bitki ve cansız şeyler insana emanet edilmiştir. Hayvanlara şefkat etmek ve ihtiyaçta kullanmak hak, onların ihtiyacını görmek Kıst’tır. Haklarına riayet etmemek ise zülümdür. Örneğin Ata et, İte ot vermek zülümdür. Ata ot, ite et vermek Kıst’tır. Yeteri kadar bakıp gözetmek, şefkat beslemek ve incitmemek yine Kıst’tır.

Bir de, hayvan-insan önceliğinde kıst yapmayanlar vardır. İnsanlar aç-susuzken, onların sıkıntısını gidermek diye bir derdi olmayıp, hayvana öncelik tanıyanlar vardır ki, bu da zülümdür. Sokakta insanlar yatarken, köpekler kaloriferli evlerde, yediği önünde, yemediği arkasında keyif çatıyor, mamaları ithal ediliyor ve sabun bulup yıkanamayan insanlar mevcut iken, köpek, şampuanla her gün banyo yaptırılıyorsa, bu hayvan hakkına riayet değil, zülüm ve köpekperestliktir.

C- Adalet ve Kıst, hakkın layıkıyla verilmesi ve tanınması alanında en önemli olan Ulûhiyette Kıst’tır.

Evrenin tesadüfî oluşmadığını, onun tek ve çok yüce bir yaratıcının yarattığı, mülkünde ortağı olmadığını, İnsanı yaratan ve her türlü nimeti verenin de o olduğunu, onun insanı eğitmek, terbiye etmek ve yönetmeye hakkı olduğunu bilmek ve ona göre davranmak ''O''nun hakkında Kıst yapmaktır. Bu ise, Evrensel hukuka saygılı olmak ve onun hükümlerini yerine getirmek şeklinde ortaya çıkar. Çünkü evrensel hukukun koyucu ve bildiricisi olan Allah, Rabb’dir. İnsan, Rabbin hakkını vermekle adil olmak zorundadır. Hem de kıst üzere ödemelidir.

Bu görevini, ona hiçbir şeyi ortak koşmayarak, yalnız Allah’ın hem ilah, hem de Rabb hak ve yetkisini kullandığını bilip takdir etmekteki kıst, şirkten vazgeçmek, mülk sevgisini içinden atmaktır. Allah vahdaniyetini kabul etiği gibi, Putperestlikten de vazgeçtiğini kişinin kanıtlaması gerekir.
Rabbi Rab bilip, onun vahyi ile bildirdiği emirlerine tam uymak ulûhiyette Kıst yapmaktır. Kısaca Allah’ın hakları olduğunu bilmek ve onu Allah’a ödemektir. Bunlar ise, Ahirete bihakkın inananlardır. Çünkü hem şirkten, hem putperestlikten uzak durmuşlar, “Allah bize yeter” diyerek, yalnız onu veli edinmişlerdir. Ne Allah ulûhiyeti ile aralarına bir faniyi koymuşlar, ne de Allah rızkı ile araya birilerini koymuşlardır. Zaten Kıst yapanlara erdemliler anlamında ''Asil'' denmesinin sebebi, hem üstün ahlaklarından dolayı, hem de işleri vekâlete bırakmayarak ''Asaleten'' işledikleri içindir.

Onlar başlarına çoban aramazlar, çünkü kendilerini yönetirler. Onlar velinimet aramazlar, çünkü Allah’ı veli edinmişlerdir. Rızıklarını asaleten kazanırlar… İşte doğru iman budur. Çünkü Rabbe güvenmiştir. Böyle inanıp, böyle davrananlar da “Sıdıklardır”. İşleri asaletendir. Allah’la aralarına ne ulûhiyete yönelişlerinde, ne yönetimde, ne de geçimliklerini elde etmekte aracı koymazlar…

Ulûhiyet’te kıst, özet olarak budur. Tam açıklanması değil, örnek kabilindendir. Bu derin bahisten, Nisa suresinden birkaç ayet vererek ayrılalım. Öyle ise Mülk’ün, Allah’ın olduğu ve oradaki rızıkların, onlara ulaşma yollarının, ulaşacak elin… Hepsinin Allah'a ait olduğunu bilerek, Allah dışında çeşitli aracılar arayanlara, ''ben kazandım'' deyip, paylaşmaktan kaçanlara da sözün gideceği bir ayetten başlayarak 135 ve 136. ayete gelelim. Şöyle ki;

Nisa Suresi Ayet 131.
“Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız Allah’ındır. Hem sizden, hem sizden önce kitap verilenlere, hem de size Allah’tan korkun diye vasiyet ettik. Nankörlüğe saparsanız şu bir gerçek ki, göklerdekiler de, yerdekilerde Allah’ındır. Allah sınırsız zengindir. Övülmeye layıktır.”


Kimse “Benimdir”, ben kazandım, ben zenginim diye şişinmesin. Bu nimete nankörlüktür. Aynı zamanda hakkı inkârdır. Her şey Allah’ındır, aslında zengin olan Allah’tır.

''Ne bir başka kişiyi, ne de mülkü veli edinmeyiniz, beni veli edininiz, çünkü bir insana Allah yeter'' kuralı dini bir kuraldır. Ne şirk uğruna sığındığınız Melekler, İnsanlar, azizler, veliler, ağalar, patronlar size gerçek veli olabilir, ne de, Mülk ve saltanata güvenerek şeyleri veli edinmek sizi putperest yapmaktan başka işe yaramaz diye hatırlatıyor ayet.

Oysa Allah’ın veli edinilmesi halinde, ''Allah her şeye kâfidir'' diyor Kuran, yine
Nisa suresinin 132. ayetinde:
“Hem Göktekiler, hem de yerdekiler, Allah içindir. Vekil olarak Allah yeter”


Dünyayı isteyenin de Ahireti isteyenin de, yalnız ondan isteyeceğini, çünkü başkasının ne vermeye, ne yoktan var etmeye, ne de isteyeni duymaya gücü vardır. İktisabın da kendisinden değil, Allah'ın lütfü olarak kendisine verilen insanın, gerçekte neyi olabilir ki? İnsanın hizmetine hazır edildiği için onu iktisap ettiğini hatırlatır. Ancak işitici ve basiret sahibi Allah’tır. Kim ne isterse, yalnız Allah’a yönelsin sözünü de Kuran şöyle belirtir aynı surenin 134. ayetinde;

Nisa-134
“Dünya nimeti ve bereketini isteyen bilsin ki, dünya nimeti de, Ahiret saadeti de Allah’ın katındadır. Allah çok iyi işitir. Çok iyi görür”


İşte Allah tam da burada, Nisa suresinin 135, ayetinde Kıstın ayakta tutulmasını veya Kıst ve kavamın sadakatle takip edilmesini bize bildirir. Şöyle ki;

Nisa-135.
“Ey İman Edenler, Öz benliğiniz, Anne- babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin ve fakir de olsalar (sizi zengin yapacak bir hal veya fakir yapacak bir hal dahi mevzubahis olsa) Adaleti Dimdik ayakta tutarak Allah için Şahitler olun. Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer dilinizi eğer büker, çekimser kalırsanız, Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.”


Ayet bize adalet ve kıstı ayakta tutanlar olun diyerek, adil ve rahim olmanın hak dinde ne kadar önemli olduğunu güzel bir şekilde ortaya koymuştur.

Saygılarımla
Galip Yetkin.
(Av.İlhami Çetin'den)

Konu galipyetkin tarafından (14. January 2021 Saat 08:29 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Barış (15. August 2013), Bilgi (24. June 2012), dost1 (31. May 2012)