Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27. September 2008, 10:15 PM   #1
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart Kadr sûresi’ne giriş

25 KADR SURESİ [ÖLÇME-KIYMET] SURESİ

Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 23 Şub 2017 tarihinde yayınlandı
1. Kadir (Ölçme-Kıymet) Sûresi-1.Bölüm.
2. Kadir sûresi hakkındaki rivayetlerin tenkidi.
3. Peygamberimizin israiliyat bilgisi varmıydı?
4. Bu rivayetlerin uydurulma amacı ne idi? (Peygambere Kur’ânı öğreten mi var?)
5. Kadir sûresinin başındaki “O” zamirinin mercii nerede?(Abese 11,Necm 59)
6. Rabbimizin BİZ ifadesini nasıl anlamalıyız?
7. Kadir gecesi ne demek? (Değerli gece)
8. Kadir (Değer) açılımı. (Duhan 2-7)
9. Her bir iş için nasıl anlaşılmalı?
10. Kazancın bol olduğu “1000 ay” ne demek?
11. Beraat gecesi uydurması.
12. Kadir gecesi ne zaman?
13. Esra=Gece yürüyüşü.
14. Tevrat, İncil ne zaman inmiş biliyor musunuz?...
15. Hiye sözcüğünün esrarı.!...
16. İbn-i Abbas’ın doğmadan önceki olayları bilebilmesi.
17. Kadir gecesi neden kıymetli?
18. Şafağın sökülmesine kadar haberci âyetler inerler. (İçinde ruh olan melekler.)
19. Kur’ân ruhtur.
20. Nezele sözcüğü. (İçe işleme)


2.Bölüm.
02 Mar 2017 tarihinde yayınlandı

1. Bin ay nasıl anlaşılmalı?
2. Âyetler (İçinde ruh olan) sürekli inerler.
3. Enzelna=Nüfuz etmek, içe işleme.
4. Tenezzelü. (İnişin sürekliliği.)
5. Tenezzül Türkçe de “Ben sana devamlı olarak anlatamam”(Israrla öğretmeye çalışmam.)
6. Rabbimizin vazgeçmemesi. (Zuhruf 5)
7. Şeytanların inişi. (Şuara 221)
8. İstikamet sahibi insan örneği.(Fussılet 30-32)”Rabbimiz Allah diyenler.”
9. Meleklerin inişine dair klasik kaynaklardaki örnekler.
10. Kâbu’l-Ahbar’dan inciler!
11. Amellerin en değerlisi, en zahmetli olanıdır.
12. Can veren melekler vahiydir.
13. Ruh hakkında genel bilgi. Psikolojideki ruh ile Kur’ân daki ruh aynı değildir.
14. Sana ruhtan soranlara cevap. (İsra 85) Rabbiimiz, vahiyden bahseder.
15. Ruh hastalanmaz. (Prof. Ayhan Songar)
16. Ruh kime iner? (Şûra 52, Mücadele 22 örnekleri.)
17. Vahiyle desteklenen elçilerdir.
18. Ruhu’l Emîn ve Ruh’l Kudüs kavramları.
19. Cibril=Allah’ın reformu.(Bozulmuş dini kendi formına koymak.)
20. Nufiha.(Noktalı “HI”.)=Üfürme. (Noktasız olura koklatma anlamında)
21. Meryem valdeye ruh üfürülmesi. Az bir bilgi iletilmesi.
22. Her bir iş ne demek? (Furkan 32,33) (Kur’ânın toptan indirilmesi isteği.)
23. Şafağın sökmesi.
24. Kadir sûresinin güncel mesajı.


09 Mart 2017 tarihinde yayınlandı
1. Kadir Sûresi-3. Bölüm.

2. SELÂM sözcüğü.
3. Hiye zamirinin gideceği merci, Meleklerin inişi.
4. Muhtelif görüşler.
5. Tahrir. Özendirme. (İ’ra)
6. Selâm bağımsız bir cümledir.
7. Müslümanların bir bayramı olmalıdır.
8. Sofra âyeti”İncil’i indir de bayram edelim.” (İsa Peygamberin duası.) (Mâide 114 v.d)
9. Kur’ân bayramını kutlamak gerekir.
10. Vahiylerin gelişi, Müslümanlara ve tüm insanlara bayramdır.
11. Ramazan ayı Kur’ân bayramı olarak kutlanılmalıdır.
12. Noel kutlamasının aslı. (Aziz Nikola 4. asır.)
13. Nalıncı baba kimdir?
14. Tevhidden sapış nedenleri.
15. Peygamberi rab edinmek ne demek?
16. Şirk hakkında Rabbimizin uyarıları.
17. Rahman’ın huzuruna tek başımıza çıkacağız.
18. Elinde kitap olmadan tartışanlar. (Nahl 119)
19. Şirkten kurtuluş reçetesi.(Hacc 8,A’râf 157,Âl-i İmran 31, Furkan 68-71)
20. Allah’a yaklaştıracak olan İman ve salihatı işlemektir.
21. Süleyman (A.S.)’ın sarayı. (Neml 38-44)
22. Sarh=Su katılmamış.(Halis din)
23. Baldır keşfi.(Tüm sırların açığa çıkması)
24. Kavarir=Allah’ın âyetleri,göz bebeği.(Cam içinde) (Nur 35 örneği)
25. Melike İslâmı öğrenince tüm sırlarını açıkladı.
26. Melike’nin imanı Rabbimiz tarafından kabul edildi. (Denildi sözcüğü)



KADR SURESİ’NE GİRİŞ

Kadr suresi Mekke'de 25. sırada inmiştir. Surenin Medine'de indiğini iddia eden rivayetler de vardır. Ancak gerek üslubu, gerekse İslâm ve Kur'an'a rağbeti arttırmaya yönelik mesajları surenin Mekke indiğini göstermektedir. Surenin Abese suresinden hemen sonra indiğini gösteren bir başka gerekçe de surenin ilk ayetinin incelendiği sayfalarda açıklanmıştır.
Hem Kadr suresiyle ve hem de Kadir gecesi ile ilgili olarak Nesefî, Süfyan-ı Sevrî, Mücahid, İbn-i Ebi Hâtim, Amr b. Kays, el-Melâi, Beyhakî, İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Dâvud, et-Tayalîsi, İbn Ebî Âsım en-Nebîl, İbn Kesir gibi bilginler tarafından çeşitli bilgiler verilmiştir. İslam ilimleriyle uğraşan bu zatların açıklamaları o günün şartlarına göre gayretli birer çaba olsa da, maalesef tatmin edici değildirler.

Surenin İniş Sebebi

Kadr suresinin iniş sebebi hakkında birçok rivayet vardır. Hadis Usulü kurallarına göre intikali [elden ele gelişi] sağlam görünen bu rivayetler ile saygınlıklarıyla meşhur zatların bu rivayetlere dayanarak ortaya attıkları birçok görüş, içerikleri dikkate alınmadan ve dirayet yönüyle tenkitleri yapılmadan nakledilmiş, hiçbirinin Kur'an ile sağlaması yapılmayan bu görüşler kendilerine çeşitli kitaplarda yer bulmuştur.
Surenin doğru anlaşılmasını engelleyen bu nakillerin en meşhurlarından birkaçını alıntılamanın Kur'an mesajının önündeki yapay engelleri tanımak bakımından yarar sağlayacağını düşünüyoruz:

- Bir gün peygamberimiz arkadaşlarına İsrailoğullarından birisinin Allah yolunda bin ay silâhla cihat ettiğini anlatmış. Arkadaşları, kendilerinin de Allah yolunda bin ay savaşabileceklerini ama ömürlerinin o kadar uzun olmadığını söyleyip üzülmüşler. İşte, bu sure onların üzüntülerini gidermek için inmiş.

- Bir gün peygamberimiz arkadaşlarına İsrailoğullarından dört kişinin [Eyyub, Zekeriyya, Hazkıyl b. Acuz ve Yuşa b. Nun] seksen yıl Allah'a ibadet edip hiç günah işlemeden yaşadıklarını anlatmış. Arkadaşları da hayretler içinde kalmışlar. Bu olay üzerine bu sure inmiş ve “bir Kadir gecesi sizin için onların bin ayından daha hayırlıdır” denmiş. Böylece peygamberimiz ve arkadaşları sevinmişler.
- Peygamberimize Allah tarafından ümmetinin kısa ömürlü insanlardan oluştuğu gösterilmiş. Bunun üzerine, kısa ömürlü insanlardan oluşan kendi ümmetinin geçmişte yaşamış ve uzun ömürlü insanlardan oluşmuş diğer ümmetlerin işledikleri hayırlara yetişemeyeceğini anlayan peygamberimiz karamsarlığa düşmüş. Allah da üzülen peygamberini sevindirmek için bu sureyi indirmiş.
- Peygamberimiz rüyasında Emevileri kendi minberi üzerinde görmüş. [Bu rüya, Emevî hanedanlığının İslâm devletini idare ettiği anlamına geliyormuş.] Peygamberimiz bu ailenin iktidara gelmesine çok üzülmüş. Allah da “Üzülme Muhammed, ben sana Kevser verdim, bin aydan daha hayırlı Kadir gecesi verdim” demek suretiyle peygamberimizi gönüllemiş. Yani buradaki bin ay Emevilerin iktidar süreleri imiş.

Bu safsataya peygamberimizin torunu Hasan'ın da adı karıştırılmıştır. Güya Muaviye'ye biat etmesi nedeniyle, birisi Hasan'a, “Ey inananların yüz karası, şu adama nasıl biat ettin?” diye sitem etmiş. Hasan da peygamberimize ait olduğu iddia edilen yukarıdaki rüyayı nakletmiş. Hasan bununla şunu demek istemiş: “Emevilerin iktidarı mukadderdir [ezelde Allah tarafından kader olarak yazılmıştır]. Bunu Peygamberimiz de görmüştü, öğrenmişti, biliyordu. Bizim de bu olaydan haberimiz vardı. Onun için ne yapsak faydasızdı. Biat etmek zorundaydım. Ama hiç önemi yok, bizim Kadir gecemiz Emevilerin bin aylık saltanatlarından daha hayırlıdır.”
Yukarıdaki rivayetlerin ilk üçünde İsrailiyat'a ait bilgiler vardır; rivayetlerdeki öyküler İsrail mişnalarındandır. Hâlbuki Kur'an bize peygamberimizin ehlikitap olmadığını bildirmektedir. Peygamberimiz Tevrat, Zebur ve İncil kitaplarını okuyup yazmadığı gibi, bu kitapların getirdiği hükümler doğrultusunda bir inanca, amele ve kültüre de sahip değildir:

48Ve sen bundan evvel herhangi bir kitaptan okumuyordun; sen Kur’ân'ı kendiliğinden yazmıyorsun. Eğer böyle olsaydı, bâtıla inananlar kesinlikle kuşku duyacaklardı. (Ankebut/ 48)


52,53İşte böylece Biz, sana da Kendi emrimizden/Kendi işimizden olan ruhu/ Kur’ân'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nûr/ışık yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola; göklerde ve yerde bulunanlar Kendisi için olan Allah'ın yoluna kılavuzluk etmektesin. Gözünüzü açın, bütün işler yalnız Allah'a döner. (Şûra/52, 53)


3Sana bu Kur’ân'ı vahyetmekle Biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Hâlbuki sen, bundan önce, kesinlikle bu konu hakkında duyarsız/ bilgisizlerdendin. (Yusuf/ 3)


Peygamberimizin İsrailiyat'a dair bildikleri Kur'an'dan öğrendikleri ile sınırlı olduğuna göre, rivayetlerdeki gibi arkadaşlarına İsrail mişnaları anlatması söz konusu olamaz. Dolayısıyla gerçeğin aksini söyleyen diğer binlercesi gibi, bu rivayetler de birer yalan ve iftiradır.
Dördüncü rivayet ise tam bir komedidir. Bu rivayet, o zamanki siyasîlerin kendi tuttukları yolun doğruluğu hakkında peygamberimizden bir delil getirebilmek için saraylarda hadis uydurma yarışı yaptırdıkları kargaşa döneminin bir ürünüdür. Rivayetin uydurma olduğunu gösteren temel nedenler ikidir: Birincisi, Emevî hanedanlığının peygamberimiz için bir gayb konusu olmasıdır. Gaybı bilemeyeceği Kur'an'la sabit olan peygamberimizin, ölümünden yıllar sonra hangi soyun hanedan olacağından haberdar olabilmesi mümkün değildir. İkincisi, Emevî hanedanının saltanat süresinin bin ay olmadığıdır. Bunun böyle olmadığı tarihî belgelerle kesin olarak sabittir. Olaya hangi açıdan bakılırsa bakılsın, mızrak bir türlü çuvala sığmamaktadır. Zaten ed-Dürrü’l-Mensur, İtkan, İbn-i Cerir, İbn-i Esir, Kadı Cemaleddin, Ebu’l-Fida, Kadı Abdülcebbar, Razi gibi büyük otoriteler de bu rivayete daha önceki tarihlerde benzer şekilde cevaplar vermişlerdir.


25/ KADR SURESİ

Rahman ve Rahîm Allah adına.

Ayetlerin meali:

1Şüphesiz Biz, değerli sayfalar içindeki Kur’ân'ı Kadr gecesinde indirdik.
2Kadr gecesi nedir; sana ne bildirdi/öğretti?
3Kadr gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
4,5Haberci âyetler, içlerindeki ruh; can katan, canlı tutan güçleriyle Rablerinin izniyle/ bilgisi gereği, o şafak sökene kadar/aydınlığa kavuşuncaya kadar iner dururlar; her bir işten.



Ayetlerin Tahlili

1. Ayet:

1Şüphesiz Biz, değerli sayfalar içindeki Kur’ân'ı Kadr gecesinde indirdik.


Ayette indirilen [hulûl ettirilen] şey için “o” zamiri kullanılmıştır. Acaba Allah'ın indirdiği/ hulûl ettirdiği nedir? Arapça ve tüm diğer dillerdeki genel kural şudur: “Gaip [üçüncü şahıs] zamirinin mercii, zamirden evvel lâfzen, mânen veya hükmen zikredilmiş olmalıdır.” Yani cümlede herhangi bir gaip zamiri kullanıldığı zaman, kullanılan zamirle kastedilen şey, nesne veya anlam daha önce söylenmiş olmalıdır. Aksi halde kurulan cümleden kimse bir şey anlayamaz. Buradaki “o” zamiri surenin ilk ayetinde kullanıldığına göre, bu zamirin mercii nedir? Yani Allah'ın indirdiği/ hulûl ettirdiği şey nedir?
Bize göre, “ انزلناه enzelnâhu” ifadesindeki “hu [o]” zamirinin mercii, bu sureden önce 24. sırada inmiş olan Abese suresinin 11. ayetindeki “ تذكرة öğüt [Kur'an]” ve 23. sırada inmiş olan Necm suresinin 59. ayetindeki “ الحديث hadis [Kur'an]” sözcükleri ile kastedilen Kur'an'dır. Yani sureyi anlayabilmek için önce Abese suresi okunmalıdır. Aksi halde “enzelnahu” ifadesindeki “hu [o]” zamiri herhangi bir yere bağlanamaz ve “o” zamiri ile kastedilenin ne olduğu bilinemez.
Kur'an'ı anlamak ve yaşamak isteğinde olanlar, onu kesinlikle iniş sırasına göre okumalıdırlar. Aksi halde ayetler ve sureler arasındaki bağı tespit edemezler, dolayısıyla Kur'an'ı da gerektiği gibi anlayamazlar. Sevap olur diye anlamadan okumayı yeterli görenler ile kesim ve cifir hesaplarıyla uğraşanların zaten böyle bir taleplerinin olduğu söylenemez. Ayetteki “ انّا inna [biz]” ifadesi ile “ta'zîm [saygı]” kastedilmiştir. Bu ifadeden çoğul anlamı çıkarmak imkânsızdır. Zira Rabbimizin “bir tek”liği, şerik [ortak] ve nazirinin [benzerinin] olmadığı aklen ve naklen sabittir. Bazılarının “Allah, işlerini yardımcıları olan evliyaları, Üçler, Yediler, Kırklar ile beraber yürütür” şeklindeki inançları sapıklıktan başka bir şey değildir. Yüce Rabbimizin Kur’an’da sıkça kullandığı “Biz” ifadesiyle ilgili bir açıklama, surenin tahlilinin sonuna konulan “Allah ve ‘Biz’ Zamiri” başlığı altında okuyucunun dikkatine sunulmuştur.

2. Ayet:

2Kadr gecesi nedir; sana ne bildirdi/öğretti?

“ليلة القدر Kadir gecesi” ifadesi, bir tamlama hâlinde Arap diline ilk kez bu sure ile girmiştir. Bu sure inene kadar kimse böyle özel bir geceden haberdar değildi. Bu ayetten anlaşıldığına göre, Kadir gecesinin ne olduğunu daha önceden peygamberimiz de bilmiyordu. Zaten kolunda saati, masasında ajandası, olanı-biteni kaydettiği bir günlüğü ve peygamberlik gelene kadar çevresinde kayıt tutan vakanüvisleri olmayan birinin böyle özel bir geceyi bilmemesi de son derece doğaldı.
Bu nedenledir ki, gerek peygamberimizin kendisi ve gerekse diğer müminler, peygamberimizin Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya yürütüldüğü ve Cennetü’l-Me'vâ denilen yerde son sidre ağacının yanında Allah'tan ilk vahiyleri aldığı o Ramazan gecesinin “Kadir Gecesi” olduğunu bu sure indikten sonra öğrenmişlerdir. Bir başka ifade ile söylemek gerekirse, Kadir gecesi peygamberimizin Kur'an ile ilk kez tanıştığı gecedir.
Yüce Allah bu konuda başka bilgi vermemiş, bu kadarının bizim için yeterli olacağını takdir etmiştir. Demek ki, Kur'an'ın inmeye başladığı bu gecenin M.S. 611 yılının Ramazan ayının hangi gecesi olduğu önemli değildir; bunu bilmenin kimseye faydası da yoktur. Önemli olan surenin mesajını doğru anlamak, dolayısıyla kerametin gecede değil indirilende olduğunun bilincine varmaktır. Bu bakış açısı ile denilebilir ki, Kur'an ile meselâ 5 Ocak günü öğle saatinde tanışan bir insan için o gün Kadir günü olur. Çünkü önemli olan Kur'an ile tanışmaktır ve hemen sonraki ayetten öğreneceğimiz gibi, Kur'an ile kurulan ilişki bir ömürden daha değerlidir.
İşin gerçeği böyle olmasına ve Kur'an'ın da bu doğrultuda mesaj vermesine rağmen karanlığa taş atma itiyadındaki kimi eski zevat Kadir gecesinin hangi gece olduğu konusunda epeyce mesai harcamış ve pek çok görüş üretmişlerdir. İbret alınması bakımından bu görüşlerden bazısını rivayet tefsircilerinin temel kaynağı olan Mefatihü’l-Ğayb'den naklediyoruz:
“Kadir gecesinin hangi gece olduğu hususunda ihtilâf edilmiştir. Sekiz farklı görüş ileri sürülmüştür. İbn-i Rezin Kadir gecesinin Ramazan ayının ilk gecesi olduğunu söylerken, Hasan el-Basri yirmi yedinci gecesi olduğunu söylemiştir. Enes'ten de “merfu” olarak bu gecenin yirmi dokuzuncu gece olduğu rivayet edilmiştir. Muhammed b. İshak yirmi birinci gece olduğnu; İbn-i Abbas yirmi üçüncü, İbn-i Mes'ud yirmi dördüncü, Ebu Zer el-Gıfari yirmi beşinci, Ubeyy b. Ka'b ile bir grup sahabe yirmi yedinci, diğer bazıları ise yirmi dokuzuncu gece olduğunu söylemişlerdir.
Kadir gecesinin Ramazan ayının ilk gecesi olduğunu ileri sürenler şöyle bir gerekçeye dayanmaktadırlar: Vehb, İbrahim peygamberin Suhuf'unun Ramazan'ın ilk gecesinde, Tevrat'ın da İbrahim peygamberin Suhuf'undan yedi yüz yıl sonra Ramazan'ın altıncı gecesinde, Davud'a inen Zebur'un Tevrat'tan beş yüz yıl sonra Ramazan'ın on ikinci gecesinde, İsa'ya indirilen İncil'in de Zebur'dan altı yüz yirmi yıl sonra Ramazan'ın on sekizinde nazil olduğunu, Kur'an'ın ise Peygamber'e bir seneden diğer seneye kadar olan her Kadir gecesinde indiğini, Cebrail'in Kur'an'ı Beytü’l-Izze'den, yedinci kat gökten en yakın semaya indirdiğini, böylece Yüce Allah'ın Kur'an'ı yirmi yıl, yirmi ayda indirdiğini rivayet etmiştir. Şimdi Ramazan ayı, bu kadar yüce şeylerin kendisinde meydana geldiği bir ay olunca, hiç şüphesiz ki bu ay, son derece kıymetli, şerefli ve muazzam olmuş olur. Dolayısıyla bu ayın ilk gecesi Kadir gecesi olmuş olur.
Hasan el-Basrî'ye gelince, Bedir Savaşının bu gecenin sabahında gerçekleşmiş olduğu gerekçesiyle Kadir gecesinin Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi olduğunu söylemiştir.
Bu gecenin Ramazan'ın on dokuzuncu gecesi olduğu iddiası ise Enes'in bu konu hakkında bir hadis rivayet etmesinden dolayıdır.
Bu gecenin Ramazan'ın yirmi yedinci gecesi olduğunu düşünen Şafii, bu görüşe “Âdem’in daha su ile çamur arası bir şey olduğu sırada Peygamberin Nebi olması” hadisinden dolayı meyletmiştir.
Eski tefsircilerin büyük bir kısmı da bu gecenin Ramazan'ın yirmi yedinci gecesi olduğu kanaatindedirler. Bu kanaatin sahipleri bu hususta ipucu olarak şu zayıf verileri ileri sürmüşlerdir:
Bir hadiste İbn-i Abbas, “Bu sure otuz kelimedir. “ هى Hiye” kelimesi ise yirmi yedinci kelimeyi teşkil etmektedir” demiştir.
Rivayet olunduğuna göre, Ömer bu meseleyi sahabeye sormuş, sonra da İbn-i Abbas'a dönerek “Ey ilimler dalgıcı, bu konuya bir dalıver!” demiş. Bunun üzerine sahabeden Zeyd b. Sabit “Muhacirlerin çocukları burada bulunduruldu da bizim çocuklarımız bulundurulmadı!” deyince Ömer de “Sen bu sözünle İbn-i Abbas'ın bir çocuk olduğunu söylemek istiyorsun; ne var ki, onda bulunan ilim sizde yoktur” demiş. İbn-i Abbas, bunun üzerine söze girerek: “Allah'a en sevimli sayı, tek olan sayıdır. Tek olan sayıların en sevimlisi ise yedidir. İşte bundan dolayı O, yedi kat göğü, yedi kat yeri, yedi günden oluşan haftaları, yedi tabakalı cehennemi, sayısı yedi olan tavafı, yedi uzvu zikretmiştir. Böylece bu, bu gecenin Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi olduğuna delalet eder” demiş.
İbn-i Abbas'ın şöyle dediği de nakledilmiştir: “ ليلة القدر leyletülkadr [Kadir gecesi]” Arapça olarak dokuz harftir. Bu tamlama bu surede üç defa geçmektedir. Binaenaleyh, [çarpma işlemi yapıldığında sonuç 3 x 9= 27] yirmi yedi olmuş olur.”
Osman b. Ebi’l-As'ın bir kölesi vardı. Bunun üzerine o köle, “Ey efendimiz, denizin suyu bu ayın bir gecesinde tatlılaşıyor” deyince, Osman da “O gece olduğunda beni haberdar et” tembihinde bulundu. Bir de ne görsünler, bu gece Ramazan'ın yirmi yedinci gecesiymiş.
Görüldüğü gibi, gündelik hayatın en tabii tecrübelerine bile aykırı olan böyle bir iddianın kitaplara geçirilmesi gerçekten dramatiktir. Hem gerçeklere uygun olmayan böylesi bir iddianın ileri sürülebilmesi, hem de tefsircilerin önlerine gelen bu tür verileri eleştirel gözle değerlendirmeden kitaplarına dercetmesi aynı derecede üzüntü vericidir.
Bu gecenin Ramazan'ın en son gecesi olduğunu söyleyenler ise şöyle demektedirler: “Çünkü bu gece, bu aya ait taatların kendisinde tamamlandığı bir gecedir. Ramazan'ın böyle oluşu, tıpkı peygamberlerin ilkinin Âdem, sonunun da Muhammed (as) olması gibidir. İşte bundan ötürü, bir hadiste, 'Ramazanın sonunda, başından itibaren o güne kadar cehennemden azat edilen nefisler sayısınca, sadece bu gecede azat edilir…' buyrulmuştur. Daha doğrusu Ramazanın ilk gecesi, birinin bir oğlunun olması gibidir. Bundan dolayı bu gece şükür gecesidir. En son gecesi de birinin çocuğunu kaybettiği ayrılık gecesi gibidir. Binaenaleyh bu son gece de sabır gecesidir. Şimdi sen, herhalde sabırla şükür arasındaki farkı anlamış bulunuyorsun.”

Saydığımız görüşler söz konusu zevatın kendi görüşleri olup peygamberimizle herhangi bir ilgileri yoktur. Kadir gecesinin Ramazan’ın hangi gecesi olduğu ancak modern araçlar ile geçmişin tespit edilebilmesi durumunda mümkün olabilecektir. Şimdilik söz konusu olmasa bile ilerleyen zamanlarda bunun da gerçekleşebileceği muhal sayılmamalıdır.
Kesin olarak bilinen şudur ki, Kadir gecesi Kur'an'ın inmeye başladığı ilk gecedir. Bu da tarihte sadece bir kez yaşanmıştır. Her yıl yeni bir Kadir gecesi yaşanmaz. Bu, Kur'an’ın her sene yeniden inmediği anlamına gelir. Sadece Kur’an’ın indiği vaktin yıl dönümleri olur. Tıpkı doğum ve evlilik günleri gibi... İnsan her sene doğmaz ve her sene evlenmez. Kutlanan günler bu olayların sadece yıldönümleridir.

3. Ayet:

3Kadr gecesi bin aydan daha hayırlıdır.

“ الف شهر Bin ay” ifadesi, söylenenin önemine dikkat çekmek üzere mübalâğa üslûbuyla ifade edilmiş bir sözdür. Dünyanın her yerinde ve her dilde bu tür mübalâğa ifadeleri kullanılmaktadır. Mübalağa sanatı, Arapçada ve dolayısıyla Kur'an'da da kullanılan bir anlatım aracıdır. Kur’an’da mübalağa üslubuyla kullanılan ifadeler genellikle övgü veya saygıya değerlik belirtmek için kullanılmıştır. “Bu asker bin askere bedeldir” örneğinde olduğu gibi, bu ayette de “Bu gece bin aydan daha hayırlıdır/yararlıdır” denilmiştir. “Bin ay” zaman olarak ortalama bir insanın ömrüne eşittir. Dolayısıyla bin aydan daha yararlı olan Kadir gecesi, aynı zamanda bir insanın da ömrüne bedel bir değerdedir. Bilinmelidir ki, bir ömre bedel değerde olan bir şey, her insan için mutlak bir önemi ifade eder.

4, 5. Ayet:

4,5Haberci âyetler, içlerindeki ruh; can katan, canlı tutan güçleriyle Rablerinin izniyle/ bilgisi gereği, o şafak sökene kadar/aydınlığa kavuşuncaya kadar iner dururlar; her bir işten.
–Selâm!–

Ayette geçen “ تنزّل tenezzelü” kelimesinin aslı “ تتنزّل tetenezzelü”dür. Bu sözcüğün kullanıldığı “Tefa’ul” kalıbı, gramer yapısı itibariyle bir iş, oluş ve hareketin tekrar edip duran bir süreç olduğunu, bir olaydan sonra o olayın üst üste tekrarlandığını anlatır. Tefa’ul kalıbının bu anlam özelliğinden dolayı “ تنزّل tenezzelü” ifadesinin “Melekler iner [hulûl eder], sonra yine iner [hulûl eder], sonra yine iner [hulûl eder]…” ya da “…inmeyi [hulûl etmeyi] sürdürür…” şeklinde anlaşılması gerekir.
Bu anlamın Türkçeye “iner dururlar/ hulûl eder dururlar” veya “iner de iner, hulûl eder de hulûl eder” şeklinde çevrilmesi daha da uygun olur.
“Nüzul” sözcüğünün esas anlamı “hulûl [girmek, içe işlemek, nüfuz etmek]” demektir. Bu anlamdaki “giriş”, “duhul” sözcüğüyle ifade edilen “giriş”ten farklıdır. Hulûl etmek, gizlice, haber etmeden, fiziksel bir etki yapmadan girip girdiği nesnenin her bir zerresine homojen olarak yerleşmek şeklinde bir giriştir. Nitekim Mümin suresinin 15. ayetinde ruhun hulûlü [içe yerleştirilmesi] “تنزّل tenezzül” sözcüğüyle değil “ القائ ilka [koymak, bırakmak]” sözcüğüyle ifade edilmiştir.
Bu nedenle, ayette geçen “inme” ifadeleri “hulûl etme” anlamıyla açıklanacaktır. Bazı sapkın inançlarda Allah'ın bazı kişi veya eşyaya girişi olarak kabul edilen “hulûl inancı” konumuzun dışındadır.
Zaman içerisinde “yukarıdan aşağı giriş” e de “iniş” anlamı verilmiş ve daha sonraları “nüzul” sözcüğü de “iniş” anlamında kullanılır olmuştur. Özellikle halk kültünde melekler gök varlığı kabul edildiğinden, meleklerin de gökten indikleri tasavvur edilmiştir.
Surenin buradan itibaren doğru anlaşılabilmesi, “melek-melâike”, “meleklerin inişi [girişi]” ve “ruh” kavramlarının doğru bilinmesine bağlıdır. Bu kavramlar Kur'an'dan öğrenilmeyip örf bilgileri ile değerlendirilirse, sure anlaşılamaz ya da yanlış anlaşılır.
Necm suresinde “melek” sözcüğünün iki farklı kökten de gelebileceği belirtilmişti. Buna göre, eğer “ ئلوك üluk” kökünden geliyorsa “elçiler [haberciler]”, “ ملك milk” kökünden geliyorsa “yönetim güçleri” anlamlarına geldiği ifade edilmiş, hangi kökten ne anlama geldiğinin ancak sözcüğün yer aldığı pasajın kontekstinden [bağlamından] anlaşılacağı açıklanmıştı.
Meselâ, meleklerin nüzulünü [hulûlünü] konu alan aşağıdaki ayetlerden bazılarında “melek” sözcüğü “elçiler [haberciler]” anlamında, diğer bazılarında da “yönetim güçleri” anlamında kullanılmıştır.

“ ملك Melek” sözcüğünün “elçiler [haberciler]” anlamında kullanıldığı ayetler:

2Allah, kullarından dilediğine, haberci âyetleri/ vahyi, Kendisine özgü bir iş olarak ruh/ can ile birlikte: “Şüphesiz Benden başka ilâh yok, o hâlde Benim korumam altına girin diye uyarın” diye indirir. (Nahl/ 2)


30-32Şüphesiz, “Rabbimiz Allah'tır” deyip sonra dosdoğru olanlar; onların üzerine, haberci âyetler sürekli iner; “Korkmayın, üzülmeyin. Size vaat edilen cennetle sevinin. Biz, dünya hayatında ve âhirette sizin yol gösterenleriniz, yardımcılarınız, koruyanlarınızız. Cennette, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olan, engin merhamet sahibinden bir ikram olarak sizin için nefislerinizin arzuladığı her şey var. Orada istediğiniz şeyler de sizin içindir.” (Fussılet/ 30 32)


123-127Ve andolsun, sizler güçsüz iken, Allah, kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödersiniz diye size Bedir'de yardım etti: Hani sen inananlara, “Rabbinizin, indirilen/ hulûl ettirilen üç bin haberci âyetle size yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun. Eğer sabreder ve Allah'ın koruması altına girerseniz, evet sizi Rabbiniz destekler. Ve eğer onlar, ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size işaretlenmiş /eğiten/ gönderilmiş beş bin haberci âyetle yardım eder. Ve Allah, bu yardımı size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Ve bu yardım, sırf Allah, kâfirlerden; Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmiş olan kimselerden bir kısmının kökünü kessin yahut onları perişan etsin de kaybeden kimseler olarak dönüp gitsinler diye, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan ve en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan Allah katındandır. Öyleyse Allah'ın koruması altına girin. (Âl-i Imran/ 123- 127)


“Melek” sözcüğünün “yönetim güçleri” anlamında kullanıldığı ayetler:

8Biz o doğal güçleri, ancak hak ile indiririz. O vakit de onlar süre tanınanlardan olmazlar. (Hicr/ 8)


14Hani onlara, “Allah'tan başkasına kulluk etmeyin!” diye önlerinden-arkalarından [her yanlarından] elçiler gelmişti. Onlar: “Eğer Rabbimiz isteseydi, kesinlikle melekler indirirdi. Bu yüzden biz kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyleri kesinlikle bilerek reddedenleriz/ inanmayanlarız” dediler.
( Fussılet/ 14)

8Ve onlar, “Bu Peygamber'e bir melek indirilseydi ya!” dediler. Eğer Biz, bir melek indirmiş olsaydık, iş, kesinlikle bitirilmiş olurdu. Sonra da kendilerine göz bile açtırılmazdı. (En'âm/ 8)


Görüldüğü gibi, örnek olarak verilen ayetlerin hepsi de meleklerin nüzulü [hulûlü] ile ilgili ayetlerdir. Bu ayetlerde “melek” sözcüğü ile hep aynı şey kastedilmemiş olmasına rağmen, hangi ayette ne kastedildiği kolayca anlaşılmaktadır.
Bu noktada çok önemli bir hususa daha dikkat edilmelidir. Bu önemli husus, “elçiler [haberciler]” anlamındaki meleklerin ne iş yaptıklarıdır. Yukarıdaki örnek ayetlere bakıldığında elçi meleklerin inzar [uyarı] ve tebşir [müjdeleme] görevi yaptıkları görülmektedir. Halbuki meleklerin inzar ve tebşir görevi yapmaları mümkün değildir. Çünkü Kur'an bu görevlerin ya peygamberler ya da vahyedilmiş kitaplar tarafından yapıldığını belirtmektedir. Uyarı ve müjdeleme ile ilgili olan ayetlerin tümünden anlaşılan mesaj da uyarı ve müjdeleme görevinin peygamberler ve vahyedilen kitaplar dışında herhangi bir varlık tarafından yapılmadığıdır. (Mümin 15, İbrahim 52, Ahkâf 12, Furkan 1, Fussılet 3, 4, 14, Bakara 97, 119, 213, Nahl 89, 102, Neml 2, En'âm 48, 92, A'râf 2, Sebe; 28, Fatır 24, İsra 105, Ahzab 45, Feth 8, Nisa 165, Kehf 56)
Dolayısıyla “melek” sözcüğünün, “elçiler [haberciler]” anlamında kullanıldığı ayetlerde bu sözcükle kastedilenler “Kur'an Ayetleri”dir. Talâk suresinin 10 ve 11. ayetlerine göre zaten Kur'an'ın bir adı da “rasül [elçi]”dür. Bu elçi [haberci], toplumun canı demek olan güvenilir ve kutsal bilgiler içermektedir.
Buraya kadar 4. ayet kapsamında “nüzul” sözcüğü ile ifade edilen “inme” kavramına ve “melek” sözcüğünün Kur'an'daki kullanılışına değinilmiştir. Şimdi de “meleklerin inişi”, “ruh” ve “ruhun inişi” konuları incelenerek surenin mesajının daha iyi anlaşılmasına çalışılacaktır.

Meleklerin İnişi

Bugüne kadar “melek” kavramı, Kur'an'daki kullanımı dikkate alınarak ve vahiy perspektifi içinde ele alınmadığından, meleklerin hep gökte yaşadıkları ve gökten yeryüzüne indikleri kabul edilmiştir. Rivayetçiler meleklerin daima uçsuz bucaksız yedi kat gökten, Arş'tan, Kürsi'den yeryüzüne indiklerini iddia etmişler fakat onları ufacık dünyaya sığdırmayı da içlerine sindirememişlerdir. Yeryüzüne indirilen ama oraya sığdırılamayan meleklerin geri dönüp dönmedikleri konusunda ise herhangi bir açıklama yapmamışlardır. Buna karşılık meleklerin yeryüzüne niçin indikleri konusunda birçok asılsız öngörü ileri sürmekten de geri kalmamışlardır:
- Bazılarına göre melekler insanların taatlerini, kulluktaki ciddiyet ve samimiyetlerini görmek için [meraktan] inerlermiş.
- Bazılarına göre melekler, cennetlik insanları ziyaret edip onlara selâm vermek için inerlermiş. Zira kimi ziyaret edip selâm verirlerse onların günahları affedilirmiş.
- Allah Kadir gecesinin faziletini yeryüzündeki taata, ibadete bağlamış. Melekler yeryüzüne inip göktekinden daha çok sevap kazanmak isterlermiş. Yeryüzüne de bunun için inerlermiş. Bu tıpkı daha çok sevap kazanmak için Mekke'ye gitmeye benzermiş.
- Kişinin büyüklerinin yanında yaptığı ibadet ve taat, yalnızken yaptığından daha değerli imiş. Böylece meleklerin yanında yapılan ibadet ve taat, yanlarında melekler olmadan yapılandan daha çok sevap getirirmiş. Allah da kulları daha çok sevap kazansınlar diye melekleri yeryüzüne indirirmiş.
- Bazı rivayetler de İsrailiyatın Müslümanlar arasında revaç bulmasıyla oluşmuştur. Mesela Yahudi kültürünü Müslümanlar arasında yaymakla meşhur olan Ka'b el-Ahbar'dan nakledilen şu rivayetler ibret vericidir:

“Sidre-i Münteha, cennetin komşusu olan yedinci kat göğün sınırındadır. Binaenaleyh Sidre, dünya havası ile ahiret havası çizgisi üzerindedir ve kökü cennette, dalları Kürsi'nin altındadır. Sidre'de sayılarını ancak Allah'ın bilebileceği kadar çok melek vardır. Bunlar hep Allah'a ibadetle meşguldürler. Cebrail'in makamı da Sidre'nin tam ortasındadır. Buradaki her meleğe, müminler için merhamet etme ve anma duygusu verilmiştir. Dolayısıyla bu Sidre melekleri, Kadir gecesinde Cebrail ile birlikte dünyaya inerler. Binaenaleyh bu gecede, yeryüzünün her tarafında ya secdeye kapanmış yahut mümin ve müminelere dua ile meşgul melekler vardır. Cebrail ise istisnasız herkesle musafaha eder [tokalaşır]. Bu musafahanın alâmeti, musafaha ettiği kimsenin tüylerinin ürpermesi, kalbinin rikkate gelmesi ve gözlerinin yaşla dolmasıdır. Bu haller, Cebral'in o kimseyle musafahasından kaynaklanmadadır.”
- Meleklerin iniş nedeniyle ilgili olarak dile getirilen ilginç açıklamalardan biri de şudur: Bilindiği gibi, Bakara/ 30’daki nakille, Yüce Allah yeryüzünde bir halife kılacağını murat edip bunu meleklere bildirince, melekler “Sen yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek birilerini mi halife yapacaksın? Hâlbuki biz seni tespih ve takdis edip duruyoruz” demişlerdi. Allah da “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” diye cevap vermişti.
Bu ayetle ilişki kurularak yapılan açıklama, Kur’an’a kulak vermemenin trajik sonuçlarını gösterir niteliktedir: Meğer Allah melekleri kendisine yaptıkları bilgisizce itirazlarını ve terbiyesizliklerini yüzlerine vurmak için yeryüzüne indirirmiş. Onlara “Bakın bakalım, benim kullarım sizin dediğiniz gibi yeryüzünde bozgunculuk mu yapıyor, kan mı döküyor, yoksa her biri oruç tutarak, namaz kılarak, secde yaparak, rükû yaparak bana kulluk mu ediyor?” dermiş. Melekler de Kadir gecesinde namaz kılanı, mevlit okuyanı, tespih çekeni, zikir yapanı görerek “Ya Rabbi, biz büyük hata etmişiz, senin halife yaptığın kulların bizden daha da melek imiş, özür dileriz” derlermiş.
Gerek bu safsatayı uyduranlara ve gerekse buna inananlara, söz konusu meleklerin yeryüzüne inişlerinde insanlığın genel vahşet ve zilletini, nankörlüğünü, özellikle de Müslümanlığı elden bırakmayanların vahşetini, Ahmetlerin Mehmetleri, Mehmetlerin de Ahmetleri vahşîce katlettiğini, insanların birbirlerinin kanlarını nasıl emdiklerini, Rabblerini bırakıp nasıl kula kul olduklarını, fesatlarını [yeryüzünde ortaya koydukları yıkım ve kargaşayı], kısacası insanlığın ve özellikle de Müslümanların genel durumunu görüp görmedikleri de sorulmalıdır. Ne var ki, meleklerin yeryüzüne hatalarını anlamaları için indirildiğini ileri süren bu zihniyetten “Yüce Allah genel manzarayı meleklerden saklar” şeklinde bir cevap gelme olasılığı hiç de az değildir.
Bu tür gerçek dışı anlatıların terk edilip Kur'an'dan çıkarılan sorulara yine Kur'an'dan cevaplar aranmalıdır. Çünkü dinimiz ile ilgili olarak aklımıza gelebilecek “neden, niçin, nasıl” şeklindeki tüm soruların cevapları yine Kur'an'da yer almaktadır.
“Melek” sözcüğünün “elçi [haberci]” anlamında kullanılışına örnek verdiğimiz ayetler “nüzul, melek ve melek çeşitleri” hakkında verilen bilgiler ışığında tekrar okunduğunda, Nahl suresinin 2. ve Fussılet suresinin 30-32. ayetlerinde “Gerçek şu ki: Benden başka ilâh yok, o halde Benden sakının!” diye inzar eden [uyaran] ve “Korkmayın, üzülmeyin! Size vaat edilen cennete sevinin!” diye tebşir eden [müjdeleyen] meleklerin aslında Kur'an ayetlerinden başka bir şey olmadığı anlaşılmaktadır. Keza, Âl-i Imran suresinin 124. ayetinde Allah'ın inananlara üç bin melekle yardım ettiği yolundaki ifade, o gün savaş alanına gökyüzünden üç bin meleğin indiği anlamına gelmez. Bize göre bu ayette sözü edilen üç bin melek, o güne kadar inmiş olan Kur'an ayetleri ya da o savaş esnasında herkesçe bilinen yağmur ve rüzgâr gibi olaylardır. Çünkü gerek bu ayetlerin her birinin yaptığı uyarı; verdiği müjdelerin manevi sonuçları, gerekse rüzgâr, yağmurun sebep olduğu çamur gibi fizikî sonuçlar, inananlara destek sağlamaktaydı ve bu destek Müslümanlara yetip artmaktaydı.
Kur'an meleklerin inişinden söz ettiği gibi, şeytanların da inişinden [hulûl edişinden] söz etmektedir. Ancak geleneksel din anlayışı içinde pek konuşulmayan bu konu, bazı Müslümanlar tarafından neredeyse unutulmuş gibidir:

221Şeytanların kime inip durduğunu/kimlerin kafasına bir şeyler soktuğunu size haber vereyim mi? 222Şeytanlar, tüm iftiracı günahkârlara iner dururlar/onların kafasına bir şeyler sokarlar. 223Onlar, duyum bırakırlar, hâlbuki onların çoğu yalancıdır. –Neml 6Şüphesiz bu Kur’ân ise sana, yasalar koyan ve en iyi bilen Allah tarafından senin içine işletilmektedir.– (Şuara/ 221-223)


Bu ayetlerin yukarıda meali verilen Fussılet suresinin 30-32. ayetleri ile karşılaştırılması durumunda, birbirlerinin tam karşıtı olduğu görülmektedir.

Konu dost1 tarafından (12. January 2014 Saat 02:51 PM ) değiştirilmiştir. Sebep: Düzeltmeler yapmak.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
ÖmerFurkan Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
hayyam (24. April 2015)