Tekil Mesaj gösterimi
Alt 4. September 2014, 03:21 PM   #5
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun aleyküm, Değerli Kuman kardeşim,

Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sayin dost 1
Bana maide 33 ayetinin devlet tarafindan yapilmasi gereken bir kural mi yoksa kisilerin uygulayabilecegi bir kural olup olmadigini aciklarsaniz sevinirim.
Müslümanların İslâm dini ilkelerini yaşayabilmeleri bağımsız, özgür bir ülke; vatan sahibi olmalarına bağlıdır. Müslümanların ülkelerini savunmaları zorunlu bir görevdir. Müslümanlar, yurtlarına; ülkelerine göz diken, onları yurtlarından çıkarmak, onları vatansız hale getirmek isteyenlere karşı savaşmak zorundadırlar.

Müslümanların devleti için “Müminlerin İslâm'a göre teşkilatlandıkları, İslâm dini ilkeleri çerçevesinde oluşturdukları, yeryüzünde (her yerinde veya herhangi bir bölgede) İslâm'ı bütünüyle yaşamak üzere kurdukları organizasyon”dur denilebilir. Ve Müslümanlar bu organizasyonu gerçekleştirmek zorundadırlar. Ama devlet, İslâm’ın bir gayesi değil, İslâm dinin eksiksiz uygulanması ve özgürce yaşanması için bir araçtır. “İslâm devleti” diye bir tanım olmaz, “Müslümanların devleti” olur.
Müslümanlar, devletlerini “Hâkimiyet, mülk, Allah’ındır” esasına göre kurarlar. Devletin oluşumunda ırk, renk, kabile, soy, sosyal sınıf etkin olmaz.

Allah koyduğu ana ilkeleri tabulaştırmıştır; bunların uygulamalarını ve uygulama şekillerini insanların istişare ederek alacakları karara bırakmıştır.

Müslümanların devletinin Din ve halk; sivil oluşumdan; çift yapılı bir sistemden meydana geleceği anlaşılmaktadır; bu iki yapı, hâkimiyet olarak Hakk; Allah, uygulama olarak da halktır. Yönetim, yasallığını “Şura” prensibi gereği halktan, İslâm ilkelerine bağlılıktan dolayı da Hakk’tan alır.
Kur’an’da Rabbimiz Kendisine ve elçisine itaatten sonra “Ülülemr”e (emir/iş/plan program sahiplerine) itaat edilmesini emir buyurmuştur.

Ülülemr’in oluşturulmasında Rabbimiz, Müslümanlardan kamu görevine getirilecek kişiler için genel olarak şu çerçeveyi çizmiştir:

"Şüphesiz Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Şüphesiz Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah, en iyi işiten, en iyi görendir. "(Nisa/ 58)

Rasülüllah da bu ilkeyi şöyle dile getirmiş ve hayatında uygulamıştır:
İş, ehil olmayanın eline geçti mi, kıyameti gözetleyiniz" (Buhârî, İlim, 2)

Bu ilkelere göre tepeden tırnağa kamu görevlileri “ehliyet sahibi (lâyık ve yeterli)” kimselerden istişare sonucu seçilip atanacaktır. “Ülülemr” kamu görevinin en üst makamıdır. Dolayısıyla de “Ülülemr” tamamen ehil kimselerden oluşacaktır. Müslüman devlette görev verilecek kişilerin ait olduğu zümreye, kabileye, aileye, partiye ilişkin olarak değil, verilecek işe ait bilgisine, yeteneğine ve aşağıdaki özelliklere göre görevlendirilmesi gerekir.

“Ülülemr”, toplumun; sosyal bünyenin beynidir. O nedenle “Ülülemr”, İslâmi hükümler çerçevesinde toplum için bağlayıcı kaideler, kurallar, kanunlar yapar, bunları günceller, kamu için gerekli kurumları ve organları oluşturur ve bunları denetler.

Devletin varlığını, toprak bütünlüğünü ve egemenliğini savunmak, halkını korumak, hayatı tehdit edecek her türlü terörü engellemek için de bir orduya gerek vardır. Müslümanlar da ordularını şu âyetlerin işaret ettiği ölçülerde hazırlarlar.
Ey iman etmiş kişiler! Önleminizi alın, sonra da onlara karşı ya küçük birlikler hâlinde sefere çıkınız veya toptan sefere çıkınız. (Nisâ/71)
Ve siz de gücünüzün yettiği kadar onlara karşı her çeşitten kuvvet biriktirin ve savaş atları hazırlayın ki, onlarla, Allah'ın düşmanlarını, kendi düşmanlarınızı ve Allah'ın bilip de sizin bilmediğiniz, bunlardan aşağı daha başkalarını korkutasınız. Ve Allah yolunda her ne harcarsanız o size eksiksiz ödenir ve siz hakksızlığa uğratılmazsınız. (Enfal/ 60)
Bu âyette hitap, tüm mü’minlere ve tüm zamanlara yöneltilerek, Siz de gücünüzün yettiği kadar onlara karşı her çeşitten kuvvet biriktirin ve savaş atları hazırlayın ki, onlarla, Allah'ın düşmanlarını, kendi düşmanlarınızı ve Allah'ın bilip de sizin bilmediğiniz, bunlardan aşağı daha başkalarını korkutasınız. Ve Allah yolunda her ne harcarsanız o size eksiksiz ödenir ve siz hakksızlığa uğratılmazsınız buyurulmuş ve böylece mü’minler için askerî strateji belirlenmiştir.

Ülülemr’i desteklemek ve itaat Müslümanların görevidir.

Şüphesiz Allah ve doğadaki güçleri/indirdiği Kur’ân âyetleri Peygamber'i destekliyorlar/yardım ediyorlar/arka çıkıyorlar. Ey iman etmiş kimseler! Siz de Peygamber'e destek olun/o'na yardım edin/arka çıkın ve o'nun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayın! (Ahzab/ 56)

Bu bilgilerin ışığında sorunuza cevap vermeden sorduğunuz âyeti içinde bulunan necmle birlikte yeniden görelim.

Maide33,34:
"Allah'a ve Elçisi'ne karşı savaşan; bozum yapmaya teşebbüs etmiş olan ve yeryüzünde kargaşa çıkarmaya çalışanların –siz onlar üzerine güçlü olmazdan/onları yakalayıp denetim altına almazdan önce hatalarından dönenler hariç– karşılığı, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama/ arka arkaya kesilmesi, ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için dünyada bir aşağılıktır. Âhirette de onlar için büyük bir azap vardır. Artık iyi bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir."

Devletin organlarınca yapılacak bir eylem. Devletin organlarında görev alan ya da görevlendirilen her kişi devletin bu konuda vereceği görtevleri yerine getirmek zorundadır.
Kaynak: İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
beyazasi (5. September 2014), Bilgi (6. September 2014)