Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12. June 2011, 09:39 PM   #15
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

C) MELEKLER VE ARAPLARDA MELEK İNANCI:
1. Melek Kavramı:
Önceki iki konuda Meleklere ve Arapların onlarla ilgili inançla-j rina kısaca değinmiştik. Bu konu önemli olduğundan dikkatle ince-! lenmesi gerekmektedir. Meleklerin söz konusu edildiği Kur'an ayet-1 lerinin güzelce tetkik edilmesi lazımdır. Pek çok ayet, yoğun bir bi¬çimde, özellikle, değişik konu ve usîublarla Meleklerden söz et¬mektedir. Bu da onların önemini daha da arttırmaktadır.
Müfessirlerden bir kesim18 Bakara Sûresi 30. ayetiyle ilgili ola¬rak demişlerdir ki: "Melek" kavramı "Eluke" yani "mesaj" kökünden gelmektedir. Bazıları ise19 onun "Mel'ek"ten geldiğini "M" harfinin onda esas harflerden olduğunu söylemişlerdir. Bazı araştırmacılar ise, onun okunuşunda' ayrılıklar olsa da Samî dillerinde bulunan "Me¬lek" kökünden geldiğini ya da ondan geliştiğini belirtmişlerdir.
Kur'an'da Meleklerin Allah'tan mesaj taşıma görevine işaret eden ayetlerden hareketle bu sözcüğün "Eluke" kökünden geldiği şek¬lindeki görüşü desteklemek mümkündür. Meleklerin bu görevleri ge¬lecek ayetler örneğinde görülebilir:
1 Kullarından dilediğine, kendi emrinden melekleri ruh ile indirir: "Ben-
den başka ilah yoktur, şu halde benden sakının," diye... (Nahl, 2).
2 Allah, meleklerden de, insanlardan da elçiler seçer. (Hac, 75).
3 Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekle-
ri elçiler kılan Allah'ındır... (Fatir, 1)
Kavramın "Eluke" kökünden geldiği şeklinde cumhurun görüşü¬nü doğru kabul ediyoruz. Naklettiğimiz ayetlerde de bunun destek gördüğünü zannediyoruz. Zaten Kur'an'm pek çok ayeti ve sözcüğü birbirini açıklar ve Arapça'da en sağlıklı delil de budur. Yanisıra, kavramın Sami dilindeki "Melek" köküne dönüştürülmesini de faz¬la önemli bir iş olarak görmüyoruz. Çünkü bu kökün de müfessirle-rin işaret ettiği anlama gelmesi mümkündür. İkinci olarak Melek kavramının Kur'an'da yer alması, onun peygamberlikten önce Arap Dili ve edebiyatında Allah'ın birinci sınıf kulları olan "Melekleri" gös¬teren özel bir isim olduğunu göstermektedir.
Her ne olursa olsun Arapların, meleklerin varlığına inandığı ve
18 Bkz. Taberi, Razı, Hazin, Nesefi ve Ebu's-Sud.
19 Taben de kelimenin "Eluke"den geldiğini rivayet etmiştir.
330
onları bu özel isimle tanıdıkları, onların Allah ile ilişkilerinin oldu¬ğuna, Allah'ın onları insanlara gönderdiğine iman ettiklerinde kuş¬ku yoktur. Arapların onların varlığına inanması, bu adlandırmanın onların dilinde var olduğunu birinci derecede pekiştirmektedir. Bu¬nun dışında olarak Kur'an'da pek çok ayet onların meleklere inan¬dığını hikâye etmektedir. Meleklerin varlığı da bu inanç içinde yer alır. Meleklerin Allah ile ilişkili olduğu inancının Araplarda var ol¬duğunu gösteren pek çok Kur'an ayeti vardır. Onlar yer yer Peygam-ber'e meydan okuyarak melekler indirmesini ve onlarla peygamber¬liğini pekiştirmesini istemişlerdir. Eğer gerçekten Allah tarafından gönderilmiş olsa bunu yapabilir şeklindeki inançlarını açığa vurmuş¬lardır. Aşağıdaki ayetlerde bunu görüyoruz:
1 Ve derler ki. "Ona bir melek indirilmeli değil miydi?"... (En'am, 8)
2 Şimdi onların: "Ona bîr hazine indirilmeli ya da onunla birlikte bir me-
lek gelmeli değil miydi?" demeleri dolayısıyla göğsün daralıp sana vahyolunanlardan bir kısmım mı terkedeceksin?... (Hud, 12).
3 Ve dediler ki: "Ey kendisine zikir indirilen şüphesiz sen cinlenmişsin.
Eğer doğruyu söyleyenlerden isen, bizlere melekleri getirmeli değil miydin?" (Hicr, 6-7).
4 Dediler ki: "Bu peygambere ne oluyor ki, yemek yemekte ve çarşılar-
da dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte korkutucu olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?" (Furkan, 7).
Bunlar adlandırma ve anlamıyla ilgili olanlar...' Onların yaratı¬lışı ve kaynağı konusuna gelince, Kur'an'i Kerim'de Arapların me¬leklerin Allah'ın kızları olduğuna inandıklarını hikaye eden bir ta¬kım ayetler vardır. Geçen konuda naklettiğimiz Saffat, 149-155. ayet¬ler bunlardandır. İleride de aynı konuyla ilgili olarak kaydedeceği¬miz birçok ayet gelecektir. Kur'an'da yer alan bir ayet, Arapların Al¬lah ile cinler arasında bir soybağı kurduklarını hikâye etmektedir. Şöyle ki:
"Onlar Allah ile cinler arasında bir soybağı kurdular. Oysa an-dolsun, cinler de onların (yakalanıp) getirileceklerini bilmişlerdir." (Saffat, 158).
Tefsirciler bu ayetin tefsirinde diyorlar ki: Araplar Allah'ın cin¬lerle hısım olduğuna ve bu ilişkisinden kızları olan meleklerin doğ¬duğuna inanıyorlardı, bu görüşü destekleyebilecek bir nokta da, ayetin meleklerin Allah'ın kızları olduğu şeklindeki inançlarını hi¬kaye eden bir dizi ayetden sonra gelmesidir. Ayetler onları bu eylem-
331
lerinden dolayı eleştirmektedir. Bunlar işaret ettiğimiz 149-155. ayetler ve onlardan başka üç ayettir. Bunlar da aynı eleştiri ve de¬lili çürütmenin bir devamıdır. Ve aynı zincirlemeden olmaları kuv¬vetle muhtemeldir. Diğer üç ayet de şunlardır:
«(Allah) Kızları, erkek çocuklara tercih mi etmiş? Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? Hiç mi öğüt alıp düşünmüyorsunuz? Yoksa sizin apaçık olan ispatlı bir deliliniz mi var? Eğer doğru söy¬leyenlerden iseniz, getirin kitabınızı.» (Saffat, 153-157)
Meleklerin mahiyetine gelince Kur'an'da Arapların bu konuda¬ki inançlarına ışık tutacak birşey yoktur. Yalnız bazı müfessirler Ba¬kara 30. ayetiyle ilgili olarak Peygamberden bir hadis rivayet etmiş¬lerdir. Özet olarak Meleklerin nurdan yaratıldığını belirtmekte¬dir. Bu hadise dayanarak Arapların ya da onlardan bir grubun bu¬na inandığını kesin olarak söylemenin mümkün olmadığına dikkat çekmekle beraber, Arapların meleklerin Allah ile ilişkisi ve onların Allah'tan doğduğuna inançları, onların ya da en azından onlardan bir grubun meleklerin nuranî ya da onların maddi olmayan varlık¬lar olduğuna inandıklarını ortaya çıkarmaktadır. Meleklerin, Al-lah'ın (Subhanehu) cinlerle hısım oluşundan doğduklarına inan¬maları da nuranilik inancına ışık tutabilir. Kur'an, cinlerin ateşten yaratıldığını belirtmiştir. Arapların Peygamberlikten önce de buna inandıkları görüşünü tercih etmesek bile uzak da görmüyoruz. On¬ların inançlarına göre, Allah'ın (Subhanehu) cinlerle akrabalık iliş-kisi ateşi arıtmış, neticede bu ilahi nur melekler olmuştur. Ayrıca onların meleklerin gelmesini istemeleri, üzerlerine inmelerini taleb etmeleri de onların melekleri insanların görebileceği, gözlerinin Önünde şekillenebileceği cisimler şeklinde hayal ettiklerini düşün¬dürtmektedir. Onların bu isteklerini İsra Sûresinde bir ayet tasvir etmektedir:
«Ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin..." (İsra, 92)
Furkan Sûresinde de bu anlamda bir ayet vardır: «Bize kavuşma¬yı ummayanlar, dediler ki: "Bize meleklerin indirilmesi ya da Rab-bimizi görmemiz gerekmez miydi?"». (Furkan, 21)
A. Arapların Melek İnancı:
Şimdi bu konuyla ilgili ayetleri görelim:
1 Ve Allah'a kızlar isnad ediyorlar. O, yücedir. Hoşlandıkları da ken¬dilerinindir. Onlardan birine dişi miijdelendiği zaman, içi öfkeyle ta-
şarakyüzü simsiyah kesilir. (Nahl, 57-58)
2 Rabbimz size erkekleri seçti de meleklerden dişileri mi edindi? Ger-
çekten siz büyük bir söz söylemektesiniz. (İsra, 40).
3 O gün onların hepsini bir arada toplayacak sonra meleklere diyecek ki:
"Sİze tapmakta olanlar bunlar mıydı?" Derler ki: "Sen yücesin, bi¬zim velimiz sensin, onlar değil. Hayır, onlar cinlere tapmaktaydı ve çoğu onlara iman etmişlerdi." (Sebe\ 40-41).
Ayrıca Bkz: (21/26-29; 37/49-59; 43/15-22; 53/19-27)
Bu ayetler gösteriyor ki:
1) Araplar ya da onlardan bir kısmı, meleklerin Allah'ın kızları olduğuna inanıyordu. İsra, Nahl, Zuhruf, Saffat ve Necm Sûrelerin¬de onların bu inançları reddedilir biçimde kaydedilmiştir. Arapla¬ra susturma ve eleştirme türünden diyor ki: Siz kızları, oğullardan daha aşağı saydığınız onlardan bu kadar tiksindiğiniz halde, nasıl olur da Allah'ın kızlardan çocuklar edindiğini söyleyebilirsiniz? Halbuki eğer O'nun çocuğu olması uygun olsaydı, mantıklı olan O'nun en üst derecede, en değerli çocuklardan evlad sahibi olmasıy¬dı.
2) Araplar meleklere ibadet ediyor, Allah'a yaklaşmak için onlar¬dan şefaat taleb ediyorlardı. Çünkü onlar Allah'ın kızlarıydı ve Al¬lah katında şansları daha fazlaydı. Ayrıca bu konu ile ilgili ayetler içerik yönünden çeşitlidir. Bazı ayetlerde meleklerin şefaatçi edinil -dikleri işleniyor. Bazılarında Arapların onlara ibadet ettikleri kay¬dedilmiş fakat ibadetin mahiyeti ve hedefinin belirtilmesine gidil¬memiştir. Yani bu ibadetin köklü bir ibadet mi yoksa şefaat dilen¬me şeklinde bir ibadet mi olduğu belirtilmemiştir. Ayetlerin bu çe¬şitliliği şöyle bir yaklaşımda bulunmamızı kolaylaştırmaktadır: Onlardan bazılarının Meleklere ibadeti Allah ile beraber ortak koş¬ma şeklinde gerçek bir ibadetti. Onlardan bazıları da meleklere şefaat dilenme türünden ibadet ediyor olabilirler. Eğer bu tercih doğ¬ruysa, şefaat dilenme şeklindeki İbadetin daha sonra ortaya çıkmış olması tercihe şayan olabilir. Yani bu ileriye doğru atılmış bir adım kabul edilebilir. Artık onlar Allah'ı en ulu Tanrı olarak görecek, me¬lekler ise ancak vasıtalar ve şefaatçılar olabilecektir. Tabiidir ki, bu şefaat anlayışına sahip olanlar daha çok, aydınlanmış, dünya ile iliş¬ki kurmuş, özellikle de kitaplılarla teması olmuş sınıf arasında yer alacaktır. Bu çeşitlilik aynı zamanda Peygamber toplumu ve asrın-daki, düşünsel farklılıkları da yansıtmaktadır. Buna daha önce ge¬çen bir münasebetle dikkat çekmiştik.
333
3) Arapların melekler hakkındaki inançları atalardan gelmeydi. Daha doğru bir ifade ile yeni ortaya çıkmış değildi. Nitekim (Zuh-ruf ayeti), onların bu inanca yapışmalarının nedeni olarak, daha Ön¬ceden atalarını bu yolda görmüş olmalarım ve onların yolunda git¬meye çalışmalarını göstermektedir.
4) Melekleri Tanrılaştıranlar, ya da onlara ibadet edenlerden bir kısmı Lât, Menat ve Uzza'yı, gökte bulunan meleklerin yeryüzün¬deki birer sembolü ve heykeli olarak sayıyorlardı. Onlara saygı gösterip, kendilerine karşı ibadet görevlerini yapıyorlar ve bu anla¬yışları ile onlara kurbanlar kesiyorlardı. Bunu gösteren Necm Sû¬resi ayetleri, aynı zamanda bu ma'butlarm meleklerle ilgisi olduğu¬na inananların, melekleri şefaatçılar olarak gören sınıf olduğuna işa¬ret etmektedir.
5) Araplar tarafından melekler için somut sembollerin yapıl¬ması da, onların meleklerin maddi olmayan ve görülmeyen varlık¬lar olduğuna inandıklarını gösterir. Onların meleklere inançlarının gaybi ve soyut olduğunu ele verir. Kendi inançlarına göre melekle¬rin babası olarak kabul ettikleri Allah inançları da öyle... Zira on¬lardaki dini gelişme onları bu gaybi ve soyut inançla yetinmeye götürecek seviyede değildi. Onlar bu görülen sembolleri gaybi ve so¬yut inanç ile maddi inanç arasında, bir ara halka olarak görüyorlar¬dı. Bizim tercihimize göre, üç ma'bud dışında özel ve genel somut ma'butları bulunanlar, aynı zamanda Allah'ı en ulu Tanrı olarak ka¬bul ediyorlardı. Onlar da bunu aynı sebepten dolayı yapıyorlardı.
6) Arapların inançları ve dini düşünceleri sırf cansızlarla ve taşlarla sınırlı değildi. En azından bu halde kalmamıştır. Önceki klâ¬sik kitapların ve ravilerin öyle göstermeye çalışmasına ve müslüman-lardan bazı yeni (çağdaş) yazarların da onları izlemeye gayret etme¬sine rağmen (gerçek hiç de sanıldığı gibi değildir).
Anladığımız kadarıyla Arabm melek inancı, Allah'a ortak koşma-sıyla, onları şefaatçi olarak almasıyla ya da onların varlıklarına, Al¬lah ile ilişkilerine inanmasıyla dini açıdan ileriye atılmış bir adım¬dır. Melek inancıyla ilgili birkaç adımın atılmış olması da düşünü¬lebilir: ilk adım meleklerin varlığına inanma, sonra onları tanrılaş¬tırma, sonra Allah'ın kızları olduklarına inanma, onlara bir ortak ya da şefaatçi olarak tapınma şeklinde gelişmiştir. Bu konuda şöyle bir yaklaşımda bulunmak herhalde doğru olur. Arapların inancı, baş¬ta putperestlik ya da sınırlandırılmamış doğal güçlere tapınma ya¬hut her ikisine beraber İnanma biçimindeydi. Öyle ki birincisi ikin-
cismin sembolü durumundaydı. Daha sonra bir adım daha ilerleye¬rek gizli olan rahatsız edici, kötülük kaynağı güçlerin bilincine varıldı. Bunlara cinler adı verildi. Sonra iyilik, güzellik ve acıma güç¬lerinin farkına varıldı. Daha sonra Allah inancı kendisini açığa vurdu. Ya da bu inanç eski Arap uluslarından, onların peygamber-lerinden ya da Ehli Kitap'tan kendilerine geçti. Fakat bu inanç açık ve net değildi. Daha sonra meleklerin uluhiyet, onlara tapın¬ma inancı gelişti. Allah ile aralarında ortaklar ya da şefaatçılar ola¬rak arabulucular halkasını oluşturdu. Böyle bir gelişme gösteren bu inanç somut bir inançtan soyut bir inanca doğru kaydı. Yalnız bu so¬mut ma'butlarda yine de yaygın ve egemen olan nitelikler muhafa¬za edildi. Duada, yönelişte, ibadette, kurban adamada bir Tanrı olarak ya da Tanrı yanında bir şefaatçi olarak onlara saygı gös¬teriliyor ve kutsanıyorlardı. Bunun yanında en ulu Tanrı olarak Al¬lah'ın varlığına, Allah'ın kızları olarak da meleklerin varlığına inanılıyordu. Allah katında meleklerin şanslarının daha fazla ol¬duğuna, zarar ve fayda vermede, alma ve vermede onların da etkisi olduğuna inanılmaktaydı. İslam geldiği zaman, aralarında mede¬nilik, bedevilik, dünya ile ilişkilerinin olup olmamasının getirdiği farklılıklara rağmen Arapların ezici bir çoğunluğu bu inanç mer¬halesinde bulunuyordu.
Saffat ve Zuhruf Sûresi ayetlerinde Araplardan, meleklerin di¬şi ve Allah'ın kızları olduklarını gösteren, inançlarını destekleyen ve doğrulayan bir kitap getirmeleri istenmiştir. Bu soruya bağlı olarak biz de, bu isteğin sırf meydan okuma, küçümseme ve delil¬lerini çürütmeden mi ibaret olduğunu, yoksa bu inancı sahiplenen kimselerin kendilerinin doğru yolda olduklarına, semavi kitapların kendilerini desteklediğine mi inandıklarını sorgulamak istiyoruz. Eğer onların böyle bir zanna dayanmış olmaları doğru ise, o zaman onlar meleklerin şefaat etmesi, Allah katında şans sahibi oluşları türünden bir takım şeyleri Kitaplılardan mı almışlardı? Onlardan iktibas edip kendi zihinlerinde şekillendirmiş ve ayetlerin onların inançlarına işaret ettiği biçimde bir noktaya mı varmışlardı? Bizim tercihimize göre Kitaplılar, Arapların melekler hakkındaki düşün¬celerinin, bilgilerinin ve inançlarının başlıca kaynağını oluşturur¬lar. Muhtemelen Arapların inandıkları, merhametlerini ve yardım¬larını umdukları iyilik, merhamet ve hayır güçlerini melekler ola¬rak adlandırmaları bu kaynağın etkilerinden biriydi. Kitaplıların meleklerle, onların Allah ile, Risaletleriyle ve hizmetleriyle iliş-
kileri hakkındaki bilgilen gerçekten eskiye dayanıyordu. Çünkü bun¬lar Tevrat ve inci] nüshalarında kaydedilen şeylerdi. Al-i İmran Süresindeki bazı ayetlerin belirttiği gibi onları şefaatçılar olarak ka¬bul ediyorlardı:
«Hiç bir insana yakışmaz ki, Allah ona Kitap, hüküm ve peygam¬berlik versin de, sonra fo kalksın) insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kullar olun" desin; fakat "Öğrettiğiniz ve okuduğunuz Kitap gereğin¬ce Rabbaniler (halis kullar) olun" der. Ve size: "Melekleri ve Peygam¬berleri tanrılar edinin" diye de emretmez...» (Al-i imran, 79-80).
Ayetlerin bildirdiğine göre Peygamber ve Kitaplılardan bazısı arasında, peygamberlere ve meleklere saygı gösterilmesi sadedin¬de bir tartışma çıkmıştır. Tartışmada konusu edilen saygı, ibadete yakın bir saygı olarak değerlendirilmiştir. Onları birer Rab ya da kendilerini Rububiyet ve şefaat etmeye daha yakın varlıklar olarak algıladıklarını, onların etkisine inanan birisinin şefaat dilemesi gibi şefaatlarına bağlılık gösterdiklerini dile getirmektedir.
Durum bu olduğuna göre, Arapların, kendi inançlarını Semavî Kitaplar'm desteklemekte olduğunu söylemiş olmaları mümkün¬dür. Çünkü onlar, Kitaplıların bu konuda bir kitaba dayandık¬larına inanıyorlardı. İşte bunun için Kur'an, işaret ettiğimiz şekil¬de, bu iddialarını ispat etmelerini istemiştir.
Aşağıdaki ayetlerde de Arapların melek inancı tasvir edilmek¬tedir:
Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki: "Bize meleklerin indirilmesi ya da Rabbimızi görmemiz gerekmez miydi?" Andolsıın, onlar Jcendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldır¬dılar. (Furkan, 21).
Ayrıca Bkz. (6/7; 11/12; 15/6-7; 25/7; 17/92)
Bu ayetler Arapların meydan okuma ve böbürlenmelerini tasvir etse de, meleklerin onların zihninde ya da en azından onlardan bir grubun zihninde ulu ve olağanüstü bir yeri, bir biçimi olduğunu gös¬termektedir. Onların Peygamber asrında ve toplumunda durumları buydu. Meleklerin varlığına ve Allah ile" ilişkilerine inandıklarını gö¬rüyoruz. Bu nedenle Peygamberden (s.) Peygamberlik iddiasını ve Allah'tan aldığı emirleri, Allah'ın indireceği meleklerle destek¬lemesini, kendilerine görünmesi gereken meleklerle iddiasını pekiş¬tirmesini istiyorlardı. Hicr ayetlerinde birinci istekleri açıkça görül¬mektedir. Çünkü ayetin bildirdiğine göre müşrikler Peygamber'e: Sen
336
Zikr'in -yani Kur'an'm- Allah'tan sana indiğini iddia ediyorsun. Eğer gerçekten doğru söylüyorsan, Allah ile ilişkileri bulunan ve on¬dan tebliğde bulunan melekleri bize getir diyorlardı. İkinci mesele ise, İsra, 12 ve Furkan, 21. ayetlerde açıkça belirtilmiştir.
3. Kur'an'da Meleklerin Değeri:
1 De ki: "Allah'ın izniyle Kur'an'ı, kendinden öncekini doğrulayıcı ve
inananlara yol gösterici ve müjdeci olarak senin kalbine indirdiği için kim Cebrail'e düşman olursa, (Evet) kim Allah'a, meleklerine, Pey¬gamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşman olursa bilsin kİ Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır." (Bakara, 97-98).
2 Sen mü'minlere: "Rabbinizin size meleklerden İndirilmiş üç bin kişiy-
le yardım iletmesi size yetmez mi?" diyordun Evet, sabrederseniz, sakınırsanız, onlar aniden sîze safdirsatar da, (Yine) Rabbiniz nişan¬lı beşbin melekle size yardım eder. (Al-iİmran, 124, 125).
3 De ki: "Ben size, Allah'ın hazineleri yammdadır, demiyorum. Gaybı
da bilmem; size, ben meleğim de demiyorum .. (En'am, 50).
4 Rabbin meleklere vahyetmişti ki: "Şüphesiz ben sizınleyİm, siz iman
edenleri destekleyin, ben de küfre sapanların kalbine amansız bir kor¬ku salacağım Öyleyse vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bü¬tün parmaklarına " (Enfal, 12).
5 Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah'a secde
ederler, onlar büyüklük taslamazlar. Üstlerinden (her an bir azab gön¬dermeğe kadir olan) Rablerinden korkarlar ve emrolunduklan şeyi yaparlar. (Nahl, 49-50)
6 "Biz ancak Rabbinin emnyle ineriz; önümüzde, ardımızda ve bunlar
arasında olan herşey O'nundur. Senin Rabbİn kesinlikle unutkan değildir."20 (Merye, 64).
7 Hiç şüphesiz, Allah ve melekleri peygambere salat etmektedirler. Ey iman
edenler, sîz de ona salat edin ve ona esenlik deliyin. (Ahzab, 56).
8 Melekleri de, arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile teş-
bih ederken görürsün... (Zumer, 75)
9 Arş'ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini teşbih
etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere bağış dilemektedir¬ler: "Rabbimiz, rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatrp-sardın, tevbe edenlere ve senin yoluna tâbi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru." (Mû'mîn, 7).
10 Eğer isteseydik sizden melekler yapardık; sizden sonra dünyada ye-
20 Cumhura göre bunlar meleklerin sözleridir
337
rinize geçerlerdi. (Zuhruf, 60).
11 Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun
yakıtı insanlar ve taşlardır, üzerinde oldukça sert, güçlü melekler var-dır. Allah kendilerine neyi etnretmİşse ona isyan etmezler ve emredil-diklenni yerine getirirler. (Tahrim, 6).
12 Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün, Rahman'ın ken-
dilerine izin verdikleri dışında olanlar, konuşmazlar. (îzin verilen de) doğruyu söyler. (Nebe\ 38).
Ayrıca Bkz. (2/161, 210, 3/18; 4/166, 172, 97; 6/111; 8/50; 16/32-33; 17/94-95; 33/43; 41/30-31; 42/5; 69/17; 70/4)
Meleklere verilen büyük öneme dikkat çekmek amacıyla çoğunu verdiğimiz bu ayetlerde, melekler takdir edilmekte ve onların Allah katındaki yeri vurgulanmaktadır. Öte yandan onlara yapılan ibadet dile getirilmektedir. Arapların sözleri, meydan okuyuşları ve küçüm¬semeleri reddedilmekte, Tanrılar ya da şefaatçılar edinmeleri ile il¬gili zihinlerdeki sakatlık düzeltilmektedir. Onların meleklerin ulu¬luğu, büyüklüğü, yüksek değerleri ve Allah ile ilişkileri konusunda zihinlerinde olanları bu ayetlerden hareketle tesbit etmek mümkün¬dür.
Allah, meleklere düşman olanların düşmanıdır. Onlar, O'nun yanında Arş'mı taşırlar. Etrafını kuşatırlar. Onu övgülerle kutsar, teşbih ederler. Önemli işlerin dışında aşağı inmezler. Allah ile bir¬likte, Peygamber'e (s.) indirilen Kur'an'm doğru olduğuna, doğru bir mesaj taşıdığına tanıklık ederler. Müminlere cihadlarmda destek olur, onları sağlamlaştırırlar. Allah ile birlikte onlara salat ederler. Ölüm anında onları müjde, selam, saygı ve hürmet ile karşılar, on¬ların bağışlanmalarını dilerler. Yanısıra, ölüm anında kâfirlere sert, katı ve acımasız davranırlar. Ahirette de onları aynı şekilde kar¬şılar ve Allah ile birlikte onları lanetlerler. Tüm bunlarla birlikte on¬lar, genel olarak başta ileri gelenleri olmak üzere Allah'a ibadet et¬me ve O'na boyun eğmede asi olmazlar. Hadlerini bilirler. O'nun izin ve rızası olmadan konuşmazlar...
Melekler hakkında yapılan bu açıklamalar, belirttiğimiz gibi, Arapların zihinlerinde onların yüce mertebeleri ve üstün değerleri ile ilgili güçlü, sarsılmaz bir tablonun bulunduğunu ifade eder. Kur'an'da ilk olarak muhatab alman müslüman-kâfır her Arabm an¬ladığı, bildiği sarsılmaz kabul ettiği bir nesneyi belirginleştirmek¬tedir. Hemen farkedilebileceği gibi, kendilerine tapınsaîar ve onlar¬dan şefaat bekleseler de meleklerin müşriklere şefaat etmelerinin
338
imkânsız olduğu da belirtilmektedir. Onların, bu tapınma ve şefaat¬çi kılmaları başlarına gelen bela ve kötülüğe dönüşecektir. Melek¬ler, ne kadar üstün derece sahibi olsalar ve kadirleri ne kadar yücelse de onlar Allah'a boyun eğen kullar olmaktan dışarı çık¬mazlar. O'ndan önce söze girişmezler. O'nun emrine göre hareket ederler. Ancak O'nun razı olduğu kişilere şefaat ederler. Onlar, onun korkusuyla titrerler21. Üstlerinden, Rablerinden korkarlar. Em-redildikleri işleri yaparlar. Bu tür açıklamalar, pek tabii olarak, zihinlerinde meleklerin büyük bir yer kapladığı insanları daha güç¬lü ve sağlam bir biçimde etkiler.
Burada ek bir açıklama olarak ve özellikle Adem ve meleklerin ona secde edişi kıssasının tekrar edilişine dikkat çekmemiz yerin¬de olur. Özellikle Mekkî sûrelerde özel bir ehemmiyet arzeden ayet¬ler şunlardır:
1 Ve (yine) andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret verdik, sonra da
meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Hepsi secde ettiler... (A'raf, 11).
2 Hani Rabb'in meleklere demişti1 "Ben kuru çamurdan, şekillenmiş bal-
çıktan bir beşer yaratacağım. Ona biçim verdiğimde ve onaTuhum-dan üflediğimde hemen ona secde edin". Böylece meleklerin tümü topluca secde etti. (Hicr, 28-30).
3 Hanİ meleklere1 "Adem'e secde edin" demiştik; secde ettiler... (İsra,
61;Kehf, 50).
4 Hani Rabb'm meleklere: "Gerçekten ben, çamurdan bir beşer yarata-
cağım"' demişti. Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim za¬man, onun için hemen secdeye kapanın; meleklerin hepsi topluca sec¬de etti. (Sa'd, 71-73).
Bu tekrarlarda meleklerin Allah'a kulluk yaptıkları pekiştiril-mektedir. Allah'ın emrine bağlılık ve emrin uygulanması için top¬raktan yaratılan Adem'e secde etmeye baş kaldırmamış oldukları vurgulanmaktadır. Burada değinilen konulardan biri de, müşriklerin meleklere yakıştırdıkları uluhiyet ve rububiyet niteliklerinin red¬de dilişidir.
Aşağıda görüldüğü gibi bu kıssa Bakara Sûresi'nde başka bir us-lubla ele alınmıştır:
«Hani Rabbin, Meleklere: "Muhakkak ben, yeryüzünde bir hali¬fe var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz seni övüp-yüceltir ve tak¬dis edip dururken, orada bozgunculuk çıkaracak ve orada kanlar akı-
21 Enbiya, 26-29 ayetler.
339
tacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:} "Şüphesiz, sizin bilmediğinizi ben bilirim" dedi. Ve Adem'e isimlerin hepsini öğret¬ti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüler iseniz, bunları bana isimleriyle haber verin" dedi. Dediler ki: "Sen yücesin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." (Allah "Ey Adem, bun¬ları onlara isimleriyle haber'ver" dedi. O da, bunları isimleriyle haber verince, (Allah) dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını ancak ben bilirim, gizli tuttuklarınızı da açığa vurduk¬larınızı da ben bilirim." Ve meleklere: ''Adem'e secde edin" dedik de, İblis'ten başka, secde ettiler. O ise, dayattı ve kibirlendi, kafirler¬den oldu.» (Bakara, 30-34).
Bu ayetler ve onların içerdiği diyalog, bir taraftan Allah katında meleklerin değerini ortaya koyarken diğer taraftan onların sağlam iradelerini dile getirmektedir. Yanısıra onların, O'na kulluklarını, O'na karşı hadlerini bilişlerini belirtmeyi hedef almaktadır. Az ön¬ce belirttiğimiz gibi, bu husus diğer ayetlerde de hedef alınmıştı.
Burada eklenmesi yerinde olacak bir nokta da ne Bakara Sûre¬si ayetlerinde ne de başka sûrelerde, ve onların hepsinin üslubun¬da Arapların bu kıssayı ilk olarak duyduklarını ifade eden birşey var¬dır. Bu da, ayetlerin onların katında bilinen bir şeyi belirtmeye çalıştığını göstermektedir. Onların Kur'an'da yer alması ve yer yer tekrar edilmesi ibret alma, öğüt verme ve örnek gösterme türünden bir açıklamadır. Bu kuşku etmediğimiz bir vakıadır. Nitekim aynı kıssa, Kur'an'daki ile uyum arzetmese de, Tevrat'ta yer almıştır. Tev¬rat'ın haberleri ve kıssaları Arap çevrelerin, özellikle de birçok vesilelerle ele aldığımız gibi, Peygamber çevresinin yabancı olduğu şeyler değildi.
Şimdi de meleklerin değeri ile alakalı olarak, onlara imanın ge¬reğini ve onların görevlerini ifade eden ayetleri görelim:
1 Asıl iyilik, Allah'a, abiret gününe, meleklere, Kitab'a ve peygamber-
lere iman eden.. (Bakara, 177).
2 Peygamber, kendisine Rabb'inden indirilene iman etti, müminler de.
Tümü, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberine inandı... (Bakara, 285).
3 Kim Allah'ı, meleklerim, kitaplarım, peygamberlerini ve ahiret gününü
inkâr ederse, kuşkusuz derin bir sapıklıkla sapılmıştır. (Nisa, 136).
4 Gök gürültüsü O'nu hamd ile, melekler de O'na olan korkularından tes-
340
bih ederler. (Ra'd, 13)
5 Hak olmaksızın biz melekleri indirmeyiz. . (Hicr, 8)
6 ...Biz de ruhumuzu (Cebrail'i) ona (Meryem'e) gönderdik. Ona düz-
gün bir insan şeklînde göründü. (Meryem) dedi ki- "Ben senden Rah-man'a sığınırım, eğer korkuyorsan." (Cebrail): "Ben sadece Rabb'inin elçisiyim, sana tertemiz bir erkek çocuğu hediye edeyim diye (geldim)" dedi. (Meryem, 17-19)
7 Bizim elçilerimiz İbrahim'e bir müjde ile geldikleri zaman, dediler ki:
"Gerçek şu ki, biz bu ülkenin halkını yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı zalim oldular." Dedi ki- "Onun İçinde Lut da vardır." Dediler ki: "Onun içinde kimin olduğunu biz daha iyi bilmekteyiz. Kendi ka¬rısı dışında, onu da, ailesini de muhakkak kurtaracağız. O arkada ka¬lacak olanlardandır." Elçilerimiz Lut'a geldikleri zaman, o bunlar dolayısıyla kötüleşti ve bunlar dolayısıyla kolu (İçi) daraldı Dedi¬ler ki: "Korkuya düşme ve hüzne kapılma. Karın dışında, seni de, ai¬leni de muhakkak kurtaracağız. O ise, arkada kalacak olanlardandır. Şüphesiz biz, fasıklıkyapmalarından dolayı, bu ülke halkının üstüne gökten bir azab indireceğiz." (Ankebut, 31-34).
8 Allah bir insanla konuşmaz Ancak vahiyle yahut perde arkasından ko-
nuşur; yahut bir elçi gönderip izniyle dilediğini vahyeder. (Şura, 51)
9 Yoksa onlar, bizim, sır tuttuklarım ve aralarındaki fısıldaşmalarmı işit-
mediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (her şeyi) yazıyorlar. (Zuhruf, 80).
10 ...Her nefis, yanında bir sürücü ve şahid ile gelmiştir. (Kâf, 21).
11 Hiç tartışmasız o (Kur'an), üstün, onur sahibi olan bir elçinin gerçek-
ten (Allah'tan getirdiği) sözüdür; (Bu elçi) Güç sahibidir; arşın sa¬hibi katında şereflidir. Ona itaat edilir, sonra güvenilir. Sizin sahi¬biniz cinlenmiş değildir. Andolsım o, onu apaçık bir ufukta görmüş¬tür. (Tekvir, 19-23).
Ayrıca Bkz. (3/42, 39, 45; 39/71, 73; 50/18, 53/5-14; 74/31; 82/9-12) Bu konunun ayetleri arasında değerlendirilmesi gereken ayet¬lerin bir kısmı, daha önceki konularla da ilgili olduklarından oralar¬da nakledilmişti. Özellikle Bakara, 97-98; AJ-i Imran, 18,124-125; Nisa, 166,172; En'am, 158; Enfal, 12. 50; Nahl, 28, 32-33, 49-50; Mer¬yem, 64; Ahzab, 56, 43; Zümer, 75; Mü'min, 6; Fussilet, 30-31; Tah-rim, 6; Hakka, 17; Enbiya, 26-29. ayetleri bu konuyla da ilişkilidir. Bütün bu ayetler meleklere iman etme inancını yerleştirmeyi, on¬ları inkâr edenleri kâfir saymayı, onların Allah için yerine getirdik¬leri hizmetleri (Allah'ın mesajlarını ve müjdelerini peygamberlere ulaştırmalarını, yerin ve göğün muhteşem varlıkları içinde O'nun
341
emirlerini uygulamalarını, Cennet ve Cehennem'e koruyuculuk yapmalarını, durumlarına göre insanları oraya yerleştirmelerini, in¬sanların eylemlerini gözetleme ve onları kaydetmelerini vs. dile getirmektedir. Ayrıca daha önceden değindiğimiz gibi bu bölümde naklettiğimiz ayetler de Arapların melek inancına ve keyfiyetine ışık tutmakta ve sakat inançlarını düzeltmektedir. Geçen konularda işaret ettiğimiz gibi, Araplar meleklerin varlığına, Allah ile iliş¬kilerine, Allah katındaki derecelerine, O'nun emriyle evrenin işlerini düzenleme görevini yerine getirdiklerine inanıyorlardı; bununla birlikte, onların Allah'ın kızları oldukları inancına saplanmış, ibadette onları Allah'a ortak koşmuş ve onların kendilerine fayda ve zarar verebileceğine inanmışlardı.
342
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır