Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. November 2012, 04:45 AM   #25
sevginur
Uzman Üye
 
sevginur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 300
Tesekkür: 477
198 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
sevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud of
Standart

13. İNSANI İNSAN YAPAN ÖZELLİKLER


(KALP - İŞİTME – GÖRME)

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Yarattığı her şeyi güzel yaratan odur. İnsanı yaratmaya sulanmış topraktan (tîn) başlamıştır.

Sonra onun soyunu süzülmüş bir özden, dayanıksız bir sudan yaratmıştır.

Sonra onu düzenli bir şekle sokmuş ve içine ruhundan üflemiştir. Sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etmiştir. Ne kadar az şükrediyorsunuz!”
(Secde 32/7-9)

İnsan genellikle, düşünen veya konuşan canlı diye tarif edilir. Buna bağlı olarak akıl, insan ile hayvanı ayıran en önemli varlık sayılır. Halbuki Kur’ân’da kuşların ve karıncaların konuşmalarına ve akıllarını kullanarak yaptıkları değerlendirmelere yer verilir. Yukarıdaki âyetler, insanı diğer canlılardan ayıran temel farkın, kulaklar, gözler ve gönüllerde aranması gerektiğini bildirir.

Karıncalar ve kuşlarla ilgili âyetler şunlardır:


“Süleyman
için cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular toplandı. Düzenli bir halde idiler.
Karınca
deresine kadar geldiler. Bir karınca şöyle dedi: “Karıncalar, yuvalarınıza girin! Süleyman ve askerleri sakın sizi ezmesin! Onlar farkına varmazlar.”

“Süleyman
dişleri gözükecek şekilde gülümsedi. “Rabbim!” dedi. “Beni bana bırakma ki ettiğin iyiliğin kıymetini bileyim. Anama, babama ettiklerinin de. Senin isteğine uygun iş yapayım.
Beni, ikramınla, iyi kulların arasına kat.”

Süleyman
kuşlar ordusunu teftiş etti. Sonra şöyle dedi:Ne oldu, neden Hüdhüd’ü (çavuş kuşunu) göremiyorum. Yoksa kayıplara mı karıştı?

Ne olursa olsun ona ağır bir ceza
vereceğim, ya da onu keseceğim. Bana apaçık bir kanıt getirirse başka!”
Fazla beklemedi. (Hüdhüd çıka geldi.) Dedi ki; “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sana Seba’dan doğru bir haber getirdim.


Orada hükümdarlık yapan bir kadın gördüm. Her şeyi var, bir de koskoca tahtı.

Baktım ki, hem o, hem toplumu, Allah
’ı bırakmış güneşe secde ediyorlar. Şeytan yaptıkları kötülükleri onlara güzel göstermiş, onları yoldan çıkarmış; doğruyu göremiyorlar.

Allah
’a secde etseler ya! Yerlerin ve göklerin bütün gizlilerini açığa çıkaran, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilen odur.
Allah
... Ondan başka tanrı yoktur. O büyük arşın sahibidir.”
Süleyman
dedi ki: “Bakacağız, doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancının teki misin?

Şu mektubumu götür, onlara at. Sonra biraz kenara çekil. Bak bakalım ne diyecekler.”

Kraliçe
. dedi ki: “Ey ileri gelenler! Bakın, bana değerli bir mektup atıldı;
Süleyman tarafından
.. Bismillahirrahmanirrahim” diye başlıyor,

“Bana karşı çıkmayın. Gelin teslim olun.” diyor.

Dedi ki: Ey ileri gelenler! Bu işte bana doğru bir çözüm getirin. Sizlerle görüşmeden bir işi kesip atamam.”

(Neml 27/17-32)

Bu âyetlerde, kuşun ve karıncanın akıllıca yaptıkları konuşmalar ve değerlendirmeler vardır. Bütün âyetler incelenince insanı hayvandan ayıran temel farkın akıl olmadığı anlaşılır. İlgili âyetlerden biri şudur:

“Cinlerden ve insanlardan bir çoğunu gerçekten Cehennem için yaratmış olduk. Onların da kalpleri vardır, onunla kavramazlar. Onların da gözleri vardır, onlarla görmezler. Onların da kulakları vardır, onlarla işitmezler. Onlar; en’âm (koyun, sığır
ve deve) gibidirler; hayır, daha da düşüktürler. Gafiller işte onlardır.”(A’raf 7/179)

Karşılaştırmanın bütün hayvan çeşitleriyle değil de en’âm denen koyun, sığır ve deveyle yapılması ve görmezlik edip kâfir olanların daha düşük durumda olduklarının bildirilmesi önemlidir. En’âm’dan düşüğü kargadır. Bu gibi insanlar, esasen kargaya benzetilmişlerdir.

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Kâfirlik edip gerçekleri görmezlikten gelenler, kavramadığı sese karşı öten karga gibidirler; kavradığı sadece bağırtı ve çağırtıdır
[1]. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar akıllarını kullanmazlar.” (Bakara 2/171)

En’âmın da kalbi vardır ama kanı vücuda pompalama dışında bir iş yapmaz. İnsanın kalbi, aynı zamanda bir karar organı, vücudun ana kumanda merkezidir. Akıl, doğruları tespit eder. Kalp, menfaatlerin, beklentilerin ve özentilerin etkisiyle onları ya kabul veya reddeder. Akıl, kalbin yanında bir danışman gibidir.

Kalp, akla uygun karar vermeyince onu kullanmamış olur. İmanın, kalp
ile tasdik şartına bağlanması bunu gösterir. Yoksa peygamberlerin söylediklerinin doğru olduğunu hiçbir akıl inkar edemez. Kur’ân’ın sürekli akla vurgu yapması bundandır. Nitekim Firavun, Musa’nın elçiliğini kabul etmemişti ama aklı, onun Allah’ın elçisi ol*duğundan emindi.

İlgili âyetler şöyledir:


“Belgelerimiz bütün açıklığı ile onlara gelince: “Bunlar apaçık büyüdür” dediler.

Onları, içten kanasıya, anlamışken zalim*likten ve büyüklük taslamadan dolayı, onlara karşı inkarcılık yaptılar”.
(Neml 27/13-14)

Cehennemlikleri anlatan aşağıdaki âyetler, onların bu suçu, bile bile işlediklerini gösterir.

“Rablerini görmezlikten gelip kâfir olanlara Cehennem azabı vardır. Ne kötü hale düşmedir o!

İçine atılınca homurtusunu işitirler. O, kaynıyor olacaktır.

Öfkeden sanki çatlayacak gibi olur. Her bir bölük içine atıldı mı cehennem bekçileri sorarlar: “Size bir uyarıcı gelmedi mi?”


“Evet” derler, bize uyarıcı geldi; ama biz yalana sarıldık. Allah
hiç bir şey indirmiş değildir, siz büyük bir sapkınlık içindesiniz” dedik.
Şöyle devam ederler: “Keşke onu dinlemiş olsaydık, ya da aklımızı çalıştırsaydık şimdi bu kızgın ateşe arkadaş olanlar arasında olmazdık.”

Suçlarını itiraf ettiler. Def olsunlar, o kızgın ateşe arkadaş olanlar!”
(Mülk 67/6-11)

En’âmda göz vardır, ama basiret yoktur. Âyetler basirete vurgu yapar. Basiret, baktığı şeyi kavramadır. Eğer en’âm yani koyun sığır ve deve, elinde bıçakla gelen kişinin kendini keseceğini kavrasaydı neler olurdu? Yanındaki ineğin kesildiğini gören bir boğa, hiçbir şey olmamış gibi otlamaya devam eder miydi? Ama insanlar, bir katilin elini kolunu sallayarak dolaşmasına razı olmazlar.

İşitme, duyduğu sesleri sınıflandırıp anlamını kavramadır. En’âmda bu da yoktur.
Yukarıda ana karıncanın uyarısı ve hüdhüd kuşunun değerlendirmesi, onların insan gibi işitme ve basiret sahibi olduklarını gösterir. Ama onlarda hayatlarına yön çizecek karar merkezi durumundaki kalp yoktur. Bu açıdan en’âm ile aynı konumdadırlar.

İnsan farklıdır; o, duyularıyla elde ettiği bilgilere göre hayatına yön verir. Önünde iki yol vardır; ya doğrulara uyacak, ya da doğruları kendine uyduracaktır. Eğer bir düşünce ve anlayışa esir olmuşsa hür karar veremez. Evrensel doğruların yerini kendi doğruları veya bağlı olduğu cemaatin doğruları alır. Asıl körlük ve sağırlık budur.

Allah
Teâlâ şöyle buyurur:

“Onlar yeryüzünde hiç gezip dolaşmadılar mı ki kalpleri olsun, onunla düşünsünler; ya da kulakları olsun, onunla duysunlar. Aslında kör olan gözler değildir. Kör olan, göğüslerdeki kalplerdir.”
(Hac 22/46)

Gözler ve kulaklar kalbin danışmanıdır. Göz doğruları görür, kulak doğruları işitir ama, kalp bunları dikkate almayabilir. O zaman görmenin ve iştimenin bir faydası olmaz. Hatta kalp, doğruları görmeye ve işitmeye tahammül edemez hale de gelebilir. Asıl vurgunun, işitmeye ve görmeye değil kalbe yapılması ve imanın kalp ile tasdik olması bundandır.

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Eski halkının çekilmesinden sonra o toprağa yerleşenler için şu gerçek belli olmadı mı? Eğer istesek günahlarına karşılık onları da çarpardık. Ama kalpleri üstünde yeni bir tabiat oluştururuz, artık işitmezler.”
(A’raf 7/100)
__________________
De ki: “Ey kâfirler!
Ben sizin taptıklarınıza tapmam/ Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam.
Siz de benim taptığıma tapıcı değilsiniz/ Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız.
Ve ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim/ Ben asla sizin yapmış olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz/ Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz.
Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir.”
Kâfirûn Sûresi
sevginur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla