Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10. October 2008, 10:08 PM   #3
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart

Peki çocuklar bu anlatım biçimlerinden Allah’ı olduğu gibi veya
soyut bir varlık olarak algılayıp kavrayabilmekte midirler? Elbette ki
küçük yaşlardaki çocukların bunu anlaması veya kavraması mümkün
değildir. Ancak bu tür ifade ve tanımlamaları duya duya zamanla
Allah’ın varlığını ama görünmezliğini kabul edip, benimseyebilmektedirler.

Onların, Allah’ın görülmeyen varlığını kabul etmelerinde,
havanın görünmezliği benzetmesinde olduğu gibi, meselâ; aklın
görünmezliği, çaydaki şekerin, sütteki yağın…vb.nin görünmezliği
gibi başka bazı benzetmelerle ilişkilendirilmesi de önemli rol oynamaktadır.
İşte bu ve benzeri açıklamalarla Müslüman çocukları 9
yaşlarına geldiklerinde Allah’ın mevcudiyeti konusunda daha sağlıklı
ve aslına uygun bir fikir ve inanç sahibi olabilmektedirler.

Hıristiyan veya Budizm gibi diğer bazı din mensubu insanların
çocuklarına yaptırdıkları “Tanrı” öğretisi ise, Müslümanlardan farklıdır.


Söz konusu din mensupları çocuklarını kiliseye veya mabetlerine
götürdüklerinde karşılarına, ağaçtan, taştan, mumdan veya çeşitli
madenlerden insan eliyle yapılmış bir cismi -çarmıha gerilmiş İsa
veya oturur vaziyetteki Buda heykelini- koymakta ve onu “tanrı” olarak
takdim etmektedirler. Üstelik Hıristiyanlar kilisede çocuklarına
“tanrı” diye takdim ettikleri çarmıha gerilmiş vaziyetteki heykeli “Allah’ın
oğlu(!)” olarak da nitelemektedirler. Bundan dolayı, her kiliseye
veya mabede gidişinde karşısında tanrı olarak somut bir varlığı gören
çocuklar, “tanrı olarak” gözle görülemeyen (soyut) bir varlık arayışına
girme ihtiyacı hissetmemektedir.
Öyle ki, son çocukluk döneminin
sonuna kadar -başka bazı şeyleri cisimden soyutlayarak düşünmeye
çalışsa bile- Tanrının görünmezliğini düşünmeye veya O’nu öyle tasavvur
etmeye ihtiyaç hissetmemektedir.


-10. yaş çocuklarında

9. yaş çocuklarının gösterdiği gelişim basamaklarından hareketle
10. yaş çocuklarının artık yeterince soyut düşünme aşamasına
geldiklerini söyleyebiliriz. Dolayısıyla Allah tasavvurları bir evvelki
yaş grubuna göre daha netleşmiş olmalıdır. Bu yaş grubundaki çocukların

Allah hakkındaki görüş ve tasavvurlarına bir göz attığımızda
kızlarda şöyle bir durumla karşılaşmaktayız:

“Allah çok büyük ve çok iyidir.” “Allah’ı görmediğim için bilemiyorum.”
“Allah bir kuldur bizi yaratan O’dur. Allah görünmeyen bir
kuldur.” “Allah’ın ağzı, burnu, gözü, kulağı, yüzü yoktur. Allah iyiliği,
doğruluğu ve kullarını seven bir yaratıcıdır.” “Allah büyüktür, insanları
yaratandır, yaşlı birilerine benzer.” “Allah asla insan gibi değildir,
kimseye benzemez. Ama kesinlikle âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah
çok büyük, çok merhametli, çok güzel biridir.” “Allah, yarattıklarının
hiçbirine benzemez.” “Allah, insanlara kitap ve peygamber gönderen
bir büyüktür.” “Biliyorum, Allah iyi birisidir.” “Allah kalbimizde. Allah
bizim okula gelmedi. Biz O’nunla tanışmadık, okulda bunları görmedik.”
“Allah doğmamıştır. Allah’ın çocuğu yoktur. Allah “baba” değildir.
Allah’ın annesi ve babası yoktur. Allah her şeyi bilir, Allah’tan başka
kimse bilmez.”


Buna karşılık erkek çocuklarının görüşleri ise şöyledir:

“Allah iyidir, kullarını seven birisidir, yuvarlak, ay gibi bir şeydir.”
“Ruh gibi bir şey, biz O’na inanır güveniriz.” “Kimse bilmiyor ki,
kimse görmedi ki…” “Allah hiçbir canlıya benzemez, Allah’tan daha
büyük kimse yoktur, herkesi yaratmıştır.” “Nûrânî yapıda, bambaşka
bir şeydir.” “Bu konuda konuşmak doğru olmayabilir. Ama bence Allah
çok güzel ve çok bağışlayan, herkesi affeden birisidir.” “Biliyorum,
ölene kadar görülmediğini biliyorum.” “Biliyorum. Allah, yaratan, bizlerin
iyiliğini düşünen, görmediğimiz, duymadığımız büyük biri. Hiç
kimseye benzemez.”


Verdikleri cevaplardan da anlaşılacağı gibi; kız olsun erkek olsun
bütün çocuklar Allah’ı: “Çok büyük, çok iyi ve çok merhametli,
göremedikleri veya görülemeyen, ağzı, burnu, gözü, kulağı, yüzü olmayan
ve asla insan olmayan ve kimseye benzemeyen, kullarını seven,
kalbimizde yer eden, doğmamış ve çocuğu olmayan ve “baba”
olmayan, annesi babası da olmayan, nûrânî yapıda, ruh gibi ve her
şeyi bilen…” bir varlık olarak nitelemektedirler. Kızlardan birinin:
“Allah bir kuldur, bizi yaratan O’dur. Allah görünmeyen bir kuldur”
şeklindeki ifadesinden kendisinin “kul” kavramının anlamını tam
kavrayamadığı veya Allah için kullanabileceği başka bir kelime bulamadığı
için bu ifadeyi kullandığını tahmin ediyoruz.

Yine kızlardan birinin; “Allah bizim okula gelmedi. Biz O’nunla
tanışmadık, okulda bunları görmedik,” ifadesi anlamlıdır. Bu ifadeyi;
“sıradan ve çocukça bir açıklama veya cevap” olarak değerlendirmek
mümkündür. Fakat aynı zamanda bu ifadeyi; “çocuk bir eksikliğe
vurgu yapıp, bir ihtiyacı dile getirmektedir” şeklinde de yorumlayabiliriz.
Zira bu yaş çocukları henüz Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersi
ile tanışmamışlardır. Bazılarının ailelerinde de Allah ve dinî konular
konuşulmuyorsa, bu takdirde çocuğun kendi iç dünyasında bir eksiklik
hissetmesi doğaldır. Onun için, bir taraftan aileleri bilgilendirip,
bilinçlendirme faaliyetleri yürütülürken, diğer taraftan da Din
Kültürü ve Ahlâk Bilgisi derslerini daha alt sınıflardan (1. sınıftan)
başlatmanın gereği ortaya çıkmaktadır.

Bazı eğitimciler 10. yaş dönemini “gelişim döneminin altın çağı”
olarak nitelerler.Gerçekten de bu yaş dönemi çocukları artık 9.
yaşına göre daha olgunlaşmış ve “orta çocukluk dönemi” olarak ifade
edilen erginlik öncesi çağa geçiş aşamasına gelmişlerdir. Tavır ve
davranışları biraz daha istikrar kazanmıştır. Dinî inanç konusunda
da daha kesin inanç sahibi olmuşlardır. Herhangi bir kuşku duymadan
Allah’ın varlığına ve birliğine inanmaktadırlar. Gerek aile büyükleri
ve gerekse öğretmenler bu yaş dönemindeki çocuklarla daha rahat
diyalog kurabilirler. Dinî ve ahlâkî konuları anlatmada ve bu
anlamda onlara bilgi kazandırmada fazla güçlük çekilmez.


3. İlköğretim Çağı (11-14 Yaş) Çocuklarının Dinî Duygu Gelişimi
ve Allah Tasavvurları


Araştırmamız her ne kadar 4-10 yaş grubu çocuklarının görüşleri
ile sınırlı ise de, gerek bu araştırma ile yapabildiğimiz tespitler ve gelişim
basamaklarını dikkate alarak ve gerekse başka bazı araştırmacıların
tespitlerinden hareketle son çocukluk döneminin (ilköğretim çağının)
sonu olan 13-14 yaşlarına kadar çocukların Allah hakkındaki düşünce
ve tasavvurları ile dinî duygu ve düşünce bakımından gelişimleri hakkında
da kısa bazı açıklamalar yapmak istiyoruz.

11. yaştan itibaren çocuklar artık Allah’ın görünmez bir varlık olduğunu
iyice anlama ve kavramaları kadar O’nun varlığı ve birliği konusunda
da tereddütsüz ve kesin bir inanca ulaşmış olmaktadırlar
.

Onlara göre Allah vardır ve birdir. Allah insanlar tarafından görünmez
ama O herkesi görür ve gözetler. Allah güçlü ve kuvvetlidir, fakat O’nun
gücü ve kudreti insanlarınki ile mukayese dahi edilemez. O’nun belli bir
şekli yoktur. Her şeyi ve herkesi kuşatır. Allah’ın bilgisi dışında her
hangi bir şey olamaz.

Çocukların yetiştikleri ve içinde yaşadıkları kültürel, sosyal ve dinî
çevreye göre Allah tasavvurlarında ve dinî duygu ve düşünce bakımından
gelişimlerinde bazı farklılıklar olabilmektedir. Yetiştikleri çevre,
sosyal, kültürel ve dinî yönden yeterince gelişmişse, şüphesiz ki önceki
yaş dönemlerinde olduğu gibi bu yaş dönemlerinde de çocuklar bütün
bunlardan olumlu yönde etkilenmektedirler. Hem inançları pekişmiş ve
hem de dinî duygu ve düşünce bakımından yeterince gelişmiş olmaktadırlar.

Aksine bir ortamda ve çevrede yetişmiş olanlarda ise, dinî duygu
ve düşünce gelişimi daha yavaş seyretmektedir. Bu durum, özellikle
şehir merkezleri ile köylerde yaşayan aile çocuklarında açık bir şekilde
görülebilir. Köylerde doğayla baş başa yaşayan çocukların Allah inancı
belki daha güçlüdür. Ancak, dil gelişimi ve sosyo-kültürel ortam, şehir
çocuklarına oranla daha az ve geride olduğu için dinî duygu ve düşünce
bakımından kendilerini yeterince ifade edememektedirler.

Ancak, şunu da belirtelim ki; bu yaş dönemine kadar dinî inançlar
ve bunlarla ilgili konuları öğrenme imkânını bulamamış çocukların
kendilerinde öğrenme isteği olsa bile, bunun yeterince gelişememiş veya
geliştirilememiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu bize, dinî istek yönünden
açılmış çocukların yanında, henüz gereği kadar uyanmamış, yani içlerinde
dini henüz yeterince yaşamamış çocukların da varlığını göstermektedir.
Ancak bu çocukların inanma istekleri, bir ihtiyaç olarak kendisini
hissettirmektedir. Bu ihtiyacını karşılayamayan çocuk, inancı
azalmadan doyum yolları aramaktadır. Eğer o bunu doğrudan karşılayamıyorsa,
dolaylı yollarla sağlamaya çalışmaktadır. Bu da, duruma
göre çocuğun inancını “sahte inanca” dönüştürebilmektedir. Böylece
dinî isteklerin yerini “sahte istekler” alabilmektedir ki, çocuğun inanç
dünyası için bu durum son derecede sıkıntı verici ve tehlikeli olabilir.

Aslına bakılırsa, insan benliğinde yaratılışı itibariyle (fıtratında)
doğruları kabul etme özelliği mevcuttur ve kendiliğinden Allah’ı bulup,
kavrayabilecek güce sahiptir.

Bir başka şekilde ifade edersek;

Allah, insan fıtratına kendisini araştırıp bulma, ibadet etme ve hak
ve gerçek olan dini benimseme duygu ve yeteneği vermiştir.
İnsanlar
tek başına da yaşasalar, inançsız veya putperest bir toplumda da
yaşasalar belli bir yaşa gelip akıllarını kullandıkları takdirde Allah’ın
varlığını ve birliğini anlayıp kavrayabilecek ve benimseyebilecek yetenekte
yaratılmışlardır. Buna en güzel örnek olarak; Kur’an-ı Kerim’de
anlatılan Hz. İbrahim’in kendi kendisine düşünerek Allah’ı
bulma olayı gösterilebilir.

Burada akla gelebilecek muhtemel bir soruyu sorup, cevabını
da vermek istiyoruz.

Denilebilir ki; “Hz. İbrahim sonradan Peygamber
olacaktı, onun için Allah onu özel olarak ve bu şekilde yönlendirmiş
olamaz mı?..”
Makul bir soru… Ancak bu konuda peygamber olmayacak
insanlardan da uygun örnekler bulmamız mümkündür. Şöyle
ki: yapılan tespite göre, insanlardan uzak ve babasından başka herhangi
bir insanı görüp tanımadan bir çiftlik evinde yaşayan ve üstelik
kendisine Allah hakkında hiçbir bilgi verilmeyen çocuk da kendi
kendisine bir Yüce Yaratıcı fikrine ulaşmıştır.


Öyle ise diyebiliriz ki; çocuklar hangi anne ve babadan, kız veya
erkek olarak her ne zaman dünyaya gelirse gelsin, onların her
birinin fıtratında din duygusu mevcuttur. Kaynağı ise, İlâhî’dir.
Çünkü
Yüce Yaratıcı, yarattığı her kulunun iç dünyasına aynı duyguyu
yerleştirmektedir. Zamanı gelince de bu duygular diğer duygulara
paralel olarak kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Hele dinî bakımdan
sorumluluk çağına yaklaştıkça bu duygu ve düşünce kendiliğinden
ve daha belirgin bir şekilde kendisini hissettirir. Şayet kişide böyle
bir duygu gelişimi söz konusu olmazsa, zaten Yüce Yaratıcı onu sorumlu
tutmaz.

Konumuz açısından 11-14. yaş dönemine gelmiş kız ve erkek çocuklarının
karşılaştırılması halinde ise; kızların yaratılışlarındaki duygusallıklarına paralel
olarak dinî duygu, düşünce ve Allah’a inanma
bakımından -az da olsa- daha önde fakat kararsız oldukları söylenebilir.
Namaz kılma, oruç tutma gibi ibadet etme istekleri bakımından
da bu yaş dönemi kızlarının önceki yaşlara oranla daha belirgin bir davranış
sergiledikleri görülmektedir.

Her ne kadar bu yaş dönemi çocuklarının Allah hakkındaki düşünce
ve tasavvurları böyle devam etmekle birlikte, ilköğretim okullarının
sonu ile lise yıllarının başlarında (14-15 yaş civarında) bir başka
deyimle çocukluktan gençliğe geçiş aşamasında kuşku dönemi başlar.
Bazıları çevreden duyduğu birtakım yalan-yanlış veya kendilerini şüphelendirici
sözlerden hareketle Allah’ın varlığı konusunda kuşkuya düşebilirler.
Bu tür duygularını kimileri içten içe yaşarken, kimileri dışa
yansıtabilir.

14-15 yaşları, dönem olarak bu araştırmamızın dışında
kaldığı için konuyu fazlaca irdelemeyeceğiz. Ancak sadece şunu söylememiz
mümkündür: Böylesine bir kuşku dönemi vardır, fakat geçicidir.
Su, geçici olarak ve yeniden durulmak üzere bulanmıştır. Bir müddet
sonra bu tür kuşkular, -kendilerine verilecek sağlıklı bir din eğitimi ve
öğretimi sayesinde- kesin ve tereddütsüz imana dönüşecektir.


Özetle; okul öncesi ve ilköğretim çağı çocuklarının dinî duygu ve
düşünce gelişimleri ile Allah tasavvurları, yaşlarına, cinsiyetlerine ve
yetiştikleri sosyo-kültürel ortam ve dinî çevre şartlarına uygun ve paralel
olarak seyretmektedir diyebiliriz. Bu dönem çocuklarının Allah’ı; besleyen,
büyüten ve özlemini duyduğu isteklerini yerine getiren, dileklerini
kabul eden, zorluklardan ve tehlikelerden kurtaran güvenilir bir sığınak
ve dayanak olarak kabul ettiklerini de söyleyebiliriz. O’na duâ edilip,
namaz kılınıp, oruç tutulduğu takdirde, isteklerinin daha çok yerine
getirileceğine inanırlar.

Konu Barış tarafından (10. October 2008 Saat 10:29 PM ) değiştirilmiştir.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Derin Düşünce (17. June 2011)