Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. August 2009, 02:41 PM   #7
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Rabbimiz hiçbir insana, hatta vahşi, gözü dönmüş müşriklere bile kaba davranılmasını uygun görmemiştir:
Rabbinin yoluna hikmetle [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerle] ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayette olanları da en iyi bilendir.
Ve eğer ceza verecek olursanız da sizin cezalandırıldığınızın misli ile ceza verin. Ve eğer sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır. (Nahl/125, 126)
İşte sen [o zaman], sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları bağışla, onlar için mağfiret dile. İşlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et. Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri sever. (Al-i Imran/159)
Ve Biz onda [Tevrat’ta] onlara, Zata zat, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş yazdık. Yaralara kısas vardır. Bununla beraber kim kısas hakkını bağışlarsa, bu kendisi için keffaret olur. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. (Maide/45)
Ve bir kötülüğün cezası, onun gibi bir kötülüktür. Ama kim affeder ve düzeltirse artık onun ücreti Allah’a aittir. Şüphesiz ki O, zalimleri sevmez. (Şura/40)
Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar [daki hakların] dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Al-i Imran/134)
Ve o kimseler [Rahman’ın kulları], yalan yere tanıklık etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman saygınca geçerler. (Furkan/72)
Ey iman etmiş olan kimseler! Şüphesiz eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. O nedenle, onlardan sakının. Ve eğer affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hoş görür ve bağışlarsanız … Bilin ki şüphesiz Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir. (Teğabün/14)
Ve sizden fazlalık ve genişlik sahibi kimseler akrabaya, miskinlere, Allah yolunda göç edenlere vermemekten geri dursunlar; bağışlasınlar, hoş görsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah Gafur’dur, Rahîm’dir. (Nur/22)
De ki:"her ne kadar pisliğin çokluğu hoşunuza gitse de, pis olan şeyle temiz olan şey bir olmaz.” Ey selim akıl sahipleri! Kurtulmanız için Allah’a takvalı davranın. (Maide/100)
99, 100 - Nihayet onlardan birine ölüm geldiğinde, "Rabbim, terk ettiğim şeylerde salihi işlemem için beni geri döndür” dedi. Hayır… Hayır… Bu, şüphesiz onun söylediği bir sözdür. Onların tekrar diriltilecekleri güne kadar onların arkalarında bir engel vardır.
101- Artık Sûr’a üflendiği zaman, işte o gün aralarında soy sop ilişkisi yoktur. İstekleşemezler de [kimse kimseden bir şey isteyemez].
102- Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte bunlar asıl kurtuluşa erenlerdir.
103- Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; cehennemde sürekli kalıcıdırlar.
104- Orada onlar, dişleri sırıtır halde iken ateş yüzlerini yalar.
105- Benim ayetlerim size okunmadı mı? Siz de onları yalanlıyor muydunuz?
106, 107- Dediler ki: “Rabbimiz! Azgınlığımız bizi yendi ve biz, bir sapıklar topluluğu olduk. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha aynısını yaparsak işte o zaman gerçekten biz zalimleriz.”
108- O [Allah], dedi ki: “Sinin oraya! Bana konuşmayın da.
109 – Şüphesiz Benim kullarımdan bir gurup: "Rabbimiz! Biz iman ettik; artık bizi bağışla, bize merhamet et, sen, merhametlilerin en iyisisin" diyorlardı.
110 - İşte siz onları alaya aldınız; sonunda da onlar, size benim zikrimi/ öğüdümü unutturdu/ terk ettirdi. Ve siz onlara gülüyordunuz.
111 – Şüphesiz ki bugün Ben onlara, sabrettiklerine karşılık verdim; onlar, kazançlı çıkanların ta kendileridir.
Bu ayet gurubunda, aklını kullanmayan, inatçı, müşriklerin ölüm anları, mahşere çıkmaları ve mahşerdeki rezillikleri canlandırılmaktadır. Ölüm anında tüm yaptıkları gözlerinin önüne gelmiş ve her şeyi anlamışlardır. Dönüş için çare aramaktadırlar. Ne var ki, geri dönüş yoktur. Hiçbir kimseden hayır görecek bir durumda da değildirler. Orada adalet terazisi kurulmuş, terazisi ağır basan kendisini kurtarmış, hafif çekenler ise kendilerine yazık etmişlerdir. Onlar cehennemde sürekli kalacaklardır.
Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak “Tadın bakalım kızgın ateşin azabını- diye onları vefat ettirirken bir görseydin.”
İşte bu, sizin kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz şeyler sebebiyledir. Ve şüphesiz Allah, kullara hiçbir şekilde zulmeden biri değildir. (Enfal/50, 51)
O gün müşrikler “Rabbimiz! Azgınlığımız bizi yendi ve biz, bir sapıklar topluluğu olduk. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha aynısını yaparsak işte o zaman gerçekten biz zalimleriz” diye yalvaracaklar fakat yakarışlarına “Sinin oraya! Bana konuşmayın da!” diye azarla karşılık göreceklerdir.
Suçluları, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de salih bir amel işleyelim, biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz.” derlerken bir görsen! (Secde/12)
Ve Allah’a karşı yalan uydurandan veya ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Hiç şüphe yok ki bu zalimler kurtuluşa eremezler.
Ve o gün hepsini toplayacağız. Sonra Biz, ortak koşan kimselere: “Hani nerede o batılca inandığınız ortaklarınız?” diyeceğiz.
Sonra, onların fitneleri “Rabbimiz, Allah'a kasem olsun ki, ‘biz müşriklerden değildik’ demekten başka bir şey değildi.”
Bak, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler! O uydurdukları şeyler de kendilerinden ayrılıp kayboldu.
Onlardan sana kulak verenler vardır; oysa Biz, onu kavrayıp anlamalarına; kalpleri üzerine kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık kıldık. Onlar, bütün ayetleri görseler de ona inanmazlar. Öyle ki, o inkâr edenler, sana geldiklerinde, seninle tartışmaya girerek “Bu, öncekilerin uydurma masallarından başka bir şey değildir” derler.
Ve onlar, ondan men ederler ve kendileri ondan uzak dururlar. Ve onlar bilinçsizce, yalnızca kendilerini helake sürüklüyorlar.
Ve onların, ateşin üzerinde durduruldukları zaman, “Ah, ne olurdu dünyaya döndürülseydik, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve müminlerden olsaydık!” deyiverdiklerini bir görsen!
Aksine, işin aslı daha önce gizleyip durdukları açığa çıktı. Geri çevrilselerdi yine men edildikleri şeye mutlaka dönmüşlerdi. Evet onlar gerçekten yalancıdırlar.
Ve onlar; “Şu bizim iğreti hayatımızdan başka bir hayat yoktur, biz diriltilecek de değiliz” demişlerdi.
Ve Rabblerinin huzurunda durduruldukları zaman onları bir görsen! O [Rabbleri]: “Bu, bir gerçek değil miymiş?” dedi [der]. Onlar: “Rabbimize yemin ederiz ki gerçektir” dediler [derler]. O [Rabbleri]: “Öyleyse küfretmiş olmanız nedeniyle azabı tadın!” dedi [der].
Allah’a kavuşmayı yalanlayanlar, kesinlikle hüsrana uğramışlardır. Saat [Kıyamet anı] ansızın gelince, onlar, günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak derler [diyecekler] ki: “Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize!” –Dikkat edin yüklenip durdukları [günahları] ne kötüdür!–
Ve basit hayat [dünya hayatı], sadece eğlence ve oyundur. Son Yurt [Ahiret yurdu] ise, takvalı davrananlar için kesinlikle daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız? (En’am/21- 32)
Ve onlar, orada feryat ederler: “Rabbimiz! Bizleri çıkar, yapmış olduklarımızdan başka düzgün amel yapalım.” -Sizi, düşünecek olanın düşüneceği kadar ömürlendirmedik mi? Size uyarıcı da gelmişti. O hâlde tadın! Artık zalimler için bir yardımcı da yoktur.- (Fatır/37)
Sizden birinize ölüm gelip de: ‘Rabbim, beni yakın bir süreye [ecele] kadar geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam’ demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin.
Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiç bir kimseyi kesinlikle ertelemez de. Ve Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Münâfikûn/10, 11)
Ve sen insanları, azabın geleceği gün ile uyar. Artık o zalim kimseler [müşrikler], “Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar ertele de senin davetine uyalım ve elçilere tâbi olalım.” derler. -Daha önce siz, sizin için zeval olmadığına dair yemin etmemiş miydiniz? Hem siz, kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl yaptığımız size apaçık belli olmuştu. Ve size örnekler de vermiştik.- (İbrahim/44, 45)
Onun ilk plâna çıkmasından başka ne bekliyorlar? Onun ilk plâna çıkacağı gün geldiğinde, önceleri onu umursamayanlar, “Rabbimizin elçileri gerçekten bize gerçeği getirmişti. Acaba bizim için aracılık edecek aracılar var mı? Veya geri gönderilip de yaptıklarımızdan başkasını yapabilir miyiz?” diyecekler. Kuşkusuz kendilerini kayba uğratmışlardı. Uydurdukları şeyler de onlardan ayrılmıştır.” (A'raf/53)
Ve Allah her kimi saptırırsa artık bundan sonra onun için hiçbir Veliy yoktur. Ve sen, azabı gördüklerinde zalimlerin: “Geri dönüş yerine bir yol var mıdır?” dediklerini görürsün. (Şûra/44)
Onlar [Kâfirler] dediler ki: “Rabbimiz! Sen bizi iki kerre öldürdün, iki kere dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkışa bir yol var mı?”
İşte bu, şu sebeptendir: Siz, “bir ve tek” olarak Allah'a davet edildiğiniz zaman inkâr ettiniz. O'na ortak koşulunca da inandınız.” Artık hüküm, o çok yüce ve çok büyük Allah'ındır. (Mü’min/11, 12)
101. ayetteki o gün aralarında soy sop ilişkisi yoktur” ifadesiyle, o gün inkârcıların arasında herhangi bir akrabalık bağının kalmayacağı bildirilmiştir.
İnkârcıların birbirinden kaçacakları, birbirlerini suçlayacakları birçok ayette dile getirilmiştir:
… Bir gün ki o, kişi kaçar kardeşinden,
annesinden, babasından,
eşinden, oğullarından…
O gün onlardan her kişi için kendisini boş bırakmayacak bir uğraş vardır. (Abese/34- 37)
O gün gök erimiş bir maden gibi olur. Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur. Ve bir sıcak dost bir sıcak dosta sormaz. (Mearic/10)
Müminlerin ise böyle bir sorunları yoktur:
Birbirlerinin yüzüne dönüp soruyorlar: “Gerçekte biz daha önce ailemiz içinde korkanlardan idik. Allah bizi kayırdı ve bizi içe işleyen azaptan korudu. Şüphesiz biz daha önce, O’na yalvarıyor idik. Şüphesiz O, iyilik yapanın, acıyanın ta kendisidir. (Tur/25- 28)
Peki, şüphesiz Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, kör olan kimse gibi midir? Şüphesiz ancak kavrama yeteneği olan kişiler; Allah’ın ahdini yerine getirirler ve antlaşmayı bozmayan, Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyi birleştiren,. Rablerine haşyet duyan ve hesabın kötülüğünden korkan kişiler, Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabretmiş, salâtı ikame etmiş ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık infak etmiş ve çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldıran kişiler öğüt alıp düşünürler. İşte bu yurdun akıbeti; adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanlar oraya [adn cennetlerine] gireceklerdir. Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: “Sabrettiğiniz şeylere karşılık size selam olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!” (Ra'd/19- 24)
Gerçekten cennetin ashabı [cennetlik olanlar] bugün bir meşguliyet içinde sefa sürmektedirler.
Kendileri ve eşleri gölgeler içinde koltuklar üzerine kurulmuşlardır.
Yalnızca onlara, orada bir meyve vardır. İsteyecekleri her şey de onlarındır.
Söz olarak [onlara] Rahîm Rabb’den “selâm” [vardır]. (Ya Sin/55- 58)
İşte, kitabı sağ eline verilen, kişiye gelince; o kolay bir hesapla hesaba çekilecek ve sevinçli olarak ailesine dönecektir. (İnşikâk/7- 10)
112 - O [Allah]: “Yeryüzünde yıl sayısı olarak kaç yıl kaldınız?” dedi.
113 – Onlar: “Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. Haydi sayanlara sor.” dediler.
114 – O [Allah]: “Siz sadece pek az bir süre kaldınız; keşke siz bilmiş olsaydınız!” dedi
115 – Peki siz, Bizim sizi sadece boş yere yarattığımızı ve şüphesiz sizin yalnızca Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?
Bu ayetlerde, dünyanın değersizliği, dünyadaki geçici nimetler için ebedi ahıret hayatını feda etmenin yanlışlığı, Rabbimizin mahşerde müşriklerle olan bir diyalogu verilerek anlatılmaktadır:
* Yeryüzünde yıl sayısı olarak kaç yıl kaldınız?
* Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. Haydi, sayanlara sor.”
* Siz sadece pek az bir süre kaldınız; keşke siz bilmiş olsaydınız! Peki siz, Bizim sizi sadece boş yere yarattığımızı ve şüphesiz sizin yalnızca Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?
Görüldüğü gibi, dünya nimetlerine takılıp kalarak ahıreti feda edenler, dünya nimetlerine doymadıklarını, onların değersizliğini itiraf etmektedirler. Bunun üzerine kendilerine boş yere yaratılmadıkları, yeryüzünde hayvanlar gibi başıboş bırakılmadıkları, akıllarını iyi kullanmayarak yaratılışlarının gerisinde bir amaç bulunduğunu niye düşünmedikleri sorulmaktadır.
Yoksa o insan başıboş bırakılacağını mı sanır? (Kıyamet/36)
Ve kıyametin kopacağı gün günahkârlar bir saatten fazla durmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle döndürülüyorlardı. (Rum/55)
116 – İşte gerçek kral Allah, yüceler yücesidir. O’ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. O, saygın arş’ın Rabbidir.
117 - Her kim, hiç bir delili olmadığı halde, Allah ile birlikte diğer bir ilaha yakarırsa, bilsin ki o kimsenin hesabı, ancak Rabbinin nezdindedir. Şüphesiz kâfirler, iflah olmazlar [durumlarını koruyamazlar, zafer kazanamazlar].
Yukarıdaki tüm açıklamalardan sonra, bu ayetlerde de bilgisi, belgesi olmadan hâlâ yanlışta ısrar edenlere seslenilmiştir:
İşte gerçek kral Allah, yüceler yücesidir. O’ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. O, saygın Arş’ın Rabbidir. Her kim, hiç bir delili olmadığı halde, Allah ile birlikte diğer bir ilaha yakarırsa, bilsin ki, o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şüphesiz kâfirler, iflah olmazlar [durumlarını koruyamazlar, zafer kazanamazlar].
Arş, “taht, hükümdar koltuğu” demektir. Sözcüğün burada “saygın” sıfatıyla beraber kullanılmış olması, bu tahtın sıradan bir taht olmadığını ifade etmektedir. Rabbimiz kendisini “saygın taht”ın sahibi olmakla niteleyerek evrenin kontrolünün sadece kendisinde olduğuna, mülkünü kimseyle paylaşmadığına dikkat çekmektedir.
Ve de ki: “Hamd [övgü], hiçbir çocuk edinmeyen, mülkte kendisi için herhangi bir ortağı bulunmayan, düşkünlükten dolayı yardımcısı olmayan, Allah’a özgüdür.” Ve O’nu [Allah’ı] büyüttükçe büyüt [ululadıkça ulula]! (İsra/111)
O [Allah], geceyi gündüze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor. Güneş’i ve Ay’ı emre amade kılmıştır. Hepsi adı konmuş bir müddet için akıp gidiyor. İşte bu, mülk kendisinin olan sizin Rabbinizdir. O’nun astlarından yakardığınız kimseler bir hurma çekirdeğinin zarına bile sahip olamazlar. Onları çağırırsanız onlar, çağrınızı işitmezler, işitseler bile size cevap veremezler, Kıyamet günü de ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Sana her şeyden haberdar olan [Allah] gibi [kimse] haber veremez. (Fatır/13, 14)
De ki: “Allah’ın astlarından yakarıp durduğunuz ortak koştuğunuz kimseleri gördünüz mü? Gösterin bana, yeryüzünden neyi yaratmışlardır? Ya da onlar için göklerde bir ortaklık mı var? Ya da Biz kendilerine bir kitap vermişiz de onlar, ondan bir delil üzerinde midirler?” Bilakis o zalimler, birbirlerine aldatmadan başka bir vaatte bulunmuyorlar.
Hiç şüphesiz gökleri ve yeryüzünü yok oluvermekten, Allah tutuyor. Ant olsun ki eğer onlar [gökler ve yeryüzü] yok oluverirlerse, onları O’ndan sonra kimse tutamaz. Gerçekten O, çok yumuşak davranan, çok bağışlayandır. (Fatır/40, 41)
Allah, sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldüren ve sizisizi diriltendir. Hiç sizin ortak koştuklarınızdan, bunlardan birini yapacak kimse var mı? Allah, onların ortak koştuklarından münezzeh ve çok yücedir. (Rum/40)
De ki: “Gördünüz mü [düşündünüz mü]; eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi alır ve kalplerinizi mühürlerse, onları size Allah'tan başka getirebilecek ilah kimdir?” Bak, Biz ayetleri nasıl açıklıyoruz. Sonra da onlar sırt çevirip engelliyorlar? (En’am/46)
Allah, kendisinden başka ilah diye bir şey olmayandır, Hayy’dir, Kayyum’dur. Kendisini uyuklama ve uyku yakalamaz. Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler yalnızca O’nun içindir. Kendisinin izni olmadan yanında şefaat edecek olan kimmiş? O, onların önlerinde ve arkalarında olan şeyleri bilir. Onlar ise, O'nun dilediğinden başka ilminden hiç bir şeyi kavrayamazlar. O'nun kürsisi, gökleri ve yeryüzünü kucaklamıştır. Onların ikisini de korunması O'na zor gelmez. Ve O, Aliyy’dir, Azîm’dir. (Bakara/255)
118 – Ve de ki: “Rabbim! Bağışla ve merhamet et! Ve Sen merhametlilerin en hayırlısısın.”
Surenin bu son ayetinde Rabbimiz, Elçi’sine “Rabbim! Bağışla ve merhamet et! Ve Sen merhametlilerin en hayırlısısın” diye yakarmasını emretmiştir. Rabbimiz bu dua ile bize kendisinden başka sığınacak bir kapının olmadığı mesajını vermektedir.
Bu dua aslında tüm insanlık için de büyük bir nimettir. Herkesin aynı şekilde Rabbimize sığınması O merhametliler merhametlisinden bağışlanma ve merhamet istemesi gerekir.
Nuh peygamber de insanlığa aynı doğrultuda çağrıda bulunmuştu:
Rabbinizin sizi bağışlamasını isteyin. Kesinlikle O, çok bağışlayıcıdır. Üzerinize gökten bol yağmur yağdırsın. Size mallar ve oğullar ile yardımda bulunsun, sizin için bahçeler kılsın, ırmaklar kılsın.” (Nuh/10-12)
Allah doğrusunu en iyi bilendir
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla