Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25. April 2009, 10:10 PM   #5
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

“YAKINDA ANACAKSINIZ!”
İnançlı kişi sözlerini “Artık siz, benim sizin için söylediklerimi yakında anacaksınız” diye bitirmiştir. Bu sözler tehdit içeren bir nitelik taşımaktadır. Gerçekleşeceği belirtilen “anma, hatırlama” olayı Firavun ve avenesinin “boğulma” vakti olabileceği gibi, kıyamette insanın kıyamet dehşetlerini bizzat yaşadığı an da olabilir.

45, 46 – Sonra Allah onu [o mümini], onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun'un ehlini [yakınlarını] ise azabın kötüsü, ateş kuşattı. Onlar, sabah akşam [daima] ona [ateşe] arzolunurlar. Kıyamet kopacağı gün ise: “Firavun’un ehlini [yakınlarını] azabın en şiddetlisine sokun!”

Bu ayetlerde, işini Allah’a havale eden mümin kişi ile onun karşısındaki Firavun, Haman ve Karun gibi inançsızların akıbetleri hakkında bilgi verilmektedir. Bu ayetler ile Allah yolunda olanların daima kurtulacakları, karşı duranların ise helak olacakları, dünya ve ahirette azaba çarptırılacakları mesajı verilmektedir.
Ayetteki “Allah onu [o mümini], onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu” ifadesinden anlaşıldığına göre, Firavun bu mümin kişiye açıkça bir kötülük yapamamış, ona açıkça zarar vermeyi göze alamamış ve onu hile ile ortadan kaldırmayı düşünmüştür. Buradan da bu kişinin Firavun’a çok yakın bir kimse olduğu anlaşılmaktadır. Allah onların tüm planlarını altüst etmiştir.
Bu ayetler “kabir azabı” inancına malzeme yapılmıştır. Halbuki bu ayetler Firavun’un dünyada çektiği sıkıntıları ve ahirette çekeceği cezayı nakletmektedir.

47 - Ve onlar, ateş içinde birbirleriyle tartışırlarken, zayıf olanlar, büyüklük taslayanlara: “Şüphesiz bizler size uyan kimseler idik. Şimdi siz bizden, ateşten bir bölümü savabiliyor musunuz?" derler.
48 - Büyüklük taslayanlar: “Şüphesiz hep onun içindeyiz. Şüphesiz Allah, kullar arasında hükmünü vermiştir” dediler.
49 – Ve Ateş içindeki kimseler, cehennem bekçilerine: “Rabbinize dua edin de bir gün olsun bizden azaptan hafifletsin” dediler.
50 – Onlar [Bekçiler]: “Size elçileriniz açık kanıtları getirmediler miydi?” diye sorarlar. Onlar: "Evet [getirmişlerdi]" derler. Onlar [Bekçiler]: “Öyle ise kendiniz dua edin” derler. Kâfirlerin duası sadece şaşkınlıktadır [boşa çıkmıştır].

Bu ayetlerde ahirete ait bir tartışma sahnesi aktarılmaktadır. Sahnede Firavun gibi büyüklük taslayanlar ile İsrailoğulları gibi zayıf düşürülmüşler yer almıştır. Buna benzer sahneler daha önce de birçok kez nakledilmişti. Ancak buradaki anlatım biraz daha detaylıdır. Müstekbirler [kibirli zalimler] ile mustazaflar [ezilenler] kendi aralarında şöyle tartışmaktadırlar:
— Şüphesiz bizler size uyan kimseler idik. Şimdi siz bizden, ateşten bir bölümü savabiliyor musunuz?
—Şüphesiz hep onun içindeyiz. Şüphesiz Allah, kullar arasında hükmünü vermiştir.”
Bu tartışmanın detayı A’raf suresinde verilmişti.

(Allah onlara) “Sizden önce geçmiş cinn ve insden [tanıdığınız- tanımadığınız] ateş içindeki ümmetlerin [toplumların] içine girin!” dedi [der]. Her toplum girdikçe kardeşine lânet etti [eder]. Nihayet hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler hakkında, “Rabbimiz! İşte şunlar bizi saptırdı. Onlara ateşten kat kat azap ver” dediler [derler]. (Allah “Herkese kat kattır, fakat siz bilmiyorsunuz” dedi [der].
Öncekiler de sonrakilere “Sizin bize karşı fazlalığınız yoktur. O hâlde yaptıklarınızdan dolayı azabı tadın” dediler [derler].
Şu, âyetlerimizi yalanlayan ve onlara karşı büyüklenenlere, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve deve [veya halat] iğne deliğinden geçmedikçe onlar cennete girmeyeceklerdir. Biz suçluları işte böyle cezalandırırız.
Onlar için cehennemden yataklar, üstlerinden de örtüler vardır. Ve Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız. (A’raf/38- 41)

49 ve 50. ayetlerde ise başka bir sahne yer almaktadır. Cehennemin ortasındaki suçlular ile cehennemin bekçileri arasında şu diyalog geçer:
— Rabbinize dua edin de bir gün olsun bizden azaptan hafifletsin.

Size elçileriniz açık kanıtları getirmediler miydi?” diye sorarlar.
Onlar:
— Evet [getirmişlerdi].
— Öyle ise kendiniz dua edin!
Diyalogdan anlaşıldığına göre, ateş içindeki suçlular doğrudan Allah’a yalvarmayıp bekçilerden Allah’a aracı olmalarını istemektedirler. Bunun nedeni, Allah’a yüzlerinin olmayışı, 52. ayette de görüleceği gibi, Yüce Allah’ın onları lanetlemiş olmasıdır.

Artık Sûr’a üflendiği zaman, işte o gün aralarında soy sop ilişkisi yoktur. İstekleşemezler de [kimse kimseden bir şey isteyemez].
Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte bunlar asıl kurtuluşa erenlerdir.
Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; cehennemde sürekli kalıcıdırlar.
Orada onlar dişleri sırıtır halde iken ateş yüzlerini yalar.
“Benim ayetlerim size okunmadı mı? Siz ise onları yalanlıyordunuz.
Dediler ki: “Rabbimiz! Azgınlığımız bizi yendi ve biz, bir sapıklar topluluğu olduk.
Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha aynısını yaparsak işte o zaman gerçekten biz zalimleriz.
O [Allah] dedi ki: “Alçaldıkça alçalın orada! Bana konuşmayın da... (Müminun/101- 108)

51 – Şüphesiz Biz elçilerimize ve iman etmiş kişilere şu basit yaşamda ve şahitlerin kalktığı [şahitlik edecekleri] günde [kıyamette] kesinlikle yardım ederiz.
52- O gün zalimlere özür dilemeleri fayda vermez. Ve onlara lanet vardır, yurdun en kötüsü de onlar içindir.

Rabbimiz elçilere ve inanmış kişilere dünya hayatında ve şahitlerin kalktığı gün [ahiret günü] yardım edecek, tanıkların ayağa kalktığı gün müşriklerin mazeretleri kendilerine hiçbir fayda vermeyecektir. Rabbimiz onları rahmetinden uzak tutup kendilerine yurtların kötüsünü [cehennemi] verecektir.

Allah: ”Elbette Ben ve elçilerim galip geleceğiz” yazmıştır. Şüphesiz Allah Kaviyy’dir, Aziz’dir. (Mücadile/21)

Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz O’da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. (Muhammed/7)

O, kendi imanları ile birlikte, imanca fazlalaşsınlar diye müminlerin kalplerine sekine [güven- moral- mutluluk] indirendir. Göklerin ve yerin orduları da yalnızca Allah'ındır. Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır. (Fetih/4)

Ve gevşemeyin, üzülmeyin! Ve eğer inananlar iseniz, en üstün olan sizsiniz. (Al-i Imran/139)

Ve ant olsun ki gönderilen kullarımız [elçilerimiz] hakkında bizim sözümüz geçmiştir: “Şüphesiz onlar, kesinlikle galip olanların ta kendisidir. Şüphesiz Bizim ordularımız kesinlikle galip gelenlerin ta kendisidir.” (Saffat/171- 173)

52. ayette konu edilen “zalimler”, birçok yerde ifade ettiğimiz gibi, müşriklerdir. “... zalimlere özür dilemeleri fayda vermez” ifadesi, müşriklerin orada rahmet edilmeyeceğine, kesinlikle cehennemden çıkarılmayacağına delalet etmektedir.

LÂNET [LA‘NET]: اللعنة [la‘net], “kovmak, uzaklaştırmak, iyilik ve faydadan mahrum bırakmak” anlamındaki la‘n sözcüğünden türemiş bir sözcüktür. Eski Araplar bu sözcüğü “ailenin veya sülalenin bir ferdinin dışlanması” anlamına kullanırlardı. لعين [la‘în] ve ملعون [mel‘ûn] sözcükleri de buradan gelmiştir. La‘net Allah tarafından olursa, “dünyada iyilikten, âhirette de lütuf ve merhametten mahrum bırakma”; insanlar tarafından olursa, “küfür, dışlama, sövme, hakaret ve beddua” anlamında kullanılır. (Lisanü’l Arab; c.8, s. 91, 92)

53, 54 – Ve ant olsun ki Biz, temiz akıl sahiplerine bir yol gösterici ve bir hatırlatma olmak üzere Musa'ya “Yol gösterme” verdik ve İsrailoğullarına o kitabı miras kıldık.
55 - O halde sabret. Şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Günahın için affedilme iste ve akşam sabah [her zaman] Rabbini hamdiyle tesbih et.

Bu ayet gurubunda, Musa peygamber de hatırlatılarak peygamberimiz teselli edilmiş ve kendisinden görevini sabırla sürdürmesi, günahı için affedilme istemesi, sürekli Rabbini överek tesbih etmesi istenmiştir.
56 – Şüphesiz kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın, Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenler; onların göğüslerinde ancak yetişemeyecekleri bir kibir vardır. Sen hemen Allah'a sığın. Şüphesiz O, en iyi işiten ve en iyi görendir.

Bu ayette müşriklerin ne kadar zavallı oldukları anlatılarak ellerinde hiçbir kanıtları, güçleri olmadan Allah’a karşı çıkmaları kınanmaktadır. Kuru bir kibir sahibidirler ve delilsiz hareket etmektedirler. Kur’an’da bir eksiklik, yetersizlik, tutarsızlık buldukları için değil, kibirlerinden dolayı, Elçi’yi kıskandıkları için böyle yapmaktadırlar.

Bizim baz aldığımız Mushaf'ta bu ayetin Medeni olduğu zikredilir. Bazı müfessirler bu ayetin Yahudilerin büyüklenerek Peygamber'e Mesih Dcccal'ın sahipleri olduğunu, sonra onun ortaya çıkarak dünyaya hakim olacağını, düşmanlarını ortadan kaldıracağı*nı, Yahudilerin geçmiş otorite ve krallıklarını geri getireceğini söylemeleri üzerine indi*rildiğini rivayet ederler. Bunu rivayet eden müfessirler, Allah'ın Peygamber'e, onun fit*nesinden kendine sığınmasını emrettiğini söylerler. (Derveze; et-Tefsirü’l Hadis)

Hâlbuki bu ayette verilen mesaj yukarıda 34. ayette de verilmişti. Ayetlerde bahsedilen konu Mekke’de cereyan eden olaylardır. O nedenle bu ayetin Medeni olması uzak bir ihtimaldir.

57 - Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ama insanların çoğu bilmiyorlar.
58 – Ve kör ile gören eşit olmaz. İman etmiş ve salihatı işlemiş olanlar ve kötülük yapanlar da eşit değildir. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!
59- Şüphesiz o saat [kıyamet kopuş anı], elbette gelecektir. Onda hiç şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu inanmıyorlar.

Bu ayet gurubunda inkârcılara ahiretin kesinlikle olacağı delillerle ispat edilmekte ve bu delilleri idrak edemeyenler kör olarak nitelenmektedir.

Kim Benim zikrimden [Benim anılmamdan / Benim öğüdümden] yüz çevirirse hiç şüphesiz onun için zor, sıkıcı bir geçim / yaşam vardır. Kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz. O der ki: “Rabbim ben gören biri olduğum hâlde beni neden kör olarak haşrettin?” [Allah] Der ki: “Bu böyledir, ayetlerimiz sana geldi de sen onları terk etmiştin; bu gün de aynı şekilde sen terk ediliyorsun [cezalandırılıyorsun].” (Ta Ha/124- 126)

57. ayette, öldükten sonra dirilişi inkâr edenlere karşı getirilen akli bir delil söz konusudur. Sanki müşriklere: “Göklerin ve yerin yaratılması, insanların ya*ratılışının tekrarlanmasından daha büyüktür, zordur ve karmaşıktır. Buna rağmen gökleri ve yeryüzünü yaratabilen Allah insanı yeniden niye yaratamasın?” denilmektedir.

Yoksa o insan başıboş bırakılacağını mı sanır?
O, ayarlanmış meniden bir nutfe değil miydi?
Sonra bir alak [embriyon] idi de sonra onu yaratmış sonra da düzene koymuştur;
ki ondan da iki eşi; erkek ve dişiyi var etmiştir.
Peki, bu [bütün bunları yapan] ölüleri diriltmeye kadir [güç yetiren] değil midir? (Kıyamet/36- 40)



60 – Ve sizin Rabbiniz: “Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Şüphesiz Bana ibadet etmekten büyüklenen kimseler yakında horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir” dedi.

Rabbimiz bu ayetinde herhangi bir şarta bağlamadan kullarının kendisine dua ve yalvarışta bulunmalarını istemekte; dua edenlere karşılık vereceğini, kendisine ibadet ve dua etmekten büyüklenenleri ise aşağılanmış olarak cehenneme sokacağını bildirmektedir. Ayette dolaylı olarak verilen diğer bir mesaj da, insanların dua ve ibadetlerinde sadece Allah’a yönelmeleri gerektiğidir.

Ve kullarım, sana Benden sordukları zaman; biliniz ki şüphesiz Ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasına cevap veririm. O halde reşit olmaları için onlar da Bana karşılık versinler ve bana inansınlar. (Bakara/186)

De ki: “Duanız olmasa Rabbim size kıymet verir mi ki de siz kesinkes yalanladınız? Artık size o kaçınılmaz olacaktır.” (Furkan/77)

Görüldüğü gibi, Rabbimiz kullarına vereceği karşılığı “Bana dua edin ki size karşılık vereyim” hükmüyle doğrudan kendisine dua edilmesi, yani kendisinden istenmesi şartına bağlamıştır. Buradan çıkarılması gereken sonuç, duayı ancak Allah’ı hakkıyla takdir edenlerin yapabileceği gerçeğidir. Çünkü kişinin önce nasıl bir ilaha yalvaracağını bilmesi, sonra da O’ndan istemesi gerekmektedir. Böyle yapılmayan dualar yanlış adrese gönderilen dilekçelere benzer. Hem yerine ulaşmaz hem de alan hiçbir şey yapmaz. Allahın dışında hiç kimse; peygamberler, yatırlar, şeyhler, ağabeyler, üstatlar insanın duasını duymaz ve yardımcı olmazlar.
Dua konusu En’am suresinin sonunda ayrı bir başlık altında (Tebyinü’l-Kur’an; c: 5, s: 480-497) ele alındığından, detayın oradan okunmasını öneriyoruz.

61 – Allah, içinde dinlenesiniz diye geceyi, göz açıcı bir aydınlık olarak da gündüzü sizin için kılandır. Şüphesiz Allah insanlara karşı bir lütuf sahibidir. Velakin insanların çoğu şükretmezler [karşılığını ödemezler].
62- İşte, her şeyin yaratıcısı Rabbiniz Allah budur. O’ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. O halde nasıl oluyor da döndürülüyorsunuz!
63 - İşte Allah'ın âyetlerini bile bile inkâr eden kimseler böyle çevriliyorlar.
64- Allah, sizin için yeryüzünü bir karargâh, göğü de bir bina yapan, size şekil veren, -ki şekillerinizi ne de güzel kılmıştır- ve sizi temiz şeylerden rızıklandırandır. İşte O, Rabbiniz Allah'tır. -İşte, âlemlerin Rabbi olan Allah ne cömerttir!-
65- O, diridir, ondan başka ilah diye bir şey yoktur. Bu nedenle, dini sadece O’nun için arındıranlardan olarak O’na dua edin. Hamd/övgü yalnız âlemlerin Rabbi Allah’adır.”

Bu ayet grubunda Rabbimiz insanlara verdiği nimetlerden bazılarını sayarak kendisini tanıtmaktadır. Pasajı bir önceki ayetle irtibatlandırarak bu tanıtmanın amacının “Niçin sadece Allah’a dua edilmesi gerekir?” şeklindeki zımni bir soruyla ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki: Rabbimiz kullarına dua etmeyi emredince kullar da sanki O’na “insanın dua etmeden önce mutlaka dua edeceği gücü tanıması gerekir. Şu halde, Senin Kadir bir ilah olduğuna dair delil nedir?” diye sormuşlar, bunun üzerine Rabbimiz de kendi varlığına, kudretine ve tasarruflarına ait birçok kanıtı orta koymuştur:

* Allah, içinde dinlenesiniz diye geceyi, göz açıcı bir aydınlık olarak da gündüzü sizin için kılandır.

* Allah insanlara karşı lütuf sahibidir
* Her şeyin yaratıcısıdır
* Kendinden başka ilah diye bir şey olmayandır.
* Allah sizin için yeryüzünü bir karargâh, göğü de bir bina yapan, size şekil verendir.
* Sizi temiz şeylerden rızıklandırandır.
* Allah en cömert olandır.
* Allah diridir.
* Allah övgü sadece kendisi için olandır.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla