Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25. April 2009, 10:11 PM   #6
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

66 - De ki: “Bana Rabbimden apaçık deliller geldiği zaman, şüphesiz ben, o, sizin Allah'ı bırakıp taptıklarınıza ibadet etmekten kesinlikle men edildim ve ben âlemlerin Rabbine teslim olmamla emrolundum.
67 – O, sonra güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz, sonra da ihtiyarlar olmanız, adı konmuş bir süreye ermeniz ve de aklınızı kullanmanız için sizi bir topraktan, sonra bir nutfeden, sonra bir alekadan [embriyodan] yaratandır. -Sonra O, sizi bir tıfıl olarak çıkarır. Sizden kimi de, daha önce vefat ettiriliyor.-
68 - O, yaşatır ve öldürür. Artık O, bir emr gerçekleştirince artık ona sadece ‘ol!’ der de o, hemen olur.

Bu ayetlerde sanki şöyle denilmektedir: “Mademki yaratılışınızdan dirilişinize kadar hayatınızın her aşamasının kontrolü Allah’ın elindedir ve bundan kurtulmanız da söz konusu değildir, öyleyse siz de şirk koşmadan, bu gücü, bu otoriteyi tanıyın! İsteklerinizi böyle bir varlıktan isteyin! Ayrıca hayatınızın tüm evrelerini inceleyin de aklınızı kullanın!”

Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz, -[bilin ki] ne olduğunuzu size açıklamak için - şüphesiz Biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra bir alekadan [embriyodan], sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkartırız, sonra sizi, olgunluk çağına erişmeniz için bırakırız. Bununla beraber kiminiz öldürülür, kiminiz de önceki bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere, ömrünün en fena zamanına ulaştırılır. Bir de yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat biz onun üzerine su indirdiğimiz zaman, harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir. (Hacc/5)

Ve ant olsun ki, biz insanı seçilmiş bir çamurdan yarattık. Sonra onu çok dayanıklı bir karargâhta bir nutfe yaptık. Sonra o nutfeyi bir embriyona dönüştürdük, sonra o embriyoyu bir et parçası haline getirdik, sonra o bir parça etten kemikler yarattık. Nihayet o kemiğe de bir et giydirdik. Sonra onu bir başka yaratılışta yeniden kurduk. O yaratıcıların en güzeli Allah’ın ne cömerttir. Sonra sizler, bunların ardından mutlaka öleceksiniz.” (Mü’minun/12- 15)

67. ayetteki “Sizden kimi de daha önce vefat ettiriliyor-” ifadesi “ölüm”ü değil, Rabbimizin ara sıra uyarı için kullarının z raporu çektirmesini ifade ediyor.
“Vefat” konusu daha önce En’am suresinin sonunda ayrı bir başlık altında (Tebyinü’l_Kur’an; c: 5, s: 476-479) ele alındığından, detayın oradan okunmasını öneriyoruz.

69- 76- Allah’ın âyetleri üzerinde tartışanları görmedin mi? Nasıl da döndürülüyor*lar? Kitabı ve elçilerimize gönderdiklerimizi yalanlayanlar elbette ileride, boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülüp, sonra ateşte yakılırlarken bileceklerdir. Sonra onlara: “Allah’ın astlarından ortaklar koştuğunuz şeyler nerededir?” denir. Onlar: “Bizden kaybolup gittiler; aslında; biz zaten önceleri hiç bir şeye yakarmıyorduk” der*ler. İşte Allah inkârcıları böyle saptırır: “İşte bu, yeryüzünde haksız yere şımarmanız ve böbürlenmenizden ötürüdür. Orada sürekli kalmak üzere cehennem kapılarına girin!” -İşte, büyüklenenlerin durağı ne de kötüdür!-

Bir önceki pasajda, kulluk edilecek, dua yapılacak gerçek ilah tanıtılmıştı. Bu ayet grubunda ise akılsız müşriklerin yersiz çabaları aktarılmaktadır. Bu akılsızların ahirette boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülecekleri, sonra da ateşte yakılacakları bildirildikten sonra, kendileriyle Rabbimiz arasında gerçekleşecek diyalog sahneleştirilmektedir:
— Allah’ın astlarından ortaklar koştuğunuz şeyler nerededir?
— Bizden kaybolup gittiler; aslında, biz zaten önceleri hiç bir şeye yakarmıyorduk
— İşte bu, yeryüzünde haksız yere şımarmanız ve böbürlenmenizden ötürüdür. Orada sürekli kalmak üzere cehennem kapılarına girin!”
Bu ayetler Allah’ı her yönüyle tanıtmakta, verdiği sahneler insanın içini ürpertmektedir. İnkârcıların başlarına geleceklerin bu yöntemle anlatılması, dinleyenlerde korku ve pişmanlık oluşturarak mevcut hallerinden vazgeçmelerini sağlamaya yöneliktir. Ayrıca yalanlayıcıların ve böbürlenenlerin ahiretteki pişmanlıkları ve perişanlıkları anlatılarak peygamberimiz ve müminler teselli edilmektedir.

“O halde içinde sürekli kalanlar olarak cehennemin kapılarına girin!” denir. İşte, büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür! (Nahl/29)

O gün, yalanlayanların vay hâline! (Mürselât/15)

İşte bu, suçluların yalanladığı cehennemdir.
Onlar, onunla kaynar su arasında dolaşır dururlar. (Rahman/43, 44)

Sonra da şüphesiz dönecekleri yer, kesinlikle Cahim’dir [cehennemdir]. (Saffat/68)

Ve solun ashabı; nedir o solun ashabı?
Onlar içlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içindedirler, serin olmayan, sevimli olmayan kapkara dumandan bir gölge içindedirler. (Vakıa/41- 44)

De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler malûm bir günün belli vaktinde/ randevu yerine mutlaka toplanacaklardır. Sonra şüphesiz siz, ey sapıklar, yalanlayıcılar! Kesinlikle zakkumdan bir ağaçtan yiyeceksiniz de karınlarınızı onunla dolduracaksınız. Sonra da onun üstüne kaynar su içeceksiniz. Hem de susuzluk illetine tutulmuş develerin içişi gibi içeceksiniz.” İşte bu, din gününde onların ziyafetleridir. (Vakıa/49- 56)

Şüphesiz zakkum ağacı, günahkârların yiyeceğidir. O, erimiş maden gibidir, kızgın bir sıvının kaynaması gibi karınlarda kaynar.
-“Tutun şunu da Cahim’in ortasına sürükleyin. Sonra onun başının üstüne kaynar su azabından dökün.”
- “Tat bakalım! Şüphesiz sen, çok güçlü ve çok üstün biri idin!
Şüphesiz işte bu, sizin kendisine kuşku duyup durduğunuz şeydir.”- (Duhan/43- 50)

77 - Artık sen sabret, şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Artık onlara yapıp durduğumuz tehdidin bir kısmını sana göstersek de veya seni vefat ettirsek de, onlar yalnızca bize döndürüleceklerdir
78 – Ve ant olsun ki, Biz senin önünden nice elçiler gönderdik. Onlardan kimini sana anlattık, onlardan kimini de anlatmadık. Hiçbir elçi, Allah'ın izni olmaksızın bir ayet getiremez. Artık Allah'ın emri gelince de hak ile gerçekleştirilir. Batılcılar, işte burada hüsrana uğradılar.

Bu ayetlerde, olaylar nasıl gelişirse gelişsin, peygamberimize sabretmesi ve görevini sabırla sürdürmesi emredilmekte; Allah’ın vaadinin hak olduğu vurgulanıp inkârcıların mutlaka cezalandırılacağı, bu cezalandırmanın elçi hayatta iken ya da onun ölümünden sonra olacağı bildirilerek peygamberimiz teselli edilmektedir. Nitekim bu ayetlerin üzerinden çok geçmeden müşrikler Arabistan yarımadasından uzaklaştırılmış ve o bölgede yok olmuşlardır.

Artık eğer Biz, seni alıp götürsek bile şüphesiz. Biz onlardan intikam alanlarız [onları cezalandırarak adaleti sağlarız].
Yahut da onlara vaat ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü Biz, onların aleyhlerine güç yetirenleriz. (Zuhruf/41, 42)

78. ayette, geçmişte toplumlara birçok elçi gönderildiği, Allah’ın bu elçilerden bazısını bildirdiği, bazılarını ise bildirmediği açıklanmaktadır.
Ayetten anlaşıldığına göre, gönderilen elçilerin kesin sayısına yönelik peygamberimize bir bilgi verilmemiştir. Gönderilen elçilerin sayısının yüz yirmi dört bin, iki yüz yirmi dört bin, yedi bin, dört bin, sekiz bin olduğunu ifade eden nakiller ciddiyetten uzaktır.

Ve daha önce kendilerini sana anlattığımız elçilere, kendilerini sana anlatmadığımız elçilere de (vahyettik). Ve Allah Musa’ya konuştukça konuştu. (Nisa/164)

Ayette geçmiş peygamberlerin hatırlatılması, peygamberimizin de o elçiler gibi sıkıntılara karşı sabırlı davranmasını sağlamaya yöneliktir.

79, 80 –Allah, onlardan bir kısmına binesiniz diye sizin için hayvanları kılandır [yaratan, ayarlayandır]. Onların bir kısmından da yiyorsunuz. Ve sizin için onlarda daha nice menfaatler vardır. Ve (Allah) Onların üzerinde gönüllerinizdeki bir arzuya erersiniz diye hayvanları kılandır [yaratandır, ayarlayandır]. Ve siz, onlar üzerinde ve gemiler üzerinde taşınırsınız.
81 – Ve Allah size âyetlerini gösteriyor. Peki, şimdi Allah’ın âyetlerinin hangisini inkâr edersiniz?

Bir önceki pasajda olduğu gibi bu ayetlerde de yine Rabbimizin nimetleri hatırlatılmaktadır. Bu nimetlerin bir kısmı insanın yemek, içmek suretiyle, bir kısmı da çeşitli şekillerde istifade edip durduğu nimetlerdir. İnsan sürekli iç içe olduğu bu mucizevî nimetleri her an hatırlamalıdır ki, düşünsün de aklını başına alsın. Mesela yeryüzünde insanın hizmetinde bulunan muhtelif hayvanlar bu cümledendir. İnek, manda, keçi, koyun, deve, at ve diğer evcil hayvanlar hem sağladıkları gıdalar, hem yük taşıma özellikleri ve hem de derilerinin ve yünlerinin giyimde kullanılması cihetiyle insana ihsan edilmiş büyük nimetlerdendir. Allah bu hayvanları insanlara kolayca alışabilecek yapılarda yaratmıştır. Develere binilir, etleri yenir, sütleri sağılır, uzak ülkelere ve bölgelere yolculuklarda ve taşınmalarda üzerlerine yükler yüklenir. Sığırların etleri yenir, sütleri içilir ve onlarla ziraat yapılır. Koyunların etleri yenir, sütleri içilir. Yünleri kırpılarak onlardan ev eşyaları, elbiseler yapılır.



Ve O, hayvanlardan yük taşıyan, döşek yapılan yaratandır. Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden yiyin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.
Sekiz eş: Koyundan iki, keçiden de iki. De ki: “O [Allah], iki erkeği mi haram kıldı yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinin sarıp büründüğünü mü [yavruları mı]? Eğer doğrular iseniz bana ilme dayanarak haber verin.”
Ve deveden iki, sığırdan da iki... De ki: O [Allah], "İki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinin sarıp büründüğünü mü [yavruları mı]? Yoksa Allah’ın size böyle vasiyet ettiğine şahitler mi oldunuz [O’nun yanında mıydınız]? Böyle hiçbir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak için, Allah'a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kim olabilir? Şüphesiz Allah, o zalimler topluluğuna kılavuz olmaz.” (En’am/142- 143)

Ve O, kendilerine binesiniz, hem de ziynet olsun diye atları, katırları ve eşekleri yarattı. Ve şimdi bilmediğiniz şeyleri yarattı. (Nahl/8)

Ve onlar görmediler mi ki: Biz şüphesiz onlar için ellerimizin [kudretimizin] meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar yarattık da onlar, onlara sahip bulunuyorlar.
Ve onları, kendileri için zelil kıldık da. Bu yüzden binekleri onlardandır. Onlardan yiyip duruyorlar da.
Ve onlarda daha birçok menfaatler ve içecekler var. Hâlâ şükretmeyecekler mi? (Ya Sin/ 71- 73)

Nimetlerin bütün bu özellikleri, Allah’ın onları belirlenmiş bir plana göre yarattığını göstermektedir.
Pasajın sonundaki “Peki, şimdi Allah’ın âyetlerinin hangisini inkâr edersiniz?” sorusu, insanların kibirden ve tutkulardan uzak durarak gerçeği görmesini sağlamaya yönelik bir sorudur. Çünkü akıllı insanların tüm bu ayetleri görmezden gelmesi, inkar etmesi mümkün değildir.

82 - Daha yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş bir bakmazlar mı? Onlar kendilerinden hem daha çok, hem de kuvvetçe ve yeryüzündeki eserlerinin sağlamlığı bakımından daha çetin idiler. Öyle iken o kazandıkları şeyler, kendilerine fayda vermedi.
83 – Ne zaman ki elçileri onlara, açık delillerle geldi, kendilerinde bulunan bilgiden dolayı şımarıklık etmişlerdi. Hâlbuki o, alay ettikleri şey onları kuşatmıştı.
84 – Sonra da ne zaman hışmımızı gördüler: “Allah’ın birliğine inandık ve O’na şirk koştuğumuz şeyleri inkâr ettik” dediler.
85 - Ama hışmımızı gördükleri zamanki imanları kendilerine fayda verecek değildi. -Allah’ın, kulları hakkındaki sürüp giden tutumu [kanunu]...- İşte o kâfirler burada hüsrana düştüler [kaybettiler, zarara uğradılar].”

Bu ayetlerde insanlık geçmiş tarihi bilgi ve belgelere dikkat çekilerek uyarılmaktadır. Güçlü ve varlıklı nice topluma o varlık ve kazançları fayda vermemiştir. Kendilerine gelen elçileri ve ilettikleri mesajları ciddiye almamışlar, kendi zanlarına itibar ederek şımarıp durmuşlardı. Ne var ki, hışım; ölüm, kıyamet karşılarına dikilince yüz seksen derece dönüp Allah’a inanma ve şirki terk etme yolunu tutmuşlardı. Ancak geç kalınan bu inanç ve yönelim değişikliği hiçbir işe yaramamıştı. Çünkü gazap geldiğinde benimsenen iman zoraki bir imandır. Zorunlu kalınarak kabul edilen iman ise faydasızdır. İman ancak aksini yapabilmeye muktedir olunduğu anda, hür ve irade sahibiyken yapılırsa geçerli ve sahih olur.

Allah'ın [kabulünü] üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerinkidir. İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm/hikmet sahibidir.
Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: 'Ben şimdi gerçekten tevbe ettim' diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azab hazırlamışızdır. (Nisa/17, 18)

Ve Musa: “Rabbimiz! Şüphesiz Sen Firavun’a ve ileri gelenlerine basit hayatta ziynet ve mallar verdin. —Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye- Rabbimiz! Onların mallarını sil süpür ve kalplerine sıkıntı düşür. Çünkü onlar o acıklı azabı görmedikçe iman etmeyecekler” dedi.
O [Allah] “Her ikinizin de duası kesinlikle kabul olundu. Öyleyse ikiniz doğru yolda devam edin. Ve bilmeyen kişilerin yolunu sakın izlemeyin!” dedi.
Ve İsrailoğullarını denizden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri azgınlık ve düşmanlıkla onları hemen takip etti. Nihayet boğulma ona yetişince, “Gerçekten, İsrailoğulları’nın inandığı Tanrı'dan başka tanrı olmadığına ben de inandım, ben de teslim olanlardanım” dedi. —Şimdi mi? Hâlbuki daha önce isyan etmiştin ve de bozgunculardan olmuştun.- Artık Biz senden sonra geleceklere ibret olasın diye, bugün seni zırhınla birlikte kurtaracağız. Ve şüphesiz insanlardan birçoğu kesinlikle Bizim ayetlerimizden gafildirler. (Yunus/88- 92)

Zor karşısında iman etmeye “İman-ı Ye’s” ve “İman-ı Be’s” denir. Bu konu Kıyamet suresinin tahlilinde ele alındığından, detayın oradan (Tebyinü’l Kur’an; c: 1, s: 617) okunmasını öneriyoruz.

Surenin bu son ayeti, buraya kadar işlenen konunun özetidir. Bu özetin iyice anlaşılabilmesi için surenin 4-5 ve 21. ayetlerine bir kez daha göz atmak yararlı olur. Okuyucuya kolaylık olması için ilgili ayetleri şöyle sıralayabiliriz:

4 - Allah'ın âyetleri hakkında sadece, küfretmiş kimseler tartışır. O halde onların beldeler içinde dönüp dolaşmaları seni aldatmasın.
5 - Onlardan önce Nuh kavmi ve onlardan sonraki bir takım hizipler yalanladı. Her ümmet, kendi elçilerini yakalamak için teşebbüste bulundu; onunla hakkı batılla iptal etmek için mücadele ettiler. Ben de onları yakalayıverdim. İşte, azabım nasıl oldu?

21 – Onlar yeryüzünde gezmediler mi ki kendilerinden önceki kişilerin sonları nasıl olmuş görsünler. Onlar, yeryüzünde kuvvetçe ve eserce kendilerinden daha çetin idiler. Yine de Allah onları günahları sebebiyle alıverdi. Ve kendileri içini Allah'tan koruyan biri olmadı.

82 - Daha yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş bir bakmazlar mı? Onlar kendilerinden hem daha çok, hem de kuvvetçe ve yeryüzündeki eserlerinin sağlamlığı bakımından daha çetin idiler. Öyle iken o kazandıkları şeyler, kendilerine fayda vermedi.
83 – Ne zaman ki elçileri onlara, açık delillerle geldi, kendilerinde bulunan bilgiden dolayı şımarıklık etmişlerdi. Hâlbuki o, alay ettikleri şey onları kuşatmıştı.
84 – Sonra da ne zaman hışmımızı gördüler: “Allah’ın birliğine inandık ve O’na şirk koştuğumuz şeyleri inkâr ettik” dediler.
85 - Ama hışmımızı gördükleri zamanki imanları kendilerine fayda verecek değildi. -Allah’ın, kulları hakkındaki sürüp giden tutumu [kanunu]...- İşte o kâfirler burada hüsrana düştüler [kaybettiler, zarara uğradılar].”

Allah doğrusunu en iyi bilendir.





العصمة للّه وحده - el-Ismetü lillâhi vahdeh

[Kusursuzluk sadece Allah’a mahsustur]…
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla