Konu: şefaat
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. January 2009, 09:03 PM   #1
hasyetullah
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 77
Tesekkür: 13
24 Mesajina 33 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
hasyetullah will become famous soon enoughhasyetullah will become famous soon enough
Standart şefaat

“Şefaat” kavramı:

“ شفع Şef`ı” kökünden türemiş olan “ شفاعة şefaat” sözcüğünün sözlük anlamı; “Bir şeyi benzeri olan başka bir şeye eklemek, onu desteklemek, bir şeyi çiftlemek ve esirgemek” demektir. Sözcük, zaman içerisinde; “Yüksek mevkide bulunan birinin, düşkün birine yardım etmesi, onu koruması, onun korunmasına aracılık etmesi, onu yalnız bırakmayıp ona destek olması” anlamında kullanılır olmuştur.
Sözcüğün terim anlamı ise; “Bir kimsenin bağışlanmasını istemek, bir kimseden, başka bir kimse için iyilik yapmasını, onun zararına olan davranışlardan vazgeçmesini rica etmek, başkası hesabına yalvarmak, rica etmek, birinin önüne düşüp işinin görülmesi için dua ve niyazda bulunmak” demektir.
Kısaca şefaat; “aracı olmak, yardım etmek ve öncülük etmek” anlamlarına gelir.
Arapça`da başkası lehine talepte bulunana, yani şefaat edene “الشّافع eş-şafi” veya “ الشّفيع eş-şefi” denir.

“Şefaat” kavramının doğru anlaşılabilmesi için konunun aşağıdaki başlıklar altında incelenmesinde yarar görmekteyiz.
- Allah`tan başka şefaatçi yoktur: Şefaat sadece Allah`a aittir. Bu konuda ilk öğrenilmesi gereken husus, şefaat yetkisinin sadece Allah`a ait olduğudur.

Zümer; 44: De ki: “Tüm şefaat Allah`a aittir. …”

Secde; 4: … Sizin için O`nun astlarından bir veli ve şefaatçi yoktur. Hâlâ
düşünüp öğüt almaz mısınız?

- Yüce Allah, kendilerinden razı olduğu kulları için, dilediğine şefaat/ yardım izni verebilir: Allah`ın izni ve emri olmadan kimsenin kimseye şefaat/ yardım etmesi söz konusu değildir. Allah`ın izni ile şefaat/ yardım edecekler de, ancak Allah`ın kendilerinden razı olduğu kulları için şefaat (yardım) edebilirler.

Yunus; 3: … O`nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez…..

Enbiya; 26-28: Onlar “Rahman çocuk edindi” dediler. Hâşâ, bundan
münezzehtir O. Onlar lütuflandırılmış kullardır. Onlar O`nun
sözünün önüne geçemezler; onlar yalnız O`nun emriyle iş
yaparlar. O, onların önündekini de arkalarındakini de bilir.
O`nun hoşnutluk verdiklerinden başkasına da şefaat (yardım)
etmezler. Ve onlar O`nun haşyetinden titrerler.

Bu konuda dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Allah`ın kendilerinden razı oldukları, şefaat (yardım) edemezler, ancak şefaat (yardım) edilirler.

- Yüce Allah, güzel bir şefaatle şefaat edene izin verdiği gibi, kötü bir şefaatle şefaat edene de izin verebilir:

Nisa; 85: Kim güzel bir şefaatle (hayır ve iyiliklere aracı, vasıta olmakla)
şefaat ederse, bundan kendisine bir sevap (hisse) vardır. Kim
de kötü bir şefaatle (kötülüğe delil olmak ve yardım etmekle
veya kötülük çığırını açmakla) şefaatte bulunursa, ondan
kendisine bir günah payı vardır. Allah her şeye kadirdir.

Ayette geçen “شفاعة حسنة şefaat-ı hasene (iyi ve güzele aracılık ve yardım)”; iman edip Allah`ın ve kullarının haklarına riayetle beraber, müminlerin iyiliği ve yararı için uğraşmak, onları kötülüklerden ve zararlardan korumaya çalışmak demektir. “ شفاعة سيّئة Şefaat-ı seyyie (kötü ve zararlıya aracılık ve öncülük etmek)” ise; müminlerin ve insanların zarara uğramaları ve kötülüklere düşmeleri için çalışmak ve kötülük çığırları açmak demektir. Kur`an, hem “şeffat-ı hasane”de bulunanların hem de “şeffat-ı seyyie”de bulunanların, dünyada ve ahirette bu davranışlarının sonuçlarından pay alacaklarını bildirmektedir.

- O gün şefaat yoktur, kimseden şefaat kabul edilmeyecektir:

Bakara; 48: Ve, hiçbir kimsenin başka bir kimseye herhangi bir şey için
karşılık ödemediği, hiçbir kimseden şefaatin kabul edilmediği,
kimseden fidyenin alınmadığı ve onların yardım olunmadığı
günden sakının.

Bakara; 123: Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği, kimseden fidye
kabul edilmeyeceği, şefaatin hiç kimseye yarar
sağlamayacağı ve onların yardım olunmadığı günden sakının.

Görüldüğü gibi ahirette kimseye şefaat ettirilmeyecektir. O gün sadece Allah`ın izin verdikleri, bildikleri gerçeğe tanıklık edebilirler:

Zühruf; 86: O`nun astlarından yakardıkları şefaate sahip olamaz!
Hakka tanık olanlar müstesna. Onlar biliyorlar da.

Yukarıdaki Kur`an ayetleri ışığında anlıyoruz ki, konumuz olan 26. ayette geçen “meleklerin şefaati”, bu dünyaya yönelik şefaattir ve bu şefaat, müşriklerin, şans tanrısı, bereket tanrısı, yağmur ve rahmet tanrısı, onların melek şefaatçisi, insanların Allah`a yaklaştırıcısı gibi inançları ile asla bağdaşmaz. Ayette sözü edilen şefaat, Yüce Allah`ın, kendilerinden razı olduğu ve haklarında yardım takdir ettiği kulları için, doğadaki melekleri/ güçleri harekete geçirerek bu kullara yardım ettirmesidir. Bunun örnekleri, bir kısmını “Melek kavramı” başlığı altında da verdiğimiz, şu ayetlerde görmek mümkündür: Âl-i Imran; 123-126, Enfal; 9-12, 50, Tövbe; 25, 26, Ahzab; 9, 26, Şûra; 5, Zümer; 43, 44, Müddessir; 48, Bakara; 255, En`âm; 51, Yunus; 3, 18, Secde; 4, Sebe; 23.

Bu konuda son olarak, halk arasında yaygınlaşmış olan, “ümmetinden günahkâr olanların günahlarının affedilmesi için, peygamberimizin Allah katında aracılık etmesi” şeklindeki şefaat tarifinin Kur`an`a ters bir anlayış olduğunu belirtmekte yarar vardır. Peygamberimizin günahkârlara destek olup, hatırını kullanarak günahkârların kurtuluşunu sağlamak üzere, tabir yerinde ise “Allah nezdinde torpil yapması” anlamına gelen bu anlayış, “… Sen ateştekini kurtarabilir misin?” diyen Zümer suresinin 19. ayetine terstir. Bu anlayış sahipleri bilmelidirler ki, anlayışlarını değiştirmezlerse, peygamberimizin şefaat değil, şikâyet ettiği ümmetine dahil olacaklardır:
Furkan; 30: Elçi de: “Rabbim, halkım Kur`an`ı terk etti” der

hakkı yılmaz
hasyetullah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hasyetullah Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Ali Rıza Borazan (15. June 2009)