Tekil Mesaj gösterimi
Alt 6. September 2010, 11:13 AM   #6
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart Kuranı anlamada temel esaslar

KURANI ANLAMADA TEMEL ESASLAR

Kuran: Yerlerin ve gökerin Rabbi olan Allahın, halife olarak yaratılan insanlardan kendisine duyarlı olanlara dünya hayatında nerde nasıl en güzel bir davranış sergilenceğini anlatan bir hayat kitabıdır. Bir başka deyişle, Allahın insanlara sunduğu hayat projesidir.

Allahın insanlara sunduğu bu projeyi anlamak onun dilini kavramak çözmek için Kuranda kullanılan kelime ve ayetlerin ne anlama geldiğini kurandan öğrenmek lazımdır.

Her dilede olduğu gibi kuranda da iki anlatım vardır. Kuran buna Müteşabih ve muhkem ifadesi kullanıyor. Ama edebi sanatlar bu anlatım sanatlarına gerçek anlatım ve değişmeceli (mecazi) anlatım diye tanımlamaktadırlar. Şimdi önce edebiyatta kullanılan sanatları ansiklopedik bir bilgi olarak vermeye çalışalım

EDEBİ SANATLAR HAKKINDA ANSİKLOPEDİK BİR BİLGİ

Edebi Sanatlar hakkında ansiklopedik bilgi
Edebi Sanatlar mana üzerinde oyunlar yapıp, sözü güzelleştirme yolları. Edebi eserlerde mana ve fikri daha iyi anlatmak, açıklamak, zevkle okunmasını sağlamak ve ifadeyi temin etmek için yapılır.


Bir dildeki kelimelerin iki manası vardır. Bunlara hakiki ve mecazi manalar denir. Kelimelerin her zaman öz manalarında kullanılması Özellikle edebi eserler için kusur sayılır. Ayrıca hakiki manalar, her zaman duygu ve düşünceleri, hayalleri anlatmaya yetmez.

Bu yüzden edebi sanatlar bütün dünya edebiyatlarının her döneminde kullanılmıştır. Türk edebiyatında, Özellikle divan edebiyatı sanatkârları bu sanatlara yer vermiş, istedikleri sanatı yapabilmek için hususi gayret sarf etmişlerdir.

Son devir Türk edebiyatında istisnalar hariç söz sanatlarından vazgeçilmemiştir. Bir edebi eseri zevkine vararak okumak ve yazarının anlatmak istediğini tam anlayabilmek için diğer bilgilerin yanı sıra edebi sanatları da bilmek gerekir.


Edebi sanatlar, zihni faaliyet mahsulü olmaları dikkate alınarak; a) Heyecana bağlı sanatlar, b) Fikre bağlı sanatlar şeklinde sınıflandırılabileceği gibi, bir ifade içinde yaptıkları vazife temel alınarak da 1) Mecazlar, 2) Manaya ait sanatlar, 3) Söze ait sanatlar şeklinde de gruplandırılabilir.


Bu ikinci gruplandırmaya göre mecazlar bölümünde teşbih, istiare, mecaz-ı mürsel, kinaye, ta’riz, teşhis ve intak, tecahül-i arif, hüsn-i ta’lil, mübalağa ve tezat yer alır.


Manaya ait sanatlar arasında, tenasüb ve iham-ı tenasüb, leff ü neşr, terdid, aks, tekrir, nida, rücu, kat’, sehl-i mümteni, istifham, muamma-lügaz iltifat, irsal-i mesel, tazmin ve iktibas gibi sanatlar vardır.


Söze ait sanatlar grubunda da; iştikak, kalb, iade, icaz, cinas, tersi, seci, aliterasyon sayılabilir.


Edebi sanatların en çok kullanılanları şunlardır:


Teşbih (benzetme): Aralarında benzerlik bulunan iki şeyden zayıf olanı kuvvetli olana benzetmeye denir. Edebiyatta çokça kullanılır. Bir teşbihte en az iki, en çok dört unsur bulunur. Bunlardan benzeyen ile kendisine benzetilen esas unsurlar (öğeler) olup, benzetme edatı ile benzetme yönü yardımcı unsurlardır.

Öğe sayılarına göre teşbihler, unsurların hepsi ile yapılan tam teşbih, esas unsurlarla yapılan beliğ teşbih, benzetme yönü söylenmeden yapılan mücmel teşbih, benzetme edatı söylenmeden yapılan müekked teşbih denilen kısımlara ayrılır.

Tam teşbihe Örnek:


Mehmetçik cesaret ve kahramanlıkta aslan gibidir.


Benzeyen: Mehmetçik


Kendisine benzetilen: Aslan


Benzetme yönü: Cesaret ve kahramanlık


Benzetme edatı: Gibi


Beliğ teşbihe Örnek:


Mehmetçik aslandır.


Benzeyen: Mehmetçik


Kendisine benzetilen: Aslan


Mücmel teşbihe Örnek:


Mehmetçik Aslan gibidir.


Benzeyen: Mehmetçik


Kendisine benzetilen: Aslan


Benzetme edatı: Gibi


Müekked teşbihe Örnek:


Mehmetçik cesaret ve kahramanlıkta aslandır:


Benzeyen: Mehmetçik


Kendisine benzetilen: Aslan



Benzetme yönü: Cesaret ve kahramanlık


İstiare: Benzetme, yalnız benzeyen veya kendisine benzetilenle yapılırsa istiare sanatı ortaya çıkar. Bu da kendisine benzetilenle yapılıyorsa açık istiare, yalnız benzeyenle yapılıyorsa kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır:

Açık istiareye Örnek:


Ağaçlar sonbaharda elbiselerini soyunur.


Kendisine benzetilen: Elbiseler
Bu cümlede “elbiseler” kelimesi “yapraklar” yerine kullanılmıştır.

Kapalı istiareye Örnek:

... Dönerken inleyen tekerlekler.

Benzeyen: Tekerlekler

Burada tekerleklerin dönerken çıkardığı sesler, hasta bir insanın inlemesine benzetilmiştir.

Mecaz-ı mürsel: Benzetme maksadı gütmeden bir kelime veya ibareyi öz manalarında kullanılmayacak şekilde ifade etmeye denir.

Örnek: “Derse girildi.” denildiğinde, ders söylenip, dersin yapıldığı yer olan dershane kastedilmiştir. Yine “Ateşi yak.” sözüyle, kömür odun vb. gibi şeylerin yakılmasının kasdedilmesi de mecaz-ı mürseldir.

Kinaye: Hem hakiki, hem mecaz manası anlaşılabilen sözdür. Biri için “Açıkgöz” denildiğinde, hakikat manası olan, o kimsenin gözünün açık olduğu anlaşıldığı gibi, mecaz manası olan zeki ve becerikli olduğu da anlaşılır. Bu sözde kasdedilen mecazi manadır.

Ta’riz:Bir sözün anlaşılan manasının tam tersini kastetmektir:

Örnek:

Tersinden Öğüt

Her nere gidersen eyle talanı,
Öyle yap ki ağlatasın güleni,
Bir saatta söyle yüzbin yalanı,
El, bir doğru söz seylerse inanma.

Yusufelili Huzuri

Şair bu kıta’nın her mısrasında tariz sanatı yapmış, asıl söylemek istediğinin tam tersini ifade etmiştir.

Teşhis ve İntak: Teşhis, insan olmayan varlıklara insanların yaptığı işleri mecazi olarak yaptırma; intak da bu varlıkları söyletme, konuşturma sanatıdır.

Örnek:

Testi ile Güğüm

Güğüm bir gün testiye,
“Yola çıkalım” dedi.
Testi “Korkarım” dedi.
Evde kalmak istedi.

Çünkü onu en küçük,
Bir vuruş hemen kırar.
Güğüme, boynu bükük,
Dedi ki “Hakkınız var.”

“Sizin deriniz benden,
Çok daha fazla sağlam.
Siz gidiniz fakat ben,
Size yoldaş olamam.”


Burada testi ve güğüm gibi iki varlık, insanlar gibi davrandırılarak teşhis, konuşturularak da intak sanatı yapılmıştır.


Tecahül-i arif: Bilinen bir şeyi bilmiyormuş gibi görünerek yapılan sanata denir. Çeşitli sebeplerle doğrudan doğruya söylenmek istenmeyen bir söz bu şekildeki ifade ile daha etkili olur. Ayrıca nükte yapmak için de çok sık kullanılır.

Örnek:

Beli bükülmüş bir ihtiyar bir gün yolda oturmuş, dinleniyormuş. Onun böyle yere eğilmiş gibi duruşunu anlamamazlığa gelen bir genç; “Ne o efendibaba, bir şey mi arıyorsun?” diye sormuş. İhtiyar, gencin bu ta’rizini anlamamış görünerek; “Evet oğlum, gençliğimi kaybettim. Onu arıyorum.” diye cevap vermiş.

Burada ihtiyarın cevabında tecahül-i arif sanatı yapılmıştır.


Hüsn-i ta’lil: Bir olayın meydana gelişini gerçek sebebinden farklı olarak hayali ve daha güzel bir sebebe bağlama sanatına denir. Özellikle divan şairleri tarafından çok sevilir.


Örnek:

Su Kasidesi’nden


Hak-i payine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başını taştan taşa vurup gezer avare su


Fuzuli

(Su, hazret-i Peygamberin ayağını bastığı toprağa kavuşmak için, ömür boyu başını taştan taşa vurarak gezmektedir.)


Bu beyitte, suların taşlar arasında sağa sola çarparak akıp gitmesi hadisesi normaldir. Fakat şair onun akışını, Peygamber efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) duyduğu çok büyük aşk ve hasret sebebiyle, O’nun ayağının bastığı toprağa kavuşabilmek için bir çırpınış sebebine bağlayarak hüsn-i ta’lil sanatı yapmıştır.

Mübalağa: Övmek veya yermek için bir hususun abartılarak söylenmesi sanatıdır. Duygu ve düşünceler bu sanatla kuvvetlendirilmek istenir. Ancak, zevk ve incelikten mahrum, kaba ve hoş olmayan ölçüsüz çeşitleri, ters etki bırakır ve sevilmez.


Örnek:

Öyle zaif kıl tenimi firkatinden kim
Vaslına mümkün ola yetürmek saba beni


Fuzuli

(Ayrılığınla vücudumu öyle zayıflat (saman çöpü gibi et) ki, sabah rüzgarının beni sana ulaştırması mümkün olsun.)


İnsan, ne kadar zayıflarsa zayıflasın, hafif esen sabah rüzgarının onu havalandırıp bir yere götürmesi düşünülemez. Böyle olmasına rağmen, beyitte vücudun rüzgarın götürebileceği kadar zayıflamasının istenmesi mübalağadır.

Tezad: Aralarındaki bir alakadan dolayı birbirine zıd manaları, bir ifadede toplamaktır.

“Bir evde ayş ü şadi bir evde ye’s ü matem” mısraında sevinç ve neşe manasına olan ayş ü şadi ile ye’s ü matem manaca birbirine zıd olup, aralarında tezat sanatı meydana gelmiştir.


Tenasüb: Manaca birbirine uygun kelimeleri bir arada zikretmektir. Divan edebiyatında çok kullanılan bu sanata “müraat-ı nazir”, “telfik ve tevfik” gibi isimler de verilir.


Örnek:

Siper et sinemi, gel hançer-i azara gönül
Böyledir resm-i mahabbet buna yok çare gönül


Beytinde siper, sine, hançer-i azar kelimelerinin birbirine fikir ve manaca uygunluğu neticesinde tenasüb sanatı ortaya çıkmıştır. Ayrıca aşağıdaki beyit de iham-ı tenasüp için iyi bir örnek teşkil eder. İham-ı tenasüpte kullanılan kelimelerin başka manaları da olabilir.


Pek uçurma bildiğim kuştur benim bağban
Bülbülün gülzar-ı alemde hezarın görmüşüz


Nabi Efendi


Burada “uçurma” ile “kuş” ve “bülbül” ile “hezar” kelimeleri ayrıca başka anlamlar ifade ederler. “Uçurma” kelimesinde kuş uçurmanın dışında “yüksekten atma, mübalağa etme”, “hezar” kelimesinde ise “bin” manasının dışında “bülbül” manası ile karşılaşılır. Böylece iham-ı tenasüp yapılmış demektir.

Gerçekte mana;


“Bahçıvan; bildiğim o kuşu pek fazla uçurma. Biz alemin gül bahçesinde bülbülün binlercesini görmüşüz.” demektir.


Beyitte geçen kuş, bülbül ve uçurma kelimeleri kendi aralarında; gülzar (gülbahçesi) ve bağban (bahçıvan) kelimeleri de gene aralarında mana yönünden ilgili olduklarından tenasüp sanatı vardır.


Tevriye: Yakın ve uzak olmak üzere iki manası olan bir sözün bir nükteden dolayı uzak manasının kastedilmesidir.


Sordum didiler ahbab
Semt-i vefada doğru yoldadır


Semt-i vefa, yakın manasıyla yarin bulunduğu yeri, uzak manasiyle, sadık ve vefakar olduğunu ifade eder. Yine doğru yoldadır, sözünün yakın manası yarin evinin semtinde dosdoğru yol üzerinde olduğuna, uzak manası ise, sevgilinin iffet sahibi olduğunu gösterir. Şair her ikisini de uzak manaları ile kullanmıştır.

Tekrir: Manaya güç kazandırmak maksadıyla bir veya birkaç kelimenin ısrarla tekrar edilmesidir.


Örnek:

Esselam ey zat-ı pak-ı Mustafa
Esselam ey nur-ı iman esselam
Esselam ey sahib-i lütf ü kerem
Esselam ey kan-ı ihsan esselam


Necati

Şair, Hazret-i Peygamber için yazdığı bu şiirinde esselam kelimesini devamlı tekrar ederek tekrir sanatı yapmıştır.


Rücu: Önceden söylenen fikri sonra reddediyor veya değiştiriyor görünerek aslında onu kuvvetlendirme sanatıdır.


Örnek:

Makber, makber değil bir türbe


Abdülhak Hamid


Şair bu sözüyle, mezar manasına gelen makberi reddediyor görünerek gene mezar olan, fakat hususi şekilde saygı gösterilen mezarların ortak ismi olan türbe kelimesini söyleyerek ilk sözünü kuvvetlendiriyor ve rücu sanatı yapıyor.

Kat’ (kesme): Üslubun daha etkili olması için sözü okuyucunun sonunu tahmin edebileceği bir yerde kesmeye kat’ denir.


Örnek:

Birinde rüya tadı;
Biri kan içen cadı.
İkisinin de adı;
Ömürden bir gün... heyhat...


Enis Behiç Koryürek


İstifham: Üslubun daha etkili olması için sözü soru şeklinde düzenlemeye istifham denir.


Örnek:

Sormayın; Kays ile Leyla neyidi.
Biri mecnun, biri mecnuneyidi.


arif NihatAsya


Nida (ünlem): Dikkat çekme ve heyecan bildirmek için başvurulur. “Ey, oy, vay, hey...” gibi kelimeler ve noktalamada (!) işareti ile gösterilir.


Örnek:

Sabah Ezanı
“Uyan!” diyen o güzel
Nidaya aç odanı
Açıp, güzelliği en
Güzel çağında tanı;


Vakit ki seher vakti,
Ezan sabah ezanı!


Uyan ey arif, uyan;
Uyar uyuklayanı,
Ki yerlerle gök-şimdi-
Ezanların vatanı:


Vakit ki seher vakti,
Ezan sabah ezanı!!


arif Nihat Asya


Sehl-i mümteni: İlk bakışta yapılması kolay görünen, denendiği zaman güçlüğü anlaşılan ve benzeri yapılamayan sade üsluplu eserleri teşekkül ettiren sanata sehl-i mümteni denir. Bu sanatla yazılan eserlerin dili sade ve sanatsız olduğu için aynı değerde eserin yazılabileceği sanılır. Fakat denendiği zaman benzerinin bile çok zor olduğu anlaşılır. Bu sanatla yazılmış en Ünlü eser Süleyman Çelebi’nin Mevlid’idir.


Örnek:

Mevlid’den

Allah adın, zikredelim evvela
Vacib oldur, cümle işde her kula


Allah adın her kim ol evvel ana
Her işi asan eder Allah ana


Allah adı olsa her işin önü
Her giz ebter olmaya anın sonu


Süleyman Çelebi


Telmih: Söz arasında herkes tarafından bilinen bir olayın, adını kahramanı veya yerini söyleyerek olayın tamamını hatırlatmaya telmih denir.


Örnek:

İlahi

Ey dost senin yoluna
Canım vereyin Mevla
Aşkını komayayın
Od’a gireyin Mevla


Yunus Emre


Yunus Emre “Od’a gireyin” sözü ile İbrahim Peygamberin aleyhisselam ateşe atılması olayını hatırlatıyor. Böylece telmih sanatı ortaya çıkıyor.


Muamma-lügaz: Edebiyatta manzum bilmece demektir. Edebiyatımızda başlı başına bir şekil olarak görünür. Anonim halk edebiyatındaki bilmeceler sorulu-cevaplı veya yalnız soru şeklinde düzenlenen söz ve zekâ oyunlarına dayalı bir nazım şeklidir. (Bkz. Bilmece)


Örnek:
Tren gelir İS diye
Makinist vurur TAN diye
Kömürcü küreği kaybetmiş
Kondüktör bağırır BUL diye


Bu dörtlükte bilmece şeklinde verilen “İstanbul” kelimesidir.


İrsal-i mesel: Yazılı ve sözlü anlatımlarda atasözü ve vecize kullanmaya denir.

Örnek:

Affeyleyelim belki bilmez


“Bir sürçen atın başı kesilmez”


Şeyh Galip


Tazmin: Nazımda başkasına ait bir şiir parçasını kullanmaya denir.

Örnek:

Bir devri lanetiyle boğan şairin “Sis”i
Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi
Hülyama bir eza gibi aksetti bir daha
“-Örtün. Müebbeden uyu. Ey şehr!...” o beddua;
Hayır, bu hal uzun sürmez, sen yakındasın,
Sıyrıl beyaz karanlık içinden, pırıl pırıl
Berraklığında bilme nedir, hafta, ay ve yıl.


Yahya Kemal Beyatlı


Şair şiirinde Tevfik Fikret’in “Sis” şiirinin ismine ve aynı şiirden” -Örtün. Müebbeden uyu. Ey şehr!...” ifadesine yer vermiş; böylece bir yandan cevap verirken, diğer yandan da tazmin yapmıştır.


İktibas: Manayı kuvvetlendirmek ve sözü süslemek için şiir veya nesre, ayet-i kerime ve hadis-i şeriften birini katmaktır. İktibas müstahsen (güzel görülen) ve müstehcen (kötü görülen) olmak üzere ikiye ayrılır.


Müstahsen iktibas: Şiir veya nesir ile alınan ayet-i kerime ve hadis-i şerif arasında uygun düşmeyen, manası okuyucu ve dinleyici üzerinde hoş bir tesir bırakan iktibastır.


Bu kadar cürmü seyrettim ki
Rahmet ümmidimin budur sebebi
Ki buyurmuş Hüdayı azze ve cell
“Sebakat rahmeti ala gadabi”
Son mısra; “Rahmetim gadabımı geçmiştir.” mealindeki hadis-i kudsidir.

Müstehcen İktibas: İslam adabına uymayan bir ibarede, ayet-i kerime ve hadis-i şerifin alınması kötü sayılmıştır.


Aks: Bir terkib, cümle veya mısranın son kısmını başa, baş kısmını sona getirmek suretiyle başka bir terkib, cümle veya mısra teşkil etmektir.

Örnek: adat-us-Sadat isim tamlamasında, iki taraf arasında akis yapılarak, “adat-us-Sadat Sadatül adat” (Büyüklerin adetleri, adetlerin büyüğüdür.) cümlesi meydana gelmiştir. “Kelam-ı kibar, kibar-ı kelamdır.” da aksın bu kısmına Örnekdir.

Her düzün bir yokuşu, her yokuşun bir düzü var, mısraı ile:


Tahsil-i hüner vakti, hengâm-ı civanidir.
Hengâm-ı civanidir, tahsil-i hüner vakti


Beyti de mısranın tekrarı ile olan akse Örnekdir.


İştikak: Aynı kökten türetilmiş kelimeleri bir arada kullanmaya denir.


Örnek:

Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem


M. Akif Ersoy


“Zalim” kelimesi “zulm” kökünden türetilmiş ve ikisi bir mısrada kullanılmıştır.

İade: Her beytin son kelimesini bir sonraki beytin ilk kelimesi olacak şekilde kullanmaya denir


Örnek:

Defter-i a’malümün hattı hatadandır siyah
Kan döker çeşmim hayal ettikçe hevl-i mahşeri
Mahşeri eşküm virür seylaba ger ruz-i ceza
Olmasa makbul-ı dergâhın sirişküm gevheri
Gevheridür aşk bahrınun Fuzuli ab-ı çeşm
Lik bir gevher ki lutf-ı Hak anadur müşteri


Fuzuli

icaz: Az sözle çok duygu ve düşünce anlatmaya denir. Her kişinin, her sanatkârın kolaylıkla yapabileceği şey değildir. İnsanlar tarafından benzeri hiç söylenemeyen Örnekleri de vardır. Bunlar Kur’an-ı kerimin bütün ayetleridir. Hadis-i şerifler gibi de hiçbir kimse söyleyememiştir. Bu sanatta mana derinliği vardır.

Örnekler:

Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Kanuni Sultan Süleyman


Avazeyi bu âleme Davud gibi sal
Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş


Baki

Muraat-ı nazir: Fikri bir sebepten, mahiyetlerindeki bir hususiyetten dolayı, manaları arasında bir ilgi bulunan kelimelerin aynı ifadede toplanmasıdır. Buna cemiyyet, tenasüb, telfik, tevfik, itilaf da denir.

Siper it sineni gel hançer-i azara gönül
Böyledir, resm-i mahabbet buna yok çare gönül


Burada, siper ile hançer arasında fikri bir alaka vardır. Saplanmak istenen hançere karşı siper lazım geldiği gibi, siper de hançer ve benzerlerine karşı korunmak için kullanılır.


İstihdam: İki manası olan bir sözün kendisiyle bir manasını, zamiriyle diğer manasını ifade etmek sanatıdır. Bu tarif Arap edebiyatı kitaplarına göredir. Muallim Naci bunu, Türk dili şivesine aykırı görüyor, yerine; bir sözü, delalet ettiği iki manayı birlikte kast ile herbirini uygun yöne sarf etmek şeklinde bir tarif yapıyor.


Ayağa düş dilersen, başa çıkma
Anınla başa çıkar cam-ı sahba


beytinde ilk mısrada ayak, insan uzvudur.İkinci mısrada bu kelime “anınla” zamiri ile temsil ediliyor; burada da kadeh manasına geliyor. Muallim Naci tarifine şu Örneki veriyor:


Bahar erdi, açıldı sevdiğim hem fasl-ı dey, hem gül.


Bu mısrada açıldı kelimesi, hem kış manasına gelen dey’e hem de gül’e ait açılmayı ifade ediyor. Birincisinde uzaklaştı, ikincisinde çiçek açıldı manasına geliyor.

Cinas: Nazımda sesleri (yazılışları) aynı, manaları ayrı en az iki kelimeyi kafiye olacak şekilde kullanmaya denir.


Örnekler:

Varı yok, yoğu var iden “Ol” durur,
Dünyada her olanı “Ol”, oldurur.
Her nefeste eyledik yüz bin günah
Bir günaha etmedik hiç bir gün ah


Süleyman Çelebi


Kara gözler, kara gözler
Kararmış kara gözler
Gemim deryada kaldı
Yelkenim kara gözler


Anonim Halk Edebiyatı


Seci: Cümle ve cümleciklerdeki kelimelerden birini, bir kaçını veya tamamını kafiye teşkil edecek şekilde tertiplemeye denir.


Örnek:

Hak tebareke ve teala, nitekim anın dinini müebbed ve şer’ini muhalled ve milletini haşre dek dayim ve ümmetini kıyamete değin kayim eyledi.

Sinan Paşa


Alliterasyon: Bir ibarede belirli ses ve hecelerin tekrarlanmasına denir. Böylece ahenkli bir söyleyiş meydana getirir.


Örnek:

Dest-busi arzusuyla ölürsem dustlar
Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su


Fuzuli

bu beyitte 7 defa “s” sesi, 8 defa “u” ve 5 defa “l” 2 defa “t” sesleri tekrarlanmıştır.

Celaleddin-i Rumi’den dehen tolup olup pür fen
Bilüp ahbar-ı ahbarı tolı esrar-ı didaram


beytinde de aynı durum vardır ve sesler aşağıda görüldüğü gibi tekrar edilmiştir:

C(1), e(6), l(6), a(8), d(5), i(5), r(7), u(2), m(2), d(6), n(4), h(3), t(2), o(3), p(4), ü(2), f(1), b(3), ı(3), s(1).


Bir diğer beyitteki alliterasyon sanatı da şöyledir:


Aman ya Rabbi el-aman ne müşkülmüş ahir zaman
İki yüzlüler çoğaldı pek azaldı namaz kılan


a(15), m(6), n(6), y(2), r(3), b(2), i(4), e(4), l(7), ü(5), ş(2), k(2), h(1), z(4), ç(1), o(1), d(2), ı(3), p(1)
.

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi



ŞİMDİ DE TÜRK DİLİ VE EDEBİYATINDA KULLANILAN DEYİMLERDEN ALINTI YAPALIM
Türk Dili ve Edebiyatı

-A-
Abacı kebeci: Olur olmaz kimseler, ne olduğu belirsiz kişiler
Abanmak: Birine yük olmak, onun sırtından geçinmek
Acemilik etmek: Düşüncesizce hareket etmek
Açık bono vermek: Bir kimseye, istediği gibi davranma yetkisi vermek
Adama benzemek: Düzelmek, göze hoş görünmek
Af buyurunuz: Özür dilemeyi ifade eden bir deyim
Agop'un kazı gibi yutmak : Önüne konulan her yemeği çabuk yemek
Ağız gevşekliği : Sır tutmamak hali
Ah edip eh işitmek : Daima feryat etmek
Ak sakaldan yok sakala gelmek : Çok yaşlanmak
Alavere dalavere :
Allah hakkı için (söyle) : Doğruyu söylemesi istenen kimseye verilen söz
Amma da yaptın (haa)! : Olmayacak bir şey söyledin anlamında.
Arabayı düze çıkartmak : Sonunda işini kolaylaştırmak
Astarı yüzünden pahalı : Gerçek değerinden fazlaya mal olmak
Aşüftelik etmek : Hafif ve işveli davranmak
Atma Recep din kardeşiyiz : Biz birbirimizin ne olduğunu biliriz' anlamında kullanılır.
Ayvaz kasap hepsi bir hesap : Hepsi aynı hesaba geliyor anlamında.
Azrail olmak : Çok korkulu ve zorba olmak
-B-
Baba,baba değil iskele babası : Saygı duyulmayan,hayırsız baba
Başına feleğin tokmağı inmek : Bir felakete uğramak
Bela aramak : Kavga sebebi yaratmak.
Ben sarhoş,yolcu sarhoş : Herkesin garip bir tutum içinde bulunduğunu anlatmak için kullanılır.
Beyni sulanmak : Bunamak.
Bıyıkları balta kesmez olmak : Güçlü olmak,kimseden korkmamak
Bızdık : Ufak çocuk
Binin yarısı beş yüz o da ben de yok : Düşünceli kimseleri avutmak için teselli mahiyetinde söylenir.
Bir avuç toprak olmak : Ölmek
Bir çırpıda : O anda
Boşlamak : İlgisiz davranmak,ilgiyi kesmek
Boyunun ölçüsünü almak : Biri tarafından ağzının payı verilmek
Bulanık suda balık avlamak : Karışıklıktan yararlanıp menfaatini kollamak
Burnu kokuyu iyi almak : Her şeyi önceden sezmek
Büyüklük göstermek : Bağışlamak
Büyük söylemek : Övünmek
-C-
Cafer ağanın abdest suyu : Tatsız,tuzsuz
Caka yapmak : Gösteriş yapmak
Cana işlemek : Çok tesir etmek
Can atmak : Çok istemek
Can ciğer : Samimi
Candan yanmış : Adamakıllı tutulmuş
Canı burnuna gelmek : Bir işte çok eziyet ve sıkıntı çekmek
Canını şeytana satmak : Kötü işlerle uğraşmak
Canın sağ olsun : Bir ziyan için söylenen teselli sözü
Ceddine okumak : Soyuna sövmek
Ceffel kalem etmek : Hemen hüküm vermek
Cephe almak : Düşmanca hal takınmak
Cıcığı çıkmak : Çok hırpalanmak
Ciğeri beş para etmez : Değersiz kişi
Cihan alem bilmek : Herkes tarafından bilinmek
Cin fikirli : Çok zeki,açıkgöz
Cumbadak dalmak : Ani olarak girmek,dalmak
Curcuna koparmak : Gürültüyle çevreyi karıştırmak
Curcunaya kalkmak : Kavga ve gürültü çıkarmaya kalkmak
-Ç-
Çabalama kaptan ben gidemem : Boşuna çabalama anlamında.
Çaçaron : Kavgacı,şirret
Çağı geçmek : Yaşlanmak
Çala kalem : Durmaksızın yazarak
Çehresi atmak : Rengi sararmak
Çehre uzatmak : Küsmek,somurtmak
Çek arabanı : Defol anlamında
Çeşnisine bakmak : Lezzetine bakmak
Çevir kazı yanmasın : Sözünü çeviren kimseler için söylenir.
Çıkmaz ayın son çarşambası : Belirsiz ve uzak zaman
Çiğ süt emmiş olmak : Soysuz ve namussuz olmak
Çileden çıkmak : Hiddetlenerek sabrın taşması
Çizmeden yukarı çıkmak : Haddini bilmemek
Çoban kulübesinde padişah rüyası görmek : Durumuna uygun düşmeyen büyük ve olmayacak hayallere kapılmak
Çorbada tuzu bulunmak : Emeği geçmiş olmak
Çömlek hesabı : Baştan savma hesap
Çöpçatan çatmak : Kısmet olmak
Çürük tahtaya basmak : Umduğunu bulamamak,aldanmak
-D-
Dağarcıkta bir şey kalmamak : Her şeyi yitirmek
Dalavere : Oyun,hileli iş
Davulu yarık : Sır saklamayan,önüne gelene içini döken
Dekbaz : Hileci
Demir gibi olmak : Sağlam ve sıhhatte olmak
Devede kulak : Kıyaslanan şeyler arasındaki orantısızlığı belli etmek için kullanılır.
Dırdır etmek : Yerli yersiz söylenip durmak
Dikili ağacı olmamak : Malı mülkü olmamak
Dili çetrefilli olmak : Rahat ve düzgün konuşamamak
Dilini zaptetmek : Konuşmamak
Dişini sökmek : Zararsız hale getirmek
Dokuz doğurmak : Korkudan ve heyecandan bitmek
Dolmaları yutmak : Kanmak,aldanmak
Dostlar alışverişte görsün : Laf olsun diye iş yapanlar için söylenir.
Döner taşım yok,öter kuşum yok : Hiçbir şeye sahip olmamak
Dört dirhem bir çekirdek : Şık giyimli kimse
Dudukuşu : Geveze
Dümen suyundan gitmek : Karşısındakinin huyuna göre davranmak
Dünyaya kazık kakmak : Ölmemek
-E-
Ebussuut Efendi'nin gelini : Eski moda giyinen kadın
Eceline susamak : Tehlikeli işlere girişmek
Edepsizliği gündeliğe takılmak : Edepsizliği alışkanlık haline getirmek
Efendilik yapmak : Saygılı hareket etmek
Efendizadem : Beyim anlamında bir hitap
Eğrisi doğrusuna gelmek : Uygunsuz yapılan işin tesadüfen uyumlu bitmesi
Ekmeği dizinde : Nankör
Elemtere fiş kem gözlere şiş : Nazar değmesin anlamında
Eli çabuk : Tez iş gören
Emeği geçmek : Bir işin yapılmasında yardımcı olmak
Ensesinde boza pişirmek : Çok eziyet çektirmek
Ermeni gelini gibi : Daima kırıtan,süzülen kadınlar için yapılan benzetme
Ervahlarına yuf olsun : Sövgü
Eski çamlar bardak oldu : Şartlar değişti anlamında kullanılır
Eşek hoşaftan ne anlar : Anlayışsız,zevksiz insanlar için söylenir.
Etek belde : Kıvrak ve becerikli
Ev açmak : Ayrı ev tutmak
Eyere de gelir semere de : Bütün işlere yarar anlamında
Ez ez de suyunu iç : Hiç yararı olmayan bir işi tenkit etmek için kullanılır.
Ezilip büzülmek : Aşırı sıkılgan davranmak
-F-
Fahiş faize batakçı müşteri : Benzer kişilikteki insanlar birbirini kolay bulur manasında
Faka basmak : Güç duruma düşmek
Falcı değilim ya : Ben olacağı bilemem anlamında
Fare düşse başı yarılır : Bir yerin yoksulluğunu anlatmak için kullanılır.
Farfara : Ağzında sır tutamayan kimse
Fasulye gibi kendini nimetten saymak : Kendine olduğundan fazla değer vermek
Feleğin çemberinden geçmiş : Tecrübeli,bilmiş
Felekten bir gün çalmak : Eğlenceli bir gün geçirmek
Ferteği çekmek : Kaçmak
Fesat kumkuması : Hep kötülük düşünen
Fıkırdamak : Kesik kesik gülmek
Fıldır fıldır aramak : Israrla ve telaşla aramak
Fırın süpürgesi : Zayıf,uzun boylu kimse
Fincancı katırlarını ürkütmek : Kötü niyetli kişileri ürkütecek hareketlerde bulunmak
Fitil almak : Öfkeyle parlamak
Fol yok yumurta yok : Herhangi bir sebep veya ilişki bulunmaması
Forsu kırılmak : İtibar ve onuru sarsılmak
Fukara babası : Fakirleri kollayan kimse
Fütur getirmek : Umutsuzluğa ve çaresizliğe düşmek
-G-
Gafil baş,düşmana eş : İşlerinde hazırlıksız olan insan her zaman zor duruma düşebilir
Gagasından yakalamak : Zayıf noktasından yakalamak
Gavur ölüsü : Oldukça ağır
Gavurun tembeli keşiş,Müslüman'ın tembeli derviş : Kendini büsbütün ibadete verip,dünyadan elini eteğini çeken kişiler için kinaye yollu söylenir.
Gazali rana : Güzel,hoş ceylan gibi sevgili anlamında
Geçmişi kandilli : Sövgü
Gemi aslanı : Gösterişli,işe yaramayan adam
Geyik etine girmek : Erginleşmek
Gırtlağından kesmek : Yiyecek parasını kısıtlamak
Giderayak : Gitmek üzereyken
Girye bana hande sana : Önce karşısındakini düşünen kimsenin kullandığı bir deyim
Giydirmek : Azarlamak
Gök demir,yer bakır : İmkansızlıklar ve umutsuzluklar içinde bulunuşu anlatır.
Gömlek değiştirmek : Tutum ve görüşlerini değiştirmek
Göründü Sivas'ın bağları : Gerçekleşmesi beklenen bir şeyin ortaya çıktığına dair olanaklar belirdiğinde kullanılır.
Göz nuru dökmek : Yapılan işte göz emeği bulunmak
Güvendiği dağlara kar yağmak : Güveni sarsılmak
H-
Habbeyi kubbe yapmak : Önemsiz bir şeyi büyütmek
Haber vermek : Bildirmek
Hak getire : Yoktur anlamında
Halep ordaysa arşın burada : Yapacağını yap anlamında sitem
Ham ervah : Kara ruhlu kimse
Hangi peygambere ümmet olacağını şaşırmak : Kimin sözünü ve yolunu tutacağını,ne yapacağını şaşırmak
Hat çekmek : Önemsememek
Hatun : Eski zaman beylerinin,hanımlarına olan hitabı
Haymana öküzü : Hımbıl ve tembel kimse
Hazır mezarın ölüsü : Hep hazıra konmak isteyen tembel kimseler için kullanılır.
Her gün papaz pilav yemez : Hep aynı şeyler yapılamaz
Her işin hakkından gelmek : Her işi başarır olmak
Her tarakta bezi olmak : Her işle ilgili olmak
Hesaptan düşmek : Yok saymak
Hır gür : Kavga
Hiçe saymak : Hiç değer vermemek
Hindi gibi kabarmak : Övünmek,böbürlenmek
Hokka gibi oturmak : Dikilen elbisenin tam üzerine uyması
Hoşbeş etmek : Sohbet etmek
Hödük : Görgüsüz,anlayışsız kimse
Hükümet sürmek : Ülkeyi yönetmek
Hüt dağı gibi şişmek : Karnı şişmek
-I-
Icığını cıcığını sormak : Bütün ayrıntıları öğrenmek
Ikına sıkına : Güçlükle
Ikınıp sıkınmak : İş yapmak için kendini zorlamak
Ilıca ördeği : Sıcağa ve rahata düşkün
Irağı yakın etmek : Güçlükleri ortadan kaldırmak
Irgat gibi çalışmak : Çok çalışmak
Irgat pazarına döndürmek : Bir yeri dağınık ve karışık hale sokmak
Isınmak : 1-Alışmak,2-Sevmek
Isıtıp ısıtıp önüne koymak : Bir konuda ikide bir söz açmak
Iska geçmek : Atlamak
Iskartaya çıkmak : Eskimek
Islak tavuk : Miskin kadın
Islatmak : Dövmek
Işık göstermek : Yol göstermek
Ivır zıvır : Önemsiz şeyler
-İ-
İbibullah sivri külah : Yapayalnız,varlıksız olan kimse
İbiş gibi : Alığa benzer
İcabına bakmak : 1-Gerekeni yapmak,2-Ortadan kaldırmak
İç fırtınasına tutulmak : Morali bozulmak
İç güveysinden hallice : Durumu şöyle böyle
İfrit yardağı : Kötülüğe yardımcı olan
İğne yutmuş : Çok bitkin ve sıkıntılı kişi
İkisini bir kazana koysan kaynamazlar : Birbirine zıt insanları anlatmak için kullanılır.
İki yakası bir yere gelmez : Bir türlü düzene kavuşamaz
İlk göz ağrısı : İlk sevilen
İmana gelmek : Merhamete gelmek
İngiliz tabancası gibi kurulmak : Çalım satmak,kasılmak
İpe un sermek : Gevşemek,bahane uydurup işten kaçınmak
İp korkusunu boynuna almak : Ölümü göze almak
İpliği pazara çıkmak : Herkese rezil olmak
İstemem yan cebime koy : Rüşvet konusunda alay yollu söylenir
İşi sıkışık olmak : İşi çok ve külfetli olmak
İtsiz köye dönmek : Sakinleşmek,tenhalaşmak
İyiden iyiye : Adamakıllı
İyi gün dostu : İyi günlerde ortaya çıkan
İzi belirsiz olmak : İz bırakmadan kaybolmak
-K-
Kabak tadıvermek : Devamlı,ısrarlı bıktırmak
Kabasını almak : Bir yerin temizliğini üstünkörü yapmak
Kaçın kurrası : Birinin hiçbir oyuna gelmeyecek kadar açık göz, akıllı olduğunu anlatmak için kullanılır.
Kağıt üzerinde kalması : Bir anlaşmanın resmiyette kalması,tatbik edilmemesi
Kaleyi içinden fethetmek : Meseleyi karşı taraftan birinin yardımıyla halletmek
Kalp ağrısı : Aşk acısı
Kamburu çıkmak : Çok çalışmış olmak
Kan akıtmak : Kurban kesmek
Kan çanağı gibi : Çok kızarmış
Kan ter içinde kalmak : Çok yorulmak
Kapağı atmak : Gitmek,yerleşmek
Kapısını aşındırmak : Çok gidip gelmek
Kara gün dostu : İnsana sıkıntılı günlerinde yardım eden gerçek dost
Kaşının altında gözün var dememek : Yaptığını beğenmemek,takdir etmemek
Kedi ile harara girmek : Geçimsiz biriyle ortaklık etmek
Kendine yontmak : Karşısındakileri düşünmeden kendi çıkarına göre davranmak
Kıç atmak : Pek istemek
Kınalar yakmak : Çok sevinmek
Kimi kimsesi : Yakınları
Kimseye eyvallah etmemek : Kimseye minnettar kalmamak
Kimya gibi : Az bulunur
Kont gibi : Yakışıklı ve şık giyinmiş
Korkuluk : Gereksiz ve yararsız kimse
Körün istediği bir göz,Allah verdi iki göz : Hayal ettiğinden daha fazlasına kavuşan kişiler için kullanılır.
Kör şeytanın işi yok : Hep aksilikle karşılaşan kişiler tarafından sitem yollu olarak kullanılır.
Kurdu koyunla barıştırmak : Kötü biriyle saf birini uzlaştırmak
Külçe gibi oturmak : Yorgunlukla çökmek
Kül yutmak : Kandırılmak,oyuna gelmek
-L-
Laçka olmak : Eskimek,işe yaramaz halde olmak
Laf altında kalmamak : Karşısındakinin sözünün altında kalmamak
Laf ebesi : Çok konuşan kimseler için kullanılır.
Lakke yapmak : Başkasının hakkını çalmak
Lala paşa eğlendirmek : Nazik kişileri eğlendirmeye çalışmak
Lamı cimi yok : Bir konu üzerinde itiraz kabul etmediğini bildirmek için kullanılır.
Leb demeden leblebiyi anlamak : Anlayışlı,zeki olmak
Leke sıçratmak : Bulandırmak
Leşini çıkarmak : Kıyasıya dövmek
Leyleği havada görmek : Çok dolaşanlara söylenir
Limoni tabiatlı : Mızmız
Lodosa tutulmuş gibi bocalamak : Ne yapacağını kestirememek
Lokman hekimin ye dediği : Güzel,tatlı şey
Lop yumurta : Kaynamış yumurta
Lügat paralamak : Anlamını bilmediği halde,bilgiç konuşmak
Lülüye gelmek : Aldanmak
Lüpe konmak : Değerli bir şeyi emek harcamadan ele geçirmek
-M-
Maça beyi gibi kurulmak : Saygısızca,kasılarak oturmak
Madrabaz : Çıkarını hileli yollardan sağlayan kimse
Mahalle çocuğu : Eğitimsiz çocuk
Makaraya takmak : Alaya almak
Marsık : Çok esmer kimse
Merak getirmek : Kara sevdaya tutulmak
Meryem Ana kandili gibi : Soluk (belirsiz) anlamında
Meşe odunu : Kaba,anlayışsız adam
Meydan vermek : Fırsat vermek
Mısır'daki sağır sultan bile duydu : Duymayan kalmadı anlamında
Mızrağı çuvala sığdıramamak : Gerçeğin asla saklanamayacağı anlamında kullanılır.
Mis gibi burnunda tütmek : Çok özlemek
Miskinler teknesi : Tembellerin toplandığı yer
Mürai : Art düşünceli kimse
Mürekkebi kurumamak : Daha pek yeni olmak
Mürekkep yalamış : Okuyup,yazmış kimse
Mürüvvetini görmek : İyi ve mutlu günlerini görmek
Müslüman adam : 1-Dindar kişi,2-Doğruluktan ayrılmayan kimse
-N-
Nabzını yoklamak : Karşısındakinin ne düşündüğünü anlamaya çalışmak
Nalına mıhına vurmak : Ne yapacağını kestirememek
Namı nişanı kalmamak : Yok olmak,unutulmak
Nanpareye muhtaç olmak : Pek yoksul olmak
Nargile suyu : Tatsız içecek
Nazı geçmek : İsteği geri çevrilmeyen kimse
Ne ala memleket : Uygunsuz yapılan işleri kınamak için söylenir
Neci oluyor : Ne karışıyor anlamında
Nefsine yedirememek : Bir şeyi hazmedememek,kabul etmemek
Nevri dönmek : Çok sinirlenip,bunun yüzünden belli olması
Ne yüzle : Ne cesaretle anlamında
Nispet vermek : Onu üzecek şekilde gösteriş yapmak
Nobran : Kaba,sert,kırıcı(kimse)
Noktası noktasına : Tastamam
Nuh gemisi : Her çeşit insanın toplandığı yer
Nuh nebiden kalma : Çok eskiden kalma
Nur topu gibi : Güzel,şişman,beyaz (çocuk)
Nur yüzlü : Temiz yüzlü kimse
Nutku tutulmak : Üzüntüden,korkudan konuşamamak
-O-
O bir düşeş : O talih sonucu ele geçirilmiştir anlamında
O gün bugün : O gündenberi
Oh demek : Rahat etmek
Ok gibi ciğerine işledi : Yapılan bir hareketin çok üzmesi
Ok yaydan çıktı : Vazgeçemeyeceği bir işi yapmak
Olmuş armut gibi eline geçmek : Kolaylıkla,yorulmadan elde etmek
Onun ipiyle kuyuya inilmez : Güven olmaz anlamında
Oralı olmamak : Önemsememek
O saat : O anda
O tarakta bezi olmamak : İlişkisi olmamak
Oynak : Hafif meşrep kadın
Oyun etmek : Hile yapmak,aldatmak
Oyunun sakalı bitmek : Bitmiş olayları anlatan bu deyim,genellikle Karagöz oyunlarının sonunda kullanılır.
-Ö-
Öbür dünyayı boylamak : Ölmek
Öfke topuğa çıkmak : Çok öfkelenmek
Öksüz babası : Öksüz ve yoksulları koruyan adam
Öküz boyunduruğa bakar gibi bakmak : İstemeden,mecburen bakmak
Ölçüsünü bildirmek : Haddini bildirmek,cezasını vermek
Ömür adam : Hoşsohbet adam
Önünü almak : Durdurmak
Öp babanın elini : Sürpriz bir durum karşısında yaşanan şaşkınlığı anlatmak için kullanılır
Örümcek kafalı : Eski kafalı,yeniliklere uyum gösteremeyen
Ötmek : Durmadan anlamlı,anlamsız konuşmak
Öve öve göklere çıkarmak : Çok övmek
Öyle başa böyle traş : Alakasız durumları belirtir.
Özü sözü bir : Verdiği sözleri tutan dürüst kimse
-P-
Pabucuna kum dolmak : Engelle karşılaşmak
Paçaları sıvamak : Hazırlanmak
Paha biçmek : Değerini ölçmek
Pancar kesilmek : Mahcup olup kızarmak
Paparayı yemek : Paylanmak,azar işitmek
Paraya para dememek : Kazancı bol olmak
Para peşin kırmızı meşin : Alışverişin peşin olduğunu anlatır
Patentasının altına almak : Egemenliği altına almak
Pestil gibi olmak : Çok yorgun ve halsiz olmak
Peşkeş çekmek : Bir iş yaptırmak için,kendine ait veya başkasına ait bir şeyi hediye etmek
Pılı pırtı : Eski püskü,değersiz eşya
Piç etmek : Bozmak,işe yaramaz hale getirmek
Pişmiş aşa soğuk su katmak : Yapılmakta olan bir işi bozmak
Piyasaya düşmek : 1-Çok bulunur olmak,2-Orta malı olmak
Postal : Düşkün kadın
Put kesilmek : Sessiz ve hareketsiz kalakalmak
Püsküllü bela : Kişinin başını derde sokan kişi veya durum
-R-
Rabbime emanet : Herhangi bir şeyin,kimsenin korumasını tanrıya bırakmak
Rafta kurabiye var ama size göre değil : İşinize yaramaz anlamında
Rahat yüzüne hasret kaldı : Huzursuz olmak,rahat edememek
Ramazan keyfi : Oruç tutanlardaki sinirlilik hali
Rengi atmak : Çok heyecanlanıp solmak,sararmak
Rengi olmamak : Silik olmak
Renk senfonisi : Birbiriyle uyuşan renkler bütünü
Rest çekmek : Kesinlikle kabul etmemek
Rızkını taştan çıkarmak : En zor şartlarda bile geçimini sağlamak
Rufailer karışır : İşin karmaşıklığını anlatır
Ruhu bile duymaz : Yapılan bir işten hiç haberi olmaz anlamında
Ruhuna hitap etmek : Herhangi bir şeyden çok etkilenmek
Rüya gibi : Gelip geçici şeyleri anlatmak için kullanılır
Rüyasında görse hayra yormaz : Olacağına ihtimal vermemek
Rüzgar ekip fırtına biçmek : Yapılan kötülüğe karşı daha büyük kötülüğe uğramak
Rüzgar gelecek delikleri tıkamak : Her türlü tedbiri almak
-S-
Saat gibi : Düzgün çalışan
Saat on bir buçuğu çalmak : Yaşı çok ilerlemek
Sacayak olmak : Üç kişi bir araya gelip çok samimi olmak
Saçı uzun,aklı kısa : Düşüncesiz,aptal
Sağlam ayakkabı değil : Güven duyulacak kimse değil, doğruluğu konusunda şüphe duyulur
Sakala soğan doğramak : 1-Aldatmak,2-hakaret etmek
Saman gibi : Tatsız,tutsuz
Sapı silik : Serseri
Sarı Yahudi : Paraya düşkün kişi
Sazına bülbül koymak : Çok güzel çalmak
Sefalar getirdiniz : Eskiden çok kullanılan,hoş geldiniz sözü
Sel önünden kütük kapmak : Zor bir iş başarmak
Sen sağ ben selamet : Yapacak bir şey kalmamak
Sıtma görmemiş ses : Gür ve kalın sesli
Sidik yarışı : Gerekli gereksiz rekabete girmek
Söyleye söyleye dilimde tüy bitti : Çok öğüt verdiği halde sözü dinlenilmeyen insanların içinde bulunduğu durumu anlatır.
Sütüne havale etmek : Karakterine,insanlık duygusuna bırakmak
-Ş-
Şafak atmak : Korkmak,şaşırmak
Şahbaz : Becerikli ve çevik
Şapa oturmak : Çaresiz kalmak
Şaşkın bakkal : Hesabını şaşıran kimse
Şerbetli : Kötü işler yapmayı huy edinmiş kimse
Şeşi beş görmek : İyi görmemek,yanılmak
Şeytan çekici : Sevimli ve akıllı çocuk
Şeytan diyor ki : İçinden zararlı bir şeyler yap diyen ses
Şifayı kapmak : Hastalanmak
Şimşek gibi : Büyük bir hızla
Şirret karı : Geçimsiz,huysuz,yaygaracı kadın
Şom ağızlı : Kötümser,olayları devamlı kötüye yoran kimse
Şöhreti afakı tutmak : Herkes tarafından bilinir hale gelmek
Şöyle bir bakmak : 1-Üstünkörü,2-İnceler gibi manalı bakmak
Şunu bunu bilmem : Mazeret kabul etmem,özür dinlemem
-T-
Taban çekmek : Gitmek
Tabanvayla gitmek : Yürümek
Tadını kaçırmak : Zevkini bozmak
Takıp takıştırmak : Çok süslenmek
Talihi yar olmak : Şansı yardım etmek
Tantuna gitmek : 1-Öldürülmek,2-Belaya uğramak
Tasamın on beşi : Umrumda değil anlamında
Taş yağar,kıyamet kopar : Felaketli,korkunç zaman
Taş yürekli : Acıması olmayan kimse
Tavşan boku : Ne faydası,ne de zararı olan kimse
Tebeşire peynir bakışlı : İyi göremeyen,şaşı
Tencere yuvarlanmış,kapağını bulmuş : Birbirine uygun,eşit şeyleri anlatmak için kullanılır.
Tiği teber şahı levent : Her şeyini tüketmiş kimseleri anlatmak için söylenir.
Tosunum : Gürbüz kimseler için kullanılır
Tut kelin perçeminden : Boşuna uğraşma,onda yok anlamında…
Tüy dikmek : Kötü bir durumu daha çok kötüleştirecek harekette bulunmak
-U-
Ucu dokunmak : Herhangi bir işten zarar görmek
Uç vermek : Görünmek,yetişmek,belirmek
Ufağını tefeğini toplamak : Kendine ait ne varsa toplamak
Ufuk açılmak : Yeni imkanlar belirmek
Ulan : Nefret,öfke ifade eden bir hitap şekli
Ulu orta konuşmak : Düşünmeden söylemek,rastgele söylemek
Ununu elemiş eleğini duvara asmış : Yapacağını yapmış
Utandınsa yüzüne kalbur tut : Utanmanın gereksizliğini anlatır
Uyku ölümün kardeşidir : Uyuyan kimsenin dünya ile ilgisi kesilir. Olup bitenden haberi olmaz.
Uzağı görmek : Bir işin sonucunu,nasıl gelişeceğini önceden tahmin edebilmek.Tedbirli hareket etmek.
Uzun boylu : Ayrıntıları hesap ederek,etraflıca düşünmek.
Uzun uzadıya : Çok ayrıntılı olarak
Uzun yaşın ahiri ölüm : Ne kadar uzun yaşanırsa yaşansın,bütün canlılar bir gün mutlak öleceklerdir
-Ü-
Ücüğünden cücüğüne : Bütün yönleriyle
Üç aşağı,beş yukarı : Belirlenmiş bir sayıdan biraz fazla veya biraz az olarak
Üçe beşe bakmamak : Çok fazla pazarlık etmeden alışveriş yapmak
Ümidi boşa çıkmamak : Beklediğini,umduğunu bulmak
Üsküdar dolmuşu gibi birbirinin üzerine : Çok kalabalık yer
Üst perdeden başlamak : Ağzını bozmak
Üstünde durmak : Israr etmek
Üstüne almak : Ödev olarak kabul etmek,bilmek
Üstüne basmak : Konuya değinmek
Üstüne varmak : Öfkelendirecek söz veya harekette ısrar etmek
Üstüne vurmak : Eklemek
Üstünüze iyilik sağlık : Hastalıkla ilgili konuşurken söylenir
Üvey evlat muamelesi görmek : Ayrı ve hor görülmek
Üzerine tuz biber ekmek : Bir kimsenin acısını fazlalaştıracak, derdini derinleştirecek davranışlarda bulunmak
Üzerinize afiyet : Ben hastayım.Sizi etkilememesini dilerim.
Üzüm üzüm üzülmek : Çok üzülmek
Üzüm yemek değil,bekçi dövmek : Önemli işler dururken vakit öldüren kişiler için kullanılır.
-V-
Vadesi gelmek : Ömrünün sonuna gelmek
Vakit geçirmek : Gereksiz işlerle uğraşmak
Vakit nakittir : Zaman en değerli varlığımızdır
Vara yoğa karışmak : Her şeye karışmak
Vardığın yer körse,sen de gözünü kapa : İnsanlar,çevresindekiler ile iyi ilişkiler kurmak isterlerse onlara uymak zorundadırlar
Var kuvveti pazuya vermek : Kolunun kuvvetine güvenmek.
Vebali boynuna : Günahı ona ait anlamında
Veledizina : Babası belli olmayan
Verilmiş sadakası olmak : Bir belayı,kazayı zarar görmeden atlatmak
Vık dedirtmemek : Ses bile çıkarttırmamak
Vız gelip tırıs gitmek : Hiç aldırmamak
Vız gelmek : Önemsiz görünmek,aldırış etmemek
Vidin kalesi gibi metin olmak : Dayanıklı ve sabırlı olmak
Voli vurmak : Vurgun vurmak
Voyvoda kesilmek : Zalim olmak.
Vur abalıya : Sessiz ve sakin kimselere yapılan zulüm ve haksızlığı belirtmek için kullanılır.
Vur patlasın çal oynasın : Büyük eğlenceler için söylenir.
Vurucu güç : Çok etkili silahlarla donatıldığı için savaş gücü yüksek askeri birlik
Vuslat kıyamete kalmak : Kavuşma ümidi olmamak
Vücuda getirmek : Var etmek
Vücudunu ortadan kaldırmak : Öldürmek
-Y-
Yabana atmak : Dikkate almamak
Yabana söylemek : Saçma ve yersiz konuşmak
Ya bu deveyi gütmeli,ya bu diyardan gitmeli : Mecburi durumlarda bir işin mutlaka yapılması gerektiğini belirtmek için söylenir.
Ya devlet başa,ya kuzgun leşe : Büyük bir zafer için her tehlikenin, hatta ölümün bile göze alındığını belirtir.
Yağmur olsa kimsenin tarlasına yağmaz : Kimseye faydası ve yardımı yoktur anlamında.
Ya herro,ya merro : Seçim yapılması gereken durumlarda söylenir.
Yahudi pazarlığı : Kıyasıya yapılan pazarlık
Yakadan geçirmek : Evlat edinmek
Yaka paça : Hırpalayarak
Yalancı pehlivan : Sözde kahraman
Yalova kaymakamı : Değersiz olduğu halde çalım satan kişilere söylenir.
Yangın var diye bağırmak : Bir şeyden çok bıkmak,bezmek
Yaptığını bilmemek : Aklı başında olmamak
Yediği naneyi kokutmak : Uygunsuzluğunu ortaya koymak
Yel kayadan ne alır : İmkansız bir durumu belirtmek için kullanılır.
Yıldırım gibi : Büyük bir hızla.
Yıldızı parlamak : Şans yüzüne gülmek
Yiyip bitirmek : 1-Onmaz hale getirmek, 2-Devamlı eziyet etmek
Yobaz : Kaba,sofu.
Yolu düşmek : Bir rastlantı sonucu gelmek.
* : Güzel ve süslü kadın
Yuf ervahına : Lanet olsun anlamındaki bir karşı çıkma sözü.
Yüreği geniş olmak : Gamsız olmak,her şeyi kaldırabilmek
Yürekte var,elde yok : Yetenekli olup,imkansızlıklar yüzünden bunu geliştiremeyen insanlar için söylenir.
Yüz yüze gelmek : Karşılaşmak
-Z-
Zahmet çekmek : Eziyet ve yorgunluğa düşmek
Zahmet etmek : Yorulmak.
Zartalos : Yellenmek
Zebunu olmak : Birine çok düşkün olmak
Zehir etmek : Tadını kaçırmak
Zehir zemberek : Çok acı
Zembereği boşanmak : Uzun uzun gülmek
Zerre kadar : Yok denecek kadar
Zevahiri kurtarmak : Bir işi yarım yamalak yapıp eleştiri almamak
Zeval bulmak : Yok olmak.
Zıvanadan çıkmak : Çok öfkelenmek
Zihne dank etmek : Uzun zamandır anlaşılamayan bir şeyi,herhangi bir olayın araya girmesiyle birdenbire anlamak
Zil gibi : Parasız ve aç
Zilleri takıp oynamak : Çok sevinmek
Zilsiz oynamak : Çok sevinmek
Zokayı yutmak : Aldatılmak
Zurnacının karşısında limon yemek : Uygunsuz bir davranışta bulunarak,çalışamaz hale getirmek
Zurnayı biz çaldık,parsayı o topladı : Haksızlık edip hazıra konanlar için söylenir.
Züğürt tesellisi : Boş,yersiz avutma
Zümrüt gibi : Yemyeşil
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla