Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13. January 2015, 01:27 PM   #13
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun aleyküm, değerli Kuman kardeşim,

Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Kur an degismistir demiyorum. Ancak yapilan karbon testi sonuclarida evet degistirilmis olabilir diyor.
%100 dogruluk veremiyor.
Yapılan incelemeler, mushaf üzerinedir. İncelemeler yazıların yazıldığı sayfa ve mürekkepleredir, içeriğine değildir.

Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Asil onemli olan kelimelerin degisme ihtimali zaten.
Mushaflara yazılı olan sözcüklerde anlam değişikliğine neden olacak okumalar sözkonusu değildir. Kopyalama hataları vardır. Halife Osman zamanında yazılan mushaflarda hareke ve noktalama olmadığı için tüm kullanılan harf sayısı 15 olduğu için aslolan kıraaattır. Kıraatlarda da okunan sözcüğün anlamını değiştirecek farklı okumalar sözkonusu değildir.

1. Nâfi' b. Abdurrahman el-Leysî(ö. 169/785). Aslen İsfahanlıdır. Kıraatte Medine imamı olarak tanınmış olup muttasıl kıraat senedi Resûlullah'a Übey b. Kâ'b yoluyla ulaşır. Yetmiş kadar tabiîden kıraat alan Nâfi' onların okuyuşlarından tercihler yaparak kendi kıraatini oluşturmuştur. Hocaları arasında Abdurrahman b. Hürmüz el-A'rec, Ebû Ca'fer el-Kârî ve Müslim b. Cündeb başta gelirken talebelerinden Kâlûn ve Verş onun kıraatini rivayet konusunda en meşhur iki isimdir. Mekkî b. Ebû Tâlib. Nâfi' ve Âsım'ın okuyuşlarını kıraatlerin en evlâsı, senedi en sağlam olanı ve Arapça bakımından en fasihi olarak kabul eder.(Zerkeşî, el-Burhan I, 331)
2. Ebû Ma'bed Abdullah b. Kesîr (ö. 120/738). Aslen İranlı olup İbn Kesîr künyesiyle meşhur olmuştur. Mekke kıraat imamı olarak tanınan İbn Kesîr'in kıraati Hz. Peygamber'e Mücâhid b. Cebr - Abdullah b. Abbas - Übey b. Kâ'b senediyle ulaşmış, talebelerinin talebelerinden olan Bezzî ve Kunbül'ün rivayetleriyle yaygın hale gelmiştir.
3. Ebû Amr b. Alâ el-Basrî(ö. 154/771). Mekke'de doğan ve Basra kurrâsından olan Ebû Amr'ın kıraati Hz. Peygamber'e Mücâhid b. Cebr - Abdullah b. Sâib - Zeyd b. Sabit, Yezîd b. Rûmân - Abdullah b. Ayyaş -Übey b. Kâ'b, Hasan-ı Basrî- Hittân b. Abdullah - Ebû Mûsâ el-Eş'ari gibi senedlerle ulaşmış, talebesi Yahya b. Mübarek el-Yezîdî'nin talebeleri Dûri ve Sûsî'nin rivayetleriyle yaygınlık kazanmıştır.
4. Abdullah b. Âmir el-Yahsubî (ö. 118/736). Aslen Yemenli olup İbn Âmir künyesiyle tanınmıştır. Şam kurrâsındandır. Kıraati Hz. Peygamber'e Mugire b. Ebû Şihâb el-Mahzûmî- Hz. Osman senediyle ulaşmaktadır. Talebesi Yahya b. Hâris'in râvilerinden kıraat alan Hişâm b. Ammâr ve Ebû Amr İbn Zekvân'ın rivayetleriyle meşhur olmuştur,
5. Âsim b. Behdele (ö. 127/ 745). Küfe kurrâsından olup kıraati Ebû Abdurrahman es-Sülemî - Ali b. Ebû Tâlib ve Zir b. Hubeyş - Abdullah b. Mes'ûd isnadlarıyla Resûlullah'a ulaşmış, talebeleri Ebû Bekir Şu'be b. Ayyaş ve Hafs b. Süleyman'ın rivayetleriyle meşhur olmuştur.
6. Hamza b. Habîb (ö. 156/773). Fars asıllı olup Küfe kurrâsındandır. Kıraati Resûl-i Ekrem'e Muhammed b. Abdurrahman b. Ebû Leylâ - İsâ b. Abdurrahman b. Ebû Leylâ - Abdurrahman b. Ebû Leylâ - Hz. Ali ve Humrân b. A'yen - Ubeyd b. Nudayle - Abdullah b. Mes'ûd isnadlanyla ulaşmış, bu ilmi onun talebelerinden tahsil eden Hallâd b. Hâlid ve Halef b. Hişâm'ın rivayetleriyle meşhur olmuştur.
7. Ali b. Hamza el-Kisâî (ö. 189/805). İran asıllı olup küfe kurrâsındandır. Kıraati Hz. Peygamber'e Hamza b. Habîb, İsâ b. Ömer el-Hemedânî ve diğer bazı hocalarının isnadlanyla ulaşmakta, talebelerinden Ebü'l-Hâris ve Dûrî'nin rivayetleriyle yaygınlık kazanmış bulunmaktadır.
8. Ebû Ca'fer Yezîd b. Ka'kâ' el-Kârî (ö. 130/747-48). Medine kurrâsındandır. Kıraati Hz. Peygamber'e Abdullah b. Ayyaş, Abdullah b. Abbas ve Ebû Hüreyre - Übey b. Kâ'b isnadıyla ulaşmakta olup talebeleri İbn Cemmâz ve İbn Verdân'ın rivayetleriyle yaygınlık kazanmıştır.
9. Ya'küb el-Had-ramî (ö. 205/821). Basra kurrâsındandır. Kıraatteki isnadlan Sellâm b. Süleyman b. Münzir, Abdurrahman b. Muhaysın, Mehdî b. Meymûn ve Ebü'l-Eşheb Ca'fer b. Hayyân gibi hocalardan başlayıp Hz. Ömer. Ebû Mûsâ el-Eş'arî, Abdullah b. Mes'ûd ve Übey b. Kâ'b gibi sahâbîlere uzanan zincirlerle Hz. Peygamber'e ulaşır. Kıraati talebelerinden Ravh ve Ruveys'in rivayetleriyle meşhur olmuştur.
10. Halef b. Hişâm el-Bezzâr (ö. 229/844). Küfe kurrâsındandır Hamza b. Habîb'in kıraatini Süleym b. İsâ'dan. Âsım b. Behdele'nin kıraatini Ebû Yûsuf Ya'kub b. Halîfe el-A'şâ'dan ve Nâfi'in kıraatini İshak el-Müseyyebi'den alan Halefin isnadı Hz. Peygamber'e bu hocalarının yukarıda zikredilen yollarıyla ulaşmakta olup onun kıraati talebelerinden İdris b. Abdülkerîm ve İshak b. İbrahim el-Verrâk'ın rivayetleriyle meşhur olmuştur.

Bu on imamdan başka dört imamın ilâvesiyle oluşturulan on dörtlü sistem içinde yer alan imamlar ise şunlardır: Hasan-ı Basrî (ö. 110/728), İbn Muhaysın (ö. 123/741), A'meş (ö. 148/ 765), Yahya b. Mübarek el-Yezîdî (ö. 202/ 817).



Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Kur an bir katilin bagislanip hayati yasamasina izin veriyor ama hirsiza aynisini sunmuyor.
MAİDE;38: Hırsız erkek ve hırsız kadın; bunların yaptıklarına karşılık, Allah'tan bir engelleyici uygulama olarak hemen ikisinin de gücünü/ellerini [ikiden çok el] kesin. Ve Allah, Azîz'dir, Hakîm'dir.
MAİDE;39: Sonra kim yaptığı haksızlıktan sonra tövbe eder ve düzeltirse, bilsin ki, şüphesiz Allah, onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah, Gafûr'dur [çok bağışlayandır], Rahîm'dir [çok merhamet edendir].
MAİDE;40: Göklerin ve yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu bilmedin mi? O, dilediğine azap eder, dilediğini de bağışlar? Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.

Bu Âyetlerde toplumda vuku bulabilecek olan hırsızlık hâdisesine karşı tedbirler öngörülmektedir. 33. Âyette, yeryüzünde fesat çıkaranların cezalandırılması konu edilmişti. Burada ise, yeryüzünde fesat çıkarma kapsamındaki hırsızlık konu edilmekte ve hırsızlığa karşı önlemler ve hırsızlara uygulanması gereken yaptırımlar bildirilmektedir.

Âyette geçen أيد - eyd sözcüğü, يَد - ye sözcüğünün çoğulu olabileceği gibi, أيَدَ -eyede filinden tekil mastar ve isim de olabilir. ( Sâd Sûresinin 17, Zâriyât Sûresinin 47, Sâd Sûresinin 45. Âyetleri) Tekil olduğu ve eyede fiilinden geldiği kabul edilirse sözcük. "kuvvet" anlamına gelir. Yedsözcüğünün çoğulu olduğu kabul edilirse sözcük, "eller" [üç ve daha fazla el] anlamını ifade eder. Hırsızın ikiden fazla eli olmadığına göre, buradaki "eller" sözcüğü, mecazî olarak anlaşılmalıdır. Bu sözcük, yedullâh [Allah'ın eli] şeklinde de birçok Âyette geçmektedir. Allah'ın eli olmadığından, buralarda da sözcük, mecazî anlamıyla kabul edilmelidir.
Yed sözcüğü mecazen, "kuvvet, zenginlik, iktidar, saltanat, nimet, yay, elle yapılan işlerin tümü" anlamında kullanılır.
Anlaşılan o ki, O ikisinin ellerini kesin ifadesi, "onların hırsızlık yapma güçlerini, gerekçelerini ortadan kaldırın" anlamındadır. Burada kesme işini, – Yûsuf Sûresinin 31. Âyetinin delâletiyle– elinde bir iz bırakmak üzere kesme şeklinde yorumlamaya gerek olmadığı gibi, Âyetin metni de buna izin vermez.
Hırsızlık, "kendine ait olmayan bir şeyi gizlice almak"tır. İnsanlık tarihi kadar eski olan hırsızlığı, şekli ve niteliği çağlara göre değişebilir. Bir bahçeden gizlice meyve koparmak, okulda bir kalem-silgi araklamak hırsızlık olduğu gibi, banka soymak, hortumlamak, vergi kaçırmak v.s. gibi davranışlar da hırsızlıktır. Hayati tehlike durumunda ihtiyaç miktarı yiyecek çalmak, hırsızlık sayılmaz.
Buradaki, ellerini/güçlerini kesin ifadesi, en geniş kapsamıyla, "önce onları hırsızlığa iten açlık ve muhtaçlık gibi gerekçeleri ortadan kaldırın, malı-mülkü kontrol altına alın, teşhir ederek kimsenin iştahını kabartmayın, kapınızı-pencerenizi açık bırakmayın, eğitim, rehabilite merkezleri kurun; keyfî olarak hırsızlık yapanlara karşı da hapis, sürgün vs. gibi caydırıcı cezalar tayin edin, büyük soygun ve vurgunlara karşı hukukî boşlukları doldurun" şeklinde anlaşılabilir.
İslâm, cahiliye Araplarının hırsızlık için uyguladıkları el kesme cezasını farklı bir boyuta çekmiş; hırsızlığa karşı tedbirler alınmasını emretmiş ve hırsıza verilecek cezanın şeklini toplumlara bırakmıştır.

Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Kur an hristiyanlari ve yahudileri dost edinmeyin diyor ama evlenebilirsiniz diyor.
Kur'an'daki emir, "dost" edinmeyin değil de "veli" edinmeyin şeklindedir.
Maide;51: Ey iman etmiş kimseler! Yahudileri ve Nasara'yı/Hristiyanları yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmeyin. Onlar birbirlerinin koruyucu, yol gösterici yakınıdırlar. Sizden kim onları mütevelli [koruyucu, gözetici, yönetici] yaparsa, artık o, şüphesiz onlardandır. Şüphesiz Allah, şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar topluluğunu kılavuzlamaz.

Hud;113: Ve Allah'ın ortağı olduğunu kabul ederek yanlış, kendi zararlarına iş yapan kimselere meyletmeyin, sonra size ateş dokunuverir. Ve sizin için Allah'ın astlarından yardım eden, yol gösteren, koruyan yakınlar yoktur. Sonra yardım göremezsiniz.

Âl-i İmrân;28: 28Mü’minler, kendilerinden seviyesiz, kâfirleri; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimseleri yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmesinler/yönetici yapmasınlar, yaşamlarını onların ellerine teslim etmesinler. Artık onu her kim yaparsa, Allah'tan hiçbir şeyi yoktur. Ancak onlardan bir korunma/takıyye yaparak korunmanız başkadır. Allah sizi Kendisinden sakındırıyor. Ve oluş/varış yalnızca Allah'adır.


Âl-i İmrân;118: Ey iman etmiş kimseler! Kendi seviyenizde olmayanlardan sırdaş/sıkı arkadaş edinmeyin. Onlar, size fenalık etmekten geri kalmazlar. Onlar, sıkıntıya düşmenizi istediler. Kesinlikle kinleri ağızlarından dışa vurmuştur. Göğüslerinde gizledikleri şeyler de daha büyüktür. Eğer siz, aklınızı kullanacaksanız, Biz, sizin için âyetleri/alâmetleri/göstergeleri kesinlikle açığa koymuşuzdur.



Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Kur an zinayi sucsayip ceza veriyor ama tecavuz ile ilgili en ufak bir cezadan bahsetmiyor.
Zina, insanın isteyerek kendisini sıkıntıya sokması halidir ki, nikahsız ilişki de sıkıntıya soktuğundan bu sözcükle belirtilmiştir ve karşılığı vardır. Tecavüz ise, belirlenen kuralları çiğneme, aşma,geçme işidir ki, karşılığı da vardır ve kamu otoritesince konulan ilkelere uyularak düzenlenebilir ki, Kur'an'da kısas olarak,Allah ve Resule savaş açmak olarak belirtilmiştir.
Kısâs kelimesi, “kesmek” veya “iz takip” etmek anlamlarında kullanılan قصَ [qassa] sözcüğünün türevlerinden olup “ölüme ölüm, yaralamaya yaralama” anlamındadır.

Maide;33,34: Allah'a ve Elçisi'ne karşı savaşan; bozum yapmaya teşebbüs etmiş olan ve yeryüzünde kargaşa çıkarmaya çalışanların –siz onlar üzerine güçlü olmazdan/onları yakalayıp denetim altına almazdan önce hatalarından dönenler hariç– karşılığı, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama/ arka arkaya kesilmesi, ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için dünyada bir aşağılıktır. Âhirette de onlar için büyük bir azap vardır. Artık iyi bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.


Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Siz kur an yanlis anlasiliyor diyebilirsiniz sizin ki dogru digerleri yanlis ta diyebilirsiniz karsinizdakilerde aynisini size soyler.
Kur'an'ın bütünlüğüne uyulması halinde,Nisa 82 gözönünde bulundurulduğunda bu tür bir yargı sadece inatlaşmadan kaynaklanabilir. Kur'an'ı bütünlüğü içerisinde değerlendirerek bilenler arasında ise asla böyle bir şey olmaz.

Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Siz onlarin soylediklerini takmazsiniz ama onlar 2000 kisi yada onlarca kisinin yasamina son verebilir.
Sorun Allah'a secde ve iman sorunudur. Secde ve iman Allah dışındakilere olduğunda bu dediğiniz gerçek olur.

Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
KBunu yaparken de biz kur an dan feyz aldik derler siz onlar musluman degil dersiniz.
Kur'an'ı bütünlüğü içerisinde değerlendirerek bilenler arasında asla böyle bir şey olmaz.

Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
KIncil yada tevrat degismis midir ? Yoksa kelimeleri mi degismistir ?
Değişip değişmediğinin cevabını en iyi var olduğu sanılan bu kitapları okuyanları verir. Bunun içindir ki, bunlarda inanç önemlidir akıl devre dışıdır. Sorgulanması sözkonusu bile değildir.

Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu dunyada yasayan tum canlilarin en onemli hakki ilk olarak yasama sonra da adelettir. Su an mealler bu iki hakki da verebiliyor mu?
Mealler verir de, halk ve yöneticiler vermezler. Önemli olan sorun; vahye bağlı bilinçte halk ile bunların seçeceklerinin olup olmaması sorunudur.

Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Egere veremiyorsa evet kelimeler degismistir. Eger ayetler bir butun olarak birbirini tamamlamiyorsa evet kelimeler degismistir.
Dediğim gibi bunun cevabını bu kitapları okuyanları bilir.

Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Peki biiz nasil bilecegiz ? Sozlukle bu olayin ustesinden gelemeyiz.
Kur'an'da çelişki olmama özelliğinden bileceğiz. Bunun için de sözcüklerin kökenini bileceğiz ki, sözcüklere sonradan yamanan anlamları ayıklayarak gerçek anlama ulaşmış olabilelim.

Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Kitaplar neden indirilmistir ? Yasayan insanlarin sorunlarina cozum olsun ve duzgun yasayabilsinler diye. Peki okudugumuz mealler buna ne kadar cevap verebiliyor?
Sorun, Allah'a iman ve Allah'a secde sorunudur. İstenildiği kadar doğru meal olsun iman olup meallerdekiler davranışa dönüşmedikçe hiç bir şey olmaz.

Alıntı:
kuman Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Karbon testi falan bunlar bos seyler, biz bir turlu kitaba ulasamiyoruz. Alkah nasip ederse zikre ulasiriz insallah.
Mushaf içindekiler okunmadıkça ve davranışa dönüştürülmedikçe zikre ulaşabilmek sözkonusu değildir.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur
Doğrusunu en iyibilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbtle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Escherich (18. May 2015)