Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. August 2009, 02:19 PM   #7
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Yoksa kenarlarında insanların zorla kapılıp götürülmesine rağmen orayı güvenli, harem [dokunulmaz] yaptığımızı görmediler mi? Hâlâ batıla inanıp Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorlar? (Ankebût/67)


Şüphesiz, insanlar için mübarek ve âlemlere yol gösterme olarak konulan ilk ev, Bekke’dekidir [Mekke’dekidir] .
Onda apaçık deliller; İbrahim’in makamı vardır. Oraya kim girerse güvende olmuştur. Ve yoluna gücü yeten herkesin Beyt’i haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden zengindir. (Al-i Imran/96, 97)
İbrahim peygamber bu yakarışında Allah’tan kentin güvenliği, şirkten korunma, neslinin çevrece sevilmesi, rızıklandırılması, kendisinin ve soyunun salâtı ikame edenler olması, duasının kabulü ve ahırette kendisinin, ana-babasının ve müminlerin bağışlanması gibi taleplerini dile getirmiştir.
İbrahim’in (as) ana-babası için istiğfarda bulunmasıyla ilgili olarak şu noktanın özellikle açıklaması gerekmektedir: Bilindiği üzere, müşrik biri için duada, istiğfarda bulunulamaz. Sadece onların doğru yola iletilmesi için dua edilebilir.
Kendilerine, cehennem ashabı oldukları iyice belli olduktan sonra peygambere ve iman etmiş kişilere, akraba bile olsalar, müşrikler için istiğfar etmek yoktur.
İbrahim'in babası için istiğfar etmesi de yalnızca ona vermiş olduğu bir sözden dolayı idi. Sonra onun Allah için bir düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca ondan [istiğfardan] vazgeçti. Şüphesiz İbrahim, çok içli, çok halim birisi idi. (Tevbe/114)

İbrahim (as), babası hakkındaki hükmü bilmediğinden babası için istiğfarda bulunmuştu.
Kitap’ta İbrahim’i de an / hatırlat. Şüphesiz ki o, sıddık [özü, sözü doğru] biri idi, peygamberdi.
Bir zaman o, babasına: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin ibadet ediyorsun? Babacığım! Şüphesiz sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O hâlde bana uy da, sana dosdoğru bir yolu göstereyim. Babacığım! Şeytana kulluk etme. Şüphesiz şeytan Rahman’a asi oldu. Babacığım! Şüphesiz ben, sana Rahman’dan bir azap dokunur da şeytan için bir veliy [yardımcı] olursun diye korkuyorum” demişti.
O [Babası]: “Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, ant olsun seni recm ederim [taşlayarak öldürürüm]. Haydi, uzun bir müddet bana uzak ol! [defol!]” dedi.
O [İbrahim]: “Selâm sana olsun, senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Şüphesiz O, bana çok lütufkârdır. Ve ben, sizden ve Allah’ın astlarından kulluk ettiğiniz şeylerden çekilip ayrılıyorum. Ve Rabbime dua edeceğim. Rabbime yalvarışımda bedbaht olmayacağımı umuyorum” dedi. (Meryem/41- 48)
İbrahim'de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, “Biz sizden ve sizin, Allah’ın astlarından taptıklarınızdan uzağız. Biz sizi inkâr ettik. Ve siz bir tek olarak Allah’a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda ebedi bir düşmanlık ve buğz belirmiştir” demişlerdi. Yalnız İbrahim’in babası için, “Senin için mutlaka mağfiret dileyeceğim. Ve Allah’tan olan hiçbir şeye gücüm yetmez” demesi hariç. -Rabbimiz! Yalnız sana dayandık, sana yöneldik. Ve dönüş ancak sanadır. Rabbimiz! Bizi inkâr edenler için bir fitne kılma! Bizi bağışla! Rabbimiz! Şüphesiz Sen Aziz ve Hakîm’in ta kendisisin!- (Mümtehıne/4)


42, 43 - Sakın zalimlerin yaptıklarından Allah'ın gâfil [duyarsız] olduğunu sanma! Ancak O, onları, başlarını dikerek koşacakları, gözlerin dışa fırlayacağı bir gün için erteliyor. Onların bakışları kendilerine dönmez ve onların gönülleri bomboştur.
Bu ayetlerde Rabbimiz, yaptıklarından dolayı zalimleri hemen cezalandırmamasının yanlış yorumlanmamasını hatırlatarak onlara dünya hayatında uyguladığı sünnetini açıklamaktadır. Bu açıklama aynı zamanda peygamberimize de bir teselli mahiyetindedir. “Şüphesiz Allah zalim nankörlerin yaptıklarına karşı duyarsız değildir, onlara ilgisiz kalmamıştır. İbrahim’in sabrettiği gibi sen de sabret ve müşriklere şunu bil­dir ki; azaplarının ertelenmesi, yaptıkları işlere Allah’ın razı olduğundan veya göz yumduğundan dolayı de­ğildir. Bilakis isyankârlara mühlet vermek Allah'ın bir sünnetidir. Onlar, başlarını dikerek koşacakları, gözlerin dışa fırlayacağı bir gün mutlaka cezalandırılacaklardır.”
Gerek “başlarını dikerek koşacakları, gözlerin dışa fırlayacağı bir gün”, gerekse “bakışları kendilerine dönmez ve onların gönülleri bomboştur” sözleri mahşerin dehşetini ortaya koyan ifadelerdir. İnsanlar bu dehşet uyandırıcı ifadelerle yargılanacakları gün konusunda uyarılmaktadırlar.
Mahşerin dehşeti şu ayetlerde de yansıtılmıştır:
O hâlde onlardan geri dur [sırt çevir]. O günde Çağırıcı'nın, nüküre [bilinmedik, inkâr edilen, yadırganan bir şeye] çağırdığı o günde gözleri düşkün düşkün, o davetçiye hızlıca koşarak kabirlerinden çıkarlar, sanki onlar darmadağın çekirgeler gibidirler. O kâfirler “Bu, zor bir gündür” derler. (Kamer/6- 8)
Sen onları hemen bırak da, vaat edilen günlerine kavuşuncaya dek boşa uğraşsınlar ve oynayadursunlar.
O gün onlar, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. Sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi.
Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür! (Mearic/42-44):
O gün, hiçbir eğriliği olmayan o davetçiye uyarlar ve Rahman için sesler kısılmıştır. Artık sadece hafif bir ses duyacaksın.
O gün, Rahman’ın kendisine izin verdiği ve sözce hoşnut olduğu kimseler hariç şefaat fayda vermez.
Allah, onların [yardım görmeyenlerin] önlerindeki ve arkalarındaki şeyleri bilir. Onlar ise O’nu bilgice kuşatamazlar.
Ve yüzler [kişiler], Hayy [Diri] ve Kayyum [bütün yarattıklarını gözetip duran Allah] için baş eğmiştir. Bir zulüm taşıyan kimseler gerçekten zarara uğramıştır. (Ta Ha/108-111)
44, 45 – Ve sen insanları, azabın geleceği gün ile uyar. Artık o zalim kimseler [müşrikler], “Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar ertele de senin davetine uyalım ve elçilere tâbi olalım.” derler. -Daha önce siz, sizin için zeval olmadığına dair yemin etmemiş miydiniz? Hem siz, kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl yaptığımız size apaçık belli olmuştu. Ve size örnekler de vermiştik.-
Rabbimiz, elçisine, insanları “azabın geleceği gün” ile uyarma görevi verdikten sonra, bu ayetlerde de müşrikler ile ilgili mahşere ait bir sahneyi nakletmektedir. Bu sahnede müşrikler “Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar ertele de senin davetine uyalım ve elçilere tâbi olalım” diye yakarmaktadırlar. Onların bu yakarışlarına Rabbimiz “Daha önce siz, sizin için zeval olmadığına dair yemin etmemiş miydiniz? Hem siz, kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl yaptığımız size apaçık belli olmuştu. Ve size örnekler de vermiştik” diye cevap vermektedir.
Müşriklerin ahiret hakkındaki kanaatleri, bunların yanlışlığı ve sonunda teslim oluşları birçok ayette bildirilmiştir:
Ve onlar [kâfirler], “Allah ölen kimseyi diriltmez” diye en kuvvetli yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, Allah ölüleri, üzerine aldığı gerçek bir vaat olarak, onların, hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açığa koymak ve inkâr eden kimselerin, yalancıların ta kendisi olduklarını bildirmek için diriltecektir. (Nahl/38, 39)
Her emir kararlaştırılmış, en üstün seviyede yeterli bir hikmet olduğu hâlde onlar yalanladılar ve tutkularına uydular. Şüphesiz onlara vazgeçirecek haberler de gelmişti. Buna rağmen uyarılar fayda vermiyor. (Kamer/3-5)
(O kâfirler), kendilerine zulmetmiş kimseler olarak, meleklerin, vefat ettirdikleri kimselerdir. Artık teslimiyeti koyarlar: "Biz, hiç bir kötülükten yapmıyorduk." Bilakis, şüphesiz Allah, sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi bilendir.
“O halde içinde sürekli kalanlar olarak cehennemin kapılarına girin!” denir. İşte, büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür! (Nahl/28, 29)
Ve bu adam, kendine zulmederek bağına girdi: “Ben, bunun hiç yok olacağını sanmıyorum. Ben Saat’in kopacağını da zannetmiyorum. Velev ki, Rabbime geri götürüldüm, kesinlikle orada bundan daha iyi bir sonuç bulurum” dedi. (Kehf/35, 36)
Onlar [Kâfirler] dediler ki: “Rabbimiz! Sen bizi iki kere öldürdün, iki kere dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkışa bir yol var mı?”
İşte bu, şu sebeptendir: Siz, “bir ve tek” olarak Allah'a davet edildiğiniz zaman inkâr ettiniz. O'na ortak koşulunca da inandınız.” Artık hüküm, o çok yüce ve çok büyük Allah'ındır. (Mü'min/11, 12)
Suçluları, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de salih bir amel işleyelim, biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz.” derlerken bir görsen!
Ve eğer Biz dileseydik her nefse [kişiye] hidayetini verirdik. Velâkin Benden: “Bütün insanlar ve cinlerden [herkesten] cehennemi elbette tamamen dolduracağım.” sözü hak olmuştur.
Öyleyse bu gününüzle karşılaşmayı unuttuğunuzdan dolayı tadın azabı! Hiç şüphesiz ki Biz unuttuk [cezalandırdık] sizi. Ve yapmış olduğunuza karşılık sonsuzluk azabını tadın!” (Secde/12-14)
Ve onlar, orada feryat ederler: “Rabbimiz! Bizleri çıkar, yapmış olduklarımızdan başka düzgün amel yapalım.” -Sizi, düşünecek olanın düşüneceği kadar ömürlendirmedik mi? Size uyarıcı da gelmişti. O hâlde tadın! Artık zalimler için bir yardımcı da yoktur.- (Fatır/37)
Dediler ki: “Rabbimiz! Azgınlığımız bizi yendi ve biz, bir sapıklar topluluğu olduk. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha aynısını yaparsak işte o zaman gerçekten biz zalimleriz.
O [Allah], dedi ki: “Alçaldıkça alçalın orada! Bana konuşmayın da.
Şüphesiz Benim kullarımdan bir gurup: "Rabbimiz! Biz iman ettik; artık bizi bağışla, bize merhamet et, sen, merhametlilerin en iyisisin." diyorlardı. (Mü'minun/106- 108)
Ve ansızın azap gelmeden, kişinin, “Allah’ın yanında, yaptığım ölçüsüzlüklerden dolayı yazık bana! Doğrusu ben alay edenlerdendim” demesinden yahut “Allah bana doğru yolu gösterseydi, her halde ben muttakilerden olurdum” demesinden veya azabı gördüğü zaman, “Bana bir geri dönüş olsaydı da ben de o iyilik-güzellik üretenlerden olsaydım” demesinden önce Rabbinizden size indirilenin en güzelini izleyin.”
Bilakis, sana ayetlerim geldi de sen onları hemen yalanladın, büyüklük tasladın ve kâfirlerden oldun. (Zümer/58, 59)

O, az daha öfkeden çatlayacak. Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara sorar: “Size bir uyarıcı gelmedi mi?”
Onlar derler ki: “Evet, bize uyarıcı geldi de biz yalanladık ve ‘Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz’ dedik.
Ve onlar derler ki: “Eğer biz dinlemiş olsaydık yahut akletmiş olsaydık şu çılgın ateşin ashabı içinde olmazdık
Böylece günahlarını itiraf ettiler. Artık, uzaklık, çılgın ateş ashabı içindir. (Mülk/10)
Nihayet onlardan birine ölüm geldiğinde, "Rabbim, terk ettiğim şeylerde salihi işlemem için beni geri döndür” dedi. Hayır… Hayır… Bu, şüphesiz onun söylediği bir sözdür. Onların tekrar diriltilecekleri güne kadar onların arkalarında bir engel vardır. (Mü'minûn/99-100)
Ey iman edenler, ne mallarınız ne çocuklarınız sizi Allah'ı zikretmekten ‘tutkuya kaptırarak-alıkoymasın’; kim böyle yaparsa, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
Sizden birinize ölüm gelip de: ‘Rabbim, beni yakın bir süreye [ecele] kadar geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam’ demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. (Münâfikûn/9-10)
Ve onların, ateşin üzerinde durduruldukları zaman, “Ah, ne olurdu dünyaya döndürülseydik, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve müminlerden olsaydık!” deyiverdiklerini bir görsen!
Aksine, işin aslı daha önce gizleyip durdukları açığa çıktı. Geri çevrilselerdi yine men edildikleri şeye mutlaka dönmüşlerdi. Evet, onlar gerçekten yalancıdırlar. (En’am/27-28)
46 – Ve gerçekten onlar, tuzaklarını kurdular. Onların tuzakları, Allah katındadır. Tuzakları, dağları yerinden oynatacak olsa bile…
Bu ayette Mekkeli zalim müşriklerin planları deşifre edilip Rabbimizin hepsinden haberi olduğu, boyutu ne kadar büyük olursa olsun bu planların hiçbir öneminin olmadığı ve Allah’ın onları kesinlikle cezalandıracağı açıklanarak peygamberimiz motive edilmektedir.
Ayetteki “ … onların tuzakları” ifadesi ile Mekkelilerin şirkleri kastedilmiştir. İnsanoğlunun işlediği en ağır suç “şirk”tir.
Az kalsın bundan; Rahman’a çocuk isnat ettiler diye gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı. (Meryem/91-92)
Onlar hangi miktarda ve ne tür suçlar işlerse işlesinler, hangi tuzakları kurarlarsa kursunlar, Allah hepsini noksansız bilmektedir.
Onlar, insanlardan gizlenmek isterler de Allah'tan gizlenmek istemezler. Halbuki O [Allah], onlar O’nun sözden razı olmadığı şeyleri gece kurarlarken kendileriyle beraberdir. Ve Allah, onların yaptıklarını kuşatıcıdır. (Ni­sa/108)
Göklerde olan şeyleri ve yeryüzünde olan şeyleri, Allah'ın bildiğini görmedin mi? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde O,mutlaka dördüncüleridir. Beşte de O, mutlaka altıncılarıdır. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar O, mutlaka onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıkları şeyleri haber verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilendir. (Mücâdele/7)
47 - O halde sakın Allah'ın, elçilerine olan vaadinden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah, Azîz’dir, İntikam Sahibi’dir.
Resulullah’a moral takviyesi yapıldıktan sonra, bu ayette de ona “O halde sakın Allah'ın, elçilerine olan vaadinden cayacağını sanma!” denilerek Rabbimizin inkârcılara olan değişmez tavrı vurgulanmaktadır. Allah onların yaptıklarına duyarsız değildir. Resulüne karşı çıkan, mesajlarının duyulmasına engel olmaya çalışan, ona ve beraberindekilere eza-cefa eden kişilerden mutlaka intikam alacaktır; yani onları yakalayıp cezalandıracaktır, böylece adalet sağlanmış olacaktır. Bu kesindir, Allah bu kararından asla caymamıştır, cayması da söz konusu değildir.
Ayetin ilk muhatabı Resulullah olmakla beraber verdiği mesaj geneldir. Rabbimiz her zaman hakkı galip getirecek, haktan yana olanlara destek verecektir.
Şüphesiz Biz elçilerimize ve iman etmiş kişilere şu basit yaşamda ve şahitlerin kalktığı [şahitlik edecekleri] günde [kıyamette] kesinlikle yardım ederiz. (Mü'min/51)
Allah’a ve elçisine kafa tutanlar en aşağılık kişiler arasındadırlar.
Allah: ”Elbette Ben ve elçilerim galip geleceğiz” yazmıştır. Şüphesiz Allah Kaviyy’dir, Azîz’dir. (Mücadele/20, 21)
Ve eğer onlar, sana hile yapmak isterlerse, Bil ki şüphesiz sana Allah yeter. O, seni kendi yardımıyla ve müminlerle güçlendirendir. (Enfal/62)
Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Hâlbuki Allah, sadece, kâfirler hoş görmeseler de Kendi nurunu tamamlamaya dayatıyor. (Tevbe/32)
48- 51 - O gün, Allah’ın her nefsi kazandığı ile karşılıklandırması için, yeryüzü bir başka yeryüzüyle değiştirilecek, gökler de. Ve onlar, Bir ve gücüne karşı durulmaz olan Allah için ortaya çıkacaklardır. O gün, suçluları zincire vurulmuş olarak görürsün. Onların gömlekleri katrandandır, yüzlerini de ateş kaplayacaktır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir.
Bu ayette Rabbimizin ne zaman intikam alacağı [suçluyu yakalayıp da cezalandıracağı], böylece adaleti sağlayacağı açıklanmaktadır. Kıyamet koparılacak, gökler ve yer değiştirilecek, bütün zalim ve inkârcılar huzura çıkarılacaktır. Bu zalimler zincire vurulacaklar, katrandan gömlekler giyinecekler ve yüzlerini ateş saracaktır.
Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah'ındır; yaptıklarıyla kötülük sergileyenleri cezalandırması, güzel davranıp güzel düşünenleri de güzellikle ödüllendirmesi için. (Necm/31)
Sana dağlardan soruyorlar, de ki: “Rabbim onları savurdukça savuracaktır. Böylece onları dümdüz boş bir hâlde bırakacak. Orada bir çukur ve bir tümsek görmeyeceksin.” (Ta Ha/105-107)
Ayetteki “Onların gömlekleri katrandandır” sözüyle hem zalimlerin ahiretteki perişanlığı, hem de cezalarının işledikleri suça uygun oluşu ifade edilmiştir.
Katran
Bu sözcük, Arapçadaki anlamıyla aynen Türkçeye de geçmiştir. Ardıç, çam, hurma, köknar gibi ağaçlardan elde edilen sıvı yağ kıvamında ve siyah renkli, ağır is kokulu, suda erimeyen bir özsudur. Katran bazı madenlerden de elde edilir ve bu türleri “madenî katran” olarak da adlandırılır. Zift gibi bir şeydir.
Araplar katranı genellikle kaynatarak uyuz develere sürmekte kullanırlar. Ayette yer almasının nedeni de Arapların bu uygulamasıdır. Günahkârların yüzlerini, derilerini ateş yalayınca, elbise olarak onlara da kaynar katran giydirilecektir; üzerlerine, yaralarına, yanıklarına katran sürülecektir.
52 – İşte bu [sana indirilen kitap], kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler ve sağduyu sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara bir tebliğdir [duyurudur].

Sure, Kur’an’ın insanlığa tevhid içerikli, öğüt dolu bir tebliğ olduğu duyurusu ile son bulmaktadır.
Ayette, surenin ilk ayetine işaret edilerek “ هذاhâzâ [işte bu]” denilmiştir. Bunun anlamı, insanlara tebliğ edilenin [duyurulanın] sadece cehennem ahvali olmadığı, Kur’an’ın bütünü olduğu gerçeğidir.
De ki: “Tanıklık bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Benimle sizin aranızda Allah tanıktır. Ve sizi ve ulaşan herkesi kendisiyle uyarayım diye bana bu Kur'an vahyolundu. Allah’la beraber gerçekten başka ilâhlar olduğuna siz gerçekten tanıklık eder misiniz?” De ki: “Ben etmem.” De ki: “O, ancak ve ancak bir tek ilâhtır ve kesinlikle ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım.” (En’am/19)
Bu [Kur’an], insanlar için bir açıklama ve muttakiler için bir yol gösterme ve bir öğüttür. (Al-i Imran/138)
Şüphesiz bunda [Kur'ân'da] kulluk eden toplum için kesinlikle bir tebliğ [iletilen mesaj] vardır. (Enbiya/106)
Allah doğrusunu en iyi bilendir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla