Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. September 2008, 01:36 AM   #5
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

قلب سليمKALB-İ SELİM

“ قلبKalp” sözcüğü ile ilgili ayrıntılar Kaf suresinin tahlilinde (Tebyinü’l Kur’an; c.2. s.118-120) verilmişti.
İbrahim peygamberin duasında geçen “kalb-i selim”; “sağlam, hastalıksız, evrendeki mucizeler karşısında hiçbir şüphesi ve zihinsel sancısı kalmamış, tamamen mutmain olmuş kalp” demektir. Bu ifade ile konumuz olan ayette “gerçek iman” kastedilmiştir. Çünkü “kalp hastalığı” Kur’an’da “nifak, münafıklık” olarak tanımlanmıştır:

Bakara 10: Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını artırdı. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azap vardır.

Ahzab 60: Ant olsun ki, eğer münafıklar ve kalplerinde bir hastalık olanlar ve Medine’de dedikodu yapanlar, bu yaptıklarından vazgeçmezlerse, mutlaka seni onlara musallat ederiz. Sonra seninle orada az bir zamandan fazla komşu kalamazlar.

İbrahim peygamber Allah’ın huzuruna “kalb-i selim” ile gelmeyi başarmış ve Rabbimiz de bunu Kur’an’da bildirmiştir:

Saffat 84: Hani o Rabbine selim bir kalple gelmişti.

İBRAHİM PEYGAMBERİN RABBİNDEN DİLEDİKLERİ:

* Hüküm sahibi olmak
* Salihlere katılmak
* Lisan-ı sıdk [sonrakiler arasında iyi anılmak]
* Cennete vâris olmak
* Babasının affedilmesi
* Mahşerde rezil olmamak

Kişilerin mahşerde rezil olmaları Kur’an’da şöyle açıklanmıştır:

Nahl 27: Sonra kıyamet günü [Allah], onları rezil rüsva edecek ve “Hani uğrunda düşmanlık ettiğiniz ortaklarım nerede?” diyecektir. Kendilerine ilim verilmiş olanlar: “Şüphesiz ki bugünün rezilliği ve kötülüğü kâfirler üzerinedir” diyecekler.

Rabbimizin İbrahim peygamber ve sonra gelenler ile ilgili lütuflarından bazıları şunlardır;

Saffat 108: Ve sonra gelenler içinde onun üstüne bıraktık.

Meryem 50: Ve Biz onlara rahmetimizden lütuflarda bulunduk. Ve onlar için yüce bir doğruluk dili kıldık.

90. ayette, cennetin muttakilere yaklaştırıldığını, tabir yerinde ise muttakilerin ayağına getirildiğini bildiren ifade Kaf suresinde de geçmektedir:

Kaf 31: Cennet de muttakilere uzak olmayıp yaklaştırılmıştır.

92–102. Ayetler:

Ve onlara “Allah’ın astlarından taptığınız şeyler nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?” denilmiştir.
Sonra da onlar [putlar ve azgınlar] ve İblis’in askerleri toptan onun [cehennemin] içine fırlatılmışlardır.
Onlar, onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki: “Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içinde idik. Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk. Ve bizi yalnızca o günahkârlar saptırdı. Artık bizim için şefaatçilerden hiçbir kimse ve candan bir veliy yoktur. Ah keşke bizim için bir geri dönüş olsaydı da biz de müminlerden olsaydık!”

Bu ayet grubunda mahşerle ilgili bilgiler verilerek bazı mahşer sahneleri canlandırılmıştır.
92, 93. ayetlerdeki “Ve onlara ‘Allah’ın astlarından taptığınız şeyler nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?’ denilmiştir” ifadesi, İbrahim peygamber tarafından müşriklere söylenen sözleri içermektedir. İbrahim peygamberin bu sözlerinden anlaşıldığına göre, burada söz konusu edilen sahte ilâhlar, yeryüzündeki ilâhlaştırılmış insanlardır. Zira taştan, topraktan, tunçtan yapılmış putların cehenneme atılmaları ve cezalandırılmaları söz konusu değildir.

Enbiya 66, 67: O [İbrahim]: “O hâlde, Allah’ın astlarından size hiçbir şeyce fayda vermeyen ve size zarar vermeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Size de, Allah’ın astlarından taptıklarınıza da üff [yazıklar olsun]! Siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?” dedi.

96–102. ayetlerde, bazı kimselerin dünyada iken ilâh gibi sayıp hizmet ettikleri, sözlerini ve davranışlarını kanun saydıkları, her türlü arz ve takdimde bulundukları dinî önderlerine ahirette nasıl davranacakları anlatılmaktadır. Ahirette bu önderlere uyduklarından dolayı cehenneme atıldıklarının farkına varacak olan bu kişiler, kendilerini saptırdıkları gerekçesiyle o önderleri sorumlu tutacaklar ve onlara lânetler yağdıracaklardır. Bu ahiret manzarası ile Rabbimiz, önderlerini körü körüne izleyen bu tür insanları uyarmakta, bu önderlerin kendilerini doğruya mı, yoksa yanlışa mı götürdüklerini iyi değerlendirmeleri gerektiğini hatırlatmaktadır. Bu dehşetli manzara Kur’an’ın başka surelerinde de tekrarlanmaktadır:

A’râf 38: (Allah onlara) “Sizden önce geçmiş cinn ve insten [tanıdığınız, tanımadığınız herkesten] ateş içindeki ümmetlerin [toplumların] içine girin!” dedi [der]. Her toplum girdikçe kardeşine lânet etti [eder]. Nihayet hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler hakkında “Rabbimiz! İşte şunlar bizi saptırdı. Onlara ateşten kat kat azap ver” dediler [derler]. (Allah) “Herkese kat kattır, fakat siz bilmiyorsunuz” dedi [der].

Fussılet 29: Ve küfretmiş olan kişiler: “Rabbimiz! Cinn ve insten [bildiğimiz, bilmediğimiz herkesten] bizi doğru yoldan saptıranları bize göster. Onlar en aşağıdakilerden olsunlar diye biz onları ayaklarımızın altında kılalım” dediler.

Ahzab 67, 68: Ve dediler ki: “Ey Rabbimiz! Biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi onlar yoldan saptırdılar. Ey Rabbimiz! Onlara azaptan iki kat ver ve kendilerini büyük bir lânet ile lânetle!”

Kâfirler arasında ahirette cereyan edecek bu çekişme, onlar dünyada iken dostluk yemini etmiş olsalar bile gerçekleşecektir. Çünkü Kur’an, ahirette ancak müminlerin birbirlerine dost olmaya devam edeceklerini, kâfirlerin ise birbirlerine düşman kesileceklerini bildirmektedir:

Zühruf 67: O gün muttakiler hariç tüm izdaşlar [birbirinin izinden gidenler] birbirlerine düşmandırlar.

Sad 64: Şüphesiz ki bu, ateş ehlinin birbiriyle tartışması / davalaşması gerçektir.

103, 104. Ayetler:

Şüphesiz bunda bir ayet [alınacak bir ders] vardır. Ama onların çoğu iman edenler değillerdi.
Ve şüphe yok ki, Rabbin, kesinlikle Aziz [mutlak galip] ve Rahîm’in [engin merhamet sahibinin] ta kendisidir.

İbrahim peygamber ile ilgili bu anlatılanların “bir ayet [ibret, öğüt]” olduğu bildirilerek akıl sahiplerini düşünmeye davet eden, inanmayanları tehdit eden, inanan ve inanacak olanlara ise umut ve güven veren bu ayetlerdeki uyarı, başta Mekkeliler olmak üzere yine tüm zamanların insanlarına yöneliktir.
İbrahim peygamberin kıssasının bir “ayet [ibret, öğüt]” olması, bize göre iki yönlüdür. Bu kıssa, her şeyden önce, İbrahim peygamberin soyundan geldiklerini kabul eden ama kendilerini dedelerinin dinine çağıran elçiye uymayan Mekkeli müşriklere yönelik bir ayetti. Buna göre, Mekkeli müşriklerin önce bunu algılayıp inadı bırakmaları ve dedelerinin saf, hanif dinine bağlanmaları gerekirdi. İkinci olarak da İbrahim peygamberin azgın kavminin helâk edilip İbrahim’in soyunun sadece İsmail, İshak, Yakup ... olarak devam edişinden ibret almalıydılar.

Tövbe 70: Onlara, kendilerinden önceki kişilerin; Nuh’un Kavmi’nin, Ad’ın, Semud’un, İbrahim’in kavmi’nin, Medyen ashabının ve mü’tefikelerin [alt-üst olmuş kentlerin] haberi gelmedi mi? Onlara elçileri açık delillerle gelmişlerdi. Ve sonra Allah, onlara zulmeden değildi. Velâkin onlar kendilerine zulmediyorlardı.


105. Ayet:

Nuh kavmi gönderilmişleri [elçileri, mesajları] yalanladı.

Bu surede konu edilen önemli haberlerin üçüncüsü Nuh peygamberle ilgili olup onunla ilgili bilgiler 120. ayete kadar devam etmektedir.
Daha evvel Kamer ve A’râf surelerinde yer verilmiş olan Nuh peygamber ve kavmi ile ilgili haberlere, bu sureden başka ayrıntılı olarak Hud ve Nuh suresinde de yer verilmiştir.
Elçi olarak Nuh kavmine bir tek Nuh peygamber gelmiş olmasına rağmen ayette çoğul olarak “gönderilmişler” ifadesinin kullanılmış olması dikkat çekicidir. Bize göre bu ifade, o kavme birçok elçi gelip de o kavmin bu elçilerin hepsini yalanladığı anlamında değil, kavmin doğrudan elçilik müessesini yalanladığı, hiçbir elçiyi tanımadığı, tanımamakta da kararlı olduğu anlamındadır. Ayrıca “gönderilmişler” ifadesinin kapsamı içine “mesajlar” anlamı da girmektedir. Bu sebeple, verdiğimiz mealde her iki anlamı da göstermiş bulunuyoruz.

106–120. Ayetler:

Bir zamanlar kardeşleri Nuh onlara demişti ki: “Siz takvalı olmaz mısınız? Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir elçiyim. Artık, Allah’a takvalı davranın ve bana itaat edin. Ve buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak âlemlerin Rabbi üzerinedir. Artık, Allah’a takvalı davranın ve bana itaat edin!”
Onlar: “Sana çok düşük kimseler uyarken, biz sana inanır mıyız?” dediler.
O [Nuh] dedi ki: “Onların yaptıklarına dair bir bilgim yoktur. Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Eğer düşünürseniz! Ve ben iman edenleri kovucu değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
Onlar dediler ki: “Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, kesinlikle sen taşlananlardan olacaksın!”
O [Nuh]: “Rabbim! Kavmim beni yalanladı. Artık benim aramla onların arasında sen hükmet. Ve beni ve müminlerden benimle beraber olan kimseleri kurtar!” dedi.
Bunun üzerine Biz de onu ve beraberindekileri, o dolu geminin içinde kurtardık. Sonra da arkalarından arta kalanları suda boğduk.

Nuh kıssası Kur’an’da başka ayetlerde de dile getirilmiştir. Kıssa ile ilgili ayetlerin topluca okunmasında yarar vardır:

A’râf 59–64: Ant olsun ki Biz, Nuh’u kavmine elçi gönderdik de o: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin için O’ndan başka bir ilâh yoktur. Cidden ben, aleyhinize olan üstünüze gelecek büyük bir günün [din gününün] azabından korkuyorum” dedi.
Kavminin ileri gelenleri “Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz” dediler.
[Nuh] Dedi ki: “Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yoktur. Velâkin ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum, size öğüt veriyorum ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Takvaya sahip olmanız ve rahmete nail olabilmeniz için, içinizden sizi uyaracak bir kişiye, bir zikir [öğüt, kitap] gelmesine şaştınız mı?”
Bunun üzerine onu yalanladılar, Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları da boğduk! Gerçekten onlar, kör bir kavim [topluluk] idiler.

Yunus: 71–73: Bir de onlara Nuh’un önemli haberlerini oku. Hani o kavmine: “Ey kavmim, eğer benim aranızda duruşum / size karşı çıkışım ve Allah’ın ayetleriyle öğüt verişim size ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben yalnızca Allah’a tevekkül etmişimdir. Artık siz ve ortaklarınız her ne yapacaksanız toplanıp bütün gücünüzle karar veriniz. Sonra bu işiniz size dert olmasın. Sonra bana gerçekleştirin, bana mühlet de vermeyin. Sonra da eğer yüz çevirirseniz; zaten ben sizden bir ücret istemedim! Benim ücretim sadece Allah’ın üzerinedir. Ve ben Müslümanlardan olmakla emrolundum” demişti.
Buna rağmen yine de onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide kendisiyle beraber olanları kurtardık. Ve onları halifeler yaptık. Ayetlerimizi inkâr edenleri de suda boğduk. O uyarılanların akıbetinin nasıl olduğuna bir bakıver.

Hud 25–48: Ve ant olsun ki, Nuh’u da kavmine elçi olarak gönderdik: “Gerçekten ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’tan başkasına ibadet etmeyiniz! Ben, sizin hakkınızda acı bir günün azabından korkarım.”
Buna karşılık, kavminin küfretmiş olanlarının ileri gelenleri; “Biz seni sadece bizim gibi bir beşer [sıradan bir insan] olarak görüyoruz. Sana sığ görüşlü aşağı tabakalarımızdan [ayak takımımızdan] başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bizim aleyhimize bir fazlalığınızı da görmüyoruz. Bilakis biz sizi yalancılar sanıyoruz” dediler.
O [Nuh] dedi ki: “Ey kavmim! Gördünüz mü [hiç düşündünüz mü], ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve O, bana kendi tarafından bir rahmet bahşetmiş de bu size saklı tutulmuşsa? -Biz, siz ondan hoşlanmadığınız hâlde sizi ona zorlar mıyız?”-
Ve “Ey kavmim! Ben sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim ücretim ancak Allah’a aittir. Ve ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar elbette Rabblerine kavuşacaklar. Velâkin ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.”
Ve “Ey kavmim, ben onları kovarsam, Allah’a karşı bana kim yardım edecek? Peki, siz hiç düşünmez misiniz?
Ve ben size ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ve ben gaybı bilmem. Ben size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. O sizin kendinize göre, hor gördükleriniz hakkında ‘Allah onlara hiçbir hayır vermez’ de demiyorum. Allah, onların içlerindekini, en iyi bilendir. İşte asıl o zaman ben kesinlikle zalimlerden olurum.”
Onlar dediler ki: “Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin [didişip durdun] de mücadelemizi çoğalttın. Hadi artık doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğin şu azabı bize getir!”
O [Nuh]: “Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz O’nu âciz bırakanlar değilsiniz. Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi azdırmayı murat ediyorsa, benim öğüdüm size bir fayda vermez. O, sizin Rabbinizdir ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz” dedi.
Ya da “Onu uydurdu” diyorlar. De ki: “Eğer onu ben uydurdum ise suçu [vebali] benim üzerimedir. Bense sizin işlediğiniz suçlardan uzağım.”
Ve Nuh’a vahyolundu: “Kesinlikle kavminden iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için onların yaptıkları şeylere üzülme. Ve Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulüm yapan kimseler hakkında da Bana hitapta bulunma. Kesinlikle onlar suda boğulmuşlardır [boğulacaklardır].”
Ve o, gemiyi yapıyordu, kavminden bazı ileri gelenler, ona her uğrayışta onunla alay ediyorlardı. O [Nuh] dedi ki: “Bizimle alay ediyorsunuz, biz de sizinle tıpkı bizimle alay ettiğiniz gibi alay edeceğiz. -Artık o aşağılatıcı azabın kime geleceğini ve o sürekli azabın kimin üstüne ineceğini ilerde bileceksiniz.-
Nihayet emrimiz geldiği ve fırın / tandır kaynadığı zaman Biz dedik ki: “Her cinsten birer çifti ve aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında, aileni ve iman etmiş olanları geminin içine yükle.” -Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.-
Ve o [Nuh] dedi ki: “İçerisine binin, onun akışı da duruşu da Allah adınadır. Kesinlikle Rabbim gerçekten çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”
Ve o [gemi] onlarla, dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyordu. Ve Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna seslendi: “Yavrucuğum, bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!”
O [Nuh’un oğlu] dedi ki: “Ben, beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” O [Nuh]; “Bugün O’nun [Allah’ın] merhamet ettiğinden başkasını, Allah’ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur” dedi. Ve dalga aralarına girdi. O da suda boğulanlardan oluverdi.
Ve “Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de tut!” denildi. Sular da çekildi. Emir de yerine gelmiş oldu. Gemi de Cudi üzerine oturdu. Ve o zalim kavme “Uzak olun [kahrolun]!” denildi.
Ve Nuh Rabbine seslenip de dedi ki: “Rabbim! Oğlum benim ehlimdendi. Senin vaadin de elbette hakktır. Ve Sen hâkimlerin en hâkimisin.”
O [Allah]: “Ey Nuh! Şüphesiz o senin ehlinden değildir. Şüphesiz, o salih olmayan bir iştir / o salih olmayan bir iş işlemiştir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi Benden isteme! Şüphesiz Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım” dedi.
O [Nuh]: “Ey Rabbim! Ben hakkında bilgim olmayan bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım. Ve eğer Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen, ben hüsrana uğrayanlardan olurum” dedi.
Denildi ki: “Ey Nuh! Bizden bir selâm ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere bir selâm ve bolluklarla gemiden in. -Ve ileride kendilerini birçok nimetten faydalandıracağımız, sonra da bu yüzden kendilerine tarafımızdan acıklı bir azap dokunacak nice ümmetler vardır.-

İsra 2, 3: Musa’ya da Kitap verdik ve Benim astlarımdan “vekil” edinmeyiniz diye onu [Kitap’ı] İsrailoğulları, Nuh’la beraber gemiye taşıyarak kurtardığımız kimselerin soyundan olanlar için kılavuz kıldık. Şüphesiz o [Nuh] çok şükredici bir kuldu.

Enbiya 76, 77: Ve Nuh’u da… Hani o daha önce nida etmişti de Biz de ona cevap vermiştik. Sonra da Biz kendisini ve ehlini [ailesini, yakınlarını, inananlarını] büyük sıkıntıdan kurtardık.
Ve ayetlerimizi yalanlayan kavmine karşı ona yardım ettik. Şüphesiz onlar kötü bir kavim idiler de Biz onları topluca suda boğduk.

Müminun 23–28: Ant olsun ki Biz, Nuh’u da kavmine elçi gönderdik. Sonra o: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilâh yoktur. Hâlâ takvalı davranmayacak mısınız?” dedi.
Bunun üzerine, kavminden kâfir ileri gelenler; “Bu, sizin gibi bir beşerden başka bir şey değildir. Size üstünlük sağlamak istiyor. Eğer Allah isteseydi, kesinlikle melekleri indirirdi. Biz evvelki atalarımızda bunu duymadık. Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir adamdır. Öyle ise bir süreye kadar onu umutla bekleyin” dediler.
O [ Nuh]: “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi.
Bunun üzerine Biz ona vahyettik: “Bizim gözetimimiz ve vahyimiz ile gemiyi yap. Sonra Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten eşler hâlinde iki tane ve bir de onlardan, daha önce kendisi aleyhinde Söz geçmiş olanların dışındaki ehlini [aileni, yakınlarını, inananlarını] gemiye sok. Zulmetmiş olanlar konusunda Bana başvurma. Şüphesiz onlar boğulmuşlardır. Sonra sen ve beraberindeki kişiler gemiye yerleştiğinde de ‘Hamd bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah içindir’ de!”

Furkan 37: Biz Nuh kavmini de elçileri yalanladıklarında suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ayet [ibret] kıldık. Ve Biz zalimler için çok acı veren bir azabı hazırladık.

Ankebut 14, 15: Ve ant olsun ki Nuh’u kendi kavmine gönderdik de, içlerinde elli sene hariç bin yıl kaldı. Sonunda, onlar zalimler iken tufan kendilerini yakalayıverdi.
Böylece Biz onu ve gemi halkını kurtardık ve onu âlemlere bir ayet [ibret] kıldık [yaptık].

Saffat 75–82: Ve ant olsun ki Nuh Bize seslenip dua etmişti. –İşte Biz ne güzel cevap verenleriz!-
Biz de onu ve ehlini [ailesini, yakınlarını, inananlarını] o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Ve onun neslini baki kalanların ta kendisi kıldık.
Ve de sonradan gelenler içinde onun hakkında güzel bir nam bıraktık.
Âlemler içinde Nuh’a selam olsun!
Şüphesiz Biz iyilik yapanları işte böyle karşılıklandırırız.
Şüphesiz o [Nuh] Bizim mümin kullarımızdandı.
Sonra diğerlerini suda boğduk.

Kamer 9–15: Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanlamıştı. Öyle ki kulumuzu yalanladılar ve “O cinlenmiştir / delidir” dediler. Ve o alıkonulmuştu.
Bunun üzerine o [Nuh] Rabbine yalvardı: “Ben gerçekten yenik düşürüldüm, bana yardım et / intikamımı al!”
Biz de hemen sel gibi boşalan bir su ile göğün kapılarını açıverdik.
Yeri de kaynaklar hâlinde fışkırttık, derken sular takdir edilmiş / ayarlanmış bir iş üzerine birbirine kavuştu.
Onu [Nuh’u] da, nankörlük edilen kişiye bir mükâfat olmak üzere, korumamız / gözetimimiz altında akıp giden levhaları [tahtaları] ve çivileri / urganları olan [sal] üzerinde taşıdık.
Ve ant olsun Biz, bunu bir ayet olarak bıraktık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen?


Yukarıdaki ayetlerin tümü ve Nuh suresi göz önüne alınarak Nuh peygamber kıssasına bakıldığında, Nuh peygamber ve kavmi arasında yaşananlar ile peygamberimiz ve Mekkeli müşrikler arasında geçen olayların birbirine tıpatıp benzedikleri görülmektedir. Nuh peygamber, kendisine inanılmasını sağlamak için iki husus ileri sürmüştür. Bunlardan birincisi; elçilik görevi verilmeden önce kavmi tarafından güvenilir bir kişi olarak tanınmasıdır. Bu husus, kıssanın diğer surelerde yer alan kısmında olmayıp sadece konumuz olan 107. ayette belirtilmiştir. İkinci husus da Nuh peygamberin her türlü itiraz ve saldırıya rağmen gece gündüz demeden, herhangi bir ücret istemeden ve hiçbir çıkar gözetmeden tebliğde bulunmuş olmasının dikkate alınmasıdır. Ayrıca Nuh peygambere ilk inananların, tıpkı peygamberimize inanıp ilk Müslüman olanlar gibi sıradan, hatta toplumun aşağı kesiminden kişiler olması da diğer bir benzerliktir.
Nuh peygamberin kıssası Tevrat’ta ise aşağıdaki gibi geçmektedir:

Tekvin, 6–8. Bablar:

Tufan

6/1- Yeryüzünde insanlar çoğalmaya başladı, kızlar doğdu.
2- İlâhî varlıklar insan kızlarının güzelliğini görünce beğendikleriyle evlendiler.
3- RAB, “Ruhum insanda sonsuza dek kalmayacak, çünkü o ölümlüdür” dedi, “İnsanın ömrü yüz yirmi yıl olacak.”
4- İlâhî varlıkların insan kızlarıyla evlenip çocuk sahibi oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde Nefiller vardı. Bunlar eski çağ kahramanları, ünlü kişilerdi.
5- RAB baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte.
6- İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı.
7- “Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım” dedi, “Çünkü onları yarattığıma pişman oldum.”
8- Ama Nuh RABB’in gözünde lütuf buldu.
9- Nuh’un öyküsü şuydu: Nuh doğru bir insandı. Çağdaşları arasında kusursuz biriydi. Tanrı yolunda yürüdü.
10- Üç oğlu vardı: Sam, Ham ve Yafet.
11- Tanrı’nın gözünde yeryüzü bozulmuş, zorbalıkla dolmuştu.
12- Tanrı yeryüzüne baktı ve her şeyin ne denli bozulduğunu gördü. Çünkü insanlar yoldan çıkmıştı.
13- Tanrı Nuh’a, “İnsanlığa son vereceğim” dedi, “Çünkü onların yüzünden yeryüzü zorbalık doldu. Onlarla birlikte yeryüzünü de yok edeceğim.
14- Kendine gofer ağacından bir gemi yap. İçini dışını ziftle, içeriye kamaralar yap.
15- Gemiyi şöyle yapacaksın: Uzunluğu üç yüz, genişliği elli, yüksekliği otuz arşın olacak.
16- Pencere de yap, boyu yukarıya doğru bir arşını bulsun. Kapıyı geminin yan tarafına koy. Alt, orta ve üst güverteler yap.
17- Yeryüzüne tufanı ben göndereceğim. Göklerin altında soluk alan bütün canlıları yok edeceğim. Yeryüzündeki her şey ölecek.
18- Ama seninle antlaşmamı sürdüreceğim. Oğulların, karın, gelinlerinle birlikte gemiye bin.
19- Sağ kalabilmeleri için, her canlı türünden bir erkek, bir dişi olmak üzere birer çifti gemiye al.
20- Türlü çeşit kuşlar, hayvanlar, sürüngenler sağ kalmak için çifter çifter sana gelecekler.
21- Yanına hem kendin, hem onlar için yenebilecek ne varsa al, ilerde yemek üzere depola.”
22- Nuh, Tanrı`nın bütün buyruklarını yerine getirdi

7/1- RAB Nuh’a, “Bütün ailenle birlikte gemiye bin” dedi, “Çünkü bu kuşak içinde yalnız seni doğru buldum.
2, 3- Yeryüzünde soyları tükenmesin diye yanına temiz sayılan hayvanlardan erkek ve dişi olmak üzere yedişer çift, kirli sayılan hayvanlardan ikişer çift, kuşlardan yedişer çift al.
4- Çünkü yedi gün sonra yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdıracağım. Yarattığım her canlıyı yeryüzünden silip atacağım.”
5- Nuh RABB’in bütün buyruklarını yerine getirdi.
6- Yeryüzünde tufan koptuğu zaman Nuh altı yüz yaşındaydı.
7- Nuh, oğulları, karısı, gelinleri tufandan kurtulmak için hep birlikte gemiye bindiler.
8, 9- Tanrı`nın Nuh’a buyurduğu gibi temiz ve kirli sayılan her tür hayvan, kuş ve sürüngenden erkek ve dişi olmak üzere birer çift Nuh’a gelip gemiye bindiler.
10- Yedi gün sonra tufan koptu.
11- Nuh altı yüz yaşındayken, o yılın ikinci ayının on yedinci günü enginlerin bütün kaynakları fışkırdı, göklerin kapakları açıldı.
12- Yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdı.
13- Nuh, oğulları Sam, Ham ve Yafet, Nuh’un karısı ve üç gelini tam o gün gemiye bindiler.
14- Onlarla birlikte her tür hayvan -evcil hayvanların, sürüngenlerin, kuşlarla uçan yaratıkların her türü- gemiye bindi.
15- Soluk alan her tür canlı çifter çifter Nuh’un yanına gelip gemiye bindi.
16- Gemiye giren hayvanlar Tanrı’nın Nuh’a buyurduğu gibi erkek ve dişiydi. RAB Nuh’un ardından kapıyı kapadı.
17- Tufan kırk gün sürdü. Çoğalan sular gemiyi yerden yukarı kaldırdı.
18- Sular yükseldi, alabildiğine çoğaldı; gemi suyun üzerinde yüzmeye başladı.
19- Sular öyle yükseldi ki, yeryüzündeki bütün yüksek dağlar su altında kaldı.
20- Yükselen sular dağları on beş arşın aştı.
21, 22- Yeryüzünde yaşayan bütün canlılar yok oldu; kuşlar, evcil ve yabanıl hayvanlar, sürüngenler, bütün insanlar, soluk alan bütün canlılar öldü.
23- RAB insanlardan evcil hayvanlara, sürüngenlerden kuşlara dek bütün canlıları yok etti, yeryüzündeki her şey silinip gitti. Yalnız Nuh’la gemidekiler kaldı.
24- Sular yüz elli gün yeryüzünü kapladı.

Tufanın Sonu

8/1- Sonra Tanrı Nuh’u ve gemideki evcil ve yabanıl hayvanları anımsadı. Yeryüzünde bir rüzgâr estirdi, sular alçalmaya başladı.
2- Enginlerin kaynakları ve göklerin kapakları kapandı. Yağmur dindi.
3- Sular yeryüzünden çekilmeye başladı. Yüz elli gün geçtikten sonra sular azaldı.
4- Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat Dağları’na oturdu.
5- Sular onuncu aya kadar sürekli azaldı. Onuncu ayın birinde dağların doruğu göründü.
6- Kırk gün sonra Nuh yapmış olduğu geminin penceresini açtı.
7- Kuzgunu dışarı gönderdi. Kuzgun sular kuruyuncaya kadar dönmedi, uçup durdu.
8- Bunun üzerine Nuh suların yeryüzünden çekilip çekilmediğini anlamak için güvercini gönderdi.
9- Güvercin konacak bir yer bulamadı, çünkü her yer suyla kaplıydı. Gemiye, Nuh’un yanına döndü. Nuh uzanıp güvercini tuttu ve gemiye, yanına aldı.
10- Yedi gün daha bekledi, sonra güvercini yine dışarı saldı.
11- Güvercin gagasında yeni kopmuş bir zeytin yaprağıyla akşamleyin geri döndü. O zaman Nuh suların yeryüzünden çekilmiş olduğunu anladı.
12- Yedi gün daha bekledikten sonra güvercini yine gönderdi. Bu kez güvercin geri dönmedi.
13- Nuh altı yüz bir yaşındayken, birinci ayın birinde yeryüzündeki sular kurudu. Nuh geminin üstündeki kapağı kaldırınca toprağın kurumuş olduğunu gördü.
14- İkinci ayın yirmi yedinci günü toprak tamamen kurumuştu.
15, 16- Tanrı Nuh’a, “Karın, oğulların ve gelinlerinle birlikte gemiden çık” dedi,
17- “Kendinle birlikte bütün canlıları, kuşları, hayvanları, sürüngenleri de çıkar. Türesinler, verimli olsunlar ve yeryüzünde çoğalsınlar.”
18- Nuh karısı, oğulları ve gelinleriyle birlikte gemiden çıktı.
19- Bütün hayvanlar, sürüngenler, kuşlar, yeryüzünde yaşayan her tür canlı gemiyi terk etti.
20- Nuh RABB’e bir sunak yaptı. Orada temiz sayılan hayvanların ve kuşların hepsinden yakmalık sunular sundu.
21- Güzel kokudan hoşnut olan RAB içinden şöyle dedi: “İnsanlar yüzünden yeryüzünü bir daha lânetlemeyeceğim. Çünkü insanın yüreğindeki eğilimler çocukluğundan itibaren kötüdür. Şimdi yaptığım gibi bütün canlıları bir daha yok etmeyeceğim.”
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla