Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. September 2008, 02:10 AM   #12
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Elbette Yunus da gönderilenlerdendir [elçilerdendir].
Hani o, dolu bir gemiye doğru kaçak bir köle gibi kaçmıştı.
Sonra kura çekmişlerdi de o kaybedenlerden olmuştu.
Sonra onu Hût [açgözlülük, bunalım] yutmuştu. O ise kınayıcıydı [pişman olmuştu].
Sonra eğer, şüphesiz o, Allah`ı tesbih edenlerden olmasaydı, kesinlikle diriltilecekleri güne kadar onun [hûtun] karnında [karanlıklarda, bunalımda] kalacaktı.
Sonra Biz, hasta [sancılı; fikir sancısı çeker] bir hâlde iken kendisini sahile attık.
Onun üzerine geniş yapraklı bir ağaç yetiştirdik.
Ve onu, yüz bin hatta daha çok kişiye elçi olarak gönderdik.
Sonunda inandılar, bunun üzerine Biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık. (Saffat/139-148)

99 - Oysa Rabbin dileseydi elbette yeryüzündekilerin hepsi topluca inanırdı. Artık, inananlar olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın?
100 - Allah`ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme yoktur. Ve O [Allah], kirliliği/ azabı aklını kullanmayanların üzerine kılar [bırakır].

Bu ayetlerde peygamberimiz teselli edilmektedir. Kavminin, akrabalarının inanmasını isteyen peygamberimiz, onlardan birçoğunun inanmaması sebebiyle büyük bir üzüntü içerisindeydi. Rabbimiz bu ayetleriyle elçisini teselli ederken konuyla ilgili olarak ortaya üç de ilke koymaktadır. Bunlar:
* Allah’ın herkesi serbest bıraktığı, peygamberin kimseyi zorlamaması gerektiği;
* Allah’ın izni olmadan kimsenin iman edemeyeceği;
* Allah’ın, aklını kullanmayanlar üzerine pislik, azap yağdırması ilkeleridir.

Ve de ki: “O hakk [gerçek], Rabbinizdendir. O nedenle dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” Şüphesiz Biz zalimler için duvarları, çepeçevre onları içine almış bir ateş hazırladık. Ve eğer yağmur yağsın isterseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su yağdırılır. O ne kötü bir içecektir. Dayanma/ sığınma yeri olarak da ne kadar kötüdür! (Kehf/29)

De ki: “İşte, en kesin ve üstün delil, Allah’ındır. O nedenle eğer O [Allah] dileseydi, elbette hepinize kılavuz olurdu.” (En’am/149)

Doğrusu Biz insanı karışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edeceğiz bu nedenle onu işitici, görücü yaptık. Kuşkusuz Biz ona yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör. (İnsan/2, 3)

Dinde zorlama yoktur; rüşd, ğayden iyice ayrılmıştır. O hâlde kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Bakara/256)

الرّجسRİCS



100. ayetin sonunda geçen ve üzerinde durulması gereken bir sözcük de “ الرِّجس Rics” sözcüğüdür. Bu sözcüğün vazı’ [ilk konuş] anlamı “rahatsız eden şiddetli gök gürültüsü, deve sesi”dir. Sonraları, insana rahatsızlık, acı, ıstırap veren ve bunlara sebep olan her şeye “rics” denilir olmuştur:
“Rics” sözcüğü “kirlilik, kir [temiz ve temizliğin karşıtı]” demektir. Her türlü kir, pislik “rics”tir. Bu sözcükle “haram, kötü fiil, azap, lanet ve küfür” de kastedilir. Kur’an’da geçen “ رجسrics” ile “ رجزricz [azap]” sözcükleri aynıdır. Sadece birincideki “ سs” harfi “ زz” harfine dönüşmüştür. “ اسدesed [aslan]” sözcüğünün “ ازد ezed [aslan]” sözcüğüne dönüşmesi gibi.

Zeccac: “Rics, Allah’ın kötülemesine sebep olan her şeydir” demiştir. Birisi çirkin, kötü bir şey yaptığı zaman “racese’r-racülü [kişi çirkin iş yaptı]” denir.
Bu sözcüğün “recs” formundaki anlamı “çok şiddetli, rahatsız edici gök gürlemesi ve deve böğürmesi” demektir. (Lisanü’l-Arab, c: 4, s: 75, 76 Rcs mad.; El-Müfredat, Rcs mad.)
Kötü işlere ve şirk, küfür, lânet gibi şeylere “rics” denilmesinin sebebi, bunların zarara, azaba, rahatsızlığa sebep olmasındandır. Kur’an’da sekiz kez geçen bu sözcüğe bakıldığında, azaba sebep olacak şeylere “rics” denildiği gibi, hastalık, rahatsızlık ve huzursuzluğa sebep olacak şeylere de “rics” denildiği görülmektedir.

De ki: “Bana vahyolunanda, onları yiyici için haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Ancak leş, veya akıtılmış kan, yahut domuzun eti -ki bu gerçekten ricstir [kirlidir, rahatsızlık vericidir], yahut Allah`tan başkası adına kesilmiş bir fisk olması başka [bunlar haramdır].- Ama kim çaresiz kalırsa, tecavüz etmemek ve zaruret sınırını aşmamak üzere… [bunlardan yiyebilir]” işte şüphesiz senin Rabbin çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (En’am/145)

Ey iman etmiş kişiler! Hamır [İçki, uyuşturucu], kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işlerinden ricstirler [zarar veren şeylerdir]. Öyleyse bunlardan kaçının; umulur ki, kurtuluşa erersiniz.
Gerçekten şeytan, içki ve kumarda sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi, Allah’ın zikrinden ve salattan [namazdan ve sosyal destekten] alıkoymak ister. Öyleyse sona erdirmişler [vazgeçmişler] misiniz? (Maide/90, 91)

Evlerinizde vakarla oturun, ilk cahiliye kadınlarının süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı ikame edin, zekâtı verin, Allah’a ve elçisine itaat edin. Ey ehli beyt! Gerçekten Allah, sizden ricsi [kiri; rahatsızlık veren şeyleri] gidermek ve tertemiz kılmak ister. (Ahzab/33)

Ve sonra, Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, İslâm için onun göğsünü açar. Kimi de saptırmak isterse göğsünü öyle sıkar ki, o, göğe yükseliyormuş gibi olur. İşte böyle Allah, ricsi [pisliği; zarar, azap veren şeyleri] iman etmeyenlerin üzerine kılar [bırakır, atar]. (En’am/125)

Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette tek bir ümmet [önderli topluluk] kılardı. Oysa Rabbinin rahmet ettiği kişiler hariç onlar anlaşmazlığı sürdürmektedirler. Onları işte bunun için yarattı. Ve Rabbinin Söz’ü; “Ant olsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, onların tümünden dolduracağım” tamamlanmıştır. (Hud/118-119)

Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur`an olsaydı [yine bu Kur`an olurdu]. Hayır, emrin tümü Allah`ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. İnkâr edenler, Allah`ın vaadi gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah verdiği sözden dönmez/ miadını şaşırmaz. (Ra`d/31)

Ve eğer onlar seni yalanlıyorlarsa, kesinlikle senden önce de elçiler yalanlanmıştı. Ve işler yalnızca Allah’a döndürülür. (Fatır/4)

Onları doğru yola getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediği kimseyi doğru yola getirir. Ve hayırdan infak ettiğiniz şeyler sırf kendiniz içindir. Ve siz yalnızca Allah rızasını gözetmenin dışında infak etmezsiniz. Ve hayırdan ne infak ederseniz o size tastamam ödenecektir. Ve siz zulmedilmeyeceksiniz. (Bakara/272)

Onlar iman edenler olmuyorlar diye sen kendini helâk edeceksin! (Şuara/3)

Kesinlikle sen sevdiğini doğru yola iletemezsin; ama Allah dilediğine doğru yolu gösterir ve O, doğru yola girecek olanları daha iyi bilir. (Kasas/56)

Ve onlara vaat ettiğimizin bir kısmını sana göstersek yahut seni vefat ettirsek, şüphesiz yine de sana düşen sadece tebliğ etmektir. Bize düşen de hesap görmektir. (Ra’d/40)

Ve Biz onlara vaat ettiğimizin bir kısmını sana göstersek de, yahut seni vefat ettirsek de, sonunda onların dönüşü yalnızca Bize olacak. Sonra Allah onların ne yapacaklarına şahittir. (Yunus/46)

Artık sen sabret, şüphesiz Allah`ın vaadi hakktır. Artık onlara yapıp durduğumuz tehdidin bir kısmını sana göstersek de veya seni vefat ettirsek de onlar, yalnızca Bize döndürüleceklerdir. (Mümin/77)

Haydi öğüt ver; sen sadece bir öğütçüsün.
Sen onların üzerinde bir zorba değilsin. (Ğaşiye/21, 22)

101 - De ki: “Göklerde ve yerde ne var bir bakın! -Ve iman etmeyecek bir topluluğa apaçık ayetler ve uyarmalar bir şey sağlamaz/ uyarmalar ne sağlar?].-

İnsanların evreni inceleyerek akıllarını kullanmalarının istendiği bu ayetin takdiri şu şekilde yapılabilir: “Gökte ve yerde size verdiğim mesajı teyit eden, bu mesaja şahadet eden sayısız ayet vardır. Açık göz ve açık yürekle gözleyip üzerinde düşünseniz onları kolaylıkla kavrarsınız.”

Ve onlar göklerin ve yerin hükümdarlığına, Allah’ın yaratmış olduğu herhangi bir şeye ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olması ihtimaline hiç bakmadılar mı? Artık bundan sonra başka hangi söze inanacaklar? (A’raf/185)

102 – Artık onlar, sadece, kendilerinden önce gelmiş geçmiş olanların uğradıkları günlerin aynısını mı bekliyorlar? De ki: “Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”
103 - Sonra Biz, elçilerimizi ve iman edenleri kurtarırız. İşte böyle! Müminleri kurtarmak üzerimizde bir hakktır [düşen bir görevdir].

İnsanların yola gelmeleri için yapılan uyarıların devam ettiği bu ayetlerde, inatçı müşriklerin helâk edildiği, ama inananların kurtarıldığı bildirilmek suretiyle, inanmayanlar tehdit edilirken inananlara da müjde verilmektedir.

Şüphesiz şu, aleyhlerinde Rabbinin Kelime’si hakk olmuş olan kimseler, kendilerine bütün mucizeler hep birden gelse, yine de o acıklı azabı görünceye kadar iman etmezler. (Yunus/96, 97)

Ve ayetlerimize inanan kimseler sana geldikleri zaman hemen, “Selam olsun size! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Şüphesiz sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tövbe eder ve düzeltirse; şüphesiz ki O [Allah], Gafur’dur, Rahıym’dir” de. (En’am/54)

104-106 - De ki: “Ey insanlar! Eğer benim dinimden şekte idiyseniz [benim dinimin ne olduğunu kesin ve tam olarak bilmiyorduysanız], iyi bilin ki, Allah’ın astlarından sizin taptıklarınıza ben tapmam. Velâkin sizin canınızı alacak olana [Allah’a] taparım. Ve ben müminlerden olmamla ve ‘yüzünü [tüm benliğini] haniyf olarak [şirkten, küfürden Hakk’a dönen biri olarak] Din’e döndür ve sakın müşriklerden olma ve Allah`ın astlarından sana fayda vermeyen, zararı da dokunmayacak olan şeylere yalvarma! Buna rağmen eğer yaparsan, o zaman hiç şüphesiz sen zalimlerden olursun’ diye emrolundum.”

Surenin bu sonuç bölümünde tekrar başlangıçtaki konuya dönülmektedir. Bu sebeple, surenin 1-10. ayetlerinin hatırlanmasının yararlı olacağı kanaatindeyiz.
104-106. ayetlerde Rabbimiz, elçisi aracılığı ile kitlelere bir açıklama yapmaktadır. Peygamberimizin insanlığa yöneltmesi emredilen bu açıklama, meydan okuyucu bir manifesto niteliğindedir: “Ey insanlar! Eğer benim dinimden şekte idiyseniz [benim dinimin ne olduğunu kesin ve tam olarak bilmiyorduysanız], iyi bilin ki, Allah’ın astlarından sizin taptıklarınıza ben tapmam. Velâkin sizin canınızı alacak olana [Allah’a] taparım. Ve ben müminlerden olmamla ve ‘yüzünü haniyf olarak Din’e döndür ve sakın müşriklerden olma! Ve Allah`ın astlarından sana fayda vermeyen, zararı da dokunmayacak olan şeylere yalvarma! Buna rağmen eğer yaparsan, o zaman hiç şüphesiz sen zalimlerden olursun’ diye emrolundum. Ben bunları yapacağım. Ben tek başıma olsam da ölsem de öldürülsem de bundan dönmem.”

105. ayette geçen “yüzünü haniyf olarak Din’e döndür” ifadesindeki “yüz” sözcüğüyle, Kasas suresinin sonunda belirttiğimiz gibi “tüm benlik, kimlik, kişilik” kastedilmiştir. Çünkü “yüz”, Arapçada “cüz’iyyet mecaz-ı mürseli” sanatı gereğince canlı varlıkların en belirleyici organıdır. Bu, vesikalık bir fotoğrafın o insanın kimliğini temsil etmesi gibidir.

Sonra Güneş`i doğarken görünce de, “Bu benim Rabbimdir, bu daha büyük,” dedi. Sonra o da batınca, “Ey kavmim! Şüphesiz ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Kesinlikle ben haniyf olarak yüzümü, gökleri ve yeri yoktan var edene/ yok edecek olana çevirdim ve ben ortak koşanlardan değilim” dedi. (En’am/78, 79)

Kur’an’da “حنيف haniyf” sözcüğü ilk kez burada yer almıştır. Sözcük, tekil ve çoğul hâliyle ilerideki surelerde de karşımıza geleceği tahlilini burada yapıyoruz.

الحنيفHANİYF


Bu sözcük, “ ح ن فHa-ne-fe” fiilinin ism-i fail kalıbıdır. “Hanefe” sözcüğü “ayak dönmesi, iki ayağın başparmakları karşı karşıya gelecek şekilde dönmesi” anlamındadır. Sözcüğün, ayak tabanının üste gelmesi anlamında olduğunu söyleyenler de vardır. Sözcük daha sonraları “hayırdan şerre, şerden hayra dönme” anlamında kullanılır olmuştur. Zaman içerisinde İbrahim peygamberin önemli bir niteliği olmuş, “şirkten tevhide yönelme” anlamında genelleşmiştir. Kur’an indiği dönemde Mekke’de İbrahim dinine mensup olanlara, dışarıdan Mekke’ye gelip hacc eden ve sünnet olanlara “hanif” denilirdi. Daha sonra bu sözcük “Müslim [Müslüman]” anlamında kullanılır oldu. (Lisanü’l-Arab c: 2, s: 629, 630 “hnf” mad.)

Biz, sözcüğün anlamı ile ilgili olan yukarıdaki açıklamaları dikkate alarak sözcüğün “önceleri müşrik iken sonra müşrikliği bırakıp tevhide yönelen” şeklinde değil, “şirk koşmaksızın tevhide yönelen” şeklinde anlaşılması lâzım geldiği kanaatindeyiz. Nitekim aşağıdaki ayetten de bu anlaşılmaktadır:

… Allah’a yönelmişler olarak, O’na şirk koşanlar olmayarak o putlardan olan kirlilikten kaçının, yalan sözden de kaçının. Bilin ki, Allah’a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgârın kendisini ıssız bir yere sürüklediği şey gibidir. (Hacc/30, 31)

107 - Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O’ndan başka giderecek biri yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O’nun fazlını geri çevirecek biri yoktur. O, onu [lütfunu] kullarından dilediğine isabet ettirir. Ve O [Allah] çok yarlıgayıcı, çok merhametlidir.

Bu ayette, Allah’ın dokundurduğu zarara veya isabet ettirdiği hayra kimsenin engel olamayacağı bildirilmek suretiyle, tüm evrende ne varsa her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğu bir kez daha vurgulanmıştır.

108 - De ki: “Ey insanlar! Rabbinizden, elbette, size hakk gelmiştir. Artık doğru yola giren ancak kendisi için girmiştir ve gerçekten, sapan da kendi zararına sapmıştır. Ve ben, sizin üzerinize vekil [sizi ayakta tutan; sizden sorumlu biri] değilim.”

Bu ayette, özellikle 99 ve 100. ayetlerde anlatılanlar iyice netleştirilmiş, peygamberin görevinin sadece Allah’tan gelen “hakk”ı insanlara duyurmak, iletmek olduğu; yola gelip gelmemenin ise herkesin kendi tercihine bırakıldığı bildirilmiştir.


109 – Ve sen sana vahyolunan şeye uy! Ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret! Ve O [Allah], hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

Surenin bu son ayetinde ise peygamberimize görevi hatırlatılarak ondan vahye uyması, sabırlı olması, metanetle görevini sürdürmesi, gelecekte olacakları da Allah’a bırakması istenmektedir.
Allah doğrusunu en iyi bilendir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla