Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. September 2008, 12:10 AM   #5
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

42-45.Bir zaman o, babasına: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir yararı olmayan şeylere niçin kulluk ediyorsun? Babacığım! Şüphesiz sana gelmeyen bir bilgi bana geldi. O hâlde bana uy da, sana dosdoğru bir yolu göstereyim. Babacığım! Şeytana kulluk etme. Şüphesiz şeytan Rahmân’a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] âsi oldu. Babacığım! Şüphesiz ben, sana Rahmân’dan [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'tan] bir azap dokunur da şeytan için bir yol gösteren, koruyan, yardım eden bir yakın olursun diye korkuyorum” demişti.

Bu ayetlerde İbrahim peygamberin uyarıya babasından başladığı ve ilk uyarının da tevhit konusunda olduğu görülmektedir.

İbrahim peygamberin babası ve kavmine yaptığı bu uyarılara Kur’an’da birkaç kez yer verilmiştir:

74.Ve hani İbrâhîm, babası Azer’e, “Sen putları tanrılar mı ediniyorsun? Şüphesiz ben seni ve toplumunu apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.

75.Ve Biz, kanıt elde etmesi ve kesin inananlardan olması için İbrâhîm’e göklerin ve yerin mülkiyeti ve yönetimini böylece gösteriyorduk.

76.Bu nedenle İbrâhîm, üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü, “Bu, benim rabbimdir” dedi. Sonra yıldız batınca, “Ben batanları sevmem” dedi.

77.Sonra ay’ı doğarken görünce de, “Bu, benim rabbimdir” dedi. O da batınca, “Andolsun ki Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, kesinlikle ben sapkınlar toplumundan olurum” dedi.

78,79.Sonra güneşi doğarken görünce de, “Bu benim rabbimdir, bu daha büyük!” dedi. Sonra o da batınca, “Ey toplumum! Şüphesiz ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Kesinlikle ben hanif; bâtıl inançlardan dönmüş biri olarak yüzümü, gökleri ve yeri yoktan var edene/yok edecek olana çevirdim ve ben ortak koşanlardan değilim” dedi.

80-81.Ve toplumu o’nunla tartıştı. İbrâhîm; “Bana doğru yolu göstermişken Allah hakkında benimle mi tartışıyorsunuz? O’na ortak koştuklarınızdan hiç korkmuyorum. –Ancak Rabbimin dilediği şey hariç.– Rabbim bilgice her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünmez misiniz? Ve Allah, haklarında hiçbir güç-kuvvet indirmediği hâlde, siz O’na ortak koşmaktan korkmuyorken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım? Bu durumda eğer biliyorsanız, bu iki topluluktan hangisi güvende olmaya daha layıktır?” dedi.

82.Şu iman edenler ve imanlarına yanlış; kendi zararlarına olan iş giydirmeyenler/ ortak koşma inancı karıştırmayanlar, işte onlar, güven kendilerinin olanlardır. Kılavuzlandıkları doğru yolu bulanlar da onlardır.

83.Ve işte bunlar, toplumuna karşı İbrâhîm’e verdiğimiz kanıtımızdır. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapandır, çok iyi bilendir.

84.Ve Biz o’na İshâk’ı ve Ya‘kûb’u da bağışladık. Hepsine doğru yolu gösterdik. Daha önce de Nûh’a ve o’nun soyundan Dâvûd’a, Süleymân’a, Eyyûb’a, Yûsuf’a, Mûsâ’ya ve Hârûn’a da doğru yolu göstermiştik. Ve Biz güzellik-iyilik üretenlere böyle karşılık veririz. (En’âm/ 74- 84)

16,17.İbrâhîm’i de elçi gönderdik/kurtardık. Hani o, toplumuna: “Allah’a kulluk edin ve O’nun koruması altına girin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Şüphesiz siz Allah’ın astlarından birtakım putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Haberiniz olsun ki sizin Allah’ın astlarından mabut diye o taptıklarınız, sizin için bir rızık vermeye güç yetiremezler. Onun için rızkı Allah yanında arayın ve O’na kulluk edin ve O’na sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ödeyin. Yalnızca O’na döndürüleceksiniz” demişti.

24.Sonra İbrâhîm’in toplumunun cevabı, yalnızca: “Onu öldürün veya yandırın/ ileri derecede sıkıntıya sokun” demeleri oldu. Sonra da Allah o’nu ateşten/ sıkıntıdan kurtardı. Şüphesiz bunda, iman edecek bir toplum için alâmetler/ göstergeler vardır.

25.Ve İbrâhîm dedi ki: “Siz, sırf aranızdaki dünya hayatında sevgi için Allah’ın astlarından birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyâmet günü, kiminiz kiminizi tanımayacak, kiminiz kiminizi dışlayıp gözden çıkaracaktır. Varacağınız yer de cehennemdir. Ve sizin için yardımcılardan da yoktur.”(Ankebut/ 16–25

26,27.–Ve hani bir zamanlar İbrâhîm babasına ve toplumuna: “Şüphesiz ben sizin taptığınız şeylerden uzağım. –Beni yoktan yaratan ayrı.– Şüphesiz ki artık O, beni doğru yola iletecektir” dedi.28İbrâhîm bu sözü, onların dönmesi için ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir söz yaptı.– (Zühruf/ 26–28)

Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi, İbrahim peygamber, müşrik olan babası ve kavmini makul ve mantıklı gerekçelerle uyarmıştır. Onlara görmeyen, duymayan ve kendilerine bile hayırları olmayan nesnelere [putlara] yakarmanın, tapmanın mantıksız olduğunu söylemiş, bu davranışları sebebiyle onları “akılsız” olarak nitelemiş ve kınamıştır.

Uyarının İbrahim peygamberin yaptığı gibi yakın akrabadan başlaması, Rabbimizin koyduğu bir ilkedir. Nitekim Yüce Allah, peygamberimize de bu doğrultuda emir vermiştir:

214.Ve en yakın oymağını uyar.(Şuara/ 214)

Bu ayetlerde İbrahim peygamberin “Babacığım! Şeytana kulluk etme!” ifadesiyle dikkat çektiği şeytan, İblis’tir. Çünkü İbrahim peygamberin babası ve kavmi kendi ham fikirlerine tâbi olarak menfaatlerine uygun gördüklerini ölçüp biçmeden yapmakta, kelimenin tam anlamıyla beyinlerindeki şeytana uymaktadırlar.

Bu davranış, başka ayetlerde de geçmektedir:

117.Onlar, Allah’ın astlarından, yalnızca dişilere yakarırlar. Ve onlar ancak inatçı şeytana yakarırlar.(Nisa/ 117)

63.Allah’a yemin olsun ki Biz kesinlikle senden önce birtakım ümmetlere elçiler gönderdik de şeytan onlara amellerini bezeyip süslü gösterdi. İşte o şeytan, bu gün onların koruyucu, yol gösterici yakınıdır. Ve onlar için acı bir azap vardır. (Nahl/ 63)

İBRAHİM PEYGAMBERİN UYARI ÜSLÛBU

İbrahim peygamber, babasını aklını kullanması ve kimseye faydası olmayan şeylere ibadet etmemesi yönünde uyarır ve dosdoğru yolu göstermek üzere onu kendisine uymaya davet ederken gayet nazik ve yumuşak bir üslûp kullanmıştır. Onu şeytana kulluk etmeye devam etmesi hâlinde Allah’ın azabıyla karşılaşacağı yönünde uyarırken de üslubu yine aynı olmuştur. Bu üslûp aslında tüm insanlar için örnek teşkil eden bir üsluptur.

Çünkü Rabbimiz, tebliğ ve tebyinin bu üslûpta olması gerektiğini birçok ayette belirtmiştir:

10.Onların söylediklerine/ söyleyeceklerine de sabret. Ve güzel bir ayrılışla onlardan ayrıl,(Müzzemmil/ 10)

63.Sonra, “Biz, sadece iyilik etmek ve uzlaştırmak istedik” diye Allah’a yemin ederek sana geldiler. İşte onlar, Allah’ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; artık sen, onlardan mesafelen ve onlara öğüt ver. Ve onlara, kendileri hakkında, derinden etkileyecek güzel söz söyle! (Nisa/ 63)

43.Her ikiniz gidin Firavun’a. Şüphesiz o azdı. 44Sonra ona öğüt alması ve saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürpermesi için yumuşak söz söyleyin.” (Ta Ha/ 43, 44)

125.Rabbinin yoluna, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et. Şüphesiz Rabbin Kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, kılavuzlandıkları doğru yolda olanları da en iyi bilendir. (Nahl/ 125)

İbrahim peygamberin burada sürekli “Babacığım, babacığım!” demesi, babasını aşırı derecede sevdiğini ve onun azap çekmesini istemediğini göstermektedir.

46.Babası: “Ey İbrâhîm! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlayarak öldürürüm. Haydi, uzun bir müddet bana uzak ol/defol!” dedi.

İbrahim peygamberin gerçekleri makul ve mantıklı bir şekilde anlatmasına, hatta yalvararak uyarmasına rağmen babası onu tehdit etmiş ve yakınından kovmuştur.

47,48.İbrâhîm: “Selâm sana olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz O, bana çok armağan verendir. Ve ben, sizden ve Allah’ın astlarından kulluk ettiğiniz şeylerden çekilip ayrılıyorum. Ve Rabbime dua edeceğim. Rabbime yalvarışımda mutsuz olmayacağımı umuyorum” dedi.

Babasının bu kaba davranışına karşılık İbrahim peygamber ona ilâhî ilkeler çerçevesinde mukabele etmiştir.

İbrahim peygamberin bu tutumu, Kur’an’da birçok ayette tavsiye edilen ve Furkan suresinde de “Rahman’ın kulları öyle kimselerdir ki” başlığı altında sıralanmış olan özelliklerdendir:

63.Ve Rahmân’ın; yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah’ın kulları öyle kimselerdir ki onlar, yeryüzünde alçakgönüllülükle yürürler ve cahil kimseler kendilerine lâf attığı zaman “Selâm!” derler. (Furkan/ 63)

55.Ve onlar, boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve “Bizim işlerimiz yalnızca bizim için, sizin işleriniz de yalnızca sizin içindir. Size selâm olsun! Biz cahilleri aramıyoruz” derler. (Kasas/ 55)

49.Sonra İbrâhîm, toplumundan ve onların Allah’ın astlarından kulluk ettikleri şeylerden uzaklaşınca, Biz o’na İshâk’ı ve Ya‘kûb’u ihsan ettik. Hepsini de peygamber yaptık.

50.Ve Biz onlara rahmetimizden armağanlarda bulunduk. Ve onlar için yüce bir doğruluk dili yaptık.

Yüce Allah, İbrahim’in (as) bir hanif olarak gösterdiği gayretler karşılığında ona kendisi gibi “peygamberlik” rütbesiyle onurlandırdığı evlâtlar ve torunlar ihsan etmiş, onları saygın, hayırla, doğrulukla anılan kişiler kılmıştır. Bu ayetlerin bir diğer mesajı da “Allah’a yönelen ve itaat eden samimî kullara nimetler bahşedileceği ve onların hiçbir zaman kayba uğramayacakları” mesajıdır.

Bu ayette kısaca değinilmiş olaylar, Saffat ve Şuara surelerinde ayrıntılı olarak anlatılmıştır:

83.Hiç kuşkusuz İbrâhîm de Nûh’un grubundandı.

84.Hani o Rabbine selim bir kalple gelmişti.

88-89.Çünkü İbrâhîm, yıldızlara öyle bir bakış baktı ki! Sonra da ‘Şüphesiz ben sancılıyım/fikir sancısı çekiyorum’ dedi.

85-87.Hani o, babasına ve toplumuna: “Siz neye kulluk ediyorsunuz? Allah’ın astlarından birtakım uydurma ilâhları mı istiyorsunuz? Peki, âlemlerin Rabbi hakkında kanaatiniz nedir?” demişti.

90.Bunun üzerine babası ve toplumu, İbrâhîm’den arkalarını dönerek geri durdular/o’nunla ilişkiyi kestiler.

91,92.Sonra da o, onların ilâhlarına sokulup “Yemez misiniz/ nasiplenmez misiniz? Neyiniz var ki, konuşmuyorsunuz?” dedi. 93Hemen sağ eliyle/ yemini nedeniyle bir vuruşla sokuldu.

94.Bir süre sonra, İbrâhîm’in halkı koşarak İbrâhîm’le yüz yüze geldiler.

95,96.İbrâhîm: ‘Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysaki sizi ve yaptığınız şeyleri Allah oluşturmuştur’ dedi.

97.Onlar: “Şunun için bir duvar yapın/ ambargo uygulayın da bunu çılgınca yanan ateşin/aşırı sıkıntının içine atın!” dediler.

98.Onlar, İbrâhîm’e tuzak kurmak istediler de Biz onları aşağılıklar kılıverdik.

99,100.Ve İbrâhîm: ‘Kuşkusuz ben Rabbime gideceğim, O, bana yol gösterecek: Rabbim! Bana sâlihlerden birini lütfet!’ demişti.

101.Bunun üzerine Biz, İbrâhîm’e yumuşak huylu bir delikanlıyı müjdeledik.

102.Sonra ne zaman ki o müjdelenen çocuk kendisiyle birlikte koşacak duruma/o’nunla birlikte iş tutacak çağa geldi, o zaman İbrâhîm: “Oğulcuğum! Şüphesiz ben, bu, uyunan; sakin, ilgisiz, duyarsız; yerde, şüphesiz kendimi, seni perişan, mağdur ediyor görüyorum. Bak bakalım sen ne düşünürsün?” dedi. Oğlu: “Babacığım! Sen emrolunacağın şeyleri yap! İnşallah beni, sen yokken başıma gelecek tüm sıkıntılara, mağduriyetlere sabredenlerden bulacaksın” dedi.

103-105.Sonra ne zaman ki ikisi de İslâmlaştılar ve İbrâhîm, o’nu alnı üzere yatırdı [yüzüstü bıraktı, mağdur etti] ve Biz o’na, “Ey İbrâhîm! Sen o düşünceyi kesinlikle onayladın” diye seslendik…–Şüphesiz Biz, iyilik-güzellik üretenleri işte o’nun gibi karşılıklandırırız/ödüllendiririz.–

106.Şüphesiz oğulu yüzüstü bırakma işi, kesinlikle apaçık yıpratarak sınamadır.

107.Ve Biz İbrâhîm’e, perişan, mağdur edeceği çok büyük bu şey karşılığında/sebebiyle bedel/bahşiş verdik.

108.Ve sonradan gelenler içinde o’nun hakkında devamlı kalacak [hayırla anılacak, örnek alınacak] bir söz bıraktık.

109.Selâm olsun İbrâhîm’e!

110.İşte Biz iyilik-güzellik üretenleri o’nun gibi ödüllendiririz.

111.Şüphesiz o, Bizim inanan kullarımızdandır.

112.Ve Biz o’na sâlihlerden bir peygamber olarak İshâk’ı müjdeledik. (Saffat/ 83–112)

69.Ve onlara İbrâhîm’in haberini oku!

70.Hani o, babasına ve toplumuna “Siz neye kulluk ediyorsunuz?” demişti.

71.Onlar: “Birtakım putlara kulluk ediyoruz. Onlara kulluk etmeye devam edeceğiz” dediler.

72-74.İbrâhîm: “Yalvarıp yakardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı veya size yarar sağlıyorlar mı yahut zarar veriyorlar mı?” dedi. Onlar, “Tam tersi, biz babalarımızı böyle yapar bulduk” dediler.

75,76.İbrâhîm: “Peki, siz ve en eski babalarınızın nelere tapmış olduğunuzu hiç düşündünüz mü? 77.İşte onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi ayrı. 78-82.O, beni oluşturandır. Ve bana doğru yolu O gösterir. Ve O, beni yedirenin, içirenin ta kendisidir. Hastalandığım zaman O bana şifa verir. Ve O, beni öldürecek, sonra beni diriltecektir. Ve O, din günü, kusurumu bağışlayacağını umduğumdur. 83.Rabbim! Bana ‘hüküm’ ver ve beni iyilere kat! 84.Ve beni, sonra gelecekler için doğrulukla anılanlardan kıl!85Ve beni nimeti bol cennetin mirasçılarından kıl! 86Ve babamı da bağışla, şüphesiz o sapıklardan oldu. 87-91.Ve yeniden diriltilen gün; mal ve oğulların sağlam bir kalple/gerçek imanla gelenlerden başkasına yarar sağlamadığı ve cennetin Allah’ın koruması altına girenlere yaklaştırıldığı, azgınlar için de cehennemin açılıp gösterildiği gün beni rezil etme!” dedi.(Şuara/ 69–91)

Bu ayetlerde İbrahim peygamberin kavminden uzaklaşmasının bildirilmesiyle sanki peygamberimize de Mekke’den başka bir kente taşınması için bir işaret verilmiş olmakta ve peygamberimiz zihinsel olarak hicrete hazırlanmaktadır. Kavminden uzaklaştıktan sonra İbrahim peygambere nimetlerin bahşedilmesi ise, hanif davranışları sebebiyle göç etmek zorunda bırakılan tüm insanlara bir ümit ışığı olmaktadır. Çünkü onlar da İbrahim peygambere verilen nimetlere bakarak, hem durumlarının daha iyiye döndürüleceğini hem de evlât ve torun yönünden büyük mazhariyetlere nail olacaklarını umar duruma gelmektedirler. Bu noktada Eyyüb peygamberin Sad suresindeki kıssasının da hatırlanmasında yarar vardır.

51.Ve Kitap’ta Mûsâ’yı da an/hatırlat. Şüphesiz o arıtılarak saflaştırılmış idi. Ve bir elçi, bir peygamber idi.

52.Biz o’na en uğurlu Tûr’un yan tarafından seslendik ve o’nu özel bir konuşmada bulunmak üzere yaklaştırdık. 53.Ve rahmetimizden o’na, kardeşi Hârûn’u bir peygamber olarak ihsan eyledik.

Rabbimizin sık sık insanlara hatırlatılmasını istediği ve daha önce birçok ayette adı geçmiş olan Musa peygamber, ilk kez burada şahsiyeti ile ön plâna çıkarılmış ve “arıtılıp saflaştırıldığına” dikkat çekilmiştir. Musa peygamberin şahsiyeti hakkındaki bilgiler, Kasas/34, Ta Ha/9–97 ve Şuara/10–16. ayetlerde daha ayrıntılı olarak verilmiştir.

TUR

“Tur” sözcüğü, Kur’an’da yer aldığı ayetlerde Musa peygamberin vahiy aldığı özel dağın adı olarak kullanılmıştır (Bakara 63, 93, Nisa 154, Meryem 52, Ta Ha 80, Müminun 20, Kasas 29, 46, Tur 1, Tin 2). Bizim görüşümüze göre de Musa peygambere Allah tarafından ilk hitabın yapıldığı dağın adı olan “Tûr” sözcüğü, “Sina, Sena” gibi sözcüklerle birleştirildiğinde “Sina Dağı” anlamına gelmektedir.

“Resul” ve “Nebi” sözcükleriyle ilgili olarak yaptığımız geniş bir açıklama A’râf suresinde bulunmaktadır. Özet olarak tekrarlamak gerekirse; bu iki sözcük arasında bir fark yoktur. Kur’an bu iki ismi kesin bir şekilde birbirinden ayırmamış, aynı şahıs için bir yerde “Resul”ü, başka bir yerde “Nebi”yi kullanmıştır. Bazen de her iki isim bir kişi için kullanılmıştır. Bununla birlikte bazı yerlerde de sanki aralarında teknik bir anlam farkı varmış gibi kullanılmışlardır fakat bu farkın ne olduğu açıkça ortaya konmamıştır.

Rabbimiz İsa peygamber ile ilgili ifrata ve tefrite kaçan anlayışları bertaraf etmek için diğer peygamberlerin de tanıtımını yapmaktadır. Böylece Rabbimizin vahyi ile muhatap olanın sadece İsa peygamber olmadığı ve vahye muhataplığın kişiden kaynaklanmayıp bizzat Allah’ın elinde olduğu bildirilmiş olmaktadır.

54.Ve Kitap’ta İsmâîl’i an/hatırlat. Şüphesiz o, vaadine sadık idi, bir elçiydi, bir peygamberdi.55.Ve o ailesine/çevresine salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] ve zekâtı/vergiyi emrederdi. Ve o Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.

Daha evvel Sad suresinin 48. ayetinde “İsmail’i, Elyasa’yı, Zülkifl’i de an. Hepsi de hayırlı kimselerdendir” denilmek suretiyle iyilerden olduğu bildirilen İsmail peygamber, Kur’an’da ikinci defa bu ayetlerde anılmaktadır. Dikkat edilirse elçiler kronolojik bir sıralamayla anılmamışlardır. Rabbimiz, sözünde duran, elçi olan, ehline salatı ve zekâtı emreden, örnek bir kişi olarak tanıttığı İsmail peygamberden hoşnut olduğunu bildirerek onun bu güzel niteliklerle anılmasını ve başkalarına da hatırlatılmasını istemektedir.

İsmail peygamberin sözünde duran birisi olduğu Saffat suresinin 102. ayetinde de vurgulanmıştır:

102.Sonra ne zaman ki o müjdelenen çocuk kendisiyle birlikte koşacak duruma/o’nunla birlikte iş tutacak çağa geldi, o zaman İbrâhîm: “Oğulcuğum! Şüphesiz ben, bu, uyunan; sakin, ilgisiz, duyarsız; yerde, şüphesiz kendimi, seni perişan, mağdur ediyor görüyorum. Bak bakalım sen ne düşünürsün?” dedi. Oğlu: “Babacığım! Sen emrolunacağın şeyleri yap! İnşallah beni, sen yokken başıma gelecek tüm sıkıntılara, mağduriyetlere sabredenlerden bulacaksın” dedi.(Saffat/ 102)

İsmail peygamberin sözüne sadık oluşunun sahip olduğu niteliklerin en başında sayılması, söze sadakatin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Nitekim sözden dönmek Kur’an’da “Kebair”den [büyük günahlardan] biri sayılmış ve sözünden dönenlerin hem dünya hem ahiret hayatlarında cezalandırılacakları bildirilmiştir:

2,3.Ey iman etmiş kimseler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında cezayı gerektiren büyük bir suç/ günah olarak belirlendi.( Saff/ 2–3)

75.Ve onlardan bazıları, “Eğer Allah armağanlarından bize verirse, kesinlikle bağışta bulunacağız ve kesinlikle iyilerden olacağız” diye Allah’a söz veren kimselerdir.

76.Sonra, ne zaman ki Allah, onlara armağanlarından verir, onda cimrilik ederler ve yüz çevirerek geri dururlar.

77.Sonunda Allah’a vaat ettikleri şeylerde sözlerini tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da Kendisiyle karşılaşacakları güne kadar kalplerinde sürüp gidecek bir münâfıklık yerleştirerek onları cezalandırdı.

78,79.Şüphesiz onlar; mü’minlerden, sadakalardan kendi gönülleriyle bağışta bulunanlara ve güçlerinin yettiğinden fazlasını bulamayanlara dil uzatan, sonra da onlarla alay eden kimseler, Allah’ın, onların sırlarını ve fısıltılarını bilip durduğunu ve şüphesiz Allah’ın bütün bilinmeyenlerin çok iyi bilicisi olduğunu bilmediler mi? Allah, onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için çok acıklı bir azap vardır.(Tövbe/ 75–79)

İsmail peygamberin bir diğer niteliği olarak bildirilen “salâtı ve zekâtı emretmek” de yine bu davranışın sosyal yaşamdaki önemini göstermektedir.

Bu davranışın, kişilerin maddî ve manevî kurtuluşlarını sağladığı, onların dünyada ve ahirette mutlu olmalarına yol açtığı başka ayetlerde de bildirilmiştir:

132.Ve ehline salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni Biz rızıklandırıyoruz. Akıbet, “Allah’ın koruması altında olma” içindir.(Ta Ha/ 132)

6,7.Ey iman etmiş kimseler! Kendinizi ve yakınlarınızı, yakıtı insanlar ve taşlar olacak bir Ateş’ten koruyun. Ateşin üzerinde, Allah’a karşı gelmeyen, kendilerine emredilenleri yapan çetin ve kaba görevli güçler vardır. Ey kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmişkimseler! Bugün özür dilemeyin. Siz ancak işlediklerinizin cezasını çekeceksiniz!(Tahrim/ 6)

Konumuz olan ayetlerde İsmail’in (as) de peygamberimiz gibi önce yakın çevresine uyarıda bulunduğu görülmektedir.

Ayetin sonundaki “O Rabbin katında hoşnutluğa ermişti” ifadesiyle İsmail peygamberin Allah nezdindeki konumu bildirildiği gibi, “Kim İsmail gibi sözüne sadık olur, yakınlarına salâtı ve zekâtı emrederse Allah’ı memnun eder” mesajı da verilmektedir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla