Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. September 2008, 12:13 AM   #7
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

73.Ve âyetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman, o kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kişiler, iman etmiş olan kişilere, “Bu iki zümreden [mü’min ve Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerden] hangisi makam mevki bakımından daha iyi, düşüp kalktığı kimseler/örgütler bakımından daha güzeldir?” dediler.

Bu ayette, Kur’an ayetleri karşısında onlara inanmak yerine, Allah’ın elçisine uyanlara karşı tez ileri süren inkârcıların sözleri dile getirilmiştir. İnananların dikkatini onlar ile kendi aralarındaki makam mevki farklarına çeken inkârcılar, zımnen şöyle demektedirler:“Kimin daha güzel ve büyük evleri var? Kimin hayat standartları daha yüksek? Kimin daha muhteşem ve şaşaalı meclisleri var? Eğer siz bütün bunlardan mahrum, biz ise onların hepsine sahip bir durumda isek, çok mutlu bir dünya hayatı yaşayan bizler mi, yoksa fakir ve zavallı bir hayat yaşayan sizler mi doğru yolda sayılırsınız? Buna karar verin.”

Güdük akıllı inkârcıların bu tezleri Kur’an’da değişik yerlerde birkaç kez gündeme getirilerek çürütülmüştür.

Bu abes tezlerin ayrıntılı bir örneği de karşımıza Kehf suresinde çıkacaktır.

11.Ve kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmişolan kişiler, iman etmiş kişiler için: “Eğer bir hayır, çıkar olsaydı, onlar, ona bizim önümüze geçemezlerdi; önce biz mü’min olur çıkarı biz alırdık” dediler. Bununla kılavuzlandıkları doğru yola girmeyince de: “Bu eski bir uydurmadır” diyeceklerdir.(Ahkaf/ 11)

111.Onlar: “Sana çok düşük kimseler uyarken, biz sana inanır mıyız?” dediler.(Şuara/ 111)

53.Ve Biz, “Allah, aramızdan bunlara mı iyilikte bulundu?!” desinler diye, onlardan bazısını bazısı ile böyle ateşlere sürükledik, imtihan ettik. Allah, kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödeyenleri daha iyi bilen değil midir?(En’âm/ 53)

74.Hâlbuki Biz, onlardan önce, mal ve gösterişçe daha güzel nice kuşakları/asırlar halkını değişime/yıkıma uğrattık.

Bu ayette, müminleri küçümseyen Kureyşli Firavun taslaklarına zımnen şöyle bir hatırlatma yapılmaktadır: “Sizden daha varlıklı; daha sağlam evlere, eşyalara, güzel manzaralara sahip olan nice kuşaklar, inkâr ve yalanlamaları sonucu yok edildiler. Siz de bu zihniyette devam ederseniz aynen onlar gibi helâk edilirsiniz.”

Geçmiş kuşakların helâki, Kur’an’da birçok ayette konu edilmiştir:

13.Ve andolsun ki sizden önceki kuşakları, şirk koşarak, küfrederek yanlış yaptıkları zaman değişime/ yıkıma uğrattık. Ve onların elçileri açık belgeler ile gelmişlerdi. Zaten onlar inanacak değillerdi. İşte günahkârlar topluluğunu Biz böyle cezalandırırız.

14.Sonra nasıl amel edeceğinize bakalım diye onların sonrasından sizi yeryüzünde onların yerine getirdik.(Yunus/ 13, 14)

6-8.Ve Biz öncekilere de nice peygamberler göndermiştik. Onlar, kendilerine gelen her peygamberi kesinlikle alaya alıyorlardı da Biz, kuvvetçe onlardan daha güçlü olanları değişime/ yıkıma uğratıverdik. Öncekilerin örneği de geçti.(Zühruf/ 8)

36.Biz onlardan önce kendilerinden daha çetin güce sahip nice nesilleri değişime, yıkıma uğrattık. Öyle ki onlar beldeleri delik-deşik ediyorlardı. Hiç kaçıp kurtulacak yer var mı?(Kaf/ 36)

178.Allah’ın ilâhlığını rabliğini tanımayan şu kimseler, şüphesiz Bizim kendilerine süre tanıyışımızın, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Şüphesiz Biz, onlara daha çok günaha girsinler diye süre tanıyoruz. Ve onlar için alçaltıcı bir azap vardır.(Âl-i Imran/ 178)

Ayrıca şu ayetlere de bakılabilir: En’âm/6, 8, Hicr/4, İsra/17, Meryem/98, Ta Ha/128, Şuara/208, Kasas/43, Secde/26, Ya Sin/31, Sad/3, Ahkaf/27, Kamer/51, Hacc/45 ve Kehf/59.

75.De ki: “Kim sapıklık içinde olursa, Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], ona uzattıkça uzatır/süre tanır. Sonunda kendilerine vaat edileni [azabı veya kıyâmetin kopuşunu] gördükleri vakit, artık onlar kimin makamca-mevkice daha şerli ve askerce [destekçe, kuvvetçe] daha zayıf olduğunu bilecektir.

76.Ve Allah, kılavuzlandıkları doğru yola girenlere kılavuzu artırır. Ve kalıcı olan düzeltmeye yönelik işler, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, sonuç bakımından da daha iyidir.”

Bu ayetlerde, daha önceki [73 ve 74.] ayetlerde konu edilen insan tiplerine peygamberimizin neler söylemesi, hangi mesajları iletmesi gerektiği açıklanmış ve onlara bir takım ilâhî ilkeler bildirilmiştir.

Bu mesajları başka ayetlerde de görmek mümkündür:

110.Ve Biz, onların kalplerini ve gözlerini ilkin iman etmedikleri durumdaki gibi ters çeviririz. Ve Biz de onları taşkınlıkları içerisinde kör ve şaşkın olarak bırakırız.(En’âm/ 110)

172,173.Kendilerine yara dokunduktan sonra Allah ve Elçi’nin davetine katılan kimseler; insanlar kendilerine: “Şüphesiz insanlar size karşı birlik oldular, onlardan ürperin” dediklerinde, bunun, kendilerini inanç yönünden artırdığı ve: “Allah bize yeter. O, ne güzel tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan”dır!” diyen kimseler; onlardan iyileştiren, güzelleştiren ve Allah’ın koruması altına girmiş kimselere büyük bir ödül vardır.(Âl-i Imran/172, 173)

46.Mal ve oğullar, basit dünya hayatının süsüdür. Kalıcı düzeltmeye yönelik işler ise, Rabbinin katında, sevapça daha hayırlıdır, ümit bağlama yönünden de daha hayırlıdır.(Kehf/ 46)

124.Ve bir sûre indirildiği zaman, içlerinden bir kimse, “O indirilmiş sûre hanginizi iman açısından güçlendirdi?” der. Fakat iman etmiş kimselere gelince, o inen sûre, onları iman açısından ziyadeleştirmiştir; güçlendirmiştir ve onlar sürekli olarak müjdelenip duruyorlar.

125.Kalplerinde bir hastalık olanlara; zihniyeti bozuk kimselere gelince de; onların da pisliklerinin içine pislik ilave etmiştir. Ve onlar, kâfir; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenbirileri olarak ölmüşlerdir.(Tövbe/ 124, 125)

76. ayette ise Kur’an’ın onları her fırsatta doğru kararlar vermeye yönelttiği, kişilerin doğru yolu benimsemelerine yardımcı olduğu, onları kötülüklerden ve yanlış işlerden koruduğu ve onları sürekli geliştirdiği bildirilmektedir.

Hatırlanacak olursa bu husus daha evvel Cinn suresinde de belirtilmişti:

Şüphesiz biz, rüşde kılavuzluk eden hayret verici bir Kur’ân dinledik.(Cinn/ 2)

77.Peki, alâmetlerimizi/ göstergelerimizi, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini kabullenmeyen ve “Elbette mal ve çocuk verilecektir” diyen kimseyi gördün mü/hiç düşündün mü?

78-80.O inkârcı kişi, bilmeyeceği, aklının ermeyeceği konulara bilgi sahibi oldu; ya da Rahmân’ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] katından bir söz mü aldı? Kesinlikle onun düşündüğü gibi değil! Biz onun söylediği şeyleri yazarız ve onun için, azaptan uzattıkça uzatırız. Ve o söylediği şeylere Biz mirasçı olacağız/son söz ve uygulama Bizimdir ve o, Bize tek başına gelecektir.

Daha önce 66. ayette “Ben öldüğüm zaman, ileride gerçekten diri olarak çıkarılacak mıyım?” diyen insan tipi 73–75. ayetlerde de konu edilmiş ve bu zihniyete gereken cevap verilmişti. Konumuz olan 77. ayette bu kez müşrik gruptan bir başka insan tipi gündeme getirilmiştir. Kendini garantide gören bu zihniyetteki bir insan “Elbette mal ve çocuk verilecektir” diyerek küstahça bir tavır sergilemektedir. Zımnen şöyle demektedir: “Siz beni hatalı ve sapık bir insan olarak niteliyor ve ilâhî azapla tehdit ediyorsunuz. Ancak gerçek şu ki, bugün ben sizden daha zenginim ve gelecekte de elimdeki nimetlere sahip olmaya devam edeceğim. Mallarıma, servetime, zenginliğime ve benim oğullarıma bakın ve ondan sonra da bana, Allah’ın azabının bunun neresinde olduğunu söyleyin.”

Ayetlerde söz konusu edilen kibirli şahsın adı bildirilmemiştir. Ancak bu ayet gurubu ile ilgili olarak esbab-ı nüzul kayıtlarında şöyle bir olay nakledilmektedir:

Hasan el-Basri’den bu ayetin Velid b. Muğire hakkında nazil olduğu rivayet edilmiştir. Hâlbuki meşhur olan kavil, bu ayetin As b. Vâil hakkında nazil olduğudur. Habbâb b. el-Eret (r.a) şöyle demiştir: “Benim As b. Vâil’den alacağım vardı. Borcumu ondan istedim. O, “Hayır, Hz. Muhammed (s.a.s)’i inkâr etmedikçe vermem” dedi. Bunun üzerine ben, “Kesinlikle hayır! Ben Hz. Muhammed (s.a.s)’i ne sağlığımda, ne ölürken, ne de öldükten sonra dirildiğimde inkâr ederim” dedim. As b. Vâil: “Ben öldüğümde yeniden mi diriltileceğim?” dedi. Ben, “Evet” dedim. Bunun üzerine o, “Öldükten sonra yeniden diriltildiğimde ve sen bana geldiğinde, orada benim malım ve çocuklarım da olur. İşte borcunu o zaman veririm” dedi.

Şu rivayet de yapılmıştır: “Habbâb [r.a],As b. Vâil için, bir takı yaptı. As, Habbâb’dan onu vermesini istedi. Habbâb da onun ücretini isteyince, O: “Sizler öldükten sonra diriltileceğinizi, cennette altın, gümüş ve ipek bulunduğunu iddia ediyorsunuz. Binaenaleyh ben bunun ücretini orada veririm. Çünkü orada bana da mal ve evlat verilecek” dedi.[40]

Ayette adı verilmeyen o kişi, bize göre, o günün Mekke’sinde yaşayan bir kodaman olabileceği gibi, aynı görüşteki sapıkları temsil eden ve tüm zamanlarda var olmuş genel bir kişilik de olabilir. Nitekim günümüz toplumunda hak hukuk tanımadan dünya malı toplayan ve ahirete olan inançsızlıklarını “Sen burada bana bulgur ver, ben sana ahirette pirinç vereyim” şeklinde yaygınlaşmış tekerleme gibi sözlerle dışa vuran zavallılar pek çoktur.

78–80. ayetler, bu alaycı kâfirlere dayanaksız ve güvencesiz hareket ettiklerini, bu kafada gittikleri takdirde ahirette mevkice perişan olacaklarını ihtar etmektedir. Aynı mesajı veren bir başka ayet de En’âm suresindedir:

94.Ve andolsun ki siz, sizi ilk defa oluşturduğumuz zamanki gibi yapayalnız/ teker teker Bize geldiniz ve size verdiğimiz şeyleri arkanızda bıraktınız. Ve içinizde kendilerinin ortaklar olduğuna inandığınız sözde destekçilerinizi sizinle beraber görmüyoruz. Andolsun aranızda kesilme/kopukluk olmuş ve yanlış inandığınız şeyler kaybolmuştur.En’âm 94:

Ayette geçen “Ve onun için olan azaptan uzattıkça uzatırız” ifadesi, “onun hak ettiği azabı uzatır ve artırırız, yani azabının zamanını katlarız” demektir.

80. ayetteki “Ve o söylediği şeylere Biz mirasçı olacağız ve o, Bize tek başına gelecektir” ifadesi, “vaat ettiği malı ve evlâdı kendisinden silinir, kaybolup gider; böylece tıpkı miras malının tekrar onu miras bırakan [ölen] kişiye dönmesi imkânsız olduğu gibi, onun malı ve evlâdı da kalmaz, ahirette hepsi elinden çekilip alınınca o da yapayalnız kalır” demektir.

81.Ve onlar, kendileri için bir güç, şan, şeref olsun diye Allah’ın astlarından ilâhlar edindiler.

82.Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! O edindikleri ilâhlar, onların kulluklarını kabul etmeyecekler ve aleyhlerine dönüp karşı olacaklardır.

Bu ayetlerde, akılları sıra izzet sahibi olmak, yani güç, kuvvet, şan ve şeref elde etmek amacıyla Allah’ın astlarından ilâhlar edinen bir başka müşrik grubun hali anlatılmış ve aslında işin onların zannettikleri gibi olmadığı bildirilmiştir. Çünkü bu sahte ilâhların ne bu dünyada ne de ahirette hiç kimseye hayrı dokunacak bir güçleri yoktur. Kendilerine de, başkalarına da herhangi bir yarar sağlayamayacakları gibi, varlıkları da kendilerini ilâh edinen müşriklerin heva ve hevesleri tarafından sürdürülmektedir. Ya Sin suresinde ifade edildiği üzere, onları ilah edinen müşrikler, bir bakıma kendi zihinlerinde ürettikleri bu mevhum ilahların askerleri konumundadırlar.

Hepsi de ahirette kendilerine tapınan müşrikler aleyhine tanıklık edeceklerdir:

74.Bir de onlar, kendileri yardım olunmaları için Allah’ın astlarından ilâhlar/ tanrılar edindiler.

75.Onlar, onlara yardıma güç yetiremezler. Hâlbuki ilâh edinenler, sözde ilâhlar için hazır askerlerdir.(Ya Sin/ 74, 75)

6.İnsanlar bir araya toplandığı zaman da taptıkları kimseler kendilerine düşmanlar oldular. Ve onların kendilerine tapmalarını kabul etmeyenler idiler.(Ahkaf/ 6)

63.Haklarında Söz gerçekleşen kimseler; “Rabbimiz! İşte bunlar bizim azdırdığımız kimselerdir. Biz nasıl azmışsak, işte bunları da öylece biz azdırdık. Biz, Sana karşı uzak olduk. Onlar sadece bizlere tapmıyorlardı” derler.(Kasas/ 63)

22.Ve o gün hepsini toplayacağız. Sonra Biz, ortak koşan kimselere: “Hani nerede o gerçeğe aykırı olarak inandığınız ortaklarınız?” diyeceğiz. 23Sonra, onların ateşlere atılmaları, “Rabbimiz, Allah’a kasem olsun ki ‘Biz ortak koşanlardan değildik’ demekten başka bir şey değildi.”(En’âm/ 22, 23)

40.Ve o gün Allah, onları hep birlikte toplayacak, sonra meleklere: “Şunlar mı size tapıyorlardı?” diyecektir.

41.Onlar: “Seni tenzih ederiz. Onlara karşı bizim koruyucu, yol gösterici yakınımz Sensin. Tam tersi onlar gizli güçlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inananlardı” dediler.(Sebe/ 40, 41)

17.Ve o gün Rabbin, onları ve onların Allah’ın astlarından taptıkları şeyleri toplar da, “Siz mi saptırdınız şu kullarımı, yoksa kendileri mi o yolu kaybettiler?” der.

18.O sahte ilâhlar dediler ki: “Tüm noksanlıklardan arındırırız Seni. Senin astlarından yardım eden, yol, gösteren ve koruyan yakınlar edinmek bize yaraşmaz. Ama Sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, Öğüt’ü/ Kitab’ı terk ettiler ve değişime/ yıkıma uğramaya giden bir topluluk oldular.”(Furkan/ 17–19)

83.Görmedin mi/hiç düşünmedin mi? Şüphesiz Biz şeytanları, kâfirlerin; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseler üzerine gönderdik. Onları kışkırttıkça kışkırtıyorlar.

84.Öyleyse onların zararı için acele etme. Şüphesiz Biz, onlar için saydıkça sayıyoruz.

83. ayette, kâfirlerin kendi üzerlerine gönderilen şeytanlarla sınandığı, onlara uyan ve aldananların akılsızca davranmaları sonucu kendi geleceklerini kararttıkları bildirilmektedir. 84. ayette ise yaptıkları haksızlıklar ve işkenceler sebebiyle bu inkârcıların hemen cezalandırılmaları yönünde peygamberimizden bir istek gelmemesi istenmiş, çünkü Allah’ın bir süre daha onlara fırsat tanıyacağı bildirilmiştir.

Unutulmamalıdır ki, buradaki mesajlar tüm insanlığa yöneliktir. Çevresinde kışkırtıcı iç ve dış şeytanların bulunmadığı hiçbir kimse yoktur. Bu gerçeğe başka ayetlerde de dikkat çekilmiştir:

36,37.Ve her kim Rahmân’ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] öğüdünden, anılmasından körleşirse Biz ona bir şeytan musallat ederiz de artık o, onun için akrandır/ yandaştır; ve şüphesiz ki yandaşlar/ akranlar, körleşenleri Yol’dan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin kılavuzlandıkları doğru yolda olduklarını sanırlar.(Zühruf/ 36, 37)

Üzerlerine kışkırtıcı şeytanlar yollamasına rağmen Rabbimiz insanlara tövbe edebilecekleri, imana gelip salihatı işleyebilecekleri birçok fırsatlar vermektedir. Rabbimizin mehil vererek insanı o kadar yaşatması, O’nun rahmetini göstermektedir. İnançsızlar, verilen mühlet bitince cezalandırılacaklardır.

42,43.Sakın şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanların yaptıklarından Allah’ın duyarsız/bilgisiz olduğunu sanma! Ancak O, onları, başlarını dikerek koşacakları, gözlerin dışa fırlayacağı bir gün için erteliyor. Onların bakışları kendilerine dönmez ve onların gönülleri bomboştur.(İbrahim/ 42)

24.Biz onları biraz yararlandırırız. Sonra kendilerini yoğun bir azaba doğru zorlarız.(Lokman/ 24)

30.Ve nankörler, O’nun yolundan saptırmak için Allah’a eşler oluşturdular. De ki: “Yararlanınız, artık, şüphesiz dönüşünüz ateşedir.”(İbrahim/ 30)

Allah’ın şeytanları yollaması, onları zor kullanarak gönderdiği anlamında değildir. Bu tabir, insanların şeytanlarla iç içe yaşamalarının Rabbimizin yaratılıştaki takdiri gereği olduğunu anlatmaktadır. Kışkırtıcı şeytanlarla iç içe yaşanan bir hayat, ancak şeytanlara aldanmaya meyilli bir yaşam algısına sahip olanlar için bir risktir.

Aklını kullanmayı bilen ve vahye kulak verenler ise bu durumdan hiçbir zarar görmezler:

82,83.İblis, “Öyle ise en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan; mutlak galip oluşuna yemin ederim ki ben onların hepsini; –içlerinden arıtılmış kulların hariç– kesinlikle azdıracağım” dedi.

84.Allah dedi ki: “Gerçek budur. Ben de şu gerçeği söylüyorum: “85Andolsun ki cehennemi kesinlikle senden ve onların sana uyanlarından; hepinizden dolduracağım.”(Sad/ 82–85)

27.Allah, iman edenleri, basit dünya yaşamında ve âhirette sabit bir söze/imana sabitler. Allah, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları da saptırır. Ve Allah, dilediği şeyi yapar.(İbrahim/ 27)

36,37.Ve her kim Rahmân’ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] öğüdünden, anılmasından körleşirse Biz ona bir şeytan musallat ederiz de artık o, onun için akrandır/ yandaştır; ve şüphesiz ki yandaşlar/ akranlar, körleşenleri Yol’dan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin kılavuzlandıkları doğru yolda olduklarını sanırlar.

38.Sonunda Bize gelince: “Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı” der. –Öyleyse bu ne kötü bir akrandır/ yandaştır!–

39.Ve bugün pişmanlık duymanız size hiçbir yarar sağlamayacak. Siz şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yaptığınız zaman kesinlikle azapta ortaklarsınız.

40.O hâlde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi kılavuzluk edeceksin?(Zühruf/ 36–40)

Kışkırtıcı şeytanların neler ya da kimler olduğu ayrıntılı olarak Nâs suresinin tahlilinde açıklanmıştı.

Kur’an’da “şeytan”dan bahseden tüm ayetler dikkate alındığında ortaya şöyle bir tablo çıkar:

Şeytan;

- Haramın yenmesini, haksız kazanç elde edilmesini emreden ve öneren,

- Kötülük, hayâsızlık ve Allah’a karşı bilmediğimiz şeyleri söylememizi emreden,

- Bizi fakirlikle korkutan,

- Bizi kuruntulara düşüren,

- Allah’ın yarattıklarını değiştirmeyi emreden,

- Kandırmak için bize yaldızlı sözler fısıldayan,

- Vesvese verip bizi kışkırtan, zihnimizi bulandıran,

- Yaptığımız amellerle bizi şımartan,

- Bizi azdıran,

- İçki / uyuşturucu ve kumarda aramıza düşmanlık ve kin sokmak isteyen,

- Allah’ı anmaktan ve ona salattan, niyazdan bizi geri bırakmak isteyen kişiler, güçler ve huylardır.

85.O gün Allah’ın koruması altına girmiş kişileri, Rahmân’a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] binekli heyetler hâlinde toplayacağız.

Bu ayette takva sahiplerine sunulacak nimetler çok farklı bir ifadeyle anlatılmıştır. Takva sahiplerinin Allah’ın huzuruna “binekli heyetler hâlinde” getirilecek olması, bir kralın veya bir kralın elçisinin karşılanmasını çağrıştırmaktadır. Eğer böyle ise, muttakiler Allah tarafından krallar gibi karşılanacak ve ağırlanacak demektir.

86.Suçluları da susamış olarak cehenneme süreceğiz.

87.Onlar, Rahmân’ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] katından bir garanti söz almış olan kimse hariç –ki bu hiç kimseye verilmemiştir–, yardıma-desteğe sahip olamayacaklardır.

72. ayette mahşer alanında [cehennemin dış kenarında] diz üstü perişan hâlde bekletildikleri belirtilen suçlulara daha sonra ne olduğu 86. ayette bildirilmektedir: Onlar “susamış hâlde” cehenneme sürüleceklerdir. Ancak bu susamışlık suyu bol, güneşi mutedil herhangi bir yörede başa gelebilecek bir susama olarak değil, yakıcı bir güneş altında, Arabistan çöllerinde susuz kalmış bir insanın susamışlığı olarak algılanmalıdır.

Üstelik bu susamış suçlular orada kimseden yardım da görmeyeceklerdir:

96-102.Onlar, onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki: “Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içinde idik. Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk. Ve bizi yalnızca o günahkârlar saptırdı. Artık bizim için yardımcılardan, torpilcilerden hiçbir kimse ve candan bir yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın yoktur. Ah keşke bizim için bir geri dönüş olsaydı da biz de mü’minlerden olsaydık!”(Şuara/ 100, 101)

87. ayetteki “şefaate sahip olmak” tabirine bakıldığında, buradaki şefaatin ya onların başkaları için yapacakları şefaat, ya da başkalarının onlar için yapacakları şefaat olabileceği gibi iki yönlü bir anlam çıkıyor gibi görünse de, ayetteki istisna cümlesinden buradaki şefaatin başkalarının onlar için yapacakları şefaat olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla buradaki “şefaate sahip olmayacaklar” ifadesi, “kimse onlara yardım etmeyecek” demektir. Zaten cehennemdekilerin -kendileri yardıma muhtaçken- bir başkasına yardımda bulunmaları da anlamsızdır. Ancak Rabbimiz ayette “Rahman’ın katında bir ahd almış olan kimse hariç” diye bir istisna yaparak ahirette kimlerin yardım göreceğini açıklamıştır. Onlar, “Rahman’ın katında ahd almış olanlar”, yani “iman edenler ve salihatı işleyenler”dir. Bilindiği gibi, Rabbimiz iman eden ve salihatı işleyenlere yardım edeceğini yüzlerce ayette haber vermiştir.

Şefaat kavramı hakkındaki ayrıntılı açıklama Necm suresinin tahlilinde verilmiştir.

88.Ve onlar, “Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah] çocuk edindi” dediler.

89.Andolsun ki siz çok çirkin bir şey söylediniz.

90,91.Az kalsın bundan; Rahmân’a çocuk isnat ettiler diye; gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı.

92.Hâlbuki Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah] için çocuk edinmek yaraşmaz. 93.Göklerde ve yerde bulunan bütün herkes, Rahmân’a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a], yalnızca kul olarak gelecektir.

94.Andolsun ki Rahmân, onların hepsini kuşatmıştır ve kendilerini bir bir saymıştır. 95Hepsi de kıyâmet günü Rahmân’a tek başlarına gelirler.

Bu ayet grubunda müşriklerin tamamı muhatap alınmakla birlikte, ayetlerin muhatabı özellikle Allah’a çocuk isnat eden müşriklerdir. Bu isnadın ne kadar çirkin olduğu, göklerin neredeyse çatlayacağı, yerin yarılacağı, dağların parçalanıp dağılacağı ifade edilmek suretiyle gösterilmiştir. Bu çirkin sözlerin sahiplerinin kimler olduğu yine Kur’an tarafından açıklanmaktadır.

Bunlar, “Üzeyr Allah’ın oğludur” diyen Yahudiler, “İsa Allah’ın oğludur” diyen Hıristiyanlar ve “Melekler Allah’ın kızlarıdır” diyen Araplardır:

30.Ve Yahudiler; “Uzeyr Allah’ın oğludur” dediler. Hristiyanlar da, “Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözler olup, güya bununla, daha önce yaşayan kâfirlerin; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenkimselerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah, onlarla savaşmıştır. Nasıl da döndürülüyorlar!(Tövbe/ 30)

116.Bir de onlar, “Allah çocuk edindi” dediler. –O, onların yakıştırdıkları tüm noksanlıklardan arınıktır.– Aksine göklerde ve yeryüzünde ne varsa yalnızca O’nundur. Hepsi O’nun için sürekli saygıda duranlardır.(Bakara/ 116)

158.Ve onlar, Allah ile gizli güçler arasında bir hısımlık bağı kurdular. Oysa andolsun, gizli güçler kendilerinin kesinlikle hazır edilenler/mahşerde toplananlar olduklarını bilirler.(Saffat/ 158)

93. ayette, göklerde ve yerde bulunanların Allah’a sadece “kul” sıfatıyla geleceklerinin vurgulanması, Allah’ın dünyada seçip elçilik payesi verdiği kişilerin de ahirette sadece “kul” sıfatını taşıyacaklarını göstermektedir.

94, 95. ayetler, Allah’ın herkesi kuşattığı, onlar hakkında her şeyi bildiği ve müminler hariç herkesin orada eşsiz dostsuz, çocuksuz, arkadaşsız olacağını bildirmektedir:

87-91.Ve yeniden diriltilen gün; mal ve oğulların sağlam bir kalple/gerçek imanla gelenlerden başkasına yarar sağlamadığı ve cennetin Allah’ın koruması altına girenlere yaklaştırıldığı, azgınlar için de cehennemin açılıp gösterildiği gün beni rezil etme!” dedi.(Şuara/ 88, 89)

Ayetlerde “Rahman” adının tekrar edilmesi dikkat çekici bir husustur. Bu, Rabbimizin rahmeti gereği suçlulara tövbe kapısını açık tuttuğunu, hatalarından döndüklerinde onlara merhametiyle muamele edeceğini göstermektedir.

98.Ve Biz onlardan önce nice nesilleri değişime/yıkıma uğrattık. Onlardan herhangi bir kimse hissediyor musun? Yahut onlara ait hafif bir ses duyuyor musun?

96.Şüphesiz şu iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanlar; Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], onlar için sevgi var edecektir.

97.İşte şüphesiz Biz bu Kur’ân’ı, kendisiyle Allah’ın koruması altına girmiş kişileri müjdeleyesin, inat eden toplumu da uyarasın diye senin lisanın üzere kolaylaştırdık.

Not: Anlam bilgisi gereği Resmi Mushaf’taki 98. âyet 95. âyetin arkasında tertip edilmiştir.

Rahman’ın iman eden ve salihatı işleyenler için sevgi kılması demek, Allah’ın onlar için sevgi vermesi, yani müminlerin kalplerinde sevgi yaratması, onlara sevdikleri şeyleri vermesi, onların da sevdikleri şeyleri isteyecek olması demektir. Kısacası, Rabbimiz sevecek, sevdirecek ve orada her şey sevgiye bağlanacaktır.

Hatırlanacağı üzere, Meryem suresi “[Bu] Rabbinin, kulu Zekeriyya’ya olan rahmetini anmasıdır” diye başlamış, Meryem’in, İbrahim’in, Musa’nın, İsmail’in, İdris’in anılması ile devam etmiş, sure içinde tevhide ve ahiret gününe yönelik açıklamalar, uyarılar yer almıştı. Bu son ayetlerle de konu bağlanmış, açıklama sonlandırılmıştır.

97. ayet, takva sahiplerini müjdeleyen, inatçı müşriklere ise uyarıda bulunan Kur’an’ın elçinin diliyle kolaylaştırıldığını bildirmektedir. Elçi kendi diliyle indirilen Kur’an’ı daha kolay anlatmış, elçi ile aynı dili konuşan toplum da gerçekleri kolayca öğrenerek eski yanlış bilgilerini düzeltmiştir. Herkes tarafından gayet iyi anlaşılan Kur’an, müminler için müjde, müşrikler içinse ürkütücü bir uyarı olmuştur.

98. ayette, geçmişte yaşamış müşriklerden en ufak bir iz kalmadığı vurgulanmak suretiyle o günkü müşriklerden de herhangi bir eser kalmayacağı ima edilmiştir. İma edilen bu tarihsel atıf, peygamberimize ve müminlere manevi kuvvet vermeye, sabır ve direnç kazandırmaya yöneliktir.

Allah doğrusunu en iyi bilendir.

[1] (M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Mekke Dönemi, IV. 191-192; bk. İbn Hişâm, es-Sire, I, 356-362; Taberî Tarih, II, 225).

[2] (İslâm Ansiklopesisi; II. Habeşistan Hicreti)

[3] (Razi, Mefatihu’l Gayb; Kurtubî, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)

[4] Luka; 1. Bab

[5] (Mevdudi; Tefhimu’l-Kur’an)

[6] (Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubî, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)

[7] (Mukatil)

[8] (Sahih-i Buhari, Dualar Kitabı, 50. Bab, 77 numaralı hadis)

[9] (Sahih-i Buhari, Dualar Kitabı, 50. Bab, 33 numaralı hadis)

[10] (Lisanü’l-Arab; c.9, s.406)

[11] (Lisanül’Arab; c.6, s.665. glm mad.)

[12] ( Luka; 1. Bab, 60–63)

[13] (Tebyinü’l-Kur’an; c:????

[14] (Tebyinü’l-Kur’an??????

[15] (Tebyinü’l-Kur’an????

[16] (Mevdudi; Tefhimu’l-Kur’an)

[17] (Lisanü’l-Arab c:4, s.325. rym mad.)

[18] Çıkış:15/20 ve Sayılar: 26/59)

[19] (Prof. C. Tümer; Hz. Meryem, T.D.V. Yayınları; T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Meryem mad.)

[20] (Kurtubi; Meryem/16 hakkında)

[21] (Lisanü’l-Arab; c.8, s.429. nbz mad.)

[22] (Ana Britannica; c:11, s:313)

[23] (Ana Britannica; c:32, s:74)

[24] (Lisanü’l-Arab; c.8, s.200, 201. msl, temessül mad.)

[25] (Luka; 1/36)

[26] (Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)

[27] (Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)

[28] (Zemahşeri; Keşşaf)

[29] (Lisanü’l-Arab; c.2, s. 69]

[30] (Razi; Mefatihu’l-Gayb)

[31] (Lisanü’l-Arab; c:5, s:434)

[32] Lisânu’l-Arab; Tâcu’l-Arûs, “Mhd” mad.

[33] Mushaf-ı Şerif, İSAM yayınları.

[34] (Tekvin; 5. Bab, 18-24. Cümleler)

[35] (Razi; el Mefatihu’l Gayb, Meryem/ 57 açıklamaları)

[36] (Peygamberler Tarihi Ansiklopedisi, c:1, Hakikat Kitapevi)

[37] (Razi; Mefatihu’l-Gayb)

[38] (Ebu Müslim)

[39] Hak dini Kur’an Dili

[40] (Razi, İbn-i Kesir, Kurtubi)
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla