Konu: Tahlil
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 7. February 2009, 09:59 PM   #3
Taner
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 234
Tesekkür: 60
55 Mesajina 155 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
Taner will become famous soon enoughTaner will become famous soon enough
Standart

RAHMETTEN ÜMİT KESİLMEZ, RAHMETTEN SADECE SAPIKLAR ÜMİT KESER

57. ayette İbrahim peygamberin ağzından, Allah’ın rahmetinden sadece sapıkların ümit kestiği bildirilmiştir. Allah’ın rahmetinden ümit kesilmemesi gerektiği Yusuf suresinde Yakub peygamberin ağzından da dile getirilmiş, rahmetten ümit kesenlerin sadece kâfirler olduğu bildirilmişti:

O [Yakup] dedi ki: “Ben, içimi doldurup taşan özlemimi, kederimi Allah’a şikâyet ediyorum. Ve ben Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Ey oğullarım, gidin de Yusuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın vereceği ferahlıktan ümit kesmeyin; kesinlikle kâfirler kavminden başkası Allah’ın vereceği ferahlıktan ümit kesmez. (Yusuf/86, 87)

Allah’ın rahmetinden ümit kesme sapkınlığı, özellikle Allah’ı tanımamaktan veya yanlış tanımaktan kaynaklanmaktadır. Yüce Allah’ın Rahîm, Ğafur, Rauf, Tevvab, her şeye gücü yeten, dualara icabet eden, affedici ve cömert olduğunu bilenler, hiçbir zaman O’nun rahmetinden ümit kesmezler.

LUT PEYGAMBERİN AİLESİNİN AZAPTAN KORUNMASI

Ayette, Lut kavminden sadece Lut peygamberin ailesinin -karısı hariç- kurtarıldığının bildirilmesi, Lut peygambere inananların azlığını göstermektedir. Bu durum bir başka ayette şöyle açıklanmıştır:

Fakat Biz orada Müslümanlardan, bir evden başka bulmadık. (Zariyat/36)

59, 60. ayetlerde yer alan “Şüphesiz Biz, Lut`un karısı hariç onların hepsini muhakkak kurtaracağız. Biz takdir ettik. Şüphesiz o, kesinlikle geride kalanlardandır [gözü arkada olanlardandır]” ifadesi bir “istisna-yı münkatı” cümlesi olup elçilerin sözü değil, Rabbimizin bir parantez içi bildirimidir. Zira elçilerin kurtarma, takdir etme güçleri ve yetkileri söz konusu olamaz.
Rabbimizin bu ifadesinden anlaşıldığına göre, O’nun nezdinde herkes işlediği suçlardan ve haksız fiillerden dolayı, sosyal statüsü dikkate alınmadan sorumlu tutulmaktadır. Yüce Allah hiç kimseyi statüsünden dolayı sorumluluktan istisna edip cezadan muaf tutmamaktadır. Çünkü sorumluluk statüye göre değil, işlenen fiillere göredir.

61, 62 - Sonra elçiler, Lut’un ailesine gelince, o [Lut]; “Doğrusu siz alışılmadık bir kavimsiniz [siz benim tanımadığım kimselersiniz]” dedi.
63 - 65 – Onlar [elçiler] dediler ki: “Bilakis biz sana onların kuşku duyup durduğu şeyi getirdik. Ve sana gerçeği getirdik ve biz elbette doğru olanlarız. Hemen gecenin bir bölümünde aileni yola çıkar, sen de arkalarından izle. Ve sizden hiç kimse iltifat etmesin [oyalanmasın; geride bırakılanları düşünmesin], emrolunduğunuz yere doğru geçin gidin.”

Bu ayetlerde, cezayı hak eden ve cezalandırılmasına karar verilmiş olan Lut kavmine gelen elçilerin Lut peygamber ile konuşmaları yer almaktadır.
Lut peygamberi ziyarete gelen bu elçiler “melek” olmayıp Hud suresinde de söylediğimiz gibi, insan elçilerdir.
61, 62. ayetlerde “siz alışılmadık bir kavimsiniz” şeklinde çevirdiğimiz sözcüğün aslı “münkerun”dur. “Nekire”lik, “marife”liğin zıddı olduğu için, bu ifade “Ben sizi tanımıyorum, sizin kimlerden olduğunuzu ve geliş amacınızı bilmiyorum” anlamına gelmektedir.
65. ayette geçen “Ve sizden hiç kimse iltifat etmesin” şeklindeki ifadenin anlamı, çoğu yerde yanlış olarak manalandırıldığı şekliyle “Hiç biriniz geride ne olup bittiğini anlamak için dönüp bakmasın” demek değildir. İfadenin doğru anlamı, “Hiç kimse burada benim malım, mülküm, işim gücüm, dostum ahbabım var demesin, onları düşünmesin” demektir.
Hatırlanacak olursa, A`râf/82 ve Neml/56’da Lut kavminin kendi peygamberlerini ülkeden kovmak, çıkarmak istediği bilgisi verilmişti. Yukarıdaki ayetlerde Lut peygambere ülkesinden çıkması için talimat verildiği görülmektedir. Ne var ki, Lut peygamberin elçiler vasıtasıyla aldığı talimat üzerine gerçekleşen bu çıkış, kavminin kovması sonucu değil, Allah’ın onları kurtarması sebebiyle olmuştur. Geride kalanlar ise helak edilmişlerdir.

66 – Ve Biz, ona [Lut`a] emri gerçekleştirdik: “Şüphesiz sabaha çıkarken şunların arkaları kesilmiş olacaktır.”

Bu ayette Rabbimizin Lut peygambere yaptığı vahiy yer almaktadır. Kavminin sonunun sabaha çıkmadan geleceği, Lut peygambere bizzat Allah tarafından bildirilmiştir.

Ve ant olsun, senden önceki ümmetlere [önderli toplumlara] elçiler gönderdik de onları yalvarsınlar diye dayanılmaz zorluk [yoksulluk] ve sıkıntılarla çeviriverdik.
Onlara, zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? Ama onların kalpleri katılaştı ve şeytan onlara yapmakta oldukları şeyleri çekici gösterdi [süsledi].
Derken kendilerine hatırlatılanı terk ettiklerinde, onların üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Öyle ki kendilerine verilen şeylerle ‘sevince kapılıp şımarınca’, onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar umutları suya düşenler oldular.
Böylece zulmeden topluluğun kökü kesildi. -Ve hamd, alemlerin Rabbi Allah`adır.- (En’am/42- 45)


67 – Ve şehir halkı, sevinerek geldiler.
68, 69 – O [Lut]; “Şüphesiz bunlar benim misafirlerimdir, o nedenle beni rüsva etmeyin ve Allah’a takvalı davranın ve beni aşağılamayın!” dedi.
70 – Onlar; “Biz seni âlemlerden alıkoymamış mıydık?” dediler.
71 – O [Lut]; “İşte bunlar, benim kızlarım! Eğer yapıcılarsanız...” dedi.
72 - -Ömrüne kasem olsun ki, gerçekten onlar, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı. [Sen ömründe bunlar gibi şehvet çılgınlığı içinde bocalayıp duran rezilleri hiç görmedin].-
73 - Güneş doğarken o korkunç çığlık onları yakalayıverdi.
74 – Böylece Biz, onların üstünü altı kıldık ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
75 – Şüphesiz bunda, düşünen keskin anlayışlılar için kesinlikle ayetler vardır.
76 – Ve şüphesiz o [Lut kavminin bulunduğu şehir harabesi], kesinlikle bir yol üzerinde durmaktadır.
77 - Şüphesiz ki, bunda iman edenler için kesinlikle bir ayet vardır.

Bu ayet grubunda, Lut kavmindeki erkeklerin Lut’un (as) misafirlerine karşı düşündükleri kötülük, bu yüzden Lut peygamber ile kavmi arasında geçen tartışma ve işin sonunun felaketle bitişi nakledilmektedir.
Kıssanın bu bölümü Hud suresinde de geçmişti:

Ve ne zaman ki, elçilerimiz Lut’a geldiler, bunlar yüzünden o üzüldü, bunlar yüzünden kolu daraldı [sıkıntıya düştü] ve “Bu, müthiş bir gündür” dedi.
Ve onun kavmi hızlıca ona geldiler. Onlar daha önce de çirkinlikler yaparlardı. O [Lut]; “Ey kavmim! İşte bunlar kızlarım. Onlar sizin için daha temizdirler. Gelin Allah’a takvalı davranın, beni misafirlerim ile ilgili olarak rezil rüsva etmeyin. Sizden hiç reşit [aklı başında] bir adam yok mu?” dedi.
Onlar; “Hiç şüphesiz sen, senin kızlarında bizim için herhangi bir hak olmadığını bildin. Ve şüphesiz ki sen bizim ne istediğimizi kesinlikle biliyorsun” dediler.
O [Lut]; “Keşke size karşı bir gücüm olsaydı, ya da çok çetin bir rüküne [ulaşılmaz bir bölgeye / güçlü bir topluma] sığınabilseydim” dedi.
Onlar [misafir elçiler]; “Ey Lut! Şüphesiz ki, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamayacaklar. Sen, gecenin bir parçasında ailenle birlikte hemen yola çık. Ve içinizden hiç kimse geri bakmasın, eşin başka. Şüphesiz onlara isabet eden ona da isabet edecektir. Şüphesiz vaat edilenin zamanı, sabah vaktidir. Sabah vakti yakın değil mi?” dediler.
Nihayet emrimiz gelince, oranın üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine, istif edilmiş pişmiş çamurdan Rabbinin katında işaretlenmiş taşlar yağdırdık. Ve bunlar, zalimlerden uzak değildir. (Hud/77-83)

Dikkat edilirse, konumuz olan Hicr/67’de geçen “şehir halkı” ifadesi, Hud/78`de “onun kavmi” şeklinde geçmektedir. Sözü edilen şehir tarihte “Sodom” ve şehir halkı da “Sodomlular” olarak bilinmektedir. Şehir halkının [Sodomluların] kendi beldelerine gelen yabancıları görür görmez Lut peygamberin yanına geliş halleri de yine Hicr/ 67`de “ يستبشرونyestebşirûn [birbirini kutlayarak, sevinerek]”; Hud/ 78`de de “ يهرعون yühra`ûn [koşarak]” şeklinde yer almıştır.
76. ayetteki “Ve şüphesiz o [Lut kavminin bulunduğu şehir harabesi], kesinlikle bir yol üzerinde durmaktadır” ifadesi, o şehrin kalıntılarının gözler önünde dur*duğu, araştırma yapanlar için de hâlâ tazeliğini koruduğu anlamına gelmektedir. Nitekim kalıntıların işaretlerini Hicaz [Arabistan] - Mısır - Suriye yolu üzerindeki Ölü Deniz’in [Lut Gölü] güney doğusunda görmek mümkündür. Kur’an’ın indiği dönemde de Lut kavminin kalıntıları Araplarca çok iyi bilinmekteydi. Öyle ki, helak edilen bu kavmin öyküsü destanlaşmış bir halde herkesin dilindeydi. Bu husus Saffat suresinde şöyle belirtilmiştir:

Şüphesiz Lut da gönderilenlerdendir [elçilerdendir].
Hani Biz onu ve geride kalıp batanlar içinde kalan bahtsız kadın hariç ehlinin tamamını kurtarmıştık. Sonra diğerlerini helak etmiştik.
Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onların üzerine uğrayıp duruyorsunuz. Hâlâ akletmiyor musunuz? (Saffat/133-138)

Lut kavminin içinde bulunduğu ahlaki çöküntünün boyutları hakkında bir fikir vermesi bakımından, Mevdudi’nin Talmut’tan derlediği bir açıklamayı aktarmakta yarar görüyoruz:

Bu, o topluluğun ahlaksızlığın en aşırısına saptıklarını göstermektedir. Onlar yakışıklı yabancıların şehre geldiklerini duyar duymaz, sevinçle Lut`un (a.s) evine toplandılar ve ondan zevklerini tatmin etmek için misafirlerini kendilerine vermesini istediler. Ne yazık ki onların içinden bu ahlaksızca işe ve bu büyük günaha karşı çıkan hiç kimse olmadı. Bu onların, toplum olarak, bütün namus duygularını yitirdiklerini ve böyle ahlaksızca bir isteği açıktan söylemekten hiç bir utanç duymadıklarını göstermektedir. Böyle ahlaksız bir isteği, hiç utanmaksızın, Allah`tan korkan ve dindar bir adam olan Lut (a.s)`a teklif edebilmeleri, bu büyük günahın onlar arasında hiç kimseyi ayırdetmeyecek denli yaygın olduğunu göstermektedir.
Talmut, Lut kavminin ahlaki bozulması ile ilgili birçok örnekler zikretmektedir. Bir keresinde bir yabancı onların şehrinden geçerken karanlık çökmesi nedeniyle Sodom`da sabahlamak zorunda kalır. Yanında gerekli erzakı bulunduğu için hiç kimseye ihtiyaç duymaksızın geceyi geçirmek üzere bir ağacın dibine yatar. Fakat bir Sodomlu onu evine davet eder. Geceleyin yabancının eşeğini ve eşyalarını alıp kaçar. Yabancı sabahleyin yardım istediğinde, şehirdekiler oraya gelirler, fakat yardım etmek için değil geri kalan eşyalarını çalmak için.
Bir keresinde Hz. Sara, Lut (a.s) ailesi hakkında haber almak üzere kölesini Sodom`a gönderir. Köle şehre girdiğinde bir Sodomlunun başka bir yabancıyı dövdüğünü görür. Doğal olarak Hz. Sara`nın kölesi Sodomlunun ahlaki duygularını canlandırmağa çalışır: "Böyle bir zavallı yabancıya neden kötü davranıyorsun?" der. Fakat bu soruya karşılık topluluk içinde başı yarılır.
Bir seferinde de fakir bir adam Sodom`a uğrar, fakat hiç kimse ona yiyecek vermez. Açlıktan ölmek üzere iken yere düşer. Lut (a.s)`ın kızlarından biri onu görür ve yemek gönderir. Bunun üzerine Sodomlular Lut (a.s) ve kızını, böyle "davranış"lardan vazgeçmezlerse şehirden kovmakla tehdit ederler.
Buna benzer birçok olay anlattıktan sonra Talmut, bu topluluğun çok vahşi, merhametsiz ve şerefsiz olduklarını ve hiç bir yolcunun güven içinde onların şehirlerinden geçemediğini ve hiç bir fakirin onlardan yardım veya yiyecek ummadığını bildirir. Böyle bir durumda onlar ölünün elbiselerini soyarlar ve onu çıplak gömerlerdi. Eğer bir yabancı onların şehrine uğrama gafletini göstermişse, onu topluluk içinde soyarlar ve yabancı eğer adaletle davranmalarını isterse, onunla alay ederlerdi. Orada yetiştirdikleri bahçeler içinde utanmazca açıktan günah işlerlerdi ve onları Lut (a.s) dışında bu günahlara karşı uyaran başka kimse yoktu. Kur`an onların bütün günahkar hayatlarını iki anlamlı cümlede toplamıştır: l- "... Onlar daha önceden çok büyük günahlar işlemekteydiler". (Hud/78) 2- "Siz erkeklere yaklaşıyor, yolcuları soyuyor ve topluluk içinde büyük günahlar işliyorsunuz". (Mevdudi; Tefhimü’l-Kur’an)

71. ayette Lut peygamberin saldırganlara yönelik olarak söylediği “İşte bunlar, benim kızlarım” şeklindeki sözleri dikkate değer bir ifadedir. Lut peygamberin kızlarının bütün şehir halkının şehvet duygularını tatmin edebilecek sayıda olamayacağı gerçeğinden hareket ederek bu ifade ile Lut peygamberin kendi kızlarını değil, kavminin tüm kadınlarını kastetmiş olduğu kanaatine varıyoruz. Bu açıdan bakıldığında, söz konusu ifadeden o toplumda evlilik müessesinin tümden iflas ettiği, homoseksüel ilişkinin aile kurumunun yerini aldığı anlaşılmaktadır. “Benim kızlarım” ifadesinin o kavmin tüm kadınları için kullanıldığını düşündüren bir diğer husus da, peygamberlerin gönderildikleri toplumların manevi babaları, eşlerinin de manevi anaları durumunda oluşlarıdır:

Peygamber, müminlere kendi nefislerinden daha yakın, onun [peygamberin] eşleri, onların [müminlerin] analarıdır. (Ahzab/6)

72. ayetteki “-Ömrüne kasem olsun ki, gerçekten onlar, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı. [Sen ömründe bunlar gibi şehvet çılgınlığı içinde bocalayıp duran rezilleri hiç görmedin].-” ifadesi, peygamberin ömründe böyle bir rezilliğe tanık olmadığını ve o toplumun aklını, iradesini yitirmiş bir sarhoş gibi hareket ettiğini anlatmaktadır. Demek oluyor ki, bu toplumda homoseksüellik marjinal bir sapkınlık olmaktan çıkmış, toplumsal bir hâl almıştır.

78, 79 - Eyke ashabı da kesinlikle zalimlerdi de Biz onlardan [Eyke halkından] intikam aldık [yakalayıp cezalandırmak suretiyle adaleti yerine getirdik]. İkisi de [Eyke ve Lut kavmi] açık bir yol üzerindedir.

Bu ayetlerde, Şuara suresinde detaylı olarak verilen Şuayb peygamberin kıssasına değinilmektedir.
“Eyke” sözcüğünün Şuayb peygamberin ve halkının yaşadığı şehrin adı olduğu ileri sürüldüğü gibi, bunun bir beldenin adı olduğu da söylenmiştir. “el-Eyke”, “sık orman” demektir. “Leyke” olarak da okunmuştur. Bu da “Mekke”ye “Bekke” demeye benzer. (Lisanü’l-Arab; c. 1, s. 298, 299 “eyk” mad.)
79. ayette “ikisi de” ifadesi kullanılmak suretiyle, Eyke’nin harabelerinin de Sodom’un harabeleri gibi Arapların gelip geçtiği yollar üzerinde bulunduğuna dikkat çekilmiştir.
Burada “zalimler” olarak nitelenen Eyke ashabının sergilediği zulümlerin ayrıntısı başka ayetlerde açıklanmıştır:

(And olsun ki,) Medyen`e de kardeşleri Şuayb`ı (elçi gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim, Allah`a kulluk edin, sizin için O`ndan başka bir ilâh yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi: Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyasını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan kimseler iseniz, bu sizin için daha hayırlıdır! Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolun eğriliğini arayarak her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Ve bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bakın! Ve eğer içinizden bir grup benimle gönderilene inanmış, bir grup da inanmamışsa, o takdirde Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin! Ve O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.”
Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dediler ki: “Ey Şuayb! Ya seni ve seninle beraber inananları kentimizden muhakkak çıkarırız, ya da bizim milletimize dönersiniz!” (Şuayb da) Dedi ki: “İstemesek de mi! Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin milletinize dönersek, kesinlikle Allah`a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah`ın dilemesi hariç ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimiz ilmi ile her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah`a güvenip dayandık.” –Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında hakk ile hükmet. Çünkü Sen hükmedenlerin en hayırlısısın!–
Ve o`nun kavminden, kâfir olan ileri gelenler dediler ki: “Eğer Şuayb`a uyarsanız o takdirde siz kesinlikle ziyana uğrayanlardan olursunuz.” (A’raf/85-90)

Onlar; “Sen, kesinlikle büyülenmişlerden birisin. Sen de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin. Biz senin kesinlikle yalancılardan biri olduğundan eminiz. Şayet doğrulardan isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver” dediler. (Şuara/185-187)

Onlar [Şuayb’in kavmi] dediler ki: “Ey Şuayb! Biz senin söylediklerinin çoğunu iyice anlamıyoruz. Seni içimizde çok zayıf olarak görüyoruz. Eğer senin grubun [akrabaların, taraftarların] olmasaydı mutlaka seni recm ederdik [taşa tutar öldürürdük]. Ve senin bize karşı hiçbir üstün gücün [galip gelecek durumun] yoktur.” (Hud/91)

80- Ant olsun ki, Hıcr ashabı da gönderilmişleri [elçileri] yalanladılar.
81- Ve Biz, onlara ayetlerimizi vermiştik de onlar, onlardan yüz çeviriyorlardı.
82- Ve onlar, dağlardan emniyetli emniyetli evler yontuyorlardı.
83, 84- Derken onları da sabahleyin korkunç bir çığlık yakalayıverdi. Böylece kazanmakta oldukları şeyler, kendilerinden hiçbir şeyi savmadı.

Hıcr ashabı, Salih peygamberin gönderildiği Semud kavmidir. Bu kavmin yaşadığı yer de yine Arapların gelip geçtikleri yollardan biri olan Hicaz-Şam yolu üzerindedir ve Araplar bu medeniyetin kalıntılarını o bölgeden geçtikçe görmektedirler. Bu konu Mevdudi’nin açıklamalarında şu şekilde yer almıştır:

El-Hicr, Semud kavminin başkentiydi. Kentin harabeleri, Medine`den Tebûk`a giden yol üzerinde, Medine`nin kuzey-batısında yer alan el-Ula şehri yakınlarında bulunmaktadır. Kervanlar, yolculukları sırasında orada kalmayı yasaklamıştır.
İbn Batuta, hicri sekizinci yüzyılda Mekke`ye giderken oraya uğradığında: "Kızıl dağlara oyulmuş Semud evlerini gördüm. Resimler o denli parlaktı ki, sanki kısa bir süre önce boyanmıştı. ... Onların içinde bugün bile hala çürümüş insan kemikleri bulunmaktadır" demiştir. (Mevdudi; Tefhimü’l-Kur’an)

Bir zamanlar Semud kavminin yaşadığı Hicr vadisindeki kalıntılar “Salih`in şehirleri” di*ye anılmaktadır. Bu kalıntılar isteyenlerce bugün de görülebilmektedir. Dikkat edilirse, Araplar hep kendilerince gayet iyi bilinen medeniyetlerin akıbetleriyle uyarılmışlardır.

80. ayette geçen “elçiler” ifadesinden ilk bakışta Semud kavmine birden fazla peygamber gönderildiği anlaşılsa da, esas anlam, bu kavmin Allah’ın peygamber gönderme sünnetini kabul etmemeleridir. Böyle olunca da Hicr ashabı tüm peygamberleri yalanlamış olmaktadır.
82. ayetteki “Ve onlar, dağlardan emniyetli emniyetli evler yontuyorlardı” ifadesinden anlaşıldığına göre, Hicr ashabının dağları yontmak suretiyle ev yapmaları, yaşadıkları bölgenin coğrafi zorunluluğundan değil, yaptıkları azgınlık, taşkınlık ve kötülüklerde kullanmak sebebiyledir. “Dağlarda ev yontmak”, Hud, Şuara ve Araf surelerinde Salih peygamberin kavmi Semud`un vasfı olarak belirtilmiştir.
Semud’un azgınlıkları hakkında başka ayetlerde de açıklamalar vardır:

Derken, onlar, onu [nâka’yı] inciklerinden keserek öldürdüler. Bunun üzerine o [Salih] dedi ki: “Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. İşte bu, yalanlanmayacak bir vaattir.” (Hud/65)

Semud kavmine gelince de, Biz onlara doğru yolu gösterdik. Fakat onlar körlüğü doğru yol üzerine sevdiler [tercih ettiler]. Bunun üzerine kazandıkları şeyler sebebiyle alçaltıcı azabın yıldırımı onları yakalayıverdi. (Fussilet/17)
Taner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla