Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 09:04 PM   #3
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

“Biz insana ana-babasına iyi davranmasını tavsiye ettik (Ankebut/8)." Tirmizî'nin ri¬vayetine göre bu âyet-i kerime Sa'd b. Ebi Vakkas hakkında nâzil olmuştur. Sa'd b. Ebi Vakkas: “Hakkımda dört âyet-i kerime nazil olmuştur” deyip bir olay anlattı. Sa'd'ın anası dedi ki: Allah (anne babaya) iyi davranmayı emretme¬di mi? Allah'a yemin ederim, ben ölünceye yahut sen kâfir oluncaya (Muhammed'i inkâr edinceye) kadar bir şey yemeyecek, bir şey içmeyeceğim. (Sa'd) dedi ki: Ona bir şeyler yedirmek istedikleri vakit ağzını açmak için bir tah¬ta parçası sokarlardı. Bunun üzerine "Biz insana ana-babasına iyi davranmasını tavsiye ettik" âyeti nazil oldu.
Yine Sa'd'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir. Ben anneme karşı çok iyi davranırdım, Müslüman oldum, bu sefer o; Ya dinini terk edersin yahut ben de ölünceye kadar bir şey yemeyecek ve içmeyeceğim. Böylece bana bu yap¬tıkların dolayısıyla sen de ayıplanacaksın; ‘ey anasının katili!’ denilecek. Bir kaç gün bu şekilde kaldı, sonunda ona: Anacağım, dedim. Senin yüz tane ca¬nın olsa ve bunların biri diğerinin arkasına çıksa yine de ben bu dinimi terk edecek değilim. İstersen ye, istemiyorsan yeme. Benim halimi görünce ye¬mek yedi ve: "Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan bir şeyi sana ortak koş¬man için seni zorlarlarsa..." âyeti nazil oldu. (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an, İbni Kesir)
Kur’an’da ana-baba ile evlat ilişkisi hakkında birçok direktif yer almıştır:
Ve senin Rabbin kesin olarak şunları gerçekleştirdi [karar altına aldı]: Kendisinden başkasına kul olmayın, anne ve babaya iyi davranın. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererse, sakın onlara “öf” deme, onları azarlama. Ve ikisine de kerim [onurlu, tatlı ve güzel] söz söyle. Ve merhametinden dolayı onlar için alçak gönüllülük kanatlarını indir. Ve de ki: “Rabbim! Onların beni küçükten terbiye ettikleri gibi, onlara rahmet et.” (İsrâ/23, 24)
Ve Biz insana, anası ve babasını tavsiye ettik: - Anası onu zayıflık üstüne zayıflıkla taşıdı. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir. – “Bana, anana ve babana şükret [karşılık öde]!” Dönüş, ancak Banadır.
Ve eğer ki o ikisi [ana-baba] bilmediğin bir şeyi bana ortak koşman üzerinde seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Ve dünyada onlarla iyi geçin ve bana yönelen kimselerin yolunu tut. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Sonra da Ben size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim. (Lokman/14)
Ve Biz insana, ana ve babasına ihsanı [iyilik yapmayı/ güzel davranmayı] tavsiye ettik. Anası onu zahmetle taşıdı ve zahmetle bıraktı [doğurdu]. Ve onun taşınması ve ayrılması otuz aydır. Nihayet insan, olgunluk çağına ulaştığı ve kırk seneye geldiğinde: “Rabbim! Bana ve anama-babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin hoşnut olacağın salihi işlememi sağla. Benim için soyumun içinde düzeltmeler yap [salih kimseler ver]. Şüphesiz ben Sana yöneldim. Ve ben şüphesiz teslim olanlardanım” dedi. (Ahkâf/15)
10 - İnsanlardan kimi de vardır ki, ‘Allah'a inandık’ der; sonra da Allah uğrunda eziyet olunduğu zaman, insanların fitnesini Allah'ın azabı gibi tutar. Ve eğer Rabbinden bir yardım gelecek olsa, kesinlikle, ‘Şüphesiz biz sizinle beraber idik’ diyeceklerdir. Hâlbuki Allah, onların göğüslerindekileri en iyi bilen değil midir?
11 – Ve Allah, elbette iman etmiş kişileri bilir/ bildirir, elbette münafıkları [ikiyüzlüleri] de bilir/bildirir.
Bu ayetlerde, 2 ve 3. ayetlerdeki “İnsanların fitnelendirilmeden ‘İman ettik’ demeleriyle bırakılıvermeyecekleri; çeşitli şekillerde imtihan edilerek kimin ne mal olduğunun herkese bildirileceği” ilkesi detaylandırılmaktadır. Benzer bir açıklama Hacc suresinde de görülmektedir:
İnsanlardan kimi de Allah'a bir yar kenarı üzerinde ibadet eder. O nedenle eğer kendisine bir iyilik gelirse onunla mutmain olur. Ve eğer kendisine bir fitne gelirse yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı da ahireti de kaybetti. İşte bu, apaçık kayıbın ta kendisidir. (Hacc/11)
Bu ayet grubu ile ilgili olarak “Esbab-ı Nüzul” kayıtlarında şu nakiller mevcuttur:
Mücahid dedi ki: Bu âyet-i kerime dilleriyle iman eden bir takım kimse¬ler hakkında inmiştir. Bunlara Allah'tan bir belâ ya da nefislerinde bir mu¬sibet gelip çatınca fitneye düştüler. Dahhak da şöyle demiştir: Âyet-i ke¬rime Mekke'de iken iman eden münafık bir takım kimseler hakkında inmiş-tir. Bunlara eziyet ve işkence yapılınca tekrar şirke geri döndüler.
İkrime de şöyle demiştir: Bunlar İslam'a girmiş bir topluluk idi. Müşrik¬ler onları kendileri ile birlikte Bedir'e çıkmaya zorladılar. Bazıları Bedir'de öldürüldü. Bunun üzerine Yüce Allah: "Nefislerine zulmedenler olarak can¬larını alacağı kimselere melekler ... (Nisa/97)” buyruğunu indirdi. Me¬dine'deki müslümanlar bu âyeti yazıp Mekke'deki müslümanlara gönderdi. Onlar da Mekke'den çıktılar, müşrikler arkalarından yetiştiler. Bazıları fitne¬ye düştüler. İşte bu âyet-i kerime onların hakkında nazil oldu.
Âyet-i kerimenin Ayyaş b. Ebi Rebia hakkında indiği de söylenmiştir. O, müslüman olduktan sonra hicret etmişti, sonra da eziyete uğratıldı, dövüldü ve irtidat etti. Ebu Cehil ile el-Haris onu işkencelere maruz bıraktılar ki, an¬ne bir kardeşleri idiler. (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)
11. ayette bazı insanların “münafık” olarak nitelendiği görülmektedir. Nüzul sırasına göre “nifak” ve “münafık” kavramı ilk kez geçtiğinden bu sözcüklerin ayrıntılı olarak tahlil edilmesini gerekli görüyoruz.
“NİFAK” VE “MÜNAFIK”
“ منافقMünafık” sözcüğü, “yer altındaki ev, barınak, in” anlamına gelen “ نفق nefeka” sözcüğünden gelir. Kertenkele ve yaban faresinin yer altındaki yuvalarına “ نفقة nüfeka” ve “ نافقةnâfika” denir.
Yaban faresinin yer altında birden çok yuvası olur. Başını birinden çıkarır, kaçtığı zaman yer altındaki yuvalardan hangisine gittiği bilinmez. O nedenle de yakalanmaz.
Münafığa bu ismin verilmesinin sebebi, birden çok inancının olmasıdır. O, bir bakarsın İslam dinine girmiş, bir bakarsın ondan çıkmış bir başka inanca girmiştir. (Lisanü’l Arab, c. 8, s. 656, 657 nfk” mad.)
Dini bir terim olarak “Nifak”, inanmadığı halde çeşitli sebeplerden dolayı ve menfaati icabı kendini müslüman göstermek; Allah'a, Resulüne ve müminlere düşmanlığını gizlemek” demektir. Bunu yapan kişiye de “münafık” denir.
Ayetten anlaşıldığına göre, münafığın burada ön plana çıkan özelliği, yükümlülüklerden kolayca sıyrılıp çıkmaya teşebbüs etmesidir. Toplum içinde fesatçı olmaları, akılları sıra Allah’a oyun etmeye kalkmaları, gösterişçi olmaları, salât görevine gönülsüz, üşene üşene katılmaları, bu önemli görevden kaçmaları, döneklikleri, maddî kazanç sağlamak için ahlâk dışı davranışlara başvurmaları, kötü sözlerin müslümanlar arasında yayılmasını istemeleri, kötülük yapınca sevinmeleri, övünmekten hoşlanmaları gibi başka özellikleri de vardır. Bu özelliklerinden inşallah Bakara, Al-i Imran, Nisa ve Maide surelerinin tahlillerinde bahsedilecektir. Bu özellikleri nedeniyle münafık tipler tüm toplumların her zaman en büyük problemi, belaları olmuştur.
11. ayetin bir diğer işlevi de hicret hazırlığında olan Resulullah’ı Medine’de karşılaşacağı yeni ortama hazırlamaktır.
2 ve 3. ayetlerdeki ifadeler, burada “Ve Allah, elbette iman etmiş kişileri bilir/ bildirir, elbette münafıkları [ikiyüzlüleri] de bilir/bildirir” şeklinde yer almaktadır. Yani, "Allah müminlerin imanının ve münafıkların nifakının ortaya çıkması ve kalplerde gizli olanların açığa çıkması için defalarca imtihan fırsatları öne sürer."
Aynı noktaya Al-i İmran Suresi 179. ayette de değinilmiştir.
Allah, murdar olanı, temiz olandan ayırt edinceye kadar müminleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz şey üzerinde bırakacak değildir. Allah sizleri gayb üzerine muttali kılacak da değildir. Velâkin Allah, elçilerinden dilediğini seçer. Öyleyse Allah’a ve elçisine iman edin. Ve eğer iman eder ve takvalı davranırsanız, işte o zaman sizin için büyük bir karşılık vardır. (Ali Imran/179)
Münafıkların karakterleri Kur’an’da birçok kez ortaya konmuştur. Bunun birkaç örneği şu ayetlerdir:
Ve onlar; “Biz seninle beraber hidayete uyarsak, yurdumuzdan atılırız” dediler. Biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak, her şeyin semerelerinin toplanıp kendisine getirildiği, güvenli, haram [dokunulmaz] bir yere [Mekke’ye] yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler. (Kasas/57l)
Bunun üzerine Rableri onlara karşılık verdi: "Şüphesiz Ben, sizden erkek olsun, kadın olsun -Ki bazınız bazınızdandır [hepiniz aynısınızdır]- çalışanın amelini zayi etmem. Binaen aleyh göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Benim yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler; elbette onlardan kötülüklerini örteceğim ve Allah katından bir sevap olarak, onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Ve Allah, sevabın güzeli Kendi katında olandır. (Al-i Imran/195)
İnsanlardan bir kısmı da; inanan kişiler olmamalarına rağmen, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” derler.
Allah’ı ve inanmış kimseleri aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki onlar, sadece kendilerini aldatırlar da bilincine ermezler.
Onların kalplerinde hastalık vardır da Allah, onlara hastalığı artırdı. Yalan söylemekte olduklarından dolayı da onlar için acı bir azap vardır.
Onlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde de, “Biz ancak ıslah edicileriz” derler.
Dikkatli olun! Şüphesiz onlar, fesatçıların ta kendileridir, fakat bilincine ermiyorlar.
Ve onlara, “İnsanların inandığı gibi inanın” denilince, “Biz, o aklı ermezlerin inandığı gibi mi inanacağız!” derler. Dikkatli olun! Şüphesiz onlar, aklı ermezlerin ta kendileridir. Velâkin bilmiyorlar.
Onlar, inanmış kimselere rastladıkları zaman da, “inandık” dediler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, “Şüphesiz biz sizinle beraberiz, biz sadece alay edenleriz” dediler.
Allah, onlarla alay eder ve tuğyanları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir.
İşte onlar, hidayet karşılığında sapıklığı satın alan kimselerdir de onların ticaretleri kâr etmedi ve onlar doğru yolu bulamadılar.
Onların durumu, bir ateş yakmak isteyen kimsenin durumu gibidir. O [ateş], onun [ateş yakan kimsenin] kenarını aydınlatınca, Allah, onların nurlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde görmez olarak bıraktı.
Sağırdırlar! Dilsizdirler! Kördürler! Artık onlar dönmezler.
Yahut [onların durumu]; içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek olan, gökten boşanan, bir yağmura tutulmuş gibidir. Ölüm korkusuyla yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına tıkarlar. —Oysa Allah, inkârcıları çepeçevre kuşatandır. –
O şimşek nerdeyse gözlerini kapıverecek. O [şimşek] önlerini aydınlattı mı onun [aydınlığın] içinde yürürler, karanlık üzerlerine çöktü mü de dikilip kalırlar. Allah dilemiş olsaydı işitmelerini, görmelerini de giderirdi. Şüphesiz Allah, her şeye en çok güç yetirendir. (Bakara/8-20)
Sizi gözetleyip duran kimseler [münafıklar ve kâfirler]… Artık Allah tarafından size bir zafer olursa onlar: “Biz sizinle beraber değil miydik?" derler. Kâfirler için bir pay olunca da: "Size üstünlük sağlamadık mı, sizi müminlerden korumadık mı?" derler. Artık Allah, kıyamet gününde aranızda hükmünü verecektir. Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere asla bir yol kılmayacaktır. (Nisa/141)
12- Ve kâfirler müminlere: “Bizim yolumuza uyun, kesinlikle sizin hatalarınızı/günahlarınızı biz yüklenelim” dediler. Oysa onların hatalarından, ne olursa olsun hiçbir şeyi onlar taşıyıcı değillerdir. Onlar, kesinlikle, yalancıdırlar.
13 – Onlar, elbette kendi yüklerini ve kendi yükleriyle birlikte nice yükleri de taşıyacaklar. Ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorgulanacaklardır.
Bu ayetlerde, ikiyüzlü davranan ve gerçek iman etmiş kimseleri yollarından döndürmeye çalışan inkârcılar tehdit edilmektedir.
Ayetlerden anlaşıldığına göre, birileri çıkmış ve inanmış kimselere “Bizim yolumuza uyun, kesinlikle sizin hatalarınızı/günahlarınızı biz yüklenelim” deyip onları kandırmaya çalışmaktadırlar. Aslında onlar, öldükten sonra dirilme, ahiret ve hesap günü gibi şeylere inanmadıklarını; bunların olmadığını söylemek istiyorlardı. Ama yine de gariban kesime “İnsanların yaptıklarından hesap verecekleri bir din günü olduğunu kabul etsek bile, biz sizin cezanızı yükleneceğimize dair size söz veriyoruz. Bu nedenle bizi dinlemeli, elçi olduğunu ileri süren o kişinin dediklerine inanmamalısınız; inananlarınız bundan vazgeçmeli ve atalarımızın dinine geri dönmelisiniz” diyorlardı.
Kimsenin başka bir kimsenin günahını çekmeyeceği birçok ayette yer almıştır:
Gerçek şu ki, hiçbir günahkâr bir başka günahkârın günahını çekmez. (Necm/38)
De ki: Allah her şeyin Rabbi iken, ben O’ndan başka Rabb mi arayayım? Herkesin kazandığı yalnız kendisine aittir. Kendi yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının yükünü taşımaz. Sonra sadece Rabbinizedir dönüşünüz. Böylece O, ayrılığa düştüğünüz şeyi size haber verecektir. (En’âm/164)
Sonra, şiddetle çarpanın çıkardığı korkunç ses geldiği zaman; bir gün ki o, kişi kaçar kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden, oğullarından. O gün onlardan her kişi için kendisini boş bırakmayacak bir uğraş vardır. (Abese/33–37)
Ve öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse, hiç kimsenin yerine bir şey ödemez, kimseden fidye kabul edilmez. Ve ona şefaat de fayda vermez, onlar yardım da olunmazlar. (Bakara/123)
İman eden kullarıma söyle: “Salâtı ikame etsinler, alış-veriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerini rızklandırdığımız şeylerden açık ve gizli olarak infakta bulunsunlar.” (İbrahim/31)
Ey insanlar! Rabbinize takvalı davranın. Ve babanın çocuğuna hiçbir fayda vermediği, çocuğun da babasına hiçbir şeyle fayda sağlamadığı günden ürperin. Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. O hâlde basit yaşam sizi aldatmasın. Ve sakın o çok aldatıcı şeytan sizi Allah ile aldatmasın. (Lokman/33)
Kim doğru yola gelirse sırf kendi iyiliği için gelir. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü çekmez. Ve Biz bir Peygamber göndermedikçe, azap ediciler olmadık. (İsra/15)
Eğer inkâr edecek olursanız, artık şüphesiz Allah size hiç bir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için küfre rıza göstermez. Ve eğer şükrederseniz, sizin [yararınız] için ondan razı olur. Hiçbir günahkâr [suçlu], bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz, böylece yaptıklarınızı size haber verecektir. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı bilendir. (Zümer/7)
Bu sahtekârların iddiaları reddedilerek tehdit edilmektedirler. Onlar kendi suçlarının cezasını çekecekleri gibi, ayarttıkları kişilerin de cezalarını çekeceklerdir.
İnsanların helakine vesile olanlar, hem kendi suçlarının gü¬nahını yüklenir, hem de ayarttığı kimselerin günahını… Bununla birlikte hiç¬birisinin günahından da bir şey eksiltilmiş olmaz.
Ve onlara: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman, onlar, kıyamet günü, kendi günahlarını tam olarak yüklenmek ve bilgisizlikleri yüzünden saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından bir kısmını da yüklenmeleri için, “Öncekilerin efsaneleri…” dediler. Dikkat edin, yüklendikleri şey ne kötüdür! (Nahl/24, 25)
Kim güzel bir işte aracılık ederse, onun için bundan [aracılıktan] bir pay vardır. Kim de kötü bir şeyde aracılık yaparsa, onun için de bundan bir pay vardır. Ve Allah her şeyin karşılığını verendir. (Nisa/85)
Ve yük çeken bir kimse, başkasının yükünü yüklenmez. Eğer ağır yüklü bir kimse, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan hiç bir şey yüklenilmeyecek. -Bir akrabası olsa bile- Şüphesiz sen ancak Rabblerine karşı gaybde haşyet duyan ve salatı ikame edenleri uyarırsın. Her kim arınırsa ancak kendisi için arınır. Dönüş de yalnızca Allah’adır. (Fatır/18)
18- Ve eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki birtakım ümmetler de yalanlamıştı. Elçiye düşen de apaçık tebliğden başka bir şey değildir.
19 – Onlar, Allah'ın yaratmayı nasıl başlattığını, sonra da bunu tekrarladığını da mı görmediler? Şüphesiz bu, Allah'a göre çok kolaydır.
20 – 22- De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, O’nun yaratmaya nasıl başladığına bir bakın. Sonra Allah, son yapıyı inşa edecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. O, dilediği kimseye azap eder, dilediği kimseye de rahmet eder. Ve siz yalnızca O'na döndürüleceksiniz. Ve siz yeryüzünde ve gökte aciz bırakanlar değilsiniz. Ve sizin için Allah’ın astlarından bir veli ve yardımcı yoktur.”
23 – Ve Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr eden kimseler; işte onlar Benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar, kendileri için acıklı bir azap olanlardır.

Bu pasaj, 13. ayetin devamı olup bir uyarı beyannamesidir. Müşriklerin 12. ayette konu edilmiş olan “Bizim yolumuza uyun, kesinlikle sizin hatalarınızı/günahlarınızı biz yüklenelim” şeklindeki boş sözlerine Rabbimiz “Ve eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki birtakım ümmetler de yalanlamıştı. Elçiye düşen de apaçık tebliğden başka bir şey değildir. Onlar, Allah'ın yaratmayı nasıl başlattığını, sonra da bunu tekrarladığını da mı görmediler? Şüphesiz bu, Allah'a göre çok kolaydır” diyerek cevap vermiş ve duyarsızlıklarını, çevrelerindeki ayetlerden ibret almayışlarını kınamıştır. Bu kınama hem tehdit hem uyarı içermektedir.
Rabbimiz, elçisine söylemesini emrettiği şu sözlerle mesajlarına devam ederek “De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, O’nun yaratmaya nasıl başladığına bir bakın. Sonra Allah, son yapıyı inşa edecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. O, dilediği kimseye azap eder, dilediği kimseye de rahmet eder. Ve siz yalnızca O'na döndürüleceksiniz. Ve siz yeryüzünde ve gökte aciz bırakanlar değilsiniz. Ve sizin için Allah’ın astlarından bir veli ve yardımcı yoktur. Ve Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr eden kimseler; işte onlar Benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar, kendileri için acıklı bir azap olanlardır” şeklindeki beyanıyla inkârcıların kesin akıbetini haber vermiştir.
18. ayette konu edilen “sizden önceki bir takım ümmetler” ifadesiyle Nuh kavminden bu yana gelip geçmiş tüm toplumlar, medeniyetler kastedilmiştir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla