Tekil Mesaj gösterimi
Alt 7. July 2012, 06:33 PM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart Kalem sûresi

MEKKE DÖNEMİ

Necm: 4

1Nûn/50.8 Kalem'i ve onların satır satır yazıp söylediklerini/efsaneleştirdiklerini kanıt gösteriyorum9 ki; 2Sen Rabbinin nimeti sayesinde, mecnun [gizli güçlerce desteklenen/deli bir kişi] değilsin. 3,4Ve kesinlikle senin için minnete bulaşmamış çok mal var. Ve kesinlikle sen, çok büyük bir ahlâk üzerindesin.10
(2/68, Kalem/1-4)

Necm: 5

5-8Artık, yakında hak dinden çıkarak kendini ateşe atmış olan hanginizmiş göreceksin, onlar da görecekler. Şüphesiz Rabbindir, yolundan sapanı en iyi bilen. Yine O'dur kılavuzlanarak doğru yola ermiş olanları en iyi bilen. O hâlde âhiret gününü yalanlayan o kişilere itaat etme!
9-16Onlar arzu ettiler ki, sen onlara yağ çekesin, onlar da hemen sana yağ çeksinler. Çok yemin eden, aşağılık, alaycı, gammaz; arkadan çekiştiren, arabozucu, kovuculuk için gezip duran, mal ve oğulları var diye hayrı engelleyen, saldırgan, günaha batmış, kaba/obur, sonra da kötülükle
damgalı şu asalakların hiçbirine itaat etme. Âhireti yalanlayan o kişi, âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman: “Daha öncekilerin masalları” dedi. Yakında Biz onun burnunu sürteceğiz.11
(2/68, Kalem/5-16)


Necm: 6 12


17-24 Şüphesiz Biz, o çiftlik sahiplerine belâ verdiğimiz gibi onlara belâ vereceğiz: Hani onlar, sabah olunca kesinlikle çiftliğin ürünlerini devşireceklerine yemin etmişlerdi. Bir istisna da yapmıyorlardı. Ama onlar uyurken Rabbin tarafından bir tayfun çiftliğin üzerinden dolaşıverdi. Sabaha, çiftlik, biçilmiş/devşirilmiş gibi oluverdi. Sabahladıkları vakit birbirlerine seslendiler: “Haydi, devşirecekseniz sabahleyin erkence gidin!” dediler. Hemen yola koyuldular, aralarında fısıldaşıyorlardı: Sakın bugün aranıza bir yoksul sokulmasın!
25-29Sadece engelleme gücüne sahip/şiddete güçleri yeten bir tavırla erkenden gittiler. Ama çiftliği gördüklerinde:“Biz şüphesiz biz şaşırmışız/ yanlış yere gelmişiz; yok yok, biz yoksunbırakılmışız; Allah bizi cezalandırmış!” dediler. En hayırlı olanları:“Ben size ‘Allah'ı noksanlıklardan arındırmıyor musunuz?’13 dememiş miydim?” dedi. Onlar: “Rabbimiz Seni tenzih
ederiz, doğrusu bizler yanlış; kendi zararlarına iş yapan, haksız davranan kimselermişiz!” dediler.
30-32Sonra döndüler, birbirlerini kınıyorlardı:“Yazıklar olsun bizlere! Bizler gerçekten kendini firavun gibi gören azgınlarmışız, umarız ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir; gerçekten biz bütün ümidimizi Rabbimize çeviriyoruz.”
33Dünyadaki azap işte böyledir! Elbette âhiret azabı daha büyüktür, keşke bilenlerden olsalardı!
(2/68, Kalem/17-33)

Necm: 7

34Şüphesiz ki Allah'ın koruması altına girmiş kişiler için Rableri yanında nimetleri bol cennetler vardır. 35Ya artık, Müslümanları günahkârlar gibi yapar mıyız?
(2/68, Kalem/34-35)

Necm: 8

36Neyiniz var, nasıl hükmediyorsunuz? 37,38 Yoksa içinde, ders aldığınız şeyler:“Siz bu âlemde neyi seçerseniz/beğenirseniz o kesinlikle sizin olacak” garantisi verilmiş olan size ait bir yazılı belge mi var? 39Ya da size karşı kıyamet gününe kadar sürecek,"Siz her ne hüküm verirseniz kesinlikle öyle olacak" diye üzerimizde yeminler/taahhütler, üstlenmeler mi var?
40Sor bakalım âhireti yalanlayan o kişilere, içlerinden böyle bir şeyi hangisi garanti etmektedir? 41Yoksa onların ortakları mı var? O hâlde ortaklarını getirsinler, eğer doğrulardan iseler.
42Gerçeğin bütün çıplaklığıyla ortaya konulup işin büyümeye başladığı, işin ciddîleştiği ve boyun eğip teslim olmaya davet edildikleri gün artık güçleri yetmez. 43Gözleri yere eğilmiş, kendilerini bir horluk, düşkünlük sarmış bulunur. Oysa onlar, sağ-salim iken de boyun eğip teslim olmaya davet ediliyorlardı.
(2/68, Kalem/36-43)

Necm: 9

44O hâlde bu sözü/Kur’ân'ı yalanlayanları Bana bırak! Biz onları bilmedikleri yerden yakalayacağız. 45Ve Ben, onlara mühlet veririm; süre tanırım, çünkü Benim plânım zordur/sağlamdır.
46Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır borç altında mı eziliyorlar? 47Yoksa görmedikleri, bilmedikleri şeyler, gelecekte olacak olaylar yanlarında da onu onlar mı yazıyorlar?
48Öyleyse Rabbinin kararı için sabret, bunalan kişi14 gibi olma. Hani o, bir kez aşırı bunaldığında Rabbine seslenmişti. 49Eğer Rabbinden o'na bir iyilik ulaşmasaydı, kınanmış bir durumda, boş bir yere atılacaktı. 50Ancak, Rabbi o'nu seçti, sonra da iyilerden biri yaptı. 51Kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler, o öğüdü/Kur’ân'ı işittikleri zaman az daha seni bakışlarıyla gerçekten devirecekler; sana yiyeceklermiş gibi bakacaklar ve “O şüphesiz bir delidir/gizli güçlerin desteklediği biridir” diyecekler. 52Hâlbuki Kur’ân, bütün âlemler için bir öğütten başka bir şey değildir.
(2/68, Kalem/44-52)


Dip not:

8 Kur’ân'da birçok sûrenin “kesik, bağlantısız harfler” ile başladığı görülür. Çeşitli kimselerce bu harflerin müteşâbih, bir şifre, bir sözcüğün kısaltılmış şekli, bazı sözcüklerin ilk harfi veya son harfi olduğu gibi görüşler ileri sürülür. Bize göre bu harfler, “elâ” [dikkat, gözünüzü açın] sözcüğü gibi bir uyarı işaretidir ve telefon konuşmalarındaki “alo!” ünlemi gibi dikkati, okunacak âyetlere çekmektedir. Ayrıca Kur’ân'ın matematiksel yapısındaki olmazsa olmaz unsurlardan birisidir. Ayrıca bu harfler, sayısal bir değer de ifade ediyor olabilirler. Zira Kur’ân indiği dönemde Araplar arasında rakamlar henüz icat edilmemişti, rakam yerine harfler kullanılmaktaydı. Rakam yerine harf kullanılması, “Ebced” hesabı olarak bilinir. Biz kesik harflerin yanında sayısal değerlerini de gösterdik. Sayısal değerler ile neyin kastedilmiş olabileceği noktasında da henüz bir kanaatimiz oluşmamıştır. “Ebced” hesabının, Kur’ân'ın indiği dönemlerde rakam yerine kullanılmış olmasından başka, herhangi bir nitelik ve özelliği yoktur.
Bu kesik harflerle ilgili henüz doyurucu bir çalışma yapılmamış olup mevcut eserlerde de eskilerin aktarımlarından başka bir bilgi bulunmamaktadır. Bu meselenin tam aydınlığa kavuşması da, -diğer birçok mesele gibi- dürüst, samimî ve gönüllü Kur’ân erlerini beklemektedir.

9 Arapça'da, iddia edilen tezi somut kanıtlar ile güçlendirmek için “Kasem cümlesi” diye bir cümle çeşidi kullanılır. Yani “kasem cümlesi”, ileri sürülen tezlerin kanıtlarla ve güçlü bir şekilde ortaya konulması için kurulan cümledir. Kasem cümlesi iki bölümden oluşur: Birincisi, yemin edilen [kanıt, tanık gösterilen] “kasem bölümü”; ikincisi ise söylenmek istenen asıl tezin ileri sürüldüğü “kaseme cevap bölümü”dür. Yemin bölümünde, ikinci bölümde ileri sürülecek tezi desteklemek üzere kişiler, olaylar veya nesneler kanıt gösterilir. Kaseme cevap bölümünde ise, asıl söylenmek istenen yargı belirtilir. Bu cümlelerin teknik yapıları da diğer cümle yapılarından farklıdır. Bunlar, Tebyînu'l-Kur’ân'da ayrıntılı olarak sunulmuştur.
Bu cümle çeşidi Kur’ân'da yüzlerce kez kullanılır. Rabbimiz birçok olaya, sisteme veya “şey”e kasem etmekte ve bunları belirttiği yargıya kanıt göstermektedir.

10 Paragraftan açıkça anlaşılıyor ki, Muhammed, toplumda saygı duyulan, ahlâklı, akıl ve zeka yönünden sağlıklı, temiz birservet sahibi olması nedeniyle peygamber seçilmiştir.

11 Âyetin lafzî karşılığı, Hortumunun üzerine damga basacağız şeklindedir. Bu, Arapların bir kişiyi toplum önünde rencide etmesini ifade eden bir deyimdir. Biz bu deyimi, Türkçe'deki bir deyimle ifade ettik.

12 Rabbimiz konunun doğru anlaşılması, ibret alınması ve geleceğe ışık tutması için bıkıp usanmadan örnekler verir, kıssalar nakleder. İleride yüzlerce örnekleme ve kıssa göreceğiz. Bu kıssa ve örneklemeler, Kur’ân'ın indiği dönemde yaşayanların yakından bildikleri, Nûh, Âd, Semûd, Lût, Mûsâ kavmi/İsrâîloğulları, Firavun'a ve onların kalıntıları hakkındadır. Eğitim ve
öğretimde önemli role sahip olan kıssalar, uyarı konusunda da çok etkili olduğu için, Kur’ân'da birçok kıssaya ve örneklemeye yer verilmiş, bu kıssa ve örneklemeler birçok kez tekrarlanmıştır. Kur’ân'da yer alan kıssa ve örneklemelerin üslubundan açıkça anlaşılmaktadır ki, bunlar tarih bilgisi vermek amacıyla değil, öğüt amacıyla anlatılmıştır. Kur’ân'daki kıssa ve örneklemeler, bizim tesbitlerimize göre, öğüdün kendisine fayda vereceği insanlara şu yararları sağlamaktadır:
• Eskiden de peygamberlerin gelip geçtiği bilgisini vermek sûretiyle peygamberlerin türedi olmadığını gösterir.
• Gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin görevlerinin tebliğde ve öğütte bulunmak'tan ibaret olduğunu öğretir.
• Allah'ın elçilerine, gönderildikleri toplumun ileri gelenleri [mele] tarafından daima karşı çıkıldığı bilgisini verir.
• Peygamberimizin tebliğine karşı çıkıp o'nu engellemek isteyenlere, bu tavırlarının bedelini nasıl ödeyecekleri konusunda geçmişten -bazılarını kendilerinin de bildikleri- örnekler vermek, onların çöküş, yok oluş nedenlerini açıklamak sûretiyle hatırlatma yapar, uyarıda bulunur, geleceğe ışık tutar.
• Peygamberimize ve o'nun yandaşlarına, karşı karşıya bulundukları durumun daha önceki peygamberler ve toplumları arasında meydana gelenlere benzediğini, hatta büyük ölçüde aynı olduğunu bildirmek sûretiyle onlara güven telkin eder, ayrıca Allah'ın elçilerinin daima galip geldiklerini bildirmek sûretiyle onlara azim kazandırır ve onların maneviyatını kuvvetlendirir.
Bugünün insanları ise Ortadoğu dışındaki ve Kur’ân'ın indiği dönemden sonra yok olan medeniyetleri, toplumları; örneğin Anadolu, Karya, Lidya, Likya, Firikya, Hitit, Urartu, İyon, Helen, Sümer, Asur, Bâbil, Roma, Büyük İskender, Bizans hakkında da araştırımalar yapıp onların düştükleri hata ve yanlışlara düşmeden geleceklerini kurmalıdırlar.

13 Tesbih, “Allah'ı, Kendisine yakışmayan şeylerden tenzih etmek/uzak tutmak, yani Allah'ı yüceltmek, O'nun her türlü kemal sıfatlarla donanmış olduğunu kavramak ve bunu her vesile ile yüksek sesle söylemek” demektir.

14 Esas anlamı “habsetmek, içerde tutmak” olan sabır, “aklın ve dinin gösterdiği yolda sebat etmek, kararlı olmak,gevşememek”; yani “insanın elinde olmadan başına gelen ve ona büyük üzüntüler veren musibetlere karşı koymak, onların üstesinden gelmek için mücâdele etmek”tir. Sabrın ne olduğunu incelerken ne olmadığını da belirlemek gerekir.
İyi bilinmelidir ki, haksız yere mahkûmiyete boyun eğmek, miskinliğe, uyuşukluğa ve aşağılanmaya razı olmak, zillete, haksız tecavüzlere, insan onuruna gölge düşürecek saldırılara katlanmak, bunlara karşı sessiz ve pasif kalmak,dayanmak, dişini sıkmak, sabretmek değildir. Çünkü meşru olmayan şeylere karşı sessiz kalmak, o davranışa ortak olmak demektir.
Aksine sabır, “bu tarz kötülüklerle mücâdele etmek, bunlara karşı çıkmak, bir hakkı savunmak ve korumak için çaba göstermek, bu süreçte kararlı olmak”tır. Rabbimiz, Sabrı Âl-i Imran/ 146’da “Nice peygamberler de vardı ki kendileriyle beraber birçok Allah erleri savaştılar; Allah yolunda kendilerine isabet eden şeylerden gevşemediler, zaafa düşmediler ve boyun eğmediler. Ve Allah, sabredenleri sever.” şeklinde beyan buyurmuşturç İnsanın kendi gücü ve iradesiyle üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanması ya da karşılayabileceği ihtiyaçları temin etme konusunda gevşeklik göstermesi sabır değil, âcizlik, tembellik ve korkaklıktır. Tüm peygamberlerin de ortak özelliği olan sabrın, İslâm'da çok önemli bir yeri vardır. Bunu tek kelimeyle veya birkaç sözcükle ifadeye çalışmak sözcüğün anlamını yansıtmamaktadır. O nedenle sözcüğü Arapça'dan Türkçe'ye geliş şekliyle bırakıyoruz. Okurlarımız “sabır” sözcüğünün anlamını iyi bilmelidirler. Sabır konusu, Tebyînu'l-Kur’ân'da ayrıntılı olarak sunulmuştur.

Bizim “bunalım” diye çevirdiğimiz hut sözcüğünün esas anlamı, “doyumsuzluğun, tatminsizliğin getirdiği bunalım” demektir.
Balıkların doyma duygusu olmadığından “balık”, hut diye de ifade edilir. Burada Hut sahibi ifadesi ile kastedilen, “Yûnus ve Mûsâ peygamber”lerdir. Her iki peygamber de görevlerinin zorluğu nedeniyle bunalıma düşmüşler ve görevden kaçmaya çalışmışlardır. Kur’ân'da (Resmi Mushaf: Sâffât/139-149 ve Kehf/61) hut sözcüğü, her ikisine de izafe edilmiştir. Ve Kur’ân'a (Resmi Mushaf: Sâffât/139-148 ve Neml/10, Kasas/31) göre her ikisi de görevden kaçınmıştır.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
40tr40 (27. January 2013)